1 |
sacrifice |
feda etmek |
v. |
|
- You don't need to sacrifice your career for your children.
- Çocuklarınız için kariyerinizi feda etmek zorunda değilsiniz.
- We must all be aware, however, that we cannot sacrifice the other fundamental rights in order to achieve it.
- Bununla birlikte hepimiz, bunu başarmak için diğer temel haklarımızı feda edemeyeceğimizin de farkında olmalıyız.
- Therefore, there have to be very good reasons for sacrificing it.
- Bu nedenle, onu feda etmek için çok iyi nedenlerin olması gerekir.
- Terrorism will triumph if we sacrifice the Rule of Law, personal integrity and the protection of human rights.
- Hukukun üstünlüğünü, kişisel bütünlüğü ve insan haklarının korunmasını feda edersek terörizm zafer kazanacaktır.
- We are not, however, prepared to sacrifice what we believe to be the collective cost of agriculture.
- Ancak biz, tarımın kolektif maliyeti olduğuna inandığımız şeyi feda etmeye hazır değiliz.
- Therefore, there have to be very good reasons for sacrificing it.
- Bu nedenle, bunu feda etmek için çok iyi nedenler olmalıdır.
- We will not sacrifice all our social heritage which has been acquired at such a high price.
- Bu kadar yüksek bedeller ödeyerek elde ettiğimiz tüm sosyal mirasımızı feda etmeyeceğiz.
- The second weakness was the sacrifice of the fire prevention measures recommended for rural development programmes.
- İkinci zayıflık ise kırsal kalkınma programları için önerilen yangın önleme tedbirlerinin feda edilmesidir.
- It would require sacrificing the common agricultural policy, however.
- Ancak bu, ortak tarım politikasının feda edilmesini gerektirecektir.
- But cowards do not knowingly sacrifice themselves for a greater cause.
- Ancak korkaklar daha yüce bir amaç uğruna bilerek kendilerini feda etmezler.
- But cowards do not knowingly sacrifice themselves for a greater cause.
- Ancak korkaklar bilerek kendilerini daha ciddi bir amaç için feda etmezler.
- We must sacrifice our blood and our life for the sacred cause.
- Kanımızı, canımızı kutsal dava uğruna feda etmeliyiz.
- We must sacrifice our blood and our life for the sacred cause.
- Kutsal dava için kanımızı, hayatımızı feda etmeliyiz.
- We must sacrifice our blood and our life for the sacred cause.
- Bu kutsal dava için kanımızı ve canımızı feda etmeliyiz.
- He sacrificed his health to fulfill his duty.
- O, görevini yerine getirmek için sağlığını feda etti.
- Tom sacrificed everything for you.
- Tom senin için her şeyi feda etti.
- He refused to sacrifice his principles for money.
- Prensiplerini para için feda etmeyi reddetti.
- Tom would have sacrificed his life in vain.
- Tom hayatını boşuna feda etmiş olur.
- Tom sacrificed his life to save his brother.
- Tom erkek kardeşini kurtarmak için hayatını feda etti.
- Would it be ethical to sacrifice one person to save many?
- Birçok kişiyi kurtarmak için bir kişiyi feda etmek etik olur muydu?
- We sacrificed a lot.
- Çok şeyi feda ettik.
- Mary sacrificed her own life in order to save Tom.
- Mary, Tom'u kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- I've sacrificed everything.
- Her şeyi feda ettim.
- Tom sacrificed his rook to avoid mate.
- Tom mattan kaçınmak için kalesini feda etti.
- The soldier sacrificed himself to save his friend's life.
- Asker, arkadaşının hayatını kurtarmak için kendini feda etti.
- Sami sacrificed his anonymity.
- Sami gizliliğini feda etti.
- She sacrificed her career for her family.
- Ailesi için kariyerini feda etti.
- Fadil sacrificed his anonymity.
- Fadıl anonimliğini feda etti.
- Tom sacrificed himself to save his family.
- Tom ailesini kurtarmak için kendini feda etti.
- I can't let you sacrifice yourself.
- Kendini feda etmene izin veremem.
- We sacrifice a lot.
- Çok şey feda ederiz.
- Sami sacrificed his anonymity.
- Sami kimliğinin gizliliğini feda etti.
- Fadil sacrificed his anonymity.
- Fadıl gizliliğini feda etti.
- Would it be ethical to sacrifice one person to save many?
- Birçok kişiyi kurtarmak için bir kişiyi feda etmek etik olur mu?
- He sacrificed everything for you.
- Senin için her şeyini feda etti.
- Tom sacrificed his own life to save Mary.
- Tom, Mary'yi kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- We sacrifice a lot.
- Çok şeyi feda ediyoruz.
- He sacrificed his own life to save them.
- Onları kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- The soldier sacrificed himself to save his friend's life.
- Asker arkadaşının hayatını kurtarmak için kendini feda etti.
- Tom sacrificed everything for you.
- Tom senin için her şeyini feda etti.
- She sacrificed her life.
- O, hayatını feda etti.
- Tom sacrificed his rook to avoid mate.
- Tom mat olmamak için kalesini feda etti.
- How can I sacrifice myself for something I don't believe in?
- İnanmadığım bir şey için kendimi nasıl feda edebilirim?
- He sacrificed everything for you.
- O senin için her şeyi feda etti.
- Tom sacrificed his life for us.
- Tom bizim için hayatını feda etti.
- I can't let you sacrifice yourselves.
- Kendinizi feda etmenize izin veremem.
- He refused to sacrifice his principles for money.
- İlkelerini para için feda etmeyi reddetti.
- Do you wanna sacrifice something?
- Bir şey feda etmek ister misin?
- She sacrificed her life.
- Ömrünü feda etti.
- She sacrificed her career for her family.
- O ailesi için kariyerini feda etti.
- He sacrificed his health to fulfill his duty.
- Görevini yerine getirmek için sağlığını feda etti.
- Don't sacrifice yourself for other people.
- Başkaları için kendinizi feda etmeyin.
- I sacrificed everything.
- Her şeyi feda ettim.
- Tom sacrificed his life to save his brother.
- Tom kardeşini kurtarmak için hayatını feda etti.
Show More (51)
|
2 |
sacrifice |
fedakarlık |
n. |
|
- They are to be commended on their courage and the sacrifices they made.
- Cesaretleri ve yaptıkları fedakarlıklar için takdir edilmeleri gerekir.
- It is symptomatic that these prescriptions demand sacrifices from employees alone.
- Bu reçetelerin sadece çalışanlardan fedakarlık talep etmesi semptomatiktir.
- We can therefore say that Pim Fortuyn's sacrifice may not have been in vain.
- Bu nedenle Pim Fortuyn'un fedakarlığının boşuna olmadığını söyleyebiliriz.
- The European Union has demanded many sacrifices from the working classes in Poland.
- Avrupa Birliği Polonya'daki emekçi sınıflardan pek çok fedakarlık talep etmiştir.
- More sacrifices have been made by that fleet than any other fleet in the European Union.
- Bu filo tarafından Avrupa Birliği'ndeki diğer tüm filolardan daha fazla fedakarlık yapılmıştır.
- We can therefore say that Pim Fortuyn's sacrifice may not have been in vain.
- Bu nedenle Pim Fortuyn'un fedakarlığının boşa gitmemiş olabileceğini söyleyebiliriz.
- Or the fact that the candidate member states have already made huge sacrifices.
- Ya da aday üye ülkelerin halihazırda büyük fedakarlıklarda bulundukları gerçeği.
- Hopefully our powerful allies won't forget this sacrifice.
- Umarız ki kudretli müttefiklerimiz bu fedakârlığımızı unutmayacaktır.
- Hopefully our powerful allies won't forget this sacrifice.
- Umarım kudretli müttefiklerimiz bu fedakarlığı unutmaz.
- Hopefully our powerful allies won't forget this sacrifice.
- Umarım kudretli müttefiklerimiz bu fedakârlığı unutmazlar.
- I'm willing to make that sacrifice.
- Ben o fedakarlığı yapmaya hazırım.
- I am very grateful for all the sacrifices my parents made for my sake.
- Ailemin benim iyiliğim için yaptığı tüm fedakarlıklara minnettarım.
- Your sacrifice was not in vain.
- Fedakarlığın boşuna değildi.
- Sacrifice is sometimes necessary.
- Fedakarlık bazen gereklidir.
- His sacrifice will not be in vain.
- Fedakarlığı boşa gitmeyecek.
- He has endured sacrifices for America that most of us cannot begin to imagine.
- Amerika için çoğumuzun hayal bile edemeyeceği fedakarlıklara katlandı.
- We must never forget the sacrifices our ancestors made so that we could enjoy our current liberties.
- Şu anki özgürlüklerimizin tadını çıkarabilmemiz için atalarımızın yaptığı fedakarlıkları asla unutmamalıyız.
- I'm willing to make that sacrifice.
- Bu fedakarlığı yapmaya hazırım.
- We must never forget the sacrifices our ancestors made so that we could enjoy our current liberties.
- Şu anki özgürlüklerimizden zevk alabilmemiz için atalarımızın yapmış olduğu fedakarlıkları asla unutmamalıyız.
- Your sacrifice won't go unnoticed.
- Fedakarlığın fark edilmeyecek değil.
- His sacrifice will not be in vain.
- Onun fedakarlığı boşuna olmayacak.
Show More (18)
|
3 |
sacrifice |
kurban etmek |
v. |
|
- The villagers sacrificed a sheep in the temple.
- Köylüler tapınakta bir koyun kurban ettiler.
- But cowards do not knowingly sacrifice themselves for a greater cause.
- Fakat korkaklar kendilerini bile bile yüce bir dava uğruna kurban etmez.
- We must sacrifice a bull to the gods.
- Tanrılara bir boğa kurban etmeliyiz.
- We must sacrifice a newborn male to the gods.
- Tanrılara yeni doğmuş bir erkek kurban etmeliyiz.
- Don't sacrifice yourself for other people.
- Başkaları için kendinizi kurban etmeyin.
- They sacrificed forbidden swine, and put to death all who refused to eat.
- Onlar yasaklanmış domuzu kurban etti, ve onu yemeyi reddeden herkesi öldürdüler.
- Sami sacrificed his loving wife on the altar of greed.
- Sami sevdiği karısını açgözlülük uğruna kurban etti.
- I can't let you sacrifice yourself.
- Ben senin kendini kurban etmene izin veremem.
- We must sacrifice a newborn male to the gods.
- Tanrılara yenidoğmuş bir erkeği kurban etmeliyiz.
- In ancient times people used to sacrifice animals to their god here.
- Eski zamanlarda insanlar burada tanrılarına hayvan kurban ederlermiş.
- In ancient times people used to sacrifice animals to their god here.
- Antik çağlarda insanlar tanrıları için burada hayvan kurban edermiş.
- Sami bought a ram to sacrifice for Eid.
- Sami bayramda kurban etmek için bir koç satın aldı.
- They sacrificed forbidden swine, and put to death all who refused to eat.
- Yasak domuzu kurban ettiler ve yemeyi reddeden herkesi öldürdüler.
Show More (10)
|
4 |
sacrifice |
fedakarlık yapmak |
v. |
|
- They have made great sacrifices, but they are now essentially ready.
- Büyük fedakarlıklar yaptılar ama artık esasen hazırlar.
- Fadil wanted to make a huge sacrifice for Dania.
- Fadıl, Dania için büyük bir fedakarlık yapmak istedi.
- They made many sacrifices to get their own house.
- Kendi evlerini almak için birçok fedakarlık yaptılar.
- Fadil wanted to make a huge sacrifice for Dania.
- Fadıl, Dania için büyük fedakarlık yapmak istedi.
- I've made a lot of sacrifices.
- Çok fazla fedakarlık yaptım.
- I've made a lot of sacrifices to get here.
- Buraya gelmek için çok fedakarlık yaptım.
Show More (3)
|
5 |
sacrifice |
kurban |
n. |
|
- He offered the beast as a sacrifice to the gods.
- Hayvanı tanrılara kurban olarak sundu.
- They killed a goat as a sacrifice to the gods.
- Tanrılara kurban olarak bir keçi öldürdüler.
- They killed this goat as a sacrifice to God.
- Onlar bu keçiyi Tanrı'ya bir kurban olarak öldürdüler.
- They killed a goat as a sacrifice to God.
- Tanrı'ya kurban olarak bir keçi öldürdüler.
- They killed a goat as a sacrifice to the gods.
- Onlar tanrılara kurban olarak bir keçi öldürdüler.
Show More (2)
|
6 |
sacrifice |
feda |
n. |
|
- Are we to sacrifice the stuff of history for the sake of a financial issue like this one?
- Bunun gibi mali bir mesele uğruna tarihin gerçeklerini feda mı edeceğiz?
- The plan requires major sacrifices on both sides, as well as courage.
- Bu plan her iki taraf için de büyük fedakârlıklar ve cesaret gerektiriyor.
- Will the Kurds be sacrificed to do Ankara a favour?
- Ankara'ya iyilik yapmak için Kürtler feda mı edilecek?
- Should we standardise everything and sacrifice our differences, our true European diversity?
- Her şeyi standartlaştırmalı ve farklılıklarımızı, gerçek Avrupa çeşitliliğimizi feda mı etmeliyiz?
Show More (1)
|
7 |
sacrifice |
kurban kesmek |
v. |
|
- Sami bought a ram to sacrifice for Eid.
- Sami kurbanda kesmek için koç aldı.
- In ancient times people used to sacrifice animals to their god here.
- Eskiden antik çağda insanlar burada tanrı için kurban keserlermiş.
- We sacrifice a lot.
- Çok kurban keseriz.
Show More (0)
|
8 |
sacrifice |
fedakârlık |
n. |
|
- As parents, they often had to make sacrifices for their children.
- Ebeveynler olarak çocukları için sıklıkla fedakârlık yapmak zorunda kalıyorlardı.
Show More (-2)
|
9 |
sacrifice |
feragat |
n. |
|
- We must all be aware, however, that we cannot sacrifice the other fundamental rights in order to achieve it.
- Ancak hepimiz, bunu başarmak için diğer temel haklarımızdan feragat edemeyeceğimizin farkında olmalıyız.
Show More (-2)
|
10 |
sacrifice |
ödün vermek |
v. |
|
- Sami sacrificed his anonymity.
- Sami anonimliğinden ödün verdi.
Show More (-2)
|