|
- In the light of these considerations, the European Union could not and did not remain silent.
- Bu hususlar ışığında Avrupa Birliği sessiz kalamazdı ve kalmadı da.
- Again today the hypocritical ‘defenders’ of human rights and the oppressed are silent.
- Bugün yine insan hakları ve ezilenlerin ikiyüzlü 'savunucuları' sessiz.
- Mr President-in-Office of the Council, that is something on which the Council remains silent.
- Sayın Konsey Dönem Başkanı, bu Konsey'in sessiz kaldığı bir konu.
- We have deeper concerns regarding Uzbekistan and Turkmenistan, on which Parliament's resolution remains silent.
- Parlamento kararının sessiz kaldığı Özbekistan ve Türkmenistan ile ilgili daha derin endişelerimiz var.
- We do not have the right to remain silent and we cannot say, in the future, that we did not know what was happening.
- Sessiz kalma hakkına sahip değiliz ve gelecekte neler olup bittiğini bilmediğimizi söyleyemeyiz.
- Our Rules of Procedure are silent on what we should do in that case.
- İç Tüzüğümüz bu durumda ne yapmamız gerektiği konusunda sessizdir.
- The Convention, however, is silent.
- Ancak Kongre bu konuda sessizdir.
- It shows how determined Parliament is not to remain silent about this war.
- Parlamentonun bu savaşa sessiz kalmama konusunda ne kadar kararlı olduğunu göstermektedir.
- Mr President-in-Office of the Council, that is something on which the Council remains silent.
- Sayın Konsey Dönem Başkanı, bu Konseyin sessiz kaldığı bir konu.
- Regrettably, the companies that have been victims of these activities remain silent for fear of tarnishing their image.
- Ne yazık ki bu faaliyetlerin kurbanı olan şirketler, imajlarının zedelenmesinden korktukları için sessiz kalmaktadırlar.
- The Irish Constitution is in fact silent on the matter, as indeed is Irish law.
- Aslında İrlanda Anayasası ve İrlanda hukuku bu konuda sessizdir.
- This seems to me to be a silent genocide that is hardly mentioned in the international press.
- Bu bana uluslararası basında neredeyse hiç bahsedilmeyen sessiz bir soykırım gibi görünüyor.
- Was Europe really silent on this?
- Avrupa bu konuda gerçekten sessiz miydi?
- Asbestos is a silent, invisible killer.
- Asbest sessiz, görünmez bir katildir.
- I share the grief of the silent black majority in Zimbabwe, who continue to live in poverty.
- Zimbabve'de yoksulluk içinde yaşamaya devam eden sessiz siyah çoğunluğun acısını paylaşıyorum.
- The silent unease of today risks creating landslides in the elections of tomorrow.
- Bugünkü sessiz tedirginlik, yarınki seçimlerde heyelan yaratma riski taşımaktadır.
- Our Rules of Procedure are silent on what we should do in that case.
- İçtüzüğümüz bu durumda ne yapmamız gerektiği konusunda sessizdir.
- Otherwise they will do better to remain silent.
- Aksi takdirde sessiz kalmaları daha iyi olacaktır.
- Silent agony, however, is easily neglected.
- Ancak sessiz acılar kolaylıkla ihmal edilebilir.
- I would be grateful if you would remain silent.
- Sessiz kalırsanız minnettar olurum.
- We'll see who remains silent after tonight.
- Bu geceden sonra kimin sessiz kalacağını göreceğiz.
- We'll see who remains silent after tonight.
- Kimin sessiz kalacağını bu geceden sonra göreceğiz.
- It's so very difficult to find a silent space.
- Sessiz bir ortam bulmak çok zor.
- It's so very difficult to find a silent space.
- Sessiz bir ortam bulmak öyle zor ki.
- It's so very difficult to find a silent space.
- Sessiz bir ortam bulmak epey zor.
- The conference room was silent.
- Konferans odası sessizdi.
- Her voice echoed through the silent house.
- Sesi sessiz evde yankılandı.
- He remained silent like a stone.
- Bir taş gibi sessiz kaldı.
- Should we be silent?
- Sessiz mi olmalıyız?
- If you continue to remain silent, I'll lose my temper.
- Sessiz kalmaya devam edersen, kendimi kaybedeceğim.
- Why are the separatists silent?
- Ayrılıkçılar neden sessiz?
- The house was dark and silent.
- Ev karanlıktı ve sessizdi.
- Everything was silent.
- Her şey sessizdi.
- The neighborhood was silent.
- Mahalle sessizdi.
- We remained silent.
- Biz sessiz kaldık.
- The house was silent.
- Ev sessizdi.
- They became silent.
- Sessizleştiler.
- We've decided to remain silent.
- Sessiz kalmaya karar verdik.
- I can no longer remain silent.
- Artık sessiz kalamam.
- He stood silent for a moment before speaking.
- O konuşmadan önce, bir süre sessiz durdu.
- Tom was silent for a long time.
- Tom uzun süre sessizdi.
- He was silent all the time.
- Her zaman sessizdi.
- This surveillance camera is our silent witness.
- Bu güvenlik kamerası bizim sessiz tanığımız.
- He remained silent for a while.
- Bir süre sessiz kaldı.
- He who does not know how to remain silent, does not know how to speak either.
- Nasıl sessiz kalacağını bilmeyen biri nasıl konuşacağını da bilmez.
- My father is a silent person.
- Babam sessiz bir insandır.
- Tom remained silent for a long time.
- Tom uzun süre sessiz kaldı.
- When Tom spoke, they all remained silent.
- Tom konuştuğunda, hepsi sessiz kaldı.
- Tom wasn't silent, but Mary was.
- Tom sessiz değildi ama Mary sessizdi.
- Everett stood silent for a moment.
- Everett bir an sessiz durdu.
- Everybody was silent.
- Herkes sessizdi.
- Keep silent while he is playing the piano.
- O piyano çalarken sessiz olun.
- He who remains silent seems to consent.
- Sessiz kalan razı olmuş gibi görünür.
- We were both silent for a long time.
- İkimiz de uzun zamandır sessizdik.
- He didn't know what to say, so he remained silent.
- Ne diyeceğini bilmiyordu, bu yüzden sessiz kaldı.
- The cabin was absolutely silent.
- Kulübe tamamen sessizdi.
- Tom remained silent during the meeting.
- Tom toplantı boyunca sessiz kaldı.
- You will remain silent until further instructed.
- Bir sonraki talimata kadar sessiz kalacaksın.
- He didn't know what to say, so he remained silent.
- Ne söyleyeceğini bilemediği için sessiz kaldı.
- The lady remained silent.
- Hanımefendi sessiz kaldı.
- Tom was silent for quite a while.
- Tom bir süre sessizdi.
- The room was silent.
- Oda sessizdi.
- The room was completely silent and everyone stared at us.
- Oda tamamen sessizdi ve herkes bize bakıyordu.
- Tom started to speak, but then decided to remain silent.
- Tom konuşmaya başladı ama sonra sessiz kalmaya karar verdi.
- Students must keep silent during a class.
- Öğrenciler, ders süresince sessiz olmalıdır.
- The crowd was silent.
- Kalabalık sessizdi.
- The speaker requested that the audience remain silent.
- Spiker seyircilerin sessiz kalmasını rica etti.
- Tom is a silent workhorse.
- Tom sessiz bir işgücü.
- He was silent for quite a while.
- O, uzun bir süre sessizdi.
- The telephone was silent.
- Telefon sessizdeydi.
- You have the right to remain silent.
- Sessiz kalma hakkına sahipsiniz.
- As he didn't know what to say, he remained silent.
- Ne diyeceğini bilemediği için sessiz kaldı.
- Tom is silent.
- Tom sessiz.
- A Turkish soft G and a Spanish H eloped and had lots of completely silent children together.
- Türkçe Ğ ve İspanyolca H kaçtı ve birlikte birsürü tamamen sessiz çocukları oldu.
- He remained silent for a while.
- O, bir süre sessiz kaldı.
- This surveillance camera is our silent witness.
- Bu gözetleme kamerası bizim sessiz tanığımızdır.
- You will remain silent until further instructed.
- Başka bir talimata kadar sessiz kalacaksın.
- The stars blinked in the silent night.
- Sessiz gecede yıldızlar göz kırpıyordu.
- He remained silent during the meeting.
- Toplantı boyunca sessiz kaldı.
- I remained silent.
- Sessiz kaldım.
- Tom pushed the silent alarm with his foot.
- Tom ayağıyla sessiz alarmı itti.
- Mary remained silent for a long time.
- Mary uzun süre sessiz kaldı.
- Tom is a silent workhorse.
- Tom sesi pek çıkmayan, ama işini tıkır tıkır yapan biri.
- Keep silent, or I will throw you out of here.
- Sessiz olun, yoksa sizi buradan atarım.
- Tom remained silent for a while.
- Tom bir süre sessiz kaldı.
- He was not allowed to remain silent.
- Sessiz kalmasına izin verilmedi.
- He was sitting silent for half an hour.
- Yarım saat boyunca sessiz oturdu.
- He remained silent like a stone.
- O bir taş gibi sessiz kaldı.
- We were silent.
- Biz sessizdik.
- He was silent all the time.
- O her zaman sessizdi.
- Not knowing what to say, I remained silent.
- Ne söyleyeceğimi bilemeyerek sessiz kaldım.
- She remained silent all day.
- Tüm gün sessiz durdu.
- She remained silent all day.
- O, bütün gün sessiz kaldı.
- Everyone was silent as the teacher was announcing the results of the examination.
- Öğretmen sınav sonuçlarını açıklarken herkes sessizdi.
- They remained silent.
- Sessiz kaldılar.
- All of them remained silent.
- Hepsi sessiz kaldı.
- Tom's silent.
- Tom sessiz.
- I am silent.
- Ben sessizim.
- Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
- Sessiz kalıp aptal yerine konmak, konuşup tüm şüpheleri ortadan kaldırmaktan iyidir.
- I was silent for a little while.
- Bir süre için sessizdim.
- The stars were shining over the silent fields.
- Yıldızlar sessiz tarlaların üzerinde parlıyordu.
- Not knowing what to say, she remained silent.
- Ne söyleyeceğini bilmediği için, sessiz kalmaya devam etti.
- They were both silent for a while.
- Bir süre her ikisi de sessizdi.
- One important thing to remember is that Americans may remain silent when you say something they don't agree with.
- Unutulmaması gereken önemli bir şey, Amerikalıların aynı fikirde olmadıkları bir şey söylediğinizde sessiz kalabilecekleridir.
- In order to remain silent Dasein must have something to say.
- Sessiz kalabilmek için Dasein'ın söyleyecek bir şeyi olmalıdır.
- He was silent for a long time.
- O, uzun bir süre sessizdi.
- The forest was silent then.
- Orman o zaman sessizdi.
- Her voice echoed through the silent house.
- Sessiz evin içinde onun sesi yankılandı.
- You have the right to remain silent.
- Sessiz kalma hakkına sahipsin.
- When he finished speaking, everyone was silent.
- O, konuşmayı bitirdiğinde, herkes sessizdi.
- They were sorrowfully silent.
- Kederli bir sessizlik içindeydiler.
- I've been silent for a long time.
- Uzun zamandır sessizim.
- All were silent.
- Hepsi sessizdi.
- Everyone was silent.
- Herkes sessizdi.
- Tom remained silent the whole time.
- Tom tüm bu süre boyunca sessiz kaldı.
- Why is she so silent?
- Neden bu kadar sessiz?
- The house was dark and silent.
- Ev karanlık ve sessizdi.
- Tom remained silent during the meeting.
- Tom toplantı sırasında sessiz kaldı.
- Beware of a silent dog and still water.
- Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- He remained silent.
- Sessiz kaldı.
- I wish to exercise my right to remain silent.
- Sessiz kalma hakkımı kullanmak istiyorum.
- As he didn't know what to say, he remained silent.
- O, ne söyleyeceğini bilmediği için, sessiz kaldı.
- Lincoln himself was silent.
- Lincoln'ün kendisi sessizdi.
- I told you to keep silent.
- Sana sessiz olmanı söylemiştim.
- Not knowing what to do, she remained silent.
- Ne yapacağını bilmediği için, sessiz kaldı.
- Everyone was silent for a minute.
- Herkes bir an için sessizdi.
- I want the class to be silent.
- Sınıfta sessizlik istiyorum.
- The boy remained silent.
- Çocuk sessiz kaldı.
- He remained silent the whole time.
- O her zaman sessiz kaldı.
- The cabin was absolutely silent.
- Kabin kesinlikle sessizdi.
- Beware of a silent dog and still water.
- Sessiz bir köpeğe ve durgun suya dikkat edin.
- Tom pushed the silent alarm with his foot.
- Tom sessiz alarmı ayağıyla itti.
- Everyone was silent as the teacher was announcing the results of the examination.
- Öğretmen sınav sonuçlarını duyururken herkes sessizdi.
- He judged it wiser to remain silent.
- Sessiz kalmanın daha akıllıca olduğuna karar verdi.
- I thought it would be better to remain silent.
- Sessiz kalmanın daha iyi olacağını düşündüm.
- Keep silent while he is playing the piano.
- O piyanoyu çalarken sessizce durun.
- All were silent.
- Herkes sessizdi.
- A Turkish soft G and a Spanish H eloped and had lots of completely silent children together.
- Bir Türk yumuşak G ve bir İspanyol H kaçarak evlendiler ve birlikte tamamen sessiz bir sürü çocukları oldu.
- Not knowing what to say, he remained silent.
- Ne diyeceğini bilemeyerek sessiz kaldı.
- I have been silent for a long time.
- Uzun zamandır sessizim.
- Not knowing what to say, he remained silent.
- Ne söyleyeceğini bilmediği için, o sessiz kaldı.
- Everyone is silent.
- Herkes sessiz.
- He who remains silent is understood to consent.
- Sessiz kalanın rızası olduğu anlaşılır.
- In order to remain silent Dasein must have something to say.
- Sessiz kalmak için Dasein'in söyleyecek bir şeyi olmalı.
- The young girl remained silent.
- Genç kız sessiz kaldı.
- Since he didn't know what to say, he remained silent.
- Ne söyleyeceğini bilemediği için sessiz kaldı.
- You might be wise to remain silent.
- Sessiz kalman, akıllıca olabilir.
- Tom said that Mary remained silent.
- Tom, Mary'nin sessiz kaldığını söyledi.
- The boy was silent.
- Çocuk sessizdi.
- Her sorrow found expression in silent tears.
- Onun üzüntüsü sessiz gözyaşları içinde ifadesini buldu.
- Tom was momentarily silent.
- Tom bir an için sessizdi.
- He remained silent during the meeting.
- O, toplantı sırasında sessiz kaldı.
- Tom remained silent for some time.
- Tom bir süre sessiz kaldı.
- He's the silent type.
- Sessiz bir tip.
- His voice trailed off and he remained silent.
- Sesi kesildi ve sessiz kaldı.
- Tom remained silent all day.
- Tom bütün gün sessiz kaldı.
- We should remain silent.
- Sessiz kalmalıyız.
- He remained silent the whole time.
- Bütün zaman boyunca sessiz kaldı.
- The group was silent.
- Grup sessizdi.
- It is better to remain silent, than to talk without purpose.
- Sessiz kalmak, amaçsızca konuşmaktan daha iyidir.
- When he spoke, everyone became silent.
- O konuştuğunda, herkes sessiz oldu.
- He who does not know how to remain silent, does not know how to speak either.
- Nasıl sessiz kalacağını bilmeyen, nasıl konuşacağını da bilemez.
- The stars were shining over the silent fields.
- Yıldızlar sessiz arazilerin üstünde parlıyordu.
- He remained silent.
- O sessiz kaldı.
- Not knowing what to say, I remained silent.
- Ne diyeceğimi bilemediğim için sessiz kaldım.
- All of them remained silent.
- Onların hepsi sessiz kaldılar.
- The telephone was silent.
- Telefon sessizdi.
- Tom decided to ignore what Mary said and remain silent.
- Tom, Mary'nin söylediklerini görmezden gelmeye ve sessiz kalmaya karar verdi.
- All of us were silent.
- Hepimiz sessizdik.
- Cholesterol is a silent killer.
- Kolesterol sessiz bir katildir.
- They were silent.
- Onlar sessizdiler.
- The speaker requested that the audience remain silent.
- Konuşmacı dinleyicilerin sessiz kalmasını istedi.
- When Tom spoke, they all remained silent.
- Tom konuştuğunda, onların hepsi sessiz kaldılar.
- Since he didn't know what to say, he remained silent.
- Ne diyeceğini bilmediği için, sessiz kaldı.
- Her sorrow found expression in silent tears.
- Üzüntüsü sessiz gözyaşlarında ifadesini buldu.
- The house was dead silent.
- Ev ölümcül biçimde sessizdi.
- Why is she so silent?
- Niçin o öyle sessiz?
- Tom was silent.
- Tom sessizdi.
- All was silent in the house.
- Evde her şey sessizdi.
- It's very silent here.
- Burası çok sessiz.
- Sometimes it's better to remain silent.
- Bazen sessiz kalmak daha iyidir.
- Tom remained silent.
- Tom sessiz kaldı.
Show More (182)
|