Tureng - simple - İngilizce Türkçe Cümleler

Geçmiş

	İngilizce	Türkçe
1	simple	basit	adj.
	The subject of this week's course is simple past tense. Bu haftaki dersimizin konusu basit geçmiş zaman. A tractor is actually a simple machine to operate. Bir traktör aslında kullanımı basit bir makinedir. A simple life form was found in the north pole. Kuzey kutbunda basit bir yaşam formu bulundu. The voluntary agreement will allow us to adopt simple solutions to increase pedestrian safety more quickly. Gönüllü anlaşma, yaya güvenliğini arttıracak basit çözümleri daha hızlı bir şekilde benimsememizi sağlayacaktır. It must be simple and enable them, if they are particularly sensitive to a product, to make the best choice. Basit olmalı ve eğer bir ürüne karşı özellikle hassaslarsa en iyi seçimi yapmalarını sağlamalıdır. For the simple reason that electricity is a more elaborate form of energy which is obtained from heat. Basit bir nedenden dolayı elektrik, ısıdan elde edilen enerjinin daha ayrıntılı bir şeklidir. We must remember, however, that the world is not quite as simple as that. Ancak dünyanın bu kadar basit olmadığını unutmamalıyız. Whether you like it or not, that is very simple, clear economic logic. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, bu çok basit, açık bir ekonomik mantıktır. It is as simple as that. Bu kadar basit. Initially, a simple form, called E111, is to be replaced. Başlangıçta E111 adı verilen basit bir form değiştirilecektir. Imports will make up the shortfall; it is a childishly simple proposition. İthalat açığı kapatacaktır; bu çocuksu denecek kadar basit bir önerme. It makes the simple claim that Europe must invest more in research. Bu da Avrupa'nın araştırmaya daha fazla yatırım yapması gerektiği gibi basit bir iddiayı ortaya koymaktadır. Given the complexity of the way securities are organised, there is no simple solution. Menkul kıymetlerin örgütlenme biçiminin karmaşıklığı göz önüne alındığında, basit bir çözüm yoktur. A debate on fishing and poverty is not simple. Balıkçılık ve yoksulluk üzerine bir tartışma basit değildir. That also convinces me - and I think we in this House are all agreed on this - that a simple ban is not enough. Bu da beni, ve sanırım bu Mecliste hepimiz bu konuda hemfikiriz, basit bir yasağın yeterli olmadığına ikna ediyor. Turning to the issues that we must touch on, I would like to make some very simple observations. Değinmemiz gereken konulara dönecek olursak çok basit bazı gözlemlerde bulunmak istiyorum. Generating electricity is not the same as producing a simple commodity. Elektrik üretmek basit bir emtia üretmekle aynı şey değildir. Although the solution is simple, clearly, the Member States still have to impose it. Çözüm basit olsa da, Üye Devletlerin bunu uygulaması gerektiği açıktır. This equation may be simple, but it is true. Bu denklem basit olabilir ama doğrudur. With regard to bioenergy and plant proteins, for example, the solution is very simple. Örneğin biyoenerji ve bitki proteinleri konusunda çözüm çok basittir. Once all the rhetoric is cut out, it is just as simple as that. Tüm söylemler bir kenara bırakıldığında, mesele bu kadar basittir. This goes to show that nothing is simple. Bu da gösteriyor ki hiçbir şey basit değildir. It is in actual fact very simple, and fortunately we have a decision on this matter. Aslında çok basit ve neyse ki bu konuda bir kararımız var. It is a very simple message, and I think that it is the pivotal element in this connection. Bu çok basit bir mesajdır ve bence bu bağlantıdaki en önemli unsurdur. There is a very simple way to deal with those stories. Bu hikayelerle başa çıkmanın çok basit bir yolu var. Let me ask you one simple question. Size basit bir soru sormama izin verin. We should, I think, have a simple, concise report on these issues at the 2003 summit. Bence 2003 zirvesinde bu konulara ilişkin basit ve özlü bir rapor hazırlamalıyız. Support for Amendment No 76 means yes to a simple, clear and, so too, legally certain definition. 76 No'lu Değişikliğe verilen destek, basit, açık ve yasal olarak da kesin bir tanıma evet anlamına gelmektedir. Lithuania supports simple and transparent principles for the formation of the EU budget. Litvanya, AB bütçesinin oluşturulmasında basit ve şeffaf ilkeleri desteklemektedir. I therefore call for simple regulation. Bu nedenle basit bir düzenleme yapılması çağrısında bulunuyorum. The Growth Initiative is simple and practical. Büyüme Girişimi basit ve pratiktir. The simple answer is yes, we do have this right. Basit cevap evet, bu hakka sahibiz. Simple business methods and pure software will not be patentable in Europe. Basit iş yöntemleri ve saf yazılım Avrupa'da patentlenebilir olmayacaktır. The situation at this moment is definitely not a simple one. Şu andaki durum kesinlikle basit bir durum değildir. There is, therefore, a justifiable complexity and we shall never have a wholly simple system. Bu nedenle, haklı bir karmaşıklık vardır ve asla tamamen basit bir sisteme sahip olamayız. Therefore, their consolidation into a single general clause is clear, simple and straightforward. Bu nedenle bunların tek bir genel madde halinde birleştirilmesi açık, basit ve anlaşılırdır. We need simple rules on the transferability of occupational pensions. Mesleki emeklilik maaşlarının transfer edilebilirliği konusunda basit kurallara ihtiyacımız var. Therefore, the registration procedures have to be simple, easy and cost-effective. Bu nedenle kayıt prosedürlerinin basit, kolay ve uygun maliyetli olması gerekmektedir. They should be able to register their product for simple and cost-effective evaluation. Basit ve uygun maliyetli bir değerlendirme için ürünlerini kaydettirebilmeliler. The Kyoto principle is simple. Kyoto ilkesi basittir. Equally, I must urge our leaders to ask themselves a simple question before they go to Copenhagen. Aynı şekilde, liderlerimizi Kopenhag'a gitmeden önce kendilerine basit bir soru sormaya çağırıyorum. That still leaves 20%, however, and for a very simple reason. Ancak yine de geriye %20 kalıyor ve bunun çok basit bir nedeni var. These guidelines should, however, be clear and simple, just like the new relationship with ESF and the funds. Ancak bu kılavuz ilkeler, tıpkı ESF ve fonlarla olan yeni ilişkide olduğu gibi açık ve basit olmalıdır. What I have to say is simple. Söyleyeceğim şey çok basit. I asked to speak at this ridiculous hour of the night in order to make three simple points. Gecenin bu saçma saatinde üç basit noktaya değinmek için konuşmak istedim. NATO is a military alliance pure and simple, whereas the European Union is not. NATO saf ve basit bir askeri ittifaktır, oysa Avrupa Birliği öyle değildir. The system must be simple; it must be administratively simple. Sistem basit olmalıdır; idari açıdan basit olmalıdır. A simple offence was handled as if it were a terrorist act. Basit bir suç, sanki bir terör eylemiymiş gibi ele alınmıştır. As many speakers have emphasised in the course of the debate, simple user-friendly registers are required. Tartışma sırasında pek çok konuşmacının da vurguladığı gibi, kullanıcı dostu basit kayıtlara ihtiyaç vardır. This may be the most simple and effective method. Bu en basit ve etkili yöntem olabilir. I made a very simple request to the President on Monday. Pazartesi günü Başkan'dan çok basit bir talepte bulundum. His case is very simple. Onun durumu çok basit. We should, I think, have a simple, concise report on these issues at the 2003 summit. Sanırım 2003 zirvesinde bu konulara ilişkin basit ve özlü bir rapor hazırlamalıyız. However, there is one simple question to which I have not yet heard an answer from you. Bununla birlikte, sizden henüz cevabını duymadığım basit bir soru var. The simple certainties of the 20th century are less clear in the complexities of the 21st century. 20'nci yüzyılın basit kesinlikleri, 21'inci yüzyılın karmaşıklığı karşısında daha az net. We must also have a proper evaluation of the year in clear and simple language, and in accessible formats. Ayrıca yılın değerlendirmesini açık ve basit bir dille ve erişilebilir formatlarda yapmalıyız. It is now a simple majority we are going to vote with. Artık basit bir çoğunlukla oy kullanacağız. The substance is very simple, and this came out of the debate with political force and intelligence. İşin özü çok basittir ve bu, tartışmadan siyasi güç ve zeka ile çıkmıştır. Simple texts on products that have been approved following rigorous evaluation must be sufficient. Titiz bir değerlendirmenin ardından onaylanan ürünlere ilişkin basit metinler yeterli olmalıdır. A debate on fishing and poverty is not simple. Balıkçılık ve yoksulluk üzerine tartışmak basit değil. Indeed, our fellow citizens would intuitively understand such a system because it would be simple and transparent. Şüphesiz, vatandaşlarımız böyle bir sistemi sezgisel olarak anlayacaklardır çünkü basit ve şeffaf olacaktır. The Pact is, as it should be, simple, but the situations to which the Pact applies are complex. Pakt olması gerektiği gibi basittir, ancak Paktın uygulandığı durumlar karmaşıktır. Support for Amendment No 76 means yes to a simple, clear and, so too, legally certain definition. 75 No'lu Değişikliğe destek, basit, açık ve yasal olarak da kesin bir tanıma evet demektir. This could be a simple way of creating an understanding of citizenship. Bu, vatandaşlık anlayışı oluşturmanın basit bir yolu olabilir. First, the internal market needs a harmonised solution, a simple and clear rule throughout the EU. İlk olarak iç pazarın uyumlaştırılmış bir çözüme, AB genelinde basit ve net bir kurala ihtiyacı vardır. A simple yes or no will suffice. Basit bir evet veya hayır yeterli olacaktır. The issue we face is a simple and intuitive one. Karşılaştığımız sorun basit ve sezgisel bir sorundur. This difference must naturally have an explanation, and a simple and logical explanation. Bu farklılığın doğal olarak bir açıklaması, basit ve mantıklı bir açıklaması olmalıdır. It must be simple and enable them, if they are particularly sensitive to a product, to make the best choice. Basit olmalı ve bir ürüne karşı özellikle hassas olmaları halinde en iyi seçimi yapmalarını sağlamalıdır. Well that is very simple, ladies and gentlemen, there will be two systems. Çok basit, bayanlar ve baylar, iki sistem olacak. Let us take a very simple example. Çok basit bir örnek verelim. The proposal may look complicated but it is dead simple. Teklif karmaşık görünebilir ancak son derece basittir. Our problem is a simple one; there are more and more machines. Sorunumuz basit; giderek daha fazla makine var. That does not help European law to be clear, simple or comprehensible. Bu, Avrupa hukukunun açık, basit ya da anlaşılır olmasına yardımcı olmaz. It is a requirement of democracy that voting rules be fairly simple and comprehensible. Oylama kurallarının oldukça basit ve anlaşılır olması demokrasinin bir gereğidir. The procedure for approving exceptions should be a simple one. İstisnaları onaylama prosedürü basit bir prosedür olmalıdır. The question I have, therefore, is very simple. Dolayısıyla benim sorum çok basit. One of the most interesting is the simple idea of a national holiday on Europe Day. En ilginçlerinden biri de Avrupa Günü'nde ulusal bir tatil yapılması gibi basit bir fikirdir. This is, one might think, rather a mouthful for what is essentially a simple idea. Bu, aslında basit bir fikir için oldukça ağdalı bir ifade diye düşünülebilir. I think that is perhaps putting it in rather too simple terms, and provocative ones at that. Sanırım bu biraz fazla basit ve kışkırtıcı bir ifade oldu. The figures show the importance of clear and simple ground rules. Rakamlar, açık ve basit temel kuralların önemini göstermektedir. New technologies need unbureaucratic, simple and effective promotion mechanisms. Yeni teknolojilerin bürokratik olmayan, basit ve etkili tanıtım mekanizmalarına ihtiyacı vardır. There is a very simple reason for this. Bunun çok basit bir nedeni var. It is a difficult matter we are debating, but it is also a very simple matter. Tartıştığımız zor bir konu, ancak aynı zamanda çok basit bir mesele. Regulation must be simple, clear and honest. Düzenlemeler basit, açık ve dürüst olmalıdır. We reject it overall for the simple reason that we reject the very principle of enlargement. Genişleme ilkesini reddetmemiz gibi basit bir nedenden ötürü raporun tamamını reddediyoruz. I speak to you today as a simple Buddhist monk, educated and trained in our ancient traditional way. Bugün size eski geleneksel yöntemlerimizle eğitilmiş ve yetiştirilmiş basit bir Budist rahip olarak sesleniyorum. Initially, a simple form, called E111, is to be replaced. Başlangıçta, E111 adı verilen basit bir form değiştirilecektir. Yet the principle of the right to live as a family is simple. Oysa aile olarak yaşama hakkı ilkesi basittir. The starting point of this debate is incredibly simple. Bu tartışmanın başlangıç noktası son derece basittir. The rules should be clear and simple. Kurallar açık ve basit olmalıdır. Obviously, simple management by the intergovernmental conference is not enough. Açıkçası, hükümetler arası konferans tarafından basit bir yönetim yeterli değildir. The 2003 budget has not been a simple budget, nor has it been easy in political terms. 2003 bütçesi basit bir bütçe olmadığı gibi siyasi açıdan da kolay olmamıştır. There are some very simple things that can be done. Yapılabilecek çok basit bazı şeyler var. The situation is very simple. Durum çok basit. Let me give you a simple example. Size basit bir örnek vereyim. The Pact's implementation benefits from clear and simple decision-making. Pakt'ın uygulanması açık ve basit karar alma mekanizmalarından faydalanmaktadır. It is not a simple matter where everything is fine if we budgetise. Bu, bütçe ayırdığımızda her şeyin yoluna gireceği basit bir mesele değildir. We need simple, better-focused legislation which is easier to enforce. Uygulanması daha kolay, basit ve daha iyi odaklanmış bir mevzuata ihtiyacımız var. It is important to keep it simple, to keep away from partial decoupling and to cut red tape. İşi basit tutmak, kısmi ayrıştırmadan uzak durmak ve bürokrasiyi azaltmak önemlidir. We need simple rules on the transferability of occupational pensions. Mesleki emeklilik maaşlarının transfer edilebilirliğine ilişkin basit kurallara ihtiyacımız var. As a policy issue, immigration is simple. Bir politika meselesi olarak göçmenlik basittir. In this respect, we must apply three simple principles. Bu bağlamda üç basit ilkeyi uygulamalıyız. The simple truth is that in this field there are questions that cannot go unanswered. Basit gerçek şu ki, bu alanda cevapsız kalamayacak sorular var. A simple offence was handled as if it were a terrorist act. Basit bir suç sanki bir terör eylemiymiş gibi ele alındı. Prior to 11 September, the situation was simple. 11 Eylül öncesinde durum oldukça basitti. The logic is, indeed, very simple. Mantık aslında çok basit. So the key is to keep it simple and make it work. Önemli olan basit tutmak ve işe yaramasını sağlamaktır. It is important to keep it simple, to keep away from partial decoupling and to cut red tape. Basit tutmak, kısmi ayrıştırmadan uzak durmak ve bürokrasiyi azaltmak önemlidir. The position of the European Union on this issue is quite simple, and quite firm. Avrupa Birliği'nin bu konudaki tutumu oldukça basit ve oldukça sağlamdır. That is what we are advocating, pure and simple. Savunduğumuz şey bu, saf ve basit. This goes to show that nothing is simple. Bu da hiçbir şeyin basit olmadığını gösteriyor. Indeed, our fellow citizens would intuitively understand such a system because it would be simple and transparent. Gerçekten de yurttaşlarımız, basit ve şeffaf olacağı için böyle bir sistemi sezgisel olarak anlayacaklardır. The voluntary agreement will allow us to adopt simple solutions to increase pedestrian safety more quickly. Gönüllü anlaşma, yaya güvenliğini arttırmaya yönelik basit çözümleri daha hızlı bir şekilde benimsememizi sağlayacaktır. That is the simple view taken by our fellow-citizens. Yurttaşlarımız tarafından benimsenen basit görüş budur. The simple truth is that in this field there are questions that cannot go unanswered. Basit gerçek şu ki, bu alanda cevapsız bırakılamayacak sorular var. That is a very simple basic principle. Bu çok basit bir temel ilkedir. This is our simple analysis and this is why we continue. Bu bizim basit analizimiz ve bu yüzden devam ediyoruz. There must be simple ways of keeping track of the legislative process. Yasama sürecini takip etmenin basit yolları olmalıdır. But they must be simple solutions. Ama bunlar basit çözümler olmalıdır. Looking at just those two simple items, success could still be within their grasp. Sadece bu iki basit maddeye bakıldığında, başarı hala ellerinin altında olabilirdi. We have consistently avoided the word simple. Basit kelimesinden sürekli olarak kaçındık. Simple business methods and pure software will not be patentable in Europe. Basit iş yöntemleri ve saf yazılımlar Avrupa'da patentlenemeyecektir. In reality, however, it is not all as simple as that. Ancak gerçekte her şey bu kadar basit değildir. The answer is relatively simple. Cevap nispeten basit. Therefore, their consolidation into a single general clause is clear, simple and straightforward. Bu nedenle, bunların tek bir genel madde halinde birleştirilmesi açık, basit ve anlaşılırdır. Unfortunately, things are not as simple as that. Ne yazık ki işler bu kadar basit değil. Being able only to wait and see is not such a simple matter, at any rate for those of us in Parliament. Sadece bekleyip görebilmek, en azından Parlamento'daki bizler için o kadar da basit bir mesele değil. Prior to 11 September, the situation was simple. 11 Eylül'den önce durum basitti. I have a very simple question for the Commission. Komisyona çok basit bir sorum var. You can take that as an indication that it is a bit too simple to concentrate only on percentages and amounts. Bunu, sadece yüzdelere ve miktarlara odaklanmanın biraz fazla basit olduğunun bir göstergesi olarak kabul edebilirsiniz. That would be too simple, however, for the generations of self-styled 'fathers of Europe'. Ancak bu, kendini 'Avrupa'nın babaları' olarak tanımlayan nesiller için çok basit olacaktır. I therefore call for simple regulation. Bu nedenle basit bir düzenleme çağrısında bulunuyorum. Now, this is not all that simple because it is not only the price that is decisive. Şimdi bu o kadar da basit değil çünkü belirleyici olan sadece fiyat değil. I hope, even so, that he will be able to read these simple thoughts in the minutes. Öyle bile olsa bu basit düşünceleri tutanaklarda okuyabilmesini umuyorum. Imports will make up the shortfall; it is a childishly simple proposition. İthalat açığı kapatacaktır; bu çocukça denecek derecede basit bir öneridir. This is not a simple issue. Bu basit bir mesele değildir. Of course, I appreciate that the implementation of this is not equally simple for every Member State. Elbette bunun uygulanmasının her Üye Devlet için aynı derecede basit olmadığını takdir ediyorum. Therefore, a simple reference to national origin may be considered as a racist act or as racial discrimination. Bu nedenle, ulusal kökene yapılan basit bir atıf ırkçı bir eylem ya da ırk ayrımcılığı olarak değerlendirilebilir. A legislative bloc is simple. Bir yasama bloğu basittir. First, that Europol cannot continue to be maintained within the framework of simple intergovernmental cooperation. Birincisi, Europol'ün basit hükümetler arası işbirliği çerçevesinde sürdürülmeye devam edilemeyeceğidir. It needs to be very simple and effective and, above all, free of charge to those who have boats at the moment. Çok basit ve etkili olmalı ve her şeyden önce şu anda teknesi olanlar için ücretsiz olmalıdır. Product designations must be clearly defined, simple and comprehensible. Ürün tanımlamaları açık bir şekilde tanımlanmalı, basit ve anlaşılır olmalıdır. The Primarolo group has devised simple rules which must be applied. Primarolo grubu, uygulanması gereken basit kurallar geliştirmiştir. Agreeing to take on these burdens is simple and costs nothing. Bu yükleri üstlenmeyi kabul etmek basittir ve hiçbir maliyeti yoktur. Well in simple economic terms, Europe's culture adds to genuine prosperity. Basit ekonomik terimlerle ifade etmek gerekirse, Avrupa'nın kültürü gerçek refaha katkıda bulunur. Imports will make up the shortfall; it is a childishly simple proposition. İthalat açığı kapatacaktır; bu çocukça basit bir önermedir. That would be too simple, however, for the generations of self-styled 'fathers of Europe'. Ancak bu, kendini "Avrupa'nın babaları" olarak tanımlayan nesiller için çok basit olacaktır. Therefore, the registration procedures have to be simple, easy and cost-effective. Bu nedenle, kayıt prosedürleri basit, kolay ve uygun maliyetli olmalıdır. In the most simple terms, this is about bringing administration closer to the citizen. En basit ifadeyle bu, idareyi vatandaşa yaklaştırmakla ilgilidir. It is relatively simple and I advise the House to accept the amendment. Oldukça basittir ve Meclise değişikliği kabul etmesini tavsiye ediyorum. More and more of our simple infections are tending to become serious again. Giderek daha fazla sayıda basit enfeksiyonumuz yeniden ciddileşme eğilimine giriyor. Mr Sakellariou, it is very simple. Bay Sakellariou, bu çok basit. This is not a simple ethical issue. Bu basit bir etik mesele değildir. A simple and efficient solution is being proposed here by the Commission. Burada Komisyon tarafından basit ve etkili bir çözüm önerilmektedir. We must welcome this budget, it is the last easy budget, the last simple budget. Bu bütçeyi memnuniyetle karşılamalıyız, bu son kolay bütçe, son basit bütçedir. This applies not only to cultivated and highly educated people, but also to those who perform very simple work. Bu sadece kültürlü ve yüksek eğitimli insanlar için değil, aynı zamanda çok basit işler yapanlar için de geçerlidir. A simple statement that men and women are equal before the law is not enough. Kadın ve erkeklerin kanun önünde eşit olduğuna dair basit bir ifade yeterli değildir. Therefore, there is a very simple solution to the matter under consideration. Bu nedenle, söz konusu meselenin çok basit bir çözümü vardır. There was a simple carpet in the middle of the road and that was all. Yolun ortasında basit bir halı vardı ve hepsi bu kadardı. Once all the rhetoric is cut out, it is just as simple as that. Tüm söylemleri bir kenara bıraktığımızda, mesele bu kadar basittir. Their use derives from historic and socio-economic reasons that cannot be ignored by a simple ban. Bunların kullanımı, basit bir yasakla göz ardı edilemeyecek tarihi ve sosyo-ekonomik nedenlerden kaynaklanmaktadır. This should be feasible by means of a simple tax rule. Bu, basit bir vergi kuralı vasıtasıyla mümkün olmalıdır. Well that is very simple, ladies and gentlemen, there will be two systems. Bu çok basit, bayanlar ve baylar, iki sistem olacak. The problem is relatively simple for those allergens actually present in the final product. Nihai üründe gerçekten mevcut olan alerjenler için sorun nispeten basittir. The simple answer to the very important first question that the honourable Member asked is an unequivocal yes. Saygıdeğer Üyenin sorduğu çok önemli ilk soruya verilecek basit cevap kesin bir evettir. On the other hand, human labour is considered a simple factor in the equation. Öte yandan insan emeği denklemde basit bir faktör olarak kabul edilmektedir. I cannot say that there is one simple solution, there is criticism of the present opt-out practice. Basit bir çözüm olduğunu söyleyemem, mevcut devre dışı bırakma uygulamasına yönelik eleştiriler var. This motion for a resolution has arisen from some simple but not obvious observations. Bu çözüm önerisi bazı basit ama açık olmayan gözlemlerden doğmuştur. The step from the European airspace to noise is naturally a simple one. Avrupa hava sahasından gürültüye geçiş doğal olarak basit bir adımdır. Obviously, simple management by the intergovernmental conference is not enough. Açıkçası, hükümetler arası konferans tarafından yürütülen basit bir yönetim yeterli değildir. It is very unsatisfactory for legal certainty that the directive does not contain a simple and clear definition. Direktifin basit ve net bir tanım içermemesi hukuki kesinlik açısından çok tatmin edici değildir. That is the simple truth. Bu basit bir gerçek. I am asking a very simple question. Çok basit bir soru soruyorum. The distinction is there for one simple reason and it has served its purpose well down the years. Bu ayrım basit bir nedenden ötürü vardır ve yıllar boyunca amacına iyi hizmet etmiştir. It presents immigration as a simple problem of merchandise linked to the needs of the capitalist system. Göçmenliği, kapitalist sistemin ihtiyaçlarıyla bağlantılı basit bir mal sorunu olarak sunmaktadır. Are we doing enough? I am asking a very simple question. Yeterince çaba gösteriyor muyuz? Çok basit bir soru soruyorum. The cause of this situation is simple. Bu durumun nedeni basittir. The simple answer to his question is that there is no disagreement. Bu soruya verilecek en basit cevap, herhangi bir anlaşmazlık olmadığıdır. Upholding human rights is not all that simple. İnsan haklarını savunmak o kadar da basit değildir. Simple mathematics demonstrate that the legal and administrative personnel simply do not have the training. Basit bir matematik, yasal ve idari personelin yeterli eğitime sahip olmadığını göstermektedir. Build an effective email marketing strategy in a few simple steps. Birkaç basit adımda etkili bir e-posta ile pazarlama stratejisi kurun. It's very important that your dog obeys the simplest commands like sit and stay. Köpeğinizin oturmak ve durmak gibi en basit komutlara uyması çok önemlidir. Simple communication can make a huge difference in your interactions with one another. Basit bir iletişim, birbirinizle olan etkileşimlerinizde büyük bir fark yaratabilir. Aside from life support and simple functions like turbolifts and doors, nothing seems to work. Yaşam desteği ve turbo asansörler ve kapılar gibi basit işlevler dışında hiçbir şey işe yaramıyor gibi. A simple cold can cause serious complications to the lungs. Basit bir soğuk algınlığı ciddi akciğer rahatsızlıklarına neden olabilir. That is a simple perception - hard, fast and factual. Bu basit bir algıdır; sert, hızlı ve gerçekçi. My job was simple, fast him out and get him. Benim işim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalamak. It's very important that your dog obeys the simplest commands like sit and stay. Köpeğinizin otur ve dur gibi en basit komutlara itaat etmesi çok önemlidir. My job was simple, fast him out and get him. Görevim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalamak. It's very important that your dog obeys the simplest commands like sit and stay. Köpeğinizin otur-dur gibi en basit komutlara uyması çok önemlidir. If you're unsure, look at this simple graphic. Emin değilseniz bu basit grafiğe bakın. Build an effective email marketing strategy in a few simple steps. Birkaç basit adımda etkili bir e-posta ile pazarlama stratejisi oluşturun. The simplest version of this may be to like a tweet; sometimes, you interact more complexly. Bunun en basit hali bir tweet beğenmek olabilir bazen daha karmaşık şekillerde etkileşime girersiniz. This is a webmail, i.e., an email account that can be accessed using a simple web browser. Bu bir web postasıdır, yani basit bir web tarayıcısı kullanılarak erişilebilen bir e-posta hesabıdır. Aside from life support and simple functions like turbolifts and doors, nothing seems to work. Yaşam desteği ile turbo asansörler ve kapılar gibi basit işlevler dışında hiçbiri çalışmıyor gibi görünüyor. I suppose in their minds, it's a simple trade. Sanırım onların aklınca bu basit bir alışveriş. This literary device is usually used to give grace to simple phrases. Bu edebi araç genellikle basit cümlelere zarafet vermek için kullanılır. Apart from that, it's a simple web browser that offers everything that big browsers like Chrome have. Bunun dışında, Chrome gibi büyük tarayıcıların sahip olduğu her şeyi sunan basit bir web tarayıcısıdır. Aside from life support and simple functions like turbolifts and doors, nothing seems to work. Yaşam desteği ve turbo asansörler ve kapılar gibi basit işlevler dışında hiçbir şey çalışmıyor gibi görünüyor. A simple cold can cause serious complications to the lungs. Basit bir soğuk algınlığı akciğerlerde ciddi komplikasyonlara neden olabilir. In simple words, earthing means a stable connection with the earth. Basit anlamda topraklanma, Dünya ile istikrarlı bir bağlantı anlamına gelir. They may have an effect on a student's life with a simple behavior sometimes. Bazen basit bir davranışla bir öğrencinin hayatına etki edebilirler. That is a simple perception - hard, fast and factual. Bu basit bir algıdır; sert, hızlı ve olgusal. Gather impressive and simple reports with live data tracking and corporate analysis tools. Canlı veri takibi ve kurumsal analiz araçlarıyla etkileyici ve basit raporlar toplayın. This is actually a simple solid organ like the ear. Bu aslında kulak gibi basit ve sağlam bir organ. My job was simple, fast him out and get him. İşim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalayacaktım. It's quite simple and the whole process doesn't take long. Oldukça basit ve tüm süreç uzun sürmüyor. It's quite simple and the whole process doesn't take long. Oldukça basit ve tüm süreç fazla zaman almıyor. Blocking these ads is simple enough, but you might have to modify your selection of web browser to do so. Bu reklamları engellemek yeterince basittir, ancak bunu yapmak için web tarayıcısı seçiminizi değiştirmeniz gerekebilir. This literary device is usually used to give grace to simple phrases. Bu edebi araç genellikle basit ifadelere zarafet kazandırmak için kullanılır. This is the first step, and it perhaps the simplest. Bu ilk adımdır ve belki de en basitidir. Build an effective email marketing strategy in a few simple steps. Birkaç basit adımda etkili bir e-mail pazarlama stratejisi oluşturun. Gather impressive and simple reports with live data tracking and corporate analysis tools. Canlı veri takibi ve kurumsal çözümleme araçlarıyla etkileyici ve basit raporlar toplayın. I present him to you now as a simple human being. Şimdi size onu basit bir insan olarak sunuyorum. They may have an effect on a student's life with a simple behavior sometimes. Öğrencilerinin yaşamlarını bazen basit bir hareketleriyle etkileyebilirler. This exports data of all users and enables you to do simple sorting and filtering for further analysis. Bu, tüm kullanıcıların verilerini dışa aktarır ve daha fazla analiz için basit sıralama ve filtreleme yapmanızı sağlar. That is a simple perception - hard, fast and factual. Bu basit bir algıdır; sert, hızlı ve gerçeklere dayalı. They may have an effect on a student's life with a simple behavior sometimes. Bazen basit bir davranışla öğrencinin hayatını etkileyebilirler. I suppose in their minds, it's a simple trade. Sanırım akıllarınca, bunu basit bir alışveriş olarak görüyorlar. Of course not; simple logic tells you this. Elbette hayır; basit mantık size bunu söyler. As you can see, creating a bootable USB flash drive is quite simple. Gördüğünüz gibi, önyüklenebilir bir USB flash sürücü oluşturmak oldukça basit. In simple words, earthing means a stable connection with the earth. Basit bir ifadeyle topraklama, dünya ile istikrarlı bir bağlantı demektir. In simple words, earthing means a stable connection with the earth. Basit bir ifadeyle topraklama, yeryüzü ile istikrarlı bir bağlantı kurmak anlamına gelir. Esperanto grammar is very simple. Esperanto dil bilgisi çok basittir. Life isn't always simple. Hayat her zaman basit değildir. This work is simple enough that even a child can do it. Bu iş bir çocuğun bile yapabileceği kadar basit. It's not as simple as it seems. Göründüğü kadar basit değil. That's quite simple. Bu oldukça basit. The job looked quite simple, but it took me a week. İş oldukça basit görünüyordu, ama benim bir haftamı aldı. Doing that was quite simple. Onu yapmak oldukça basitti. The directions are simple. Talimatlar basit. It's never that simple. Asla bu kadar basit değil. I wish it was that simple. Keşke bu kadar basit olsaydı. The problem is not as simple as it might seem at first sight. Sorun ilk bakışta göründüğü kadar basit değil. I'm a simple girl. Ben basit bir kızım. Unfortunately, it's not that simple. Maalesef o kadar basit değil. This problem is too simple, so it is hardly worth discussing. Bu sorun çok basit, bu yüzden neredeyse tartışmaya değmez. There was only a simple white cross to mark the soldier's tomb. Askerin mezarını işaretlemek için yalnızca basit bir beyaz haç vardı. Tom's plan is simple. Tom'un planı basittir. Solving this problem is simple. Bu problemin çözümü çok basit. Tom tried to keep the plan simple. Tom planı basit tutmaya çalıştı. The job looked quite simple, but it took me a week. İş oldukça basit görünüyordu ama bir haftamı aldı. As for me, I'm a rather simple person. Bana gelince, ben oldukça basit bir insanım. There is no simple road to success. Başarıya giden basit bir yol yoktur. That's too simple. Bu çok basit. I just wanted to keep things simple. Ben sadece işleri basit tutmak istedim. I want to ask you one simple question. Sana basit bir soru sormak istiyorum. I wish it were that simple. Keşke bu kadar basit olsaydı. This ought to be simple. Bu basit olmalı. All revolutionary ideas are simple. Tüm devrimci fikirler basittir. Solving this problem is simple. Bu sorunu çözmek çok basit. It's really quite simple. Bu gerçekten oldukça basit. We want to make a simple change. Basit bir değişiklik yapmak istiyoruz. I wish it was as simple as that. Keşke bu onun kadar basit olsa. It may seem simple, but it's not. Basit görünebilir ama değil. It's a pretty simple concept. Oldukça basit bir kavram. Let's make it simple. Bunu basit hale getirelim. Let's start with something simple. Basit bir şeyle başlayalım. I wish it was that simple. Keşke bu o kadar basit olsa. Tom's attitude is quite simple to understand. Tom'un tavrını anlamak oldukça basit. Is it really that simple? Gerçekten bu kadar basit mi? People could have avoided many mistakes by simple experiments. İnsanlar basit deneylerle birçok hatadan kaçınabilirdi. The reason is pretty simple. Nedeni oldukça basittir. What we had to do was really quite simple. Yapmak zorunda olduğumuz şey gerçekten oldukça basitti. Esperanto's grammer is very simple. Esperanto'nun grameri çok basittir. That's simple. Bu çok basit. This was supposed to be simple. Bunun basit olması gerekiyordu. Can it be that simple? Bu kadar basit olabilir mi? It's actually very simple to do. Aslında onu yapmak çok basit. We think it's pretty simple. Biz bunun oldukça basit olduğunu düşünüyoruz. The best way to solve a problem is sometimes the simplest. Bir sorunu çözmenin en iyi yolu bazen en basit olanıdır. It's pretty simple. Oldukça basit. These simple tips will help you declutter your home. Bu basit ipuçları evinizin dağınıklığını gidermenize yardımcı olacaktır. We often use gestures to convey simple messages. Basit mesajları iletmek için genellikle jestler kullanırız. This problem is too simple. Bu sorun çok basit. It is not as simple as it seems. O göründüğü kadar basit değil. It's a simple mistake. Bu basit bir hata. There's a simple solution to this problem. Bu sorunun basit bir çözümü var. It's actually very simple. Aslında çok basit. My method is surprisingly simple, but highly effective. Benim yöntemim şaşırtıcı derecede basit, ama son derece etkili. It's never that simple. Asla o kadar basit değildir. That seems simple enough. O yeterince basit görünüyor. A simple wooden cross marks Tom's grave. Tom'un mezarı basit bir tahta haçla işaretlenmiş. We are apt to fall into the error of thinking that the facts are simple because simplicity is the goal of our quest. Gerçeklerin basit olduğunu düşünme hatasına düşme eğilimindeyiz çünkü basitlik arayışımızın hedefidir. We'll keep it simple. Bunu basit tutacağız. It's a simple job. Bu basit bir iş. It wasn't simple to solve this problem. Bu problemi çözmek basit değildi. I never said it would be simple. Basit olacağını hiç söylemedim. It's all very simple. Onun hepsi çok basit. It wasn't really that simple. Aslında o kadar basit değildi. It's just a simple question. Bu sadece basit bir soru. It's so simple that even a child can do it. O kadar basit ki bir çocuk bile yapabilir. The process is simple. Süreç basit. It really isn't that simple. Bu gerçekten o kadar basit değil. That's a very simple question. Bu çok basit bir soru. I have a simple plan for getting Tom to agree. Tom'a kabul ettirmek için basit bir planım var. The answer is pretty simple. Cevap oldukça basit. He couldn't do even simple arithmetic. O, basit aritmetiği bile yapamadı. He is content with the simple life. Basit bir yaşamdan hoşnuttur. I wonder how simple it really is. Gerçekten onun ne kadar basit olduğunu merak ediyorum. The exercises are simple and effective. Egzersizler basit ve etkilidir. I should say this is too simple question. Bunun fazla basit bir soru olduğunu söylemem gerekir. It isn't quite that simple. O kadar basit değil. Let's keep this simple. Bunu basit tutalım. It's simple, but made with love. Basit ama aşkla yapılmış. In order to overcome the data gap, I developed a simple methodology. Veri açığının üstesinden gelmek için, basit bir yöntem geliştirdim. It sounds simple. Bu basit görünüyor. It's not so simple. O kadar basit değil. I'd rather eat something simple. Basit bir şeyler yemeyi tercih ederim. The appliance is wonderfully simple to operate. Bu aletin kullanımı son derece basit. I'm a real simple guy. Ben gerçekten basit bir adamım. That's not as simple as it looks. O göründüğü kadar basit değil. Understanding that is not simple. Bunu anlamak basit değil. It's all pretty simple really. Bunun hepsi oldukça basit, gerçekten. Actually, it was quite simple. Aslında, oldukça basitti. It's basically quite simple. Aslında oldukça basit. This really isn't that simple. Bu gerçekten o kadar basit değil. It isn't that simple. O kadar basit değil. It seems simple enough. Bu yeterince basit görünüyor. It's all quite simple. Her şey çok basit. I wish it was as simple as that. Keşke bu kadar basit olsaydı. It's really very simple. Bu gerçekten çok basit. I don't think it's that simple. Bunun o kadar basit olduğunu sanmıyorum. We had a very simple plan. Bizim çok basit bir planımız vardı. The solution is simple. Çözüm basit. Explain it in simple words. Basit kelimelerle açıkla. This soup is very simple to make. Bu çorbayı yapmak çok basit. It's all very simple. Çok basittir. It's all quite simple. Bunu hepsi oldukça basit. Nothing is as difficult as coming up with a simple explanation for something difficult. Hiçbir şey zor bir şey için basit bir açıklama bulmak kadar zor değildir. It sounds deceptively simple. Kulağa aldatıcı derecede basit geliyor. Tom's plan is simple. Tom'un planı basit. I'll ask him a very simple question. Ona çok basit bir soru soracağım. Oh, it's quite simple, really. Ah, çok basit, gerçekten. Could it be that simple? Bu kadar basit olabilir mi? It's all pretty simple really. Hepsi oldukça basit. It's so simple that even a child can do it. Bu o kadar basit ki bir çocuk bile onu yapabilir. It won't be simple for you. Senin için basit olmayacak. My approach is amazingly simple but very effective. Benim yaklaşımım inanılmaz derecede basit ama çok etkili. The answer is simple. Cevap basittir. It can't be that simple. O kadar basit olamaz. What we had to do was really quite simple. Yapmamız gereken şey gerçekten çok basitti. There's no simple answer. Basit bir cevap yok. She made him a simple dinner. Ona basit bir akşam yemeği hazırladı. Tom lives a very simple life in a sparsely furnished apartment. Tom seyrek şekilde döşenmiş bir dairede çok basit bir hayat yaşıyor. It's a simple mistake. Basit bir hata. I am a simple man. Ben basit bir adamım. Why don't you ever ask simple questions? Neden hiç basit sorular sormuyorsun? It's quite a simple idea. Oldukça basit bir fikir. It's amazingly simple. İnanılmaz derecede basit. It's as simple as that. Bu onun kadar basit. I'll offer you a simple proposition. Sana basit bir teklif önereceğim. Supper is a simple meal. Akşam yemeği basit bir yemektir. The answer is simple. Cevap basit. There is no simple road to success. Başarı için basit bir yol yoktur. It's simple, you know. Bu basit, biliyorsun. It's quite simple. Oldukça basit. At first glance, the question seems simple. Soru ilk bakışta basit görünüyor. It was a simple mistake. Basit bir hataymış. It is not as simple as it seems. Göründüğü kadar basit değil. Bread is the simplest and oldest food in the world. Ekmek dünyanın en basit ve en eski yiyeceğidir. The steps are simple. Adımlar basittir. It was a simple decision. Basit bir karardı. It's simple to use. Bunu kullanmak basit. The solution is simple. Çözüm basittir. It was so simple. Çok basitti. I don't think it's going to be that simple. Bu kadar basit olacağını sanmıyorum. All revolutionary ideas are simple. Bütün devrimci fikirler basittir. We often use gestures to convey simple messages. Genellikle basit mesajları iletmek için el hareketlerini kullanırız. It's simple, but beautiful. Bu basit, ama güzel. Learning English is not a simple task. İngilizce öğrenmek basit bir iş değil. It was a simple matter. Bu basit bir konuydu. I'm a real simple person. Ben gerçekten basit bir insanım. Except that here, it's not so simple. Ancak burada durum o kadar basit değil. He is a simple man. O basit bir adam. A tonsillectomy is a very simple procedure. Bir bademcik ameliyatı çok basit bir işlemdir. The simplest solution is often the best. En basit çözüm, genellikle en iyisidir. It's all really quite simple. Hepsi gerçekten çok basit. There was only a simple white cross to mark the soldier's tomb. Askerin mezarını işaretlemek için sadece basit bir beyaz haç vardı. The explanation is simple. Açıklaması basit. The message is simple. Mesaj basit. The Hungarian language is not simple, but wonderful. Macar dili basit değil, ama harika. We're simple men. Biz basit insanlarız. Tom says that he wants to live a simple and happy life. Tom basit ve mutlu bir hayat yaşamak istediğini söylüyor. Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways. Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez. It wasn't really that simple. O kadar da basit değildi. Esperanto is the most simple and neutral international language for the peoples in the world. Esperanto, dünyadaki halklar için en basit ve tarafsız uluslararası dildir. It can't be that simple. Bu o kadar basit olamaz. It really isn't that simple. O kadar basit değil. The idea was simple. Fikir basitti. At first glance, the question seems simple. İlk bakışta soru basit görünüyor. Translating this text will be very simple. Bu metni çevirmek çok basit olacak. All this is simple and easy to understand. Bütün bunlar basit ve anlaşılması kolaydır. He is content with the simple life. Basit bir hayattan memnun. All this is simple and easy to understand. Bütün bunlar basit ve anlaşılması kolay. It's simple, but beautiful. Basit ama güzel. The simplest solutions are always the best. En basit çözümler her zaman en iyisidir. It's not as simple as that. O kadar basit değil. We think it's pretty simple. Oldukça basit olduğunu düşünüyoruz. The answer is pretty simple. Cevap çok basit. Our aims are simple. Hedeflerimiz basittir. Tom is a simple man. Tom basit bir adam. The premise is relatively simple. Öncül nispeten basittir. It actually isn't that simple. Aslında o kadar basit değildir. The solution was quite simple. Çözüm oldukça basitti. The process is simple. İşlem basit. Things were simple back then. O zamanlar işler basitti. I have a simple plan for getting Tom to agree. Tom'u ikna etmek için basit bir planım var. It's a very simple idea. O çok basit bir fikir. It's a pretty simple concept. Bu oldukça basit bir kavram. He couldn't do even simple arithmetic. Basit bir aritmetik bile yapamazdı. Toki Pona is a simple communication system. Toki Pona basit bir iletişim sistemidir. Math is like love - a simple idea, but it can get complicated. Matematik aşk gibidir; basit bir fikirdir ama karmaşıklaşabilir. Esperanto's grammer is very simple. Esperanto'nun dil bilgisi çok basittir. It really is that simple. Bu gerçekten bu kadar basit. It sounds simple, I know. Bu basit görünüyor, biliyorum. If only it were that simple. Keşke o kadar basit olsaydı. It looked too simple. Çok basit görünüyordu. I never said it would be simple. Bunun basit olacağını hiç söylemedim. I'll ask him a very simple question. Ben de ona çok basit bir soru soracağım. It's a simple question. Basit bir soru. It's not as simple as all that. Bu o kadar basit değil. I knew it couldn't be that simple. Bu kadar basit olamayacağını biliyordum. Keep it simple, Tom. Basit tut, Tom. Very simple was my explanation, and plausible enough—as most wrong theories are! Açıklamam çok basitti ve yeterince makuldü; çoğu yanlış teorinin olduğu gibi! It actually isn't that simple. Aslında o kadar basit değil. These are the simple rules. Bunlar basit kurallardır. My approach is amazingly simple but very effective. Benim yaklaşımım şaşırtıcı derecede basit ama çok etkili. This should be pretty simple to understand. Bunu anlamak oldukça basit olmalı. Tom couldn't even answer the simple questions. Tom basit sorulara bile cevap veremiyordu. The choreography is quite simple. Koreografi oldukça basit. Our aims are simple. Amacımız basit. Mary is just a simple peasant girl. Mary sadece basit bir köylü kızı. There's no simple answer. Basit bir cevabı yok. That's very simple. Bu çok basit. Tom can't even finish a simple job without help. Tom yardım almadan basit bir işi bile bitiremez. The mission was simple. Görev basitti. Concentration is a very simple thing. Konsantrasyon çok basit bir şeydir. Driving a car is really very simple. Araba kullanmak gerçekten çok basittir. Nothing is as difficult as explaining something difficult in a simple manner. Hiçbir şey zor bir şeyi basit şekilde açıklamak kadar zor değildir. Tom is simple. Tom basittir. This problem is too simple, so it is hardly worth discussing. Bu sorun çok basit, bu yüzden tartışmaya pek değmez. Why are you ignoring this simple question? Neden bu basit soruyu görmezden geliyorsun? Mary wore a simple dress. Mary basit bir elbise giydi. It's really quite simple. Gerçekten çok basit. If only it were that simple. Keşke bu kadar basit olsaydı. Except that here, it's not so simple. Burası dışında, durum o kadar basit değil. Unfortunately, it's not that simple. Ne yazık ki o kadar basit değil. The premise is relatively simple. Öncül nispeten basit. There's often a simple solution to what seems like a complicated problem. Karmaşık gibi görünen bir durumun genellikle basit bir çözümü vardır. It's really simple. Gerçekten basit. It is very simple. Çok basit. I like to keep it simple. Bunu basit tutmak istiyorum. I only wish it were that simple. Keşke bu kadar basit olsaydı. The princess disguised herself as a simple shepherdess. Prenses basit bir çoban kılığına girdi. Just say something short and simple. Sadece kısa ve basit bir şey söyle. I'd rather eat something simple. Basit bir şey yemek istiyorum. The grammar of Esperanto is very simple. Esperanto dil bilgisi çok basittir. He drew his water, which was excellent, from a very deep natural well, above which he had set up a very simple pulley block. Mükemmel olan suyunu, üzerinde çok basit bir makara bloğu kurduğu çok derin bir doğal kuyudan çekiyordu. Any universe simple enough to be understood is too simple to produce a mind able to understand it. Anlaşılabilecek kadar basit olan herhangi bir evren, onu anlayabilecek bir zihin üretemeyecek kadar basittir. Arabic is a simple language. Arapça basit bir dildir. At first it was simple office politics, but then Tom got every woman in the office pregnant. İlk başta basit ofis politikasıydı ama sonra Tom bürodaki her kadını hamile bıraktı. That's so simple that even a child can do it. O kadar basit ki bir çocuk bile yapabilir. If it's a simple piece of music, I can sight-sing it. Basit bir müzik parçasıysa, görerek söyleyebilirim. It's just that simple. Bu kadar basit işte. Sometimes it's not so simple. Bazen o kadar basit değildir. Solving this problem is simple. Bu sorunu çözmek basit. Perhaps it's not that simple. Belki de bu o kadar basit değil. It's too simple. Çok basit. I live a simple life. Basit bir hayat yaşıyorum. I don't think it's going to be that simple. O kadar basit olacağını sanmıyorum. A module is said to be semisimple if it is the sum of simple submodules. Bir modül basit alt modüllerin toplamı ise yarı basit olduğu söylenir. It's not simple. Basit bir şey değil. Is it that simple? O kadar basit mi? This operation is simple. Bu işlem basit. Doing that was quite simple. Bunu yapmak oldukça basitti. I just want to keep things nice and simple. Her şeyi güzel ve basit tutmak istiyorum. That is actually very simple. O aslında çok basittir. How come you never ask simple questions? Nasıl oluyor da hiç basit sorular sormuyorsun? The steps are simple. Adımlar basit. Mary wore a simple white dress. Mary, basit bir beyaz elbise giydi. It really is that simple. Gerçekten bu kadar basit. The answer to your question is very simple. Sorunuzun cevabı çok basit. I think it's simple. Bence çok basit. That's very simple. O çok basit. It's not quite as simple as that. O kadar basit değil. This is very simple. Bu çok basit. These are the simple facts. Bunlar basit gerçekler. My method is surprisingly simple, but the impact is big. Yöntemim şaşırtıcı derecede basit ama etkisi büyük. I don't think it's that simple. O kadar basit olduğunu düşünmüyorum. I'm afraid it's not that simple. Korkarım o kadar basit değil. It was so simple. O çok basitti. It's too simple. O çok basit. I knew it couldn't be that simple. O kadar basit olamayacağını biliyordum. My plan is simple. Benim planım basit. And actually, it was simple! Ve aslında çok basitti! It wasn't so simple. O çok basit değildi. This question is not that simple. Bu soru o kadar basit değil. At first it was simple office politics, but then Tom got every woman in the office pregnant. İlk başta basit bir ofis politikasıydı, ama sonra Tom ofisteki her kadını hamile bıraktı. It's simple, but it works. Basit ama işe yarıyor. A tonsillectomy is a very simple procedure. Tonsillektomi çok basit bir işlemdir. A promise made in Spanish is more than a simple promise. İspanyolca verilmiş bir söz basit bir sözden daha fazladır. With very simple steps it's possible to hinder the spread of the coronavirus. Çok basit önlemlerle Koronavirüs'ün yayılmasını engellemek mümkün. Could it be that simple? O bu kadar basit olabilir mi? He was a very simple man, but he never cheated on others. Çok basit bir adamdı ama asla başkalarını aldatmazdı. His story was pretty simple. Hikayesi oldukça basitti. Our method is simple. Bizim yöntemimiz basittir. Things were simple back then. O zamanlar her şey basitti. Everything isn't always simple in life. Hayatta her şey her zaman basit değildir. It's all very simple. Hepsi çok basit. This problem doesn't have a simple solution. Bu sorunun basit bir çözümü yok. The simplest atom is hydrogen. En basit atom hidrojendir. That seems simple enough. Bu yeterince basit görünüyor. Tom led a simple life. Tom basit bir hayat yaşadı. This question can't be answered by a simple yes or no. Bu soru basit bir evet ya da hayır ile cevaplanamaz. I have a simple solution. Basit bir çözümüm var. This question is not that simple. Bu soru bu kadar basit değil. My method is surprisingly simple, but the impact is big. Yöntemim şaşırtıcı şekilde basit, ama etkisi büyük. This is simple. Bu basit. It's amazingly simple. Bu şaşılacak derecede basit. These are the simple rules. Bunlar basit kurallar. It's a very simple idea. Bu çok basit bir fikir. It really is very simple. O gerçekten çok basit. The idea was simple enough. Fikir gayet basitti. It wasn't so simple. O kadar basit değildi. As for me, I'm a pretty simple person. Bana gelince, ben oldukça basit bir insanım. And actually, it was simple! Ve aslında, basitti! It was a simple matter. Basit bir meseleydi. I like to keep it simple. Basit tutmayı severim. It wasn't as simple as we thought it was going to be. Düşündüğümüz kadar basit değildi. A promise made in Spanish is more than a simple promise. İspanyolca verilen bir söz, basit bir sözden daha fazlasıdır. Let me ask Tom a simple question. Tom'a basit bir soru sorayım. That's so simple that even a child can do it. O kadar basit ki bir çocuk bile bunu yapabilir. It's simple to use. Kullanımı basit. That is actually very simple. Bu aslında çok basit. The question is simple. Soru basit. Is it simple enough? Bu yeterince basit mi? Everything is extremely simple. Her şey son derece basit. It wasn't quite that simple. O kadar basit değildi. Doing that would be simple. Bunu yapmak basit olurdu. Modern technology has turned the simple wheat plant into a toxic monster. Modern teknoloji basit buğday bitkisini zehirli bir canavara dönüştürdü. Tom's message is simple. Tom'un mesajı basittir. We had a very simple plan. Çok basit bir planımız vardı. It seemed like such a simple idea. Çok basit bir fikir gibi görünüyordu. It was very simple. Çok basitti. The idea was simple enough. Fikir yeterince basitti. The question is simple. Soru basittir. The rules are simple. Kurallar basit. My plan is simple. Planım basit. Tom lived a simple life. Tom basit bir hayat yaşıyordu. Esperanto is the most simple and neutral international language for the peoples in the world. Esperanto, dünya halkları için en basit ve tarafsız uluslararası dildir. With very simple steps it's possible to hinder the spread of the coronavirus. Çok basit adımlarla koronavirüsün yayılmasını engellemek mümkün. It's relatively simple to use. Kullanımı oldukça basit. It was that simple. Bu kadar basitti. That's not as simple as it looks. Göründüğü kadar basit değil. The second lesson is very simple. İkinci ders çok basittir. I'm just a simple farmer. Ben sadece basit bir çiftçiyim. This question can't be answered by a simple yes or no. Bu soruya basit bir evet veya hayır cevabı verilemez. We'll keep it simple. Basit tutacağız. In order to overcome the data gap, I developed a simple methodology. Veri açığının üstesinden gelmek için basit bir metodoloji geliştirdim. Sometimes it's not so simple. Bazen o bu kadar basit değil. Nothing is as difficult as coming up with a simple explanation for something difficult. Hiçbir şey zor bir şeye basit bir açıklama getirmek kadar zor değildir. The answer to your question is very simple. Senin sorunun cevabı çok basit. The rational is simple. Mantık basit. The answer to this question is simple. Bu sorunun cevabı basit. The savage life is so simple, and our societies are such complex machinery! Vahşi yaşam çok basittir ve toplumlarımız çok karmaşık makinelerdir! I'll ask her a very simple question. Ona çok basit bir soru soracağım. Sami devised a simple plan to help Layla. Sami, Layla'ya yardım etmek için basit bir plan yaptı. If it's a simple tune, I can sight-sing it. Eğer basit bir melodiyse, deşifre söyleyebilirim. It sounds deceptively simple. Kulağa yanıltıcı derecede basit geliyor. He lived a simple life. Basit bir hayat yaşıyordu. The explanation is simple. Açıklama basit. Fadil quickly realized that answering that question would be no simple task. Fadıl o soruyu cevaplamanın basit bir görev olmayacağını çabucak fark etti. It's not simple. Basit değil. He led a simple life. O basit bir hayat sürdü. That's simple breach of contract. Bu basit bir sözleşme ihlali. It's a simple question. Bu basit bir soru. I should say this is too simple question. Bunun çok basit bir soru olduğunu söylemeliyim. It isn't quite that simple. Bu oldukça o kadar basit değil. Is it that simple? Bu kadar basit mi? That would've been simple. Bu basit olurdu. It was simple. Basitti. It seems simple enough. Yeterince basit görünüyor. Can it be that simple? O bu kadar basit olabilir mi? We have a simple philosophy. Basit bir felsefemiz var. The ceremony was simple. Tören basitti. That's simple. O basit. Is it really that simple? Bu gerçekten bu kadar basit mi? It's so simple. Çok basit. It must be simple. Basit olmalı. It wasn't as simple as we thought it was going to be. Bu olacağını düşündüğümüz kadar basit değildi. The accident arose from a simple mistake. Kaza basit bir hatadan kaynaklandı. The simplest solution is often the best. En basit çözüm genellikle en iyisidir. It is very simple. O çok basittir. Things are not that simple. İşler o kadar basit değil. Tom led a simple life. Tom basit bir hayat sürdü. The choreography is quite simple. Koreografi oldukça basittir. The reason is pretty simple. Nedeni oldukça basit. It isn't that simple. O kadar da basit değil. Is it simple enough? Yeterince basit mi? The answer is actually quite simple. Cevap aslında oldukça basit. Understanding that is not simple. Onu anlamak basit değil. Could I just ask one simple question? Sadece basit bir soru sorabilir miyim? My method is surprisingly simple, but highly effective. Benim yöntemim şaşırtıcı derecede basit ama oldukça etkili. They are satisfied with a simple life. Basit bir hayattan memnunlar. This is simple. Bu da basit. The truth is very simple. Gerçek çok basit. It sounds simple. Kulağa basit geliyor. These simple tips will help you declutter your home. Bu basit ipuçları evinizi düzenlemenize yardımcı olacaktır. I'll offer you a simple proposition. Sana basit bir teklifte bulunacağım. The second lesson is very simple. İkinci ders çok basit. Men are simple. Erkekler basittir. It's not as simple as all that. O kadar basit değil. It was quite simple. O oldukça basitti. It's simple, you know. Çok basit, biliyorsunuz. It's basically quite simple. Bu aslında oldukça basit. He led a simple life. Basit bir hayatı vardı. This question can't be answered by a simple yes or no. Bu soru basit bir evet veyahut hayırla cevaplanamaz. Modern technology has turned the simple wheat plant into a toxic monster. Modern teknoloji, basit buğday bitkisini zehirli bir canavara dönüştürdü. It's as simple as that. Bu kadar basit. I think it's simple. Bunun basit olduğunu düşünüyorum. It seemed so simple. Çok basit görünüyordu. Worse than a simple fool is a fool believing himself intelligent. Basit bir aptaldan daha kötüsü, kendini akıllı sanan bir aptaldır. I wonder how simple it really is. Gerçekte ne kadar basit olduğunu merak ediyorum. Sometimes, everyone is simple minded. Bazen herkes basit düşüncelidir. Driving a car is really very simple. Araba kullanmak gerçekten çok basit. The prince fell in love with a simple peasant girl and married her. Prens basit bir köylü kızına aşık oldu ve onunla evlendi. Tom lived a simple life. Tom basit bir hayat yaşadı. If it's a simple piece of music, I can sight-sing it. O basit bir müzik parçası ise onu hazırlıksız okuyabilirim. I have a simple solution. Benim basit bir çözümüm var. Let's keep this simple. Bu işi basit tutalım. It sounds simple, I know. Kulağa basit geliyor, biliyorum. It's simple, but made with love. Bu basit ama sevgiyle yapılmış. Perhaps it's not that simple. Belki de o kadar basit değildir. It's relatively simple to use. Kullanması nispeten basit. It was quite simple. Oldukça basitti. This is no simple task. Bu basit bir görev değil. It's a simple plan. Bu basit bir plan. It's all very simple. Her şey çok basit. Nothing is as simple as it seems. Hiçbir şey göründüğü kadar basit değildir. This little story is too simple to explain everything. Bu küçük hikaye her şeyi açıklamak için çok basit. The simplest way is often the best way to solve a problem. En basit yol genellikle bir sorunu çözmenin en iyi yoludur. The message is simple. Mesaj basittir. Fooling a polygraph is pretty simple. Yalan makinesini kandırmak oldukça basittir. We have a simple solution for all this. Bütün bunlar için basit bir çözümümüz var. Fooling a polygraph is pretty simple. Bir yalan makinesini kandırmak oldukça basittir. It was a simple mistake. O basit bir hataydı. This operation is simple. Bu operasyon basit. Just say something short and simple. Kısa ve basit bir şey söyle. It's quite a simple idea. Bu, oldukça basit bir fikir. It looked too simple. O çok basit görünüyordu. Tom couldn't even answer the simple questions. Tom basit sorulara bile cevap veremedi. How can something so simple become so complicated? Bu kadar basit bir şey nasıl bu kadar karmaşık hale gelebilir? It's actually very simple to do. Aslında yapması çok basit. Our method is simple. Yöntemimiz basit. Tom can't do even simple arithmetic. Tom basit aritmetiği bile yapamıyor. People could have avoided many mistakes by simple experiments. İnsanlar basit deneyimlerle birçok hatadan kaçınabilirlerdi. It wasn't quite that simple. Bu pek de basit değildi. He gives plain, simple explanations. Sade, basit açıklamalar yapar. That's a simple matter. Bu basit bir mesele. Can't you even do simple arithmetic? Basit aritmetik bile yapamıyor musun? The princess disguised herself as a simple shepherdess. Prenses basit bir çoban kız kılığına girmiş. It's not that simple. O kadar basit değil. Tom's message is simple. Tom'un mesajı basit. Let me ask you a simple question. Sana basit bir soru sorayım. The choice is very simple. Seçim çok basit. It's really very simple. Gerçekten çok basit. It really is very simple. Gerçekten çok basit. Show More (666)
2	simple	kolay	adj.
	It is not that simple to get from Serbia to Croatia. Sırbistan'dan Hırvatistan'a gitmek o kadar da kolay değil. Then it might be simpler for you to address your comments to him directly, right now. O zaman yorumlarınızı doğrudan kendisine yöneltmeniz daha kolay olabilir. It will be no simpler after the European Union gains ten new members. Avrupa Birliği'nin on yeni üye kazanmasından sonra da bu daha kolay olmayacaktır. Who said that it would be simple? Bunun kolay olacağını kim söyledi? It is not that simple to get from Serbia to Croatia. Sırbistan'dan Hırvatistan'a geçmek o kadar kolay değil. Then it might be simpler for you to address your comments to him directly, right now! O halde yorumlarınızı doğrudan kendisine yöneltmeniz sizin için daha kolay olabilir, hemen şimdi! However, it has not been simple to respond to both demands. Ancak her iki talebe de cevap vermek kolay olmamıştır. It's quite simple and the whole process doesn't take long. Epey kolaydır ve tüm bu süreç uzun sürmez. It was very simple. Çok kolaydı. Making friends is simple for guys. Erkekler için arkadaş edinmek kolaydır. It won't be simple for you. Senin için kolay olmayacak. Things are not that simple. Şartlar o kadar kolay değil. This is no simple task. Bu kolay iş değil. The solution was quite simple. Çözüm oldukça kolaydı. It's actually very simple. Aslında çok kolaydır. It was not so simple to write a letter in English. İngilizce bir mektup yazmak o kadar kolay değildi. It wasn't simple to solve this problem. Bu sorunu çözmek kolay olmadı. The answer to your question is very simple. Senin sorunun yanıtı çok kolay. This is very simple. Çok kolay. Tom's attitude is quite simple to understand. Tom'un tutumunu anlamak oldukça kolaydır. Fadil quickly realized that answering that question would be no simple task. Fadıl bu soruya cevap vermenin hiç de kolay olmayacağını kısa sürede anladı. This should be pretty simple to understand. Bunu anlamak oldukça kolay olmalı. It was not so simple to write a letter in English. İngilizce bir mektup yazmak pek kolay değildi. This is very simple. O çok kolay. Making friends is simple for guys. Arkadaş edinmek erkekler için kolaydır. As a general rule, it's simple to criticize, but difficult to produce alternative suggestions. Genel bir kural olarak, eleştirmek kolaydır, ancak alternatif öneriler üretmek zordur. It wasn't as simple to do as we thought it was going to be. Bunu yapmak düşündüğümüz kadar kolay olmadı. This work is simple enough that even a child can do it. Bu iş bir çocuğun bile yapabileceği kadar kolaydır. Show More (25)
3	simple	sade	adj.
	I want simple shoes to wear casually. Rahatça giyebileceğim sade ayakkabılar istiyorum. He is a fan of simple home design. Sade tasarımlı evlerden hoşlanıyor. Tom is a fan of simple home design. Tom sade ev tasarımının hayranıdır. She wore a simple dress. O sade bir elbise giymişti. Tom continued to live a simple life in Boston. Tom, Boston'da sade bir hayat yaşamaya devam etti. He is a fan of simple home design. Sade ev tasarımının hayranıdır. She wore a simple dress. Sade bir elbise giymişti. Mary wore a simple dress. Mary sade bir elbise giymişti. Tom continued to live a simple life in Boston. Tom Boston'da sade bir hayat yaşamaya devam etti. Tom lives a very simple life in a sparsely furnished apartment. Tom seyrek döşenmiş bir dairede çok sade bir hayat yaşıyor. He lived a simple life. Sade bir hayat yaşadı. Mary wore a simple white dress. Mary sade beyaz bir elbise giymişti. Tom says that he wants to live a simple and happy life. Tom sade ve mutlu bir hayat yaşamak istediğini söylüyor. Maria is a very polite, simple girl. Maria çok kibar ve sade bir kız. Show More (11)
4	simple	sıradan (kimse)	adj.
	We're simple men. Biz sıradan insanlarız. Maria is a very polite, simple girl. Maria çok kibar, sıradan bir kız. Show More (-1)
5	simple	düz	adj.
	John is just a simple man who lives his own life. John kendi hayatına bakan düz bir adam işte. Show More (-2)
6	simple	ahmak	adj.
	Don't listen to that simple man's advice. O ahmak adamın tavsiyelerini dinlemeyin. Show More (-2)
7	simple	tam	adj.
	Playing a computer game is generally just a simple matter of reflexes. Bilgisayar oyunu oynamak genellikle tam bir refleks meselesidir. Show More (-2)
8	simple	sade ve basit	adj.
	He gives plain, simple explanations. Sade ve basit açıklamalar yapar. Show More (-2)
9	simple	saf	adj.
	I am not so simple as to believe that. Buna kanacak kadar saf değilim. Show More (-2)