| 1 |
slump |
çöküş |
n. |
|
- Are we forecasting a slump, yes or no?
- Bir çöküş öngörüyor muyuz, evet mi hayır mı?
- Many people will lose their jobs due to the slump in the auto industry.
- Otomobil sektöründeki çöküşten dolayı çoğu insan işsiz kalacak.
- Many people will lose their jobs due to the slump in the auto industry.
- Otomobil endüstrisindeki çöküş nedeniyle birçok insan işini kaybedecek.
- Tom seems to be in a slump.
- Tom çöküşte gibi.
- Tom seems to be in a slump.
- Tom çöküşte gibi görünüyor.
- He seems to be in a slump.
- O bir çöküş içinde görünüyor.
- Tom's in a slump lately.
- Tom son zamanlarda çöküşte.
- The stock market is in a prolonged slump.
- Borsa uzun süreli bir çöküş içinde.
Show More (5)
|
| 2 |
slump |
düşüş (fiyat/oy/müşteri sayısı vb'nde) |
n. |
|
- The 'Everything but arms' initiative, therefore, to some extent offset the slump observed in 2001 and 2002.
- Dolayısıyla 'Silahlar hariç her şey' girişimi, 2001 ve 2002'de gözlemlenen düşüşü bir ölçüde telafi etti.
- The 'Everything but arms' initiative, therefore, to some extent offset the slump observed in 2001 and 2002.
- Dolayısıyla "Silahlar Dışında Her Şey" girişimi, 2001 ve 2002'de gözlemlenen düşüşü bir ölçüde telafi etti.
- And, as I said, within this trend for a slow average increase there are occasional slumps.
- Ve dediğim gibi, bu yavaş ortalama artış eğilimi içerisinde zaman zaman düşüşler yaşanmaktadır.
- The action taken by the public authorities to alleviate this slump in investment has not been sufficiently effective.
- Yatırımlardaki bu düşüşü hafifletmek için kamu makamları tarafından atılan adımlar yeterince etkili olmamıştır.
- We are seeing a massive slump in tourism, specifically from the USA and Canada.
- Özellikle ABD ve Kanada'dan gelen turizmde büyük bir düşüş görüyoruz.
- If you eat a light lunch, you're likely to avoid a mid-afternoon energy slump.
- Hafif bir öğle yemeği yerseniz, muhtemelen öğleden sonra enerji düşüşünden kaçınırsınız.
- Tom seems to be in a slump.
- Tom düşüşe geçmiş gibi.
Show More (4)
|
| 3 |
slump |
yığılmak |
v. |
|
- The man slumped to the floor.
- Adam yere yığıldı.
- Tom slumped in his chair.
- Tom sandalyesine yığıldı.
- A sharp pain shot through Tom's body and he slumped to the ground.
- Tom'un vücuduna keskin bir acı saplandı ve o yere yığıldı.
- Tom slumped in his chair.
- Tom sandalyesinde yığıldı.
- Tom slumped to the floor.
- Tom yere yığıldı.
- A sharp pain shot through Tom's body and he slumped to the ground.
- Keskin bir ağrı Tom'un vücudunu vurdu ve o yere yığıldı.
Show More (3)
|
| 4 |
slump |
çökme |
n. |
|
- He seems to be in a slump.
- Çökmüş gibi görünüyor.
Show More (-2)
|
| 5 |
slump |
ekonomik kriz |
n. |
|
- The stock market is in a prolonged slump.
- Menkul kıymetler borsası sürüp giden bir ekonomik kriz içindedir.
Show More (-2)
|
