1 |
smuggle |
kaçırmak (birini/bir şeyi bir ülkeye veya yurtdışına) |
v. |
|
- Traffickers demand astronomical amounts to smuggle their customers to the West.
- İnsan tacirleri müşterilerini Batı'ya kaçırmak için astronomik meblağlar talep etmektedir.
- They were used to build tunnels to smuggle terrorists into Israel and to hide rockets.
- Teröristleri İsrail'e kaçırmak ve roketleri saklamak için tüneller inşa etmek için kullanıldılar.
- Tom smuggled something into Australia for Mary.
- Tom, Mary için Avustralya'ya bir şey kaçırdı.
- Layla smuggled cannabis.
- Leyla esrar kaçırdı.
Show More (1)
|
2 |
smuggle |
kaçakçılık yapmak |
v. |
|
- A lot of international gangs smuggle drugs across borders.
- Pek çok uluslararası çete sınırdan uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor.
- Layla smuggled cannabis.
- Layla esrar kaçakçılığı yapıyordu.
Show More (-1)
|
3 |
smuggle |
gizlice sokmak |
v. |
|
- He managed to smuggle a knife into the court.
- Duruşma salonuna gizlice bıçak sokmayı başardı.
Show More (-2)
|
4 |
smuggle |
gizlice sokmak (mektup vb) |
v. |
|
- They were used to build tunnels to smuggle terrorists into Israel and to hide rockets.
- Teröristleri İsrail'e gizlice sokmak ve roketleri saklamak amacıyla tüneller inşa etmek için kullanıldılar.
Show More (-2)
|