Örnek cümleler çeşitli kaynaklardan derlenerek hazırlanmıştır ve her ne kadar editör kontrolünden geçmiş olsa da bazı gözden kaçmalar olabilir. Cümleler kesinlikle, Tureng.com’un ideolojisini ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Sizi rahatsız eden siyasal, sosyal ve hassas içeriğe sahip cümleleri lütfen bize bildiriniz.

	İngilizce	Türkçe
1	so much	çok	adv.
	Thank you so much for giving me the floor. Bana söz verdiğiniz için çok teşekkür ederim. This is why so much is riding on Barcelona. İşte bu nedenle bu kadar çok şey Barselona'ya bağlı. This is why the assessment of their use stirs up so much emotion. Bu nedenle kullanımlarının değerlendirilmesi bu kadar çok duygu uyandırıyor. I would say, in this regard, that the Internet makes life so much easier these days. Bu bağlamda, internetin bugünlerde hayatı çok daha kolaylaştırdığını söyleyebilirim. They expect so much from Europe. Avrupa'dan çok şey bekliyorlar. If it then proves to be superfluous, so much the better. O zaman gereksiz olduğu kanıtlanırsa, çok daha iyi olur. What we have is not so much a market but a collection of women and men who give this Community meaning. Sahip olduğumuz şey bir pazardan çok, bu Topluluğa anlam katan kadın ve erkeklerden oluşan bir koleksiyondur. I should like to discuss all of this, in view of its urgency and since it causes so much concern in Europe as a whole. Aciliyeti ve Avrupa'da bir bütün olarak çok fazla endişe yaratması nedeniyle tüm bunları tartışmak istiyorum. What is stupid about the Stability and Growth Pact is not so much the form as the content. İstikrar ve Büyüme Paktı'nın aptalca olan yanı biçiminden çok içeriğidir. What is stupid about the Stability and Growth Pact is not so much the form as the content. İstikrar ve Büyüme Paktı'nın aptalca olan yanı, biçiminden çok içeriğidir. What is this subsidiarity that is talked about so much in the European Union? Avrupa Birliği'nde çok konuşulan bu yetki ikamesi nedir? We have so much to do for that child and for others. Bu çocuk ve diğerleri için yapmamız gereken çok şey var. Thank you so much for your important statement. Önemli açıklamanız için çok teşekkür ederim. It is very sad to hear of this horrific accident after so much recent bad news in Spain. İspanya'da son dönemde yaşanan onca kötü haberin ardından bu korkunç kazayı duymak çok üzücü. This is not so much integration as assimilation. Bu entegrasyondan çok asimilasyondur. However, we need to deal with the fraudsters who spread so much misery. Bununla birlikte, bu kadar çok sefalet yayan dolandırıcılarla başa çıkmamız gerekiyor. So much effort has been put into reaching this agreement in the Conciliation Committee. Uzlaşma Komitesinde bu anlaşmaya varmak için çok çaba sarf edildi. So much effort has been put into reaching this agreement in the Conciliation Committee. Uzlaşma Komitesinde bu anlaşmaya varmak için çok çaba sarf edilmiştir. It is surprising, considering what is happening today in Belgium, to hear so much criticism of the Commission proposal. Bugün Belçika'da yaşananlar göz önüne alındığında, Komisyon teklifine yönelik bu kadar çok eleştiri duymak şaşırtıcıdır. This is why the assessment of their use stirs up so much emotion. Kullanımlarının değerlendirilmesinin bu kadar çok duygu uyandırmasının nedeni budur. So much for the heated debates that we are always having about how expensive this is all supposed to be. Tüm bunların ne kadar pahalı olması gerektiği konusunda her zaman yaptığımız hararetli tartışmalar için çok fazla. So much for the political aspect. Siyasi yönü için çok fazla. So much for the procedure itself, which represents a positive development. Olumlu bir gelişmeyi temsil eden prosedürün kendisi için çok fazla. Faced with so much hypocrisy and cynicism, we prefer to abstain. Bu kadar çok ikiyüzlülük ve alaycılık karşısında çekimser kalmayı tercih ediyoruz. Few issues contain so much political dynamite and evoke so many feelings as tax issues. Vergi meseleleri kadar siyasi dinamit içeren ve bu kadar çok duygu uyandıran çok az konu vardır. So much for the procedure itself, which represents a positive development. Olumlu bir gelişmeyi temsil eden prosedürün kendisi için de çok fazla. So much EU funding is used for intangible issues, and I hope we will support this report. Somut olmayan konular için çok fazla AB fonu kullanılıyor ve umarım bu raporu destekleyeceğiz. So much for the study of the phenomenon of immigration flows. Göç akınları olgusunun incelenmesi için çok fazla. That is why big industry is so much in favour of them. Bu nedenle büyük endüstri bu değişiklikleri çok destekliyor. That is why we are pushing this so much. Bu yüzden bu konuyu bu kadar çok zorluyoruz. That is why we have so much more to do in those areas than we have done in the past. Bu nedenle bu alanlarda geçmişte yaptığımızdan çok daha fazlasını yapmamız gerekiyor. So much has been said. Çok şey söylendi. So much needs to be done in so many areas. Pek çok alanda yapılması gereken çok şey var. Thank you so much for all your efforts. Tüm çabalarınız için çok teşekkür ederim. There is only so much we can achieve at European level. Avrupa düzeyinde başarabileceğimiz çok şey var. We can do so much by example that it is important for this House to maintain these links. Örnek olarak o kadar çok şey yapabiliriz ki bu Meclis için bu bağlantıları sürdürmek önemlidir. The economy has never grown so much nor favoured so many countries on a global level. Ekonomi hiç bu kadar büyümemiş ve küresel düzeyde bu kadar çok ülkenin lehine olmamıştı. So much has now been said and written about the tragedy, the crime of 11 September. 11 Eylül trajedisi ve suçu hakkında çok şey söylendi ve yazıldı. That would make it so much more difficult for other countries in the League of Death. Bu, Ölüm Ligi'ndeki diğer ülkelerin işini çok daha zorlaştıracaktır. We all realise that so much more has to be done. Hepimiz daha yapılması gereken çok şey olduğunun farkındayız. History teaches us that there has never been so much growth and so much poverty. Tarih bize hiçbir zaman bu kadar çok büyüme ve bu kadar çok yoksulluk olmadığını öğretiyor. In doing that you have touched so much. Bunu yaparken çok fazla kişiye dokundunuz. In the final analysis there is not so much intrinsically wrong with the regulation. Son tahlilde, yönetmelikte özünde çok fazla yanlış yoktur. In the final analysis there is not so much intrinsically wrong with the regulation. Son tahlilde yönetmelikte özünde yanlış olan çok fazla bir şey yoktur. There is so much in the stories. Hikayelerde çok şey var. I wanted to win this so much because I never won nothing. Bunu kazanmayı çok istedim çünkü hiçbir şey kazanamadım. Because a lot of people ask me why I travel so much. Çünkü birçok insan bana neden bu kadar çok seyahat ettiğimi soruyor. But not only that, it helps with so much more. Sadece bu da değil, daha pek çok faydası var. After so much rain, I was thrilled when the sun finally came out. O kadar yağmurdan sonra, sonunda güneş çıktığında çok heyecanlandım. He liked it so much that he slept with it last night. O kadar çok sevdi ki dün gece onunla uyudu. This opportunity excites me so much. Bu olasılık beni öyle çok heyecanlandırıyor ki. This opportunity excites me so much. Bu fırsat beni çok heyecanlandırıyor. This opportunity excites me so much. Bu olasılık beni çok heyecanlandırıyor. I wanted to win this so much because I never won nothing. Bunu kazanmayı çok istedim çünkü daha önce hiçbir şey kazanmadım. I wanted to win this so much because I never won nothing. Bunu kazanmayı çok istedim çünkü daha önce hiçbir şey kazanmamıştım. I didn't so much want to be an artist. Ben sanatçı olmayı çok istemedim. I didn't so much want to be an artist. Çok fazla arzu etmiyordum sanatçı olmayı. I do so much for you, but you do nothing for me. Ben senin için çok şey yapıyorum ama sen benim için hiçbir şey yapmıyorsun. I don't know why I cried so much. Neden bu kadar çok ağladığımı bilmiyorum. I don't know why they hate each other so much. Onların neden birbirlerinden bu kadar çok nefret ettiklerini bilmiyorum. I don't know why you gave Tom so much money. Tom'a neden bu kadar çok para verdiğini bilmiyorum. I don't like flowers so much. Çiçekleri o kadar da çok sevmem. I don't like the fact that you know so much about me. Hakkımda bu kadar çok şey biliyor olman hoşuma gitmiyor. I don't like jazz so much. Cazdan o kadar çok hoşlanmıyorum. I don't like Tom so much. Tom'u bu kadar çok sevmiyorum. I don't like you spending so much time watching TV. Televizyon izleyerek bu kadar çok vakit geçirmen hoşuma gitmiyor. I don't remember the last time I had so much fun. En son ne zaman bu kadar çok eğlendiğimi hatırlamıyorum. I have rarely laughed so much. Nadiren bu kadar çok gülmüşümdür. I have so much to be grateful for. Şükredecek o kadar çok şeyim var ki. I have so much to learn. Öğrenecek çok şeyim var. I have so much to offer. Sunacak çok şeyim var. I have so much to say. Söyleyecek çok şeyim var. I have so much to show you. Sana gösterecek çok şeyim var. I have so much to teach you. Sana öğretecek çok şeyim var. I have so much to teach you. Size öğretecek çok şeyim var. I have so much to tell you. Sana söyleyecek çok şeyim var. I have so much to tell you. Sana anlatacak çok şeyim var. I have so much work that I will stay for one more hour. O kadar çok işim var ki, bir saat daha kalacağım. I haven't put on so much weight. Çok fazla kilo almadım. I just can't bear to see you in so much pain. Seni şimdi bu kadar çok acı içinde görmeye dayanamıyorum. I miss her so much. Onu çok özlüyorum. I miss my boyfriend so much! Erkek arkadaşımı o kadar çok özlüyorum ki! I miss my boyfriend so much! Erkek arkadaşımı çok özledim! I miss my girlfriend so much! Kız arkadaşımı çok özledim! I miss my parents so much. Ailemi çok özlüyorum. I miss Paris so much. Paris'i çok özlüyorum. I miss Tom so much. Tom'u çok özlüyorum. I miss you guys so much! Sizi çok özledim çocuklar! I miss you so much that I'm crying. Seni öyle çok özledim ki, ağlıyorum. I miss you so much that I'm crying. Seni o kadar çok özledim ki ağlıyorum. I miss you so much. Seni çok özlüyorum. I miss you so much. Seni çok özledim. I want you so much. Seni çok istiyorum. I wanted you so much. Seni çok istedim. I was having so much fun. Ben çok eğleniyordum. I was having so much fun. Çok eğleniyordum. I wish I didn't look so much like Tom. Keşke Tom'a çok benzemesem. I wish I had not spent so much money. Keşke bu kadar çok para harcamasaydım. I wish I hadn't eaten so much. Keşke bu kadar çok yemeseydim. I wish I hadn't eaten so much. Keşke o kadar çok yemeseydim. I wish I hadn't tried driving home after I had drunk so much. Keşke bu kadar çok içtikten sonra eve arabayla gitmeye çalışmasaydım. I wish my back didn't always hurt so much. Keşke sırtım her zaman öyle çok ağrımasa. I wish my leg didn't hurt so much. Keşke bacağım bu kadar çok acımasa. I wish I hadn't spent so much money. Keşke bu kadar çok para harcamasaydım. I wish I hadn't spent so much money. Keşke o kadar çok para harcamasaydım. I wish Tom wouldn't talk to me so much. Keşke Tom benimle çok konuşmasa. I wish Tom wouldn't talk to me so much. Keşke Tom benimle bu kadar çok konuşmasaydı. I wish you didn't hang out with Tom so much. Keşke Tom'la bu kadar çok takılmasan. I wish you didn't hang out with Tom so much. Keşke Tom'la bu kadar çok takılmasaydın. I'm sorry to trouble you so much. Başına çok fazla bela olduğum için üzgünüm. I'm under so much pressure, I just want to cry. Çok baskı altındayım sadece ağlamak istiyorum. I'm under so much pressure, I just want to cry. Çok baskı altındayım, ağlamak istiyorum. Islam has just brought so much peace into my life. İslam hayatıma çok fazla huzur getirdi. Islam has just brought so much peace into my life. İslam hayatıma çok büyük bir huzur getirdi. It hurts so much. Çok fazla acıyor. We have so much left to do. Yapacak çok şeyimiz var. You're so much more dignified than I am. Benden çok daha asilsiniz. I don't understand why you hang out with Tom so much. Tom'la neden bu kadar çok takıldığını anlamıyorum. I don't understand why you like baseball so much. Beyzbolu neden bu kadar çok seviyorsun anlamıyorum. I laughed so much my stomach hurts. O kadar çok güldüm ki karnım ağrıyor. Tom doesn't smile so much anymore. Tom artık o kadar çok gülümsemiyor. Tom doesn't swim so much anymore. Tom artık o kadar çok yüzmüyor. Tom had changed so much that I didn't recognize him. Tom o kadar çok değişmiş ki onu tanımadım. Tom shouldn't spend so much. Tom'un o kadar çok harcamaması gerekir. I never should've let Tom eat so much candy. Tom'un o kadar çok şeker yemesine asla izin vermemeliydim. Why do you know so much about Australia? Neden Avustralya hakkında bu kadar çok şey biliyorsun? Why do you know so much about Boston? Boston hakkında neden bu kadar çok şey biliyorsun? Tom shouldn't spend so much. Tom bu kadar çok harcamamalı. Tom shouldn't talk so much. Tom bu kadar çok konuşmamalıydı. Why do you know so much about Tom? Tom hakkında neden bu kadar çok şey biliyorsun? Why do you like Boston so much? Boston'u neden o kadar çok seviyorsun? I never understood why Tom liked Mary so much. Tom'un Mary'yi neden bu kadar çok sevdiğini hiç anlamadım. I owe Tom so much. Ben Tom'a çok şey borçluyum. I wonder why Tom cries so much. Tom'un neden bu kadar çok ağladığını merak ediyorum. I wonder why Tom gave Mary so much money. Tom'un Mary'ye neden bu kadar çok para verdiğini merak ediyorum. I wonder why Tom lies so much. Tom'un neden bu kadar çok yalan söylediğini merak ediyorum. Please don't make so much noise. Lütfen çok fazla gürültü yapma. I wish you didn't look like you were having so much fun. Keşke bu kadar çok eğleniyor gibi görünmesen. I wish you wouldn't smoke so much. Keşke bu kadar çok sigara içmesen. I've learned so much. Çok şey öğrendim. Thank you so much for having me. Beni konuk ettiğiniz için çok teşekkür ederim. There's not so much text in this book. Bu kitapta çok fazla metin yok. You had better not smoke so much. O kadar çok sigara içmesen iyi olur. Sami died so young and he had so much more to give. Sami çok genç ölmüştü ve verecek daha çok şeyi vardı. Thank you so much for having me. Beni ağırladığınız için çok teşekkür ederim. If you eat so much, you'll get sick. Çok fazla yersen, hastalanırsın. I've missed out on so much. Çok şey kaçırdım. Sami learned so much more about Islam. Sami İslam hakkında çok daha fazla şey öğrendi. There's so much diversity. Çok fazla çeşitlilik var. You had better not smoke so much. Bu kadar çok içmesen iyi olur. Don't fart so much. O kadar çok osurma. I've missed so much. Çok şey kaçırdım. I've missed Tom so much. Tom'u çok özledim. Sami lost so much blood. Sami çok fazla kan kaybetti. There's so much I haven't told you yet. Sana henüz söylemediğim çok şey var. Thank you so much for helping me. Bana yardım ettiğin için çok teşekkür ederim. I don't understand how you can do so much. Nasıl bu kadar çok şey yapabiliyorsun anlamıyorum. You've done so much already. Zaten çok şey yaptın. I just miss Tom so much. Tom'u çok özledim. Thank you so much for inviting me. Beni davet ettiğin için çok çok teşekkür ederim. I know why you gave Tom so much money. Tom'a neden bu kadar çok para verdiğini biliyorum. Thank you so much for inviting me. Beni davet ettiğin için çok teşekkür ederim. We have so much to discuss. Tartışacak çok şeyimiz var. Thank you so much for lunch. Öğle yemeği için çok teşekkür ederim. You've done so much already. Şimdiye kadar çok şey yaptın. I hadn't expected us to speak so much about love this Monday morning. Bu Pazartesi sabahı aşk hakkında bu kadar çok konuşacağımızı beklemiyordum. Thank you so much for the help. Yardım için çok teşekkür ederim. You've done so much for me. Benim için çok şey yaptın. You've done so much for us already. Zaten bizim için çok şey yaptın. You've done so much for us already. Bizim için halihazırda çok şey yaptın. You've done so much. Çok şey yaptın. You've helped us so much. Bize çok yardım ettin. You've helped us so much. Bize çok yardımcı oldun. Tom should've known better than to carry so much money. Tom bu kadar çok para taşımaması gerektiğini bilmeliydi. I owe you so much. Sana çok şey borçluyum. I never understood why Tom liked Mary so much. Tom'un Mary'yi neden bu kadar çok sevdiğini asla anlamadım. There's still so much left to do. Yapacak daha çok şey var. Tom told Mary to quit eating so much junk food. Tom, Mary'ye bu kadar çok abur cubur yemeyi bırakmasını söyledi. There's still so much to do. Hâlâ yapacak çok şey var. Tom tried to make amends with his children for having neglected them so much when they were younger. Tom, küçükken onları çok ihmal ettiği için çocuklarıyla arasını düzeltmeye çalıştı. Tom wants Mary to quit watching so much TV. Tom Mary'nin o kadar çok TV izlemeyi bırakmasını istiyor. You've taught me so much. Bana çok şey öğrettin. We've experienced so much together. Beraber çok şey yaşadık. These Canadian women can drink beer without gaining weight because they exercise so much. Bu Kanadalı kadınlar çok fazla egzersiz yaptıkları için kilo almadan bira içebilir. Tom wants Mary to quit watching so much TV. Tom, Mary'nin çok fazla televizyon izlemeyi bırakmasını istiyor. You have given me so much. Bana çok verdin. Tom had so much he wanted to say, but not enough time to say it all. Tom'un söylemek istediği çok şey vardı ama hepsini söylemek için yeterli zamanı yoktu. We've got so much to talk about. Konuşacak çok şeyimiz var. We've missed you so much. Biz seni çok özledik. We've missed you so much. Seni çok özledik. How did you do so much in so little time? Bu kadar az zamanda bu kadar çok şeyi nasıl yaptın? I wonder why you would love so much to learn English. Acaba İngilizceyi neden bu kadar çok öğrenmek istiyorsun? I wonder why you would love so much to learn English. İngilizce öğrenmeyi neden bu kadar çok istediğinizi merak ediyorum. They loved Nagasaki so much that they stayed there for a week. Nagasaki'yi o kadar çok sevdiler ki, orada bir hafta kaldılar. Why do you like Tom so much? Tom'u neden bu kadar çok seviyorsun? If labor pains would hurt so much as people say, everyone would only have one child! Eğer doğum sancıları insanların söylediği gibi çok acı verseydi, herkes sadece bir çocuk sahibi olurdu! Why do you like wearing hats so much? Şapka takmayı neden bu kadar çok seviyorsun? If Tom wouldn't eat so much, he wouldn't be so fat. Eğer Tom bu kadar çok yemeseydi, bu kadar şişman olmazdı. There's so much I haven't told you yet. Sana henüz anlatmadığım çok şey var. Thank you so much for the help. Yardımın için çok teşekkür ederim. There's so much I need to tell you. Sana söylemem gereken çok şey var. Sami loves his sister so much. Sami kız kardeşini çok seviyor. She talks so much. O çok konuşur. Thank you so much for this information. Bu bilgi için çok teşekkür ederim. I envy you so much. Seni çok kıskanıyorum. Sami loves his sister so much. Sami kardeşini çok seviyor. I had never seen so much money. O kadar çok para asla görmemiştim. Sami paid so much attention to Layla. Sami, Layla'ya çok fazla ilgi gösterdi. There's so much I need to tell you. Sana anlatmam gereken çok şey var. I had never seen so much money. Hiç bu kadar çok para görmemiştim. Thank you so much for this. Bunun için size çok teşekkür ederim. There's so much I want to do. Yapmak istediğim çok şey var. I laughed so much, I thought I'd die. O kadar çok güldüm ki, öleceğimi sandım. I like it so much. Çok beğendim. I like English so much, but sometimes it is very difficult for me. İngilizceyi çok seviyorum ama bazen benim için çok zor. Tom has done so much already. Tom şimdiden çok şey yaptı. Don't make so much noise in the room. Odada çok fazla gürültü yapmayın. I enjoyed this book so much! Ben bu kitaptan çok hoşlandım. If he did not watch so much television, he would have more time for study. Bu kadar çok televizyon izlemeseydi, ders çalışmak için daha fazla zamanı olurdu. Tom has done so much for me. Tom benim için çok şey yaptı. What kind of person would spend so much money on a bicycle? Ne tür bir insan bir bisiklete bu kadar çok para harcar? Why do you like squirrels so much? Sincapları neden bu kadar çok seviyorsun? How did you get Tom to give you so much money? Tom'un sana bu kadar çok para vermesini nasıl sağladın? If he did not watch so much television, he would have more time for study. O kadar çok televizyon izlemeseydi, çalışmak için daha fazla zamanı olurdu. Don't make so much noise in the room. Odada çok gürültü yapma. I enjoyed this book so much! Bu kitaptan çok keyif aldım! Why do you like smearing China so much? Çin'i karalamayı neden bu kadar çok seviyorsun? Why do you like sports so much? Sporu neden bu kadar çok seviyorsun? I don't usually drink so much. Genelde bu kadar çok içmem. These Canadian women can drink beer without gaining weight because they exercise so much. Bu Kanadalı kadınlar çok egzersiz yaptıkları için kilo almadan bira içebiliyorlar. We have so much left to do. Yapacak çok şeyimiz kaldı. I don't understand why you like baseball so much. Beyzbolu neden bu kadar çok sevdiğini anlamıyorum. Thank you so much for being here. Burada olduğun için çok teşekkür ederim. Do not drink so much! Çok fazla içme! Do you spend most of your time worrying about things that don't matter so much? Zamanınızın çoğunu çok da önemli olmayan şeyler hakkında endişelenerek mi geçiriyorsunuz? Don't complain so much. Bu kadar çok şikayet etme. I don't sleep so much. Çok fazla uyumuyorum. I don't sleep so much. Çok fazla uyumam. I missed both of you so much. İkinizi de çok özledim. I missed the British accent so much. İngiliz aksanını çok özledim. I missed you guys so much! Sizleri çok özledim beyler! I missed you guys so much! Sizi çok özledim çocuklar! I missed you so much! Seni çok özledim! I missed you so much. Seni çok özledim. Sami lost so much blood. Sami çok kan kaybetti. There is so much pain in the world. Dünyada çok fazla acı var. I never thought I'd have so much fun. Bu kadar çok eğleneceğimi hiç düşünmemiştim. Thank you so much for coming by. Geldiğiniz için çok teşekkür ederim. There is so much pollution in New York that joggers often wear masks when running. New York'ta o kadar çok kirlilik var ki koşucular koşarken genellikle maske takıyor. We're not used to so much noise. Çok fazla gürültüye alışkın değiliz. I don't think I've changed so much. Çok fazla değiştiğimi düşünmüyorum. I never thought that they would like their teacher so much. Onların öğretmenlerini o kadar çok seveceklerini düşünmemiştim. There's still so much I want to say to Tom. Hâlâ Tom'a söylemek istediğim çok şey var. There's still so much I want to say to Tom. Tom'a hala söylemek istediğim çok şey var. Don't drink so much beer. Çok bira içmeyin. Don't drink so much beer. O kadar çok bira içme. There is so much trash here. Burada çok fazla çöp var. We've experienced so much together. Birlikte çok şey deneyimledik. How did you convince Tom to give you so much money? Tom'u sana bu kadar çok para vermeye nasıl ikna ettin? She hated him so much. Ondan çok nefret ederdi. Thank you so much for coming by. Uğradığın için çok teşekkür ederim. There was so much noise that Professor Bayley couldn't make himself heard. O kadar çok gürültü vardı ki Profesör Bayley kendini duyuramadı. Tom doesn't play golf so much anymore. Tom artık çok fazla golf oynamıyor. Tom doesn't sing so much anymore. Tom artık çok fazla şarkı söylemiyor. Don't fart so much. O kadar çok gaz çıkarma. I never thought that they would like their teacher so much. Öğretmenlerini bu kadar çok seveceklerini hiç düşünmemiştim. Thank you so much for doing that. Bunu yaptığınız için çok teşekkür ederim. Thank you so much for doing that. Bunu yaptığın için çok teşekkür ederim. There's so much. Çok fazla var. You're so much more dignified than I am. Sen benden çok daha ağırbaşlısın. There was so much noise that Professor Bayley couldn't make himself heard. Öyle çok gürültü vardı ki Profesör Bayley sesini duyuramadı. Tom says he can't understand how Mary manages to make so much money working only one day a week. Tom, Mary'nin haftada sadece bir gün çalışarak nasıl bu kadar çok para kazanabildiğini anlayamadığını söylüyor. I don't think you should eat so much junk food. Bence bu kadar çok abur cubur yememelisin. I don't understand how someone so rich can complain so much. Bu kadar zengin birinin nasıl da bu kadar çok şikayet edebileceğini anlamıyorum. I've learned so much from you. Senden çok şey öğrendim. Thank you so much for doing this. Bunu yaptığın için çok teşekkür ederim. Thank you so much for everything. Her şey için çok teşekkür ederim. I don't understand how you can do so much. Bu kadar çok şeyi nasıl yapabileceğini anlamıyorum. I owe Tom so much. Tom'a çok borcum var. I've learned so much here. Burada çok şey öğrendim. I've learned so much. Ben çok şey öğrendim. You're going to have so much fun. Çok eğleneceksiniz. I just love you so much. Seni çok seviyorum. There was so much noise that the speaker couldn't make himself heard. O kadar çok gürültü vardı ki, konuşmacı kendisini duyuramadı. There was so much noise that the speaker couldn't make himself heard. O kadar çok gürültü vardı ki konuşmacı sesini duyuramadı. We have so much in common. Çok fazla ortak noktamız var. There's so much left to tell. Anlatacak çok şey kaldı. Tom has told me so much about you. Tom bana senin hakkında çok şey söyledi. Why do you like Boston so much? Boston'ı neden bu kadar çok seviyorsun? I've never seen so much paper. Hiç o kadar çok kağıt görmedim. I'm beginning to see why you like this game so much. Bu oyunu neden bu kadar çok sevdiğini anlamaya başlıyorum. I'm enjoying this so much. Bundan çok fazla keyif alıyorum. We may not have so much time. O kadar çok zamanımız olmayabilir. Why do you spend so much time watching TV? Neden televizyon izlemeye bu kadar çok zaman harcıyorsunuz? Don't work so much. Bu kadar çok çalışma. I'm enjoying this so much. Bundan çok zevk alıyorum. I've never seen so much paper. Hiç bu kadar çok kağıt görmemiştim. I've never wanted anything so much in my life. Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar çok istemedim. This house is so much bigger than the other. Bu ev diğerlerinden çok daha büyük. Tom has given so much. Tom çok şey verdi. Tom has given us so much help. Tom bize çok yardımcı oldu. You know that I love you so much, don't you? Seni çok sevdiğimi biliyorsun, değil mi? I love Mary so much. Mary'yi çok seviyorum. I love Mary so much. Mary'i çok seviyorum. I love my family so much. Ailemi çok seviyorum. You look so much like your mother. Annene çok benziyorsun. Thank you so much. Çok teşekkür ederim. This house is so much bigger than the other. Bu ev diğerinden çok daha büyük. This is going to be so much fun. Bu çok eğlenceli olacak. You must not depend so much on others. Başkalarına çok fazla bel bağlamamalısın. I love Tom so much. Tom'u çok seviyorum. Thank you so much, Tom. Çok teşekkür ederim, Tom. This is so much fun. Bu çok eğlenceli. You must not eat so much candy. Bu kadar çok şeker yememelisin. I love you all so much. Hepinizi çok seviyorum. Don't work so much. Çok fazla çalışma. I always loved you so much. Seni hep çok sevdim. I am hoarse from yelling so much. Çok bağırmaktan sesim kısıldı. I love you so much that I'll stay away from you. Seni o kadar çok seviyorum ki senden uzak duruyorum. I love you so much that I'll stay away from you. Seni o kadar çok seviyorum ki senden uzak duracağım. She likes dogs so much that even in the desert she feeds dirty dogs. O, köpekleri o kadar çok sever ki çölde bile kirli köpekleri besler. She likes dogs so much that even in the desert she feeds dirty dogs. Köpekleri o kadar çok seviyor ki çölde bile kirli köpekleri besliyor. Tom has given us so much help. Tom bize çok yardım etti. Tom has given us so much. Tom bize çok şey verdi. Tom has helped me so much. Tom bana çok yardımcı oldu. Tom has helped me so much. Tom bana çok yardım etti. Tom has so much money that he doesn't know what to do with it. Tom'un o kadar çok parası var ki, onunla ne yapacağını bilmiyor. Tom was surprised that Mary complained so much. Tom, Mary'nin bu kadar çok şikayet etmesine şaşırdı. There's so much left to do. Yapacak çok şey kaldı. Tom has so much potential. Tom'un çok fazla potansiyeli var. Tom wasn't expecting Mary to eat so much. Tom, Mary'nin bu kadar çok yemek yemesini beklemiyordu. I loved him so much. Ben onu çok fazla sevdim. Why do we talk so much about Tom? Neden Tom hakkında bu kadar çok konuşuyoruz? She talks so much. Çok konuşuyor. Tom wasn't expecting Mary to eat so much. Tom, Mary'nin bu kadar çok yemesini beklemiyordu. I didn't know that you loved her so much. Onu bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum. Why do you hate Tom so much? Tom'dan neden bu kadar çok nefret ediyorsun? Why do you know so much about Australia? Neden Avustralya hakkında çok şey biliyorsun? I miss Tom so much. Tom'u çok özledim. There's so much I want to tell you. Sana anlatmak istediğim çok şey var. There's so much I want to tell you. Sana söylemek istediğim çok şey var. Don't spend so much time watching TV. Televizyon izleyerek çok fazla vakit geçirme. Don't talk so much next time. Gelecek sefer çok fazla konuşma. Don't talk so much next time. Bir dahaki sefere bu kadar çok konuşma. I had so much fun doing that. Bunu yaparken çok eğlenmiştim. I had so much fun doing that. Bunu yaparken çok eğlendim. I had so much fun. Çok eğlendim. Why do you love me so much? Beni neden bu kadar çok seviyorsun? I had so much fun. Çok fazla eğlendim. I'll miss you so much when you leave in June. Haziran'da gittiğinde seni çok özleyeceğim. It looks like they're having so much fun. Onlar çok eğleniyormuş gibi görünüyor. It looks like they're having so much fun. Çok eğleniyorlar gibi görünüyor. She advised him to stop working so much. Çok fazla çalışmayı bırakmasını tavsiye etti. We have so much to learn. Öğrenecek çok şeyimiz var. We have so much to talk about. Hakkında konuşacak çok şeyimiz var. We have so much to talk about. Konuşacak çok şeyimiz var. We have so much work to do. Yapacak çok işimiz var. We love you so much. Seni çok seviyoruz. How do you know so much? Bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun? It was so much fun. O çok eğlenceliydi. There's so much I've wanted to tell you. Sana söylemek istediğim çok şey var. I shouldn't have spent so much money. Bu kadar çok para harcamamalıydım. It was so much fun. Çok eğlenceliydi. She advised him to stop working so much. Ona çok çalışmayı bırakmasını tavsiye etti. Why do you people fight so much? Neden bu kadar çok kavga ediyorsunuz? I shouldn't have spent so much money. O kadar çok para harcamamalıydım. I'll miss you so much. Seni çok özleyeceğim. There's so much left for me to learn. Öğrenecek çok şeyim var. We love you so much. Sizi çok seviyoruz. I always loved you so much. Seni her zaman çok sevdim. I hadn't expected us to speak so much about love this Monday morning. Bu pazartesi sabahı aşk hakkında bu kadar çok şey konuşmamızı beklememiştim. They've lost so much. Çok şey kaybettiler. Tom was surprised that Mary had changed so much. Tom Mary'nin bu kadar çok değişmesine şaşırdı. Don't waste so much food. Bu kadar çok yiyeceği israf etmeyin. Don't waste so much food. Bu kadar çok yemek israf etme. I love Laurie so much. Laurie'yi çok seviyorum. Thank you so much, my friend. Çok teşekkür ederim, dostum. Thank you so much, my friends! Size çok teşekkürler, dostlarım! Thank you so much, my friends! Çok teşekkür ederim, dostlarım! Why did ancient Egyptians love jewels so much? Eski Mısırlılar mücevherleri neden bu kadar çok sevdiler? You know so much about Tom. Tom hakkında çok şey biliyorsun. I had no idea that Tom knew so much about zebras. Tom'un zebralar hakkında bu kadar çok şey bildiğini bilmiyordum. I shouldn't have drunk so much. Bu kadar çok içmemeliydim. It is abnormal to eat so much. Bu kadar çok yemek anormal. Thank you so much, my friend. Çok teşekkürler, arkadaşım. It is outrageous that you should spend so much money. Bu kadar çok para harcaman olacak şey değil. It is outrageous that you should spend so much money. Bu kadar çok para harcamanız çok çirkin. I had no idea that we had so much in common. Bu kadar çok ortak noktamız olduğunu bilmiyordum. Sami wasted so much time. Sami çok zaman kaybetti. We have so much to do. Yapacak çok şeyimiz var. Why do you love me so much? Neden beni bu kadar çok seviyorsun? I shouldn't have eaten so much ice cream. Bu kadar çok dondurma yememeliydim. I like English so much, but sometimes it is very difficult for me. İngilizceyi çok seviyorum ama bazen benim için çok zor oluyor. I really think you should stop drinking so much. Bence bu kadar çok içmeyi bırakmalısın gerçekten. I regret spending so much money. Bu kadar çok parayı harcadığıma pişmanım. Why do you like squirrels so much? Neden sincapları bu kadar çok seviyorsun? I would so much love to see you. Seni görmeyi çok isterdim. I'd rather you didn't smoke so much. O kadar çok sigara içmemeni tercih ederim. I shouldn't have bought so much. Bu kadar çok almamalıydım. You have given me so much. Bana çok şey verdin. I've missed you so much, Mary. Seni çok özledim, Mary. I've missed you so much, Mary. Mary, seni çok özledim. How did you lose so much weight? Nasıl bu kadar çok kilo verdin? Don't make so much noise. Çok gürültü yapma. Don't put so much pepper in the soup. Çorbaya çok biber koyma. If you get up early, you will feel so much the better. Erken kalkarsanız, çok daha iyi hissedersiniz. I've missed you so much. Seni çok özledim. I've missed you so much, Tom. Seni çok özledim, Tom. How do you know so much about it? Bu konuda bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun? How do you know so much about me? Benim hakkımda nasıl bu kadar çok şey biliyorsun? Don't smoke so much. Bu kadar çok sigara içme. How do you know so much about me? Benim hakkımda bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun? How do you know so much about this? Bunlar hakkında nasıl bu kadar çok şey biliyorsun? You have so much potential. Çok fazla potansiyelin var. You know so much about her. Onun hakkında çok fazla şey biliyorsun. How do you know so much? Nasıl bu kadar çok biliyorsun? If you eat so much, you'll get sick. Çok yersen, hasta olursun. There's so much I want to say to all of you. Hepinize söylemek istediğim çok şey var. They loved Nagasaki so much that they stayed there for a week. Nagasaki'yi o kadar çok sevdiler ki bir hafta orada kaldılar. Who's that guy over there who looks so much like Tom? Oradaki, Tom'a çok benzeyen o adam kim? You know so much about her. Onun hakkında çok şey biliyorsun. You're being missed so much. Özleniyorsun, hem de çok. I've never heard so much complaining in my life. Hayatımda bu kadar çok şikayet hiç duymadım. There's so much I want to say to you. Sana söylemek istediğim çok şey var. Tom has done so much for us already. Tom zaten bizim için çok şey yaptı. Tom was surprised that Mary ate so much. Tom, Mary'nin bu kadar çok yemesine şaşırdı. Who's that guy over there who looks so much like Tom? Şuradaki Tom'a çok benzeyen adam kim? You know so much about him. Onun hakkında çok fazla şey biliyorsun. I like her, but sometimes her sharp tongue irritates me so much. Ondan hoşlanıyorum ama bazen sivri dili beni çok rahatsız ediyor. They were spending so much time together. Birlikte çok zaman geçiriyorlardı. Tom has done so much for us already. Tom bizim için çok şey yaptı. Tom wants so much to make Mary happy. Tom Mary'yi mutlu etmeyi çok istiyor. You know so much about him. Onun hakkında çok şey biliyorsun. I've never seen so much blood in my life. Hayatımda hiç bu kadar çok kan görmedim. Sami scared Layla so much. Sami, Leyla'yı çok korkuttu. There's so much I want to show you. Sana göstermek istediğim çok şey var. Sami scared Layla so much. Sami Layla'yı çok korkuttu. Sami was a little resentful because he worked so much. Sami çok çalıştığı için biraz kızgındı. Sami was a little resentful because he worked so much. Sami çok çalıştığı için biraz kırgındı. There's so much I want to teach you, Tom. Sana öğretmek istediğim çok şey var, Tom. Tom wants so much to make Mary happy. Tom, Mary'yi mutlu etmeyi çok istiyor. Why are you using so much deodorant? Neden bu kadar çok deodorant kullanıyorsun? You know so much about them. Onlar hakkında çok fazla şey biliyorsun. You know so much about them. Onlar hakkında çok şey biliyorsun. If you get up early, you will feel so much the better. Erken kalkarsan kendini çok daha iyi hissedersin. If you had not eaten so much, you would not be so sleepy now. Bu kadar çok yememiş olsaydınız, şimdi bu kadar uykulu olmazdınız. I've never seen so much blood in my life. Hayatımda hiç bu kadar çok kan görmemiştim. Tom has done so much for us. Tom bizim için çok şey yaptı. Why are you using so much deodorant? Niye bu kadar çok deodorant sürüyorsun? I liked the book so much I ordered ten copies for friends. Kitabı o kadar çok beğendim ki arkadaşlar için on tane sipariş verdim. Why are you worrying about something that doesn't matter so much? Çok önemli olmayan bir şey hakkında neden endişe ediyorsun? I've never seen so much blood. Hiç bu kadar çok kan görmemiştim. Sami wasted so much time. Sami çok zaman harcadı. If you like Tom so much, why not break up with me and date him? Eğer Tom'u çok seviyorsan neden benimle ayrılmıyorsun ve onunla çıkmıyorsun? If you really hate your job so much, then quit. İşinden gerçekten çok nefret ediyorsan, bırak. I shouldn't have bought so much. Bu kadar çok şey almamalıydım. I shouldn't have drunk so much beer last night. Dün gece o kadar çok bira içmemeliydim. Thank you so much for this. Bunun için çok teşekkür ederim. I shouldn't have drunk so much. Çok fazla içmemeliydim. Why did ancient Egyptians love jewels so much? Eski Mısırlılar mücevherleri neden bu kadar çok severdi? Why did he ask for so much money? Niçin o kadar çok para istedi? I've never wanted anything so much in my life. Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar çok istememiştim. We miss you so much. Seni çok özledik. Why do you think he likes chess so much? Sizce satrancı neden bu kadar çok seviyor? I'm glad we already have so much in common. Şimdiden bu kadar çok ortak noktamız olmasına sevindim. I'm going to miss Tom so much. Tom'u çok özleyeceğim. I'm going to miss you so much. Seni çok özleyeceğim. I'm learning so much from you. Senden çok şey öğreniyorum. I'm not used to having so much free time. Bu kadar çok boş vaktim olmasına alışkın değilim. Tom has told us so much about you. Tom bize senin hakkında çok şey söyledi. I hadn't intended to say so much. Bu kadar çok şey söylemeye niyetim yoktu. Why do you think he likes chess so much? Sence satrancı neden bu kadar çok seviyor? Don't worry about money so much. Para için o kadar çok kaygılanma. We miss you so much. Sizi çok özlüyoruz. I'm glad we already have so much in common. Zaten çok ortak noktamız olduğuna memnun oldum. Don't smoke so much. Çok sigara içme. I had no idea we had so much in common. Bu kadar çok ortak noktamız olduğunu bilmiyordum. I shouldn't have eaten so much ice cream. O kadar çok dondurma yememeliydim. I have missed you so much. Seni o kadar çok özledim ki. I still have so much to do. Hâlâ yapacak çok şeyim var. I suppose you want to ask me how I was able to make so much money in so little time. Sanırım bu kadar az zaman içinde bu kadar çok parayı nasıl kazanabildiğimi bana sormak istiyorsun. I suppose you want to ask me how I was able to make so much money in so little time. Sanırım bana bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar çok para kazanabildiğimi sormak istiyorsun. I thank you all so much. Hepinize çok teşekkür ederim. It would be better if you didn't drink so much coffee late at night. Gece geç saatlerde bu kadar çok kahve içmesen daha iyi olurdu. It would mean so much to us if you stayed here. Eğer burada kalsan bizim için çok şey ifade eder. Tom has told us so much about you. Tom bize senin hakkında çok şey anlattı. We missed Tom so much. Biz Tom'u çok özledik. We missed Tom so much. Tom'u çok özledik. Tom is so much like his father. Tom babasına çok benziyor. Drive at night because there isn't so much traffic! Geceleri sürün çünkü çok fazla trafik yok! I can have so much fun just playing by myself. Kendi başıma oynarken bile çok eğlenebiliyorum. I can see why you like this place so much. Burayı neden bu kadar çok sevdiğini anlayabiliyorum. I cannot afford to pay so much. Bu kadar çok ödemeyi karşılayamam. I have missed you so much. Seni çok özledim. Tom is so much faster than I am. Tom benden çok daha hızlı. It would mean so much to us if you stayed here. Burada kalırsan bizim için çok anlamlı olur. It wouldn't take me so much time to do that. Onu yapmak çok zamanımı almazdı. It wouldn't take so much time for you to do that. Bunu yapman o kadar çok zaman almaz. Don't worry so much about the future. Gelecek hakkında o kadar çok endişelenme. I appreciate this so much. Bunu çok takdir ediyorum. I assume that boy who looks so much like you is your brother. Sana çok benzeyen o çocuğun kardeşin olduğunu varsayıyorum. I hate that so much. Ondan çok nefret ediyorum. I hate that so much. Bundan çok nefret ediyorum. Tom is so much faster than me. Tom benden çok daha hızlı. There's so much. Çok fazla şey var. Kuniko has never drunk so much before in her life. Kuniko hayatında daha önce hiç bu kadar çok içmedi. Tom wasn't surprised that Mary complained so much. Tom Mary'nin o kadar çok şikayet ettiğine şaşırmamıştı. You must not depend so much on others. Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın. You must not eat so much candy. O kadar çok şeker yememelisin. I shouldn't spend so much. Bu kadar çok harcamamalıyım. I'm sorry I wasted so much money. Bu kadar çok parayı boşa harcadığım için üzgünüm. Kuniko has never drunk so much before in her life. Kuniko hayatında hiç bu kadar çok içmemişti. Tom has told me so much about you. Tom bana senin hakkında çok şey anlattı. You should try to not worry so much. Çok endişelenmemeye çalışmalısın. I hate Tom so much right now. Şu anda Tom'dan çok nefret ediyorum. I should've never walked so much in a new pair of shoes. Yeni bir çift ayakkabıyla asla bu kadar çok yürümemeliydim. There's so much left to tell. Daha anlatacak çok şey var. There's so much more I need to say to you. Sana söylemem gereken çok daha fazla şey var. Tom wasn't surprised that Mary complained so much. Tom, Mary'nin bu kadar çok şikayet etmesine şaşırmadı. Tom wished he hadn't eaten so much pie. Tom keşke o kadar çok turta yemeseydi. I hate you so much. Senden çok nefret ediyorum. I'm so much older than you are. Senden çok daha yaşlıyım. It hurts so much. Çok acıyor. There's so much more I need to say to you. Sana söylemem gereken daha çok şey var. Tom wished he hadn't spent so much money. Tom keşke o kadar çok para harcamasaydı. Tom wondered how Mary ate so much. Tom, Mary'nin nasıl bu kadar çok yediğini merak etti. Tom, I have missed you so much! Tom, seni çok özledim! Tom's mother told him that he shouldn't eat so much chocolate. Tom'un annesi ona o kadar çok çikolata yememesi gerektiğini söyledi. I have always loved you so much. Seni hep çok sevdim. I have lost so much time. Çok zaman kaybettim. I still have so much to do. Hâlâ yapacak çok işim var. Last year, I spent so much time by myself that I almost forgot how to communicate effectively with others. Geçen yıl kendi başıma o kadar çok zaman geçirdim ki başkalarıyla nasıl etkili iletişim kuracağımı neredeyse unuttum. Let's just rest here for a little while, my feet are aching so much I can't walk. Burada biraz dinlenelim, ayaklarım çok ağrıyor, yürüyemiyorum. I love you so much, Mom! Seni çok seviyorum, anne! I very much regretted having lost so much time. Bu kadar çok zaman kaybettiğim için çok pişmanım. It's hard for me to sleep as there's so much noise. Çok gürültü olduğundan uyumakta zorlanıyorum. There's so much more I want to do. Yapmak istediğim çok daha fazla şey var. I love you so much, including today. Seni çok seviyorum, bugün de dahil. I'm sorry I wasted so much money. Çok para harcadığım için üzgünüm. Why do you want to do that so much? Bunu yapmayı neden bu kadar çok istiyorsun? He got hoarse from so much shouting. Onun çok bağırmaktan sesi kısıldı. He got hoarse from so much shouting. Çok bağırdığı için sesi kısıldı. He has caused so much bloodshed. Çok kan dökülmesine neden oldu. He has caused so much bloodshed. Çok fazla kan dökülmesine sebep oldu. Life was so much simpler before all that happened. Tüm bunlar olmadan önce hayat çok daha basitti. Why do you think Tom enjoys climbing trees so much? Sizce Tom ağaçlara tırmanmayı neden bu kadar çok seviyor? I can't even describe how much I've missed home, I've missed it so much. Evi ne kadar çok özlediğimi ben bile anlatamam, onu çok özledim. Life is a beautiful thing and there's so much to smile about. Hayat çok güzel bir şey ve gülümseyecek çok şey var. Why do you think Tom likes baseball so much? Sizce Tom beyzbolu neden bu kadar çok seviyor? I think it would be so much fun. Bence bu çok eğlenceli olurdu. I thought I wasn't going to lose so much weight. Çok kilo vermeyeceğimi düşündüm. Life is so much easier now than it used to be. Hayat artık eskisinden çok daha kolay. I have never seen anyone who knows so much about ancient history. Antik tarih hakkında bu kadar çok şey bilen birini daha önce hiç görmemiştim. I have no idea why Tom enjoys swimming so much. Tom'un yüzmeyi neden çok sevdiği hakkında hiç bir fikrim yok. It's hard for me to handle so much pressure. Bu kadar baskıyla başa çıkmak benim için çok zor. I can't afford to pay so much. Bu kadar çok ödemeyi karşılayamam. It's best not to talk so much. Çok konuşmamak en iyisi. We still have so much to learn from Tom. Tom'dan öğrenecek daha çok şeyimiz var. Has having so much money made you happy? Bu kadar çok paraya sahip olmak seni mutlu etti mi? It's best not to talk so much. Çok fazla konuşmamak en iyisi. Why did he ask for so much money? Neden bu kadar çok para istedi? I loved him so much. Onu çok sevmiştim. Why did you buy so much? Neden bu kadar çok aldın? Why did you cry so much? Neden bu kadar çok ağladın? You ought not to have spent so much money on your hobby. Hobin için bu kadar çok para harcamamalıydın. Why did you give Tom so much money? Neden Tom'a bu kadar çok para verdin? I loved Mary so much. Mary'yi çok sevdim. You remind me so much of my friend Marina, a great teacher of Russian. Bana çok iyi bir Rusça öğretmeni olan arkadaşım Marina'yı hatırlatıyorsun. Why did you give Tom so much money? Neden Tom'a o kadar çok para verdin? I loved Mary so much. Mary'i çok sevdim. Why did you let Tom eat so much? Tom'un bu kadar çok yemek yemesine neden izin verdin? I miss Boston so much. Boston'ı çok özledim. I miss Boston so much. Boston'u çok özlüyorum. Tom is so much older than I am. Tom benden çok daha yaşlı. That was so much fun. O çok eğlenceliydi. Why does Tom drink so much? Tom niçin o kadar çok içiyor? I love you so much. Seni çok seviyorum. It's not possible to study with so much noise! Bu kadar çok gürültü ile çalışmak mümkün değildir! To my sister Maya, my sister Alma, all my other brothers and sisters, thank you so much for all the support that you've given me. Kız kardeşim Maya'ya, kız kardeşim Alma'ya, bütün diğer erkek kardeşlerime ve kız kardeşlerime, bana verdiğiniz tüm destek için çok teşekkür ederim. Unfortunately, I don't have so much money on me. Ne yazık ki üzerimde o kadar çok param yok. Try not to move so much. Çok hareket etmemeye çalış. I wanted to hold you so much. Sana sarılmayı çok istedim. So much has been happening. Çok şey oluyor. Why do you worry so much? Neden bu kadar çok endişe ediyorsun? Why does Mary cry so much? Mary neden bu kadar çok ağlıyor? Why does Tom cry so much? Tom neden bu kadar çok ağlıyor? He hurt his arm lifting so much weight. Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti. I didn't know he drank so much. Onun o kadar çok içtiğini bilmiyordum. I want to know about your country so much. Ülkeniz hakkında çok şey bilmek istiyorum. It's hard for me to sleep as there's so much noise. Çok gürültü olduğu için uyumakta zorlanıyorum. It's impossible to study with so much noise! O kadar çok gürültü altında çalışmak olanaksız! Although we had both visited Turkey more than 10 times, there is still so much to see. İkimiz de Türkiye'yi 10'dan fazla kez ziyaret etmiş olmamıza rağmen, hala görülecek çok şey var. Too bad I wasted so much money. O kadar çok parayı boşa harcamam çok kötü. That's so much work. Çok fazla iş var. So much is happening. Çok şey oluyor. There's no need for you to be spending so much money. Bu kadar çok para harcamana gerek yok. The little girl cried so much that her face was awash with tears. Küçük kız o kadar çok ağladı ki, yüzü gözyaşları ile örtüldü. The little girl cried so much that her face was awash with tears. Küçük kız o kadar çok ağladı ki yüzü gözyaşlarıyla yıkandı. The twin girls are so much alike that I can't tell one from the other. İkiz kızlar o kadar çok benzerler ki birini diğerinden ayıramıyorum. The two brothers resemble each other so much that I can hardly distinguish one from the other. İki erkek kardeş birbirlerine o kadar çok benziyorlar ki onları birbirlerinden zorlukla ayırt edebiliyorum. There is not enough bread for so much chorizo. Bu kadar çok sucuk için yeterince ekmek yok. There is nothing I like so much as the smell of roses. Güllerin kokusu kadar çok sevdiğim hiçbir şey yok. Dan's book gained so much fame. Dan'in kitabı çok ün kazandı. Do not drink so much! Bu kadar çok içme! Don't fart so much. Çok osurmayın. He told his children not to make so much noise. Çocuklarına çok gürültü yapmamalarını söyledi. He told his children not to make so much noise. Çocuklarına o kadar çok gürültü yapmamalarını söyledi. Here everything has changed so much. Burada her şey çok değişti. How can a skinny person like you eat so much? Senin gibi sıska bir insan nasıl bu kadar çok yemek yiyebilir? How can a skinny person like you eat so much? Senin gibi sıska biri nasıl bu kadar çok yiyebilir? How can you eat so much? Nasıl bu kadar çok yiyebiliyorsun? How come you know so much about Japanese history? Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun? How come you know so much? Nasıl oluyor da bu kadar çok şey biliyorsun? How come you know so much? Nasıl bu kadar çok şey biliyorsun? How did she come to know so much about fish? O, balık hakkında o kadar çok şeyi nasıl öğrendi? How did Tom lose so much weight? Tom nasıl bu kadar çok kilo verdi? How did she come to know so much about fish? Balık hakkında bu kadar çok şeyi nasıl öğrendi? How did she get to know so much about fish? Balıklar hakkında nasıl bu kadar çok şey biliyor? How did you convince Tom to give you so much money? Tom'u size bu kadar çok para vermeye nasıl ikna ettiniz? I can't remember the last time I had so much fun. En son ne zaman bu kadar çok eğlendiğimi hatırlayamıyorum. I didn't sleep so much. O kadar çok uyumadım. Try not to move so much. Çok fazla hareket etmemeye çalış. We can do so much more. Biz çok daha fazlasını yapabiliriz. We can do so much more. Çok daha fazlasını yapabiliriz. We can only do so much. Yapabileceğimiz çok şey var. We could do so much more. Çok daha fazlasını yapabiliriz. We didn't really have so much to drink. O kadar çok içmedik. We had so much fun cooking. Yemek yaparken çok eğlendik. We had so much fun together. Birlikte çok eğlendik. We had so much fun. Çok eğlendik. We had so much fun. Biz çok eğlendik. We still have so much to learn. Hâlâ öğrenilecek çok şeyimiz var. We still have so much to learn from Tom. Hâlâ Tom'dan öğrenecek çok şeyimiz var. We still have so much to learn. Hâlâ öğrenecek çok şeyimiz var. We still have so much work to do. Hâlâ yapacak çok işimiz var. We talk so much, don't we? Çok konuşuyoruz, değiI mi? We talk so much, don't we? Çok konuşuyoruz, değil mi? We'll have so much fun. Çok eğleneceğiz. We're going to have so much fun today. Biz bugün çok eğleneceğiz. We're going to have so much fun today. Bugün çok eğleneceğiz. We're going to have so much fun. Çok eğleneceğiz. We're having so much fun. Biz çok eğleniyoruz. We're having so much fun. Çok eğleniyoruz. We're so much in love. Biz çok aşığız. We're so much in love. Birbirimize çok aşığız. We're not used to so much noise. Bu kadar çok gürültüye alışkın değiliz. Why did you let Tom eat so much? Neden Tom'un bu kadar çok yemesine izin verdin? Why do Tom and Mary fight so much? Tom ve Mary neden bu kadar çok kavga ediyor? Why do Tom and Mary fight so much? Neden Tom ve Mary bu kadar çok kavga ediyor? Why do many people like John Lennon so much? Neden birçok insan John Lennon'ı bu kadar çok seviyor? Why do you drink so much? Neden bu kadar çok içiyorsun? Why do you hate Boston so much? Boston'dan neden o kadar çok nefret ediyorsun? Why do you hate her so much? Neden ondan bu kadar çok nefret ediyorsun? Why do you hate me so much? Neden benden bu kadar çok nefret ediyorsun? Why does Tom like Mary so much? Tom neden Mary'yi bu kadar çok seviyor? Why does Tom drink so much? Tom neden bu kadar çok içiyor? Why is there always so much drama around you? Neden senin etrafında bu kadar çok dram var? Why does Tom hate Mary so much? Tom neden Mary'den bu kadar çok nefret ediyor? Why does Tom lie so much? Tom neden bu kadar çok yalan söylüyor? Why does Tom like Mary so much? Tom neden Mary'den bu kadar çok hoşlanıyor? Why is there so much traffic today? Bugün neden bu kadar çok trafik var? Why is there so much violence in the world? Neden dünyada bu kadar çok şiddet var? Why is there so much violence in the world? Dünyada neden bu kadar çok şiddet var? Why so much hate? Neden bu kadar çok nefret? With so much noise I couldn't sleep last night. Çok fazla gürültüden dolayı dün gece uyuyamadım. You can give me so much more. Bana çok daha fazla verebilirsin. You can give me so much more. Bana çok daha fazlasını verebilirsin. You deserve so much more than this. Bundan çok daha fazlasını hak ediyorsun. You give me so much. Bana çok şey veriyorsun. You shouldn't have eaten so much ice cream. O kadar çok dondurma yememeliydin. You shouldn't have eaten so much ice cream. Çok fazla dondurma yememeliydin. You shouldn't let the children watch so much television. Çocukların bu kadar çok televizyon seyretmesine izin vermemelisin. You shouldn't let the children watch so much television. Çocukların çok fazla televizyon izlemesine izin vermemelisiniz. You shouldn't smoke so much. Çok fazla sigara içmemelisin. You shouldn't smoke so much. Bu kadar çok sigara içmemelisin. You still have so much to learn. Hâlâ öğrenecek çok şeyin var. You used to be so much fun. Eskiden çok eğlenceliydin. You still have so much to learn. Hala öğrenecek çok şeyin var. You used to be so much fun. Sen çok eğlenceliydin. You're being missed so much. Çok özleniyorsun. You're going to have so much fun. Siz çok eğleneceksiniz. After doing my first workout at the gym, my body ached so much that I felt like a paralytic. Spor salonunda ilk antrenmanımı yaptıktan sonra vücudum o kadar çok ağrıdı ki kendimi felçli gibi hissettim. To my sister Maya, my sister Alma, all my other brothers and sisters, thank you so much for all the support that you've given me. Kız kardeşim Maya'ya, kız kardeşim Alma'ya, diğer tüm kardeşlerime, bana verdiğiniz tüm destek için çok teşekkür ederim. You shouldn't drink so much coffee late at night. Gece geç saatlerde bu kadar çok kahve içmemelisin. You shouldn't eat so much ice cream. Bu kadar çok dondurma yememelisin. That was so much fun. Çok eğlenceliydi. Tom asked Mary how she had lost so much weight. Tom Mary'ye nasıl o kadar çok kilo verdiğini sordu. Tom asked Mary why she was buying so much food. Tom Mary'ye niçin o kadar çok yiyecek aldığını sordu. Tom asked Mary why she was buying so much food. Tom Mary'ye neden bu kadar çok yiyecek aldığını sordu. You shouldn't eat so much red meat. Bu kadar çok kırmızı et yememelisin. That worries me so much. Bu beni çok endişelendiriyor. Thank you so much for attending! Katıldığın için çok teşekkür ederim! Thank you so much for attending! Katıldığınız için çok teşekkür ederim! Thank you so much for being here. Burada olduğunuz için çok teşekkür ederim. So much so that I feel like I'm losing my grasp on the whereabouts. O kadar çok ki, nerede olduğuma dair kavrayışımı kaybediyormuşum gibi hissediyorum. Sometimes I read so much that I forget about food and sleep. Bazen o kadar çok okuyorum ki yemek yemeyi ve uyumayı unutuyorum. Thank you all so much. Hepinize çok teşekkür ederim. It's so much fun. Çok eğlenceli. It's so much fun. Bu çok eğlenceli. It's the first time I miss Taninna so much! Taninna'yı ilk kez bu kadar çok özlüyorum! I've danced so much that I'm dizzy. O kadar çok dans ettim ki başım dönüyor. I've got so much left to do. Yapacak çok şeyim var. I've got so much left to do. Yapacak çok işim var. I've got so much more to do. Yapacak daha çok işim var. I've got so much more to do. Yapacak çok şeyim var. I've got so much to do. Yapacak çok şeyim var. I've had so much support. Ben çok fazla destek aldım. I've had so much support. Çok fazla destek aldım. I've heard so much about you. Senin hakkında çok şey duydum. I've heard so much about Tom. Tom hakkında çok şey duydum. I've learned so much from Tom. Tom'dan çok şey öğrendim. Losing the job she loved so much was a severe blow for Mary. Çok sevdiği işini kaybetmek Mary için ağır bir darbe oldu. Making so much money in so little time wasn't so easy. Bu kadar kısa sürede bu kadar çok para kazanmak o kadar kolay değildi. Mary chided Tom for spending so much time on Tatoeba. Mary Tom'u Tatoeba'da çok zaman harcadığı için azarladı. Mary, I have missed you so much! Mary, seni çok özledim! Mountain climbing isn't something I really enjoy so much. Dağ tırmanışı gerçekten çok hoşlandığım bir şey değil. My boss gave me so much work that I couldn't leave the office. Patronum bana o kadar çok iş verdi ki ofisten ayrılamadım. My boss gave me so much work that I couldn't leave the office. Patronum bana o kadar çok iş verdi ki ofisten çıkamadım. My head aches so much. Başım çok ağrıyor. My sweet darling, I miss you so much. Benim tatlı sevgilim, seni o kadar çok özledim ki. My sweet darling, I miss you so much. Benim tatlı sevgilim, seni çok özledim. Never before has there been so much snow. Daha önce hiç bu kadar çok kar yoktu. Our sphere of influence has expanded so much since then. O zamandan beri etki alanımız çok genişledi. Please don't complain so much. Lütfen bu kadar çok şikayet etme. So much has happened since that last time I saw you. Seni son gördüğümden beri çok şey oldu. So much has happened there. Orada çok şey oldu. There's so much more I want to do. Yapmak istediğim daha çok şey var. There's so much more to learn. Daha öğrenecek o kadar çok şey var ki. There's so much more to learn. Daha öğrenecek çok şey var. There's so much that needs to be done. Yapılması gereken çok şey var. There's so much to do. Yapacak çok şey var. There's so much to do. Yapılacak çok şey var. There's so much to learn. Öğrenecek çok şey var. There's so much to say. Söyleyecek çok şey var. There's so much to say. Söylenecek çok şey var. There's so much to see. Görecek çok şey var. There's so much to talk about. Hakkında konuşacak çok şey var. There's so much to talk about. Konuşulacak çok şey var. There's so much we haven't done yet. Henüz yapmadığımız çok şey var. Tom asked Mary why she was buying so much food. Tom, Mary'ye neden bu kadar çok yiyecek aldığını sordu. Tom couldn't hear what the teacher was saying because all of the other students were making so much noise. Diğer öğrenciler çok gürültü yaptığı için Tom öğretmenin ne dediğini duyamıyordu. Tom couldn't hear what the teacher was saying because all of the other students were making so much noise. Tom öğretmenin ne dediğini duyamadı çünkü diğer tüm öğrenciler çok fazla gürültü yapıyordu. Tom didn't expect Mary to eat so much. Tom, Mary'nin o kadar çok yemek yemesini beklemiyordu. Tom didn't expect Mary to eat so much. Tom, Mary'nin bu kadar çok yemesini beklemiyordu. Tom didn't use to drink so much. Tom çok fazla içmezdi. Tom didn't need to buy so much food. Tom'un o kadar çok yiyecek almasına gerek yoktu. Tom didn't need to buy so much food. Tom'un bu kadar çok yiyecek almasına gerek yoktu. Tom didn't use to drink so much. Tom eskiden bu kadar çok içmezdi. Tom didn't used to drink so much. Tom çok fazla içmezdi. Tom didn't used to drink so much. Tom eskiden bu kadar çok içmezdi. Tom didn't want Mary to eat so much candy. Tom, Mary'nin bu kadar çok şeker yemesini istemedi. Tom didn't want Mary to eat so much candy. Tom, Mary'nin o kadar çok şeker yemesini istemedi. Tom has done so much. Tom çok şey yaptı. Tom is so much older than Mary is. Tom Mary'den çok daha yaşlı. Tom is so much older than Mary is. Tom, Mary'den çok daha yaşlı. Tom is so much younger than Mary. Tom Mary'den çok daha genç. Tom is so much younger than Mary. Tom, Mary'den çok daha genç. Tom laughed so much tears ran down his cheeks. Tom o kadar çok güldü ki gözyaşları yanaklarından aşağı aktı. Tom loves Mary so much. Tom, Mary'yi çok seviyor. Tom loves you so much. Tom seni çok fazla sever. Tom loves you so much. Tom seni çok seviyor. Tom put on so much weight that he had to get a bigger belt. Tom o kadar çok kilo aldı ki daha büyük bir kemer almak zorunda kaldı. Tom regretted having wasted so much time. Tom bu kadar çok zaman harcadığına pişman oldu. Tom said he'd rather not spend so much time doing that. Tom onu yapmak için çok zaman harcamamayı tercih edeceğini söyledi. Tom seems so much smarter than any of his classmates. Tom sınıf arkadaşlarından çok daha zeki görünüyor. Tom shouldn't have eaten so much. Tom bu kadar çok yememeliydi. Tom said that he wished that he hadn't eaten so much. Tom keşke bu kadar çok yemeseydim dedi. Tom's mother told him that he shouldn't eat so much chocolate. Tom'un annesi ona bu kadar çok çikolata yememesi gerektiğini söyledi. Too bad I wasted so much money. Bu kadar çok parayı boşa harcamış olmam çok kötü. Show More (766)