| 1 |
stimulate |
teşvik etmek |
v. |
|
- We are trying to look at things that people would not normally touch, but to at least stimulate some debate.
- İnsanların normalde dokunmayacağı şeylere bakmaya çalışıyoruz, ama en azından bazı tartışmaları teşvik etmek için.
- To what extent is it possible for you, from you office, to monitor and stimulate these issues?
- Sizin ofisinizden bu konuları izlemeniz ve teşvik etmeniz ne ölçüde mümkün?
- The so-called shared liability is very cumbersome and does not stimulate innovation.
- Sözde ortak sorumluluk çok hantaldır ve inovasyonu teşvik etmez.
- Businesses need a dynamic environment that will stimulate this economic activity.
- İşletmelerin bu ekonomik faaliyeti teşvik edecek dinamik bir ortama ihtiyacı vardır.
- It will stimulate the creation of new information services based on, or incorporating, public sector information.
- Kamu sektörü bilgilerine dayanan ya da bu bilgileri içeren yeni bilgi hizmetlerinin oluşturulmasını teşvik edecektir.
- The teacher's talk stimulates Mary to study harder.
- Öğretmenin konuşması Mary'yi daha çok çalışmaya teşvik ediyor.
- Following the demographic data, the government was obliged to adopt a policy that would stimulate birth rate.
- Demografik verileri takip eden hükümet, doğum oranını teşvik edecek bir politika benimsemek zorunda kaldı.
- Lower taxes stimulate economic growth.
- Düşük vergiler ekonominin büyümesini teşvik eder.
- Praise stimulates students to work hard.
- Övgü, öğrencileri sıkı çalışmaya teşvik eder.
- Lower taxes stimulate economic growth.
- Düşük vergiler ekonomik büyümeyi teşvik eder.
- Praise stimulates students to work hard.
- Övgü, öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
Show More (8)
|
| 2 |
stimulate |
canlandırmak |
v. |
|
- Businesses need a dynamic environment that will stimulate this economic activity.
- İşletmelerin bu ekonomik faaliyeti canlandıracak dinamik bir ortama ihtiyacı vardır.
- The flexible management of our financial policy is necessary to stimulate domestic demand.
- İç talebi canlandırmak için mali politikamızın esnek bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir.
- We must do everything we can to stimulate the economy.
- Ekonomiyi canlandırmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
- Spending money stimulates the economy.
- Para harcamak ekonomiyi canlandırır.
- You should train to stimulate, not annihilate.
- Yok etmek için değil, canlandırmak için eğitilmelisin.
- It stimulated my imagination.
- Hayal gücümü canlandırdı.
- Falling interest rates have stimulated the automobile market.
- Düşen faiz oranları otomobil pazarını canlandırdı.
- Spending money stimulates the economy.
- Harcanan para ekonomiyi canlandırıyor.
Show More (5)
|
| 3 |
stimulate |
uyarmak |
v. |
|
- Babypod is a device that stimulates before birth through music.
- Babypod, doğumdan önce müzik yoluyla uyaran bir cihazdır.
- Another study reported that lemon balm helps stimulate memory and enhance mood.
- Başka bir çalışma, melisa otunun hafızayı uyarmaya ve ruh halini iyileştirmeye yardımcı olduğunu bildirmiştir.
- Knowledge of foreign languages stimulates brain activity.
- Yabancı dil bilgisi, beyin etkinliğini uyarır.
- Knowledge of foreign languages stimulates brain activity.
- Yabancı dil bilgisi beyin aktivitesini uyarır.
Show More (1)
|
| 4 |
stimulate |
arttırmak |
v. |
|
- Moderate exercise stimulates the circulation of blood.
- Orta düzeyde egzersiz kan dolaşımını artırır.
- Moderate exercise stimulates the circulation of blood.
- Makul bir egzersiz kan dolaşımını artırır.
Show More (-1)
|
| 5 |
stimulate |
hızlandırmak |
v. |
|
- A high protein diet stimulates the production of blood cells.
- Yüksek proteinli bir diyet kan hücrelerinin üretimini hızlandırır.
Show More (-2)
|
| 6 |
stimulate |
(merak) uyandırmak |
v. |
|
- Teachers stimulate curiosity in their students; it prepares the brain for learning.
- Öğretmenler öğrencilerinde merak uyandırır; bu da beyni öğrenmeye hazırlar.
Show More (-2)
|
| 7 |
stimulate |
kamçılamak |
v. |
|
- Investment and hard work is the key to stimulate growth.
- Yatırım ve sıkı çalışma, büyümeyi kamçılamanın anahtarıdır.
Show More (-2)
|
| 8 |
stimulate |
tetiklemek |
v. |
|
- It stimulated a debate, and society itself took charge of it.
- Bir tartışmayı tetikledi ve toplumun kendisi bu tartışmanın sorumluluğunu üstlendi.
Show More (-2)
|
