|
- I regret to say I find that a rather thin answer.
- Üzülerek söylemeliyim ki bunu oldukça zayıf bir cevap olarak görüyorum.
- Now that I'm thinner, I can fit into this dress.
- Şimdi daha zayıf olduğum için bu kıyafete sığabiliyorum.
- I'm not thin.
- Zayıf biri değilim.
- You're so thin.
- Sen çok zayıfsın.
- Would you rather be fat and ugly or thin and sexy?
- Şişman ve çirkin olmayı mı yoksa zayıf ve seksi olmayı mı tercih edersiniz?
- You're much thinner than you used to be.
- Sen eskisinden çok daha zayıfsın.
- The horse was so thin, I could feel its bones through its flanks.
- At o kadar zayıftı ki, kemiklerini böğründen hissedebiliyordum.
- Tom is very thin.
- Tom çok zayıf.
- You're thin.
- Sen zayıfsın.
- Now that I'm thinner, I can fit into this dress.
- Şimdi daha zayıf olduğumdan dolayı bu kıyafete sığabiliyorum.
- He was very tall and thin, with long arms and legs.
- Çok uzun boylu ve zayıftı, uzun kolları ve bacakları vardı.
- Would you rather be fat and ugly or thin and sexy?
- Şişman ve çirkin mi yoksa zayıf ve seksi mi olmayı tercih edersin?
- Tom doesn't know the difference between thin and scrawny.
- Tom zayıf ve sıska arasındaki farkı bilmiyor.
- You're so thin.
- Çok zayıfsın.
- Tom said that Mary was thin.
- Tom, Mary'nin zayıf olduğunu söyledi.
- Before Mary got married, she was much thinner.
- Mary evlenmeden önce, çok daha zayıftı.
- I used to be thin when I was young.
- Gençken çok zayıftım.
- Tom likes to wear black because he thinks it makes him look thinner.
- Kendini daha zayıf gösterdiğini düşündüğü için Tom siyah giymeyi seviyor.
- Tom used to be thin.
- Tom zayıftı.
- I used to be thin.
- Eskiden zayıftım.
- You're quite thin.
- Sen oldukça zayıfsın.
- I'm thin.
- Ben de zayıfım.
- My sister is thin, but I'm a little overweight.
- Kız kardeşim zayıftır, ama ben biraz kiloluyum.
- Tom says he doesn't know how Mary stays so thin.
- Tom, Mary'nin nasıl bu kadar zayıf kaldığını bilmediğini söylüyor.
- Faults are thick where love is thin.
- Aşkın zayıf olduğu yerde hatalar ağırdır.
- Many men want to be thin, too.
- Birçok erkek de zayıf olmak ister.
- Who would have thought that she could be so thin and small?
- Bu kadar zayıf ve küçük olabileceğini kim düşünebilirdi ki?
- Tom seemed thinner than the last time I saw him.
- Tom onu son gördüğümden daha zayıf görünüyordu.
- Tom is quite thin, isn't he?
- Tom oldukça zayıf, değil mi?
- He looks thinner every day.
- Her geçen gün daha zayıf görünüyor.
- Tom is too thin.
- Tom çok zayıf.
- There is a lot of pressure on women to be thin.
- Kadınların üzerinde zayıf olmaları için çok baskı var.
- I'm thin, but not too thin.
- Zayıfım ama çok zayıf değilim.
- You look thinner than you did before.
- Eskisinden daha zayıf görünüyorsun.
- He appeared thinner every day.
- Her gün daha zayıf görünüyordu.
- I'm not thin.
- Ben zayıf değilim.
- Tom looks thinner every day.
- Tom her geçen gün daha zayıf görünüyor.
- The boy is thin.
- Oğlan zayıf.
- You're looking thin.
- Zayıf görünüyorsun.
- Tom looks thinner.
- Tom daha zayıf görünüyor.
- Tom is quite thin.
- Tom oldukça zayıf.
- Tom doesn't know the difference between thin and scrawny.
- Tom zayıf ve cılız arasındaki farkı bilmiyor.
- He's tall and thin.
- Uzun ve zayıf.
- He was a tall, thin man.
- Uzun boylu, zayıf bir adamdı.
- Tom is much thinner than he used to be.
- Tom eskisinden çok daha zayıf.
- The horse was so thin, I could feel its bones through its flanks.
- At o kadar zayıftı ki, kemiklerini yanlarından hissedebiliyordum.
- The boy is thin.
- Çocuk zayıf.
- Tom used to be thin.
- Tom eskiden zayıftı.
- He does want to be a wrestler, but he is too thin.
- Güreşçi olmak istiyor ama çok zayıf.
- If you want to become thin, you should cut back on the between-meal snacks.
- Zayıf olmak isterseniz, yemekler arası aperatifleri kesmeniz gerekir.
- Now that I'm thinner, I can fit into this dress.
- Şimdi daha zayıfım, bu elbiseye sığabilirim.
- I'm really very healthy even though I'm very thin.
- Çok zayıf olsam bile çok sağlıklıyım.
- I know Tom is thin.
- Tom'un zayıf olduğunu biliyorum.
- You look thinner.
- Daha zayıf görünüyorsun.
- Tom is tall and thin.
- Tom uzun ve zayıf.
- He does want to be a wrestler, but he is too thin.
- O gerçekten bir güreşçi olmak istiyor fakat çok zayıf.
- Why are you so thin?
- Neden bu kadar zayıfsın?
- Tom is much thinner than he used to be.
- Tom eskiden olduğundan çok daha zayıf.
- You're quite thin.
- Oldukça zayıfsın.
- My sister is thin, but I'm a little overweight.
- Kız kardeşim zayıf ama ben biraz kiloluyum.
- Tom seems to be able to stay thin even though he eats quite a bit.
- Tom çok yemesine rağmen zayıf kalabiliyor gibi görünüyor.
- He was a tall, thin man.
- O uzun boylu, zayıf bir adamdı.
- She was painfully thin.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.
- I'm very thin.
- Ben çok zayıfım.
- Before Mary got married, she was much thinner.
- Mary evlenmeden önce çok daha zayıftı.
- Tom is thin, isn't he?
- Tom zayıf, değil mi?
- You're much thinner than you used to be.
- Eskisinden çok daha zayıfsın.
- My uncle is thin, but my aunt is fat.
- Amcam zayıf ama yengem şişman.
- They were thin.
- Onlar zayıftı.
- He was painfully thin.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.
- He's so thin that he looks like a skeleton.
- O kadar zayıf ki iskelete benziyor.
- Tom said that Mary was thin.
- Tom Mary'nin zayıf olduğunu söyledi.
- She was painfully thin.
- Acı verecek kadar zayıftı.
- He was painfully thin.
- Acı verecek kadar zayıftı.
- The horse was so thin, I could feel its bones through its flanks.
- At öyle zayıftı ki böğrünü elleyince kemiklerini hissedebiliyordum.
- I'm too thin.
- Ben çok zayıfım.
- I am a thin person, but at the moment I am fat.
- Ben zayıf bir insanım, ama şu anda şişmanım.
- Faults are thick where love is thin.
- Sevginin zayıf olduğu yerde hatalar ağırdır.
- I'm really very healthy even though I'm very thin.
- Çok zayıf olmama rağmen gerçekten çok sağlıklıyım.
- They are short and thin.
- Onlar kısa ve zayıf.
- I wonder why Tom is so thin.
- Tom'un neden bu kadar zayıf olduğunu merak ediyorum.
- I think Tom is thin.
- Bence Tom zayıf.
- My uncle is thin, but my aunt is fat.
- Amcam zayıf ama teyzem şişman.
- I used to be thin when I was young.
- Gençken zayıftım.
- I'm too thin.
- Çok zayıfım.
- It's easier for me to wear this dress now that I'm thin.
- Şimdi zayıf olduğum için bu kıyafeti giymem daha kolay.
- Tom isn't thin.
- Tom zayıf değil.
- Tom was painfully thin.
- Tom acı verecek kadar zayıftı.
- It's easier for me to wear this dress now that I'm thin.
- Şimdi zayıf olduğumdan dolayı bu kıyafeti giymek benim için daha kolay.
- He's tall and thin.
- O uzun boylu ve zayıf.
- This tall and thin young man had a spontaneous pneumothorax.
- Bu uzun ve zayıf genç adam spontane bir pnömotoraks geçirdi.
Show More (94)
|
|
- When we decide that 'fundamental ethical principles must be taken into account' we are skating on thin ice.
- Temel etik ilkelerin dikkate alınması gerektiğine' karar verdiğimizde ince buz üzerinde kayıyoruz demektir.
- This could be the thin end of the wedge.
- Bu, kamanın ince ucu olabilir.
- The veneer of social varnish is really far too thin to offer genuine protection.
- Sosyal cila kaplaması gerçek bir koruma sağlamak için gerçekten çok ince.
- This is the thin end of the wedge, however.
- Ancak bu, kamanın ince ucu.
- We are skating on thin ice and progress must be made.
- İnce buz üzerinde kayıyoruz ve ilerleme kaydedilmesi gerekiyor.
- Everything beyond that thin blue line is the void of space.
- Bu ince mavi çizginin ötesindeki her şey uzayın boşluğudur.
- Everything beyond that thin blue line is the void of space.
- Şu ince mavi çizginin ötesindeki her şey uzay boşluğu.
- After sunset, a thin mist appeared over the field.
- Gün batımından sonra, tarlanın üzerinde ince bir sis belirdi.
- The ice is so thin that it won't bear your weight.
- Buz o kadar ince ki senin ağırlığını taşımaz.
- After sunset, a thin mist appeared over the field.
- Gün batımından sonra, alanın üzerinde ince bir sis belirdi.
- The ice is so thin that it won't bear your weight.
- Buz o kadar ince ki ağırlığınızı taşıyamaz.
- Mars is a large rock with a thin atmosphere.
- Mars ince atmosferli büyük bir kayadır.
- This laptop computer is very thin.
- Bu dizüstü bilgisayar çok incedir.
- The thin line between sanity and madness has gotten finer.
- Akıl sağlığı ve delilik arasındaki ince çizgi gittikçe inceliyor.
- The air is very thin at the top of a high mountain.
- Yüksek bir dağın zirvesinde hava çok incedir.
- Tom is tall and thin.
- Tom uzun boylu ve incedir.
- I think fashion models today are too thin.
- Bence günümüz mankenleri çok ince.
- Mary began to shiver in her thin blouse.
- Mary ince bluzunun içinde titremeye başladı.
- This ice is too thin to bear your weight.
- Bu buz senin ağırlığına dayanamayacak kadar ince.
- I'm very thin.
- Ben çok inceyim.
- You're on thin ice, mister.
- İnce buzun üzerindesiniz bayım.
- The ice on the lake is too thin to bear your weight.
- Gölün üstündeki buz, senin ağırlığını taşımak için çok ince.
- This laptop is thin and light.
- Bu dizüstü bilgisayar ince ve hafif.
- The old man's beard was long and thin.
- Yaşlı adamın sakalı uzun ve inceydi.
- The dough used for pancakes is thin.
- Krep için kullanılan hamur incedir.
- This thin book is mine.
- Bu ince kitap benimdir.
- Mary shivered in her thin blouse.
- Mary ince bluzunun içinde titriyordu.
- The dress is made of a thin fabric.
- Elbise ince bir kumaştan yapılmıştır.
- The gold was beaten into thin plates.
- Altın ince plakalar halinde dövüldü.
- Mars is a large rock with a thin atmosphere.
- Mars ince bir atmosferi olan büyük bir kayadır.
- Pictures taken by space probes have shown thin rings around Jupiter.
- Uzay sondaları tarafından çekilen resimler, Jüpiter'in etrafındaki ince halkaları gösterdi.
- Cut the meat into thin slices.
- Eti ince dilimler halinde kesin.
- The ice is too thin to skate on.
- Buz kaymak için çok ince.
- There was thin ice on the lake.
- Gölün üzerinde ince bir buz tabakası vardı.
- The air on top of the mountain was very thin.
- Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
- She cut the tomatoes into thin slices.
- Domatesleri ince dilimler halinde kesti.
- The dress is made of a thin fabric.
- Elbise ince bir kumaştan yapılmış.
- The gold was beaten into thin plates.
- Altın dövülerek ince levhalar haline getirildi.
- Mary shivered in her thin blouse.
- Mary ince bluzunun içinde titredi.
- Cut the cheese into thin slices or into little cubes.
- Peyniri ince dilimler halinde ya da küçük küpler halinde kesin.
- The ice on the lake is too thin to bear your weight.
- Göldeki buz, ağırlığınızı taşıyamayacak kadar ince.
- They don't like their steaks thin.
- Onlar bifteklerini ince sevmezler.
- The air is very thin at the top of a high mountain.
- Yüksek bir dağın tepesinde hava çok incedir.
- He was very tall and thin, with long arms and legs.
- O, uzun kol ve bacaklarıyla, çok uzun boylu ve inceydi.
- She was a tall, thin girl with long, soft brown hair.
- Uzun boylu, ince yapılı, uzun ve yumuşak kahverengi saçları olan bir kızdı.
- The submarine had to break through a thin sheet of ice to surface.
- Denizaltı yüzeye çıkmak için ince bir buz tabakasını kırmak zorunda kaldı.
- I'm not thin.
- Ben ince değilim.
- This ice is too thin to bear your weight.
- Bu buz sizin ağırlığınızı taşıyamayacak kadar ince.
- You're treading on thin ice.
- İnce buz üzerinde yürüyorsun.
- How thin is too thin?
- Ne kadar ince çok incedir?
- This thin book is mine.
- Bu ince kitap benim.
- It's too thin.
- O çok ince.
- Muscles are made of hundreds of thin fibers.
- Kaslar yüzlerce ince liften meydana gelir.
- The ice is too thin to skate on.
- Buz, üzerinde kaymak için çok ince.
- Pictures taken by space probes have shown thin rings around Jupiter.
- Uzay sondaları tarafından çekilen fotoğraflar Jüpiter'in etrafında ince halkalar olduğunu göstermiştir.
- I'm thin, but not too thin.
- Ben inceyim ama çok ince değilim.
- The ice is too thin to bear your weight.
- Buz senin ağırlığını taşıyamayacak kadar ince.
- The ice is so thin that it won't bear your weight.
- Buz öyle ince ki sizin ağırlığınızı taşıyamaz.
- The ice is so thin that it won't bear your weight.
- Buz senin ağırlığını taşımayacak kadar ince.
- There was thin ice on the lake.
- Gölün üzerinde ince bir buz vardı.
- They don't like their steaks thin.
- Bifteklerini ince sevmiyorlar.
Show More (59)
|