1 |
vacuum |
boşluk |
n. |
|
- Besides, ethical issues rarely arise in isolation in some moral vacuum.
- Ayrıca, etik meseleler nadiren ahlaki bir boşlukta tek başına ortaya çıkar.
- It is important to fill the cultural vacuum between our two regions.
- İki bölgemiz arasındaki kültürel boşluğu doldurmak önemlidir.
- No time vacuum should arise as regards this protection.
- Bu korumayla ilgili olarak zaman boşluğu ortaya çıkmamalıdır.
- This is a significant vacuum in relation to the quality of marketed fuels.
- Bu, pazarlanan yakıtların kalitesiyle ilgili önemli bir boşluktur.
- If nobody feels responsible, if organisations each work in a vacuum, legislation remains a paper exercise.
- Eğer kimse kendini sorumlu hissetmezse, kuruluşların her biri bir boşlukta çalışırsa, mevzuat kağıt üzerinde kalır.
- But we must be clear that there are no vacuums in life.
- Ancak hayatta boşluklar olmadığı konusunda net olmalıyız.
- To put it mildly, it is in a conceptual and political vacuum.
- En hafif deyimiyle, kavramsal ve siyasi bir boşluk içindedir.
- They cannot be working in a vacuum.
- Bir boşlukta çalışıyor olamazlar.
- Vigorous endeavours to prevent these diseases cannot take place in a vacuum.
- Bu hastalıkların önlenmesine yönelik yoğun çabalar boşlukta gerçekleşemez.
- That may be too late – politics, like nature, abhors a vacuum.
- Bu çok geç olabilir - siyaset de doğa gibi boşluktan nefret eder.
- You cannot rebuild the Palestinian Authority in a political vacuum.
- Filistin Yönetimini siyasi bir boşlukta yeniden inşa edemezsiniz.
- Pension systems cannot be reformed in a vacuum.
- Emeklilik sistemleri bir boşlukta reforme edilemez.
- A cat abhors a vacuum.
- Bir kedi boşluktan nefret eder.
- Nothing can travel faster than the speed of light in a vacuum.
- Boşlukta hiçbir şey ışık hızından daha hızlı hareket edemez.
Show More (11)
|
2 |
vacuum |
elektrik süpürgesiyle temizlemek |
v. |
|
- Every Tuesday morning the housekeeper vacuums.
- Temizlikçi kadın her salı sabahı elektrik süpürgesiyle temizlik yapar.
- The homemaker vacuumed the carpet.
- Ev hanımı, halıyı elektrik süpürgesiyle temizledi.
- Tom's dog likes to be vacuumed.
- Tom'un köpeği elektrik süpürgesiyle temizlenmeyi sever.
- Dan vacuumed his car.
- Dan arabasını elektrik süpürgesiyle temizledi.
Show More (1)
|
3 |
vacuum |
vakum |
n. |
|
- For that experiment they need a complete vacuum.
- Bu deney için onların tam bir vakumlamaya ihtiyacı var.
- A Florida city is responding to regular tidal flooding by sending out tanker trucks equipped with vacuum hoses to suck saltwater off the streets.
- Bir Florida şehri sokaklardaki tuzlu suyu emmek için vakum hortumları ile donatılmış tanker kamyonları göndererek düzenli gelgit sel baskınına karşılık veriyor.
Show More (-1)
|
4 |
vacuum |
vakumlu |
adj. |
|
- A Florida city is responding to regular tidal flooding by sending out tanker trucks equipped with vacuum hoses to suck saltwater off the streets.
- Florida'da bir şehir, düzenli olarak yaşanan gelgit sellerine, tuzlu suyu sokaklardan çekmek için vakumlu hortumlarla donatılmış tanker kamyonları göndererek yanıt veriyor.
Show More (-2)
|
5 |
vacuum |
elektrik süpürgesi |
n. |
|
- A cat abhors a vacuum.
- Kedi elektrik süpürgesinden nefret eder.
Show More (-2)
|