| 1 |
wander |
dolaşmak |
v. |
|
- Her eyes wandered restlessly around the room, hoping to see him.
- Gözleri onu görme umuduyla odanın içinde huzursuzca dolaştı.
- She wandered through the park, enjoying the nice weather.
- Güzel havanın tadını çıkararak parkta dolaştı.
- Yesterday, while I was wandering between borders, I went to Naples.
- Dün sınırlar arasında dolaşırken Napoli'ye gittim.
- Secure space, where people can't wander in.
- İnsanların kafasına göre dolaşamayacağı güvenli alan.
- Wolves wander in the woods.
- Kurtlar ormanda dolaşır.
- I spent an hour wandering before I realised which way I needed to go.
- Hangi yöne gitmem gerektiğini anlamadan önce bir saat dolaştım.
- The boy was wandering about the town.
- Oğlan kasabada dolaşıyordu.
- We wandered round the shopping center.
- Alışveriş merkezini dolaştık.
- He has been wandering over Europe for months.
- Aylardır Avrupa'da dolaşıyor.
- We wandered round the shopping center.
- Alışveriş merkezinde dolaştık.
- Without a cowherd, the cows wandered in a field where wheat was growing.
- İnekler çobansız, buğday yetişen bir tarlada dolaşıyorlardı.
- Where's he wandering about?
- Başıboş nereyi dolaşıyor?
- She was wandering in the woods.
- O, ormanda dolaşıyordu.
- I wandered about the streets all day.
- Bütün gün sokaklarda dolaştım.
- Wolves wander in the woods.
- Kurtlar ormanda dolaşıyorlar.
- Maybe I'll just wander off on my own.
- Belki de kendi başıma dolaşırım.
- He wandered about the country.
- Kırlarda dolaşıyor.
- Tom wandered off.
- Tom dolaştı.
- Without a cowherd, the cows wandered in a field where wheat was growing.
- İnekler bir sığır çobanı olmadan buğdayın büyüdüğü bir tarlada dolaşıyorlardı.
- Layla continued to wander in the outback.
- Leyla taşrada dolaşmaya devam etti.
Show More (17)
|
| 2 |
wander |
gezinmek |
v. |
|
- They were dancing, but then his hand started to wander.
- Dans ediyorlardı ama sonra adamın eli üzerinde gezinmeye başladı.
- I spent an hour wandering before I realised which way I needed to go.
- Hangi yola gitmem gerektiğini fark etmeden önce gezinerek bir saat harcadım.
- She was wandering in the woods.
- Ormanda geziniyordu.
- Layla continued to wander in the outback.
- Layla taşrada gezinmeye devam etti.
- You are wandering.
- Geziniyorsun.
Show More (2)
|
| 3 |
wander |
uzaklaşmak |
v. |
|
- The cat wandered off and got lost again!
- Kedi buradan uzaklaştı ve yine ortadan kayboldu!
- Don't wander too far.
- Fazla uzaklaşma.
Show More (-1)
|
| 4 |
wander |
amaçsızca dolaşmak |
v. |
|
- Ever since, I've wandered aimlessly in the everlasting night of your eyes.
- O zamandan beri, gözlerinin sonsuz gecesinde amaçsızca dolaşıyorum.
- We wandered aimlessly around the shopping district.
- Alışveriş bölgesinde amaçsızca dolaştık.
Show More (-1)
|
| 5 |
wander |
başıboş dolaşmak |
v. |
|
- Small children tend to wander off if you don't watch them all the time.
- Eğer onları sürekli izlemezseniz, küçük çocuklar başıboş dolaşmaya meyillidir.
- Sami has just wandered off.
- Sami başıboş dolaşıyordu.
Show More (-1)
|
| 6 |
wander |
sapmak |
v. |
|
- Make sure not to wander from the subject during the presentation.
- Sunum esnasında sakın ola konudan sapmayın.
Show More (-2)
|
| 7 |
wander |
kıvrıla kıvrıla gitmek |
v. |
|
- The road wanders along the skirts of the mountain.
- Yol dağın etekleri boyunca kıvrıla kıvrıla gidiyor.
Show More (-2)
|
| 8 |
wander |
akıp gitmek |
v. |
|
- Jones lay on the sand and let his thoughts wander.
- Jones kumlara uzanarak düşüncelerinin akıp gitmesine izin verdi.
Show More (-2)
|
| 9 |
wander |
gezinti |
n. |
|
- They went for a wander around the rose gardens.
- Gül bahçelerinde gezintiye çıktılar.
Show More (-2)
|
| 10 |
wander |
amaçsızca dolaşmak |
n. |
|
- You are wandering.
- Sen amaçsızca dolaşıyorsun.
Show More (-2)
|
| 11 |
wander |
gezmek |
v. |
|
- I had some free time, so I wandered around town.
- Biraz boş zamanım vardı, bu yüzden şehri gezdim.
Show More (-2)
|
