|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
a pack of lies i.
|
yalan dolan |
|
2 |
Genel |
telling lies i.
|
yalancılık |
|
3 |
Genel |
pack of lies i.
|
bir sürü yalan |
|
4 |
Genel |
love lies bleeding i.
|
horozibiği çiçeği |
|
5 |
Genel |
a pack of lies i.
|
bir sürü yalan |
|
6 |
Genel |
pack of lies i.
|
bir dolu yalan |
|
7 |
Genel |
a tissue of lies i.
|
bir sürü yalan |
|
8 |
Genel |
a pack of lies i.
|
bir dolu yalan |
|
9 |
Genel |
see how the land lies f.
|
işlerin ne durumda olduğuna bakmak |
|
10 |
Genel |
tell lies f.
|
uçmak |
|
11 |
Genel |
tell lies f.
|
maval okumak |
|
12 |
Genel |
tell lies f.
|
yalan konuşmak |
|
13 |
Genel |
show up somebody's lies f.
|
yalanını çıkarmak |
|
14 |
Genel |
tell romantic lies f.
|
romantik yalanlar söylemek |
|
15 |
Genel |
see how the land lies f.
|
nabız yoklamak |
|
16 |
Genel |
tell lies f.
|
atmak |
|
17 |
Genel |
tell lies f.
|
yalan söylemek |
|
18 |
Genel |
not tell lies f.
|
yalan söylememek |
|
Phrases |
|
19 |
İfadeler |
as far as in me lies expr.
|
bütün kuvvetimle |
|
20 |
İfadeler |
as far as in me lies expr.
|
elimden geldiği kadar |
|
|
21 |
İfadeler |
as far as in me lies expr.
|
tüm gücümle |
|
22 |
İfadeler |
lies on top of lies expr.
|
yalan üstüne yalan |
|
Proverb |
|
23 |
Atasözü |
true beauty lies within
|
asıl güzellik yürektedir |
|
24 |
Atasözü |
true beauty lies within
|
fiziksel güzellik yüzeyseldir |
|
25 |
Atasözü |
true beauty lies within
|
iç güzelliği önemlidir |
|
26 |
Atasözü |
he that lies down with dogs will rise up with fleas
|
üzüm üzüme baka baka kararır |
|
27 |
Atasözü |
beauty lies in the eyes of the beholder
|
güzellik görecelidir |
|
28 |
Atasözü |
paradise lies at the feet of the mother
|
cennet annelerin ayakları altındadır |
|
29 |
Atasözü |
paradise lies at the feet of the mother
|
cennet annelerin ayaklarının altındadır |
|
30 |
Atasözü |
uneasy lies the head that wears a crown
|
büyük başın derdi büyük olur |
|
31 |
Atasözü |
the worst lies are the lies we tell ourselves
|
en kötü yalanlar kendimize söylediğimiz yalanlardır |
|
32 |
Atasözü |
the worst lies are the lies we tell ourselves
|
en kötü yalanlar kendimize söylediklerimizdir |
|
33 |
Atasözü |
ask no questions and hear no lies
|
üzümünü ye bağını sorma |
|
34 |
Atasözü |
ask no questions and hear no lies
|
üzümü ye bağını sorma |
|
35 |
Atasözü |
the candle of someone who lies almost always burns just to midnight
|
yalancının mumu yatsıya kadar yanar |
|
36 |
Atasözü |
beauty lies in the eye of the beholder
|
güzellik bakanın gözlerindedir |
|
37 |
Atasözü |
true beauty lies within
|
gerçek güzellik içtedir |
|
38 |
Atasözü |
there is no shame in not knowing; the shame lies in not finding out
|
bilmemek değil öğrenmemek ayıp |
|
39 |
Atasözü |
there is no shame in not knowing; the shame lies in not finding out
|
bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp |
|
40 |
Atasözü |
heavy lies the crown
|
büyük başın derdi ağır olur |
|
|
41 |
Atasözü |
beauty lies in the eyes of the beholder
|
herkesin güzellik anlayışı ayrıdır |
|
42 |
Atasözü |
beauty lies in the eyes of the beholder
|
zevkler ve renkler tartışılmaz |
|
43 |
Atasözü |
beauty lies in the eyes of the beholder
|
güzellik bakanın gözündedir |
|
44 |
Atasözü |
beauty lies in the eyes of the beholder
|
gönül kimi severse, güzel odur |
|
45 |
Atasözü |
the devil lies in the detail
|
şeytan ayrıntıda gizlidir |
|
46 |
Atasözü |
the devil lies in the detail
|
şeytan ayrıntıda gizlidir |
|
47 |
Atasözü |
uneasy lies the head that wears the crown
|
büyük başın derdi büyük olur |
|
Colloquial |
|
48 |
Konuşma Dili |
pack of lies i.
|
bir torba dolusu yalan |
|
49 |
Konuşma Dili |
pack of lies i.
|
bir torba yalan |
|
50 |
Konuşma Dili |
pack of lies i.
|
bir çuval yalan |
|
51 |
Konuşma Dili |
pack of lies i.
|
bir çuval dolusu yalan |
|
52 |
Konuşma Dili |
everybody lies i.
|
herkes yalan söyler |
|
53 |
Konuşma Dili |
father of lies i.
|
şeytan |
|
54 |
Konuşma Dili |
father of lies i.
|
yalanların babası |
|
55 |
Konuşma Dili |
father of lies i.
|
tartışmalı eserlerinden dolayı heredot'un lakabı |
|
56 |
Konuşma Dili |
none of us knows what lies in store for us tomorrow expr.
|
yarın bizi neyin beklediğini hiçbirimiz bilemeyiz |
|
57 |
Konuşma Dili |
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr.
|
beni yalan söylemek zorunda bırakma |
|
58 |
Konuşma Dili |
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr.
|
yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın |
|
59 |
Konuşma Dili |
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr.
|
yalan söylememi istemiyorsan fazla soru sorma |
|
60 |
Konuşma Dili |
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr.
|
üzümü ye bağını sorma |
|
61 |
Konuşma Dili |
ask me no questions, I'll tell you no lies expr.
|
beni yalan söylemek zorunda bırakma |
|
62 |
Konuşma Dili |
ask me no questions, I'll tell you no lies expr.
|
yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın |
|
63 |
Konuşma Dili |
ask me no questions, I'll tell you no lies expr.
|
yalan söylememi istemiyorsan fazla soru sorma |
|
64 |
Konuşma Dili |
ask me no questions, I'll tell you no lies expr.
|
üzümü ye, bağını sorma |
|
65 |
Konuşma Dili |
here lies (someone) expr.
|
burada (biri) yatıyor |
|
66 |
Konuşma Dili |
here lies (someone) expr.
|
burası (birinin) mezarı |
|
Idioms |
|
67 |
Deyim |
a tissue of lies i.
|
yalan dolan |
|
68 |
Deyim |
a tissue of lies i.
|
yalanlarla dolu bir hikaye, bahane |
|
69 |
Deyim |
a tissue of lies i.
|
yalanlar silsilesi |
|
70 |
Deyim |
discover how the land lies f.
|
aslını astarını öğrenmek |
|
71 |
Deyim |
find out how the land lies f.
|
aslını astarını öğrenmek |
|
72 |
Deyim |
see how the land lies f.
|
aslını astarını öğrenmek |
|
73 |
Deyim |
discover how the land lies f.
|
işin iç yüzünü öğrenmek |
|
74 |
Deyim |
see how the land lies f.
|
işin iç yüzünü öğrenmek |
|
75 |
Deyim |
find out how the land lies f.
|
işin iç yüzünü öğrenmek |
|
76 |
Deyim |
see how the land lies f.
|
neler olup bittiğini öğrenmek |
|
77 |
Deyim |
time lies heavy on somebody's hands f.
|
zaman geçmek bilmemek |
|
78 |
Deyim |
see how the land lies f.
|
zemin yoklamak |
|
79 |
Deyim |
time lies heavy (on your hands) f.
|
zaman geçmek bilmiyor |
|
80 |
Deyim |
time lies heavy (on your hands) f.
|
zaman geçmek bilmemek |
|
|
81 |
Deyim |
therein lies the problem expr.
|
sorun da işte bu |
|
82 |
Deyim |
therein lies the rub expr.
|
asıl sorun şu ki |
|
83 |
Deyim |
ask no questions and hear no lies expr.
|
beni yalan söylemek zorunda bırakma |
|
84 |
Deyim |
ask me no questions I'll tell you no lies expr.
|
beni yalan söylemek zorunda bırakma |
|
85 |
Deyim |
therein lies the rub expr.
|
sıkıntı şurada ki |
|
86 |
Deyim |
time lies heavy on somebody's hands expr.
|
zaman geçmek bilmiyor |
|
87 |
Deyim |
ask no questions and hear no lies expr.
|
yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın |
|
88 |
Deyim |
ask me no questions I'll tell you no lies expr.
|
yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın |
|
89 |
Deyim |
how the wind lies expr.
|
rüzgarın yönü |
|
90 |
Deyim |
how the wind lies expr.
|
rüzgarın ne yöne/tarafa estiği |
|
91 |
Deyim |
how the wind lies expr.
|
durumun gidişatı |
|
92 |
Deyim |
how the wind lies expr.
|
olayların gelişme şekli/yönü |
|
93 |
Deyim |
how the wind lies expr.
|
durumun nasıl/ne yöne geliştiği |
|
94 |
Deyim |
that way madness lies expr.
|
bunun sonu depresyon |
|
95 |
Deyim |
that way madness lies expr.
|
bunun sonu delirmek/delilik |
|
96 |
Deyim |
that way madness lies expr.
|
bunun sonu kaygı |
|
97 |
Deyim |
that way madness lies expr.
|
bu yöne saparsan/bu davranışa bulaşırsan delirirsin |
|
98 |
Deyim |
that way madness lies expr.
|
bu yöne sapmak/bu davranışa bulaşmak, delirmek/depresyona girmek demek |
|
99 |
Deyim |
that way madness lies expr.
|
bir şeyi yapmak/yapmaya devam etmek delilik |
|
100 |
Deyim |
that way madness lies expr.
|
bir şeyi yapmaya devam etmenin/o yoldan gitmenin sonu delirmek/çıldırmak |
|
101 |
Deyim |
that way lies madness expr.
|
bunun sonu depresyon |
|
102 |
Deyim |
that way lies madness expr.
|
bunun sonu delirmek/delilik |
|
103 |
Deyim |
that way lies madness expr.
|
bunun sonu kaygı |
|
104 |
Deyim |
that way lies madness expr.
|
bu yöne saparsan/bu davranışa bulaşırsan delirirsin |
|
105 |
Deyim |
that way lies madness expr.
|
bu yöne sapmak/bu davranışa bulaşmak, delirmek/depresyona girmek demek |
|
106 |
Deyim |
that way lies madness expr.
|
bir şeyi yapmak/yapmaya devam etmek delilik |
|
107 |
Deyim |
that way lies madness expr.
|
bir şeyi yapmaya devam etmenin/o yoldan gitmenin sonu delirmek/çıldırmak |
|
108 |
Deyim |
how the land lies expr.
|
işlerin durumu |
|
109 |
Deyim |
how the land lies expr.
|
işlerin gidişatı |
|
110 |
Deyim |
how the land lies expr.
|
işin iç yüzü |
|
111 |
Deyim |
how the land lies expr.
|
aslı astarı |
|
112 |
Deyim |
herein lies a tale expr.
|
bunun bir hikayesi var |
|
113 |
Deyim |
herein lies a tale expr.
|
bunun arkasında başka bir şey var |
|
114 |
Deyim |
herein lies a tale expr.
|
bunun altında yatan bir hikaye var |
|
115 |
Deyim |
therein lies a tale expr.
|
bunun bir hikayesi var |
|
116 |
Deyim |
therein lies a tale expr.
|
bunun arkasında başka bir şey var |
|
117 |
Deyim |
therein lies a tale expr.
|
bunun altında yatan bir hikaye var |
|
118 |
Deyim |
thereby lies a tale expr.
|
bunun bir hikayesi var |
|
119 |
Deyim |
thereby lies a tale expr.
|
bunun arkasında başka bir şey var |
|
120 |
Deyim |
thereby lies a tale expr.
|
bunun altında yatan bir hikaye var |
|
121 |
Deyim |
therein lies (something) expr.
|
bunun arkasında (bir şey) var |
|
122 |
Deyim |
therein lies (something) expr.
|
bunun altında yatan (bir neden) var |
|
123 |
Deyim |
therein lies... expr.
|
… bunun altında yatıyor |
|
124 |
Deyim |
therein lies... expr.
|
… bundan kaynaklanıyor |
|
125 |
Deyim |
therein lies... expr.
|
… bunun bir sonucu |
|
126 |
Deyim |
therein lies... expr.
|
…'nın nedeni işte bu |
|
127 |
Deyim |
which way the wind lies expr.
|
rüzgarın hangi yönden estiği/eseceği |
|
128 |
Deyim |
which way the wind lies expr.
|
rüzgarın nereden eseceği |
|
129 |
Deyim |
which way the wind lies expr.
|
durumun gidişatı |
|
Speaking |
|
130 |
Konuşma |
these are all lies expr.
|
bunların hepsi yalan |
|
131 |
Konuşma |
I don't tell lies expr.
|
ben yalan söylemem |
|
132 |
Konuşma |
stop telling lies about me expr.
|
benim hakkımda yalan söylemeyi bırak |
|
133 |
Konuşma |
he lies about knowing him expr.
|
onu tanıdığı konusunda yalan söylüyor |
|
134 |
Konuşma |
your fate lies on whatever road you take expr.
|
kaderin hangi yolu seçeceğine bağlı |
|
135 |
Konuşma |
lies will always catch up with you expr.
|
yalanlar mutlaka ortaya çıkar |
|
Botanic |
|
136 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
horoz ibiği çiçeği |
|
137 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
tohumları tahıl, taze yaprakları ise sebze olarak kullanılan bir bitki |
|
138 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
tilkikuyruğu |
|
139 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
kanayan kalpler çiçeği |
|
140 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
dicentra cinsine ait bir bitki |
|
141 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
aşağıda doğru sarkan kalp şeklinde koyu pembe salkımlı çiçekleri olan bir bahçe bitkisi |
|
142 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
keklikgözü |
|
143 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
sülün gözü |
|
144 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
adonis çiçeği |
|
145 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
sülün gözü çiçeği |
|
146 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
kan damlası çiçeği |
|
147 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
kırmızı papatya |
|
148 |
Botanik |
love-lies-bleeding i.
|
koyu kırmızı çiçekleri olan bir avrasya bitkisi |
|