lies - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

lies

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"lies" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 148 sonuç

İngilizce Türkçe
General
a pack of lies i. yalan dolan
telling lies i. yalancılık
pack of lies i. bir sürü yalan
love lies bleeding i. horozibiği çiçeği
a pack of lies i. bir sürü yalan
pack of lies i. bir dolu yalan
a tissue of lies i. bir sürü yalan
a pack of lies i. bir dolu yalan
see how the land lies f. işlerin ne durumda olduğuna bakmak
tell lies f. uçmak
tell lies f. maval okumak
tell lies f. yalan konuşmak
show up somebody's lies f. yalanını çıkarmak
tell romantic lies f. romantik yalanlar söylemek
see how the land lies f. nabız yoklamak
tell lies f. atmak
tell lies f. yalan söylemek
not tell lies f. yalan söylememek
Phrases
as far as in me lies expr. bütün kuvvetimle
as far as in me lies expr. elimden geldiği kadar
as far as in me lies expr. tüm gücümle
lies on top of lies expr. yalan üstüne yalan
Proverb
true beauty lies within asıl güzellik yürektedir
true beauty lies within fiziksel güzellik yüzeyseldir
true beauty lies within iç güzelliği önemlidir
he that lies down with dogs will rise up with fleas üzüm üzüme baka baka kararır
beauty lies in the eyes of the beholder güzellik görecelidir
paradise lies at the feet of the mother cennet annelerin ayakları altındadır
paradise lies at the feet of the mother cennet annelerin ayaklarının altındadır
uneasy lies the head that wears a crown büyük başın derdi büyük olur
the worst lies are the lies we tell ourselves en kötü yalanlar kendimize söylediğimiz yalanlardır
the worst lies are the lies we tell ourselves en kötü yalanlar kendimize söylediklerimizdir
ask no questions and hear no lies üzümünü ye bağını sorma
ask no questions and hear no lies üzümü ye bağını sorma
the candle of someone who lies almost always burns just to midnight yalancının mumu yatsıya kadar yanar
beauty lies in the eye of the beholder güzellik bakanın gözlerindedir
true beauty lies within gerçek güzellik içtedir
there is no shame in not knowing; the shame lies in not finding out bilmemek değil öğrenmemek ayıp
there is no shame in not knowing; the shame lies in not finding out bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp
heavy lies the crown büyük başın derdi ağır olur
beauty lies in the eyes of the beholder herkesin güzellik anlayışı ayrıdır
beauty lies in the eyes of the beholder zevkler ve renkler tartışılmaz
beauty lies in the eyes of the beholder güzellik bakanın gözündedir
beauty lies in the eyes of the beholder gönül kimi severse, güzel odur
the devil lies in the detail şeytan ayrıntıda gizlidir
the devil lies in the detail şeytan ayrıntıda gizlidir
uneasy lies the head that wears the crown büyük başın derdi büyük olur
Colloquial
pack of lies i. bir torba dolusu yalan
pack of lies i. bir torba yalan
pack of lies i. bir çuval yalan
pack of lies i. bir çuval dolusu yalan
everybody lies i. herkes yalan söyler
father of lies i. şeytan
father of lies i. yalanların babası
father of lies i. tartışmalı eserlerinden dolayı heredot'un lakabı
none of us knows what lies in store for us tomorrow expr. yarın bizi neyin beklediğini hiçbirimiz bilemeyiz
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr. beni yalan söylemek zorunda bırakma
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr. yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr. yalan söylememi istemiyorsan fazla soru sorma
ask me no questions, (and) I'll tell you no lies expr. üzümü ye bağını sorma
ask me no questions, I'll tell you no lies expr. beni yalan söylemek zorunda bırakma
ask me no questions, I'll tell you no lies expr. yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın
ask me no questions, I'll tell you no lies expr. yalan söylememi istemiyorsan fazla soru sorma
ask me no questions, I'll tell you no lies expr. üzümü ye, bağını sorma
here lies (someone) expr. burada (biri) yatıyor
here lies (someone) expr. burası (birinin) mezarı
Idioms
a tissue of lies i. yalan dolan
a tissue of lies i. yalanlarla dolu bir hikaye, bahane
a tissue of lies i. yalanlar silsilesi
discover how the land lies f. aslını astarını öğrenmek
find out how the land lies f. aslını astarını öğrenmek
see how the land lies f. aslını astarını öğrenmek
discover how the land lies f. işin iç yüzünü öğrenmek
see how the land lies f. işin iç yüzünü öğrenmek
find out how the land lies f. işin iç yüzünü öğrenmek
see how the land lies f. neler olup bittiğini öğrenmek
time lies heavy on somebody's hands f. zaman geçmek bilmemek
see how the land lies f. zemin yoklamak
time lies heavy (on your hands) f. zaman geçmek bilmiyor
time lies heavy (on your hands) f. zaman geçmek bilmemek
therein lies the problem expr. sorun da işte bu
therein lies the rub expr. asıl sorun şu ki
ask no questions and hear no lies expr. beni yalan söylemek zorunda bırakma
ask me no questions I'll tell you no lies expr. beni yalan söylemek zorunda bırakma
therein lies the rub expr. sıkıntı şurada ki
time lies heavy on somebody's hands expr. zaman geçmek bilmiyor
ask no questions and hear no lies expr. yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın
ask me no questions I'll tell you no lies expr. yalan söylenmesini istemiyorsan fazla kurcalamayacaksın
how the wind lies expr. rüzgarın yönü
how the wind lies expr. rüzgarın ne yöne/tarafa estiği
how the wind lies expr. durumun gidişatı
how the wind lies expr. olayların gelişme şekli/yönü
how the wind lies expr. durumun nasıl/ne yöne geliştiği
that way madness lies expr. bunun sonu depresyon
that way madness lies expr. bunun sonu delirmek/delilik
that way madness lies expr. bunun sonu kaygı
that way madness lies expr. bu yöne saparsan/bu davranışa bulaşırsan delirirsin
that way madness lies expr. bu yöne sapmak/bu davranışa bulaşmak, delirmek/depresyona girmek demek
that way madness lies expr. bir şeyi yapmak/yapmaya devam etmek delilik
that way madness lies expr. bir şeyi yapmaya devam etmenin/o yoldan gitmenin sonu delirmek/çıldırmak
that way lies madness expr. bunun sonu depresyon
that way lies madness expr. bunun sonu delirmek/delilik
that way lies madness expr. bunun sonu kaygı
that way lies madness expr. bu yöne saparsan/bu davranışa bulaşırsan delirirsin
that way lies madness expr. bu yöne sapmak/bu davranışa bulaşmak, delirmek/depresyona girmek demek
that way lies madness expr. bir şeyi yapmak/yapmaya devam etmek delilik
that way lies madness expr. bir şeyi yapmaya devam etmenin/o yoldan gitmenin sonu delirmek/çıldırmak
how the land lies expr. işlerin durumu
how the land lies expr. işlerin gidişatı
how the land lies expr. işin iç yüzü
how the land lies expr. aslı astarı
herein lies a tale expr. bunun bir hikayesi var
herein lies a tale expr. bunun arkasında başka bir şey var
herein lies a tale expr. bunun altında yatan bir hikaye var
therein lies a tale expr. bunun bir hikayesi var
therein lies a tale expr. bunun arkasında başka bir şey var
therein lies a tale expr. bunun altında yatan bir hikaye var
thereby lies a tale expr. bunun bir hikayesi var
thereby lies a tale expr. bunun arkasında başka bir şey var
thereby lies a tale expr. bunun altında yatan bir hikaye var
therein lies (something) expr. bunun arkasında (bir şey) var
therein lies (something) expr. bunun altında yatan (bir neden) var
therein lies... expr. … bunun altında yatıyor
therein lies... expr. … bundan kaynaklanıyor
therein lies... expr. … bunun bir sonucu
therein lies... expr. …'nın nedeni işte bu
which way the wind lies expr. rüzgarın hangi yönden estiği/eseceği
which way the wind lies expr. rüzgarın nereden eseceği
which way the wind lies expr. durumun gidişatı
Speaking
these are all lies expr. bunların hepsi yalan
I don't tell lies expr. ben yalan söylemem
stop telling lies about me expr. benim hakkımda yalan söylemeyi bırak
he lies about knowing him expr. onu tanıdığı konusunda yalan söylüyor
your fate lies on whatever road you take expr. kaderin hangi yolu seçeceğine bağlı
lies will always catch up with you expr. yalanlar mutlaka ortaya çıkar
Botanic
love-lies-bleeding i. horoz ibiği çiçeği
love-lies-bleeding i. tohumları tahıl, taze yaprakları ise sebze olarak kullanılan bir bitki
love-lies-bleeding i. tilkikuyruğu
love-lies-bleeding i. kanayan kalpler çiçeği
love-lies-bleeding i. dicentra cinsine ait bir bitki
love-lies-bleeding i. aşağıda doğru sarkan kalp şeklinde koyu pembe salkımlı çiçekleri olan bir bahçe bitkisi
love-lies-bleeding i. keklikgözü
love-lies-bleeding i. sülün gözü
love-lies-bleeding i. adonis çiçeği
love-lies-bleeding i. sülün gözü çiçeği
love-lies-bleeding i. kan damlası çiçeği
love-lies-bleeding i. kırmızı papatya
love-lies-bleeding i. koyu kırmızı çiçekleri olan bir avrasya bitkisi