rule - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
rule kural n.
  • It is not possible to draw up one unambiguous rule which would apply to all situations.
  • Tüm durumlar için geçerli olacak kesin bir kural koymak mümkün değildir.
  • I am not in favour of making any exceptions to this rule.
  • Bu kurala herhangi bir istisna getirilmesinden yana değilim.
  • The rule in our speeches is to try to make a contribution to the reports.
  • Konuşmalarımızda kural, raporlara katkıda bulunmaya çalışmaktır.
Show More (324)
rule yönetmek v.
  • In the 15 years the regime has ruled Burma there has not been a single democratic reform.
  • Rejimin Burma'yı yönettiği 15 yıl boyunca tek bir demokratik reform bile yapılmamıştır.
  • Yes, Saddam Hussein has ruled Iraq with an iron fist, he is an evil dictator.
  • Evet, Saddam Hüseyin Irak'ı demir yumrukla yönetmiştir, o kötü bir diktatördür.
  • It makes one wonder who is ruling Egypt?
  • İnsan Mısır'ı kimin yönettiğini merak ediyor.
Show More (32)
rule prensip n.
  • He makes it a rule to drink a glass of water before breakfast.
  • O kahvaltıdan önce bir bardak su içmeyi prensip edinir.
  • Paul makes it a rule not to be late for his appointments.
  • Paul randevusuna geç kalmamayı prensip edinmiştir.
  • I make it a rule not to stay up late.
  • Geç saatlere kadar ayakta kalmamak prensibimdir.
Show More (14)
rule yönetmek adj.
  • Does the country have a government, or is it ruled by mullahs?
  • Ülkenin bir hükümeti var mı, yoksa mollalar tarafından mı yönetiliyor?
  • The sea is now ruled by illegal and lawless mafias.
  • Deniz artık yasadışı ve kanunsuz mafyalar tarafından yönetiliyor.
  • Mr Sharon has said that three and a half million Palestinians cannot be ruled with military occupation.
  • Sayın Şaron üç buçuk milyon Filistinlinin askeri işgalle yönetilemeyeceğini söylemiştir.
Show More (12)
rule yönetim n.
  • This is the vague picture of his absolute rule that millions of North Koreans get.
  • Milyonlarca Kuzey Korelinin kafasında onun mutlak yönetimine dair belirsiz bir resim var.
  • The position of the developing countries is worse than in the days of colonial rule.
  • Gelişmekte olan ülkelerin durumu sömürge yönetimi günlerinden daha kötüdür.
  • Democracy is transparency, public accessibility, rule by the people, and participation.
  • Demokrasi şeffaflık, kamusal erişilebilirlik, halk tarafından yönetim ve katılımcılıktır.
Show More (7)
rule karar vermek v.
  • You have in addition requested that I should rule as regards admissibility.
  • Ayrıca kabul edilebilirlik konusunda karar vermemi talep ettiniz.
  • The Court of Justice of the European Communities is to be given increased powers to rule on human rights cases.
  • Avrupa Toplulukları Adalet Divanı'na insan hakları davalarında karar vermesi için daha fazla yetki verilecektir.
  • We would refer you to the Convention, which once again must rule on this point.
  • Sizi bir kez daha bu konuda karar vermesi gereken Konvansiyon'a havale ediyoruz.
Show More (5)
rule hüküm sürmek v.
  • And so who will rule in the new age of peace?
  • Peki yeni barış çağında kim hüküm sürecek?
  • Their rule for several decades since the end of colonial presence did not permit the development of those societies.
  • Sömürge varlığının sona ermesinden bu yana onlarca yıl boyunca hüküm sürmeleri bu toplumların gelişmesine izin vermedi.
  • At that time, Ethelbert ruled as king in Kent, and was powerful.
  • O zamanlar Ethelbert Kent'te kral olarak hüküm sürüyordu ve çok güçlüydü.
Show More (5)
rule hükmetmek v.
  • And so who will rule in the new age of peace?
  • Peki yeni barış çağında kim hükmedecek?
  • A long time ago, giants ruled the world.
  • Uzun zaman önce, devler dünyaya hükmediyordu.
  • At that time, the Romans ruled land and sea.
  • O zamanlar Romalılar karaya ve denize hükmediyordu.
Show More (2)
rule egemenlik n.
  • They had just fought a war to end British rule.
  • Onlar yenilerde İngiliz egemenliğini sona erdirmek için savaştılar.
  • At about this time, Lucius Cornelius Sulla, after becoming the dictator of Rome, thought that Caesar was a political threat to his rule.
  • Bu sıralarda, Lucius Cornelius Sulla, Roma diktatörü olduktan sonra, Sezar'ın onun egemenliği için siyasi bir tehdit olduğunu düşündü.
Show More (-1)
rule hükme bağlamak v.
  • Tom's death was ruled a homicide.
  • Tom'un ölümü bir cinayet olarak hükme bağlandı.
  • Tom's death has been officially ruled as an accident.
  • Tom'un ölümü resmen bir kaza olarak hükme bağlandı.
Show More (-1)
rule karar n.
  • The Court of Justice of the European Communities is to be given increased powers to rule on human rights cases.
  • Avrupa Toplulukları Adalet Divanı'na insan hakları davalarını karara bağlaması için daha fazla yetki verilecektir.
Show More (-2)
rule kaide n.
  • I still haven't learned all the rules.
  • Hala tüm kaideleri öğrenemedim.
Show More (-2)
rule yasa n.
  • That's against the rules.
  • Bu yasalara aykırıdır.
Show More (-2)
rule idare edilme n.
  • In Russia there is a category of people who believe that the world is ruled by reptilians.
  • Rusya'da dünyanın sürüngenler tarafından idare edildiğine inanan bir kesim var.
Show More (-2)
rule egemen olmak v.
  • Once the Sultan ruled over what today is Turkey.
  • Bugünün Türkiye'sine bir zamanlar Sultan egemen oldu.
Show More (-2)
rule hükümranlık n.
  • The king ruled over the island.
  • Kral, adanın üzerinde hükümranlık kurdu.
Show More (-2)