rule - English Turkish Sentences
English Turkish
rule kural n.
  • You can't change the rules in the middle of the game.
  • Oyunun ortasında kuralları değiştiremezsiniz.
  • The basic rule is that if you hear any unusual sound from the engine, you should immediately stop it.
  • Temel kural, motordan olağandışı bir ses duyarsanız, derhal durdurmanız gerektiğidir.
  • Even today, some people deny the rules of physics.
  • Bugün bile bazı insanlar fizik kurallarını inkar ediyor.
Show More (327)
rule yönetmek v.
  • Before the revolution, this country was ruled by an emperor.
  • Devrimden önce bu ülke bir imparator tarafından yönetiliyordu.
  • The greed for money rules him.
  • Para hırsı onu yönetiyor.
  • Yes, Saddam Hussein has ruled Iraq with an iron fist, he is an evil dictator.
  • Evet, Saddam Hüseyin Irak'ı demir yumrukla yönetmiştir, o kötü bir diktatördür.
Show More (34)
rule prensip n.
  • I make it a rule not to stay up late.
  • Geç saatlere kadar ayakta kalmamayı prensip edindim.
  • He makes it a rule to read aloud every day.
  • O her gün yüksek sesle okumayı bir prensip edinir.
  • As a rule I get up at six o'clock, but yesterday morning I got up at eight.
  • Prensip olarak saat altıda kalkıyorum ama dün sabah sekizde kalktım.
Show More (14)
rule yönetmek adj.
  • Mr Sharon has said that three and a half million Palestinians cannot be ruled with military occupation.
  • Sayın Şaron üç buçuk milyon Filistinlinin askeri işgalle yönetilemeyeceğini söylemiştir.
  • Does the country have a government, or is it ruled by mullahs?
  • Ülkenin bir hükümeti var mı, yoksa mollalar tarafından mı yönetiliyor?
  • The sea is now ruled by illegal and lawless mafias.
  • Deniz artık yasadışı ve kanunsuz mafyalar tarafından yönetiliyor.
Show More (12)
rule yönetim n.
  • Everyday life under the rule of the emperor was very harsh on peasants.
  • İmparatorun yönetimi altındaki günlük yaşam köylüler için çok sertti.
  • Democracy is transparency, public accessibility, rule by the people, and participation.
  • Demokrasi şeffaflık, kamusal erişilebilirlik, halk tarafından yönetim ve katılımcılıktır.
  • This is the vague picture of his absolute rule that millions of North Koreans get.
  • Milyonlarca Kuzey Korelinin kafasında onun mutlak yönetimine dair belirsiz bir resim var.
Show More (8)
rule karar vermek v.
  • I am following the Rules of Procedure and therefore rule this admissible.
  • İçtüzüğü takip ediyorum ve bu nedenle bunun kabul edilebilir olduğuna karar veriyorum.
  • We would refer you to the Convention, which once again must rule on this point.
  • Sizi bir kez daha bu konuda karar vermesi gereken Konvansiyon'a havale ediyoruz.
  • Indeed, the Commission has already requested the Committee to rule on the slaughter and transport of farmed fish.
  • Nitekim Komisyon, Komite'den çiftlik balıklarının kesimi ve nakliyesi konusunda karar vermesini talep etmiştir.
Show More (5)
rule hüküm sürmek v.
  • Their rule for several decades since the end of colonial presence did not permit the development of those societies.
  • Sömürge varlığının sona ermesinden bu yana onlarca yıl boyunca hüküm sürmeleri bu toplumların gelişmesine izin vermedi.
  • And so who will rule in the new age of peace?
  • Peki yeni barış çağında kim hüküm sürecek?
  • At that time, Ethelbert ruled as king in Kent, and was powerful.
  • O zaman, Ethelbert, Kent'te kral olarak hüküm sürüyordu ve güçlüydü.
Show More (5)
rule hükmetmek v.
  • The judge ruled that he should pay an indemnity of 800 pounds.
  • Yargıç 800 pound tazminat ödemesine hükmetmiştir.
  • And so who will rule in the new age of peace?
  • Peki yeni barış çağında kim hükmedecek?
  • Dinosaurs used to rule the earth.
  • Dinozorlar dünyaya hükmederdi.
Show More (3)
rule egemenlik n.
  • At about this time, Lucius Cornelius Sulla, after becoming the dictator of Rome, thought that Caesar was a political threat to his rule.
  • Bu sıralarda, Lucius Cornelius Sulla, Roma diktatörü olduktan sonra, Sezar'ın onun egemenliği için siyasi bir tehdit olduğunu düşündü.
  • They had just fought a war to end British rule.
  • Onlar yenilerde İngiliz egemenliğini sona erdirmek için savaştılar.
Show More (-1)
rule hükme bağlamak v.
  • Tom's death was ruled a homicide.
  • Tom'un ölümü bir cinayet olarak hükme bağlandı.
  • Tom's death has been officially ruled as an accident.
  • Tom'un ölümü resmen bir kaza olarak hükme bağlandı.
Show More (-1)
rule adet n.
  • As a general rule, most people wash their faces after they wake up.
  • Genel bir adet olarak, çoğu insan uyandıktan sonra yüzünü yıkar.
Show More (-2)
rule cetvel n.
  • The tailor uses a steel rule to measure the length of the cloth.
  • Terzi, kumaşın uzunluğunu ölçmek için çelik bir cetvel kullanır.
Show More (-2)
rule çizmek v.
  • Please rule a line under each keyword necessary.
  • Lütfen gerekli her anahtar kelimenin altını çizin.
Show More (-2)
rule karar n.
  • The Court of Justice of the European Communities is to be given increased powers to rule on human rights cases.
  • Avrupa Toplulukları Adalet Divanı'na insan hakları davalarını karara bağlaması için daha fazla yetki verilecektir.
Show More (-2)
rule egemen olmak v.
  • Once the Sultan ruled over what today is Turkey.
  • Bugünün Türkiye'sine bir zamanlar Sultan egemen oldu.
Show More (-2)
rule hükümranlık n.
  • The king ruled over the island.
  • Kral, adanın üzerinde hükümranlık kurdu.
Show More (-2)
rule idare edilme n.
  • In Russia there is a category of people who believe that the world is ruled by reptilians.
  • Rusya'da dünyanın sürüngenler tarafından idare edildiğine inanan bir kesim var.
Show More (-2)
rule yasa n.
  • That's against the rules.
  • Bu yasalara aykırıdır.
Show More (-2)
rule kaide n.
  • I still haven't learned all the rules.
  • Hala tüm kaideleri öğrenemedim.
Show More (-2)