1 |
bow |
eğilmek |
v. |
|
- There must be no bowing to political pressures.
- Siyasi baskılara boyun eğilmemelidir.
- Every child bowed to the teacher.
- Her çocuk öğretmenin önünde eğildi.
- In Japan, bowing is common courtesy.
- Japonya'da eğilerek selam vermek yaygın bir nezakettir.
- In Japan, bowing is common courtesy.
- Japonya'da eğilmek yaygın bir nezakettir.
- The Japanese do not always make a bow as a mark of respect.
- Japonlar saygı göstergesi olarak her zaman eğilmezler.
- She always bowed when she greeted someone.
- O da biriyle selamlaştığında hep eğilirdi.
- He always bowed when he greeted someone.
- Biriyle selamlaştığında hep eğilirdi.
- Tom took off his hat and bowed down to them.
- Tom şapkasını çıkarıp eğilerek onları selamladı.
- In Japan, it is polite to bow when one meets someone.
- Japonya'da birisiyle karşılaştığında eğilmek kibarlıktır.
- She bowed in thanks.
- Teşekkür ederek eğildi.
- Bow down to your new leader.
- Yeni liderinizin önünde eğilin.
- He bowed to the Queen.
- Kraliçe'nin önünde eğildi.
- Bow down to your new ruler.
- Yeni hükümdarınızın önünde eğilin.
- He bowed to his teacher.
- Öğretmeninin önünde eğildi.
- Tom took off his hat and bowed down to them.
- Tom şapkasını çıkardı ve onların önünde eğildi.
- Tom took off his hat and bowed down to them.
- Tom şapkasını çıkardı ve onları eğilerek selamladı.
- Tom bowed and withdrew.
- Tom eğildi ve geri çekildi.
- Tom bowed politely.
- Tom kibarca eğildi.
- Tom took off his hat and bowed politely.
- Tom şapkasını çıkardı ve kibarca eğildi.
- In Japan, it is polite to bow when one meets someone.
- Japonya'da biriyle karşılaştığında eğilerek selam vermek kibarlıktır.
- She bowed deeply to me.
- Önümde saygıyla eğildi.
- The Japanese do not always make a bow as a mark of respect.
- Japonlar saygı belirtisi olarak her zaman eğilmezler.
- Nobody bowed to him.
- Kimse onu eğilerek selamlamadı.
Show More (21)
|
2 |
bow |
yay (ok atmak için) |
n. |
|
- Bow hunting season opens today.
- Yay avı sezonu bugün açılıyor.
- I dreamed about a bow.
- Ben bir yay hakkında rüya gördüm.
- I dreamed about a bow.
- Rüyamda bir yay gördüm.
- Give me your bow.
- Bana yayını ver.
- We have to get Heracles' bow back.
- Herakles'in yayını geri almalıyız.
- Where is my bow?
- Yayım nerede?
- I saw a bow in my dream.
- Rüyamda bir yay gördüm.
- If I don't have a bow, I can't play the violin.
- Yayım yoksa keman çalamam.
- We have to get Heracles' bow back.
- Heracles'in yayını geri almalıyız.
- Give me your bow.
- Yayını ver.
- Native Americans fought with bow and arrow.
- Amerikan yerlileri ok ve yayla savaşırdı.
- If I don't have a bow, I can't play the violin.
- Eğer bir yayım yoksa, keman çalamam.
- Bow hunting season opens today.
- Yayla avlanma sezonu bugün açılıyor.
Show More (10)
|
3 |
bow |
baş eğmek |
v. |
|
- Tom bowed his head in shame.
- Tom utanç içinde başını eğdi.
- He bowed his head ashamedly.
- Mahcup bir şekilde başını eğdi.
- She bowed in thanks.
- Başını eğerek teşekkür etti.
- Tom bowed his head in shame.
- Tom utançla başını eğdi.
- He bowed his head.
- O, başını eğdi.
- He bowed his head.
- Başını eğdi.
- He bowed his head ashamedly.
- Utanarak başını eğdi.
- Tom bowed his head in shame.
- Tom utanarak başını eğdi.
- Tom bowed his head and prayed.
- Tom başını eğdi ve dua etti.
Show More (6)
|
4 |
bow |
başla selamlama |
n. |
|
- The boy gave me a bow.
- Çocuk beni başıyla selamladı.
- They shake hands instead of bowing.
- Başla selamlama yerine tokalaştılar.
- In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
- Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.
- Stand up and take a bow.
- Ayağa kalk ve başla selamla.
Show More (1)
|
5 |
bow |
eğmek |
v. |
|
- Will it persist in its attitude or will it bow to the wishes of the budgetary authority?
- Tutumunda ısrar mı edecek yoksa bütçe otoritesinin isteklerine boyun mu eğecek?
Show More (-2)
|
6 |
bow |
reverans yapmak |
v. |
|
- He bowed to the Queen.
- O, Kraliçe'ye reverans yaptı.
Show More (-2)
|
7 |
bow |
fiyonk |
n. |
|
- Can you tie a bow?
- Fiyonk bağlayabilir misin?
Show More (-2)
|
8 |
bow |
başıyla selamlama |
n. |
|
- He bowed to me as he passed by.
- O, geçerken beni başıyla selamladı.
Show More (-2)
|