bow - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
bow eğilmek v.
  • There must be no bowing to political pressures.
  • Siyasi baskılara boyun eğilmemelidir.
  • Every child bowed to the teacher.
  • Her çocuk öğretmenin önünde eğildi.
  • In Japan, bowing is common courtesy.
  • Japonya'da eğilerek selam vermek yaygın bir nezakettir.
Show More (21)
bow yay (ok atmak için) n.
  • Bow hunting season opens today.
  • Yay avı sezonu bugün açılıyor.
  • I dreamed about a bow.
  • Ben bir yay hakkında rüya gördüm.
  • I dreamed about a bow.
  • Rüyamda bir yay gördüm.
Show More (10)
bow baş eğmek v.
  • Tom bowed his head in shame.
  • Tom utanç içinde başını eğdi.
  • He bowed his head ashamedly.
  • Mahcup bir şekilde başını eğdi.
  • She bowed in thanks.
  • Başını eğerek teşekkür etti.
Show More (6)
bow başla selamlama n.
  • The boy gave me a bow.
  • Çocuk beni başıyla selamladı.
  • They shake hands instead of bowing.
  • Başla selamlama yerine tokalaştılar.
  • In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
  • Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.
Show More (1)
bow eğmek v.
  • Will it persist in its attitude or will it bow to the wishes of the budgetary authority?
  • Tutumunda ısrar mı edecek yoksa bütçe otoritesinin isteklerine boyun mu eğecek?
Show More (-2)
bow reverans yapmak v.
  • He bowed to the Queen.
  • O, Kraliçe'ye reverans yaptı.
Show More (-2)
bow fiyonk n.
  • Can you tie a bow?
  • Fiyonk bağlayabilir misin?
Show More (-2)
bow başıyla selamlama n.
  • He bowed to me as he passed by.
  • O, geçerken beni başıyla selamladı.
Show More (-2)