distant - English Turkish Sentences
English Turkish
distant uzak adj.
  • We hosted visitors from a distant country.
  • Uzak bir ülkeden gelen ziyaretçileri ağırladık.
  • Austria does not simply want to keep its ecopoint system well into the distant future.
  • Avusturya sadece eko-nokta sistemini uzak bir geleceğe taşımak istemiyor.
  • The prospects for sustainable development in Europe appear to be a distant hope.
  • Avrupa'da sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin beklentiler uzak bir umut gibi görünmektedir.
Show More (28)
distant mesafeli adj.
  • He sounded very cold and distant on the phone.
  • Telefonda sesi çok soğuk ve mesafeli geliyordu.
  • Many of our citizens feel the European Union is distant and bureaucratic.
  • Pek çok vatandaşımız Avrupa Birliği'nin mesafeli ve bürokratik olduğunu düşünüyor.
  • You seem distant.
  • Mesafeli görünüyorsun.
Show More (6)
distant uzakta adj.
  • We live many miles distant from each other.
  • Birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.
  • Distant things look blurred.
  • Uzaktaki şeyler bulanık görünür.
  • We can see distant objects with a telescope.
  • Teleskopla uzaktaki nesneleri görebiliriz.
Show More (5)
distant ilgisiz adj.
  • You seemed oddly distant and distracted at the meeting; are you OK?
  • Toplantıda garip bir şekilde ilgisiz ve dalgın görünüyordunuz; iyi misiniz?
Show More (-2)
distant uzaktan adj.
  • Tory is a distant relative of mine.
  • Tory benim uzaktan akrabamdır.
Show More (-2)
distant soğuk adj.
  • Tom looked distant and distracted while Mary told him her life story.
  • Mary ona hayat hikayesini anlatırken Tom soğuk ve dikkati dağılmış görünüyordu.
Show More (-2)