1 |
endure |
katlanmak |
v. |
|
- He couldn't endure the thought of losing her.
- Onu kaybetme düşüncesine katlanamıyordu.
- It begs the question, how many more oil tankers do we have to endure?
- Akla şu soru geliyor: Daha kaç tane petrol tankerine katlanmak zorundayız?
- However, it had to be endured to secure any future at all.
- Ancak, herhangi bir geleceği güvence altına almak için buna katlanmak gerekiyordu.
- Live animals should only have to endure very short spells of transport.
- Canlı hayvanlar yalnızca çok kısa süreli nakillere katlanmak zorunda kalmalıdır.
- Live animals should only have to endure very short spells of transport.
- Canlı hayvanlar sadece çok kısa süreli nakillere katlanmak zorunda kalmalıdır.
- The women endured hard labor in smoky dwellings and suicide was not uncommon.
- Kadınlar dumanaltı evlerde ağır işlere katlanıyorlardı ve intihar nadir bir durum değildi.
- I wish them to endure these hard sufferings.
- Dilerim ki bu ağır eziyetlere katlanırlar.
- The women endured hard labor in smoky dwellings and suicide was not uncommon.
- Kadınlar dumanaltı evlerde ağır işlere katlanıyordu ve intihar etmeleri nadir değildi.
- I wish them to endure these hard sufferings.
- Bu ağır eziyetlere katlanmalarını diliyorum.
- The refugees endured the 18-hour walk across the desert.
- Mülteciler çölde 18 saatlik yürüyüşe katlandılar.
- What can't be cured must be endured.
- Tedavi edilemeyen şeylere katlanılmalı.
- What can't be cured must be endured.
- Çaresi yoksa katlanmak gerekir.
- You have to endure a lot of hardships in life.
- Hayatta birçok zorluklara katlanmak zorundasın.
- You must endure the pain.
- Ağrıya katlanmalısın.
- I can't endure the noise.
- Gürültüye katlanamam.
- What can't be cured must be endured.
- Tedavi edilemeyen şeylere katlanılmalıdır.
- I could hardly endure the pain.
- Acıya güçlükle katlandım.
- I can't endure the noise.
- Gürültüye katlanamıyorum.
- We've endured for long enough.
- Yeterince uzun süre katlandık.
- Tom has endured a lot.
- Tom çok şeye katlandı.
- Tom has endured a lot.
- Tom pek çok şeye katlandı.
- I don't know how many are going to endure this situation.
- Bu duruma kaç kişi katlanacak bilmiyorum.
- It's hard to endure the boastings of the French.
- Fransızların böbürlenmelerine katlanmak çok zor.
- Let's endure till help comes.
- Yardım gelene kadar katlanalım.
- You have to endure a lot of hardships in life.
- Hayatta pek çok zorluğa katlanmak zorundasınız.
- I can't endure that noise a moment longer.
- Bu gürültüye bir an daha katlanamam.
Show More (23)
|
2 |
endure |
dayanmak |
v. |
|
- I could hardly endure the pain.
- Acıya zor dayandım.
- Can she endure a long trip?
- O, uzun bir yolculuğa dayanabilir mi?
- This bridge will not endure long.
- Bu köprü uzun süre dayanmaz.
- I don't know how many are going to endure this situation.
- Bu duruma kaç kişinin dayanacağını bilmiyorum.
- This bridge will not endure long.
- Bu köprü uzun süre dayanmayacak.
- She endured to the bitter end.
- Acı sonun gelişine kadar dayandı.
- Can she endure a long trip?
- Uzun bir yolculuğa dayanabilir mi?
- Let's endure till help comes.
- Yardım gelinceye dek dayanalım.
- I cannot endure your going.
- Gidişine dayanamam.
- The refugees endured the 18-hour walk across the desert.
- Mülteciler çölde 18 saatlik yürüyüşe dayandılar.
- The poor mother could not endure the unfilial behaviour of her son.
- Zavallı anne, oğlunun çocukça olmayan davranışlarına dayanamadı.
- I can't endure the noise.
- Gürültüye dayanamıyorum.
- I can't endure the noise.
- Gürültüye dayanamam.
- How can you endure such cold?
- Bu kadar soğuğa nasıl dayanabiliyorsun?
- We can not endure violence.
- Şiddete dayanamayız.
- How can you endure such cold?
- Bu kadar soğuğa nasıl dayanabilirsin?
Show More (13)
|
3 |
endure |
devam etmek |
v. |
|
- Strict application of the N+2 rule is necessary, otherwise the reservoir of commitments will endure artificially.
- N+2 kuralının katı bir şekilde uygulanması gereklidir, aksi takdirde taahhüt rezervi yapay olarak devam edecektir.
- Strict application of the N+2 rule is necessary, otherwise the reservoir of commitments will endure artificially.
- N+2 kuralının katı bir şekilde uygulanması gereklidir aksi takdirde taahhüt rezervi yapay olarak devam edecektir.
Show More (-1)
|
4 |
endure |
tahammül etmek |
v. |
|
- We can not endure violence.
- Şiddete tahammül edemeyiz.
- I can't endure that noise a moment longer.
- Bir an bile o gürültüye tahammül edemem.
Show More (-1)
|
5 |
endure |
ayakta kalmak |
v. |
|
- These kinds of structures can endure centuries.
- Bu türden yapılar yüzyıllarca ayakta kalabilir.
Show More (-2)
|
6 |
endure |
acıya katlanmak |
v. |
|
- The emigrants have endured physical and mental pain.
- Göçmenler fiziksel ve zihinsel acılara katlandılar.
Show More (-2)
|
7 |
endure |
durmak |
v. |
|
- People die, but the things they create endure.
- İnsanlar ölürler ama onların yarattığı şeyler dururlar.
Show More (-2)
|
8 |
endure |
çekmek |
v. |
|
- What can't be cured must be endured.
- Başa gelen çekilir.
Show More (-2)
|