|
- Some 30,000 people lost their jobs, the biggest lay-off in Canadian history.
- Kanada tarihindeki en büyük işten çıkarma ile yaklaşık 30.000 kişi işini kaybetti.
- This is why more and more firms are realising that CSR is no longer just a job for the marketing department.
- Bu nedenle giderek daha fazla firma KSS'nin artık sadece pazarlama departmanının işi olmadığının farkına varıyor.
- Distorted competition in markets leads to the loss of jobs and income.
- Piyasalardaki çarpık rekabet, iş ve gelir kaybına yol açar.
- Together, the forestry and wood industries provide millions of jobs in Europe.
- Ormancılık ve ahşap endüstrileri birlikte Avrupa'da milyonlarca kişiye iş imkanı sağlamaktadır.
- On this point, the Committee on Development and Cooperation has done a good job.
- Bu noktada Kalkınma ve İşbirliği Komitesi iyi bir iş çıkarmıştır.
- Firstly, in France, for example, women only occupy 10% of all jobs.
- İlk olarak örneğin Fransa'da kadınlar tüm iş pozisyonlarının yalnızca %10'unu oluşturmaktadır.
- We should want to see more jobs, not less.
- Daha fazla iş görmek istemeliyiz, daha az değil.
- Throughout the EU, thousands of jobs have been lost as a result of such restructuring.
- AB genelinde bu tür yeniden yapılandırmalar sonucunda binlerce kişi işini kaybetmiştir.
- We consider that, if the Convention offered options at Thessaloniki, this would prove that its job is unfinished.
- Konvansiyon'un Selanik'te seçenekler sunması halinde, bunun işinin bitmediğini kanıtlayacağını düşünüyoruz.
- We consider that, if the Convention offered options at Thessaloniki, this would prove that its job is unfinished.
- Konvansiyon'un Selanik'te seçenekler sunması halinde bunun işinin bitmediğini kanıtlayacağını düşünüyoruz.
- These policies will allow new jobs to be created that are as close to the ground as possible.
- Bu politikalar, mümkün olduğunca yere yakın yeni işlerin yaratılmasına olanak sağlayacaktır.
- Mr Casaca has done a very good job.
- Sayın Casaca çok iyi bir iş çıkardı.
- Equalising the rates would be equivalent to up to 7 million jobs.
- Oranların eşitlenmesi 7 milyona kadar işe eşdeğer olacaktır.
- The candidate countries should also be pleased with the tremendous job they have done.
- Aday ülkeler de yaptıkları muazzam işten memnun olmalıdırlar.
- Another key aspect is job losses.
- Bir diğer önemli husus da iş kayıpları.
- I think that they have both done an excellent job.
- İkisinin de mükemmel bir iş çıkardığını düşünüyorum.
- Teleworking can also create new job opportunities in sparsely populated areas.
- Tele-çalışma ayrıca seyrek nüfuslu bölgelerde yeni iş fırsatları yaratabilir.
- If we leave an area out, it will only be half a job and we will have wasted an opportunity.
- Eğer bir bölgeyi dışarıda bırakırsak, bu sadece yarım bir iş olur ve bir fırsatı heba etmiş oluruz.
- He did a marvellous job in very difficult circumstances.
- Çok zor koşullarda harika bir iş çıkardı.
- I always like hearing about people who are good at their job.
- İşinde iyi olan insanları dinlemeyi her zaman sevmişimdir.
- The EU must make a better job of coordinating the production of defence equipment between the Member States.
- AB, Üye Devletler arasında savunma teçhizatı üretimini koordine etme konusunda daha iyi bir iş çıkarmalıdır.
- They will, lastly, allow us to combine jobs, salaries, services and quality of life.
- Son olarak, işleri, maaşları, hizmetleri ve yaşam kalitesini birleştirmemize olanak tanıyacaklar.
- We want more jobs, but also better-adapted jobs.
- Daha fazla iş istiyoruz ama aynı zamanda daha iyi uyarlanmış işler.
- Who will provide us with new jobs?
- Kim bize yeni iş olanakları sağlayacak?
- That is the job of the Member States.
- Bu Üye Devletlerin işidir.
- It is both a way of achieving self-improvement and of enhancing one's job prospects.
- Bu hem kişinin kendini geliştirmesinin hem de iş olanaklarını arttırmasının bir yoludur.
- Men occupy two-thirds of all jobs in new technology sectors.
- Yeni teknoloji sektörlerindeki işlerin üçte ikisi erkeklere aittir.
- They will allow jobs to be created for people who are often on the margins of society or in difficulty.
- Genellikle toplumun sınırlarında olan veya zorluk çeken insanlar için iş yaratılmasına olanak sağlayacaktır.
- Much more discussion is needed with the United States, where the main fear is loss of jobs.
- Asıl korkunun iş kaybı olduğu Amerika Birleşik Devletleri ile çok daha fazla tartışmaya ihtiyaç var.
- Would it not be better to have more jobs as well as more babies?
- Daha fazla bebeğin yanı sıra daha fazla işe sahip olmak daha iyi olmaz mı?
- Thank you, and good luck in your next job.
- Teşekkür eder, bir sonraki işinizde başarılar dilerim.
- It is not our job in these circumstances to stand and watch.
- Bu koşullarda bizim işimiz durup izlemek değildir.
- As I said, without reforms, 8 000 jobs a year have been lost over the last few years.
- Dediğim gibi, reformlar yapılmadığı takdirde son birkaç yılda yılda 8.000 kişi işini kaybetmiştir.
- It is both a way of achieving self-improvement and of enhancing one's job prospects.
- Hem kendini geliştirmenin hem de iş olanaklarını arttırmanın bir yoludur.
- You are proposing the atypical workers' directive which, instead of promoting job flexibility, will help to kill it off.
- İş esnekliğini teşvik etmek yerine onu ortadan kaldırmaya yardımcı olacak atipik işçi yönergesini öneriyorsunuz.
- I think we should find an objective procedure which safeguards new jobs.
- Bence yeni işleri koruyan objektif bir prosedür bulmalıyız.
- It might also be added that boys have much better jobs and so earn more, too.
- Ayrıca erkek çocukların çok daha iyi işlere sahip oldukları ve bu nedenle daha fazla kazandıkları da eklenebilir.
- They can be discriminated against when applying for jobs.
- İş başvurularında ayrımcılığa maruz kalabilmektedirler.
- More jobs can provide both.
- Daha fazla iş imkanı her ikisini de sağlayabilir.
- Geographical mobility means more, of course, than simply getting a job in a different place.
- Coğrafi hareketlilik elbette sadece farklı bir yerde iş bulmaktan daha fazlasını ifade ediyor.
- More jobs can provide both.
- Daha fazla iş her ikisini de sağlayabilir.
- The report looks more like a routine job than a fundamental approach.
- Rapor, temel bir yaklaşımdan ziyade rutin bir iş gibi görünüyor.
- We also need to think about small and medium-sized enterprises so that they too accept women looking for jobs.
- Küçük ve orta ölçekli işletmeleri de düşünmeliyiz ki onlar da iş arayan kadınları kabul etsinler.
- In any case, the rapporteur has done a good job.
- Her halükarda raportör iyi bir iş çıkarmıştır.
- Secondly, Kyoto must be ratified and that will be our main job in New Delhi.
- İkinci olarak Kyoto onaylanmalıdır ve Yeni Delhi'deki esas işimiz bu olacaktır.
- Alcatel announced 23 000 job losses by the end of 2003.
- Alcatel 2003 yılı sonuna kadar 23.000 kişiyi işten çıkaracağını açıkladı.
- Even if she is not wholly satisfied with it, I think she has done a splendid job.
- Bundan tamamen memnun olmasa bile, bence harika bir iş çıkardı.
- She had a very difficult job to do.
- Yapması gereken çok zor bir iş vardı.
- Mr Wuermeling has done a first-class job on this report.
- Bay Wuermeling bu raporda birinci sınıf bir iş çıkarmıştır.
- Control without referring back to errors detected previously is a job half-done.
- Daha önce tespit edilen hatalara geri dönmeden yapılan kontrol, yarım kalmış bir iştir.
- There is no other job in industry that presents such a high risk for which we permit such long working hours.
- Endüstride bu kadar yüksek risk taşıyan ve bu kadar uzun çalışma saatlerine izin verdiğimiz başka bir iş yoktur.
- I would not like to have someone coming and saying that these requirements will lead to job losses in the ports.
- Birilerinin gelip bu gerekliliklerin limanlarda iş kaybına yol açacağını söylemesini istemem.
- Like all Members present, I am saddened by this loss of jobs.
- Burada bulunan tüm Üyeler gibi ben de bu iş kaybından dolayı üzüntü duyuyorum.
- Women therefore have access to 10% of all the jobs on offer.
- Bu nedenle kadınlar sunulan tüm işlerin %10'una erişebilmektedir.
- It is the quality of jobs and the quality of entitlements that will make it happen.
- Bunu gerçekleştirecek olan, işlerin kalitesi ve hakların niteliğidir.
- As the President said, the Bank has done a great job of improving nuclear safety in these countries.
- Başkan'ın da ifade ettiği üzere, Banka bu ülkelerde nükleer güvenliğin arttırılması konusunda büyük bir iş başarmıştır.
- Those jobs are our jobs - Europe's jobs - and our businesses.
- Bu işler bizim işlerimizdir, ve Avrupa'nın işleridir, ayrıca bizim iş alanlarımızdır.
- Women therefore have access to 10% of all the jobs on offer.
- Bu nedenle kadınlar, sunulan tüm işlerin %10'una erişebilmektedir.
- This has, both directly and indirectly, led to thousands of job losses in both our countries.
- Bu durum hem doğrudan hem de dolaylı olarak her iki ülkede de binlerce kişinin işini kaybetmesine yol açmıştır.
- We know that those with high-pressure jobs also suffer more.
- Yüksek stresli işlerde çalışanların da daha fazla acı çektiğini biliyoruz.
- I wish you lots of luck, but you have a very difficult job.
- Size bol şans diliyorum, ancak işiniz çok zor.
- When it was privatised, it experienced a traumatic time with the loss of plants and jobs, and morale was at rock bottom.
- Özelleştirildiğinde, fabrikaların ve işlerin kaybedilmesiyle travmatik bir dönem yaşandı ve moraller dibe vurdu.
- The internal auditor must have sufficient assistance to do his job adequately.
- İç denetçi, işini layıkıyla yapabilmesi için yeterli desteğe sahip olmalıdır.
- We have a constitutional and moral responsibility to provide jobs for all our citizens.
- Tüm vatandaşlarımıza iş sağlamak için anayasal ve ahlaki bir sorumluluğumuz var.
- But its job is not yet done.
- Ancak işi henüz bitmedi.
- I think that the Presidency and the Commission have done an outstanding job on enlargement.
- Başkanlık ve Komisyon'un genişleme konusunda olağanüstü bir iş çıkardığını düşünüyorum.
- Nonetheless, the Commission must obviously continue to see its job through to the end.
- Bununla birlikte Komisyonun işini sonuna kadar götürmeye devam etmesi gerektiği açıktır.
- At the end of the day, this issue will decisively affect some 20% of jobs in the European Union.
- Günün sonunda, bu konu Avrupa Birliği'ndeki işlerin yaklaşık %20'sini belirleyici bir şekilde etkileyecektir.
- In that way, the EU will lose a large number of jobs.
- Bu şekilde, AB çok sayıda iş kaybedecektir.
- Job losses are mounting in the airline industry.
- Hava yolu sektöründe iş kayıpları artıyor.
- Since 1997, around 10 million new jobs have been created.
- 1997'den bu yana yaklaşık 10 milyon yeni iş yaratılmıştır.
- But there are no social partners in the case of these jobs, which poses serious problems.
- Ancak bu işlerde sosyal ortaklar bulunmadığından ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır.
- The seven who do not hold on to power back home can then share jobs in Brussels.
- Ülkelerinde iktidarı elinde tutamayan yedi kişi ise Brüksel'deki işleri paylaşabilir.
- It is not our job to decide how this should be done.
- Bunun nasıl yapılacağına karar vermek bizim işimiz değil.
- When men apply for a job, some of the many qualifications they reel off have to be discounted.
- Erkekler bir iş için başvurduklarında, gösterdikleri pek çok nitelikten bazılarının dikkate alınmaması gerekir.
- We also need to present and implement a set of policies to keep and motivate older workers to stay in the job market.
- Ayrıca, yaşlı çalışanları iş piyasasında tutmak ve motive etmek için bir dizi politika sunmalı ve uygulamalıyız.
- On the other hand company pensions are only favourable for those with permanent highly paid jobs.
- Öte yandan, şirket emeklilikleri sadece yüksek maaşlı sürekli işlerde çalışanlar için uygundur.
- The majority of these jobs are in Scotland, and in some of the most peripheral areas of Scotland.
- Bu işlerin büyük çoğunluğu İskoçya'da ve İskoçya'nın en kenar bölgelerinde yer almaktadır.
- In short, this report means more liberalisation for fewer jobs.
- Kısacası bu rapor daha az iş için daha fazla serbestleşme anlamına gelmektedir.
- In general, workers do not know how their job is classified.
- Genel olarak, çalışanlar yaptıkları işin nasıl sınıflandırıldığını bilmemektedir.
- Let us give him those resources, then he can get on with his job and we all stand to gain.
- Ona bu kaynakları verelim, o zaman işine devam edebilir ve hepimiz kazançlı çıkarız.
- More and better jobs mean greater economic and social cohesion.
- Daha fazla ve daha iyi iş, daha fazla ekonomik ve sosyal uyum demektir.
- I quite agree that jobs done by women are very important in the fisheries sector, and not just in processing.
- Kadınların yaptığı işlerin balıkçılık sektöründe çok önemli olduğu konusunda hemfikirim, sadece işleme alanında değil.
- In my view, the Commission did a good job in Johannesburg.
- Bana göre Komisyon Johannesburg'da iyi bir iş çıkardı.
- That we do not concern ourselves merely with the quantity of jobs, but also with their quality.
- Kendimizi sadece işlerin niceliğiyle değil, aynı zamanda niteliğiyle de ilgilendiriyoruz.
- Issues of the enterprise’s location and the security of jobs are also involved.
- İşletmenin konumu ve işlerin güvenliği konuları da işin içine giriyor.
- However, the job is not finished.
- Bununla birlikte, iş henüz bitmemiştir.
- Transport, urban planning, special policies for the job market, education.
- Ulaşım, şehir planlaması, iş piyasası için özel politikalar, eğitim.
- There are firms where 30, or even 40% of employees are in temporary, insecure jobs on a permanent basis.
- Çalışanların %30'unun, hatta %40'ının sürekli olarak geçici ve güvencesiz işlerde çalıştığı firmalar var.
- The head of the mission and his team did an extremely professional job.
- Misyon başkanı ve ekibi son derece profesyonel bir iş çıkardı.
- So I think that everyone has a job to do here.
- Bence burada herkesin yapması gereken bir iş var.
- Mr Ettl did a very good job in coordinating with the other two institutions.
- Bay Ettl diğer iki kurumla koordinasyon konusunda çok iyi bir iş çıkardı.
- The report looks more like a routine job than a fundamental approach.
- Rapor, temel bir yaklaşımdan ziyade rutin bir iş gibi görünmektedir.
- He also knew how to enjoy the pleasant sides of his job.
- İşinin keyifli yanlarından nasıl keyif alacağını da biliyordu.
- That means that, in Germany alone, 50 000 companies closed and over 100 000 workers lost their jobs.
- Bu, sadece Almanya'da 50.000 şirketin kapandığı ve 100.000'den fazla işçinin işini kaybettiği anlamına gelmektedir.
- The Commission has done an excellent job and done as much as it could.
- Komisyon mükemmel bir iş çıkarmış ve elinden gelenin en iyisini yapmıştır.
- We are handling funds properly, and that too is our main job.
- Fonları düzgün bir şekilde idare ediyoruz ve bu da bizim asıl işimiz.
- Once again he has done an excellent job.
- Bir kez daha mükemmel bir iş çıkardı.
- Thanks are indeed due for the great job that has been done.
- Yapılan harika iş için gerçekten teşekkür etmek gerekir.
- On the whole, we believe that the Commission did a reasonable job.
- Genel olarak Komisyonun makul bir iş çıkardığına inanıyoruz.
- When all is said and done, an increase in prosperity is conditional upon those who are unemployed obtaining jobs.
- Her şey söylendiğinde ve yapıldığında, refah artışı işsizlerin iş bulmasına bağlıdır.
- It is a job for the top man, but in this case the top men have failed on two counts.
- Bu en tepedeki adamın işidir, ancak bu durumda en tepedeki adamlar iki konuda başarısız olmuştur.
- This year they have done a particularly good job under difficult circumstances.
- Bu yıl zor koşullar altında özellikle iyi bir iş çıkardılar.
- We know that many lose their jobs when they become pregnant.
- Pek çok kişinin hamile kaldığında işini kaybettiğini biliyoruz.
- And we cannot exclude the possibility of further job losses in the industry at European level.
- Ve Avrupa düzeyinde sektörde daha fazla iş kaybı olasılığını göz ardı edemeyiz.
- What good is the cleanest water to us, if there are no jobs left in coastal regions?
- Kıyı bölgelerinde hiç iş kalmadıktan sonra en temiz suyun bize ne faydası var?
- Significantly poorer people will therefore be amongst us and also competing for jobs.
- Bu nedenle önemli ölçüde daha yoksul insanlar aramızda olacak ve aynı zamanda iş için rekabet edecekler.
- The Commission has produced a fine communication and rapporteur has done an excellent job.
- Komisyon iyi bir tebliğ hazırlamış ve sözcü mükemmel bir iş çıkarmıştır.
- If EU money does not arrive on time, people lose their jobs.
- AB parası zamanında gelmezse, insanlar işlerini kaybederler.
- Does consideration of how many jobs will be lost come into it at all?
- Kaç kişinin işini kaybedeceği hiç dikkate alınıyor mu?
- That would be your job in a government in which you are represented.
- Temsil edildiğiniz bir hükümette sizin işiniz bu olacaktır.
- Driving is one of the hardest and most pressurised jobs there is.
- Şoförlük en zor ve en baskılı işlerden biridir.
- Secondly, I should like to emphasise training organisations or training on the job.
- İkinci olarak, eğitim kurumlarını ya da iş başında eğitimi vurgulamak istiyorum.
- There now remains a huge job of cleaning up to be done.
- Şimdi yapılması gereken büyük bir temizlik işi var.
- I think this is an excellent set of reports and that the Committee on Foreign Affairs has done a good job.
- Bunun mükemmel bir rapor seti olduğunu ve Dış İlişkiler Komitesi'nin iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum.
- These impose unacceptable barriers when people seek to change jobs or residence.
- Bunlar, insanlar iş veya ikamet değiştirmek istediklerinde kabul edilemez engeller oluşturmaktadır.
- It has not maintained the fishing stocks or fishermen's jobs.
- Balıkçılık rezervlerini koruyamamış ya da balıkçıların işlerini sürdürememiştir.
- These job losses in turn affect nearly every aspect of an economy.
- Bu iş kayıpları da ekonominin neredeyse her alanını etkilemektedir.
- We must take advantage of the job opportunities which could be created in research and technological activity.
- Araştırma ve teknolojik faaliyetlerde yaratılabilecek iş fırsatlarından yararlanmalıyız.
- It means fewer jobs and less research in Europe unless we do things differently.
- Bu, işleri farklı şekilde yapmadığımız sürece Avrupa'da daha az istihdam ve daha az araştırma anlamına geliyor.
- Mr Verheugen has every reason to be pleased with the great job he has done.
- Bay Verheugen'in yaptığı harika işten memnun olmak için her türlü nedeni var.
- Thousands, mostly black agricultural labourers, are also robbed of their jobs and driven from their houses.
- Çoğunluğu siyahi tarım işçisi olan binlerce kişi de işlerinden oldu ve evlerinden sürüldü.
- It has not maintained the fishing stocks or fishermen's jobs.
- Bu, balıkçılık rezervlerini ya da balıkçıların işlerini korumamıştır.
- This would be difficult to explain to consumers lugging their tin cans or to workers losing their jobs.
- Bunu teneke kutularını taşıyan tüketicilere ya da işlerini kaybeden işçilere açıklamak zor olacaktır.
- The minute the situation suddenly improves, young people are the first to find a job.
- Durum aniden düzeldiği anda ilk iş bulanlar gençler oluyor.
- Nonetheless, the Commission must obviously continue to see its job through to the end.
- Bununla birlikte, Komisyon'un işini sonuna kadar götürmeye devam etmesi gerektiği açıktır.
- The French clothing industry has lost 134 000 jobs since 1986.
- Fransız giyim endüstrisi 1986'dan bu yana 134.000 iş kaybetmiştir.
- I am starting from the premise that all journalists attempt to do their job correctly and that they check their sources.
- Tüm gazetecilerin işlerini doğru yapmaya çalıştıkları ve kaynaklarını kontrol ettikleri varsayımından yola çıkıyorum.
- He has done a splendid job, and his objective approach has made it possible to bridge political differences.
- Muhteşem bir iş çıkardı ve objektif yaklaşımı siyasi farklılıklar arasında köprü kurulmasını mümkün kıldı.
- It is also small and medium-sized enterprises that can give rise to new job opportunities.
- Ayrıca küçük ve orta ölçekli işletmeler de yeni iş fırsatları yaratabilir.
- There is a huge job for us to do in Afghanistan.
- Afganistan'da yapmamız gereken çok büyük bir iş var.
- No-one has yet mentioned that people create jobs.
- Henüz kimse insanların iş yarattığından bahsetmedi.
- The jobs shed at many European airlines will never be filled again.
- Birçok Avrupa havayolu şirketinde işten çıkarılanlar bir daha asla işe alınmayacak.
- There now remains a huge job of cleaning up to be done.
- Şu anda yapılması gereken büyük bir temizlik işi var.
- It is our job to set an example.
- Örnek olmak bizim işimiz.
- We owe it to ourselves and to those people in those jobs.
- Bunu kendimize ve o işlerde çalışan insanlara borçluyuz.
- Alcatel has announced 23.000 job losses by the end of 2003.
- Alcatel 2003 yılı sonuna kadar 23.000 kişinin işini kaybedeceğini açıkladı.
- Our job is to make the best deal that science allows.
- Bizim işimiz bilimin izin verdiği en iyi anlaşmayı yapmak.
- At the same time, unemployment is spiralling as a result of the loss of hundreds of thousands of jobs.
- Aynı zamanda yüz binlerce kişinin işini kaybetmesi sonucunda işsizlik de giderek artmaktadır.
- If the experiment is discontinued, countless jobs will disappear in Europe, 8 500 of them in the Netherlands.
- Bu deney durdurulursa, Avrupa'da 8.500'ü Hollanda'da olmak üzere sayısız iş ortadan kalkacaktır.
- It was not my job to grant it by virtue of an agreement made in the corridors.
- Koridorlarda yapılan bir anlaşmaya dayanarak bu izni vermek benim işim değildi.
- In general, workers do not know how their job is classified.
- Genel olarak çalışanlar yaptıkları işin nasıl sınıflandırıldığını bilmemektedir.
- Looking at the first 200 vacancies, the range of jobs is extensive.
- İlk 200 iş ilanına bakıldığında, iş yelpazesinin oldukça geniş olduğu görülmektedir.
- It is your job to tidy up the mess left by national governments.
- Ulusal hükûmetlerin bıraktığı dağınıklığı toparlamak sizin işiniz.
- The aim of the report is to achieve job flexibility.
- Raporun amacı iş esnekliğini sağlamaktır.
- Of every 300 jobs, only 30 are filled by women.
- Her 300 işten sadece 30'u kadınlar tarafından doldurulmaktadır.
- The poor are hungry, have no jobs, and fear disease.
- Yoksullar açtır, işleri yoktur ve hastalıktan korkarlar.
- This is a job that elected politicians should do.
- Bu, seçilmiş politikacıların yapması gereken bir iştir.
- They will soon find out that no parliamentarian who takes his job seriously will go along with that.
- İşini ciddiye alan hiçbir parlamenterin bunu kabul etmeyeceğini yakında öğrenecekler.
- Our job is to intervene.
- Bizim işimiz müdahale etmektir.
- They have done an impressive job, and a number of questions still remain.
- Etkileyici bir iş çıkardılar ve hala birtakım sorular var.
- My fifth question is how many jobs have been put at risk in Europe because of this distortion in competition.
- Beşinci sorum, rekabetteki bu çarpıklık nedeniyle Avrupa'da kaç işin riske atıldığıdır.
- It will primarily be their job to do this.
- Bunu yapmak öncelikle onların işi olacaktır.
- There are also the problems faced by the tens of thousands of workers whose jobs are under threat.
- Bir de işleri tehdit altında olan on binlerce çalışanın karşılaştığı sorunlar var.
- The twenty-eight thousand jobs that you are already saying will be lost are only the tip of the iceberg.
- Zaten kaybedileceğini söylediğiniz yirmi sekiz bin iş, buzdağının sadece görünen kısmıdır.
- However, that is part of the job.
- Ancak bu da işin bir parçası.
- It is not the EU's job to regulate sectors that do not require intervention at EU level.
- AB düzeyinde müdahale gerektirmeyen sektörleri düzenlemek AB'nin işi değildir.
- What about the quality of jobs in innovative fields?
- Yenilikçi alanlardaki işlerin kalitesi ne durumda?
- It is also small and medium-sized enterprises that can give rise to new job opportunities.
- Ayrıca küçük ve orta ölçekli işletmeler yeni iş fırsatları yaratabilir.
- These job losses in turn affect nearly every aspect of an economy.
- Bu iş kayıpları da ekonominin neredeyse her yönünü etkilemektedir.
- I can see that the Convention will have an enormous job to do in order to agree on all of them.
- Kongre'nin bunların hepsi üzerinde anlaşmaya varmak için yapması gereken çok büyük bir iş olduğunu görebiliyorum.
- Our job now is to build that brave new world.
- Şimdi işimiz bu cesur yeni dünyayı inşa etmektir.
- Sufficient Commission officials will be seconded to the agency to meet job requirements.
- İş gereksinimlerini karşılamak için yeterli sayıda Komisyon yetkilisi ajansa atanacaktır.
- Small localities in Sweden have so far been the losers in the dishonest job trading conducted in Europe.
- Avrupa'da yürütülen dürüst olmayan iş ticaretinde şimdiye kadar kaybedenler İsveç'teki küçük yerel yönetimler oldu.
- The aim of the report is to achieve job flexibility.
- Raporun amacı iş esnekliği sağlamaktır.
- If I am completely honest, I must also say that this was a job well done.
- Dürüst olmak gerekirse, bunun iyi yapılmış bir iş olduğunu da söylemeliyim.
- Our job has been to look at the politics and the strategy.
- Bizim işimiz siyasete ve stratejiye bakmak oldu.
- Firstly, there are ecological advantages, and secondly, there are job opportunities.
- Birincisi, ekolojik avantajlar ve ikincisi, iş fırsatları var.
- Job losses deal a devastating blow to the workers affected and their families.
- İş kayıpları, bu durumdan etkilenen çalışanlar ve aileleri için yıkıcı bir darbe niteliğindedir.
- You can wait,' and so I have not found a job in the last 40 years.'
- Bekleyebilirsin' dediler ve ben de son 40 yıldır iş bulamadım.
- It is a big job, and I really wish you much success.
- Bu büyük bir iş ve size gerçekten çok başarılar diliyorum.
- It is the jobs mainly held by women that society accepts should be the least well paid.
- Toplumun en az ücret ödenmesi gerektiğini kabul ettiği işler çoğunlukla kadınlar tarafından yapılan işlerdir.
- In Belgium, the small- and medium-sized enterprises expect one redundancy per job lost at Sabena.
- Belçika'da küçük ve orta ölçekli işletmeler Sabena'da kaybedilen her bir iş için bir işten çıkarma bekliyor.
- So let us encourage the national parliaments to do the job as effectively as the Danes do.
- Bu nedenle ulusal parlamentoları bu işi Danimarkalılar kadar etkin bir şekilde yapmaları için teşvik edelim.
- Distorted competition in markets leads to the loss of jobs and income.
- Piyasalarda bozulan rekabet, iş ve gelir kaybına yol açmaktadır.
- It is reckoned that this nonsense will cost a further 15 000 jobs across the EU.
- Bu saçmalığın AB genelinde 15.000 kişinin daha işine mal olacağı hesaplanmaktadır.
- All our best wishes go to the Professor who I am sure will do this job outstandingly well.
- Bu işi fevkalade iyi yapacağından emin olduğum Profesör'e en iyi dileklerimizi sunuyoruz.
- That strategy spoke of better jobs and better jobs undoubtedly means safer jobs.
- Bu strateji daha iyi işlerden bahsetmektedir ve daha iyi işler şüphesiz daha güvenli işler anlamına gelmektedir.
- But that job is made very difficult by these wholly unrealistic budgets.
- Ancak bu iş, tamamen gerçekçi olmayan bu bütçelerle çok zorlaştırılıyor.
- In the worst case two or three thousand fishermen could lose their jobs.
- En kötü durumda iki ya da üç bin balıkçı işini kaybedebilir.
- It is, therefore, not true that the directive will cause job losses.
- Bu nedenle direktifin iş kayıplarına neden olacağı doğru değildir.
- Please consider that the final vote tomorrow puts 200 000 jobs across Europe at risk.
- Lütfen yarın yapılacak nihai oylamanın Avrupa genelinde 200.000 kişinin işini riske atacağını göz önünde bulundurun.
- Thousands of black farmers have lost their jobs and their homes and the farms are unworkable.
- Binlerce siyah çiftçi işlerini ve evlerini kaybetti ve çiftlikler çalışamaz durumda.
- Continuity of membership cannot be guaranteed if mobile workers change jobs or sector.
- Mobil çalışanların iş veya sektör değiştirmesi durumunda üyeliğin sürekliliği garanti edilemez.
- This is about the right to work on one's own personality development without necessarily focusing on the jobs.
- Bu, işlere odaklanmak zorunda kalmadan kişinin kendi kişilik gelişimi üzerinde çalışma hakkıyla ilgilidir.
- First of all, public health cannot take second place to job considerations.
- Her şeyden önce, halk sağlığı iş kaygıları karşısında ikinci planda kalamaz.
- Thousands of jobs in industry are involved.
- Sanayide binlerce iş söz konusudur.
- This is the shortcoming on certain job markets which this directive is designed to rectify or prevent in future.
- Bu direktifin gelecekte düzeltmek veya önlemek için tasarlandığı belirli iş piyasalarındaki eksiklik budur.
- I congratulate the rapporteur for the excellent job he has done in a very difficult area.
- Raportörü çok zor bir alanda yaptığı mükemmel iş için kutluyorum.
- In that way, the EU will lose a large number of jobs.
- Bu şekilde AB çok sayıda iş kaybedecektir.
- That was the last job of the previous Parliament carried out for the present one.
- Bu, bir önceki Parlamento'nun şimdiki Parlamento için gerçekleştirdiği son işti.
- Our job is to encourage and assist them.
- Bizim işimiz onları teşvik etmek ve onlara yardımcı olmaktır.
- I should like to thank both rapporteurs for the great job of work they have done.
- Her iki raportöre de yaptıkları harika iş için teşekkür etmek isterim.
- We need uniform tariffs so as to make the job of the poor airport staff easier.
- Zavallı havaalanı personelinin işini kolaylaştırmak için tek tip tarifelere ihtiyacımız var.
- This could play a part in the creation of new jobs in rural areas.
- Bu, kırsal bölgelerde yeni iş alanlarının yaratılmasında rol oynayabilir.
- I have no problem at all with providing them with government jobs.
- Onlara devlette iş verilmesiyle ilgili hiçbir sorunum yok.
- But we are still open to dialogue with the rapporteur on this because we know what an excellent job he has done.
- Ancak bu konuda raportörle diyaloğa hala açığız çünkü ne kadar mükemmel bir iş çıkardığını biliyoruz.
- More jobs, that is the best social policy, in general.
- Daha fazla iş, genel olarak en iyi sosyal politika budur.
- Does it have to result in job losses?
- İş kayıplarına yol açmak zorunda mı?
- I am starting from the premise that all journalists attempt to do their job correctly and that they check their sources.
- Tüm gazetecilerin işlerini doğru yapmaya çalıştıkları ve kaynaklarını kontrol ettikleri ön kabulünden yola çıkıyorum.
- We owe it to ourselves and to those people in those jobs.
- Bunu kendimize ve bu işlerde çalışan insanlara borçluyuz.
- He also knew how to enjoy the pleasant sides of his job.
- Ayrıca işinin keyifli yanlarının da tadını çıkarmayı biliyordu.
- I had my first job in what was at that time one of Sweden's largest shipyards.
- İlk işimi o zamanlar İsveç'in en büyük tersanelerinden birinde yaptım.
- That is where a very bad job was done.
- İşte burada çok kötü bir iş çıkarılmıştır.
- It was said that we would cause 140 thousand of job losses.
- Bizim 140 bin iş kaybına neden olacağımız söyleniyordu.
- To get a good job, you undoubtedly first need access to a sound education which facilitates student mobility.
- İyi bir iş bulabilmek için şüphesiz öncelikle öğrenci hareketliliğini kolaylaştıran sağlam bir eğitime erişim gerekir.
- Secondly, I should like to emphasise training organisations or training on the job.
- İkinci olarak, eğitim organizasyonları veya iş başında eğitim üzerinde durmak istiyorum.
- Is the purpose of the famous training centres to provide jobs for instructors or trainees?
- Ünlü eğitim merkezlerinin amacı eğitmenlere ya da kursiyerlere iş sağlamak mıdır?
- Driving is one of the hardest and most pressurised jobs there is.
- Araba kullanmak, var olan en zor ve en stresli işlerden biridir.
- The Commission will have a tough job regarding this in the future.
- Komisyon'un gelecekte bu konuda işi zor olacaktır.
- These policies will allow new jobs to be created that are as close to the ground as possible.
- Bu politikalar, mümkün olduğunca ayakları yere basan yeni işlerin yaratılmasına olanak sağlayacaktır.
- The sector as a whole has already cost three heads of government their job.
- Sektör bir bütün olarak şimdiden üç hükûmet başkanının işine mal oldu.
- Mr Mauro has spared no effort and has done an excellent job.
- Bay Mauro hiçbir çabadan kaçınmamış ve mükemmel bir iş çıkarmıştır.
- That is not our job.
- Bu bizim işimiz değil.
- We are talking about thousands of jobs.
- Binlerce işten bahsediyoruz.
- Some 30,000 people lost their jobs, the biggest lay-off in Canadian history.
- Yaklaşık 30,000 kişi işini kaybetti, bu Kanada tarihindeki en büyük işten çıkarma oldu.
- It is also important to know which house the couple will live in, and that is the job of the Convention.
- Çiftin hangi evde yaşayacağını bilmek de önemlidir ve bu da Konvansiyon'un işidir.
- Here, the rapporteur has done an excellent job in firming up rather vague proposals.
- Bu noktada raportör, oldukça muğlak önerileri somutlaştırarak mükemmel bir iş çıkarmıştır.
- Mr President, may I first say that Mrs de Sarnez has done an excellent job.
- Sayın Başkan, öncelikle Sayın de Sarnez'in mükemmel bir iş çıkardığını söyleyebilirim.
- The Swedish rapporteurs have done an excellent job.
- İsveçli raportörler mükemmel bir iş çıkardılar.
- It is not our job to complain.
- Şikayet etmek bizim işimiz değil.
- I am really enjoying my job, and you know why?
- İşimden gerçekten keyif alıyorum ve neden biliyor musunuz?
- Every effort must be made to secure the maximum number of jobs.
- Azami sayıda işi güvence altına almak için her türlü çaba gösterilmelidir.
- It is not our job to decide how this should be done.
- Bunun nasıl yapılması gerektiğine karar vermek bizim işimiz değil.
- Women in particular are affected by atypical jobs, insecure employment, etc.
- Özellikle kadınlar atipik işlerden, güvencesiz istihdamdan vs. etkilenmektedir.
- Finally, aid can enable restructuring, offer training, save jobs and thus, know-how.
- Son olarak yardım yeniden yapılanmayı sağlayabilir, eğitim sunabilir, işleri ve dolayısıyla teknik bilgiyi kurtarabilir.
- When men apply for a job, some of the many qualifications they reel off have to be discounted.
- Erkekler bir iş için başvurduklarında gösterdikleri pek çok nitelikten bazılarının dikkate alınmaması gerekir.
- We oppose any attack on employees in these sectors and any job losses.
- Bu sektörlerde çalışanlara yönelik her türlü saldırıya ve iş kayıplarına karşıyız.
- It was said that we would cause 140 thousand job losses.
- 140 bin iş kaybına neden olacağımız söyleniyordu.
- Speaking like my youthful partner and friend, the High Representative, both of us have grown younger in these jobs.
- Genç ortağım ve dostum Yüksek Temsilci gibi konuşacak olursam, ikimiz de bu işlerde gençleştik.
- This calls into question work permits attached to a particular job and company.
- Bu durum, belirli bir işe ve şirkete bağlı çalışma izinlerinin sorgulanmasına yol açmaktadır.
- As a result of that, thousands of workers will lose their jobs.
- Bunun sonucunda binlerce işçi işini kaybedecektir.
- If there is a need for qualifications or training to move to the next job the development process will identify that.
- Bir sonraki işe geçmek için niteliklere veya eğitime ihtiyaç varsa geliştirme süreci bunu belirleyecektir.
- The job market remains structurally rigid, keeping the unemployed at bay and protecting those with jobs.
- İş piyasası yapısal olarak katı olmaya devam ediyor, işsizleri uzak tutuyor ve işi olanları koruyor.
- We want more jobs, but also better-adapted jobs.
- Daha fazla iş istiyoruz, ama aynı zamanda daha iyi uyarlanmış işler de istiyoruz.
- If I am completely honest, I must also say that this was a job well done.
- Tamamen dürüst olmam gerekirse, bunun iyi yapılmış bir iş olduğunu da söylemeliyim.
- We often spend a great deal of money on very few jobs.
- Çoğu zaman çok az iş için çok fazla para harcıyoruz.
- Who in the West has any desire to pay subsidies to people in Eastern Europe whom we are forcing out of their jobs?
- Batı'da kim Doğu Avrupa'da işlerinden olmaya zorladığımız insanlara sübvansiyon ödemek ister ki?
- The environment is more important at this stage than a few hundred jobs.
- Çevre bu aşamada birkaç yüz işten daha önemlidir.
- Most women now have a paid job, while men do not work fewer hours to look after and raise the children.
- Artık kadınların çoğunun ücretli bir işi var, erkekler ise çocuklara bakmak ve büyütmek için daha az saat çalışmıyor.
- They did not succeed in forcing him out of that job but it was extraordinary that this should occur in this day and age.
- Onu bu işten uzaklaştırmayı başaramadılar ama bu çağda böyle bir şeyin olması olağanüstü bir durumdu.
- There are firms where 30, or even 40% of employees are in temporary, insecure jobs on a permanent basis.
- Çalışanların %30'unun, hatta %40'ının geçici ve güvencesiz işlerde sürekli olarak çalıştığı firmalar var.
- They offer no solution to people who have frequently had to change jobs or employers.
- Sık sık iş veya işveren değiştirmek zorunda kalan kişilere hiçbir çözüm sunmazlar.
- Every effort must be made to secure the maximum number of jobs.
- Maksimum sayıda işi güvence altına almak için her türlü çaba gösterilmelidir.
- The loss of hundreds of thousands of jobs has caused unemployment to spiral.
- Yüz binlerce kişinin işini kaybetmesi işsizliğin artmasına neden oldu.
- Issues of the enterprise’s location and the security of jobs are also involved.
- İşletmenin konumu ve iş güvenliği gibi konular da söz konusudur.
- If we leave an area out, it will only be half a job and we will have wasted an opportunity.
- Bir alanı dışarıda bırakırsak, bu sadece yarım bir iş olur ve bir fırsatı boşa harcamış oluruz.
- This is affecting jobs in the UK and elsewhere.
- Bu durum Birleşik Krallık'taki ve başka yerlerdeki işleri etkiliyor.
- Mr Karas has done a remarkable job with this proposal for a directive.
- Sayın Karas bu yönerge önerisiyle dikkate değer bir iş çıkarmıştır.
- Mr Goebbels has done a sound job of work, something I want to emphasise here today.
- Sayın Goebbels sağlam bir iş çıkardı, bugün burada vurgulamak istediğim bir şey var.
- But there are many jobs where no social partners exist, that is, all service jobs.
- Ancak sosyal ortakların bulunmadığı birçok iş, yani tüm hizmet işleri vardır.
- He has done a good job and clearly worked very hard on this.
- İyi bir iş çıkardı ve belli ki bu konuda çok çalıştı.
- We need uniform tariffs so as to make the job of the poor airport staff easier.
- Yoksul havaalanı personelinin işini kolaylaştırmak için tek tip tarifelere ihtiyacımız var.
- I should first like to congratulate the rapporteurs, who have done a magnificent job.
- Öncelikle muhteşem bir iş çıkaran raportörleri tebrik etmek isterim.
- Similarly, we very often deal with water in our jobs and households.
- Benzer şekilde, işlerimizde ve evlerimizde sıklıkla su ile uğraşıyoruz.
- The necessary restructuring of industry came to a halt, and no new jobs were created.
- Sanayinin gerekli yeniden yapılandırılması durdu ve hiçbir yeni iş yaratılmadı.
- It is my job to handle the trade disputes that we are currently involved in.
- Şu anda içinde bulunduğumuz ticari anlaşmazlıkları ele almak benim işim.
- Firstly, in France, for example, women only occupy 10% of all jobs.
- İlk olarak, örneğin Fransa'da kadınlar tüm işlerin yalnızca %10'unu işgal etmektedir.
- The second way is by subsidising salaried employees whose jobs are at risk.
- İkinci yol ise işleri risk altında olan maaşlı çalışanlara sübvansiyon sağlamaktır.
- Our committee has, on the whole, done a good job.
- Komitemiz genel olarak iyi bir iş çıkarmıştır.
- It has been calculated that 20% of distributors may disappear with associated job losses.
- Distribütörlerin %20'sinin ilgili iş kayıplarıyla birlikte ortadan kalkabileceği hesaplanmıştır.
- High levels of confidence are necessary to boost job numbers and competitiveness.
- Yüksek güven seviyeleri, iş sayılarını ve rekabet gücünü artırmak için gereklidir.
- And having two jobs at once was tiring me out.
- Ve iki işi bir arada yapmak beni çok yoruyordu.
- Yes, this is a big job and they did it fast.
- Evet, bu büyük bir iş ve bunu hızlı bir şekilde yaptılar.
- So, if you don't have a torrent client installed on your computer, your web browser can get the job done for you.
- Dolayısıyla, bilgisayarınızda yüklü bir torrent istemcisi yoksa, web tarayıcınız bu işi sizin için halledebilir.
- I need papers, a job - some peace and quiet.
- Evraklara, bir işe, biraz huzur ve sükunete ihtiyacım var.
- Because he knows these laymen are good at their jobs.
- Çünkü bu meslekten olmayanların işlerinde iyi olduklarını biliyor.
- Now I have a job, then the job is to be hard.
- Artık bir işim var, o zaman işim ağır olacak demektir.
- Now I have a job, then the job is to be hard.
- Şimdiyse işim var, o zaman da iş ağır olacaktır.
- Thus, writing a whole operating system is a very large job.
- Bu nedenle bütün işletim sistemini yazmak oldukça kapsamlı bir iştir.
- My wife started her new job on the same day.
- Eşim de aynı gün yeni işine başladı.
- My second job brings a few extra dollars in.
- İkinci işim fazladan birkaç dolar getiriyor.
- As we all know the process of looking for a job is hard.
- Hepimizin bildiği üzere iş arama süreci zorlu geçer.
- I mean, from his army pay and the job I had.
- Yani, ordudan aldığı maaş ve benim işimden ötürü.
- Just giving you an opportunity to keep your job.
- Sadece işini koruman için sana olanak sunuyorum.
- I mean, from his army pay and the job I had.
- Yani onun askerlik maaşından ve benim yaptığım işten.
- You grabbed this job because you knew it was a rare opportunity.
- Bu işi aldın çünkü nadir bulunan bir şans olduğunu biliyordun.
- You could have someone else come down and take care of this job.
- Başka biri gelip bu işi halledebilir.
- I need papers, a job - some peace and quiet.
- Evraklara, işe ihtiyacım var, biraz huzur ve sessizlik.
- Thus, writing a whole operating system is a very large job.
- Dolayısıyla, bütün bir işletim sistemini yazmak çok büyük bir iştir.
- The job, the insurance, it's nothing next to that.
- Bu iş, sigorta, bunun yanında solda sıfır kalıyor.
- Just giving you an opportunity to keep your job.
- İşte sana işini koruman için bir fırsat veriyorum.
- Just giving you an opportunity to keep your job.
- İşinizi korumanız için olanak veriyorum işte.
- She has since moved out and found another job.
- O zamandan beri taşındı ve başka bir iş buldu.
- I need papers, a job - some peace and quiet.
- Evraklara, işe, biraz huzura ve sessizliğe ihtiyacım var.
- I know that somewhere there's a perfect job for me.
- Bir yerlerde benim için mükemmel bir iş olduğunu biliyorum.
- Now, you have a job, so forget about this.
- Şimdi, bir işin var, o yüzden bunu unut.
- Thus, writing a whole operating system is a very large job.
- Bu nedenle, bütün bir işletim sistemini yazmak çok büyük bir iştir.
- I know that somewhere there's a perfect job for me.
- Biliyorum ki benim için mükemmel bir iş var bir yerlerde.
- As we all know the process of looking for a job is hard.
- Hepimizin bildiği gibi iş arama süreci zorlu bir süreçtir.
- Even though I absolutely love my job, my family comes first.
- İşimi çok sevmeme rağmen ailem her şeyden önce gelir.
- You grabbed this job because you knew it was a rare opportunity.
- Bu işi kaptın çünkü bunun nadir bir fırsat olduğunu biliyordun.
- It's her job to like chichi.
- Onun işi, gösterişli şeylerden hoşlanmak.
- Even though I absolutely love my job, my family comes first.
- İşimi kesinlikle seviyorum, yine de ailem öncelikli geliyor.
- You grabbed this job because you knew it was a rare opportunity.
- Bu işi aldın çünkü bunun nadir bir fırsat olduğunu biliyordun.
- The job of a professional manager is not to like people.
- Profesyonel bir yöneticinin işi insanları sevmek değildir.
- There will be even fewer jobs per human being in the future.
- Gelecekte kişi başına daha da az iş düşecek.
- My job was simple, fast him out and get him.
- İşim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalayacaktım.
- Feel what it is like to have released an Old Energy job.
- Eski bir Enerji işini bırakmanın nasıl bir şey olduğunu hissedin.
- My job's to recover the sculpture, not play nice.
- Benim işim heykeli kurtarmak, şirinlik yapmak değil.
- My job's to recover the sculpture, not play nice.
- Benim işim heykeli geri almak, millete iyi davranmak değil.
- You got about five minutes on the job, you still smell green to me.
- Daha beş dakikadır bu iştesin ve bana hala acemi geliyorsun.
- Even though I absolutely love my job, my family comes first.
- İşimi çok sevmeme rağmen ailem her şeyden önce geliyor.
- You got about five minutes on the job, you still smell green to me.
- İşe başlayalı beş dakika oldu, bana hala çömez gibi geliyorsun.
- Yes, this is a big job and they did it fast.
- Evet, bu büyük bir iş ve onlar hızlıca bitirdiler.
- I mean, from his army pay and the job I had.
- Yani onun asker maaşı ve benim işimden.
- Now I have a job, then the job is to be hard.
- Şimdi bir işim var, o zaman işim zor olacak.
- Right now, their job is to be a kid.
- Şu anda onların işi çocuk olmaktır.
- The job of a professional manager is not to like people.
- Profesyonel bir yöneticinin işi insanlardan hoşlanmak değildir.
- Yes, this is a big job and they did it fast.
- Evet, bu büyük bir iş ve hızlı yaptılar.
- It includes itself in your web browser and makes your job easier.
- Kendisini web tarayıcınıza dahil eder ve işinizi kolaylaştırır.
- It's a story of the biggest wiring job on the planet.
- Bu, gezegendeki en büyük kablolama işinin hikâyesi.
- My job was simple, fast him out and get him.
- Benim işim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalamak.
- The job, the insurance, it's nothing next to that.
- İş, sigorta, falan, bunların yanında hiçbir şey.
- My husband had changed jobs, and we moved to a new town.
- Kocam iş değiştirdi ve başka bir şehre taşındık.
- She has since moved out and found another job.
- O zamandan beri evden taşındı ve başka bir iş buldu.
- As we all know the process of looking for a job is hard.
- Hepimizin bildiği gibi iş arama süreci zorludur.
- In the United States, 20 million new jobs have been created during the past two decades, most of them in the service sector.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde son yirmi yılda, çoğu hizmet sektöründe olmak üzere 20 milyon yeni iş yaratıldı.
- I do a good job with my work.
- İşimi iyi yapıyorum.
- My job is to wash dishes.
- Benim işim bulaşık yıkamaktır.
- I think we picked the wrong person for the job.
- Sanırım bu iş için yanlış kişiyi seçtik.
- Tom found Mary a job not too far from where she lives.
- Tom, Mary'ye yaşadığı yerden çok uzakta olmayan bir iş buldu.
- Tom said he was going to go to Boston and see if he could find a job there.
- Tom Boston'a gideceğini ve orada bir iş bulup bulamayacağına bakacağını söyledi.
- Did they offer you a job?
- Onlar sana bir iş teklif etti mi?
- He soon left the new job.
- Çok geçmeden yeni işinden ayrıldı.
- Tom said he had a job for me.
- Tom benim için bir işi olduğunu söyledi.
- Tom talked Mary out of quitting her job.
- Tom Mary'yi işini bırakmaya ikna etti.
- I'm planning on getting a job in Boston.
- Ben Boston'da bir iş bulmayı planlıyorum.
- We want jobs.
- Biz iş istiyoruz.
- I didn't want that job.
- O işi istemedim.
- Are you seriously thinking about quitting your job?
- İşini bırakmayı ciddi ciddi düşünüyor musun?
- I'm going to focus on my job.
- Ben işim üzerine odaklanacağım.
- I would like to learn English to have a better resume in the job market.
- İş piyasasında daha iyi bir özgeçmişe sahip olmak için İngilizce öğrenmek istiyorum.
- He asked me about my new job.
- O, bana işim hakkında sordu.
- He started his job in his early forties.
- İşe kırklı yaşlarının başında başladı.
- Tom has a new job.
- Tom'un yeni bir işi var.
- I'm not used to the job yet.
- İşe henüz alışamadım.
- Tom didn't have a job the last time I talked to him.
- Onunla son konuştuğumda Tom'un bir işi yoktu.
- It is up to you to apply for the job.
- Bu iş için başvuruda bulunmak size kalmış.
- Even Tom himself doesn't think he'll get the job.
- Tom'un kendisi bile işi alacağını düşünmüyor.
- Tom got a job at a local pizzeria.
- Tom yerel bir pizzacıda iş buldu.
- Tom really did a fantastic job.
- Tom gerçekten harika bir iş çıkardı.
- I have a full time job.
- Tam zamanlı bir işim var.
- Jeff searched for three months before he found a job.
- Bir iş bulmadan önce, Jeff üç ay boyunca aradı.
- I know that you hate your job.
- İşinden nefret ettiğini biliyorum.
- Their job is to read the news clearly and carefully.
- Onların işi haberleri açık ve dikkatli bir şekilde okumak.
- Their job is to cut up the wood.
- Onların işi odunları kesmek.
- I think I will change jobs.
- Sanırım işimi değiştireceğim.
- I don't think I'm the best person for the job.
- Bu iş için en uygun kişi olduğumu sanmıyorum.
- Jones is well qualified for the job.
- Jones bu iş için oldukça nitelikli.
- Tom offered you a job, right?
- Tom sana bir iş teklif etti, değil mi?
- Father lost his job.
- Babam işini kaybetti.
- I haven't been looking for a job.
- Ben bir iş aramıyorum.
- Sometimes it is difficult to find a good job.
- Bazen iyi bir iş bulmak zordur.
- Don't you have a full-time job?
- Senin tam zamanlı bir işin yok mu?
- Tom is, without question, the best man for the job.
- Tom, kuşkusuz, iş için en iyi adam.
- He was the first man I interviewed for the job.
- İş için görüştüğüm ilk adam oydu.
- Who recommended Tom for the job?
- İş için Tom'u kim önerdi?
- I just wish I could find a job.
- Keşke bir iş bulabilsem.
- Tom isn't as qualified for the job as Mary is.
- Tom bu iş için Mary kadar vasıflı değil.
- She was fired from her job.
- İşinden kovulmuştu.
- I've got a job for you.
- Senin için bir işim var.
- This job will have to wait one more day.
- Bu işin bir gün daha beklemesi gerekecek.
- I congratulate you on a job well done.
- İşini iyi yaptığın için seni tebrik ederim.
- I couldn't get a job in Boston.
- Boston'da bir iş bulamadım.
- I asked Tom how his job was going.
- Tom'a işinin nasıl gittiğini sordum.
- Why did you take this job?
- Neden bu işi kabul ettin?
- I was afraid I might lose my job.
- İşimi kaybetmekten korkuyordum.
- I assume they chose Tom because he's the best person for the job.
- Sanırım iş için en iyi kişi olduğundan dolayı onlar Tom'u seçti.
- It is in no way an easy job.
- Hiçbir şekilde kolay bir iş değil.
- I plan to get a job as soon as I can.
- Mümkün olan en kısa sürede bir iş bulmayı planlıyorum.
- This job doesn't pay a lot.
- Bu iş pek kazandırmıyor.
- Do you think Tom likes his job?
- Tom'un işini sevdiğini düşünüyor musun?
- Sami expected to take over his father's job.
- Sami babasının işini devralmayı bekliyordu.
- Tom and Mary liked their jobs.
- Tom ve Mary işlerini beğendiler.
- That cost him his job.
- Bu onun işine mal oldu.
- It's a difficult job.
- Bu zor bir iş.
- Tom may be the best person for the job.
- Tom iş için en iyi kişi olabilir.
- What's your dream job?
- Hayalindeki iş nedir?
- Tom takes his job seriously.
- Tom işini ciddiye alır.
- The doctor did a good job on my leg.
- Doktor bacağımda iyi bir iş çıkardı.
- His wife left him and he was fired from his job.
- Karısı onu terk etti ve işinden kovuldu.
- Because of my job, I will be in Tokyo next week.
- İşim nedeniyle gelecek hafta Tokyo'da olacağım.
- You're not the only one with a job.
- İşi olan bir tek sen değilsin.
- She got a job as a typist.
- O, bir katip olarak işe girdi.
- I'm thinking of changing jobs.
- İş değiştirmeyi düşünüyorum.
- I was able to get a teaching job in Boston.
- Boston'da bir öğretmenlik işi bulabildim.
- I used to have a job in Boston.
- Eskiden Boston'da bir işim vardı.
- He told me that he could live off his savings for a while if he lost his job.
- İşini kaybederse bir süre biriktirdiği parayla yaşayabileceğini söyledi.
- Layla put her heart and soul into her job.
- Leyla kalbini ve ruhunu işine adadı.
- That's a pretty big job to do all by yourself.
- O tamamen tek başına yapmak için oldukça büyük bir iş.
- I wonder whether or not Tom turned down that job.
- Tom'un bu işi reddedip reddetmediğini merak ediyorum.
- I think the job is done.
- İşin bitmiş olduğunu düşünüyorum.
- It was an incredible job.
- İnanılmaz bir işti.
- Tom just got a new job.
- Tom, henüz yeni bir iş buldu.
- This job pays very well.
- Bu iş çok iyi öder.
- Please list your previous jobs on the application.
- Lütfen önceki işlerinizi başvuruda listeleyin.
- With your approval, I would like to offer him the job.
- Senin onayınla, işi ona teklif etmek istiyorum.
- How could you tell Tom didn't like his job?
- Tom'un işini sevmediğini nasıl anladın?
- He came to New York in order to look for a job.
- Bir iş aramak için New York'a geldi.
- Tom likes his job a lot.
- Tom işini çok seviyor.
- I had an important job to do.
- Yapmam gereken önemli bir iş vardı.
- My job is to help people solve their problems.
- Benim işim, insanların sorunlarını çözmelerine yardımcı olmak.
- She is seeking a job.
- O da iş arıyor.
- The job was really tough.
- İş gerçekten zordu.
- What're the chances that I'll actually get the job?
- İşi gerçekten alma şansım nedir?
- They did an unimaginable job.
- Hayal edilemeyecek bir iş çıkardılar.
- Some companies guarantee their workers a job for life.
- Bazı şirketler işçilerine yaşam boyu bir iş garanti ediyor.
- I got my first job when I was thirteen.
- İlk işime on üç yaşındayken başladım.
- Tom is very good at his job.
- Tom işinde çok iyi.
- The job will take a minimum of ten days.
- İş en az on gün sürer.
- There's a job opening at the store across the street.
- Caddenin karşısındaki dükkanda bir iş ilanı var.
- That'll be my job.
- O benim işim olacak.
- She decided to resign from her job.
- O işinden istifa etmeye karar verdi.
- He is seeking a job.
- İş arıyor.
- Their job is to download new softwares.
- Onların işi yeni yazılımları indirmektir.
- It's my job, you know.
- Bu benim işim, biliyorsun.
- Tom is expected to do a good job.
- Tom'un iyi bir iş çıkarması bekleniyor.
- My job is taking care of our baby.
- Benim işim bebeğimize bakmak.
- He changed jobs to earn more money.
- Daha çok para kazanmak için iş değiştirdi.
- This job doesn't require special training.
- Bu iş özel bir eğitim gerektirmiyor.
- My job is to make sure everyone is safe.
- Benim işim herkesin güvende olduğundan emin olmak.
- Tom said Mary didn't want a job.
- Tom, Mary'nin bir iş istemediğini söyledi.
- Will you give me a job?
- Bana bir iş verir misin?
- I'm quitting my job.
- İşimi bırakıyorum.
- Are we going to let them steal our jobs?
- Onların işlerimizi çalmalarına izin mi vereceğiz?
- He is worried about losing his job.
- İşini kaybetme konusunda endişeli.
- I'll tell Tom what a great job you did.
- Tom'a ne kadar iyi bir iş çıkardığını söyleyeceğim.
- If only she were to help, the job would be finished sooner.
- Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.
- Companies are cutting jobs.
- Şirketler işten çıkarıyor.
- Tom was lucky enough to find a good job.
- Tom iyi bir iş bulacak kadar şanslıydı.
- You have done a very good job.
- Çok iyi bir iş çıkardın.
- Recently many people have been losing their jobs.
- Son zamanlarda birçok insan işini kaybediyor.
- Can you really do the job?
- İşi gerçekten yapabilir misin?
- We must finish this job tonight.
- Bu işi bu gece bitirmeliyiz.
- Tom will do a great job.
- Tom harika bir iş çıkaracak.
- Tom needs to find a job to support his family.
- Tom'un ailesini desteklemek için bir iş bulması gerekiyor.
- What do I gotta do to find a job that will suit me?
- Bana uygun bir iş bulmak için ne yapmalıyım?
- What does your job entail?
- İşiniz ne gerektiriyor.
- Tom is qualified for this job.
- Tom bu iş için nitelikli.
- I really love my job.
- İşimi gerçekten seviyorum.
- Tom had all the tools he needed to do that job.
- Tom bu iş için ihtiyacı olan tüm donanıma sahipti.
- I'm getting used to my job.
- Ben işime alışıyorum.
- Each day Marc takes the train to go to his job.
- Marc her gün işine gitmek için trene biniyor.
- Tom found a good job near his house.
- Tom evinin yakınında iyi bir iş buldu.
- I turned down the job.
- İşi reddettim.
- Tom said we need more jobs.
- Tom daha fazla işe ihtiyacımız olduğunu söyledi.
- I'm sure you like your new job.
- Eminim yeni işini seviyorsundur.
- He didn't really like his job, but he owed money on his new house.
- İşini pek sevmiyordu ama yeni evinin borcu vardı.
- Kathy got a part-time job so that she could study at college.
- Kathy üniversitede okuyabilmek için yarı zamanlı bir işe girdi.
- We all have our jobs to do.
- Hepimizin yapacak işleri var.
- He applied for a job.
- O, bir iş için başvurdu.
- He was the first man I interviewed for the job.
- İş için görüştüğüm ilk adamdı.
- We have an important job to do here.
- Burada yapmamız gereken önemli bir iş var.
- They have jobs.
- İşleri var.
- He has got a job.
- Onun bir işi var.
- I don't know how I got that job.
- O işi nasıl aldığımı bilmiyorum.
- They are seeking jobs.
- Onlar iş arıyor.
- I take my job seriously.
- İşimi ciddiye alırım.
- Dan left a good job in London to live with Linda in Glasgow.
- Dan Linda ile Glasgov'da yaşamak için Londra'daki iyi bir işi bıraktı.
- The stock market crash forced many retirees back into the job market.
- Borsa krizi birçok emekliyi yeniden iş piyasasına zorladı.
- I told Tom he should take the job.
- Tom'a işi kabul etmesi gerektiğini söyledim.
- Tom told Mary that he would be quitting his job and going back to Boston.
- Tom Mary'ye işi bırakacağını ve Boston'a geri döneceğini söyledi.
- It's his job to pull the weeds in the garden.
- Bahçedeki yabani otları yolmak onun işi.
- I wonder why Tom turned down that job.
- Tom'un o işi neden geri çevirdiğini merak ediyorum.
- Tom hasn't found a job yet.
- Tom henüz bir iş bulmadı.
- Tom did a great job there.
- Tom orada harika bir iş çıkardı.
- My boss assigned the hard job to me.
- Patronum zor bir işi bana verdi.
- Tom has a fairly good job.
- Tom'un oldukça iyi bir işi var.
- Tom wanted to do his job properly.
- Tom işini uygun bir şekilde yapmak istedi.
- Would you like a job?
- Bir iş ister misin?
- Tom found me a job.
- Tom bana bir iş buldu.
- I didn't get the job I wanted.
- İstediğim işi alamadım.
- Tom has a part-time job.
- Tom'un yarı zamanlı bir işi var.
- Tom will have no difficulty finding a job.
- Tom bir iş bulmakta zorlanmayacak.
- Tom was offered his job back.
- Tom'a işini geri vermesi teklif edildi.
- I wish I had your job.
- Keşke senin işin bende olsaydı.
- Tom was interviewed for the job.
- Tom'la iş için görüşme yapıldı.
- I love my job.
- İşimi seviyorum.
- He is trying to maintain two jobs.
- İki işi sürdürmeye çalışıyor.
- I'm not sure I want the job.
- Bu işi istediğimden emin değilim.
- We can't give you your job back.
- Sana işini geri veremeyiz.
- I haven't found a job.
- Bir iş bulamadım.
- Their job is to bury dead animals.
- Onların işi ölü hayvanları gömmektir.
- He stuck to his job.
- İşine sadık kaldı.
- I think Tom likes his job.
- Tom'un işini sevdiğini düşünüyorum.
- I just lost my job.
- İşimi yeni kaybettim.
- I thought that was your job.
- Bunun senin işin olduğunu sanıyordum.
- This is not a job for an amateur.
- Bu iş amatörlere göre değil.
- I'm focusing on my job.
- Ben işime odaklanıyorum.
- If I fail to find a new job in Boston within 6 months, I will return to Chicago.
- Eğer 6 ay içinde Boston'da yeni bir iş bulamazsam, Chicago'ya döneceğim.
- It seems that Tom is busy with his new job.
- Tom yeni işiyle meşgul gibi görünüyor.
- That wasn't my job.
- O benim işim değildi.
- I need a better job.
- Daha iyi bir işe ihtiyacım var.
- Tom liked his job.
- Tom işini severdi.
- I understand you have a job to do.
- Yapman gereken bir işin olduğunu anlıyorum.
- Tom has a blue-collar job.
- Tom'un mavi yakalı bir işi var.
- I'm looking for a job in Boston.
- Boston'da bir iş arıyorum.
- I'm offering Tom a job.
- Tom'a iş teklif ediyorum.
- I like my job.
- İşimi seviyorum.
- I don't think Tom is the right person for this particular job.
- Tom'un bu belirli iş için doğru kişi olduğunu sanmıyorum.
- Tom recently found a good job.
- Tom yakın zamanda iyi bir iş buldu.
- I know you recently got a job.
- Yeni bir işe girdiğini biliyorum.
- He is the very man for the job.
- O, iş için doğru adamdır.
- Tom doesn't think Mary will do the job very well.
- Tom, Mary'nin bu işi pek iyi yapacağını düşünmüyor.
- Tom botched the job.
- Tom işi berbat etti.
- Tom can't finish this job in a day.
- Tom bu işi bir günde bitiremez.
- Choose a job you love, and you will never have to work a day in your life.
- Sevdiğin işi meslek edinirsen bir gün bile çalışmış sayılmazsın.
- You should seriously consider finding a new job.
- Yeni bir iş bulmayı ciddi olarak düşünmelisin.
- I'm glad to hear that Tom found a job.
- Tom'un iş bulduğunu duyduğuma sevindim.
- They needed jobs and training.
- İşe ve eğitime ihtiyaçları vardı.
- Tom is going to start his new job on Monday.
- Tom Pazartesi günü yeni işine başlayacak.
- She volunteered to do the job.
- İşi yapmaya gönüllü oldu.
- He would leave the job to his vice president.
- Bu işi başkan yardımcısına bırakacaktı.
- I want to thank you all for a job well done.
- İyi iş çıkardığınız için hepinize teşekkür etmek istiyorum.
- Tom is the proper boy for the job.
- Tom, iş için uygun çocuktur.
- Was it an inside job?
- İçeriden destekli bir iş miydi?
- I helped Tom get a job here.
- Tom'un burada işe girmesine yardımcı olmuştum.
- Perhaps Tom can help you find a job.
- Belki Tom iş bulmana yardım edebilir.
- I thought we did a good job.
- Bence iyi bir iş çıkardık.
- Tom did a terrific job.
- Tom harika bir iş çıkardı.
- Why did you leave your last job?
- Son işini neden bıraktın?
- Tom wants a job.
- Tom bir iş istiyor.
- He doesn't have the necessary skills for that job.
- O iş için gerekli becerilere sahip değil.
- What's the most interesting job you've ever had?
- Şimdiye kadar sahip olduğunuz en ilginç iş nedir?
- He has a job in the Treasury Department.
- Hazine Bakanlığı'nda bir işi var.
- Their job is to dust the furniture.
- Onların işi mobilyanın tozunu almaktır.
- If he doesn't accept the job, somebody else will.
- Eğer o işi kabul etmezse, başka biri eder.
- Tom suggested I get a less stressful job.
- Tom daha az stresli bir iş bulmamı önerdi.
- Have you considered trying to find a job in Boston?
- Boston'da bir iş bulmayı düşündünüz mü?
- Tom got his first job when he was thirteen.
- Tom on üç yaşındayken ilk işini buldu.
- Tom was unsuccessful in finding a job.
- Tom iş bulma konusunda başarısız oldu.
- Did they give you your job back?
- İşini geri verdiler mi?
- A few days later, Tom found a new job.
- Birkaç gün sonra, Tom yeni bir iş buldu.
- I knew I had a tough job ahead.
- Önümde zor bir iş olduğunu biliyordum.
- Getting food to Fort Sumter would be a very difficult job.
- Sumter Kalesi'ne yiyecek götürmek çok zor bir iş olacaktı.
- Whether or not Tom gets the job in Boston is still very much up in the air.
- Tom'un Boston'daki işi alıp almayacağına hala karar verilmedi.
- Do you think this job is easy?
- Bu işin kolay olduğunu mu sanıyorsun?
- I thought that was my job.
- Bunun benim işim olduğunu sanıyordum.
- This job pays 10,000 yen a day.
- Bu iş günde 10,000 yen kazandırıyor.
- I'd like to find a job that I enjoy doing.
- Yapmaktan zevk alacağım bir iş bulmak istiyorum.
- She will apply for a job in a computer company.
- Bir bilgisayar şirketine iş başvurusunda bulunacak.
- He started his job in his early forties.
- Kırklı yaşlarının başlarında işine başladı.
- I thought Tom did a nice job.
- Bence Tom iyi iş çıkardı.
- Tom didn't like the last job he had.
- Tom sahip olduğu son işi beğenmedi.
- Tom is glad he has a job.
- Tom bir işi olduğu için memnun.
- When are you starting your new job?
- Yeni işine ne zaman başlıyorsun?
- Their job is to advise the president.
- Onların işi başkana tavsiyede bulunmak.
- I found Tom a job.
- Ben Tom'a bir iş buldum.
- The manager asked me if I wanted my old job back.
- Müdür bana eski işimi geri isteyip istemediğimi sordu.
- Can you help me find a good job?
- İyi bir iş bulmama yardım edebilir misiniz?
- Don't you tell me my job.
- Bana işimi anlatma.
- Fadil spent long hours on his job.
- Fadıl işinde uzun saatler geçirdi.
- The job is almost done.
- İş neredeyse bitti.
- This job will mean moving to another city.
- Bu iş başka bir şehre taşınmak anlamına gelecektir.
- She is after a better job.
- O, daha iyi bir işin peşinde.
- Tom did a very nice job.
- Tom çok güzel bir iş çıkardı.
- At first the job looked good to him, but later it became tiresome.
- İlk başta iş ona iyi göründü ama daha sonra yorucu olmaya başladı.
- He had the fortune to find a job.
- Onun bir iş bulacak şansı vardı.
- I like this job.
- Bu işi seviyorum.
- I want that job.
- O işi istiyorum.
- I'm surprised you didn't get the job.
- İşi almadığına şaşırdım.
- I'm actually looking for a job.
- Aslında bir iş arıyorum.
- My job is to publicize the decisions made during the meeting.
- Benim işim toplantı sırasında alınan kararları kamuoyuna duyurmak.
- I wouldn't want to lose my job.
- İşimi kaybetmek istemem.
- Tom is just trying to get a job.
- Tom bir iş bulmaya çalışıyor yalnızca.
- We offered him a good job.
- Ona iyi bir iş teklif ettik.
- Are you telling me how to do my job?
- Bana işimi nasıl yapacağımı mı söylüyorsun?
- Even Tom doesn't think he'll get the job.
- Tom bile işi alacağını düşünmüyor.
- If you don't like your job, quit.
- İşini sevmiyorsan bırak.
- Tom lost his job last month.
- Tom geçen ay işini kaybetti.
- Give me a job.
- Bana bir iş ver.
- There were no volunteers for the job.
- İş için hiç gönüllü yoktu.
- I've got a job to do.
- Yapmam gereken bir iş var.
- It's hard to find a good job these days.
- Bu günlerde iyi bir iş bulmak zor.
- My father retired from his job several years ago.
- Babam birkaç yıl önce işinden emekli oldu.
- I miss my old job.
- Eski işimi özlüyorum.
- Tom complained about his job.
- Tom işinden şikayet etti.
- Tom has never had a steady job.
- Tom'un asla istikrarlı bir işi olmadı.
- Tom is on the job, isn't he?
- Tom iş üstünde, değil mi?
- May I count on you to get me the job?
- Bana işi ayarlayacağınıza güvenebilir miyim?
- I am looking for another job.
- Başka bir iş arıyorum.
- The job is already half done.
- İşin yarısı bitti bile.
- Tom is thinking about applying for a better-paying job.
- Tom daha iyi maaşlı bir işe başvurmayı düşünüyor.
- I think you did a great job.
- Bence harika bir iş çıkardın.
- That's my job.
- O benim işim.
- I thought you'd be interested to know that Tom found a job.
- Tom'un bir iş bulduğunu bilmek ilgini çeker diye düşündüm.
- Tom wondered whether it would be hard to find a job in Boston.
- Tom, Boston'da iş bulmanın zor olup olmayacağını merak ediyordu.
- Tom said that Mary didn't want a job.
- Tom, Mary'nin iş istemediğini söyledi.
- I'm going to apply for that job.
- O iş için başvuracağım.
- You like your job, don't you?
- İşini beğeniyorsun, değil mi?
- Tom has done a nice job.
- Tom iyi iş çıkardı.
- I mine because it is my job.
- Ben madencilik yapıyorum çünkü bu benim işim.
- My new job starts on Monday.
- Yeni işim pazartesi başlıyor.
- He was risking losing his job by talking to his boss that way.
- Patronuyla bu şekilde konuşarak işini kaybetme riskini göze alıyordu.
- Tom did a professional job.
- Tom profesyonel bir iş çıkardı.
- Tom has been hunting for a job since he lost his previous job last year.
- Tom geçen yıl önceki işini kaybettiğinden beri iş arıyor.
- Tom always seems to be between jobs.
- Tom hep iki iş arasında gibi görünüyor.
- I took the job.
- İşi kabul ettim.
- I had a good job.
- Benim iyi bir işim vardı.
- I've been looking for a new job for a long time.
- Ben de uzun zamandır yeni bir iş arıyorum.
- I need a job now.
- Şimdi bir işe ihtiyacım var.
- The only thing Tom ever talks about is his job.
- Tom'un bahsettiği tek şey işidir.
- I'll be with you as soon as I finish this job.
- Bu işi bitirir bitirmez seninle birlikte olacağım.
- He got a new job.
- Yeni bir iş buldu.
- There are few jobs in this country.
- Bu ülkede çok az iş var.
- Do you think my job is easy?
- Sence benim işim kolay mı?
- I'm on the job.
- İş üstündeyim.
- I'd like to apply for a job.
- İş başvurusu yapmak istiyorum.
- He took a job with an insurance company.
- Bir sigorta şirketinde işe girdi.
- We're giving you more money because you did a great job.
- Sana daha fazla para veriyoruz çünkü harika bir iş çıkardın.
- Jobs are hard come by these days.
- Bugünlerde iş bulmak çok zor.
- He came to New York in order to look for a job.
- İş aramak için New York'a geldi.
- Tom says he's thinking about quitting his job.
- Tom işini bırakmayı düşündüğünü söylüyor.
- You have a job to do.
- Yapacak bir işin var.
- Can Tom really do the job?
- Tom bu işi gerçekten yapabilir mi?
- I had to leave my job.
- İşimi bırakmak zorunda kaldım.
- Can you complete the job in two days?
- İşi iki gün içinde bitirebilir misin?
- I have a new job.
- Yeni bir işim var.
- Tom did a fine job.
- Tom iyi bir iş çıkardı.
- I know the job won't be easy.
- İşin kolay olmayacağını biliyorum.
- I thought you'd be interested to know that Tom found a job.
- Tom'un bir iş bulduğunu bilmek isteyeceğini düşündüm.
- I was offered a job in Boston.
- Boston'dan bir iş teklifi aldım.
- Who pays you for that job?
- Bu iş için size kim para ödüyor?
- You can always quit the job.
- İşi her zaman bırakabilirsin.
- Tom's racist comments cost him his job.
- Tom'un ırkçı yorumları işine mal oldu.
- I suggest you apply for that job.
- O işe başvurmanı öneririm.
- My job is to know these things.
- Benim işim bunları bilmek.
- Sami lost the job.
- Sami işi kaybetti.
- None of them have a job.
- Onlardan hiçbirinin bir işi yok.
- You like your job, don't you?
- İşini seviyorsun, değil mi?
- I'm concerned whether or not I can handle a big job like that.
- Böyle büyük bir işin üstesinden gelip gelemeyeceğim konusunda endişeliyim.
- I think I have the best job in the world.
- Sanırım dünyadaki en iyi işe sahibim.
- Because of my job, I will be in Tokyo next week.
- İşim nedeniyle önümüzdeki haftada Tokyo'da olacağım.
- I'm happy to have a job.
- Bir işim olduğu için mutluyum.
- Fadil never had a steady job.
- Fadıl'ın hiç düzenli bir işi olmamıştı.
- I give my blood for this job.
- Bu iş için kanımı verdim.
- I've never had a job that I really like.
- Hiç gerçekten sevdiğim bir işim olmadı.
- She is after a better job.
- Daha iyi bir iş arıyor.
- Dan agreed to help Linda find a job.
- Dan Linda'nın bir iş bulmasına yardım etmeyi kabul etti.
- Perhaps Tom can get a job at the zoo.
- Belki Tom hayvanat bahçesinde bir iş bulabilir.
- How could you tell Tom didn't like his job?
- Tom'un işini sevmediğini nasıl söyleyebildin?
- Tom is no more qualified for that job than you are.
- Tom bu iş için sizden daha nitelikli değil.
- Tom didn't get the job he interviewed for.
- Tom mülakatına girdiği işi alamadı.
- What type of job are you looking for?
- Ne çeşit bir iş arıyorsun?
- We are expecting a lot of applicants for the job.
- İş için çok fazla başvuru bekliyoruz.
- What's your dream job?
- Hayalindeki iş ne?
- This job calls for practice.
- Bu iş pratik gerektiriyor.
- I am looking for a job with the Cultural Minister of France.
- Fransa Kültür Bakanlığı'nda bir iş arıyorum.
- He began to look for a job.
- İş aramaya başladı.
- Thousands of people lost their jobs.
- Binlerce insan işlerini kaybetti.
- If you want this job, you must apply for it by tomorrow.
- Bu işi istiyorsan, yarına kadar başvurmalısın.
- Tom offered me a job.
- Tom bana bir iş önerdi.
- There was no chance to finish the job on time.
- İşi zamanında bitirmek için hiçbir ihtimal yoktu.
- I didn't have a job at that time.
- O zamanlar bir işim yoktu.
- Who do you think would be the best person for the job?
- İş için en iyi kişinin kim olacağını düşünüyorsun?
- I would like to thank you for your great job.
- Harika işiniz için size teşekkür etmek istiyorum.
- She's being considered for the job.
- İş için düşünülüyor.
- This job shouldn't take more than a couple of hours.
- Bu iş birkaç saatten fazla sürmez.
- Why did you leave your job on the farm?
- Çiftlikteki işinden neden ayrıldın?
- He is seeking a good job.
- O iyi bir iş arıyor.
- Tom told Mary his job was a lot of fun.
- Tom, Mary'ye işinin çok eğlenceli olduğunu söyledi.
- You have a great job.
- Harika bir işin var.
- The job was bigger than I anticipated.
- İş beklediğimden daha büyüktü.
- It's difficult to find another job.
- Başka bir iş bulmak zor.
- Many people lost their jobs.
- Birçok insan işini kaybetti.
- I was surprised when Tom said he was applying for a job at our company.
- Tom bizim şirkete iş başvurusunda bulunacağını söylediğinde şaşırmıştım.
- I didn't have a job.
- Bir işim yoktu.
- Someone will have to finish this job.
- Birinin bu işi bitirmesi gerekecek.
- Dan agreed to help Linda find a job.
- Dan, Linda'nın iş bulmasına yardım etmeyi kabul etti.
- We did a good job.
- İyi bir iş çıkardık.
- Tom complains about his job a lot.
- Tom işinden çok şikayetçi.
- I wouldn't have such a good job if you hadn't help me find it.
- Onu bulmama yardım etmeseydin böyle iyi bir işim olmazdı.
- Why's it our job?
- Neden bizim işimiz?
- Tom is worried about losing his job.
- Tom işini kaybetmekten endişeleniyor.
- Don't you want a job?
- Bir iş istemiyor musunuz?
- I think Tom did a great job.
- Bence Tom harika bir iş çıkardı.
- That job will take at least ten days.
- Bu iş en az on gün sürer.
- Tom found a job for me.
- Tom bana bir iş buldu.
- It goes without saying that he's the best person for the job.
- Bu iş için en iyi kişi olduğunu söylemeye gerek yok.
- I intend to change jobs.
- Ben iş değiştirme niyetindeyim.
- Tom will start his new job on Monday.
- Tom pazartesi günü yeni işine başlayacak.
- Don't you have a full-time job?
- Tam zamanlı bir işin yok mu?
- It seems that he likes his present job.
- Görünüşe göre şu anki işini seviyor.
- Actually, it's my job.
- Aslında, bu benim işim.
- I had a job.
- Bir işim vardı.
- How much do you know about Tom's job?
- Tom'un işi hakkında ne kadar şey biliyorsun?
- I can't believe I'm going to lose my job.
- İşimi kaybedeceğime inanamıyorum.
- Layla lost her job.
- Leyla işini kaybetti.
- I know that job wasn't easy.
- O işin kolay olmadığını biliyorum.
- Do you have a desire to change jobs?
- İş değiştirmek istiyor musun?
- This isn't your job.
- Bu senin işin değil.
- Tom didn't have a job last year.
- Tom'un geçen yıl bir işi yoktu.
- My family is more important to me than my job.
- Ailem bana göre işimden daha önemli.
- He is after a job.
- O, iş arıyor.
- It's our job to help Tom.
- Tom'a yardım etmek bizim işimiz.
- This is not a job that a woman can do.
- Bu bir kadının yapabileceği bir iş değil.
- I love this job.
- Bu işi severim.
- I can't do my job without a computer.
- İşimi bilgisayarsız yapamam.
- I can't afford to lose my job.
- İşimi kaybetmeyi göze alamam.
- I know you recently got a new job.
- Yakın zamanda yeni bir işe girdiğini biliyorum.
- I don't need a job.
- İşe ihtiyacım yok.
- They want to steal our jobs.
- Onlar işlerimizi çalmak istiyorlar.
- There was no chance to finish the job on time.
- İşi zamanında bitirme şansımız yoktu.
- This job is too much for me.
- Bu iş benim için çok fazla.
- You got the job.
- İşi aldınız.
- I think we did a very good job.
- Bence çok iyi bir iş çıkardık.
- My mother-in-law has an important job.
- Kayınvalidemin önemli bir işi var.
- I recommended Tom for the job.
- İş için Tom'u ben önerdim.
- Tom was offered a job in Australia.
- Tom'a Avustralya'da bir iş teklif edildi.
- I haven't finished that job yet.
- O işi henüz bitirmedim.
- Mr Grey did not enjoy his job.
- Bay Grey işinden memnun değildi.
- The job will take a minimum of ten days.
- İş, en az on gün alır.
- Tom will likely lose his job.
- Tom muhtemelen işini kaybedecek.
- I couldn't find a job.
- Bir iş bulamadım.
- The job has already been done.
- İş çoktan tamamlandı.
- What does your job entail?
- İşiniz neyi gerektiriyor?
- I'm stuck in a rut in my boring job and need to do something new.
- Sıkıcı işimde sıkışıp kaldım ve yeni bir şeyler yapmalıyım.
- This is the job Tom pays us for.
- Bu, Tom'un bize ödeme yaptığı iş.
- I'm taking the job.
- İşi kabul ediyorum.
- I asked Tom how he liked his new job.
- Tom'a yeni işini nasıl bulduğunu sordum.
- Have you heard whether Tom got the job?
- Tom'un iş bulup bulmadığından haberin var mı?
- I need to find a new job.
- Yeni bir iş bulmam gerekiyor.
- I wish this job was over.
- Keşke bu iş bitmiş olsaydı.
- Tom has finally found a good job.
- Tom sonunda iyi bir iş buldu.
- Tom has been offered a job.
- Tom'a bir iş teklif edildi.
- That incident almost cost me my job.
- O olay neredeyse işime mal oluyordu.
- A few days later, Tom found another job.
- Birkaç gün sonra, Tom başka bir iş buldu.
- He changed his job.
- İşini değiştirdi.
- Sami did an amazing job.
- Sami harika bir iş çıkardı.
- Tom said he couldn't accept the job.
- Tom işi kabul edemeyeceğini söyledi.
- I'm sure that Tom will get the job.
- Tom'un işi alacağından eminim.
- I still haven't found a job.
- Hâlâ bir iş bulamadım.
- I wanted a better job.
- Daha iyi bir iş istedim.
- Tom has been offered another job.
- Tom başka bir iş teklifi aldı.
- Mary found a job.
- Mary bir iş buldu.
- I'm starting a new job today.
- Bugün yeni bir işe başlıyorum.
- I'm not so sure I want the job.
- İşi istediğimden pek emin değilim.
- You have done a wonderful job.
- Harika bir iş çıkardın.
- Even after I get a job, I think I'll still want to continue some form of music.
- Bir iş bulduktan sonra bile müziğe bir şekilde devam etmek isteyeceğimi düşünüyorum.
- His job is to promote sales.
- İşi satışları organize etmek.
- I didn't do my job well enough.
- İşimi yeterince iyi yapmadım.
- A driver's job is not as easy as it looks.
- Bir şoförün işi göründüğü kadar kolay değildir.
- A driver's job is not as easy as it looks.
- Bir sürücünün işi göründüğü kadar kolay değildir.
- You've still got your job.
- Hala işin var.
- I didn't want a job.
- Ben iş istemedim.
- You did a great job with Tom.
- Tom'la harika bir iş çıkardın.
- She's looking for a better job.
- O daha iyi bir iş arıyor.
- What kind of job are you looking for?
- Ne tür bir iş arıyorsun?
- He got the job by virtue of his father's connections.
- O, babasının bağlantıları sayesinde işi aldı.
- It's just a job, you know?
- Sadece bir iş, anlıyor musun?
- We've got to finish this job.
- Bu işi bitirmeliyiz.
- I sure wouldn’t want to lose my job.
- İşimi kaybetmek istemezdim.
- Tom hates his job for a lot of reasons.
- Tom bir çok nedenden dolayı işinden nefret ediyor.
- Mary hates her job for many reasons.
- Mary birçok nedenden dolayı işinden nefret ediyor.
- Tom really enjoys his job.
- Tom işini gerçekten seviyor.
- I think Tom did a fine job.
- Bence Tom iyi bir iş çıkardı.
- Fred spent all day looking for a job.
- Fred bütün gününü iş arayarak geçirdi.
- That's why I can't take this job.
- Bu yüzden bu işi kabul edemem.
- You've done a terrific job.
- Harika bir iş çıkardın.
- Tom is still on the job.
- Tom hâlâ iş başında.
- If we don't finish this job, we'll lose the next contract.
- Eğer bu işi bitirmezsek önümüzdeki anlaşmayı kaybederiz.
- Nobody needs to lose their job over this.
- Kimsenin bu yüzden işini kaybetmesine gerek yok.
- She likes her job.
- İşini sever.
- She didn't get the job.
- İşi alamadı.
- I'm glad I don't have your job.
- Senin işine sahip olmadığıma sevindim.
- I've lost my job.
- İşimi kaybettim.
- I think you like your job.
- Senin, işinden hoşlandığını düşünüyorum.
- Tom has never had a real job in his whole life.
- Tom'un hayatı boyunca hiç gerçek bir işi olmadı.
- Tom wondered whether it would be hard to find a job in Boston.
- Tom Boston'da bir iş bulmanın zor olup olmayacağını merak ediyordu.
- I got the job I wanted.
- İstediğim işe girdim.
- Who picked you for this job?
- Bu iş için seni kim seçti?
- Tom thinks it possible for Mary to get a job with that company.
- Tom, Mary'nin o şirkette iş bulmasının mümkün olduğunu düşünüyor.
- Discrimination made it difficult for me to find a job.
- Ayrımcılık bir iş bulmamı zorlaştırdı.
- That's no easy job.
- O kolay bir iş değil.
- My new job is harder than my old one.
- Yeni işim eski işimden daha zor.
- Tom stuck to his job.
- Tom işine sadık kaldı.
- You've got to get a steady job.
- İstikrarlı bir iş bulmak zorundasın.
- Why's it our job?
- O neden bizim işimiz?
- Their job is to draw plans.
- Onların işi planlar çizmek.
- I want to finish this job so I can go home.
- Eve gidebilmem için bu işi bitirmek istiyorum.
- Do you think Tom will get the job?
- Tom'un işi alacağını düşünüyor musun?
- My job pays fairly well.
- İşimin maaşı oldukça iyi.
- I offered Tom a job.
- Ben Tom'a bir iş teklif ettim.
- George is very enthusiastic about his new job.
- George yeni işi hakkında çok hevesli.
- Tom got a job as assistant manager.
- Tom müdür yardımcısı olarak işe girdi.
- Their job is to bind books.
- Onların işi kitap ciltlemektir.
- They consider him unfit for that job.
- O iş için onun yetersiz olduğunu düşünüyorlar.
- What do you think caused him to lose his job?
- Sence işini kaybetmesine ne sebep oldu?
- It's our job to make certain Tom doesn't do that.
- Tom'un bunu yapmadığından emin olmak bizim işimiz.
- Neither of them had a job.
- İkisinin de bir işi yoktu.
- Sami lost his job again.
- Sami yine işini kaybetti.
- I'm afraid this job is too much for you.
- Korkarım bu iş senin için çok fazla.
- I didn't want the job.
- İşi istemedim.
- We're just about finished with this job.
- Bu işi bitirmek üzereyiz.
- I can't do this job without you.
- Bu işi sensiz yapamam.
- This is not a job that a woman can do.
- Bu, bir kadının yapabileceği bir iş değil.
- He worked all night so that he could get the job done in time.
- İşi zamanında bitirebilmek için bütün gece çalıştı.
- Tom tried to help Mary find a job.
- Tom, Mary'nin bir iş bulmasına yardım etmeye çalıştı.
- There's a lot I still don't know about my job.
- İşim hakkında hâlâ bilmediğim çok şey var.
- Please take the job.
- Lütfen işi kabul edin.
- I have two jobs.
- Benim iki işim var.
- Tom is definitely the right man for the job.
- Tom kesinlikle bu iş için doğru adam.
- Tom changed his job.
- Tom işini değiştirdi.
- I'm going to apply for that job.
- O işe başvuracağım.
- Tom lost interest in his job.
- Tom işine karşı ilgisini kaybetti.
- Tom had an important job to do.
- Tom'un yapması gereken önemli bir iş vardı.
- Do you want a job?
- Bir iş istiyor musun?
- Tom went to Boston to look for a job.
- Tom iş aramak için Boston'a gitti.
- I think I could do a better job.
- Sanırım daha iyi bir iş çıkarabilirim.
- Sami landed a good job.
- Sami iyi bir iş buldu.
- Tom found a good teaching job.
- Tom iyi bir öğretmenlik işi buldu.
- I'm glad you are happy with your job.
- İşinizden memnun olduğunuza sevindim.
- This is a hack job.
- Üstünkörü bir iş.
- Tom couldn't find anyone for the job.
- Tom iş için kimseyi bulamadı.
- I thought Tom turned that job down.
- Tom'un o işi reddettiğini sanıyordum.
- Sami didn't have a job at that time.
- Sami'nin o zaman bir işi yoktu.
- It's a beautiful job.
- O, güzel bir iştir.
- It's not your job.
- Bu senin işin değil.
- Tom's a lot happier since he changed jobs.
- Tom işini değiştirdiğinden beri çok daha mutlu.
- You make my job easy.
- İşimi kolaylaştırıyorsun.
- Tom is trying to find a job.
- Tom bir iş bulmaya çalışıyor.
- I had a part-time job as a hotel maid, but I didn't like it very much.
- Otel hizmetçisi olarak yarı zamanlı bir işim vardı ama pek sevmiyordum.
- If anything, my new job is harder than my old one.
- Bilakis, benim yeni işim eski işimden daha zor.
- I'm good at my job.
- İşimde iyiyim.
- I'm looking for some job or other.
- Bazı iş ya da başka bir şey arıyorum.
- I think Tom has done a great job.
- Bence Tom harika bir iş çıkardı.
- I urged Tom to apply for that job.
- Tom'u o işe başvurması için teşvik ettim.
- I won't be able to finish this job on time without some help.
- Yardım almadan bu işi zamanında bitiremeyeceğim.
- The more jobs are automated, the better.
- Ne kadar çok iş otomatikleşirse o kadar iyi.
- Are you offering me my job back?
- Bana işimi geri vermeyi mi teklif ediyorsun?
- Are you pleased with your new job?
- Yeni işinden memnun musun?
- Why don't you look for a job?
- Neden iş aramıyorsun?
- Tom and I have a job to do.
- Tom ve benim yapmamız gereken bir iş var.
- Do you think Tom likes his job?
- Sence Tom işini seviyor mu?
- Tom said Mary wasn't looking for a job.
- Tom, Mary'nin iş aramadığını söyledi.
- Tom wants to get a part-time job.
- Tom yarı zamanlı bir iş bulmak istiyor.
- Have you ever been fired from a job?
- Hiç bir işten kovuldunuz mu?
- Tom tried to help Mary find a job.
- Tom, Mary'nin iş bulmasına yardım etmeye çalıştı.
- Tom lost his job just before Christmas.
- Tom Noel'den hemen önce işini kaybetti.
- I lost my job on Monday.
- Pazartesi günü işimi kaybettim.
- Do you have anyone special in mind for the job?
- Bu iş için aklınızda özel biri var mı?
- She made a quick adjustment to her new job.
- Yeni işine hızlı bir şekilde uyum sağladı.
- Do you think this job is easy?
- Sence bu iş kolay mı?
- Do you like your new job?
- Yeni işini seviyor musun?
- Tom wanted to help Mary find a job.
- Tom, Mary'nin iş bulmasına yardımcı olmak istedi.
- Who would you recommend for the job?
- Bu iş için kimi önerirsin?
- There is no future in his job.
- Onun işinde gelecek yok.
- You should seriously consider applying for that job.
- O işe başvurmayı ciddi ciddi düşünmelisin.
- Tom could find Mary a good job.
- Tom, Mary'ye iyi bir iş bulabilirdi.
- He is looking for a job.
- İş arıyor.
- Tom suggested that Mary should resign from her current job and find another one.
- Tom, Mary'nin şu anki işinden istifa etmesini ve başka bir iş bulmasını önerdi.
- Tom had to leave his job.
- Tom işinden ayrılmak zorunda kaldı.
- How soon will you be able to finish that job?
- İşi ne kadar sürede bitirebileceksin?
- Tom needs to find a job.
- Tom bir iş bulmalı.
- You're not going to find anybody better than Tom for the job.
- İş için Tom'dan daha iyi birini bulmayacaksın.
- I'm not the one looking for a job.
- Bir iş arayan kişi ben değilim.
- I don't want a job.
- Ben bir iş istemiyorum.
- We've got a job to do.
- Yapacak bir işimiz var.
- He asked me about my new job.
- Bana yeni işimi sordu.
- Lee said he could not accept the job.
- Lee işi kabul edemeyeceğini söyledi.
- Tom started a new job today.
- Tom bugün yeni bir işe başladı.
- I did everything I could to help Tom find a job.
- Tom'un iş bulması için elimden gelen her şeyi yaptım.
- Tom has begun to look for a job.
- Tom iş aramaya başladı.
- Why are you looking for a job?
- Sen neden iş arıyorsun?
- I told Tom he should take the job.
- Tom'a işi alması gerektiğini söyledim.
- Tom lost his job when his branch of the company amalgamated with head office.
- Tom, şirketin şubesi merkez ofisi ile birleşince işini kaybetti.
- Let's concentrate on the job at hand.
- Eldeki işe konsantre olalım.
- My job is to take care of the baby.
- Benim işim bebeğe bakmaktır.
- You'd be perfect for this job.
- Bu iş için mükemmel olurdun.
- It's a thankless job.
- Bu nankör bir iş.
- Teachers can't date students and hope to keep their jobs.
- Öğretmenler işlerini kaybetmemek için öğrencileriyle çıkamazlar.
- Tom can't seem to find a decent job.
- Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.
- He lost his job just before his birthday.
- Doğum gününden kısa süre önce işini kaybetti.
- Tom is completely wrong for the job.
- Tom bu iş için tamamen yanlış kişi.
- Tom said he thought he'd find another job.
- Tom başka bir iş bulacağını düşündüğünü söyledi.
- You almost didn't get offered the job.
- İş neredeyse sana teklif edilmiyordu.
- Tom was unable to find Mary a good job.
- Tom, Mary'ye iyi bir iş bulamadı.
- He had the fortune to find a job.
- Bir iş bulma şansı vardı.
- My new job begins on Monday.
- Yeni işim pazartesi başlıyor.
- That job was really difficult.
- Bu iş gerçekten zordu.
- Tom now has a job that pays well.
- Tom'un artık iyi para kazandıran bir işi var.
- If he doesn't accept the job, someone else will.
- İşi o kabul etmezse, başkası eder.
- You did a fantastic job.
- Harika bir iş çıkardın.
- Tom is between jobs right now.
- Tom şu anda iki iş arasında.
- That job paid well.
- Bu iş iyi para kazandırdı.
- They said I'm overqualified for that job.
- Bu iş için gereğinden fazla kalifiye olduğumu söylediler.
- I tried to find a job.
- İş bulmayı denedim.
- It seems that she is not pleased with the job.
- Görünüşe göre işten memnun değil.
- Tom worked odd jobs.
- Tom garip işlerde çalıştı.
- Do a better job next time.
- Gelecek sefer daha iyi bir iş çıkar.
- Tom is working as a waiter, but he's looking for a better job.
- Tom garson olarak çalışıyor ama daha iyi bir iş arıyor.
- It seems that he likes his present job.
- Şu andaki işinden hoşlanıyor gibi görünüyor.
- I think it's time for me to get a new job.
- Sanırım yeni bir iş bulmamın zamanıdır.
- Her age qualifies her for the job.
- Yaşı onu bu iş için uygun kılıyor.
- I need a job.
- Bir işe ihtiyacım var.
- That job is impossible for me to do.
- O işi benim yapmam imkansızdır.
- Finding a job is difficult.
- İş bulmak zordur.
- Tom says that Mary definitely won't accept the job.
- Tom Mary'nin kesinlikle işi kabul etmeyeceğini söylüyor.
- They said I wasn't qualified for the job.
- Onlar iş için nitelikli olmadığımı söyledi.
- I know about the job.
- İşi biliyorum.
- I thought that Tom wanted the job.
- Tom'un işi istediğini sanıyordum.
- You have a job, don't you?
- Bir işin var, değil mi?
- My job starts in three months.
- Benim işim üç ay içinde başlıyor.
- It's a dream job.
- Rüya gibi bir iş.
- Tom has a job to do.
- Tom'un yapılacak bir işi var.
- Is Tom looking for a new job?
- Tom yeni bir iş mi arıyor?
- It's because of you that we were able to complete this job on time.
- Senin sayende bu işi zamanında tamamlayabildik.
- What do you like the most about your job?
- İşiniz hakkında en çok neyi seviyorsunuz?
- Tom was fired from his job last week.
- Tom geçen hafta işinden kovuldu.
- This is my job.
- Bu benim işim.
- He applied for the job.
- İş için başvurdu.
- Tom wanted to help Mary find a job.
- Tom, Mary'nin iş bulmasına yardım etmek istedi.
- I'm getting too old for this job.
- Bu iş için çok yaşlandım.
- Tom took the job that Mary offered him.
- Tom, Mary'nin teklif ettiği işi kabul etti.
- What's his job?
- Onun işi nedir?
- I don't think anyone else could do my job.
- İşimi başka birinin yapabileceğini sanmıyorum.
- How's your new job?
- Yeni işin nasıl?
- Tom succeeded in finding a new job in Boston.
- Tom Boston'da yeni bir iş bulmayı başardı.
- I have a good job now.
- Artık iyi bir işim var.
- David has never had a steady job, but he's always managed to make ends meet.
- David'in hiçbir zaman düzenli bir işi olmadı, ama her zaman iki yakasını bir araya getirmeyi başardı.
- I think he is so qualifed for the job.
- Bence o bu iş için çok uygun.
- She got a job as a typist.
- Daktilocu olarak iş buldu.
- I had to drop out of college and get a job.
- Üniversiteyi bırakıp bir iş bulmalıydım.
- He doesn't have a job.
- Onun bir işi yok.
- They consider him unfit for the job.
- Onu bu iş için uygun görmüyorlar.
- Tom has a cool job.
- Tom'un harika bir işi var.
- My father has a good job.
- Babamın güzel bir işi var.
- What kind of job do you want?
- Ne tür bir iş istiyorsun?
- How do you like your new job?
- Yeni işin hakkında ne düşünüyorsun?
- Tom already has a job.
- Tom'un zaten bir işi var.
- Tom is now looking for another job.
- Tom şimdi başka bir iş arıyor.
- Tom heard that Mary got a job.
- Tom, Mary'nin işe girdiğini duymuş.
- I was offered a job there, but I turned it down.
- Orada bir iş teklifi aldım ama reddettim.
- I'm sure Tom will do a good job.
- Tom'un iyi bir iş çıkaracağına eminim.
- Tom recently found a good job.
- Tom geçenlerde iyi bir iş buldu.
- What's your job?
- Senin işin ne?
- Tom chose Mary for the job.
- Tom iş için Mary'yi seçti.
- I didn't want a job.
- Ben bir iş istemedim.
- Who would you recommend for the job?
- İş için kimi önerirsin?
- She found a job as a typist.
- O, bir daktilo memuru olarak bir iş buldu.
- I think my job stinks.
- Sanırım işim berbat.
- Millions of people lost their jobs.
- Milyonlarca insan işlerini kaybetti.
- Tom has a part-time job at a burger joint.
- Tom'un bir hamburgercide yarı zamanlı bir işi var.
- Tom began to look for a job three months before he graduated from college.
- Tom, üniversiteden mezun olmadan üç ay önce bir iş aramaya başladı.
- My job kept me busy.
- İşim beni meşgul etti.
- We can't leave Boston until we finish this job.
- Bu işi bitirene kadar Boston'dan ayrılamayız.
- Dan was promoted at his job.
- Dan işinde terfi ettirildi.
- You've got a job to do.
- Senin de yapman gereken bir işin var.
- When I lived in Kabylie, I didn't have a job.
- Kabiliye'de yaşarken bir işim yoktu.
- You can't get a job here without a work permit.
- Bir çalışma izni olmadan burada bir iş bulamazsın.
- His skill qualifies him for the job.
- Yeteneği onu bu iş için yeterli kılıyor.
- What job did they offer you?
- Sana ne iş teklif ettiler?
- I like that job.
- Bu işi seviyorum.
- Tom's part-time job is delivering pizzas.
- Tom'un yarı zamanlı işi pizza dağıtmak.
- I need another job.
- Başka bir işe ihtiyacım var.
- Layla had a fairly good job.
- Layla'nın oldukça iyi bir işi vardı.
- I hear he's just begun looking for another job.
- Onun başka bir iş aramaya başladığını duyuyorum.
- If he doesn't accept the job, somebody else will.
- O işi kabul etmezse, başkası edecek.
- I think you have to look for a part-time job.
- Bence yarı zamanlı bir iş aramak zorundasın.
- Dan dropped out of college and started looking for a job.
- Dan kolejden ayrılıp iş aramaya başladı.
- The job looked quite simple, but it took me a week.
- İş oldukça basit görünüyordu ama bir haftamı aldı.
- The job will take a minimum of ten days.
- İş en az on gün sürecek.
- I looked for a job.
- Bir iş aradım.
- The job market is improving.
- İş piyasası gelişiyor.
- You need to get a real job.
- Gerçek bir iş bulmalısın.
- I can do the job right!
- Ben işi düzgün yapabilirim!
- There are no jobs in this country.
- Bu ülkede hiç iş yok.
- A new job, a new environment would do you good.
- Yeni iş, yeni ortam sana iyi gelebilir.
- I hear you've been offered the job.
- Sana iş teklif edildiğini duydum.
- A part-time job is suitable for housewives.
- Yarı zamanlı bir iş ev hanımları için uygundur.
- It has been an easy job for Dan.
- Bu Dan için kolay bir işti.
- I didn't get a job.
- Bir iş bulamadım.
- Tom didn't really like his job.
- Tom işini gerçekten beğenmedi.
- I gave up my job.
- İşimi bıraktım.
- I'll just be glad to have a job.
- Bir işim olduğu için mutlu olacağım.
- Tom just got a great job.
- Tom harika bir iş buldu.
- I found a job.
- Ben bir iş buldum.
- She has a new job and a new boyfriend.
- Yeni bir işi ve yeni bir erkek arkadaşı var.
- Tom is glad he has a job.
- Tom bir işi olduğuna memnun.
- Filiberto just lost his job.
- Filiberto sadece işini kaybetti.
- Do you want the job or not?
- İşi istiyor musun, istemiyor musun?
- This was a hard job to get.
- Bu zor bir işti.
- I have a fairly good job.
- Benim oldukça iyi bir işim var.
- This is a very low-stress job.
- Bu çok düşük stresli bir iş.
- Tom is going to do a great job.
- Tom harika bir iş çıkaracak.
- Sami seems to be taking his job very seriously.
- Sami işini çok ciddiye alıyor gibi görünüyor.
- Tom has been on the dole since the 6th of August, when he lost his job.
- Tom işini kaybettiğinde ağustosun altısından beri işsizlik yardımı alıyor.
- I found a good job.
- İyi bir iş buldum.
- I didn't get any of the jobs I applied for.
- Başvurduğum işlerin hiçbirini alamadım.
- No one does this job better than Tom.
- Kimse bu işi Tom'dan daha iyi yapamaz.
- You won't be able to handle this job.
- Bu işin üstesinden gelemeyeceksin.
- I dislike this job.
- Bu işten hoşlanmıyorum.
- Tom is lucky to still have a job.
- Tom hala bir işi olduğu için şanslı.
- I was offered a job in Boston.
- Boston'da bir iş teklifi aldım.
- With more education, he would have found a better job.
- Daha fazla eğitimi olsa daha iyi bir iş bulurdu.
- You're lucky to have a job.
- Bir işin olduğu için şanslısın.
- Thanks for helping me get that job.
- İşe girmeme yardım ettiğin için teşekkürler.
- Their job is to download new softwares.
- Onların işi yeni yazılımlar indirmek.
- My job is designing shoes.
- Benim işim ayakkabı tasarlamak.
- Tom finally got a job.
- Tom sonunda bir iş buldu.
- He knows his job.
- O, işini bilir.
- Who would want this job?
- Kim bu işi ister ki?
- He finished the job in an instant.
- İşi hemen bitirdi.
- She'll have to delay her education because she lost her job.
- İşini kaybettiği için eğitimini ertelemek zorunda kalacak.
- Tom does a pretty good job of forecasting the weather.
- Tom hava tahmininde oldukça iyi bir iş çıkarıyor.
- Who'll take over Cynthia's job when she retires?
- O emekli olduğunda Cynthia'nın işini kim devralacak?
- Tom chose Mary for the job.
- Tom, iş için Mary'yi seçti.
- Tom certainly did an excellent job.
- Tom kesinlikle mükemmel bir iş çıkardı.
- Tom is the best man for the job.
- Tom iş için en iyi adamdır.
- Tom couldn't get the job he wanted.
- Tom istediği işi alamadı.
- Tom has lost his job.
- Tom işini kaybetti.
- I'll be with you as soon as I finish this job.
- Bu işi bitirir bitirmez yanınızda olurum.
- Isn't that our job?
- O bizim işimiz değil mi?
- Tom said Mary didn't want a job.
- Tom, Mary'nin iş istemediğini söyledi.
- Do they have jobs?
- İşleri var mı?
- This job will have to wait one more day.
- Bu iş bir gün daha beklemek zorunda.
- We are seeking jobs.
- İş arıyoruz.
- It was a good job.
- İyi bir işti.
- Tom still hasn't found a good job.
- Tom hâlâ iyi bir iş bulmadı.
- The job requires certain skills that I don't have.
- Bu iş benim sahip olmadığım bazı beceriler gerektiriyor.
- You should be happy to have a job.
- Bir işin olduğu için mutlu olmalısın.
- I did the job in three days.
- İşi üç günde bitirdim.
- Tom is lucky to still have a job.
- Tom'un hâlâ bir işi olduğu için şanslı.
- Do you think I'm qualified for that job?
- Sizce bu iş için nitelikli miyim?
- Tom's new in town and needs a job.
- Tom kasabada yeni ve bir işe ihtiyacı var.
- Tom found a job in Boston.
- Tom, Boston'da iş buldu.
- Tom isn't very good at his job.
- Tom işinde pek iyi değil.
- I need to find a job.
- Bir iş bulmam lazım.
- What would you do, if you lost your job?
- İşinizi kaybetseniz, ne yapardınız?
- Tom will find a job soon enough.
- Tom yakında bir iş bulacaktır.
- Layla did a professional job.
- Leyla profesyonel bir iş çıkardı.
- Even if it takes me ten years, I am determined to accomplish the job.
- On yılımı alsa bile, işi başarmaya kararlıyım.
- Tom is still trying to find a job.
- Tom hala bir iş bulmaya çalışıyor.
- I actually love my job.
- Aslında işimi seviyorum.
- Tom managed to find a new job.
- Tom yeni bir iş bulmayı başardı.
- Without a job, I cannot save a Penny.
- İşim olmadan bir kuruş bile biriktiremem.
- I'll take the job.
- Ben işi alacağım.
- With his new job, he's taken on more responsibility.
- Yeni işiyle birlikte daha fazla sorumluluk aldı.
- Tom landed himself a really nice job.
- Tom kendine gerçekten iyi bir iş buldu.
- I feel a great joy for this job.
- Bu iş için büyük bir sevinç duyuyorum.
- When was the last time you had a steady job?
- En son ne zaman düzenli bir işiniz oldu?
- During my last spring vacation I took a job in a restaurant to help pay the costs of my trip abroad.
- Son bahar tatilimde yurtdışı seyahatimin masraflarını karşılayabilmek için bir restoranda işe girdim.
- I feel secure in my new job.
- Yeni işimde kendimi güvende hissediyorum.
- My job is easy and I have a lot of free time.
- İşim kolay ve bir sürü boş zamanım var.
- Tom's friends were very kind when he lost his job.
- İşini kaybettiğinde Tom'un arkadaşları çok nazik davrandılar.
- He has a good job in the computer industry.
- Bilgisayar sektöründe iyi bir işi var.
- I know who I'd recommend for the job.
- İş için kimi tavsiye edeceğimi biliyorum.
- Last year, Tom had a pretty good job.
- Geçen yıl, Tom'un da oldukça iyi bir işi vardı.
- I don't want to change jobs.
- İş değiştirmek istemiyorum.
- I'm the one who has the job.
- İşi olan kişi benim.
- The job must be finished by 3 p.m.
- İşin öğleden sonra saat 3'e kadar bitirilmesi gerekmektedir.
- Tom accepted the job in spite of the low salary.
- Tom düşük maaşa rağmen işi kabul etti.
- Maybe Tom can get a job at the zoo.
- Belki Tom hayvanat bahçesinde bir iş bulabilir.
- My father-in-law has an important job.
- Kayınpederimin önemli bir işi var.
- Six people applied for this job, but none of them was accepted.
- Bu işe altı kişi başvurdu, ama hiçbiri kabul edilmedi.
- I was lucky to get this job.
- Bu işi aldığım için şanslıydım.
- I wouldn't want to lose my job.
- İşimi kaybetmek istemiyorum.
- My new job starts Monday.
- Yeni işim pazartesi başlıyor.
- She was equal to the job.
- O, iş için uygundu.
- He was looking for a good job.
- O, iyi bir iş arıyordu.
- That's not my job.
- Bu benim işim değil.
- At first the job looked good to him, but later it became tiresome.
- İş ona baştan güzel göründü ama sonra yorucu geldi.
- Have you found a job yet?
- Henüz bir iş bulamadın mı?
- My father's job is interesting.
- Babamın işi ilginç.
- That'll be my job.
- Bu benim işim olacak.
- Tom is very dedicated to his job.
- Tom kendini işine çok adamıştır.
- I really love my job.
- Ben işimi gerçekten severim.
- These policies will create millions of jobs.
- Bu politikalar milyonlarca iş yaratacaktır.
- How much does the job pay?
- İşin ücreti ne kadar?
- Tom used to love his job.
- Tom işini severdi.
- You almost didn't get offered the job.
- Neredeyse iş teklifi alamıyordun.
- Neither of them had a job.
- İkisinin de işi yoktu.
- Tom will take Mary's job.
- Tom Mary'nin işini alacak.
- Tom's new in town and needs a job.
- Tom şehirde yeni ve işe ihtiyacı var.
- Tom withdrew his application for the job.
- Tom iş başvurusunu geri çekti.
- I'm not looking for a job these days.
- Bu sıralar iş aramıyorum.
- Lobbyists' job is to lobby.
- Lobicilerin işi lobi oluşturmaktır.
- I can't do this job alone.
- Bu işi yalnız yapamam.
- Tom can't find a job.
- Tom bir iş bulamıyor.
- Tom agreed to help Mary find a job.
- Tom Mary'nin bir iş bulmasına yardım etmeyi kabul etti.
- I thought you wanted this job.
- Bu işi istediğini sanmıştım.
- Tom says he likes his new job.
- Tom yeni işini sevdiğini söylüyor.
- Right now she's working as a waitress, but she's looking for a better job.
- O şu anda bir garson olarak çalışıyor ama daha iyi bir iş arıyor.
- I can't find a good job.
- İyi bir iş bulamıyorum.
- Tom wanted to do his job properly.
- Tom işini düzgün yapmak istedi.
- I think you should apply for a job at the Australian embassy.
- Bence Avustralya elçiliğine iş başvurusunda bulunmalısın.
- I'm sure this won't cost me my job.
- Bunun benim işime mal olmayacağından eminim.
- It's definitely a full-time job.
- O kesinlikle tam zamanlı bir iştir.
- Can you take on the job?
- İşi üstlenir misin?
- My job is to wash the dishes.
- Benim işim bulaşıkları yıkamaktır.
- For that reason, he lost his job.
- Bu nedenle işini kaybetti.
- Tom said that Mary did a very good job.
- Tom, Mary'nin çok iyi bir iş çıkardığını söyledi.
- I think Tom isn't the right man for the job.
- Sanırım Tom iş için doğru adam değil.
- That's why I can't take this job.
- Bu işi bu nedenle alamam.
- They think he's not the right man for the job.
- Bu iş için doğru adam olmadığını düşünüyorlar.
- Tom was looking for a job.
- Tom iş aramaktaydı.
- There's no job without benefit.
- Menfaatsiz iş yoktur.
- A lot of jobs are done by computers.
- Birçok iş bilgisayarlar tarafından yapılmaktadır.
- I found it impossible to do the job in a day.
- İşi bir günde bitirmek bana imkansız geldi.
- Do you want me to lose my job?
- İşimi kaybetmemi mi istiyorsun?
- Father spoke about how important school will be for finding a job when I am older.
- Babam, büyüdüğümde bir iş bulurken okulun ne kadar da önemli olacağı hakkında konuştu.
- Tom needs a job to do.
- Tom'un yapacak bir işe ihtiyacı var.
- He took the job reluctantly.
- İşi istemeye istemeye aldı.
- I have a part-time job.
- Yarı zamanlı bir işim var.
- She can't make up her mind whether to get a job or to go on to college.
- Bir işe mi gireceğine yoksa üniversiteye mi devam edeceğine karar veremiyor.
- The job isn't done yet.
- İş henüz bitmedi.
- This job will mean moving to another city.
- Bu iş başka bir şehre taşınmak anlamına gelecek.
- You are suitable for the job.
- Sen iş için uygunsun.
- I think my job is pointless.
- Ben işimin anlamsız olduğunu düşünüyorum.
- Their job is to chop the wood.
- Onların işi odun kesmektir.
- It's a full-time job.
- Bu tam zamanlı bir iş.
- We have an important job to do here.
- Burada yapacak önemli bir işimiz var.
- If it were not for my family, I would give up this job.
- Eğer ailem olmasaydı, bu işi bırakırdım.
- Tom and Mary did a wonderful job raising John.
- Tom ve Mary, John'u yetiştirerek harika bir iş çıkardılar.
- Tom asked Mary for a job.
- Tom, Mary'den iş istedi.
- He's started looking for a job.
- O bir iş aramaya başladı.
- Here is your list of jobs.
- İşte iş listeniz.
- I'm not taking the job.
- İşi kabul etmiyorum.
- Tom has to travel a lot for his job.
- Tom işi için çok seyahat etmek zorunda.
- Tom's stressful job is having a detrimental effect on his health.
- Tom'un stresli işi sağlığı üzerinde zararlı bir etki yaratıyor.
- This job involves lots of hard work.
- Bu iş çok sıkı çalışmayı gerektiriyor.
- Father spoke about how important school will be for finding a job when I am older.
- Babam okulun ben büyüdüğümde iş bulmak için ne kadar önemli olduğundan bahsetti.
- Tom is the right man for the job.
- Tom bu iş için doğru adam.
- You haven't done a very good job.
- Çok iyi bir iş çıkarmamışsın.
- Tom will be able to find a job easily.
- Tom kolayca iş bulabilecektir.
- His job is to negotiate with foreign buyers.
- İşi yabancı alıcılarla pazarlık yapmak.
- Tom is very dedicated to his job.
- Tom kendini işine çok adamış.
- He has lost his job.
- O işini kaybetti.
- I know you'll get the job.
- İşi alacağını biliyorum.
- He has lost his job.
- İşini kaybetti.
- Fadil never had a steady job.
- Fadıl'ın hiç istikrarlı bir işi olmadı.
- Neither Tom nor Mary has found a job in Boston.
- Ne Tom ne de Mary Boston'da bir iş buldu.
- I am satisfied with my job.
- İşimden memnunum.
- How soon will you be able to finish that job?
- Bu işi ne zaman bitirebileceksin?
- I'm sure you'll be able to handle the job.
- Bu işi halledebileceğinden eminim.
- I have a different job now.
- Şimdi farklı bir işim var.
- I haven't found a job.
- Bir iş bulmadım.
- The fast and effective solution for finding the job of your dreams!
- Hayallerinizdeki işi bulmak için hızlı ve etkili çözüm!
- Fadil spent long hours on his job.
- Fadıl işinde uzun saatler geçiriyordu.
- Now that you have finished your job, you are free to go home.
- Artık işini bitirdiğine göre, eve gitmekte özgürsün.
- My job is to publicize the decisions made during the meeting.
- Benim işim toplantıda alınan kararları duyurmak.
- I want you to keep your job.
- İşini korumanı istiyorum.
- Tom agreed for the job.
- Tom işi kabul etti.
- The teacher lost his job because he cruelly berated students who made mistakes.
- Öğretmen işini kaybetti çünkü hata yapan öğrencileri acımasızca azarlıyordu.
- Tom is still trying to talk Mary into taking the job.
- Tom hala Mary'i işi kabul etmesi için ikna etmeye çalışıyor.
- Are you satisfied with your job?
- İşinizden memnun musunuz?
- I don't know how Tom got his job.
- Tom'un işini nasıl aldığını bilmiyorum.
- I have an easy job.
- Kolay bir işim var.
- You did an incredible job.
- İnanılmaz bir iş başardın.
- Fadil did an awesome job.
- Fadıl harika bir iş başardı.
- I think they've done a good job.
- Bence iyi bir iş çıkardılar.
- It was a job done well.
- İyi yapılmış bir işti.
- Neither Tom nor Mary has found a job.
- Ne Tom ne de Mary bir iş buldu.
- Do you think Tom will get the job he's applied for?
- Tom'un başvurduğu işi alacağını düşünüyor musun?
- Tom has been offered a job in Boston.
- Tom Boston'dan bir iş teklifi aldı.
- I tried to find a job.
- İş bulmaya çalıştım.
- I need a good job.
- İyi bir işe ihtiyacım var.
- He is the very man for the job.
- Bu iş için biçilmiş kaftan.
- I thought Tom could handle the job if I gave him a chance.
- Eğer ona bir şans verirsem Tom'un bu işin üstesinden gelebileceğini düşündüm.
- I found a good job.
- Ben iyi bir iş buldum.
- What do you like about your job?
- İşinin nesini seviyorsun?
- I recently left my job.
- Yakın zamanda işimden ayrıldım.
- This is the job you've been waiting for.
- Beklediğiniz iş bu.
- Tom did a good job.
- Tom iyi bir iş çıkardı.
- That job is pretty much finished.
- O iş, hemen hemen bitti.
- You're lucky to have such a good job.
- Bu kadar iyi bir işin olduğu için şanslısın.
- Do you want my job?
- İşimi istiyor musun?
- Tom isn't qualified for that job.
- Tom o iş için nitelikli değil.
- I think Tom doesn't have a very good job.
- Kanımca Tom'un çok iyi bir işi yok.
- Tom agreed to take the job we offered him.
- Tom ona teklif ettiğimiz işi almayı kabul etti.
- Lobbyists' job is to lobby.
- Lobicilerin işi lobi yapmaktır.
- He assigned me a new job.
- O, beni yeni bir işe atadı.
- Their job is to draw plans.
- Onların işi plan çizmek.
- Please give him a job, Mr Wood.
- Lütfen ona bir iş verin Bay Wood.
- I understand you turned the job down.
- Ben işi reddettiğini anlıyorum.
- It looks like Tom doesn't really want this job.
- Görünüşe göre Tom bu işi gerçekten istemiyor.
- Tom was able to find Mary a good job.
- Tom, Mary'ye iyi bir iş bulabildi.
- I trained Tom for the job.
- Tom'u iş için eğittim.
- I'm looking for a full-time job.
- Tam zamanlı bir iş arıyorum.
- That has allowed the creation of 4.000 new jobs.
- Bu 4.000 yeni iş yaratılmasını sağladı.
- You never can tell what kind of job you might find.
- Ne tür bir iş bulabileceğinizi asla bilemezsiniz.
- I have a very stressful job.
- Çok stresli bir işim var.
- The doctors thought he was dead, but today he is still alive and healthy, and has a job and a family.
- Doktorlar onun öldüğünü düşündüler ama bugün hala hayatta ve sağlıklı, bir işi ve ailesi var.
- This job will take twice as long as I expected.
- Bu iş beklediğimin iki katı kadar uzun sürecek.
- I have a good job.
- Benim iyi bir işim var.
- What do you dislike about your job?
- İşinin nesini sevmiyorsun?
- Their job is to cook for the soldiers.
- Onların işi askerler için yemek pişirmek.
- Tom has lost both his job and his house.
- Tom hem işini hem de evini kaybetti.
- Tom has a good job now.
- Tom'un artık iyi bir işi var.
- We need an electrical engineer for this job.
- Bu iş için bir elektrik mühendisine ihtiyacımız var.
- Tom did a fantastic job.
- Tom harika bir iş çıkardı.
- Tom should have no difficulty finding a job.
- Tom iş bulmakta zorluk çekmeyecektir.
- We're adding a lot of jobs.
- Bir sürü iş ekliyoruz.
- Tom began to look for a job three months before he graduated from college.
- Tom üniversiteden mezun olmadan üç ay önce iş aramaya başladı.
- Layla didn't do the job very well.
- Layla işi pek iyi yapamadı.
- Tom needed a good job.
- Tom'un iyi bir işe ihtiyacı vardı.
- They told me that I was overqualified for this job.
- Bana bu iş için gereğinden fazla nitelikli olduğumu söylediler.
- I thought you wanted this job.
- Bu işi istediğini sandım.
- Daniel got a good job.
- Daniel iyi bir iş buldu.
- Tom takes his job seriously.
- Tom işini ciddiye alıyor.
- Millions of people lost their jobs.
- Milyonlarca insan işini kaybetti.
- He is the proper person for the job.
- O, iş için doğru kişidir.
- Tom is quite good at his job.
- Tom işinde oldukça iyidir.
- Tom should get the job.
- Tom işi almalı.
- Improving upon perfection is not an easy job.
- Mükemmelliğin iyileştirilmesi kolay bir iş değildir.
- You've done a brilliant job.
- Harika bir iş çıkardın.
- I've got a job.
- Bir işim var.
- Tom did a great job.
- Tom harika bir iş çıkardı.
- I don't think I can finish the job alone.
- Bu işi tek başıma bitirebileceğimi sanmıyorum.
- A teacher's job isn't easy.
- Bir öğretmenin işi kolay değildir.
- I didn't get the job.
- İşi almadım.
- I do my job well.
- İşimi iyi yapıyorum.
- Tom isn't fit for the job.
- Tom iş için uygun değildir.
- Tom offered Mary a job.
- Tom Mary'ye bir iş teklif etti.
- Tom found a job for Mary.
- Tom Mary için bir iş buldu.
- Tom hasn't yet been offered a job.
- Tom'a henüz bir iş teklif edilmedi.
- That's Tom's job.
- Bu Tom'un işi.
- He's not the right man for this job.
- O bu iş için doğru adam değil.
- Are you offering me my job back?
- Bana işimi geri mi öneriyorsun?
- These policies will create millions of jobs.
- Bu politikalar milyonlarca iş yaratacak.
- Tom has begun looking for a job.
- Tom iş aramaya başladı.
- I hired Tom because I thought he was the best person for the job.
- Tom'u tuttum çünkü bu iş için en iyi kişi olduğunu düşündüm.
- They were looking for jobs.
- Onlar iş arıyorlardı.
- I want to have a job that I love.
- Sevdiğim bir işim olmasını istiyorum.
- It'll also help create jobs.
- Ayrıca iş yaratmaya yardımcı olacak.
- Tom regretted quitting his job.
- Tom işini bıraktığına pişman oldu.
- Tom wants a job.
- Tom bir iş istiyordu.
- She found a job.
- O bir iş buldu.
- Tom found a job that he can do.
- Tom yapabileceği bir iş buldu.
- We cannot allow these people to steal our jobs.
- Bu insanların işlerimizi çalarmalarına izin veremeyiz.
- I hope I can get my old job back.
- Umarım eski işimi geri alabilirim.
- She's disgusted with the job.
- Bu işten iğreniyor.
- I recommended Tom for the job.
- İş için Tom'u tavsiye ettim.
- If you get that job, the world will be your oyster.
- Eğer o işi alırsan, dünya senin istiridyelerin olacak.
- They'll find us jobs.
- Onlar bize iş bulacaklar.
- How do you prepare for a job like this?
- Bu tür bir iş için nasıl hazırlanıyorsun?
- Do you think this job is easy?
- Bu işin kolay olduğunu düşünüyor musun?
- What is your job, Tom?
- Senin işin ne, Tom?
- Tom wanted to get a part-time job.
- Tom yarı zamanlı bir iş bulmak istedi.
- I wish I had a decent job.
- Keşke düzgün bir işim olsaydı.
- Fadil wanted to be close to his job.
- Fadıl işine yakın olmak istedi.
- Can you complete the job in two days?
- Bu işi iki günde bitirebilir misin?
- I got fired from my job.
- İşimden kovuldum.
- I wanted to ask Tom if he'd ever consider changing jobs.
- Tom'a hiç iş değiştirmeyi düşünüp düşünmediğini sormak istedim.
- I am looking for a job, sir.
- İş arıyorum, efendim.
- He earns over 500 dollars a month from that job.
- O işten ayda 500 dolardan fazla kazanıyor.
- I wish I had a cushy office job with a nice salary.
- Keşke iyi maaşlı, rahat bir ofis işim olsaydı.
- My mother told me to do a careless job of it.
- Annem bana bu işi dikkatsizce yapmamı söyledi.
- I want to do the job right away.
- İşi hemen yapmak istiyorum.
- Everyone did a fabulous job.
- Herkes harika bir iş çıkardı.
- Tom does a fine job.
- Tom iyi iş çıkarıyor.
- Dan has just been offered a job elsewhere.
- Dan'e başka bir yerden iş teklifi geldi.
- Tom took the job Mary offered him.
- Tom, Mary'nin teklif ettiği işi kabul etti.
- She's unfit for the job.
- Bu iş için uygun değil.
- This is a difficult job.
- Bu zor bir iş.
- You chose this job yourself, right?
- Bu işi kendin seçtin, değil mi?
- There were lots of jobs.
- Çok iş vardı.
- Aren't you too young for that job?
- O iş için çok genç değil misin?
- That's a filthy job and I don't want to do it.
- Bu pis iş ve onu yapmak istemiyorum.
- That's not our job.
- Bu bizim işimiz değil.
- How's the new job going?
- Yeni iş nasıl gidiyor?
- How can I quit this job?
- Bu işi nasıl bırakabilirim?
- She's looking for a better job.
- Daha iyi bir iş arıyor.
- Tom certainly didn't do as good a job as he usually does.
- Tom kesinlikle her zaman yaptığı kadar iyi bir iş çıkarmadı.
- Tom has a white-collar job.
- Tom'un beyaz yakalı bir işi var.
- Although Layla was college-educated, she landed a job as a maid.
- Leyla üniversite eğitimi almış olmasına rağmen hizmetçi olarak işe girdi.
- The stock market crash forced many retirees back into the job market.
- Borsa çöküşü birçok emekliyi iş piyasasına geri dönmeye zorladı.
- He thinks his job is pointless.
- İşinin anlamsız olduğunu düşünüyor.
- We want to offer you the job.
- Size iş teklif etmek istiyoruz.
- God, I hate my job.
- Tanrım, işimden nefret ediyorum.
- I thought we had three weeks to finish this job.
- Bu işi bitirmek için üç haftamız var sanıyordum.
- One way or another, we have to get this job finished by Monday.
- Bir şekilde, pazartesiye kadar bu işi bitirtmeliyiz.
- I have found a job.
- Bir iş buldum.
- Tom thinks he can do the job better than anyone else.
- Tom bu işi herkesten daha iyi yapabileceğini düşünüyor.
- I think a part-time job is a good experience.
- Bence yarı zamanlı bir iş iyi bir deneyimdir.
- He is against taking the new job.
- Yeni işi kabul etmeye sıcak bakmıyor.
- I don't regret quitting my job.
- İşimi bıraktığıma pişman değilim.
- He began to look for a job.
- O bir iş aramaya başladı.
- What kinds of job are you looking for?
- Ne tür bir iş arıyorsunuz?
- His job creates extreme stress.
- İşi aşırı stres yaratıyor.
- He is looking for a good job.
- İyi bir iş arıyor.
- Tom is going to apply for a job with a computer company.
- Tom, bir bilgisayar şirketindeki bir iş için başvuracak.
- My job is to forgive you, which I do.
- Benim işim seni affetmek, ki affediyorum.
- You can't get a job here without a work permit.
- Çalışma izniniz olmadan burada iş bulamazsınız.
- What don't you like about your job?
- İşin hakkında neyi sevmiyorsun?
- Tom liked his job very much.
- Tom işini çok sevdi.
- That was, as it were, part of the job.
- Bu da işin bir parçasıydı.
- Sami didn't have a job at that time.
- Sami'nin o zamanlar bir işi yoktu.
- After I graduated from college, I got a job with my father's company.
- Üniversiteden mezun olduktan sonra babamın şirketinde işe başladım.
- Tom did the job the best he could.
- Tom işi elinden gelen en iyi şekilde yaptı.
- I think Tom can do a fine job.
- Bence Tom iyi bir iş çıkarabilir.
- Tom found Mary a job not too far from where she lives.
- Tom Mary'ye yaşadığı yere çok uzak olamayan bir iş buldu.
- Spacewalks usually last between five and eight hours, depending on the job.
- Uzay yürüyüşleri, işe bağlı olarak genellikle beş ile sekiz saat arasında sürer.
- He has been well off since he started this job.
- O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- If you get that job, the world will be your oyster.
- Eğer o işi alırsan, dünya senin istiridyendir.
- Tom did a wonderful job.
- Tom harika bir iş çıkardı.
- That's a woman's job.
- Bu bir kadının işi.
- Tom said that Mary did a good job.
- Tom, Mary'nin iyi bir iş çıkardığını söyledi.
- That's part of my job.
- Bu benim işimin bir parçası.
- I have a part-time job working as a Santa at the mall.
- Alışveriş merkezinde Noel Baba olarak yarı zamanlı bir işim var.
- I knew that Tom wouldn't be able to find a job.
- Tom'un bir iş bulamayacağını biliyordum.
- Though Mike likes his job very much, it does not pay well.
- Mike işini çok sevmesine rağmen, iyi bir maaşı yoktur.
- Tom doesn't think he'll be able to finish the job by himself.
- Tom işi tek başına bitirebileceğini düşünmüyor.
- Does Tom ever tell you how to do your job?
- Tom sana hiç işini nasıl yapacağını söylüyor mu?
- Tom has never had a job.
- Tom'un hiç işi olmadı.
- There were no jobs.
- Hiç iş yoktu.
- They found a job.
- Bir iş buldular.
- My old job was extremely boring.
- Eski işim son derece sıkıcıydı.
- Tommy did not want to run the risk of losing his job.
- Tommy, işini kaybetme riskini göze almak istemedi.
- It's a thankless job.
- Nankör bir iş.
- Tom still loves his job.
- Tom hâlâ işini seviyor.
- They said I wasn't qualified for the job.
- İş için yeterli olmadığımı söylediler.
- Tom has done a wonderful job.
- Tom harika bir iş çıkardı.
- You've done a wonderful job on the interior decoration.
- İç dekorasyonda harika bir iş çıkarmışsınız.
- I offered Tom the job.
- İşi Tom'a önerdim.
- What he needs most is a good job.
- En çok ihtiyacı olan şey iyi bir iş.
- They offered me the job.
- Onlar bana iş teklif etti.
- Tom ended up getting a good job.
- Sonunda Tom'un iyi bir işi oldu.
- My job is to do what other people don't want to do.
- Benim işim diğer insanların yapmak istemediklerini yapmak.
- It was Tom's job to find out.
- Bunu öğrenmek Tom'un işiydi.
- Sami gave Layla a job at the church.
- Sami, Layla'ya kilisede bir iş verdi.
- Tom needed a job.
- Tom'un bir işe ihtiyacı vardı.
- Why don't you get a real job?
- Neden gerçek bir iş bulmuyorsun?
- I went home and told my wife about the job in Boston.
- Eve gittim ve karıma Boston'daki işten bahsettim.
- Their job is to cut up the wood.
- Onların işi odun kesmek.
- You're frustrated about your job.
- İşin hakkında hayal kırıklığına uğradın.
- They liked their jobs.
- İşlerini seviyorlardı.
- You've already got a job.
- Zaten bir işin var.
- It's my job to convince you.
- Seni ikna etmek benim işim.
- Tom found Mary a job.
- Tom, Mary'e bir iş buldu.
- Tom has been drinking on the job.
- Tom iş başında içki içiyor.
- He applied for the job and got it.
- İş için başvurdu ve işi aldı.
- It's taking us way too much time to get this job finished.
- Bu işi bitirtmek oldukça çok fazla zamanımızı alıyor.
- I am going to leave my present job.
- Şu anki işimden ayrılacağım.
- Tom did a pretty good job of selecting music for the dance.
- Tom, dans için müzik seçimi konusunda iyi bir iş çıkardı.
- They want to steal our jobs.
- İşlerimizi çalmak istiyorlar.
- What's the most interesting job you've ever had?
- Şimdiye kadar yaptığın en ilginç iş neydi?
- Tom told me his job was tough.
- Tom bana işinin zor olduğunu söyledi.
- Do they have jobs?
- Onların işi var mı?
- You're lucky that you have a job.
- Bir işin olduğu için şanslısın.
- Who wants this job?
- Bu işi kim istiyor?
- Dan got a job at a newspaper.
- Dan bir gazetede bir iş buldu.
- Whether or not Tom gets the job in Boston is still very much up in the air.
- Tom'un Boston'daki işi alıp almayacağı hala belirsiz.
- Do you miss your old job?
- Eski işini özlüyor musun?
- Tom had an important job to do.
- Tom'un yapacak önemli bir işi vardı.
- Right now she's working as a waitress, but she's looking for a better job.
- Şu anda garson olarak çalışıyor ama daha iyi bir iş arıyor.
- Does Tom like his job?
- Tom işini seviyor mu?
- I wouldn't accept that job.
- O işi kabul etmezdim.
- This job is my bread and butter.
- Bu iş benim ekmek kapım.
- Adams did not expect the job to be easy.
- Adams işin kolay olmasını beklemiyordu.
- Tom told me that Mary was good at her job.
- Tom bana Mary'nin işinde iyi olduğunu söyledi.
- Is your job permanent?
- İşin kalıcı mı?
- Tom didn't apply for the job.
- Tom işe başvurmadı.
- He was looking for a good job.
- İyi bir iş arıyordu.
- Tom thinks Mary would be perfect for the job.
- Tom, Mary'nin bu iş için mükemmel olacağını düşünüyor.
- You can have your old job back.
- Eski işini geri alabilirsin.
- Tom has done a good job for us.
- Tom bizim için iyi bir iş çıkardı.
- Tom has a job.
- Tom'un bir işi var.
- They offered the job to me.
- Onlar işi bana teklif etti.
- I've had it with this stupid job.
- Bu aptal işten bıktım.
- Let's concentrate on the job at hand.
- Elimizdeki işe konsantre olalım.
- Can I have my job back?
- İşime geri dönebilir miyim?
- It was my first job.
- O benim ilk işimdi.
- Tom liked his job.
- Tom işini beğendi.
- Tom knew he had a job to do.
- Tom yapacak bir işi olduğunu biliyordu.
- Tom did an amazing job.
- Tom harika bir iş çıkardı.
- I am looking for a job near my house.
- Evimin yakınında bir iş arıyorum.
- Tom had a hard time finding a job.
- Tom iş bulmakta sıkıntı yaşadı.
- We all have jobs to do.
- Hepimizin yapacak işleri var.
- Do you like your job?
- İşinizi seviyor musunuz?
- This is a job for life.
- Bu ömür boyu garantili bir iş.
- They have already finished that job.
- Onlar o işi çoktan bitirdiler.
- Why aren't you looking for a job?
- Neden iş aramıyorsun?
- Tom and Mary lost their jobs due to budget cutbacks.
- Tom ve Mary bütçe kesintileri yüzünden işlerini kaybettiler.
- She decided to quit her job.
- İşinden istifa etmeye karar verdi.
- It's part of the job.
- Bu işin bir parçası.
- Somebody has to finish this job.
- Birisi bu işi bitirmek zorunda.
- Tom didn't have a job at that time.
- Tom'un o zaman bir işi yoktu.
- I really need this job.
- Bu işe gerçekten ihtiyacım var.
- I would like to thank you for your great job.
- Harika işin için sana teşekkür etmek istiyorum.
- Tom got the job.
- Tom işi aldı.
- Don't ask me to choose between you and my job.
- Seninle işim arasında bir seçim yapmamı isteme benden.
- Thank you for considering me for the job.
- Beni iş için düşündüğün için teşekkür ederim.
- He did a pretty good job.
- Oldukça iyi bir iş çıkardı.
- Whether you like it or not, the job has to be done.
- Hoşunuza gitse de gitmese de bu iş yapılmak zorunda.
- I have my own job.
- Kendi işim var.
- I would like to learn English for job opportunities.
- İş fırsatları için İngilizce öğrenmek istiyorum.
- Tom did an outstanding job.
- Tom olağanüstü bir iş çıkardı.
- Was Tom happy you gave Mary the job?
- Tom, Mary'ye işi verdiğin için mutlu muydu?
- I was just thinking of a new job.
- Yeni bir iş düşünüyordum.
- Most of the policemen lost their jobs.
- Polislerin çoğu işlerini kaybetti.
- Are you pleased with your new job?
- Yeni işinizden memnun musunuz?
- Tom was able to find Mary a good job.
- Tom, Mary'ye iyi bir iş bulmayı başardı.
- Tom said that Mary didn't have a job.
- Tom, Mary'nin bir işi olmadığını söyledi.
- They hired someone else for the job.
- Bu iş için başkasını tuttular.
- You're lucky to have a job.
- Sen bir işin olduğu için şanslısın.
- Tom has done a fine job on the report.
- Tom raporda iyi bir iş çıkarmış.
- It's our job to help you.
- Bizim işimiz size yardım etmek.
- Tom is going to start his new job on Monday.
- Tom yeni işine pazartesi günü başlayacak.
- It was his first job.
- Onun ilk işiydi.
- Tom got a new job.
- Tom yeni bir iş buldu.
- I have a different job now.
- Artık farklı bir işim var.
- Tom has to speak French for his job.
- Tom işi için Fransızca konuşmak zorunda.
- It's our job to help her.
- Ona yardım etmek bizim işimiz.
- He did a great job.
- Harika bir iş çıkardı.
- His skill qualifies him for the job.
- Onun yeteneği iş için onu yeterli kılıyor.
- When will you be able to finish that job?
- O işi ne zaman bitirebileceksin?
- I'm trying to find a new job.
- Yeni bir iş bulmaya çalışıyorum.
- Tom lost his job on Monday.
- Tom pazartesi günü işini kaybetti.
- Tom is a good man for the job.
- Tom iş için iyi bir adam.
- If I were you, I would quit my job and leave London.
- Yerinizde olsam, işimi bırakır, Londra'yı terk ederdim.
- Their job is to wash the cars.
- Onların işi arabaları yıkamak.
- The doctors thought he was dead, but today he is still alive and healthy, and has a job and a family.
- Doktorlar onun öldüğünü düşünmüştü ama o bugün hâlâ hayatta, sağlıklı ve bir işi ve ailesi var.
- I suggest you find a job.
- Bir iş bulmanı öneriyorum.
- Tom says he's considering quitting his job.
- Tom işi bırakmayı düşündüğünü söylüyor.
- She is fit for the job.
- O, iş için uygun.
- Tom will do a great job for you.
- Tom senin için harika bir iş çıkaracaktır.
- Tom did a nice job.
- Tom iyi iş çıkardı.
- He tried hard only to find that he was not fit for the job.
- Çok çalıştı ama bu iş için uygun olmadığını anladı.
- No one does this job better than Tom.
- Hiç kimse bu işi Tom'dan daha iyi yapamaz.
- Tom did a great job here.
- Tom burada harika bir iş çıkardı.
- Does she like her new job?
- Yeni işini seviyor mu?
- I have worst job in the world.
- Ben dünyanın en kötü işine sahibim.
- Tom offered Mary a job.
- Tom, Mary'ye bir iş teklif etti.
- This is a good job.
- Bu güzel bir iş.
- Can you help me find a good job?
- İyi bir iş bulmama yardım eder misiniz?
- Tom came to Boston hoping to find a job.
- Tom bir iş bulma ümidiyle Boston'a geldi.
- I'll be with you as soon as I finish this job.
- Bu işi bitirir bitirmez seninle olacağım.
- There are rumors that she found a new job.
- Onun yeni bir iş bulduğuna dair söylentiler var.
- When I got out of prison, I couldn't find a job anywhere near my home since no one would hire an ex-con.
- Hapisten çıktığımda, hiç kimse eski bir mahkûmu istihdam etmediği için evime yakın bir yerde iş bulamadım.
- You did a very good job.
- Çok iyi bir iş çıkardın.
- Their job is to wash the cars.
- Onların işi arabaları yıkamaktır.
- Did they get you your job back?
- İşini geri aldılar mı?
- He is the right man for the job.
- O bu iş için doğru adam.
- I'm sure I can find a job.
- Bir iş bulabileceğimden eminim.
- I finished the job on my own.
- İşi kendi kendime bitirdim.
- My new job starts Monday.
- Benim yeni işim pazartesi başlıyor.
- Shun will take over my job while I'm away.
- Ben yokken işimi Shun devralacak.
- Tom has a very easy job.
- Tom'un çok kolay bir işi var.
- You're going to lose your job.
- İşini kaybedeceksin.
- How difficult is it to find a job in Boston?
- Boston'da iş bulmak ne kadar zor?
- I can't think of anyone better than Tom for the job.
- İş için Tom'dan daha iyi birini düşünemiyorum.
- She did a great job.
- Harika bir iş çıkardı.
- Tom is the right guy for the job.
- Tom iş için doğru adamdır.
- She did the job with ease.
- İşini kolayca halletti.
- It's a beautiful job.
- Çok güzel bir iş.
- Tom helped Mary find a job.
- Tom, Mary'nin iş bulmasına yardım etti.
- I gave Tom a job.
- Tom'a bir iş verdim.
- Tom wanted a job.
- Tom bir iş istedi.
- Read the advertisement section if you're looking for a job.
- İş arıyorsanız ilan bölümünü okuyun.
- It's our job to help him.
- Ona yardım etmek bizim işimiz.
- An attorney's job is proving that his client is innocent.
- Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.
- Neither Tom nor Mary has found a job in Boston.
- Ne Tom ne de Mary Boston'da bir iş bulamadı.
- An attorney's job is proving that his client is innocent.
- Bir avukatın işi müvekkilinin masum olduğunu kanıtlamaktır.
- Her job was to see the children safely across the street.
- Onun işi çocukların caddeyi güvenli bir şekilde karşıdan karşıya geçtiklerini görmekti.
- He will get a better job with a college degree.
- Üniversite diploması ile daha iyi bir iş bulacak.
- Fadil lost his job and house.
- Fadıl işini ve evini kaybetti.
- I've found a good job.
- İyi bir iş buldum.
- Tom urged Mary to take the job she was being offered.
- Tom, Mary'ye teklif edilen işi kabul etmesi için ısrar etti.
- You didn't do a very good job, I said.
- Çok iyi bir iş çıkarmamışsın, dedim.
- Tom asked me some questions about my job.
- Tom bana işim hakkında bazı sorular sordu.
- I hate this job sometimes.
- Bazen bu işten nefret ediyorum.
- Tom wished he had a decent job.
- Tom iyi bir işi olmasını diledi.
- I got a job as a carpenter.
- Marangoz olarak iş buldum.
- We don't think the job is done.
- İşin bittiğini düşünmüyoruz.
- I can't finish this job today.
- Bugün bu işi bitiremem.
- That's not really my job.
- Bu gerçekten benim işim değil.
- I went to Boston for a job.
- Bir iş için Boston'a gittim.
- She is always complaining of her job.
- Daima işinden şikayet eder.
- Tom knows why Mary quit her job.
- Tom Mary'nin işini neden bıraktığını biliyor.
- Tom took a job with a trading company.
- Tom bir ticaret şirketinde işe girdi.
- He found a job with a food company.
- Bir gıda şirketinde iş buldu.
- Who's the best person for the job?
- Bu iş için en iyi kişi kim?
- How has your job changed over all the years?
- İşiniz bütün bu yıllar boyunca nasıl değişti?
- Let's talk about your job.
- İşiniz hakkında konuşalım.
- What kind of job did Tom get?
- Tom ne tür bir işe girdi?
- We've found him to be the right man for the job.
- Onu bu iş için doğru kişi olarak bulduk.
- He couldn't get the job.
- İşi alamadı.
- Tom never jokes about his job.
- Tom işi hakkında asla şaka yapmaz.
- Tom got a job teaching.
- Tom öğretmenlik işi buldu.
- It's difficult to get a job at the moment.
- Şu anda iş bulmak zor.
- It rests with you to decide whom to choose for the job.
- İş için kimi seçeceğinize karar vermek size kalmış.
- I'm applying for a job.
- Bir iş başvurusu yapıyorum.
- Tom doesn't have a regular job.
- Tom'un düzenli bir işi yok.
- Tom will take over my job while I'm away.
- Ben yokken işimi Tom devralacak.
- Tom likes his job.
- Tom işini seviyor.
- There are times that we have to leave a job even in the middle of a recession.
- Ekonomik durgunluğun ortasında bile işten ayrılmak zorunda kaldığımız zamanlar olur.
- She's disgusted with the job.
- O, işten tiksindi.
- I haven't been looking for a job.
- İş aramıyordum.
- I don't want your old job.
- Senin eski işini istemiyorum.
- In my job I have to deal with all kinds of people.
- İşim gereği her türlü insanla muhatap olmak zorundayım.
- You have no idea how important this job is to me.
- Bu işin benim için ne kadar önemli olduğu hakkında hiçbir fikrin yok.
- He is the proper person for the job.
- İş için uygun kişi o.
- I don't want Tom to lose his job.
- Tom'un işini kaybetmesini istemiyorum.
- I went home and told my wife about the job in Boston.
- Eve gittim ve eşime Boston'daki işten bahsettim.
- It's my job to protect them.
- Onları korumak benim işim.
- Tom did a great job tonight.
- Tom bu gece harika bir iş çıkardı.
- She decided to resign her job.
- İşinden istifa etmeye karar verdi.
- If anything, my new job is harder than my old one.
- Aksine, yeni işim eskisinden daha zor.
- Your job isn't easy.
- İşiniz kolay değil.
- It was a tedious job.
- Sıkıcı bir işti.
- Tom did a good job predicting who would win the election.
- Tom seçimi kimin kazanacağını tahmin ederek iyi bir iş çıkardı.
- Tom got a part-time job to help pay for his tuition.
- Tom okul masraflarını karşılayabilmek için yarı zamanlı bir işe girdi.
- I urgently need a job.
- Acilen bir işe ihtiyacım var.
- He did nothing but complain about his job.
- İşi hakkında şikayet etmekten başka bir şey yapmadı.
- Father spoke about how important school will be for finding a job when I am older.
- Babam ben büyüdüğümde iş bulmak için okulun ne kadar önemli olduğundan bahsetti.
- Their job is to clear gardens.
- Onların işi bahçeyi temizlemek.
- That wasn't your job.
- O senin işin değildi.
- I need my car for my job.
- İş için arabama ihtiyacım var.
- Can you take on the job?
- Bu işi üstlenebilir misin?
- I think Tom doesn't have a very good job.
- Tom'un çok iyi bir işi olmadığını düşünüyorum.
- Tom doesn't think he is up to the job.
- Tom bu işe uygun olduğunu düşünmüyor.
- Tom regretted quitting his job.
- Tom işi bıraktığına pişman oldu.
- They don't have jobs.
- İşleri yok.
- Tom is unqualified for that job.
- Tom bu iş için uygun değil.
- Why would you ever want to do a job like that?
- Öyle bir işi neden yapmak istiyorsun?
- Tom certainly has the right temperament for the job.
- Tom kesinlikle bu iş için doğru mizaca sahip.
- Why did you quit your job?
- İşini neden bıraktın?
- I do my job well.
- İşimi iyi yaparım.
- Tom certainly has a tough job.
- Tom kesnlikle zor bir işe sahip.
- I know who I'd recommend for the job.
- İş için kimi önereceğimi biliyorum.
- He is going to apply for a job with a computer company.
- İş için bir bilgisayar şirketine başvuracak.
- I wonder if I'll get the job.
- İşi alacak mıyım merak ediyorum.
- If you really need a job, why don't you consider working for Tom?
- Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?
- It's not an easy job.
- Bu kolay bir iş değil.
- I'm wondering whether to take on that job.
- O işe girip girmeyeceğimi merak ediyorum.
- A job is not merely a means to earn a living.
- Bir iş sadece geçiminizi sağlamak için bir araç değildir.
- How do you like your new job?
- Yeni işini nasıl buldun?
- Kathy got a part-time job so that she could study at college.
- Kathy üniversitede okuyabilmek için yarı zamanlı bir iş buldu.
- Who is more suitable for the job than Tom?
- İş için kim Tom'dan daha uygundur?
- Yesterday I finished the job.
- İşi dün bitirdim.
- Tom was lucky enough to find a good job.
- Tom, iyi bir iş bulacak kadar şanslıydı.
- Tom and his team worked around the clock to get the job finished.
- Tom ve ekibi işi bitirmek için gece gündüz çalıştılar.
- This is a hack job.
- Bu bir internet korsanlığı işi.
- He has been in deep water since he got fired from his job.
- İşinden kovulduğundan beri onun başı belada.
- I have a great job.
- Harika bir işim var.
- He was charged to continue this job.
- Bu işe devam etmesi için görevlendirildi.
- If he doesn't accept the job, someone else will.
- Eğer işi kabul etmezse, başkası kabul edecek.
- Tom was dismissed from his job.
- Tom işinden kovuldu.
- Tom is hunting for a job.
- Tom bir iş arıyor.
- I'll find another job.
- Başka bir iş bulacağım.
- Tom is happy with his new job.
- Tom yeni işinden memnun.
- Tom isn't the right man for the job.
- Tom bu iş için doğru adam değil.
- I'm lucky to have a job.
- Bir işim olduğu için şanslıyım.
- I need to get a job.
- Bir iş bulmam gerek.
- Does she like her job?
- O, işini seviyor mu?
- How did you get your job?
- İşinize nasıl girdiniz?
- He complained that he couldn't find a job.
- Bir iş bulamamaktan yakındı.
- There are no jobs here.
- Burada iş yok.
- Tom may be the best person for the job.
- Tom bu iş için en iyi kişi olabilir.
- You have no idea how important this job is to me.
- Bu işin benim için ne kadar önemli olduğu hakkında bir fikrin yok.
- The job must be finished by 3 p.m.
- İşin 15:00'e kadar bitirilmesi gerek.
- I heard you got a job.
- İşe girdiğini duydum.
- Rie Kawada will do my job while I'm gone.
- Ben yokken işimi Rie Kawada yapacak.
- Does he like his job?
- İşini sever mi?
- If we don't finish this job, we'll lose the next contract.
- Eğer bu işi bitiremezsek, bir sonraki sözleşmeyi kaybederiz.
- She botched the job.
- İşi berbat etti.
- He was sick of his job.
- O işinden bıkmıştı.
- It only took us fifteen minutes to complete the job.
- İşi tamamlamak sadece on beş dakikamızı aldı.
- Tom has begun to look for a job.
- Tom bir iş aramaya başladı.
- My job is teaching English.
- Benim işim İngilizce öğretmek.
- Most of the policemen lost their jobs.
- Polislerin çoğu işini kaybetti.
- Tom is just right for the job.
- Tom bu işin adamıdır.
- I still have a job.
- Hâlâ bir işim var.
- Tom is on the job, isn't he?
- Tom iş başında, değil mi?
- I've been looking for a job a long time.
- Uzun zamandır iş arıyorum.
- I couldn't get a job in Boston.
- Boston'da iş bulamadım.
- Did you apply for a job in this company?
- Bu şirkete iş başvurusu mu yaptınız?
- I don't have a salary because I don't have a job.
- Maaşım yok çünkü işim yok.
- I've got a job already.
- Benim zaten bir işim var.
- To find a job is difficult.
- Bir iş bulmak zordur.
- Their job is to add examples to the dictionary.
- Onların işi sözlüğe örnekler eklemektir.
- It is difficult to find a well paid permanent job.
- İyi ücretli daimi bir iş bulmak zordur.
- It's hard to get a job in this country.
- Bu ülkede iş bulmak zordur.
- We offered him a nice job.
- Biz ona güzel bir iş teklif ettik.
- Two days ago I quit my job.
- İki gün önce işimden istifa ettim.
- It'll take you days to finish this job.
- Bu işi bitirmen günler sürecek.
- It was an inside job.
- Bu içeriden destekli bir işti.
- This job shouldn't take more than a couple of hours.
- Bu iş birkaç saatten daha fazla almamalı.
- How difficult is it to find a job in Boston?
- Boston'da iş bulmak ne kadar zordur?
- Tom was found out drinking on the job.
- Tom iş başında içki içerken yakalandı.
- He will get a better job with a college degree.
- Üniversite diplomasıyla daha iyi bir iş bulacak.
- My job is the same as it's always been.
- İşim her zaman olduğu gibi aynı.
- Dan was fired from his job at the water company.
- Dan su şirketindeki işinden kovuldu.
- Tom really did a good job today.
- Tom bugün gerçekten iyi bir iş çıkardı.
- I have to find another job.
- Başka bir iş bulmak zorundayım.
- Fadil did an awesome job.
- Fadıl harika bir iş çıkardı.
- I've been looking for a new job for a long time.
- Ben uzun bir süredir yeni bir iş arıyorum.
- Tom doesn't like his job.
- Tom işini sevmiyor.
- She insisted on applying for a part-time job.
- Part-time bir iş başvurusu konusunda ısrar etti.
- Why don't you hire Tom to do the job?
- Neden Tom'u bu iş için tutmuyorsun?
- Tom hopes Mary gets the job.
- Tom, Mary'nin işi almasını umuyor.
- I'm not looking for a job these days.
- Bugünlerde iş aramıyorum.
- I need a new job.
- Yeni bir işe ihtiyacım var.
- All of my brothers have jobs.
- Erkek kardeşlerimin hepsinin işi var.
- I think you could probably get a job at our company.
- Bence bizim şirkette bir iş bulabilirsin.
- Accept the job and don't be afraid.
- İşi kabul et ve korkma.
- She is looking for a job where she can make use of her foreign language ability.
- Yabancı dil yeteneğini kullanabileceği bir iş arıyor.
- I turned the job down.
- İşi reddettim.
- It would be a difficult job.
- Zor bir iş olacaktı.
- Tom isn't fit for the job.
- Tom iş için uygun değil.
- One thing I've always wanted to do is get a decent job close to home.
- Her zaman yapmak istediğim tek şey evime yakın iyi bir iş bulmak.
- Tom doesn't think he'll be able to finish the job by himself.
- Tom işi tek başına bitirebileceğini sanmıyor.
- I have to find a new job.
- Yeni bir iş bulmalıyım.
- How did you get this job?
- Bu işi nasıl aldın?
- Both Tom and Mary lost their jobs.
- Hem Tom hem de Mary işlerini kaybetti.
- Tom seems to be enjoying his new job.
- Tom yeni işini seviyor gibi görünüyor.
- Tom didn't even apply for the job.
- Tom işe başvuru yapmadı bile.
- Do you think Tom will get the job?
- Sence Tom işi alacak mı?
- I've been offered another job.
- Başka bir iş teklifi aldım.
- I'm failing at my job.
- İşimi başaramıyorum.
- A new job, a new environment would do you good.
- Yeni bir iş, yeni bir çevre sana iyi gelecektir.
- Tom's job creates extreme stress.
- Tom'un işi aşırı stress yaratıyor.
- I don't need your job.
- Senin işine ihtiyacım yok.
- I'm sure you like your new job.
- Ben senin yeni işinden hoşlandığına eminim.
- Tom doesn't have the ability to finish the job by himself.
- Tom'un bu işi tek başına bitirecek yeteneği yok.
- I'll quit my job for the sake of my health.
- Sağlığım için işimden istifa edeceğim.
- Tom is being considered for the job.
- Tom iş için düşünülüyor.
- Who'll take over Cynthia's job when she retires?
- Emekli olduğunda Cynthia'nın işini kim devralacak?
- Your job isn't hard.
- Senin işin zor değil.
- Tom has done a very nice job.
- Tom çok iyi bir iş çıkardı.
- Tom is going to lose his job if he keeps showing up late for work.
- Tom işe geç gelmeye devam ederse işini kaybedecek.
- Mary has been looking for a job since she graduated.
- Mary mezun olduğundan beri iş arıyor.
- I just want to say you did a good job.
- Sadece iyi bir iş çıkardığınızı söylemek istiyorum.
- Tom used to mow lawns as a part time job.
- Tom yarı zamanlı iş olarak çim biçerdi.
- I've got a job already.
- Zaten bir işim var.
- Tom could've had this job.
- Tom bu işi alabilirdi.
- Tom finally succeeded in getting a job.
- Tom nihayet bir iş bulmayı başardı.
- Tom wasn't offered a job.
- Tom'a iş teklif edilmedi.
- I don't want to change jobs.
- İşleri değiştirmek istemiyorum.
- You are seeking jobs, aren't you?
- İş arıyorsunuz, değil mi?
- Sami got his first job at sixteen, milking cows.
- Sami ilk işine on altı yaşında, inek sağarak başladı.
- He is just right for the job.
- Bu iş için doğru kişi.
- I think I might've found a job.
- Sanırım bir iş bulmuş olabilirim.
- That wasn't your job.
- Bu senin işin değildi.
- Tom has a second job.
- Tom'un ikinci bir işi var.
- Having a driver's license is an advantage for this job.
- Ehliyetinin olması bu iş için bir avantaj.
- Their job is to exterminate rats and mice.
- Onların işi fare ve sıçanları yok etmek.
- Are we going to let them steal our jobs?
- İşlerimizi çalmalarına izin mi vereceğiz?
- Finishing the job by Tuesday will be a piece of cake.
- İşi salıya kadar bitirmek çok kolay olacak.
- Jobs are hard to come by these days.
- Bugünlerde iş bulmak zor.
- Tom got a job commensurate with his training and experience.
- Tom eğitimi ve deneyimiyle orantılı bir iş buldu.
- Tom is definitely the right person for the job.
- Tom kesinlikle bu iş için doğru kişi.
- Tom needs to find a job to support his children.
- Tom'un çocuklarına bakması için bir iş bulması gerekiyor.
- It's our job to make certain Tom doesn't do that.
- Tom'un onu yapmayacağından emin olmak bizim işimiz.
- Tom has done a great job for us.
- Tom bizim için harika bir iş çıkardı.
- If you really hate your job so much, then why don't you quit?
- İşinden gerçekten bu kadar nefret ediyorsan, neden istifa etmiyorsun?
- Tom offered me a job.
- Tom bana bir iş teklifinde bulundu.
- Why don't you look for a job?
- Neden bir iş aramıyorsun?
- She isn't fit for the job.
- Bu iş için uygun değil.
- I'm not sure I want the job.
- İşi istediğimden emin değilim.
- Why do you not like your job?
- Neden işini sevmiyorsun?
- I have a job.
- Bir işim var.
- The truth is that he was not fit for the job.
- Gerçek şu ki, o bu iş için uygun değildi.
- A new job, a new environment would be good for you.
- Yeni bir iş, yeni bir çevre size iyi gelecektir.
- You want a job, don't you?
- Bir iş istiyorsun, değil mi?
- I think she's out looking for a job.
- Sanırım dışarıda iş arıyor.
- Their job is to card the wool.
- Onların işi yünü taramak.
- I got a job.
- Benim bir işim var.
- She was anxious about her job.
- İşi konusunda endişeliydi.
- Their job is to feed the cattle.
- Onların işi sığır beslemektir.
- I'm happy that you were able to find a job so quickly.
- Bu kadar çabuk iş bulabildiğin için mutluyum.
- He's looking for a suitable job.
- Uygun bir iş arıyor.
- Their job is to fell the dead trees.
- Onların işi ölü ağaçları kesmek.
- She decided to resign from her job.
- İşinden istifa etmeye karar verdi.
- I have a full-time job.
- Benim tam zamanlı bir işim var.
- You need to get Tom a job.
- Tom'a bir iş bulmalısın.
- What's your wife's job?
- Karının işi nedir?
- I don't think anyone else could do my job.
- Benim işimi başkasının yapabileceğini sanmıyorum.
- Don't you like your job anymore?
- Artık işini sevmiyor musun?
- Does he like his new job?
- Yeni işini seviyor mu?
- Anyone who protested, lost his job.
- Protesto eden herkes işini kaybediyordu.
- I discussed it with my father and decided to change my job.
- Babamla konuştum ve işimi değiştirmeye karar verdim.
- You're definitely the person for the job.
- Sen kesinlikle bu iş için uygun kişisin.
- He's started looking for a job.
- İş aramaya başladı.
- I'm hired to do a job.
- Bir iş için tutuldum.
- It seems that Tom is busy with his new job.
- Görünüşe göre Tom yeni işiyle meşgul.
- I could lose my job.
- İşimi kaybedebilirdim.
- I wonder why Tom wants that job.
- Tom'un o işi neden istediğini merak ediyorum.
- Tom had a job to do.
- Tom'un yapacak bir işi vardı.
- Tom has found a job.
- Tom bir iş buldu.
- Maybe you'll get that job.
- Belki o işi alırsın.
- He is after a better job.
- O daha iyi bir iş arıyor.
- With his new job, he's taken on more responsibility.
- O, yeni işiyle daha fazla sorumluluk aldı.
- Tom was offered a job in Australia.
- Tom Avustralya'dan bir iş teklifi aldı.
- That's Tom's job.
- O, Tom'un işi.
- We have a huge job ahead of us.
- Önümüzde büyük bir iş var.
- I am not sure yet if I will go to a university or get a job.
- Henüz üniversiteye mi gideceğim yoksa bir işe mi gireceğim emin değilim.
- Tom is unfit for the job.
- Tom iş için uygun değil.
- Mary likes her job.
- Mary işini seviyor.
- Tom often changes jobs.
- Tom sık sık iş değiştirir.
- She will apply for a job in a computer company.
- İş için bir bilgisayar şirketine başvuracak.
- When I was your age, I had a job.
- Ben senin yaşındayken bir işim vardı.
- Tom has recommended you for the job.
- Tom iş için seni tavsiye etti.
- I don't think Tom is fit for the job.
- Tom'un bu iş için uygun olduğunu düşünmüyorum.
- Tom got a job in a circus.
- Tom bir sirkte iş buldu.
- I have the best job in the entire world.
- Dünyadaki en iyi işe sahibim.
- I want you to take this job.
- Bu işi almanı istiyorum.
- They offered me the job.
- Bana işi teklif ettiler.
- I don't want to resign my job at present.
- Şu anda işimden istifa etmek istemiyorum.
- Tom is unfit for that job.
- Tom bu işe uygun değildir.
- Tom does a pretty good job concealing his pain.
- Tom acısını gizleyerek oldukça iyi bir iş çıkarıyor.
- Tom certainly has a tough job.
- Tom'un kesinlikle zor bir işi var.
- A new job, a new environment would be good for you.
- Yeni iş, yeni ortam sana iyi gelebilir.
- I don't have a job now.
- Artık bir işim yok.
- Tom has lost his job and his house.
- Tom işini ve evini kaybetti.
- I turned down the job.
- İşi kabul etmedim.
- Tom was risking losing his job by talking to his boss that way.
- Tom patronuyla bu şekilde konuşarak işini kaybetme riskini alıyordu.
- Her job was eliminated due to budget cutbacks.
- Bütçe kesintileri yüzünden işi elinden alındı.
- Maybe Tom will give me a job.
- Belki Tom bana bir iş verir.
- Tom started his new job three weeks ago.
- Tom üç hafta önce yeni işine başladı.
- It looks like you did a good job.
- İyi bir iş çıkarmışsın gibi görünüyor.
- Tom doesn't think Mary will do the job well.
- Tom Mary'nin işi iyi yapacağını düşünmüyor.
- She starts her job at seven o'clock.
- İşine saat yedide başlıyor.
- I can't believe you turned down that job.
- O işi reddettiğine inanamıyorum.
- It was a put-up job.
- Bu uydurma bir işti.
- I'm sure you can find another job.
- Başka bir iş bulabileceğinden eminim.
- Tom didn't have time to do the job properly.
- Tom'un işini düzgün yapmak için zamanı yoktu.
- Tom just got a new job.
- Tom yeni bir işe henüz girdi.
- Layla lost her job.
- Layla işini kaybetti.
- The boss picked me to do the job.
- Patron bu iş için beni seçti.
- Tom got a job as a carpenter.
- Tom marangoz olarak iş buldu.
- I'm not qualified for that job.
- O iş için nitelikli değilim.
- How much do you know about Tom's job?
- Tom'un işi hakkında ne kadar biliyorsunuz?
- Does Tom like his new job?
- Tom yeni işini seviyor mu?
- I thought you were going to offer me the job.
- Bana iş teklif edeceğini sanmıştım.
- The job was difficult, but Tom still wanted to do it.
- İş zordu ama Tom hâlâ onu yapmak istiyordu.
- Tom didn't even apply for the job.
- Tom işe başvurmadı bile.
- I know why you want this job.
- Bu işi neden istediğini biliyorum.
- Tom has been offered a job in Australia.
- Tom'a Avustralya'da bir iş teklifi yapıldı.
- You're too young to apply for the job.
- İşe başvurmak için çok gençsin.
- I already have a job.
- Zaten bir işim var.
- Tom loved his job.
- Tom işini severdi.
- How many people would it take to get the job done by tomorrow?
- İşi yarına kadar hallettirmek için kaç kişi gerekecek?
- The job would be difficult.
- İş zor olacaktı.
- Do your really want to be doing this job for the rest of your life?
- Hayatının geri kalanında bu işi mi yapıyor olmak istersin?
- He knows his job.
- İşini biliyor.
- I think it's time for me to change jobs.
- Sanırım iş değiştirme zamanım geldi.
- I applied for a job at the company where you work.
- Çalıştığın şirkette bir iş başvurusunda bulundum.
- Ability to operate a computer is critical for this job.
- Bilgisayar kullanma becerisi bu iş için kritik öneme sahiptir.
- Why did you take this job?
- Bu işi neden aldın?
- They're not going to give you this job.
- Onlar sana bu işi vermeyecekler.
- My job is to wash the dishes.
- Benim işim bulaşıkları yıkamak.
- Tom asked Mary about her new job in Boston.
- Tom, Mary'ye Boston'daki yeni işini sordu.
- I hired Tom because I thought he was the best person for the job.
- İş için en iyi kişi olduğunu düşündüğümden dolayı Tom'u işe aldım.
- I know I can still do this job.
- Bu işi hâlâ yapabileceğimi biliyorum.
- I really need a job.
- Gerçekten bir işe ihtiyacım var.
- Yesterday, you were talking about how important this job was for you.
- Dün, bu işin sizin için ne kadar önemli olduğundan bahsediyordunuz.
- This is part of my job.
- Bu, işimin bir parçası.
- Your job is hanging by a thread.
- Senin işin bir pamuk ipliğine bağlı.
- Tom took the job.
- Tom işi kabul etti.
- My job is very interesting.
- İşim çok ilginç.
- I like my new job.
- Yeni işimi seviyorum.
- It's part of the job.
- O, işin bir parçası.
- It's a difficult job.
- Zor bir iş.
- Mary really likes her job.
- Mary işini gerçekten sever.
- He will get his job back at the next election.
- Gelecek seçimlerde işini geri alacak.
- Mr Grey did not enjoy his job.
- Bay Grey işinden hoşlanmıyordu.
- Tom clearly doesn't want this job.
- Tom açıkça bu işi istemiyor.
- Don't you want a job?
- İş istemiyor musun?
- I have a job that pays well.
- İyi para kazandıran bir işim var.
- Travel and public speaking are integral parts of Tom's job.
- Seyahat ve topluluk önünde konuşma Tom'un işinin ayrılmaz parçaları.
- I understand you have a job to do.
- Yapacak bir işin olduğunu anlıyorum.
- I could've done a better job.
- Daha iyi bir iş çıkarabilirdim.
- I don't have a salary because I don't have a job.
- Maaşım yok çünkü bir işim yok.
- I heard he was looking for a job.
- İş aradığını duydum.
- Tom is a good man for the job.
- Tom bu iş için iyi bir adam.
- That job was really difficult.
- O iş gerçekten zordu.
- Dan took a job at a local newspaper.
- Dan yerel bir gazetede işe girdi.
- This is a job for life.
- Bu hayat boyu sürecek bir iş.
- Tom's job keeps him busy.
- Tom'un işi onu meşgul ediyor.
- Tom got a job in a circus.
- Tom sirkte bir iş buldu.
- Tom found Mary a job.
- Tom Mary'ye bir iş buldu.
- I thought that was your job.
- Ben onun senin işin olduğunu sanıyordum.
- Do you think they will give me the job?
- Bana işi vereceklerini düşünüyor musun?
- Are you telling me that you don't want the job?
- Bana işi istemediğini mi söylüyorsun?
- Tom is a happy guy who likes his job and feels good about his workplace.
- Tom işini seven ve işyerinde kendini iyi hisseden mutlu bir adam.
- Tom has found a new job.
- Tom yeni bir iş buldu.
- Tom used to have a job.
- Tom'un bir işi vardı.
- Tom has done a good job so far.
- Tom şimdiye kadar iyi bir iş çıkardı.
- She found a job as a typist.
- Daktilo olarak bir iş buldu.
- I've got a little job for you.
- Senin için küçük bir işim var.
- Today, many people worry about losing their jobs.
- Bugün pek çok insan işini kaybetmekten endişe ediyor.
- Tom said he went there for a job.
- Tom oraya iş için gittiğini söyledi.
- It's my job to take care of the baby.
- Bebeğe bakmak benim işimdir.
- Have you ever applied for a job?
- Hiç iş başvurusunda bulundun mu?
- Tom told me that he could live off his savings for a while if he lost his job.
- Tom bana işini kaybederse bir süre biriktirdiği parayla yaşayabileceğini söyledi.
- I really like my job.
- İşimi gerçekten seviyorum.
- Can you really do the job?
- Bu işi gerçekten yapabilir misin?
- Dan got a job at a newspaper.
- Dan bir gazetede iş buldu.
- When I lived in Kabylie, I didn't have a job.
- Kabylie'de yaşarken bir işim yoktu.
- I don't think I can finish the job alone.
- İşi tek başına bitirebileceğimi sanmıyorum.
- I have a feeling you'll get the job.
- İçimde işi senin alacağına dair bir his var.
- Tom has been given a tough job.
- Tom'a zor bir iş verildi.
- Tom doesn't do his job very well.
- Tom işini pek iyi yapmıyor.
- Tom was found out drinking on the job.
- Tom iş başında içki içerken bulundu.
- He is quite good at his job, but lacks initiative.
- O işinde oldukça iyidir, ama inisiyatiften yoksundur.
- I wonder if I'll get the job.
- İşi alıp almayacağımı merak ediyorum.
- Doesn't your job start tomorrow?
- İşin yarın başlamıyor mu?
- What's your job here?
- Buradaki işin nedir?
- I think Tom can do a fine job.
- Sanırım Tom iyi bir iş çıkarabilir.
- He is seeking a job.
- O bir iş arıyor.
- Tom doesn't think he'll get the job.
- Tom işi alabileceğini düşünmüyor.
- I got a new job.
- Yeni bir işim var.
- Writing news stories is his job.
- Haber yazmak, onun işi.
- I want to thank you all for a job well done.
- İyi bir iş çıkardığınız için hepinize teşekkür etmek istiyorum.
- Tom heard that Mary got a job.
- Tom Mary'nin bir işi olduğunu duydu.
- I don't think John is suited for the job.
- John'un iş için uygun olduğunu düşünmüyorum.
- Tom said he wasn't offered a job.
- Tom kendisine iş teklif edilmediğini söyledi.
- We have a job to do.
- Yapacak bir işimiz var.
- I did the job in three days.
- İşi üç gün içinde yaptım.
- I heard you lost your job.
- İşini kaybettiğini duydum.
- I didn't know he had decided to leave his job.
- İşinden ayrılmaya karar verdiğini bilmiyordum.
- I'm glad I don't have your job.
- Senin işine sahip olmadığıma memnunum.
- Six people applied for the job, but none of them were employed.
- İş için altı kişi başvurdu ama hiçbiri işe alınmadı.
- Hey, it's my job.
- Hey, bu benim işim.
- It's unlikely that anyone besides Tom would consider taking that job.
- Tom'un dışında birinin o işi almayı istemesi pek olası değil.
- If you really hate your job so much, then quit.
- Eğer işinizden gerçekten bu kadar nefret ediyorsanız, o zaman bırakın.
- Their job is to call clients.
- Onların işi müşterileri aramaktır.
- How tough is your job?
- İşin ne kadar zor?
- It seems that he is happy with his new job.
- Yeni işinde mutlu gibi görünüyor.
- Tom is against taking the new job.
- Tom yeni işi almaya karşı.
- Tom eventually found a job that he liked.
- Tom sonunda sevdiği bir iş buldu.
- It is true that he accepted this job.
- Bu işi kabul ettiği doğru.
- You are seeking jobs, aren't you?
- İş arıyorsun, değil mi?
- What jobs have you had?
- Hangi işlerin vardı?
- I need to get a job.
- Bir iş bulmam lazım.
- Some companies guarantee their workers a job for life.
- Bazı şirketler çalışanlarına ömür boyu iş garantisi verir.
- I'm offering you a job.
- Sana bir iş teklif ediyorum.
- Can you help me find a job?
- Bir iş bulmama yardım edebilir misin?
- What's the job this time?
- Bu sefer iş nedir?
- Tom asked Mary about her new job.
- Tom Mary'ye yeni işini sordu.
- Tom will do a wonderful job.
- Tom harika bir iş çıkaracak.
- I wanted a job.
- Ben bir iş istedim.
- I hate this job.
- Bu işten nefret ediyorum.
- We've got to finish this job.
- Bu işi bitirmek zorundayız.
- Do you think it'll be easy to find a job in Boston?
- Boston'da bir iş bulmanın kolay olacağını düşünüyor musun?
- Tom complained that he couldn't find a job.
- Tom iş bulamadığından yakınıyordu.
- Tom asked me about my new job.
- Tom bana yeni işimi sordu.
- I've got a job in Boston.
- Boston'da bir işim var.
- She applied her mind to her new job.
- Aklını yeni işine vermişti.
- Tom has gotten fired from more than one job.
- Tom birden fazla işten kovuldu.
- He got the job.
- O, işi aldı.
- All of my brothers have jobs.
- Bütün kardeşlerimin işi var.
- My job keeps me busy.
- İşim beni meşgul ediyor.
- A lot of jobs are done by computers.
- Bir çok iş bilgisayarlar tarafından yapılır.
- Tom found a good job.
- Tom iyi bir iş buldu.
- He is worried about losing his job.
- İşini kaybetmekten endişe ediyor.
- I'll get a second job.
- İkinci bir iş bulacağım.
- Who do you think would be the best person for the job?
- Sence bu iş için en iyi kişi kim olurdu?
- What do you want to know about my job?
- İşim hakkında ne bilmek istiyorsun?
- I want you to take this job.
- Bu işi kabul etmeni istiyorum.
- Is there a chance we'll lose our jobs?
- İşlerimizi kaybedeceğimize dair bir olasılık var mı?
- I also know the job won't be very well done.
- İşin çok iyi yapılmayacağını da biliyorum.
- I hope you get the job.
- Umarım işi alırsın.
- You need to get Tom a job.
- Tom'a bir iş bulman gerekiyor.
- The job comes with a lot of fringe benefits.
- İş bir çok yan haklarla birlikte gelmektedir.
- I'm sure you'll be able to handle the job.
- İşi idare edebileceğinden eminim.
- Their job is to chop the wood.
- Onların işi odun kırmak.
- Did you get fired from your last job?
- Son işinden kovuldun mu?
- You need to find yourself a steady job.
- Kendinize kalıcı bir iş bulmanız gerek.
- Improving upon perfection is not an easy job.
- Mükemmelliği geliştirmek kolay bir iş değildir.
- Layla considered quitting her job.
- Layla işini bırakmayı düşündü.
- It is true that he accepted this job.
- Onun bu işi kabul ettiği doğrudur.
- This is the kind of job I like the most.
- Bu en çok sevdiğim iş türüdür.
- You have a good job.
- İyi bir işin var.
- I had a full time job with him.
- Onunla tam zamanlı bir işim vardı.
- I wasn't offered a job.
- Bana bir iş teklif edilmedi.
- This sounds like a job for us.
- Bu tam bize göre bir iş gibi geliyor.
- Why don't you apply for the job of interpreter?
- Neden sözlü tercümanlık işi için başvurmuyorsunuz?
- Their job is to build houses.
- Onların işi evler inşa etmek.
- Tom runs the risk of burnout in his current job.
- Tom şu anki işinde tükenmişlik riskiyle karşı karşıya.
- I don't think she is fit for the job.
- Bu iş için uygun biri olduğunu sanmıyorum.
- Are you thinking about getting a job?
- Bir iş bulmayı düşünüyor musun?
- I applied for a job at the company where you work.
- Senin çalıştığın şirkete iş başvurusunda bulundum.
- Jane is very content with her job and has no desire to quit it.
- Jane işinden çok memnun ve onu bırakmak gibi bir niyeti yok.
- Tom retired from his job as a wholesaler of flowers.
- Tom çiçek toptancılığı işinden emekli oldu.
- I've got a job to do here.
- Burada yapmam gereken bir iş var.
- This is part of my job.
- Bu benim işimin bir parçası.
- I suggest you apply for that job.
- O işe başvuruda bulunmanı öneriyorum.
- I think you should take the job.
- Sanırım işi almalısın.
- My job is to publicize the decisions made during the meeting.
- Benim işim toplantıda alınan kararları halka duyurmak.
- If I don't get the job, I'll tell Tom.
- Eğer işi alamazsam, Tom'a söylerim.
- Fadil needed to find a job to support his children.
- Fadıl'ın çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekti.
- I could have lost my job.
- İşimi kaybedebilirdim.
- None of them have a job.
- Hiçbirinin işi yok.
- I can't finish the job in so short a time.
- İşi bu kadar kısa sürede bitiremem.
- Tom won't be able to handle this job.
- Tom bu işin üstesinden gelemez.
- I've got a job to do here.
- Burada yapacak bir işim var.
- I'm glad to hear that Tom found a job.
- Tom'un bir iş bulduğunu duyduğum için mutluyum.
- Tom says that Mary definitely won't accept the job.
- Tom, Mary'nin işi kesinlikle kabul etmeyeceğini söylüyor.
- I have worst job in the world.
- Dünyadaki en kötü işe sahibim.
- If Tom doesn't get the job, I'll tell you.
- Eğer Tom işi alamazsa, sana söylerim.
- Tom has done a pretty good job.
- Tom oldukça iyi bir iş çıkardı.
- We hope to do a good job.
- İyi bir iş çıkarmayı umuyoruz.
- Tom has a cool job.
- Tom'un çok iyi bir işi var.
- They have jobs.
- Onların işleri var.
- Tom is the right man for this job.
- Tom bu iş için doğru adam.
- He has an interesting job but it requires a lot of skill.
- İlginç bir işi var ama çok beceri gerektiriyor.
- Tom lied about his job experience.
- Tom iş deneyimi konusunda yalan söyledi.
- I want a job.
- Bir iş istiyorum.
- I need to find a job.
- Bir iş bulmam gerekiyor.
- Tourism generated many new jobs.
- Turizm birçok yeni iş üretti.
- Are you telling me I wasn't even considered for the job?
- İş için benim bile düşünülmediğimi bana söylüyor musun?
- I started my new job on Monday.
- Pazartesi günü yeni işime başladım.
- Why not consider Tom for the job?
- Neden Tom'u bu iş için düşünmüyorsun?
- I just lost my job.
- Yalnızca işimi kaybettim.
- If you're looking for a job, call me.
- İş arıyorsan beni ara.
- Fadil was looking for a job.
- Fadıl bir iş arıyordu.
- Tom didn't have a job at that time.
- Tom'un o zamanlar bir işi yoktu.
- Did you get the job?
- İşi aldın mı?
- She is fit for the job.
- İş için uygun.
- Filiberto just lost his job.
- Filiberto işini yeni kaybetmiştir.
- Who pays you for that job?
- Bu iş için sana kim para ödüyor?
- Tom and I have jobs to do.
- Tom ve benim yapacak işlerimiz var.
- We've got a big job to do.
- Yapmamız gereken büyük bir iş var.
- I know you'll do a good job.
- İyi bir iş çıkaracağını biliyorum.
- Tom liked his job very much.
- Tom işini çok seviyordu.
- I was interviewed for a job.
- Bir iş için mülakata girdim.
- Can you give my brother a job?
- Kardeşime bir iş verebilir misin?
- He lost his job.
- İşini kaybetti.
- I don't have a job.
- Bir işim yok.
- I've decided to start looking for a new job.
- Yeni bir iş aramaya başlamak için karar verdim.
- I know somebody who's perfect for the job.
- Bu iş için mükemmel olan birini tanıyorum.
- If you don't get a job soon, we're breaking up.
- Eğer yakında bir iş bulamazsan, ayrılıyoruz.
- Tom has begun looking for a new job.
- Tom yeni bir iş aramaya başladı.
- Even if it takes me ten years, I am determined to accomplish the job.
- On yılımı alsa bile, bu işi başarmaya kararlıyım.
- I believe you like your job.
- Sanırım işini seviyorsun.
- I've found a job.
- Ben bir iş buldum.
- He's good at his job.
- İşinde iyidir.
- My job is to make sure everyone is safe.
- Benim işim herkesin güvende olduğundan emin olmaktır.
- Tom said you needed a job.
- Tom senin bir işe ihtiyacın olduğunu söyledi.
- A job is not merely a means to earn a living.
- Bir iş sadece geçinmek için bir araç değildir.
- I asked Tom about his job.
- Tom'a işini sordum.
- I'm trying to find a job.
- Bir iş bulmaya çalışıyorum.
- I don't think you did a very good job.
- Çok iyi bir iş çıkardığını sanmıyorum.
- Tom said that he didn't enjoy his job.
- Tom işinden zevk almadığını söyledi.
- He's always searching for a good job.
- O her zaman iyi bir iş arıyor.
- You're overqualified for this job.
- Sen bu iş için gereğinden fazla niteliklisin.
- Tom is trying to find a job, isn't he?
- Tom bir iş bulmaya çalışıyor, değil mi?
- Tom is looking for a job as a baker.
- Tom bir fırıncı olarak bir iş arıyor.
- Tom didn't want the job.
- Tom işi istemiyordu.
- Tom is hunting for a job.
- Tom iş arıyor.
- I'm glad that you've found a job.
- Bir iş bulduğuna memnun oldum.
- Tom said Mary wasn't looking for a job.
- Tom, Mary'nin bir iş aramadığını söyledi.
Show More (1944)
|