1 |
mark |
işaret |
n. |
|
- Please make a mark next to the tasks that are completed.
- Lütfen tamamladığınız görevlerin yanına bir işaret koyun.
- We don't need your full signature; a mark on each page will suffice.
- Bize tam imzanız gerekmiyor; her sayfada birer işaret olması yeterli olacaktır.
- She has certainly earned our quality mark in these debates.
- Bu tartışmalarda kesinlikle kalite işaretimizi kazanmıştır.
- These issues of marks of origin are complex and we are discussing them in a very general way.
- Menşe işaretlerine ilişkin bu konular karmaşıktır ve biz bunları çok genel bir şekilde tartışıyoruz.
- So quality marks may be useful but they have their limitations.
- Dolayısıyla kalite işaretleri faydalı olabilir ancak sınırlamaları vardır.
- It is also important to mark the importance of this item of legislation.
- Bu mevzuat maddesinin önemine işaret etmek de önemlidir.
- It cannot be even one milligram different from what the mark designates.
- İşaretin belirttiğinden bir miligram bile farklı olamaz.
- Mr Mulder mentioned a quality mark.
- Bay Mulder bir kalite işaretinden bahsetti.
- The European environment mark must in any event be a benchmark.
- Avrupa çevre işareti her halükarda bir ölçüt olmalıdır.
- Mr Mulder mentioned a quality mark.
- Sayın Mulder bir kalite işaretinden bahsetti.
- Are these test marks recognised as such in other countries?
- Bu test işaretleri diğer ülkelerde bu şekilde tanınıyor mu?
- Like legislation, quality marks are only effective if the qualifying conditions are respected.
- Mevzuat gibi, kalite işaretleri de ancak yeterlilik koşullarına uyulduğu takdirde etkili olur.
- Like legislation, quality marks are only effective if the qualifying conditions are respected.
- Mevzuatta olduğu gibi, kalite işaretleri de ancak yeterlilik koşullarına uyulduğu takdirde etkili olur.
- The reality is that there are still many difficult question marks.
- Gerçek şu ki hala birçok zor soru işareti var.
- The manufacturers must as far as possible associate themselves with the European environment mark.
- Üreticiler mümkün olduğunca kendilerini Avrupa çevre işareti ile ilişkilendirmelidir.
- Why, therefore, do we not have legislation which identifies what integrated production is by means of a quality mark?
- Öyleyse neden entegre üretimin ne olduğunu bir kalite işaretiyle tanımlayan bir mevzuatımız yok?
- We will therefore vote against his text, which is a mark of unreservedly rallying to the neo-liberal ideology.
- Dolayısıyla neo-liberal ideolojiye kayıtsız şartsız bağlılığın bir işareti olan bu metne karşı oy kullanacağız.
- Will it mark the beginning of a new round in politics?
- Siyasette yeni bir dönemin başlangıcına mı işaret edecek?
- So quality marks may be useful but they have their limitations.
- Bu nedenle kalite işaretleri faydalı olabilir ancak sınırlamaları vardır.
- I can't know if that mark was or wasn't there before tonight.
- Bu işaretin bu geceden önce orada olup olmadığını bilmiyorum.
- It wasn't the mark that he was expecting.
- Beklediği işaret bu değildi.
- Mark the words which you cannot pronounce.
- Telaffuz edemediğin kelimeleri işaretle.
- Mark the correct answer.
- Doğru cevabı işaretle.
- X marks the spot.
- X noktayı işaretler.
- She put a red ribbon on her umbrella as a mark.
- Şemsiyesine işaret olarak kırmızı bir kurdele taktı.
- What does this mark mean?
- Bu işaret ne anlama geliyor?
- Mark the words that you cannot understand.
- Anlayamadığın kelimeleri işaretle!
- Mark the words that you cannot understand.
- Anlayamadığın kelimeleri işaretle.
Show More (25)
|
2 |
mark |
işaretlemek |
v. |
|
- The pages you need to sign are marked.
- İmzalamanız gereken sayfalar işaretlenmiştir.
- Please use only the official ballot papers and mark the boxes corresponding to the candidates you wish to vote for.
- Lütfen sadece resmi oy pusulalarını kullanın ve oy vermek istediğiniz adaylara karşılık gelen kutuları işaretleyin.
- EUR 800 million have been marked for vessel renewal.
- Gemi yenileme için 800 milyon Euro işaretlenmiştir.
- The teacher has marked his name absent.
- Öğretmen onun adını devamsız olarak işaretledi.
- The dog marked its territory.
- Köpek kendi bölgesini işaretledi.
- Mark the correct option.
- Doğru seçeneği işaretleyin.
- Mark the right answer.
- Doğru cevabı işaretleyin.
- There was only a simple white cross to mark the soldier's tomb.
- Askerin mezarını işaretlemek için yalnızca basit bir beyaz haç vardı.
- Mark the correct answer.
- Doğru şıkkı işaretleyiniz.
- The trail was not clearly marked.
- İz açıkça işaretlenmemişti.
- The trail was not clearly marked.
- Yol açıkça işaretlenmemişti.
- The teacher is busy marking papers.
- Öğretmen kağıtları işaretlemekle meşgul.
- A simple wooden cross marks Tom's grave.
- Tom'un mezarı basit bir tahta haçla işaretlenmiş.
- There was only a simple white cross to mark the soldier's tomb.
- Askerin mezarını işaretlemek için sadece basit bir beyaz haç vardı.
- Please mark the correct answer.
- Lütfen doğru cevabı işaretleyiniz.
- Mark the words which you cannot pronounce.
- Telaffuz edemediğiniz kelimeleri işaretleyin.
- Please mark the correct answer.
- Lütfen doğru cevabı işaretleyin.
- I marked your birthday on my calendar.
- Takvimimde doğum gününü işaretledim.
- The dog marked its territory.
- Köpek bölgesini işaretledi.
- I marked your birthday on my calendar.
- Doğum gününü takvimime işaretledim.
Show More (17)
|
3 |
mark |
iz |
n. |
|
- On the cat's back was a heart-shaped yellow mark.
- Kedinin sırtında kalp şeklinde sarı bir iz vardı.
- There were bite marks on the other end of his pencil.
- Kaleminin diğer ucunda ısırık izleri vardı.
- It is to your honour that, like earlier Commission presidents, you want to leave your personal mark on the Commission.
- Daha önceki Komisyon başkanları gibi sizin de Komisyonda kişisel izinizi bırakmak istemeniz onur vericidir.
- Weapons must be easy to trace and therefore be provided with a clear mark.
- Silahların izi kolaylıkla sürülebilmeli ve bu nedenle üzerlerinde açık bir işaret bulunmalıdır.
- We politicians wanted to leave our mark only because we were elected to this Parliament.
- Biz politikacılar sadece bu Parlamentoya seçildiğimiz için iz bırakmak istedik.
- These photos were taken in the hospital and show the marks.
- Bu fotoğraflar hastanede çekildi ve izleri gösteriyor.
- Changes in society over the past twenty years have also left their mark on our eating habits.
- Son yirmi yılda toplumda meydana gelen değişiklikler beslenme alışkanlıklarımız üzerinde de iz bırakmıştır.
- We have left a clear political mark both in terms of courses and in hosting students.
- Hem dersler hem de öğrencilerin ağırlanması açısından net bir siyasi iz bıraktık.
- He did this without leaving any marks and without causing any pain.
- Bunu herhangi bir iz bırakmadan ve herhangi bir acıya neden olmadan yaptı.
- I can't know if that mark was or wasn't there before tonight.
- O iz bu akşamdan önce orada var mıydı bilemiyorum.
- I can't know if that mark was or wasn't there before tonight.
- O iz bu geceden önce var mıydı yok muydu bilemem.
- The Turks have left their mark on the Algerian culture.
- Türkler Cezayir kültüründe izlerini bırakmıştır.
- The Romans left their mark in Britain.
- Romalılar, Britanya'da izlerini bıraktılar.
- The vaccination left a funny little mark on my arm.
- Aşı kolumda komik bir iz bıraktı.
- The vaccination left a funny little mark on my arm.
- Aşı kolumda komik küçük bir iz bıraktı.
- The Romans left their mark in Britain.
- Romalılar Britanya'da iz bıraktılar.
Show More (13)
|
4 |
mark |
damgasını vurmak |
v. |
|
- These words echo the vision and generosity that marked the founding of our Union.
- Bu sözler Birliğimizin kuruluşuna damgasını vuran vizyon ve cömertliği yansıtmaktadır.
- Recent events, marked by a number of assassinations in Côte d'Ivoire, are extremely worrying.
- Fildişi Sahili'nde bir dizi suikastın damgasını vurduğu son olaylar son derece endişe vericidir.
- The Danish Presidency will be marked by a number of notable international summits.
- Danimarka Dönem Başkanlığına bir dizi önemli uluslararası zirve damgasını vuracaktır.
- The year 2002 was marked by the failure of the fisheries agreements with Morocco.
- 2002 yılına Fas ile yapılan balıkçılık anlaşmalarının başarısızlığı damgasını vurmuştur.
- We can obviously only vote against a report so obviously marked by these preoccupations alone.
- Bu kadar açık bir şekilde sadece bu kaygıların damgasını vurduğu bir rapora karşı oy kullanabiliriz.
- In the political sphere, the year was marked by dramatic events in Turkish prisons.
- Siyasi alanda ise yıla Türkiye'deki cezaevlerinde yaşanan dramatik olaylar damgasını vurdu.
- The 50-year anniversary of NATO was marked by the first NATO war.
- NATO'nun 50. yıldönümüne ilk NATO savaşı damgasını vurmuştur.
- This summit will be marked politically and ideologically by the liberal right and the extreme right.
- Bu zirveye siyasi ve ideolojik olarak liberal sağ ve aşırı sağ damgasını vuracak.
- These words echo the vision and generosity that marked the founding of our Union.
- Bu sözler, Birliğimizin kuruluşuna damgasını vuran vizyon ve cömertliği yansıtmaktadır.
- The invention of the transistor marked a new era.
- Transistörün icadı, yeni bir döneme damgasını vurdu.
- The invention of the transistor marked a new era.
- Transistörün icadı yeni bir çağa damgasını vurdu.
Show More (8)
|
5 |
mark |
not |
n. |
|
- The mark on its report card is quite plainly devastating.
- Karnesindeki not oldukça açık bir şekilde yıkıcıdır.
- He gets bottom marks for his administration of Eurostat, however.
- Ancak Eurostat'ı yönetme konusunda en düşük notu aldı.
- In this respect the EU has passed a practical test with good marks.
- Bu açıdan AB pratik bir sınavı iyi notlarla geçmiştir.
- Tom gets good marks in French.
- Tom Fransızca'dan iyi not alıyor.
- My marks were average.
- Notlarım ortalamaydı.
- He tried harder to get good marks than I did.
- İyi not almak için benden daha çok çabaladı.
- She got good marks in math.
- Matematikten iyi not aldı.
- He got 90 marks out of 100 in English.
- İngilizceden 100 üzerinden 90 not aldı.
- At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle ortalama bir not alırım.
- Your marks were well below average this term.
- Bu dönem notların ortalamanın oldukça altında.
- He will get an average mark at best.
- En iyi ihtimalle ortalama bir not alır.
Show More (8)
|
6 |
mark |
hedef |
n. |
|
- The originators have, however, overshot their mark a bit.
- Bununla birlikte yaratıcıları hedeflerini biraz aşmışlardır.
- I can tell the Ministers of Agriculture that they are way off the mark.
- Tarım Bakanlarına hedeften çok uzakta olduklarını söyleyebilirim.
- The bullet found its mark.
- Kurşun hedefini buldu.
- The bullet found its mark.
- Mermi hedefini buldu.
- They hit the mark three times.
- Hedefi üç kez vurdular.
- You're wide of the mark.
- Hedeften uzaksın.
- His expectations hit the mark exactly.
- Onun beklentileri tam olarak hedefi buldu.
- Tom isn't far off the mark.
- Tom hedeften çok uzakta değil.
Show More (5)
|
7 |
mark |
işaret etmek |
n. |
|
- It marks the beginning, rather than the end, of a process.
- Bir sürecin sonundan ziyade başlangıcına işaret eder.
- Enlargement of the EU marks the beginning of a new epoch in European history.
- AB'nin genişlemesi Avrupa tarihinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret etmektedir.
- In many ways it marks another stage down the road begun by Willy Brandt when he was mayor of Berlin.
- Birçok açıdan Willy Brandt'ın Berlin Belediye Başkanı iken başlattığı yolda yeni bir aşamaya işaret ediyor.
- His death marks the end of a chapter in our history.
- Onun ölümü tarihimizdeki bir bölümün sonunu işaret ediyor.
Show More (1)
|
8 |
mark |
kutlamak |
v. |
|
- The company's 50th anniversary was marked with a formal ball.
- Şirketin 50. yıldönümü resmi bir baloyla kutlandı.
- What is being done on 1 January to mark the 30th anniversary of the accession of these three great countries?
- Bu üç büyük ülkenin katılımının 30. yıldönümünü kutlamak üzere 1 Ocak'ta ne yapılıyor?
- This would be a fitting way to mark the UN's Millennium Summit.
- Bu, BM'nin Milenyum Zirvesi'ni kutlamak için uygun bir yol olacaktır.
Show More (0)
|
9 |
mark |
puan |
n. |
|
- He got 90 marks in his English test.
- İngilizce sınavından 90 puan aldı.
- He got 90 marks out of 100 in English.
- İngilizcede 100 üzerinden 90 puan aldı.
- At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
Show More (0)
|
10 |
mark |
belirti |
n. |
|
- He shows no mark of progress.
- Hiçbir ilerleme belirtisi göstermiyor.
- The Japanese do not always make a bow as a mark of respect.
- Japonlar saygı belirtisi olarak her zaman eğilmezler.
- I saw the mark of sadness that had remained on her face.
- Onun yüzünde kalan üzüntü belirtisini gördüm.
Show More (0)
|
11 |
mark |
leke |
n. |
|
- She noticed several marks on her skirt.
- Eteğindeki birkaç lekeyi fark etti.
- If less than 80% is spent, there is a black mark.
- 80'den daha azı harcanırsa kara bir leke vardır.
Show More (-1)
|
12 |
mark |
çizmek |
v. |
|
- The St Petersburg Declaration marked out the path to create four common spaces.
- St Petersburg Deklarasyonu dört ortak alan yaratmanın yolunu çizmiştir.
- They mark out the path of maritime security and safety, but the path is still a long one.
- Deniz emniyeti ve güvenliğinin yolunu çiziyorlar ancak bu yol hala uzun bir yol.
Show More (-1)
|
13 |
mark |
sınır |
n. |
|
- Unfortunately, it did not scrape past the required 314-vote mark.
- Ne yazık ki, gerekli olan 314 oy sınırını aşamadı.
- Will they break the ten-second mark in the hundred-metre race?
- Yüz metre yarışında 10 saniye sınırını aşabilecekler mi?
Show More (-1)
|
14 |
mark |
göstermek |
v. |
|
- Red circles on the map mark schools.
- Haritadaki kırmızı daireler okulları gösteriyor.
- Red circles on the map mark schools.
- Harita üzerindeki kırmızı daireler okulları gösterir.
Show More (-1)
|
15 |
mark |
(okulda) not |
n. |
|
- I can't believe she received better marks than me.
- Benden daha iyi not aldığına inanamıyorum.
Show More (-2)
|
16 |
mark |
markaja almak |
v. |
|
- His failure to mark his opponent disappointed the coach.
- Onun rakibini markaja alamayışı antrenörü hayal kırıklığına uğrattı.
Show More (-2)
|
17 |
mark |
öne çıkmak |
v. |
|
- This director's films are marked by dark humor.
- Bu yönetmenin filmlerinde kara mizah öne çıkıyor.
Show More (-2)
|
18 |
mark |
yıldönümü olmak |
v. |
|
- Today marks the 10th anniversary of our university.
- Bugün üniversitemizin 10. yıldönümü.
Show More (-2)
|
19 |
mark |
(sınav kağıdı, ödev) okumak |
v. |
|
- It took me 5 hours to mark all the papers.
- Tüm kağıtları okumak 5 saatimi aldı.
Show More (-2)
|
20 |
mark |
Alman markı |
n. |
|
- The Deutsche Mark was replaced by the Euro in 2002.
- Alman Markı 2002'de yerini Euro'ya bıraktı.
Show More (-2)
|
21 |
mark |
seviye |
n. |
|
- My video views reached the one million mark in a week.
- Videomun izlenme sayısı bir haftada bir milyon seviyesine ulaştı.
Show More (-2)
|
22 |
mark |
iz bırakmak |
v. |
|
- Please use a coaster; otherwise, your cup could mark the coffee table.
- Lütfen bardak altlığı kullanın; aksi takdirde bardağınız sehpada iz bırakabilir.
Show More (-2)
|
23 |
mark |
ile işaretlemek |
v. |
|
- The booby traps on the trail are marked in red.
- Patikadaki bubi tuzakları kırmızı ile işaretlenmiştir.
Show More (-2)
|
24 |
mark |
(dönüm noktası) olmak |
v. |
|
- That exhibition marked a turning point in her career.
- Bu sergi onun kariyerinde bir dönüm noktası olmuştur.
Show More (-2)
|
25 |
mark |
(ölüm yıldönümü vb) anmak |
v. |
|
- Colleagues, it is my sad duty today to mark the deaths of innocent people in two recent attacks.
- Meslektaşlarım, bugün iki yeni saldırıda masum insanların ölümünü anmak benim için üzücü bir görev.
Show More (-2)
|
26 |
mark |
belirtmek |
v. |
|
- We shall be marking our support in a resolution to be voted tomorrow.
- Yarın oylanacak bir karar tasarısında desteğimizi belirteceğiz.
Show More (-2)
|
27 |
mark |
(bir şeye) dikkati çekmek |
v. |
|
- Mark you, this is an article that was given its current form only after the bloodbath in Peking's Tienanmen Square .
- Dikkatinizi çekerim, bu makale ancak Pekin'in Tienanmen Meydanı'ndaki kan gölünden sonra bugünkü halini almıştır.
Show More (-2)
|
28 |
mark |
işaret etmek |
v. |
|
- Clearly it marks considerable and appropriate progress from the point of view of Parliament.
- Açıkçası bu, Parlamento açısından kayda değer ve yerinde bir ilerlemeye işaret etmektedir.
Show More (-2)
|
29 |
mark |
yazmak |
v. |
|
- The teacher has marked his name absent.
- Öğretmen, onu yoklamada "yok" yazdı.
Show More (-2)
|
30 |
mark |
notlandırmak |
v. |
|
- Our teacher is marking papers.
- Öğretmenimiz kağıtları notlandırıyor.
Show More (-2)
|
31 |
mark |
not vermek |
v. |
|
- The teacher was very fair when she marked our exams.
- Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
Show More (-2)
|