|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
iki haftada bir olan |
biweekly adj.
|
|
General |
|
2 |
General |
iki nokta arasında bu amaçla özel olarak kurulmuş olan bir şirket tarafından yapılan taşıma işi |
carriage n.
|
|
3 |
General |
her iki kategoriye de girebilecek bir durum |
borderline case n.
|
|
4 |
General |
bir/iki günlük tıraş |
stubble n.
|
|
5 |
General |
iki bir (zar) |
deuce ace n.
|
|
6 |
General |
iki kez tekrarlanması gereken bir harfin yalnızca bir kez yazılması |
haplography n.
|
|
7 |
General |
iki haftada bir yayımlanan dergi |
biweekly n.
|
|
8 |
General |
yayan bir veya birkaç kişi tarafından çekilen iki tekerlekli hafif taşıt |
rickshaw n.
|
|
9 |
General |
tıraştan sonraki bir iki gün içinde uzayan sakal |
stubble n.
|
|
10 |
General |
iki yılda bir düzenlenen faaliyet |
bienal n.
|
|
11 |
General |
bir fiyatına iki |
twofer n.
|
|
12 |
General |
bir ya da iki ayağın olmaması |
footlessness n.
|
|
13 |
General |
iki veya dört tekerlekli bir taşıt |
herdic n.
|
|
14 |
General |
bir kelimenin bir cümle içerisinde iki farklı anlamda kullanılması |
zeugma n.
|
|
15 |
General |
geometride bir kavisin iki ucu arasına çekilen doğru çizgi |
subtend n.
|
|
16 |
General |
bir metinde iki biçimin bir arada bulunması |
conflation n.
|
|
17 |
General |
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması |
home exchange n.
|
|
18 |
General |
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması |
house swapping n.
|
|
|
19 |
General |
iki film bir arada |
double feature n.
|
|
20 |
General |
iki kişinin de çok istediği halde yapamadığı bir şeyi belki karşıdaki kişi teklif eder diye birbirleriyle bakışması |
mamihlapinatapei n.
|
|
21 |
General |
iki kişinin de çok istediği halde yapamadığı bir şeyi belki karşıdaki kişi teklif eder diye birbirleriyle bakışması |
mamihlapinatapai n.
|
|
22 |
General |
iki bin beş yüz on bir |
two thousand five hundred eleven n.
|
|
23 |
General |
iki kişilik bir iş |
a two-person job n.
|
|
24 |
General |
iki anlamlı bir kelime yüzünden kolaylıkla yanlış anlaşılan bir cümle |
garden path sentence n.
|
|
25 |
General |
iki metni bir metne birleştirme |
conflation n.
|
|
26 |
General |
iki kısa bir uzun heceli ölçü |
anapest n.
|
|
27 |
General |
iki kısa bir uzun heceli ölçü |
anapaest n.
|
|
28 |
General |
iki ayda bir çıkan dergi |
bimonthly n.
|
|
29 |
General |
düşmanın çelik yelek giyme ihtimaline karşı iki kez gövdesine bir kez kafasına ateş edilmesi |
mozambique drill n.
|
|
30 |
General |
düşmanın çelik yelek giyme ihtimaline karşı iki kez gövdesine bir kez kafasına ateş edilmesi |
mozambic drill n.
|
|
31 |
General |
düşmanın çelik yelek giyme ihtimaline karşı iki kez gövdesine bir kez kafasına ateş edilmesi |
failure drill n.
|
|
32 |
General |
düşmanın çelik yelek giyme ihtimaline karşı iki kez gövdesine bir kez kafasına ateş edilmesi |
failure to stop drill n.
|
|
33 |
General |
iki ucundan çekilererek açılan içinde küçük bir hediye bulunan noel oyuncağı |
christmas cracker n.
|
|
34 |
General |
iki ucundan çekilererek açılan içinde küçük bir hediye bulunan noel oyuncağı |
bon-bons n.
|
|
35 |
General |
alfabetik bir yazı sisteminde iki harfle yazılmış sözcük |
bigram n.
|
|
36 |
General |
iki yılda bir düzenlenen sanat etkinliği |
biennale n.
|
|
37 |
General |
iki zıt anlamdaki sözcüğün bir araya gelerek farklı anlama gelen bir sözcük oluşturması |
a conflict in terms n.
|
|
38 |
General |
iki zıt anlamdaki sözcüğün bir araya gelip oluşturdukları sözcük |
a conflict in terms n.
|
|
|
39 |
General |
topun bir iple dikey bir sırığa asıldığı ve iki kişi arasında oynanan bir top oyunu |
tetherball n.
|
|
40 |
General |
aynı anda iki aracın yarıştığı bir çeşit araba/motor yarışı |
drag racing n.
|
|
41 |
General |
t şeklinde, iki oturaklı bir tür yük arabası |
t cart n.
|
|
42 |
General |
iki kişi ile oynanan, balkanlara özgü bir çeşit iskambil oyunu |
tablanette n.
|
|
43 |
General |
iki kişilik hareketli bir italyan dansı |
tarantelle n.
|
|
44 |
General |
iki kişilik hareketli bir italyan dansı |
tarantella n.
|
|
45 |
General |
bir ya da iki popüler şarkı içeren kompakt disk formatında albüm |
cd single n.
|
|
46 |
General |
koltukları sırt sırta olan iki tekerlekli bir tür at arabası |
tandem cart n.
|
|
47 |
General |
iki tekerlekli, üstü kapalı hafif bir gezinti arabası |
chariotee n.
|
|
48 |
General |
dört müzik vuruşunda iki hızlı bir yavaş şekilde peş peşe gerçekleştirilen bale hareketi |
chassé n.
|
|
49 |
General |
bir şeyin iki zıt tarafı |
the yin and yang [usa] n.
|
|
50 |
General |
bir şeyin iki zıt parçası |
the yin and yang [usa] n.
|
|
51 |
General |
hindistan'ın kırsal bölgelerinde kullanılan iki tekerlekli hafif bir araç |
tonga n.
|
|
52 |
General |
iki kişilik hafif bir at arabası |
trap n.
|
|
53 |
General |
bir şeyi iki kere yapan kimse |
twicer n.
|
|
54 |
General |
iki kişilik bir tür top oyunu |
two old cat n.
|
|
55 |
General |
iki kişilik bir tür top oyunu |
two o' cat n.
|
|
56 |
General |
iki fit uzunluğunda bir irlanda ölçüm birimi |
bandle n.
|
|
57 |
General |
bir yüzeyi iki eşit parçaya ayıran çember |
equator n.
|
|
58 |
General |
samurayların iki elle kullandıkları tek yönlü uzun bir kılıç |
katana n.
|
|
59 |
General |
iki çatallı bir alet |
bident n.
|
|
60 |
General |
cava'ya özgü iki tekerlekli bir at arabası |
sado n.
|
|
61 |
General |
at şovlarında kullanılan hafif, iki tekerlekli bir tür at arabası |
bike n.
|
|
62 |
General |
bilardoda iki isteka topunun her iki hedef topa vurduğu bir vuruş |
billiard n.
|
|
63 |
General |
bilardoda iki isteka topunun her iki hedef topa vurduğu bir vuruş |
carom n.
|
|
64 |
General |
bankalara ve tasarruf kurumlarına verilen iki bölümlü bir tanımlayıcı numara |
bin n.
|
|
65 |
General |
iki parçalı bir pulun parçalarından her biri |
bisect n.
|
|
66 |
General |
bazı kedilerde iki farklı rengin burundan aşağıya doğru bir çizgide buluştuğu desen |
blaze n.
|
|
67 |
General |
iki kişiyle yapılan vals benzeri eski bir dans |
lavolt n.
|
|
68 |
General |
iki genç kız tarafından sergilenen bir tür bali dansı |
legong n.
|
|
69 |
General |
iki yayın kesişmesiyle oluşan sivri uçlu oval bir şekil |
mandorla n.
|
|
70 |
General |
iki taraflı simetrik bir hayvanı sağ ve sol yarı olmak üzere ikiye bölen orta düzlem |
median plane n.
|
|
71 |
General |
iki taraflı simetrik bir hayvanı sağ ve sol yarı olmak üzere ikiye bölen orta düzlem |
mesial plane n.
|
|
72 |
General |
yere veya tahtanın üzerine çizilen çizgilerin kesişim noktalarına taş yerleştirerek oynanan, iki kişilik modası geçmiş bir oyun |
merils n.
|
|
73 |
General |
bir çıkrığa dolanmış ve her iki ucu birbirine bağlanmış ip veya zincir |
messenger n.
|
|
74 |
General |
bir dizi bölümden oluşan bir şeyin iki uç bölümü dışında kalan kısmı |
middle n.
|
|
75 |
General |
iki kişiyle oynanan eski bir oyun |
(the) mill n.
|
|
76 |
General |
iki kişiyle oynanan eski bir oyun |
morris n.
|
|
77 |
General |
iki kişiyle oynanan eski bir oyun |
merels n.
|
|
78 |
General |
iki kişiyle oynanan eski bir oyun |
morelles n.
|
|
|
79 |
General |
iki eşin kollarını döndürerek havada daire çizdiği bir halk dansı figürü |
mill n.
|
|
80 |
General |
bir şeyi başlatan ve bitiren benzer iki şeyden biri |
bookend n.
|
|
81 |
General |
iki ucundan kova sarkan bir su taşıma aracı temsili |
bouget n.
|
|
82 |
General |
iki büyük dik taş ve bir kapak taşından oluşan tarih öncesi bir mezar |
bowing stone n.
|
|
83 |
General |
bir dizgindeki iki parça bükülmüş demir |
branches of a bridle n.
|
|
84 |
General |
(dama) aralarında boş bir kare bırakılmış aynı renkte iki taş |
bridge n.
|
|
85 |
General |
(hindistan'da) üstü katlanan iki tekerlekli hafif bir araç |
buggy n.
|
|
86 |
General |
iki yıl üst üste ekilen bir arazi |
hook n.
|
|
87 |
General |
iki arada bir derede olma |
horn of a dilemma n.
|
|
88 |
General |
ingiltere'deki iki normandiya kralına madeni para basmalarını önlemek için verilen bir vergi |
moneyage [obsolete] n.
|
|
89 |
General |
iki tarafı ve bir sayası olup ayağa bağcıkla tutturulan alçak bir ayakkabı |
monk shoe n.
|
|
90 |
General |
normal kartpostalın iki katı büyüklüğünde olup iki parçadan oluşan, parçalardan birinin yırtılarak göndericiye cevap olarak ücretsiz gönderilebildiği bir kartpostal |
reply card n.
|
|
91 |
General |
normal kartpostalın iki katı büyüklüğünde olup iki parçadan oluşan, parçalardan birinin yırtılarak göndericiye cevap olarak ücretsiz gönderilebildiği bir kartpostal |
reply postal card n.
|
|
92 |
General |
dama tahtasında iki oyuncuyla oynanan bir oyun |
reversi n.
|
|
93 |
General |
on iki buçuk sente eşdeğer bir para birimi |
levy n.
|
|
94 |
General |
suçlunun kendisine vuran iki sıra adamın arasından koştuğu eski bir ceza türü |
gantlet n.
|
|
95 |
General |
içerde iki yolcu, dışarıda sürücü ve uşak olmak üzere toplamda dört kişi taşıyan, üstü açılabilir dört tekerlekli hafif bir at arabası |
gladstone n.
|
|
96 |
General |
bir ila iki yaşlarındaki koyun |
gimmer [scotland] n.
|
|
97 |
General |
(genellikle mücevherlerde kullanılan) iki elin taçlı bir kalbi tuttuğu irlanda asıllı tasarım |
claddagh n.
|
|
98 |
General |
iki el tarafından tutulan kalp tasarımlı bir yüzük |
claddagh ring [ireland] n.
|
|
99 |
General |
hindistan'da kullanılıp her iki ucunda birer çıkıntısı olan bir tahtırevan |
dandi n.
|
|
100 |
General |
hindistan'da kullanılıp her iki ucunda birer çıkıntısı olan bir tahtırevan |
dandy n.
|
|
101 |
General |
(amerika erkek izcileri'nde) iki veya daha fazla yavru kurt grubunu kapsayıp tek bir devriyeyi oluşturan alt grup |
den n.
|
|
102 |
General |
iki kulplu eski bir vazo tipi |
diota n.
|
|
103 |
General |
oyuncuların iki sopayla çember atıp yakaladığı bir oyun |
the grace n.
|
|
104 |
General |
ayaklarla sürülen iki tekerlekli bir bisiklet |
hobbyhorse n.
|
|
105 |
General |
(yazı tura oyununda) parası diğer iki oyuncunun parasından farklı tarafta gelen bir oyuncu |
odd-man n.
|
|
106 |
General |
iki dörtlük müzikle yapılan bir salon dansı |
one-step n.
|
|
107 |
General |
belirli bir sonuç elde etmek için peş peşe yapılan iki hareket |
one-two punch n.
|
|
108 |
General |
commiphora cinsi iki afrika ağacından elde edilen bir zamk reçine karışımı |
opopanax n.
|
|
109 |
General |
iki veya daha fazla şeyin fiziksel olarak bir araya gelmesi |
impinging n.
|
|
110 |
General |
iki anlamı veren bir pekiştirme sözcüğü |
deuce n.
|
|
111 |
General |
iki ve bir gelen zar |
deuce-ace n.
|
|
112 |
General |
(atçılık) iki çitten oluşan bir tür engel |
in-and-out n.
|
|
113 |
General |
iki kişilik bir tür fayton |
concord buggy n.
|
|
114 |
General |
iki dirhem bir çekirdek olma |
fangleness [obsolete] n.
|
|
115 |
General |
kafanın iki yanının tıraşlanıp yalnızca ortada şerit bırakılan bir saç şekli |
iroquois n.
|
|
116 |
General |
iki tekerlekli araba ile gerçekleştiren bir at yarışı |
pacing n.
|
|
117 |
General |
belirli bir amaç için eşleştirilen iki kişi |
couple n.
|
|
118 |
General |
iki kişiyle oynanan bir tür masa oyunu |
salta n.
|
|
119 |
General |
tek bir şeyi sarmalayan benzer iki nesne |
sandwich n.
|
|
120 |
General |
hollywood tabanlı iki yıllık bir oyunculuk konservatuvarı |
american musical and dramatic academy n.
|
|
121 |
General |
(slalom yarışında) kara sabitlenmiş iki direkten oluşan bir engel |
gate n.
|
|
122 |
General |
iki, üç veya dört kısımdan oluşan polifonik bir parça |
organum n.
|
|
123 |
General |
kendi kendini dengeleyen iki tekerlekli bir kişisel ulaşım aracı |
segway® n.
|
|
124 |
General |
kendi kendini dengeleyen iki tekerlekli bir kişisel ulaşım aracı |
segway human transporter® n.
|
|
125 |
General |
kendi kendini dengeleyen iki tekerlekli bir kişisel ulaşım aracı |
segway ht® n.
|
|
126 |
General |
fay oluşumu sonucu normalde kesintiye uğramayan bir yüzeyde oluşan iki ayrık parçanın arasındaki mesafe |
separation n.
|
|
127 |
General |
iki haftada bir çıkan yayın |
fortnightly n.
|
|
128 |
General |
(bir birime ait) kırk iki eş parça |
forty-second n.
|
|
129 |
General |
bir şeye ait kırk iki eş parçadan biri |
forty-second n.
|
|
130 |
General |
(bir elde) iki değerli kart kombinasyonu |
fourchette n.
|
|
131 |
General |
iki atın önde iki atın arkada ilerlediği bir at arabası düzeni |
four-horse string out n.
|
|
132 |
General |
ucunda birbirine dikili iki deri parçası olan bir çeşit sopa |
slapstick n.
|
|
133 |
General |
(at arabasında) iki falakayı bir arada tutan çubuk |
spreader n.
|
|
134 |
General |
iki ucunda yarım top yer alan çubuklu bir mermi |
stang ball n.
|
|
135 |
General |
iki ayağı bir pabuca giren kimse |
stirabout n.
|
|
136 |
General |
iki molekül reaksiyonu ile oluşan kuantum-mekanik bir oluşum |
supermolecule n.
|
|
137 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
hustle v.
|
|
138 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
rush somebody clean off his feet v.
|
|
139 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
run somebody off his feet v.
|
|
140 |
General |
iki dirhem bir çekirdek olmak |
be dressed up fit to kill v.
|
|
141 |
General |
bir dediğini iki etmemek |
pamper v.
|
|
142 |
General |
bir dediğini iki etmemek |
dance attendance on somebody v.
|
|
143 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
rush somebody off his feet v.
|
|
144 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
straddle v.
|
|
145 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
seesaw between two opinions v.
|
|
146 |
General |
iki yakasını bir araya getirmek |
get by v.
|
|
147 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
run somebody clean off his feet v.
|
|
148 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
fluster v.
|
|
149 |
General |
iki ayağını bir pabuca koymak |
flurry v.
|
|
150 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
hasten v.
|
|
151 |
General |
iki ayağını bir pabuca koymak |
hasten v.
|
|
152 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
put pressure on someone v.
|
|
153 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
pressure (someone) v.
|
|
154 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
be in a tight situation v.
|
|
155 |
General |
iki ayağını bir pabuca koymak |
fluster v.
|
|
156 |
General |
iki ayağını bir pabuca koymak |
put pressure on someone v.
|
|
157 |
General |
iki ayağını bir pabuca koymak |
pressure (someone) v.
|
|
158 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
flurry v.
|
|
159 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
be between a rock and a hard place v.
|
|
160 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
be torn between v.
|
|
161 |
General |
bir dediğini iki etmemek |
wait hand and foot v.
|
|
162 |
General |
bir koltukta iki karpuz taşımak |
wear more than one hat v.
|
|
163 |
General |
iki ucunu bir araya getirmek |
make ends meet v.
|
|
164 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
get one’s stake on v.
|
|
165 |
General |
bir maaşla iki çocuğa bakmak |
raise two kids on one salary v.
|
|
166 |
General |
bir maaşla iki çocuk büyütmek |
raise two kids on one salary v.
|
|
167 |
General |
(bir şeyler hakkında) bir iki şey bilmek |
know a thing or two (about something) v.
|
|
168 |
General |
bir iki haftalığına gitmek |
go away for a week or two v.
|
|
169 |
General |
iki kişilik bir masa ayırtmak |
book a table for two v.
|
|
170 |
General |
bir şeyi iki dolara satmak |
sell something at 2 dollars v.
|
|
171 |
General |
iki dirhem bir çekirdek olmak |
deck oneself out v.
|
|
172 |
General |
ilgisiz bir şeyi birbiriyle uyumlu iki şeyin arasına koymak |
shoehorn v.
|
|
173 |
General |
bir şeyin sonunda veya iki tarafında da olmak |
bookend v.
|
|
174 |
General |
iki adam bir küreği çekecek şekilde ayarlama yapmak |
double-bank an oar v.
|
|
175 |
General |
iki veya daha fazla şeyin bir araya gelmesiyle oluşmak |
make v.
|
|
176 |
General |
bir anlaşmaya veya uzlaşıya varmak için ihtilaf yaratan iki veya daha fazla tarafla çalışmak |
mediate v.
|
|
177 |
General |
iki çapalı bir geminin halatlarını her bir çapaya eşit uzunluk bırakacak şekilde salmak |
middle of the cable v.
|
|
178 |
General |
(tavla) bir noktadaki iki taştan birini kırmak |
break v.
|
|
179 |
General |
iki ayağı bir pabuca girmek |
hie v.
|
|
180 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
lurry v.
|
|
181 |
General |
bir dediğini iki etmemek |
delt [scotland] v.
|
|
182 |
General |
bir dediğini iki etmemek |
overpamper v.
|
|
183 |
General |
(bir yerin) doğal karanlığını iki katına çıkarmak |
double-shade v.
|
|
184 |
General |
bir dediğini iki etmemek |
pamperize v.
|
|
185 |
General |
bir dediğini iki etmemek |
pamperise v.
|
|
186 |
General |
bir dediğini iki etmemek |
cuiter [dialect] [scotland] v.
|
|
187 |
General |
bir dediğini iki etmemek |
feather bed v.
|
|
188 |
General |
bir dediği iki edilmemek |
feather bed [us] v.
|
|
189 |
General |
iki ayağı bir pabuca girmek |
pell [dialect] [uk] v.
|
|
190 |
General |
iki ayağı bir pabuca girmek |
fluster v.
|
|
191 |
General |
iki yakasını zar zor bir araya getirmek |
scuffle v.
|
|
192 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
skelp v.
|
|
193 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
spur v.
|
|
194 |
General |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
streak v.
|
|
195 |
General |
iki dirhem bir çekirdek |
dapper adj.
|
|
196 |
General |
iki dirhem bir çekirdek |
dressed up to the nines adj.
|
|
197 |
General |
iki dirhem bir çekirdek |
dressed up to kill adj.
|
|
198 |
General |
iki dirhem bir çekirdek |
spiffy adj.
|
|
199 |
General |
iki ayda bir olan |
bimonthly adj.
|
|
200 |
General |
bir iki tane |
one or two adj.
|
|
201 |
General |
iki yılda bir olan |
biennial adj.
|
|
202 |
General |
iki senede bir olan |
biennial adj.
|
|
203 |
General |
iki dirhem bir çekirdek |
dressed up fit to kill adj.
|
|
204 |
General |
iki dirhem bir çekirdek |
spick-and-span adj.
|
|
205 |
General |
-in bir iki tanesi |
one or two of adj.
|
|
206 |
General |
iki yılda bir olan |
biyearly adj.
|
|
207 |
General |
iki yılda bir olan |
two-year adj.
|
|
208 |
General |
her iki senede bir |
biyearly adj.
|
|
209 |
General |
her iki yılda bir |
biyearly adj.
|
|
210 |
General |
bir dediği iki edilmeyen |
coddled adj.
|
|
211 |
General |
iki yüz yılda bir olan |
bicentenary adj.
|
|
212 |
General |
iki yüzyılda bir olan |
bicentennial adj.
|
|
213 |
General |
iki yılda bir olan |
biannual adj.
|
|
214 |
General |
bir iki (tane) |
a couple of adj.
|
|
215 |
General |
bir iki (tane) |
a couple of adj.
|
|
216 |
General |
iki dirhem bir çekirdek |
neat adj.
|
|
217 |
General |
bir şeye karşı tutarsız iki farklı tutum sergileyen |
two-minded adj.
|
|
218 |
General |
yüce ve sıradan iki şeyin gülünç bir şekilde yan yana gelmesiyle nitelenen |
bathetic adj.
|
|
219 |
General |
iki ayda bir meydana gelen |
bimensal adj.
|
|
220 |
General |
iki ayda bir olan |
bimestrial adj.
|
|
221 |
General |
iki ayda bir meydana gelen |
bi-monthly adj.
|
|
222 |
General |
iki haftada bir çıkan |
bi-weekly adj.
|
|
223 |
General |
iki haftada bir olan |
bi-weekly adj.
|
|
224 |
General |
iki zıt özelliği bir araya getiren |
hermaphrodite adj.
|
|
225 |
General |
iki mineralin ortaklaşa kristalleşerek birbirini çevrelediği bir taş yapısına sahip olan |
graphical adj.
|
|
226 |
General |
iki arada bir derede |
distraught adj.
|
|
227 |
General |
bir doğru üzerindeki iki ana noktayı birleştiren tüm noktaları içeren (noktalar kümesi) |
convex adj.
|
|
228 |
General |
iki ayağı bir pabuca girmiş |
flurried adj.
|
|
229 |
General |
atomların çekirdeklerinin aynı yönde döndüğü iki atomlu bir moleküle ait veya ilgili |
ortho adj.
|
|
230 |
General |
mensural notasyonda belirli uzunluklardaki müzik notalarının bir sonraki nota değerinin iki yerine üçe eşit olduğu tempus veya prolasyona ait ya da ilgili |
perfect adj.
|
|
231 |
General |
iki ayağı bir pabuca girmiş |
precipitant adj.
|
|
232 |
General |
iki haftada bir olan |
fortnightly adj.
|
|
233 |
General |
iki günde bir |
every other day adv.
|
|
234 |
General |
iki yılda bir olarak |
biyearly adv.
|
|
235 |
General |
iki yüzlü bir şekilde |
disingenuously adv.
|
|
236 |
General |
iki haftada bir |
biweekly adv.
|
|
237 |
General |
bir iki gün içinde |
in a day or two adv.
|
|
238 |
General |
iki yüzlü bir şekilde |
ambidextrously adv.
|
|
239 |
General |
iki dirhem bir çekirdek |
as if came out of a bandbox adv.
|
|
240 |
General |
iki kulaklı bir şekilde |
binaurally adv.
|
|
241 |
General |
iki yılda bir |
biennially adv.
|
|
242 |
General |
iki yüzlü bir şekilde |
bifacially adv.
|
|
243 |
General |
iki aydan az bir zamanda |
in under two months adv.
|
|
244 |
General |
bir iki kez |
once or twice adv.
|
|
245 |
General |
iki haftada bir |
fortnightly adv.
|
|
246 |
General |
iki gözlü bir şekilde |
binocularly adv.
|
|
247 |
General |
iki günde bir |
on alternate days adv.
|
|
248 |
General |
iki yüzlü bir şekilde |
hypocritically adv.
|
|
249 |
General |
iki yüzlü bir biçimde |
dissemblingly adv.
|
|
250 |
General |
iki eşit parçaya ayrılmış bir halde |
bifidly adv.
|
|
251 |
General |
iki bin yıldan daha fazla bir süredir |
for more than two thousand years adv.
|
|
252 |
General |
iki moleküllü bir halde |
bimolecularly adv.
|
|
253 |
General |
bir iki kere |
once or twice adv.
|
|
254 |
General |
iki arada bir derede |
somehow or other adv.
|
|
255 |
General |
iki ayda bir |
bimonthly adv.
|
|
256 |
General |
iki haftada bir |
bi-weekly adv.
|
|
257 |
General |
iki elini de kullanabilir bir halde |
two-handedly adv.
|
|
258 |
General |
her iki haftada bir |
every couple of weeks adv.
|
|
259 |
General |
her iki haftada bir |
every fortnight adv.
|
|
260 |
General |
iki senede bir |
every other year adv.
|
|
261 |
General |
iki haftada bir |
every other week adv.
|
|
262 |
General |
iki yılda bir |
every other year adv.
|
|
263 |
General |
iki ayda bir |
every other month adv.
|
|
264 |
General |
her iki günde bir |
every two day adv.
|
|
265 |
General |
iki senede bir |
biyearly adv.
|
|
266 |
General |
iki yılda bir |
biyearly adv.
|
|
267 |
General |
iki saatte bir |
every two hours adv.
|
|
268 |
General |
iki saatte bir |
once every two hours adv.
|
|
269 |
General |
iki günde bir |
every two days adv.
|
|
270 |
General |
iki saatte bir |
once in two hours adv.
|
|
271 |
General |
her iki günde bir |
every two days adv.
|
|
272 |
General |
iki günde bir |
once every two days adv.
|
|
273 |
General |
her iki günde bir |
once in two days adv.
|
|
274 |
General |
iki günde bir |
once in two days adv.
|
|
275 |
General |
her iki günde bir |
once every two days adv.
|
|
276 |
General |
sabah bir akşam bir olmak üzere günde iki kere |
twice daily once in the morning and once in the evening adv.
|
|
277 |
General |
yılda bir veya iki kez |
once or twice a year adv.
|
|
278 |
General |
yılda bir veya iki kere |
once or twice a year adv.
|
|
279 |
General |
iki ayda bir |
every two months adv.
|
|
280 |
General |
iki ayda bir |
every 2 months adv.
|
|
281 |
General |
iki ayda bir |
bimonthly adv.
|
|
282 |
General |
iki haftasonunda bir |
every other weekend adv.
|
|
283 |
General |
iki kulaklı bir şekilde |
in both ears adv.
|
|
284 |
General |
iki günde bir |
once in two days adv.
|
|
285 |
General |
iki yüzlü bir şekilde |
artfully adv.
|
|
286 |
General |
iki ayda bir meydana gelerek |
bi-monthly adv.
|
|
287 |
General |
iki yüzlü bir şekilde |
mock adv.
|
|
288 |
General |
iki ayağı bir pabuca girerek |
rushingly adv.
|
|
289 |
General |
iki günde bir |
every second day adv.
|
|
290 |
General |
iki katlı bir şekilde |
in two ways adv.
|
|
291 |
General |
iki şeyin benzerliğine dikkat çekmek için kullanılan bir ünleme |
snap interj.
|
|
292 |
General |
iki kişinin aynı anda söylediği şeyden sonra ifade edilen bir ünleme |
snap [uk] [australia/new zealand] interj.
|
|
293 |
General |
iki anlamı veren birleştirici bir ifade |
bin- pref.
|
|
Phrasals |
|
294 |
Phrasals |
(bir şeyle başka bir şey/iki şey) arasına düşmek |
fall between (two things) v.
|
|
295 |
Phrasals |
(bir şeyle başka bir şey/iki şey) arasına düşmek |
fall between (something and something else) v.
|
|
296 |
Phrasals |
(bir kişi veya şeyle başka bir kişi veya şey/iki kişi veya şey) arasına girmek/sızmak |
get between v.
|
|
297 |
Phrasals |
(bir kişi veya şeyi başka bir kişi veya şeyden/iki kişi veya şeyi birbirinden) ayırmak/uzaklaştırmak |
get between v.
|
|
298 |
Phrasals |
(bir kişi veya şeyle başka bir kişi veya şey/iki kişi veya şey) arasına girmek/sızmak |
get between (someone or something and someone or something else) v.
|
|
299 |
Phrasals |
(bir kişi veya şeyi başka bir kişi veya şeyden/iki kişi veya şeyi birbirinden) ayırmak/uzaklaştırmak |
get between (someone or something and someone or something else) v.
|
|
300 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında havada/asılı kalmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
301 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında kararsız olmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
302 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) kararsız kalmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
303 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) bocalamak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
304 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddüt etmek |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
305 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddütte kalmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
306 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) duraksamak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
307 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikte kalmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
308 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikli olmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
309 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikilemde kalmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
310 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) gidip gelmek |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
311 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) karar verememek |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
312 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki kararı havada/askıda bırakmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
313 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki karar havada/askıda kalmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
314 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında havada/asılı kalmak |
hover between something (and something else) v.
|
|
315 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında kararsız olmak |
hover between something (and something else) v.
|
|
316 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) kararsız kalmak |
hover between something (and something else) v.
|
|
317 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) bocalamak |
hover between something (and something else) v.
|
|
318 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddüt etmek |
hover between something (and something else) v.
|
|
319 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddütte kalmak |
hover between something (and something else) v.
|
|
320 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) duraksamak |
hover between something (and something else) v.
|
|
321 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikte kalmak |
hover between something (and something else) v.
|
|
322 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikli olmak |
hover between something (and something else) v.
|
|
323 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikilemde kalmak |
hover between something (and something else) v.
|
|
324 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) gidip gelmek |
hover between something (and something else) v.
|
|
325 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) karar verememek |
hover between something (and something else) v.
|
|
326 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki kararı havada/askıda bırakmak |
hover between something (and something else) v.
|
|
327 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki karar havada/askıda kalmak |
hover between something (and something else) v.
|
|
328 |
Phrasals |
iki arada bir derede bırakmak |
tear between v.
|
|
329 |
Phrasals |
iki yakayı bir araya getirememek |
scratch along v.
|
|
330 |
Phrasals |
iki ayağını bir pabuca sokmak |
put (one) under the cosh v.
|
|
331 |
Phrasals |
iki işi bir arada yapmak |
double up v.
|
|
332 |
Phrasals |
(bir kişilik yeri veya şeyi) iki kişi paylaşmak |
double up v.
|
|
333 |
Phrasals |
bir şeyi iki kişi paylaşmak |
double up v.
|
|
334 |
Phrasals |
bir kişilik şeyi iki kişi paylaşmak |
double up v.
|
|
335 |
Phrasals |
(iki veya bir kaç şey/kişi) arasında seçim yapmak |
judge between (someone or something) (and someone or something else) v.
|
|
336 |
Phrasals |
(iki veya bir kaç şey/kişi) arasında seçim yapmak |
judge between (someone or something and someone or something else) v.
|
|
337 |
Phrasals |
bir şeyi (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölüştürmek/paylaştırmak |
split between (two or more people or things) v.
|
|
338 |
Phrasals |
bir şeyi (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında pay etmek |
split between (two or more people or things) v.
|
|
339 |
Phrasals |
bir şeyi (iki veya daha fazla kişi) paylaşmak/bölüşmek |
split between (two or more people or things) v.
|
|
340 |
Phrasals |
iki ya da daha fazla kişiyi bir durum/aktivite için bir araya getirmek/birleştirmek |
yoke together v.
|
|
341 |
Phrasals |
iki ileri bir geri |
push forward v.
|
|
342 |
Phrasals |
iki adım ileri bir adım geri |
push forward v.
|
|
343 |
Phrasals |
bir şeyden/acıdan iki büklüm olmak |
writhe with something v.
|
|
344 |
Phrasals |
bir şeyden/acıdan iki büklüm olmak |
writhe in something v.
|
|
345 |
Phrasals |
iki büklüm edip (bir şey) haline sokmak |
twist into (something) v.
|
|
346 |
Phrasals |
yeni bir şey elde etmek/bir şeyi değiştirmek için iki veya daha fazla farklı şeyi birleştirmek |
splice together v.
|
|
347 |
Phrasals |
yeni bir şey elde etmek/bir şeyi değiştirmek için iki veya daha fazla farklı şeyi birbirine eklemek |
splice together v.
|
|
348 |
Phrasals |
yeni bir şey elde etmek/bir şeyi değiştirmek için iki veya daha fazla farklı şeyi bir araya getirmek |
splice together v.
|
|
349 |
Phrasals |
iki veya daha fazla farklı şeyin genlerini bir araya getirmek |
splice together v.
|
|
350 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şeyle) iki paralık etmek |
taint (something) with (something) v.
|
|
351 |
Phrasals |
iki şeyi karşılıklı yarar sağlayacak şekilde bir araya getirmek/birleştirmek/bütünleştirmek |
marry up v.
|
|
352 |
Phrasals |
iki şeyi bir araya getirerek daha iyi bir şey yaratmak/üretmek |
marry up v.
|
|
353 |
Phrasals |
iki şarkıyı/kaydı birleştirip tek bir müzik parçası yaratmak |
mash up (something) v.
|
|
354 |
Phrasals |
iki farklı kaydın/türün birleşiminden yeni bir müzik yaratmak |
mash up (something) v.
|
|
355 |
Phrasals |
iki farklı türü/kaydı bir araya getirip yeni bir müzik yaratmak |
mash up (something) v.
|
|
356 |
Phrasals |
iki şarkıyı/kaydı birleştirip tek bir müzik parçası yaratmak |
mash up v.
|
|
357 |
Phrasals |
bir şeyi iki kişi kendi arasında sektirmek |
bounce something back and forth v.
|
|
358 |
Phrasals |
uzlaşmalarını sağlamak için iki tarafı bir araya getirmek |
closet with v.
|
|
359 |
Phrasals |
sorunlarını çözmeleri için iki tarafı bir araya getirmek |
closet with v.
|
|
360 |
Phrasals |
(iki kişi/şey) arasında bir seçim yapmak |
decide between (someone or something) v.
|
|
361 |
Phrasals |
(iki kişi/şey) arasında bir karar vermek |
decide between (someone or something) v.
|
|
362 |
Phrasals |
(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek |
exchange words (with somebody) (about something) [uk] v.
|
|
363 |
Phrasals |
(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek |
have words (with somebody) (about something) [uk] v.
|
|
364 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında duraksamak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
365 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında ikircikte kalmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
366 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında ikilemde kalmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
367 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında kararsız kalmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
368 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında tereddütte kalmak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
369 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında tereddüt etmek |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
370 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında bocalamak |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
371 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında gidip gelmek |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
372 |
Phrasals |
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında karar verememek |
hover between (something) and (something else) v.
|
|
373 |
Phrasals |
(bir grubu) iki karşıt gruba bölmek |
polarize (one group of people) into (two groups of people) v.
|
|
Phrases |
|
374 |
Phrases |
bir elmanın iki yarısı |
an apple cleft in two n.
|
|
375 |
Phrases |
iki arada bir derede |
caught between the devil and the deep blue sea expr.
|
|
376 |
Phrases |
gece yarısından önceki bir saatlik uyku sonrasındaki iki saate bedeldir |
one hour's sleep before midnight is worth two after expr.
|
|
377 |
Phrases |
bir elin nesi var, iki elin sesi var |
cheaper by the dozen expr.
|
|
378 |
Phrases |
iki kere düşün bir kere kodla |
think twice code once expr.
|
|
379 |
Phrases |
iki cambaz bir ipte oynamaz |
you can't dance at two weddings (with one behind) expr.
|
|
380 |
Phrases |
iki karpuz bir koltuğa sığmaz |
you can't dance at two weddings (with one behind) expr.
|
|
381 |
Phrases |
aynı anda aynı şeyi yapmaya çalışan iki kişi için kullanılan bir deyim |
after you, my dear alphonse expr.
|
|
382 |
Phrases |
bir elin nesi var iki elin sesi var |
teamwork makes the dream work expr.
|
|
Proverb |
|
383 |
Proverb |
bir elin nesi var iki elin sesi var |
two heads are better than one
|
|
384 |
Proverb |
eldeki bir kuş daldaki iki kuştan iyidir |
bird in the hand is worth two in the bush
|
|
385 |
Proverb |
iki ölç bir biç |
look before you leap
|
|
386 |
Proverb |
iki yanlıştan bir doğru çıkmaz |
two wrongs do not make a right
|
|
387 |
Proverb |
iki yanlış bir doğru etmez |
two wrongs do not make a right
|
|
388 |
Proverb |
eğer iki kişi kötü bir durumla karşılaşmışsa bu sorundan her ikisi birden sorumludur |
it takes two to tango
|
|
389 |
Proverb |
iki karpuz bir koltuğa sığmaz |
if you run after two hares you will catch neither
|
|
390 |
Proverb |
bir çöplükte iki horoz ötmez |
If two ride on a horse one must ride behind
|
|
391 |
Proverb |
bir elin nesi var iki elin sesi var |
many hands make light work
|
|
392 |
Proverb |
bir koltukta iki karpuz taşınmaz |
if two ride on a horse, one must ride behind
|
|
393 |
Proverb |
bir ipte iki cambaz oynamaz |
if two ride on a horse, one must ride behind
|
|
394 |
Proverb |
bir koltukta iki karpuz taşınmaz |
watermelons cannot be held under one arm
|
|
395 |
Proverb |
bir elin nesi var iki elin sesi var |
one hand washes the other and together they wash the face
|
|
396 |
Proverb |
bir elin nesi var iki elin sesi var |
union is strength
|
|
397 |
Proverb |
iki düşün, bir konuş |
think twice before you speak once
|
|
398 |
Proverb |
iki düşün, bir konuş |
measure twice, cut once
|
|
399 |
Proverb |
iki düşün, bir söyle |
measure twice, cut once
|
|
400 |
Proverb |
iki düşün, bir söyle |
think twice before you speak once
|
|
401 |
Proverb |
bir elin nesi var iki elin sesi var |
one hand washes the other and together they wash the face
|
|
402 |
Proverb |
isteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara |
a dumb priest never got a parish
|
|
403 |
Proverb |
çekirge bir sıçrar iki sıçrar |
the pitcher will go to the well once too often
|
|
404 |
Proverb |
bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde yakalanırsın çekirge |
the pitcher will go to the well once too often
|
|
405 |
Proverb |
gece yarısından önceki bir saatlik uyku sonrasındaki iki saate bedeldir |
one hour's sleep before midnight is worth two after
|
|
406 |
Proverb |
iki yüzlü bir dost açıkça düşman olan birinden daha kötüdür |
a false friend is worse than an open enemy
|
|
407 |
Proverb |
iki yüzlü bir arkadaştansa açık bir düşman yeğdir |
a false friend is worse than an open enemy
|
|
408 |
Proverb |
bir kişi iki şeyi aynı anda aynı kalitede yapamaz |
a man cannot serve two masters
|
|
409 |
Proverb |
iki dinle bir konuş |
be swift to hear, slow to speak
|
|
410 |
Proverb |
iki dinle bir söyle |
be swift to hear, slow to speak
|
|
411 |
Proverb |
iki zıt kutup bir araya gelmez |
never the twain shall meet
|
|
412 |
Proverb |
iki zıt kutup bir araya gelmez |
ne'er the twain shall meet
|
|
413 |
Proverb |
iki karpuz bir koltuğa sığmaz |
if you chase two rabbits, you will not catch either one
|
|
414 |
Proverb |
bir elin nesi var iki elin sesi var |
one hand washes the other
|
|
415 |
Proverb |
bir elin nesi var iki elin sesi var |
one hand washes the other (and both wash the face)
|
|
416 |
Proverb |
iki kişi bir şey için kavga ederken/çekişirken üçüncü kişi o şeyi alır gider |
while two dogs are fighting for bone, a third one runs away with it
|
|
Colloquial |
|
417 |
Colloquial |
bir taşla iki kuş |
twofer n.
|
|
418 |
Colloquial |
kanada'da kullanılan iki dolar değerinde bir madeni para |
twonie n.
|
|
419 |
Colloquial |
kanada'da kullanılan iki dolar değerinde bir madeni para |
toonie n.
|
|
420 |
Colloquial |
kanada'da kullanılan iki dolar değerinde bir madeni para |
twoonie n.
|
|
421 |
Colloquial |
bir iki tane |
one or two n.
|
|
422 |
Colloquial |
iki yakın (erkek) arkadaşın bir kız yüzünden arkadaşlıklarını sonlandırması |
dudevorce n.
|
|
423 |
Colloquial |
iki veya daha fazla şeyin bir araya gelerek ortaya çıkardığı sonuç, ürün |
fruit of the union n.
|
|
424 |
Colloquial |
bir iki gün |
a day or two n.
|
|
425 |
Colloquial |
başı bir kadının memeleri arasına koyup ağızla sürat teknesi sesi çıkararak iki yana sallama |
motorboating n.
|
|
426 |
Colloquial |
bir iki beden incelmek |
drop a size or two v.
|
|
427 |
Colloquial |
iki dirhem bir çekirdek giyinmek |
get gussied up v.
|
|
428 |
Colloquial |
iki dirhem bir çekirdek giyinmek |
get all gussied up v.
|
|
429 |
Colloquial |
iki kişi için bir buluşma ayarlamak |
hook up v.
|
|
430 |
Colloquial |
birini iki arada bir derede bırakmak |
have someone coming and going v.
|
|
431 |
Colloquial |
son (bir/bir iki) şeyi kalmak |
be down to (something) v.
|
|
432 |
Colloquial |
son bir/bir iki şeyi kalmak |
be down to something v.
|
|
433 |
Colloquial |
bir elmanın iki yarısı olmak |
be opposite sides of the same coin v.
|
|
434 |
Colloquial |
başı bir kadının memeleri arasına koyup ağızla sürat teknesi sesi çıkararak iki yana sallamak |
motorboat v.
|
|
435 |
Colloquial |
bir iki/birkaç kadeh içmek |
have a few v.
|
|
436 |
Colloquial |
iki dirhem bir çekirdek |
dap adj.
|
|
437 |
Colloquial |
bir iki (kişi/şey) |
a couple of (people or things) adj.
|
|
438 |
Colloquial |
bir iki kere |
once or twice adv.
|
|
439 |
Colloquial |
bir iki kez |
once or twice adv.
|
|
440 |
Colloquial |
bir iki defa |
once or twice adv.
|
|
441 |
Colloquial |
iki kişinin aynı anda aynı şeyi söylediği durumlarda kullanılan bir ifade |
jinx interj.
|
|
442 |
Colloquial |
bir veya iki sene içinde |
in a year or two expr.
|
|
443 |
Colloquial |
bir veya iki saattir |
about an hour or two expr.
|
|
444 |
Colloquial |
bir veya iki seneye |
in a year or two expr.
|
|
445 |
Colloquial |
bir iki gün sonra |
a day or two later expr.
|
|
446 |
Colloquial |
iki gönül bir olunca samanlık seyran olur |
love in a cottage expr.
|
|
447 |
Colloquial |
iki günde bir |
every two days expr.
|
|
448 |
Colloquial |
iki saatte bir |
every two hours expr.
|
|
449 |
Colloquial |
ya iki katı ya hiç (var olan borcun kazanma durumunda silineceği, kaybetme durumunda iki katına çıkacağı bir bahis) |
double or nothing expr.
|
|
450 |
Colloquial |
ya iki katı ya hiç (var olan borcun kazanma durumunda silineceği, kaybetme durumunda iki katına çıkacağı bir bahis) |
double or quits [uk] expr.
|
|
451 |
Colloquial |
bir daha yaparsam iki olsun |
I'll be hanged if I (do something) expr.
|
|
452 |
Colloquial |
bir iki gün |
a day or two expr.
|
|
453 |
Colloquial |
bir iki dakika |
a moment or two expr.
|
|
454 |
Colloquial |
iki farklı şeyin kötü bir kombinasyonu |
neither one thing nor the other expr.
|
|
455 |
Colloquial |
bir iki dakikaya geliyorum |
with you in a minute expr.
|
|
456 |
Colloquial |
bir iki dakikaya geliyorum |
with you in a moment expr.
|
|
457 |
Colloquial |
her iki (kişide/şeyde) bir |
every other (person/thing) expr.
|
|
458 |
Colloquial |
iki (kişide/şeyde) bir |
every other (person/thing) expr.
|
|
459 |
Colloquial |
(bir şey yaparsam) iki olsun |
I'll be damned if I (do something) expr.
|
|
460 |
Colloquial |
(bir şeyi yaparsam) iki olsun |
I'm be damned if I (do something) expr.
|
|
461 |
Colloquial |
iki kişi arasında romantik bir ilişkinin kurulup kurulmayacağı sorusunu bildiren ifade |
will-they-won't-they expr.
|
|
462 |
Colloquial |
iki arada bir derede |
somehow or another expr.
|
|
463 |
Colloquial |
iki arada bir derede |
somehow or other expr.
|
|
464 |
Colloquial |
bir taşla iki kuş |
two birds with one stone expr.
|
|
465 |
Colloquial |
iki al bir öde |
buy one get one free expr.
|
|
466 |
Colloquial |
iki al bir öde |
two for the price of one expr.
|
|
467 |
Colloquial |
iki al bir öde |
buy two pay one expr.
|
|
Idioms |
|
468 |
Idioms |
bir iki şey |
a thing or two n.
|
|
469 |
Idioms |
iki arada bir derede kalma |
a second thought n.
|
|
470 |
Idioms |
bir tartışma ya da istemeyen bir olay karşısında iki ya da daha fazla grubun birbirlerini suçlaması |
blame game n.
|
|
471 |
Idioms |
model gibi/iki dirhem bir çekirdek erkek |
beau brummel n.
|
|
472 |
Idioms |
hiç bir araya gelemeyen iki insan |
box and cox n.
|
|
473 |
Idioms |
bir elmanın iki yarısı |
different sides of the same coin n.
|
|
474 |
Idioms |
bir elmanın iki yarısı |
opposite sides of the same coin n.
|
|
475 |
Idioms |
bir elmanın iki yarısı |
two sides of the same coin n.
|
|
476 |
Idioms |
iki kişinin oynayabildiği bir oyun |
a game that two can play n.
|
|
477 |
Idioms |
iki arada bir derede kalma |
double bind n.
|
|
478 |
Idioms |
her ikisinin de sonu aynı derecede hoş olmayan iki seçeneğin olduğu bir durum |
morton's fork n.
|
|
479 |
Idioms |
bir madalyonun iki yüzü |
different sides of the same shield n.
|
|
480 |
Idioms |
bir şeyin iki farklı/zıt açısı |
two sides of the same shield n.
|
|
481 |
Idioms |
bir şeyin iki farklı/zıt yönü |
two sides of the same shield n.
|
|
482 |
Idioms |
bir şeyin iki karşıt yönü |
two sides of the same shield n.
|
|
483 |
Idioms |
bir şeyin iki farklı/zıt açısı |
two sides of a shield n.
|
|
484 |
Idioms |
bir şeyin iki farklı/zıt yönü |
two sides of a shield n.
|
|
485 |
Idioms |
bir şeyin iki karşıt yönü |
two sides of a shield n.
|
|
486 |
Idioms |
bir meseleye karşı olan iki farklı yaklaşım |
two sides of a shield n.
|
|
487 |
Idioms |
bir elmanın iki yarısı |
the old one-two (punch) n.
|
|
488 |
Idioms |
birbirini bir türlü denk getiremeyen iki kişi |
box and cox n.
|
|
489 |
Idioms |
birbirini tanımayan iki kişinin aralarında romantik bir ilişki başlaması ihtimaliyle ilk buluşması |
a blind date n.
|
|
490 |
Idioms |
iki tarafta da bir ayağı olma |
a foot in both camps n.
|
|
491 |
Idioms |
iki kişilik bir oyun |
a game at which two can play n.
|
|
492 |
Idioms |
iki tarafın da yapabileceği bir şey |
a game at which two can play n.
|
|
493 |
Idioms |
iki kişinin oynayabildiği bir oyun |
a game at which two can play n.
|
|
494 |
Idioms |
iki kişilik bir oyun |
a game that two can play n.
|
|
495 |
Idioms |
iki tarafın da yapabileceği bir şey |
a game that two can play n.
|
|
496 |
Idioms |
iki kişi arasında geçen özel bir konuşma |
a ˌtête-à-ˈtête [french] n.
|
|
497 |
Idioms |
(biri/bir şey) hakkında bir iki şey |
thing or two (about someone or something) n.
|
|
498 |
Idioms |
iki tarafta da bir ayağı olma |
foot in both camps n.
|
|
499 |
Idioms |
bir araya gelen iki farklı görüşteki/karakterdeki/tarzdaki insan veya grup |
odd bedfellows n.
|
|
500 |
Idioms |
iki karakter arasındaki cinsel veya romantik bir ilişki arayan bir hayran kurgusu |
slash fic n.
|
|