|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
onun annesi |
his mother n.
|
|
His mother was a singer.
Onun annesi bir şarkıcıydı.
More Sentences
|
2 |
General |
onun annesi |
her mother n.
|
|
Is her mother still living?
Onun annesi hala yaşıyor mu?
More Sentences
|
3 |
General |
onun yaşı |
her age n.
|
|
She is bigger than I was at her age.
Onun yaşında olduğumdan daha büyük.
More Sentences
|
4 |
General |
onun yaşı |
his age n.
|
|
You must take his age into account when you judge his performance.
Performansını yargılarken onun yaşını dikkate almalısın.
More Sentences
|
5 |
General |
onun kişiliği |
his personality n.
|
|
I like his personality, but I don't find him attractive.
Ben onun kişiliğini seviyorum, ama onu çekici bulmuyorum.
More Sentences
|
6 |
General |
onun kişiliği |
her personality n.
|
|
Mary looks like her mother, but her personality is different.
Mary annesine benziyor ama onun kişiliği farklı.
More Sentences
|
7 |
General |
onun için |
so adv.
|
|
So we're going to need some other cash flow options fast.
Onun için hemen yeni nakit akışı seçeneklerine ihtiyacımız var.
More Sentences
|
8 |
General |
onun yaşında |
at his age adv.
|
|
He works harder than I did at his age.
Onun yaşındayken benden daha çok çalışıyordu.
More Sentences
|
9 |
General |
onun yerine |
instead adv.
|
|
I can only say that the Member States should have done it long ago, and now we are going to do it instead.
Sadece şunu söyleyebilirim ki Üye Devletler bunu uzun zaman önce yapmalıydı ve şimdi onun yerine biz yapacağız.
More Sentences
|
10 |
General |
onun dışında |
otherwise adv.
|
|
We had one cloudy day this week, but otherwise, it was sunny.
Bu hafta bulutlu bir gün geçirdik ama onun dışında hava güneşliydi.
More Sentences
|
11 |
General |
onun (eril) |
him pron.
|
|
It would appear that we have had some influence on him.
Görünüşe göre onun üzerinde biraz etkimiz olmuş.
More Sentences
|
Phrases |
|
12 |
Phrases |
onun yanında |
side with expr.
|
|
We sided with him in the controversy.
Tartışmada onun yanında yer aldık.
More Sentences
|
Colloquial |
|
13 |
Colloquial |
onun yerine |
instead adv.
|
|
His wife instead collected it, here in this House in November.
Onun yerine eşi Kasım ayında bu Mecliste parayı topladı.
More Sentences
|
|
Speaking |
|
14 |
Speaking |
onun dişleri |
her teeth expr.
|
|
Her teeth were white.
Onun dişleri beyazdı.
More Sentences
|
15 |
Speaking |
onun dişleri |
his teeth expr.
|
|
His teeth are white like a pearl.
Onun dişleri inci gibi beyaz.
More Sentences
|
16 |
Speaking |
onun ani ölümü |
his sudden death expr.
|
|
People regretted his sudden death deeply.
İnsanlar onun ani ölümüne derinden üzüldüler.
More Sentences
|
General |
|
17 |
General |
bir başka devlete bağımlı olan veya onun tarafından kontrol edilen küçük devlet |
satellite state n.
|
|
18 |
General |
bir kabloya tutturulmuş ve onun vasıtasıyla hareket eden büyük kabin |
cable car n.
|
|
19 |
General |
bir diğerinin hesabına ve onun ismi altında kitap yazan kimse |
ghostwriter n.
|
|
20 |
General |
onun kuvvetli tarafı |
his strong point n.
|
|
21 |
General |
onun tercihi |
one's own choice n.
|
|
22 |
General |
onun tercihi |
one's own preference n.
|
|
23 |
General |
kız isterken onun için talep edilen para |
dowry n.
|
|
24 |
General |
bir diğerinin hesabına ve onun ismi altında kitap yazan kimse |
ghost-writer n.
|
|
25 |
General |
onun en iyi işinden biri |
one of his finest work n.
|
|
26 |
General |
hazreti davut'a ve müritlerine erzak getiren ve daha sonra onun karısı olan kadın |
abigail n.
|
|
27 |
General |
onun seçimi |
her choice n.
|
|
28 |
General |
onun seçimi |
his choice n.
|
|
29 |
General |
bir organizmanın veya onun kısımlarından birinin gelişim şekli |
morphosis n.
|
|
30 |
General |
başkası ile kontrast oluşturup onun ayırt edici özelliklerini vurgulayan kimse |
foil n.
|
|
31 |
General |
dünyalar onun olmak |
rejoice over v.
|
|
32 |
General |
bir şeyi verip onun değerini başka bir şeyin bedelinden düşürerek o şeyi satın almak |
trade something in v.
|
|
33 |
General |
birinden izin almadan onun adına konuşmak |
put words into someone's mouth v.
|
|
|
34 |
General |
dünyalar onun olmak |
rejoice at v.
|
|
35 |
General |
bir şeyi verip onun değerini başka bir şeyin bedelinden düşürerek o şeyi satın almak |
trade something in for v.
|
|
36 |
General |
onun hakkında bütün gerçekleri öğrenmek |
get the low-down on him v.
|
|
37 |
General |
gruba alıp onun parçası haline getirmek |
co-opt v.
|
|
38 |
General |
shakespeare'e veya onun çalışmalarına ait |
shakespearean adj.
|
|
39 |
General |
shakespeare'e veya onun çalışmalarına ait |
shakespearian adj.
|
|
40 |
General |
cengiz han veya onun soyundan gelenlerle ilgili |
chinggisid adj.
|
|
41 |
General |
cengiz han veya onun soyundan gelenlerle ilgili |
chinggisid adj.
|
|
42 |
General |
geçmişte güneydoğu asya'da yer alan kuzey vietnam ülkesinde yaşayan, onun halkına veya kültürüne ait olan |
north vietnamese adj.
|
|
43 |
General |
ulrich zwingli veya onun öğretilerine ait |
tigurine adj.
|
|
44 |
General |
ulrich zwingli veya onun öğretileriyle ilgili |
tigurine adj.
|
|
45 |
General |
ulrich zwingli veya onun öğretilerine ait |
zwinglian adj.
|
|
46 |
General |
ulrich zwingli veya onun öğretileriyle ilgili |
zwinglian adj.
|
|
47 |
General |
mary tudor veya onun dönemine ait |
marian adj.
|
|
48 |
General |
mary tudor veya onun dönemi ile ilişkili |
marian adj.
|
|
49 |
General |
onun sayesinde |
her adj.
|
|
50 |
General |
onun için önemli olan |
her adj.
|
|
51 |
General |
onun bilgisinin olduğu |
her adj.
|
|
52 |
General |
bizzat onun (dişi) |
her [dialect] adj.
|
|
53 |
General |
onun gerçekleştirdiği |
his adj.
|
|
54 |
General |
onun için önemli olan |
his adj.
|
|
55 |
General |
onun katları şeklinde ifade edilen |
round adj.
|
|
56 |
General |
onun katları üzerinden değerlendirilen |
round adj.
|
|
57 |
General |
onun katlarına denk gelen |
round adj.
|
|
58 |
General |
teşkilat ve malzeme tablosu uyarınca askeri teşkilata atanıp onun daimi bir parçasını oluşturan |
organic adj.
|
|
59 |
General |
onun üzerine |
thereupon adv.
|
|
60 |
General |
tam onun kadar |
every bit as much adv.
|
|
61 |
General |
onun için |
accordingly adv.
|
|
62 |
General |
onun vasıtasıyla |
wherewith adv.
|
|
63 |
General |
onun düşüncesine göre |
in one's book adv.
|
|
64 |
General |
onun üzerine |
at that adv.
|
|
65 |
General |
onun için |
for that reason adv.
|
|
66 |
General |
onun için |
therefore adv.
|
|
67 |
General |
onun sonucunda |
so adv.
|
|
68 |
General |
onun için |
therefor adv.
|
|
69 |
General |
onun iyiliği için |
for its own sake adv.
|
|
70 |
General |
onun yerine |
in default of prep.
|
|
71 |
General |
onun adına |
on behalf of prep.
|
|
72 |
General |
onun adına |
in the name of prep.
|
|
73 |
General |
ki onun |
whose pron.
|
|
|
74 |
General |
(erkek) onun |
his pron.
|
|
75 |
General |
onun normal halinde |
herself pron.
|
|
76 |
General |
(kadın) onun |
hor [uk] pron.
|
|
77 |
General |
onun vasıtasıyla |
whereby conj.
|
|
78 |
General |
ki onun üzerinde |
whereon conj.
|
|
79 |
General |
onun yerine |
rather (than) conj.
|
|
80 |
General |
onun vasıtasıyla |
wherewithal conj.
|
|
81 |
General |
onun yerine |
for fault of [obsolete] expr.
|
|
82 |
General |
onun yerine |
for the fault of [obsolete] expr.
|
|
Phrasals |
|
83 |
Phrasals |
benzer (biriyle/bir şeyle) mukayese edildiğinde onun kadar iyi olmak/ona yetişmek |
stack up to someone or something v.
|
|
84 |
Phrasals |
(bir şeyi) verip onun değerini (başka bir şeyin) bedelinden düşürerek o şeyi satın almak |
trade (something) in for (something) v.
|
|
85 |
Phrasals |
(bir şeyi) verip onun değerini (başka bir şeyin) bedelinden düşürerek o şeyi satın almak |
trade (something) in on (something) v.
|
|
Phrases |
|
86 |
Phrases |
hem (onun) hem (bunun) en iyi özellikleri/tarafları |
best of both possible worlds n.
|
|
87 |
Phrases |
bir şeyden önce gelen ve onun habercisi olan bir olay/etkinlik |
prelude to something n.
|
|
88 |
Phrases |
onun yanında |
compare to him/her expr.
|
|
89 |
Phrases |
onun çaresi yok |
there's no help for it expr.
|
|
90 |
Phrases |
o benim hayallerime güler fakat ben onun gülüşünü hayal ederim |
she laughs at my dreams, but I dream about her laughter expr.
|
|
91 |
Phrases |
onun yanında |
while I'm with him/her expr.
|
|
92 |
Phrases |
onun zamanında |
in his day expr.
|
|
93 |
Phrases |
onun yüzünden |
because of him/her expr.
|
|
94 |
Phrases |
onun kahverengi saçları var |
she has brown hair expr.
|
|
Proverb |
|
95 |
Proverb |
erkeğin evi onun kalesidir |
man's home is his castle
|
|
96 |
Proverb |
bir ingilizin evi onun kalesidir |
an englishman's home is his castle
|
|
97 |
Proverb |
bir şeyin büyüklüğü onun değerini belirlemez |
big things come in small packages
|
|
98 |
Proverb |
rüyada birinin öldüğünü görmek onun evleneceği anlamına gelir |
dream of a funeral and you hear of a marriage
|
|
99 |
Proverb |
rüyada birinin öldüğünü görmek onun evleneceğine delalettir |
dream of a funeral and you hear of a marriage
|
|
100 |
Proverb |
rüyada birinin öldüğü görülürse onun evleneceği haberi alınır |
dream of a funeral and you hear of a marriage
|
|
101 |
Proverb |
rüyada birinin öldüğünü görmek onun evleneceği anlamına gelir |
dream of a funeral and you hear of a wedding
|
|
102 |
Proverb |
rüyada birinin öldüğünü görmek onun evleneceğine delalettir |
dream of a funeral and you hear of a wedding
|
|
103 |
Proverb |
rüyada birinin öldüğü görülürse onun evleneceği haberi alınır |
dream of a funeral and you hear of a wedding
|
|
Colloquial |
|
104 |
Colloquial |
gece çocuk ağladığı için yanına gidip onun yatağında uyuyakalma |
musical beds n.
|
|
105 |
Colloquial |
ortaya radikal bir fikir atıp onun potansiyel gelişimini tanımlayan kimse |
arrow shooter n.
|
|
106 |
Colloquial |
onun için üzülmek |
have pity on someone v.
|
|
107 |
Colloquial |
onun için üzülmek |
have compassion for someone v.
|
|
108 |
Colloquial |
istediği her iş vb. onun olmak |
be (one's) for the asking v.
|
|
109 |
Colloquial |
istediği her iş vb. ha deyince onun olmak |
be (one's) for the asking v.
|
|
110 |
Colloquial |
istediği her iş vs. onun olmak |
be there for the taking v.
|
|
111 |
Colloquial |
istediği her iş vs. ha deyince onun olmak |
be there for the taking v.
|
|
112 |
Colloquial |
bir şeyi alıp onun üzerinden ilerlemek |
run with it v.
|
|
113 |
Colloquial |
(kısaca) onu/onun (dişi) |
er pron.
|
|
114 |
Colloquial |
senin/onun/onlar için çok iyi |
bully for you/him/her/them interj.
|
|
115 |
Colloquial |
senin/onun/onlar için harika/mükemmel |
bully for you/him/her/them interj.
|
|
116 |
Colloquial |
onun ne yapacağı hiç belli olmaz |
you can never tell with (someone or something) expr.
|
|
117 |
Colloquial |
kendini onun yerine bir koy |
put yourself into her shoes expr.
|
|
118 |
Colloquial |
kendini onun yerine bir koy |
put yourself into his shoes expr.
|
|
119 |
Colloquial |
onun yerine |
in lieu of expr.
|
|
120 |
Colloquial |
onun için bir şeyler yapamaz mıyız? |
can't we do something for him? expr.
|
|
121 |
Colloquial |
onun bana söylediğine göre |
from what he told me expr.
|
|
122 |
Colloquial |
onun görünüşünü tarif et |
describe what he looks like expr.
|
|
123 |
Colloquial |
onun da dediği gibi |
like he said expr.
|
|
124 |
Colloquial |
onun gibiler için bu normal |
with his type this is fairly routine expr.
|
|
125 |
Colloquial |
kendini onun yerine koy |
put yourself in his position expr.
|
|
126 |
Colloquial |
kendini onun yerine bir koy |
pretend you're in his/her place expr.
|
|
127 |
Colloquial |
bu, (onun) hiç hoşuna gitmeyecek |
(he, she) won't thank you for (something) expr.
|
|
128 |
Colloquial |
onun kendine hayrı/faydası yok |
he/she couldn’t punch his/her way out of a paper bag expr.
|
|
129 |
Colloquial |
onun sayesinde tamamlandı |
that does it expr.
|
|
130 |
Colloquial |
onun yüz ifadesini sevmiyorum |
I don't like the cut of his/her jib expr.
|
|
131 |
Colloquial |
onun mizacını sevmiyorum |
I don't like the cut of his/her jib expr.
|
|
132 |
Colloquial |
onun gibi bir şey |
anything like that expr.
|
|
133 |
Colloquial |
onun gibi bir şey |
something like that expr.
|
|
134 |
Colloquial |
onun gibi bir şey değil |
nothing of the sort expr.
|
|
135 |
Colloquial |
onun gibi bir şey değil |
nothing of the kind expr.
|
|
136 |
Colloquial |
onun gibi bir şey değil |
nothing of the sort expr.
|
|
137 |
Colloquial |
bu onun son şansı |
one more strike and (one's) out expr.
|
|
138 |
Colloquial |
bir suç daha işlerse bu onun sonu olur |
one more strike and (one's) out expr.
|
|
139 |
Colloquial |
ya da onun gibi/o tarz bir şey |
or anything expr.
|
|
140 |
Colloquial |
ya da onun gibi/o tarz bir şey |
or whatever expr.
|
|
141 |
Colloquial |
onun gibi bir şey değil |
nothing like that expr.
|
|
142 |
Colloquial |
(bu) onun en temel özelliği |
(that's) the nature of the beast expr.
|
|
143 |
Colloquial |
ve bunun/onun gibi şeyler |
and (all) that expr.
|
|
144 |
Colloquial |
ve bunun/onun gibi şeyler |
and all that (rubbish, stuff) expr.
|
|
145 |
Colloquial |
ve bunun/onun gibi şeyler |
and all this expr.
|
|
146 |
Colloquial |
ve bunun/onun gibi şeyler |
and that expr.
|
|
147 |
Colloquial |
ve bunun/onun gibi şeyler |
and the like expr.
|
|
148 |
Colloquial |
ve bunun/onun gibi şeyler |
and the rest expr.
|
|
149 |
Colloquial |
ve bunun/onun gibi bir sürü şey |
and (all) the rest (of it) expr.
|
|
150 |
Colloquial |
ve bunun/onun gibi şeyler |
and this and that expr.
|
|
151 |
Colloquial |
ve bunun/onun gibi bir sürü şey |
and whatnot expr.
|
|
152 |
Colloquial |
ya da onun gibi bir şey |
or something expr.
|
|
153 |
Colloquial |
ya da onun gibi bir şey |
or something (like that) expr.
|
|
154 |
Colloquial |
ya da onun gibi bir şey |
or the like expr.
|
|
155 |
Colloquial |
onun nesi var? |
what's got into him/her? expr.
|
|
156 |
Colloquial |
onun nesi var? |
what's gotten into him/her? expr.
|
|
Idioms |
|
157 |
Idioms |
onun hayatı hep böyledir |
the story of someone's life n.
|
|
158 |
Idioms |
onun fikrine göre |
the way someone sees it n.
|
|
159 |
Idioms |
onun gibi bir şey |
words to that effect n.
|
|
160 |
Idioms |
onun gibi kurnaz birini gafil avlamak |
catch a weasel asleep v.
|
|
161 |
Idioms |
onun gibi bir tilkiyi hazırlıksız yakalamak |
catch a weasel asleep v.
|
|
162 |
Idioms |
aynı cümle içinde hem (bir şeyi) hem de (onun zıddını) söylemek |
say something in the same breath v.
|
|
163 |
Idioms |
dünyalar onun olmak |
be sitting on cloud nine v.
|
|
164 |
Idioms |
gerçek tutkusunu keşfedip onun peşinden koşmak |
find (one's) calling v.
|
|
165 |
Idioms |
bir kadınla evlenerek onun namusunu kurtarmak |
make an honest woman out of v.
|
|
166 |
Idioms |
birine hayran olup onun yanından ayrılmamak |
sit at the feet of someone v.
|
|
167 |
Idioms |
birine hayran olup onun yanından ayrılmamak |
sit at someone's feet v.
|
|
168 |
Idioms |
birini, onun için oldukça kötü sonuçlar doğuracak bir karar vermekten vazgeçirmek |
talk someone off the ledge v.
|
|
169 |
Idioms |
birinden övgüyle bahsederek ilgiyi onun üzerinde toplamak |
put a plug in for someone v.
|
|
170 |
Idioms |
birine hayran olup onun yanından ayrılmamak |
sit at somebody's feet v.
|
|
171 |
Idioms |
dünyalar onun olmak |
be on top of the world v.
|
|
172 |
Idioms |
dünyalar onun olmak |
sit on top of the world v.
|
|
173 |
Idioms |
dünyalar onun olmak |
be sitting on top of the world v.
|
|
174 |
Idioms |
onun hakkından gelmek |
cook someone's goose v.
|
|
175 |
Idioms |
kötülük yapana iyilik ederek onun suçluluk duymasını sağlamak |
heap coals of fire on someone's head v.
|
|
176 |
Idioms |
senin/onun gibi birisini bir daha görmek istememek |
never want to see the likes of someone again v.
|
|
177 |
Idioms |
biri dönene kadar onun yerine bakmak |
keep somebody’s seat warm (for them) v.
|
|
178 |
Idioms |
birinin işini onun yerine en iyi şekilde yapmak |
fill somebody’s boots/shoes v.
|
|
179 |
Idioms |
(birine) onun yöntemlerini kullanarak karşılık vermek |
play the same game (as somebody) v.
|
|
180 |
Idioms |
birine hayran olup onun yanından ayrılmamak |
be at someone's feet v.
|
|
181 |
Idioms |
(birinin) her istediği onun olmak |
be (one's) for the taking v.
|
|
182 |
Idioms |
birinin her istediği onun olmak |
be somebody's for the taking v.
|
|
183 |
Idioms |
birinin her istediği onun olmak |
be there for the taking v.
|
|
184 |
Idioms |
(birinden) farklı olarak onun iyi yönlerini ortaya çıkartmak/görünür kılmak |
be a foil for (someone) v.
|
|
185 |
Idioms |
(birinden) farklı olarak onun iyi yönlerini ortaya çıkartmak/görünür kılmak |
be a foil to (someone) v.
|
|
186 |
Idioms |
(biriyle onun) yerinde/ortamında/mekanında yüzleşmek |
beard (one) in (one's) den v.
|
|
187 |
Idioms |
(birini onun) tekniklerini kullanarak yenmek |
beat (one) at (one's) own game v.
|
|
188 |
Idioms |
(birini onun) taktikleriyle yenmek |
beat (one) at (one's) own game v.
|
|
189 |
Idioms |
(birini onun) gücünü kullanarak yenmek |
beat (one) at (one's) own game v.
|
|
190 |
Idioms |
birini onun tekniklerini kullanarak yenmek |
beat somebody at their own game v.
|
|
191 |
Idioms |
birini onun taktikleriyle yenmek |
beat somebody at their own game v.
|
|
192 |
Idioms |
birini onun gücünü kullanarak yenmek |
beat somebody at their own game v.
|
|
193 |
Idioms |
kötülük yapana iyilik ederek onun suçluluk duymasını sağlamak |
heap coals of fire on (one's) head v.
|
|
194 |
Idioms |
(biri) yokken onun işini yürütmek |
keep (one's) (something) warm v.
|
|
195 |
Idioms |
bir kadınla evlenerek onun namusunu kurtarmak |
make an honest woman of her v.
|
|
196 |
Idioms |
bir kadınla evlenerek onun namusunu kurtarmak |
make an honest woman of somebody [old-fashioned] [humorous] v.
|
|
197 |
Idioms |
birine onun yöntemlerini kullanarak karşılık vermek |
play somebody's game v.
|
|
198 |
Idioms |
birine onun yöntemlerini kullanarak karşılık vermek |
play the same game (as somebody) v.
|
|
199 |
Idioms |
(onun için) bir başka olmak |
mean the world to (one) v.
|
|
200 |
Idioms |
onun fikrine bakılırsa |
to someone's way of thinking adv.
|
|
201 |
Idioms |
dünya onun etrafında dönüyor |
the world revolves around someone expr.
|
|
202 |
Idioms |
onun cenneti veresiye benimki peşin |
take the cash and let the credit go expr.
|
|
203 |
Idioms |
bir yerde birinin sözünün geçmesi (onun sözü geçer) |
somebody's word is law expr.
|
|
204 |
Idioms |
ben mi onun bekçisiyim |
I am not my brother's keeper expr.
|
|
205 |
Idioms |
ben mi onun bekçisiyim |
am I my brother's keeper expr.
|
|
206 |
Idioms |
onun bekçisi miyim |
I am not my brother's keeper expr.
|
|
207 |
Idioms |
onun yaptığını bilmek beni şaşırtmazdı |
I wouldn't put it past somebody expr.
|
|
208 |
Idioms |
onun bekçisi miyim |
am I my brother's keeper expr.
|
|
209 |
Idioms |
onun derdi ona yeter |
have one's plate full expr.
|
|
210 |
Idioms |
onun derdi ona yeter |
have a lot/enough on one's plate expr.
|
|
211 |
Idioms |
tam onun işi |
up his alley expr.
|
|
212 |
Idioms |
(bir şeyi) kalbi parçalanarak/bağrına taş basarak (onun iyiliği için yapma) |
tough love expr.
|
|
213 |
Idioms |
kimin hayatıysa onun seçimi (senin hayatın senin seçimin) |
what (someone) eats doesn't make (one) fat expr.
|
|
214 |
Idioms |
kimin hayatıysa onun seçimi (senin hayatın senin seçimin) |
what (someone) eats doesn't make (one) poop expr.
|
|
215 |
Idioms |
(birine) onun yöntemlerini kullanarak karşılık verme |
at (one's) own game expr.
|
|
216 |
Idioms |
ona yapılanların yanında/karşısında onun yaptıkları suç sayılmayan |
more sinned against than sinning expr.
|
|
217 |
Idioms |
istediği her iş, görev (onun) |
(one's) for the asking expr.
|
|
218 |
Idioms |
ben mi onun bekçisiyim |
I'm not my brother's keeper expr.
|
|
219 |
Idioms |
onun bekçisi miyim |
I'm not my brother's keeper expr.
|
|
220 |
Idioms |
onun (ihtiyaç duyduğum şey) için her şeyimi veririm |
my kingdom for a horse expr.
|
|
221 |
Idioms |
onun (ihtiyaç duyduğum şey) için varımı yoğumu veririm |
my kingdom for a horse expr.
|
|
222 |
Idioms |
tam onun işi |
up alley expr.
|
|
Speaking |
|
223 |
Speaking |
(standart altı ingilizcede) onun |
it's adj.
|
|
224 |
Speaking |
onun arkadaşı mısın? |
are you a friend of his/hers? interj.
|
|
225 |
Speaking |
onun gibi bir şey |
something like that interj.
|
|
226 |
Speaking |
onun kardeşiyim |
I am his brother interj.
|
|
227 |
Speaking |
onun kardeşiyim |
I am her brother interj.
|
|
228 |
Speaking |
onun kardeşiyim |
I am her sister interj.
|
|
229 |
Speaking |
aynı şey onun için de geçerli |
the same goes for him expr.
|
|
230 |
Speaking |
ben olsam onun için fazla endişelenmezdim |
I wouldn't worry too much about him expr.
|
|
231 |
Speaking |
bu onun bakış açısından |
that's her version of it expr.
|
|
232 |
Speaking |
bu onun hatası değil |
it's not her fault expr.
|
|
233 |
Speaking |
bu onun fikriydi |
this was her idea expr.
|
|
234 |
Speaking |
burası onun odası olmalı |
this must be his room expr.
|
|
235 |
Speaking |
bu onun doğasında var |
that's the nature of the beast expr.
|
|
236 |
Speaking |
ben onun arkadaşıyım |
I'm her friend expr.
|
|
237 |
Speaking |
büyüyünce onun gibi olmak istiyorum |
I want to be like him when I grow up expr.
|
|
238 |
Speaking |
ben onun kardeşiyim |
I am her sister expr.
|
|
239 |
Speaking |
ben onun kardeşiyim |
I'm his brother expr.
|
|
240 |
Speaking |
ben onun kardeşiyim |
I'm her brother expr.
|
|
241 |
Speaking |
ben onun kardeşiyim |
I'm her sister expr.
|
|
242 |
Speaking |
ben onun kardeşiyim |
I am his brother expr.
|
|
243 |
Speaking |
ben onun kardeşiyim |
I am his sister expr.
|
|
244 |
Speaking |
bunu onun göndermediği ne malum? |
who's to say he didn't send this? expr.
|
|
245 |
Speaking |
bu ses onun sesiydi |
it was her voice expr.
|
|
246 |
Speaking |
bu onun fikriydi |
this was his idea expr.
|
|
247 |
Speaking |
ben onun kardeşiyim |
I am her brother expr.
|
|
248 |
Speaking |
ben onun kardeşiyim |
I'm his sister expr.
|
|
249 |
Speaking |
bugün onun doğum günü |
today is his birthday expr.
|
|
250 |
Speaking |
bu onun bakış açısından |
that's his version of it expr.
|
|
251 |
Speaking |
bana onun ne yaptığını söyle |
tell me what she did expr.
|
|
252 |
Speaking |
bunu onun için yapmıyorum |
I am not doing this for her expr.
|
|
253 |
Speaking |
bu onun aklını başına getirir |
that's given him a bit of a shake up expr.
|
|
254 |
Speaking |
bu onun umursamadığı anlamına gelmiyor |
that doesn't mean he doesn't care expr.
|
|
255 |
Speaking |
burada onun dediği olur |
what somebody says goes expr.
|
|
256 |
Speaking |
benim için (onun) numarasını ister misin ondan? |
can you please ask her for his number for me? expr.
|
|
257 |
Speaking |
bu onun umursamadığı anlamına gelmiyor |
that doesn't mean she doesn't care expr.
|
|
258 |
Speaking |
ben onun arkadaşıyım |
I'm his friend expr.
|
|
259 |
Speaking |
bunu onun için yapmıyorum |
I am not doing this for him expr.
|
|
260 |
Speaking |
bunu onun için yapmıyorum |
I am not doing it for her expr.
|
|
261 |
Speaking |
burası onun odası olmalı |
this must be her room expr.
|
|
262 |
Speaking |
bunu onun için yapmıyorum |
I am not doing it for him expr.
|
|
263 |
Speaking |
bana onun ne yaptığını söyle |
tell me what he did expr.
|
|
264 |
Speaking |
bu onun aldırmadığı anlamına gelmiyor |
that doesn't mean she doesn't care expr.
|
|
265 |
Speaking |
bu onun aldırmadığı anlamına gelmiyor |
that doesn't mean he doesn't care expr.
|
|
266 |
Speaking |
bugün onun doğum günü |
it's his birthday today expr.
|
|
267 |
Speaking |
bu ses onun sesiydi |
it was his voice expr.
|
|
268 |
Speaking |
bu ses onun sesiydi |
that voice belonged to him expr.
|
|
269 |
Speaking |
bu onun aldırmadığı anlamına gelmez |
that doesn't mean he doesn't care expr.
|
|
270 |
Speaking |
bu onun umursamadığı anlamına gelmez |
that doesn't mean she doesn't care expr.
|
|
271 |
Speaking |
bugün onun doğum günü |
it's her birthday today expr.
|
|
272 |
Speaking |
biraz önce onun neler söylediğine inanamıyorum |
i can't believe what she just said expr.
|
|
273 |
Speaking |
bu onun aldırmadığı anlamına gelmez |
that doesn't mean she doesn't care expr.
|
|
274 |
Speaking |
büyüdüğümde onun gibi olmak istiyorum |
I want to be like him when I grow up expr.
|
|
275 |
Speaking |
bu onun umursamadığı anlamına gelmez |
that doesn't mean he doesn't care expr.
|
|
276 |
Speaking |
bugün onun doğum günü |
today is her birthday expr.
|
|
277 |
Speaking |
eğer olaya onun bakış açısıyla bakarsan |
if you look at it from her point of view expr.
|
|
278 |
Speaking |
hep onun suçu |
it was all her fault expr.
|
|
279 |
Speaking |
hep onun suçu |
it was all his fault expr.
|
|
280 |
Speaking |
eğer olaya onun açısında bakarsan |
if you look at it from his point of view expr.
|
|
281 |
Speaking |
eğer olaya onun bakış açısıyla bakarsan |
if you look at it from his point of view expr.
|
|
282 |
Speaking |
eğer olaya onun açısında bakarsan |
if you look at it from her point of view expr.
|
|
283 |
Speaking |
onun boyu benimkinden biraz kısa |
he is a little shorter than me expr.
|
|
284 |
Speaking |
onun vurulduğu gece |
the night she/he got shot expr.
|
|
285 |
Speaking |
onun yerinde olsan |
if you were in his/her shoes expr.
|
|
286 |
Speaking |
onun kansayımı düşük |
his blood count is low expr.
|
|
287 |
Speaking |
onun kafası çalışıyor |
he has a good head on his shoulders expr.
|
|
288 |
Speaking |
onun odası bu olmalı |
this must be her room expr.
|
|
289 |
Speaking |
onun adresi nedir? |
what is his address? expr.
|
|
290 |
Speaking |
onun hala orada olmasına imkan yok |
there's no way out that he's still there expr.
|
|
291 |
Speaking |
ne zamandır onun için çalışıyorsun? |
how long have you been working for him? expr.
|
|
292 |
Speaking |
onun bir parçası olmak istemezsin |
you do not want a part of it expr.
|
|
293 |
Speaking |
onun yanına yaklaşmanı istemiyorum |
I don't want you anywhere near her expr.
|
|
294 |
Speaking |
onun aklından geçenleri biliyorum |
I know what's in her mind expr.
|
|
295 |
Speaking |
onun erkek arkadaşı var |
she has a boyfriend expr.
|
|
296 |
Speaking |
onun dikkatini çekecek bir şeyler yapmalısın |
you have to do something to get her attention expr.
|
|
297 |
Speaking |
onun telefon numarası nedir? |
what's his telephone number? expr.
|
|
298 |
Speaking |
onun dikkatini çekecek bir şey yapmalısın |
you have to do something to get her attention expr.
|
|
299 |
Speaking |
onun bir doktora görünmesi lazım |
she needs to see a doctor expr.
|
|
300 |
Speaking |
onun o zamanlar eşcinsel olduğundan haberim yoktu |
I didn't know he was gay back then expr.
|
|
301 |
Speaking |
onun deyişine göre |
according to his version expr.
|
|
302 |
Speaking |
onun seviyesine düşme/inme |
don't lower yourself to his level expr.
|
|
303 |
Speaking |
onun sorunu ne? |
what's wrong with her? expr.
|
|
304 |
Speaking |
onun kaç erkek kardeşi var? |
how many brothers does he have? expr.
|
|
305 |
Speaking |
onun ölmesini mi istiyorsun? |
do you want him to die? expr.
|
|
306 |
Speaking |
onun sana yaptıkları için özür dilerim |
I'm sorry for what he did to you expr.
|
|
307 |
Speaking |
onun için |
that's why expr.
|
|
308 |
Speaking |
onun adı ne? |
what is his name? expr.
|
|
309 |
Speaking |
onun gözleri kahverengi |
her eyes are brown expr.
|
|
310 |
Speaking |
kimse beni onun sevdiği gibi sevmedi |
nobody ever loved me like she does expr.
|
|
311 |
Speaking |
onun neye ihtiyacı var? |
what does she need? expr.
|
|
312 |
Speaking |
onun hakkında bana söyleyebileceğiniz bir şey var mı? |
is there anything you can tell me about him? expr.
|
|
313 |
Speaking |
onun tüm parayı harcamadığını düşündürten ne? |
what makes you think he/she hasn't spent all the money? expr.
|
|
314 |
Speaking |
o ses onun sesiydi |
it was her voice expr.
|
|
315 |
Speaking |
onun kalbinin kırılmasını istemem |
I don't want him to have his heart broken expr.
|
|
316 |
Speaking |
onun dikkatini çekecek bir şey yapman gerekiyor |
you have to do something to get her attention expr.
|
|
317 |
Speaking |
onun kaç çocuğu var? |
how many children does he have? expr.
|
|
318 |
Speaking |
onun kaç çocuğu var? |
how many kids does he have? expr.
|
|
319 |
Speaking |
onun kaç çocuğu var? |
how many kids does she have? expr.
|
|
320 |
Speaking |
onun kaç çocuğu var? |
how many children does she have? expr.
|
|
321 |
Speaking |
onun sorunu ne? |
what's troubling him/her? expr.
|
|
322 |
Speaking |
onun sorunu ne? |
what's his/her problem? expr.
|
|
323 |
Speaking |
onun sorunu ne? |
what's his/her deal? expr.
|
|
324 |
Speaking |
onun bir partide tanıştım |
I met her at a party expr.
|
|
325 |
Speaking |
onun yerinde olsan |
if you were in his/her place expr.
|
|
326 |
Speaking |
onun dikkatini çekecek bir şeyler yapman gerekiyor |
you have to do something to get her attention expr.
|
|
327 |
Speaking |
onun yüzüne ne olmuş? |
what's happened to her face? expr.
|
|
328 |
Speaking |
onun kız arkadaşı var |
he has a girlfriend expr.
|
|
329 |
Speaking |
onun başının belada olduğunu bilmeliydim |
I should've known he was in trouble expr.
|
|
330 |
Speaking |
onun sana söylemiş olması gerekirdi |
he should have told you expr.
|
|
331 |
Speaking |
onun telefonu çalıyor |
her phone is ringing expr.
|
|
332 |
Speaking |
onun telefonu çalıyor |
his phone is ringing expr.
|
|
333 |
Speaking |
onun kardeşiyim |
I am his sister expr.
|
|
334 |
Speaking |
onun kardeşiyim |
I'm her brother expr.
|
|
335 |
Speaking |
onun kardeşiyim |
I'm his brother expr.
|
|
336 |
Speaking |
onun kardeşiyim |
I'm her sister expr.
|
|
337 |
Speaking |
onun kardeşiyim |
I'm his sister expr.
|
|
338 |
Speaking |
onun boyu benimkinden biraz kısa |
she is a little shorter than me expr.
|
|
339 |
Speaking |
onun ölmesini mi istiyorsun? |
do you want her to die? expr.
|
|
340 |
Speaking |
onun hiçbir sorunu yok |
there's nothing wrong with him expr.
|
|
341 |
Speaking |
onun telefon numarası nedir? |
what's her telephone number? expr.
|
|
342 |
Speaking |
o ses onun sesiydi |
that voice belonged to him expr.
|
|
343 |
Speaking |
onun güzel bir yüzü var |
she has a beautiful face expr.
|
|
344 |
Speaking |
onun hakkında ne düşünüyorsun? |
what do you think of him/her? expr.
|
|
345 |
Speaking |
onun incinmesini istemiyorum |
I don't want him to be hurt expr.
|
|
346 |
Speaking |
onun sonu iyi olmaz |
he will come to no good expr.
|
|
347 |
Speaking |
onun tipi nasıl? |
what does she look like? expr.
|
|
348 |
Speaking |
onun eline su dökemezsin |
you don't touch her expr.
|
|
349 |
Speaking |
onun sana anlattığı her şey yalandı |
everything he told you was a lie expr.
|
|
350 |
Speaking |
onun kaç erkek kardeşi var? |
how many brothers does she have? expr.
|
|
351 |
Speaking |
onun eline su dökemezsin |
you don't touch him expr.
|
|
352 |
Speaking |
onun döneceğini sanmıyorum |
I don't think he's coming back expr.
|
|
353 |
Speaking |
onun yalan söylediğini biliyorum |
I know she's lying expr.
|
|
354 |
Speaking |
onun bir şeyler sakladığını biliyorum |
I know he's hiding something expr.
|
|
355 |
Speaking |
onun hakkında ne hatırlıyorsun? |
what do you remember about him? expr.
|
|
356 |
Speaking |
onun boyu benim boyumdan biraz kısa |
he is a little shorter than me expr.
|
|
357 |
Speaking |
onun adını/ismini çıkaramadım |
I can't put a name to her/him expr.
|
|
358 |
Speaking |
onun yerinde olmak istemezdim |
I wouldn't want to be in his shoes expr.
|
|
359 |
Speaking |
onun gibi biri |
somebody like her expr.
|
|
360 |
Speaking |
onun boyu benden biraz kısa |
she is a little shorter than me expr.
|
|
361 |
Speaking |
onun aklı yerinde değil |
her mind is gone expr.
|
|
362 |
Speaking |
onun sözüne güvenme |
don't take his word for it expr.
|
|
363 |
Speaking |
onun sana ne söylediği umurumda değil |
I don't care what he told you expr.
|
|
364 |
Speaking |
onun gibi olmak istiyorum |
I want to be like him expr.
|
|
365 |
Speaking |
onun bana yaptığı gibi? |
like he did to me? expr.
|
|
366 |
Speaking |
onun hakkında ne öğrendin? |
what have you learned about him? expr.
|
|
367 |
Speaking |
onun nesi var? |
what's gotten into him? expr.
|
|
368 |
Speaking |
odadaki tüm gözler onun üstünde şu an |
every eye in the room is on him right now expr.
|
|
369 |
Speaking |
onun gibi insanlar bizim gibi insanları sevmez |
people like him don't like people like us expr.
|
|
370 |
Speaking |
onun notları benimkilerden daha iyi |
her grades are better than mine expr.
|
|
371 |
Speaking |
onun her tarakta bezi vardır |
he's got a lot of fingers in a lot of pies expr.
|
|
372 |
Speaking |
onun adresi ne? |
what is her address? expr.
|
|
373 |
Speaking |
onun hakkında ne biliyorsun? |
what do you know about him? expr.
|
|
374 |
Speaking |
onun bir doktora görünmesi lazım |
he needs to see a doctor expr.
|
|
375 |
Speaking |
onun gibi bir herifin parasını almaktan hiç gocunmam |
I got no problem taking money from a guy like him expr.
|
|
376 |
Speaking |
onun boyu benden biraz kısa |
he is a little shorter than me expr.
|
|
377 |
Speaking |
onun üzerinde silah yok |
he's unarmed expr.
|
|
378 |
Speaking |
onun isminden banane? |
what's in a name! expr.
|
|
379 |
Speaking |
onun önemi yok |
it is neither here nor there expr.
|
|
380 |
Speaking |
onun dışında kimseye söylemedim |
I didn't tell anyone except him expr.
|
|
381 |
Speaking |
onun hakkında pek fazla şey bildiğiniz söylenemez |
you don't seem to know much about him expr.
|
|
382 |
Speaking |
onun yaptığı haksızlık |
it's unfair of him expr.
|
|
383 |
Speaking |
onun tatilde olduğunu söylemiştin |
you said he was on vacation expr.
|
|
384 |
Speaking |
onun üç çocuğu var |
she has three children expr.
|
|
385 |
Speaking |
onun büyük bir hayranıyım |
I'm a big fan of him expr.
|
|
386 |
Speaking |
onun hurda olduğunu sandık |
we thought it was junk expr.
|
|
387 |
Speaking |
onun hakkında bu şekilde konuşmandan bıktım |
I'm tired of you talking about her/him like that expr.
|
|
388 |
Speaking |
onun bir erkek arkadaşı var |
she has a boyfriend expr.
|
|
389 |
Speaking |
onun kimseye herhangi bir yararı var mı? |
is he doing anybody any good? expr.
|
|
390 |
Speaking |
onun imlası iyi |
he's a good speller expr.
|
|
391 |
Speaking |
onun bu işi yapabileceğini nereden düşündün ki? |
what makes you think he can do this job? expr.
|
|
392 |
Speaking |
onun adresi nedir? |
what is her address? expr.
|
|
393 |
Speaking |
onun ipiyle kuyuya inme |
don't take his word for it expr.
|
|
394 |
Speaking |
onun yüzünü gördün mü? |
did you see his face? expr.
|
|
395 |
Speaking |
onun ne kadar ciddi olduğunu bilmiyorum |
I don't know how serious he is expr.
|
|
396 |
Speaking |
onun için alkış alayım |
give him a round of applause expr.
|
|
397 |
Speaking |
onun hakkında konuşmamalıyım |
I shouldn't be talking about him expr.
|
|
398 |
Speaking |
onun yerinde olmak istemezdim |
I wouldn't want to be in her shoes expr.
|
|
399 |
Speaking |
onun sözüyle/deyişiyle |
quote end quote expr.
|
|
400 |
Speaking |
onun adı ne? |
what is her name? expr.
|
|
401 |
Speaking |
onun için endişeleniyorum |
I'm worried about him expr.
|
|
402 |
Speaking |
onun içi doğru bir biri/eş değil |
she's not right for him expr.
|
|
403 |
Speaking |
onun gibisini görmedim |
I've never seen another one like him expr.
|
|
404 |
Speaking |
neyi var onun? |
what's the matter with him? expr.
|
|
405 |
Speaking |
onun nerede olduğunu bilmiyorum |
I don't know where he is expr.
|
|
406 |
Speaking |
onun adresi ne? |
what is his address? expr.
|
|
407 |
Speaking |
onun nesi var? |
what's got into him? expr.
|
|
408 |
Speaking |
onun yüzüne ne olmuş? |
what's happened to his face? expr.
|
|
409 |
Speaking |
onun yerinde olmak istemem |
I wouldn't want to be in his shoes expr.
|
|
410 |
Speaking |
onun bu işi yapabileceğini nereden çıkardın ki? |
what makes you think he can do this job? expr.
|
|
411 |
Speaking |
onun gözleri kahverengi |
his eyes are brown expr.
|
|
412 |
Speaking |
onun tipi nasıl? |
what does he look like? expr.
|
|
413 |
Speaking |
onun boyu benim boyumdan biraz kısa |
she is a little shorter than me expr.
|
|
414 |
Speaking |
onun yerinde olmak istemem |
I wouldn't want to be in her shoes expr.
|
|
415 |
Speaking |
onun için ne yapıyorsun? |
what do you do for him? expr.
|
|
416 |
Speaking |
onun sen olduğunu söyle |
tell me you're him expr.
|
|
417 |
Speaking |
onun için deli oluyorum |
I am crazy about her expr.
|
|
418 |
Speaking |
onun kaybolduğu gece |
the night she went missing expr.
|
|
419 |
Speaking |
onun nerede olduğunu bilmiyorum |
I don't know where she is expr.
|
|
420 |
Speaking |
onun adını/ismini çıkaramadım |
I can't remember his/her name expr.
|
|
421 |
Speaking |
onun bir kız arkadaşı var |
he has a girlfriend expr.
|
|
422 |
Speaking |
onun hakkında pek fazla şey bildiğiniz söylenemez |
you don't seem to know much about her expr.
|
|
423 |
Speaking |
onun sağlığı kötüleşti |
his health worsened expr.
|
|
424 |
Speaking |
onun hakkında ne hatırlıyorsun? |
what do you remember about her? expr.
|
|
425 |
Speaking |
onun omzunu dürttüm |
I poked her on the shoulder expr.
|
|
426 |
Speaking |
onun gibisini görmedim |
I've never seen another one like her expr.
|
|
427 |
Speaking |
onun yerinde olmak istemem |
I should not like to be in his shoes expr.
|
|
428 |
Speaking |
o ses onun sesiydi |
it was his voice expr.
|
|
429 |
Speaking |
onun yüzünü gördün mü? |
did you see her face? expr.
|
|
430 |
Speaking |
onun hayatta kalması bir mucize |
it's a wonder she's still alive expr.
|
|
431 |
Speaking |
onun aklından geçenleri biliyorum |
I know what's in his mind expr.
|
|
432 |
Speaking |
onun için nedir ki? |
what's it to him? expr.
|
|
433 |
Speaking |
onun anlattıkları akla yatkın değil |
her story doesn't add up expr.
|
|
434 |
Speaking |
onun hakkında ne biliyorsun? |
what do you know about her? expr.
|
|
435 |
Speaking |
onun odası bu olmalı |
this must be his room expr.
|
|
436 |
Speaking |
onun hakkında ne hatırlıyorsunuz? |
what do you remember about her? expr.
|
|
437 |
Speaking |
onun bir tehdit olduğunu nasıl düşünürler? |
how could they possibly think he's a threat? expr.
|
|
438 |
Speaking |
onun hakkında ne hatırlıyorsunuz? |
what do you remember about him? expr.
|
|
439 |
Speaking |
sen onun hayattaki tek akrabasısın |
you are the only living relative of him expr.
|
|
440 |
Speaking |
sen onun avukatı mısın? |
are you his lawyer? expr.
|
|
441 |
Speaking |
şu an onun ne düşündüğünü bilmiyorum |
I don't know what he's thinking right now expr.
|
|
442 |
Speaking |
senin sözüne karşı onun sözü |
his word against your word expr.
|
|
443 |
Speaking |
senin sözüne karşı onun sözü |
her word against your word expr.
|
|
444 |
Speaking |
(onun) üzerinde başka bir şey var mı? |
does he have anything else on him? expr.
|
|
445 |
Speaking |
(onun) adını unuttum |
I forget his/her name expr.
|
|
446 |
Speaking |
(onun) üzerinde başka bir şey var mı? |
does she have anything else on him? expr.
|
|
447 |
Speaking |
(onun) üzerinde başka bir şey var mı? |
does she have anything else on her? expr.
|
|
448 |
Speaking |
(onun) ismini unuttum |
I forget his/her name expr.
|
|
449 |
Speaking |
(onun) cesaretine bayılıyorum/cesaretine hayranım |
I like (his/her) cheek expr.
|
|
450 |
Speaking |
(onun) arsız/yüzsüz olduğunu düşünüyorum |
I like (his/her) cheek expr.
|
|
451 |
Speaking |
(onun) pişkin/şımarık olduğunu düşünüyorum |
I like (his/her) cheek expr.
|
|
452 |
Speaking |
(onun) arsızlığına hayranım/hayran oldum |
I like (his/her) cheek expr.
|
|
453 |
Speaking |
(onun) yüzsüzlüğüne hayranım/hayran oldum |
I like (his/her) cheek expr.
|
|
454 |
Speaking |
(onun) pişkinliğine hayranım/hayran oldum |
I like (his/her) cheek expr.
|
|
455 |
Speaking |
onun daha önce böyle bir şey dediğini hiç duydun mu? |
have you ever heard her say anything like that? expr.
|
|
456 |
Speaking |
onun, buna inanmasını bekleyemezsin |
you can't expect her to believe this expr.
|
|
457 |
Speaking |
onun, buna inanmasını bekleme |
you don't expect her to believe this expr.
|
|
458 |
Speaking |
ailesi onun alçaklığının bedelini ödedi |
the family paid the price for her meanness expr.
|
|
Trade/Economic |
|
459 |
Trade/Economic |
bir bankanın değişken faizli varlıklarının toplam varlıklara oranının onun değişken faizli borçlarının toplam borçlarına oranından daha düşük olması durumu |
negative funds gap n.
|
|
460 |
Trade/Economic |
bir belgenin ödenmesinden önce onun üzerinde yapılan kontrol |
preaudit n.
|
|
461 |
Trade/Economic |
tüketicilerin bir firmayı ve onun ürünlerini nasıl gördükleri |
image n.
|
|
462 |
Trade/Economic |
yöneticinin gücünün, işçilerin onun otoritesini kabul etme konusundaki istekliliğine bağlı olması inancı |
acceptance theory of authority n.
|
|
463 |
Trade/Economic |
bir şeyi verip onun değerini başka bir şeyin bedelinden düşürerek o şeyi satın almak |
trade v.
|
|
464 |
Trade/Economic |
bir kıymetin üzerinde yazan, onun piyasadaki gerçek değerini ya da alım gücünü yansıtmayan (sayısal değer) |
nominal adj.
|
|
Law |
|
465 |
Law |
bir davada davalının yargılama neticesinde mahkum olması halinde mahkeme masraflarını ve mahkum olduğu ücreti ödeyeceğini aksi takdirde onun yerine ödemede bulunacağına dair kefalette bulunan kimse |
bail above n.
|
|
466 |
Law |
kullanmak ve sonradan yerine bırakmak kastiyle sahibinden gizli onun rızası olmaksızın alma |
wrongful appropriation n.
|
|
Politics |
|
467 |
Politics |
başbakanın yokluğunda onun yerine görev yapan kimse |
vice-premier n.
|
|
468 |
Politics |
oxford grubu hareketinden gelişip onun doktrin ve tekniklerini uluslararası ilişkiler sorunlarına uygulayan bir hareket |
moral re-armament n.
|
|
469 |
Politics |
merkezi hükümetin bölgesel hükümete en yüksek miktarda yetki devretmesine rağmen onun üzerindeki egemenliğini koruduğu bir düzenleme |
devo max n.
|
|
Insurance |
|
470 |
Insurance |
sigortalının üçüncü bir tarafa karşı haksız bir fiil işlemesi halinde onun yasal sorumluluğunu kapsayan sigorta |
personal liability insurance n.
|
|
Tourism |
|
471 |
Tourism |
iata'nın genel müdürü veya onun yetkili temsilcisi anlamında iata terimi |
director general n.
|
|
Technical |
|
472 |
Technical |
birim alana düşen ya da onun tarafından emilen radyasyon |
intensity of light n.
|
|
473 |
Technical |
ham kauçuğu kükürt veya onun bileşikleri ve ısı ile işleme |
vulcanization n.
|
|
474 |
Technical |
ham kauçuğu kükürt veya onun bileşikleri ve ısı ile işleme |
vulcanisation n.
|
|
475 |
Technical |
ham kauçuğu kükürt veya onun bileşikleri ve ısı ile işleme |
vulcanisation n.
|
|
476 |
Technical |
ham kauçuğu kükürt veya onun bileşikleri ve ısı ile işleme |
vulcanization n.
|
|
477 |
Technical |
öklit veya onun geometri ilkelerine ait |
euclidean adj.
|
|
478 |
Technical |
öklit veya onun geometri ilkelerine ait |
euclidian adj.
|
|
Textile |
|
479 |
Textile |
mao zedong ve onun yönetimindeki çin halkı tarafından giyilen dik yakalı, gömleğe benzer düz bir ceket |
mao jacket n.
|
|
Traffic |
|
480 |
Traffic |
öncelik onun |
it's his right-of-way expr.
|
|
Marine |
|
481 |
Marine |
yükün gemiye alındığı bildirilen ve ikinci kaptan tarafından veya onun adına imzalanan belge |
mate's receipt n.
|
|
Medical |
|
482 |
Medical |
bir oluşumun etrafını sarıp onun kesilerek çıkarılmasına yarayan, telden halkası olan cerrahi alet |
écraseur n.
|
|
483 |
Medical |
yaşlanma ve onun neden olduğu belirtilerle ilgili olan |
senile adj.
|
|
484 |
Medical |
tıp alanında çalışmaya başlayanlarca geleneksel olarak verilip hipokrat ve onun eserlerinden esinlenen bir dizi mesleki ve etik taahhütle ilgili |
hippocratic adj.
|
|
485 |
Medical |
tıp alanında çalışmaya başlayanlarca geleneksel olarak verilip hipokrat ve onun eserlerinden esinlenen bir dizi mesleki ve etik taahhüde ait |
hippocratic adj.
|
|
Psychology |
|
486 |
Psychology |
sigmund freud ve onun psikanaliz sisteminin teori veya uygulamaları ile uyumlu |
freudian adj.
|
|
Math |
|
487 |
Math |
onun katlarına dayanan yöntem |
decimalism n.
|
|
488 |
Math |
karl gauss ve onun matematik kuramlarına ait |
gaussian adj.
|
|
Biology |
|
489 |
Biology |
başka bir bakteri türünün yanında kalıp onun özelliklerini alarak bir bakteri türünün oluşması |
entrainement n.
|
|
490 |
Biology |
gene benzer olup fakat onun altında bulunan özdek (plazmajen) |
determinant n.
|
|
Biochemistry |
|
491 |
Biochemistry |
bir protein bileşeni (apoenzim) ve onun koenziminden oluşan aktif enzim |
holoenzyme n.
|
|
Astronomy |
|
492 |
Astronomy |
güneş'in etrafını panellerle sararak onun tüm enerjisini toplaması amacıyla inşa edilen teorik dev yapı |
dyson swarm n.
|
|
493 |
Astronomy |
güneş'in etrafını komple sararak onun tüm enerjisini toplaması amacıyla inşa edilen teorik dev yapı |
dyson sphere n.
|
|
Zoology |
|
494 |
Zoology |
mandrilden daha küçük olan ve renkleri onun kadar parlak olmayan bir babun |
drill (mandrillus leucophaeus) n.
|
|
Botanic |
|
495 |
Botanic |
dikenli bir ağaç türü ve onun meyvesi |
neapolitan medlar (crataegus azarolus) n.
|
|
496 |
Botanic |
yeni zelanda'ya özgü büyük bir ağaç ve onun sert, dayanıklı kerestesi |
new zeland teak (vitex littoralis) n.
|
|
497 |
Botanic |
yeni zelanda'ya özgü büyük bir ağaç ve onun sert, dayanıklı kerestesi |
puriri n.
|
|
498 |
Botanic |
filipinler'de yetişen bodur narenciye ağacı ve onun meyvesi |
calamondin n.
|
|
499 |
Botanic |
filipinler'de yetişen bodur narenciye ağacı ve onun meyvesi |
calamondin orange n.
|
|
500 |
Botanic |
filipinler'de yetişen bodur narenciye ağacı ve onun meyvesi |
citrofortunella mitis n.
|
|