part - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
part kısım n.
  • The first part will enter into force for the current 15 Member States on 1 January 2004.
  • İlk kısım mevcut 15 Üye Devlet için 1 Ocak 2004 tarihinde yürürlüğe girecektir.
  • The privatisation method expounded at Lisbon is not going to provide better services in our part of the world.
  • Lizbon'da açıklanan özelleştirme yöntemi, dünyanın bize ait kısmında daha iyi hizmetler sunmayacaktır.
  • This directive possibly changes part of the regulation.
  • Bu direktif muhtemelen yönetmeliğin bir kısmını değiştirmektedir.
Show More (366)
part bölüm n.
  • That point has come to the fore in the part of the debate about safe third countries.
  • Bu husus, tartışmanın güvenli üçüncü dünya ülkeleri ile ilgili bölümünde ön plana çıkmıştır.
  • I, too, have found parts of the debate quite bizarre.
  • Ben de tartışmanın bazı bölümlerini oldukça tuhaf buldum.
  • We must have independence within this part of the world in this very important sector.
  • Bu çok önemli sektörde dünyanın bu bölümünde bağımsızlığa sahip olmalıyız.
Show More (180)
part rol n.
  • Its powers are respected and the opposition plays a full part in its activities.
  • Yetkilerine saygı gösterilir ve muhalefet faaliyetlerinde tam bir rol oynar.
  • We in Parliament should play our part in promoting contact between the two states.
  • Parlamento olarak iki ülke arasındaki temasların teşvik edilmesinde üzerimize düşen rolü oynamalıyız.
  • The Mediterranean plays a highly significant part in the European Union fisheries sector.
  • Akdeniz, Avrupa Birliği balıkçılık sektöründe son derece önemli bir rol oynamaktadır.
Show More (118)
part bölge n.
  • I love that part of Spain, as you know.
  • Bildiğiniz gibi İspanya'nın o bölgesini seviyorum.
  • In that part of the world one cannot measure everything by the same yardstick.
  • Dünyanın bu bölgesinde her şey aynı kıstasla ölçülemez.
  • In that context and in that part of the world, this is something that must be taken into account.
  • Bu bağlamda ve dünyanın bu bölgesinde, bu dikkate alınması gereken bir husustur.
Show More (38)
part ayrılmak v.
  • We went together to Laramie, and there we parted.
  • Laramie'ye birlikte gittik ve orada ayrıldık.
  • The couple parted, never to meet again.
  • Çift bir daha görüşmemek üzere ayrıldı.
  • Since they parted, a lot of water has flowed under the bridge.
  • Ayrıldıklarından beri köprünün altından çok sular aktı.
Show More (24)
part parça n.
  • Organised crime is part and parcel of the capitalist system, even where bourgeois justice is concerned.
  • Örgütlü suç, burjuva adaleti söz konusu olduğunda bile, kapitalist sistemin ayrılmaz bir parçasıdır.
  • Social fundamental rights form part and parcel of traditional fundamental rights.
  • Sosyal temel haklar, geleneksel temel hakların ayrılmaz bir parçasını oluşturur.
  • Firstly, from an ethical point of view, we cannot advocate the idea of selling blood or any body part.
  • İlk olarak, etik açıdan bakıldığında, kan veya herhangi bir vücut parçasının satılması fikrini savunamayız.
Show More (23)
part kesim n.
  • This has led to pressures from some parts of industry for protection.
  • Bu durum, sektörün bazı kesimlerinden koruma için baskı gelmesine yol açmıştır.
  • In 1983 this part of the island proclaimed itself an independent republic.
  • 1983 yılında, adanın bu kesimi, bağımsız bir cumhuriyet olduğunu ilan etti.
  • For us in the rich part of the world, it is resistance to antibiotics which will be the big problem.
  • Dünyanın zengin kesimindeki bizler için en büyük sorun antibiyotiklere karşı direnç olacaktır.
Show More (23)
part taraf n.
  • I think it is a first-class report which will, for the most part, be supported by my group.
  • Bunun birinci sınıf bir rapor olduğunu ve büyük ölçüde grubum tarafından destekleneceğini düşünüyorum.
  • This part concerns Community officials seconded to the agency, and other servants recruited by the executive agency.
  • Bu bölüm, ajansa atanan Topluluk görevlileri ve yürütme ajansı tarafından işe alınan diğer hizmetlilerle ilgilidir.
  • I first thought it was a remarkably intelligent achievement on my part, but it was done by the machine.
  • İlk başta bunun benim açımdan son derece zekice bir başarı olduğunu düşünmüştüm, ancak makine tarafından yapıldı.
Show More (10)
part pay n.
  • For our part, we refuse to take part in this trickery.
  • Biz kendi payımıza bu oyuna gelmeyi reddediyoruz.
  • We for our part will and do verify that each Member State has set up a reliable system of on-the-spot checks.
  • Biz kendi payımıza, her Üye Devletin güvenilir bir yerinde kontrol sistemi kurduğunu doğrulayacağız ve doğruluyoruz.
  • For our part, we shall continue to support all initiatives of this type.
  • Biz kendi payımıza, bu türden tüm girişimleri desteklemeye devam edeceğiz.
Show More (5)
part görev n.
  • The Member States also have their part to play in this, and there is a need for good cooperation in this area.
  • Bu konuda Üye Devletlere de görev düşmektedir ve bu alanda iyi bir işbirliğine ihtiyaç vardır.
  • State prosecutors and judges have an important part to play in this.
  • Bu konuda savcı ve hakimlere önemli görevler düşmektedir.
  • This, then, is where Parliament also has a part to play.
  • İşte bu noktada Parlamento'ya da görev düşüyor.
Show More (4)
part yan n.
  • The best part of the Environmental Action Programme for me is the concentration on better implementation.
  • Benim için Çevre Eylem Programının en iyi yanı, daha iyi uygulama üzerine yoğunlaşmasıdır.
  • The best part of beauty is that which no picture can express.
  • Güzelliğin en iyi yanı, hiçbir resmin ifade edemediğidir.
  • The best part of Japan are their video games.
  • Japonya'nın en güzel yanı video oyunları.
Show More (3)
part kısmen adj.
  • Otherwise, the six amendments are acceptable in principle or part.
  • Aksi takdirde altı değişiklik prensipte veya kısmen kabul edilebilir.
  • Tom is part Native American.
  • Tom kısmen yerli Amerikalı.
  • My grandfather was part Indian.
  • Benim büyükbabam kısmen Hintliydi.
Show More (0)
part ayırmak v.
  • I will love you for better for worse till death us do part.
  • Ölüm bizi ayırana kadar seni iyi günde de kötü günde de seveceğim.
  • I will love you for better for worse till death us do part.
  • Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.
Show More (-1)
part yedek parça n.
  • Yanni owns an auto parts company.
  • Yanni'nin bir oto yedek parça şirketi var.
Show More (-2)