İngilizce | Türkçe | |
---|---|---|
General | ||
Genel | yuk ünl. | iğrenme belirten ünlem |
Colloquial | ||
Konuşma Dili | yuk i. | coşkulu kahkaha |
Konuşma Dili | yuk i. | çok güldüren espri |
Konuşma Dili | yuk f. | coşkulu kahkaha atmak |
Konuşma Dili | yuk f. | kahkahalarla gülmek |
Konuşma Dili | yuk ünl. | ıyy! |
Konuşma Dili | yuk ünl. | öğğ! |
Türkçe | İngilizce | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Yaygın Kullanım | yük | burden i. | ||
Increasing taxes have become a burden on small businesses. Artan vergiler küçük ölçekli işletmeler için bir yük haline geldi. More Sentences |
||||
Yaygın Kullanım | yük | load i. | ||
These electrical grids are designed to handle a heavy load. Bu elektrik şebekeleri ağır yük kaldırabilecek şekilde tasarlanmıştır. More Sentences |
||||
Yaygın Kullanım | yük | charge i. | ||
Protons have a positive charge, electrons have a negative charge, and neutrons have no charge. Protonlar pozitif, elektronlar negatif yüke sahiptir ve nötronların yükü yoktur. More Sentences |
||||
General | ||||
Genel | yük | drain i. | ||
Has this drain on the EU’s funds come to an end? AB fonları üzerindeki bu yük sona erdi mi? More Sentences |
||||
Genel | yük | strain i. | ||
Using a phone puts too much strain on my wrists. Telefon kullanmak bileklerime çok fazla yük bindiriyor. More Sentences |
||||
Genel | yük | goods i. | ||
They are planning to rob a goods train. Bir yük trenini soymayı planlıyorlar. More Sentences |
||||
Genel | yük | encumbrance i. | ||
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance. Hava ısındığından beri, paltom bir yük haline geldi. More Sentences |
||||
Genel | yük | imposition i. | ||
I wouldn't want to be an imposition. Sana yük olmak istemezdim. More Sentences |
||||
Genel | yük | freight i. | ||
In the future more freight is to be shifted from road to other more environmentally friendly modes of transport. Gelecekte daha fazla yükün karayolundan çevre dostu diğer ulaşım yöntemlerine kaydırılması gerekmektedir. More Sentences |
||||
Genel | yük | cargo i. | ||
It can carry large and varied cargo all at once. Büyük ve çeşitli yükleri tek seferde taşıyabilir. More Sentences |
||||
Genel | yük | pack i. | ||
The donkeys were carrying heavy packs. Eşekler ağır yükler taşıyordu. More Sentences |
||||
Genel | yük | load i. | ||
My work load has doubled due to the impending product launch. Yaklaşan ürün lansmanı nedeniyle iş yüküm iki katına çıktı. More Sentences |
||||
Genel | yük | charge i. | ||
Protons have a positive charge, electrons have a negative charge, and neutrons have no charge. Protonların pozitif yükü, elektronların negatif yükü vardır ve nötronların yükü yoktur. More Sentences |
||||
Genel | yük | weight i. | ||
The heavy weight will hurt you if you try to carry it on your own. Kendi başınıza taşımaya çalışırsanız ağır yük size zarar verecektir. More Sentences |
||||
Genel | yük | bother i. | ||
Can I come? I promise I won't be a bother. Ben de gelebilir miyim? Yük olmayacağıma söz veriyorum. More Sentences |
||||
Trade/Economic | ||||
Ticaret/Ekonomi | yük | burden | ||
A horse can carry a heavy burden. Bir at ağır bir yükü taşıyabilir. More Sentences |
||||
Ticaret/Ekonomi | yük | weight | ||
Once again the summit has burdened the peoples with the weight of an aggravated anti-grass roots policy. Zirve bir kez daha halklara ağırlaştırılmış bir anti-kök politikasının yükünü yükledi. More Sentences |
||||
Ticaret/Ekonomi | yük | freight | ||
It is necessary, however, to distinguish clearly between freight and passenger services. Bununla birlikte yük ve yolcu hizmetleri arasında net bir ayrım yapılması gerekmektedir. More Sentences |
||||
Ticaret/Ekonomi | yük | load | ||
Knowing that Sally was preparing the report took a load off my mind. Sally'nin raporu hazırladığını bilmek üzerimden bir yük kaldırdı. More Sentences |
||||
Law | ||||
Hukuk | yük | burden | ||
Agreeing to take on these burdens is simple and costs nothing. Bu yükleri üstlenmeyi kabul etmek basittir ve hiçbir maliyeti yoktur. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Teknik | yük | cargo | ||
It would have authorised shippers to use inexperienced, untrained and temporary labour to handle their own cargo. Göndericilerin kendi yüklerini elleçlemek için deneyimsiz, eğitimsiz ve geçici iş gücü kullanmalarına izin verecekti. More Sentences |
||||
Teknik | yük | freight | ||
In the future more freight is to be shifted from road to other more environmentally friendly modes of transport. Gelecekte daha fazla yük, karayolundan daha çevre dostu diğer ulaşım yöntemlerine kaydırılacaktır. More Sentences |
||||
Teknik | yük | load | ||
The administrative load must be lightened, for example, by switching to the 'one fund' principle. Örneğin 'tek fon' ilkesine geçilerek idari yük hafifletilmelidir. More Sentences |
||||
Computer | ||||
Bilgisayar | yük | load | ||
I expect this two-stage procedure to lighten the load somewhat, depending on how it is implemented. Bu iki aşamalı prosedürün, nasıl uygulandığına bağlı olarak yükü biraz hafifletmesini bekliyorum. More Sentences |
||||
Telecom | ||||
Telekom | yük | payload | ||
The aircraft got the order to release the payload. Uçak, yükünü boşaltma emri aldı. More Sentences |
||||
Construction | ||||
İnşaat | yük | load | ||
Prohibition of dilution will reduce the overall contamination load of animal feed. Seyreltmenin yasaklanması hayvan yemlerinin genel kontaminasyon yükünü azaltacaktır. More Sentences |
||||
Automotive | ||||
Otomotiv | yük | load | ||
Prohibition of dilution will reduce the overall contamination load of animal feed. Seyreltmenin yasaklanması, hayvan yemlerinin genel kontaminasyon yükünü azaltacaktır. More Sentences |
||||
Marine | ||||
Denizcilik | yük | load | ||
The load cannot be left to rest on one pillar alone. Yük tek başına bir sütunun üzerine bırakılamaz. More Sentences |
||||
Denizcilik | yük | cargo | ||
These smaller companies either dispose of their cargo or mix it with other cargo, which causes problems. Bu küçük şirketler yüklerini ya elden çıkarmakta ya da diğer yüklerle karıştırarak sorunlara yol açmaktadır. More Sentences |
||||
General | ||||
Genel | yük | onus i. | ||
Genel | yük | stowage i. | ||
Genel | yük | impost i. | ||
Genel | yük | plummet i. | ||
Genel | yük | lading i. | ||
Genel | yük | sumpter i. | ||
Genel | yük | loading i. | ||
Genel | yük | responsibility i. | ||
Genel | yük | haul i. | ||
Genel | yük | shipment i. | ||
Genel | yük | bulk i. | ||
Genel | yük | freightage i. | ||
Genel | yük | carload i. | ||
Genel | yük | impedimenta i. | ||
Genel | yük | millstone i. | ||
Genel | yük | tax i. | ||
Genel | yük | fardel i. | ||
Genel | yük | incident i. | ||
Genel | yük | incumbrance i. | ||
Genel | yük | draft i. | ||
Genel | yük | burthen i. | ||
Genel | yük | cargason [obsolete] i. | ||
Genel | yük | cargazon [obsolete] i. | ||
Genel | yük | lade [dialect] i. | ||
Genel | yük | laid [scottish] i. | ||
Genel | yük | charre i. | ||
Genel | yük | tote i. | ||
Genel | yük | traffics i. | ||
Genel | yük | gudes [scotland] i. | ||
Genel | yük | guids [scotland] i. | ||
Genel | yük | drag i. | ||
Genel | yük | packald i. | ||
Genel | yük | cumber i. | ||
Genel | yük | cumbrance i. | ||
Genel | yük | fodder [dialect] [uk] i. | ||
Genel | yük | plunder i. | ||
Genel | yük | shirralee [obsolete] [australia] i. | ||
Genel | yük | fother [dialect] [uk] i. | ||
Genel | yük | draught i. | ||
Colloquial | ||||
Konuşma Dili | yük | bear i. | ||
Konuşma Dili | yük | (a) drag i. | ||
Konuşma Dili | yük | a drag | ||
Trade/Economic | ||||
Ticaret/Ekonomi | yük | parcel | ||
Ticaret/Ekonomi | yük | cargo load | ||
Ticaret/Ekonomi | yük | freightage | ||
Ticaret/Ekonomi | yük | incumbrance | ||
Ticaret/Ekonomi | yük | encumbrance | ||
Technical | ||||
Teknik | yük | charge | ||
Computer | ||||
Bilgisayar | yük | vol | ||
Bilgisayar | yük | height | ||
Construction | ||||
İnşaat | yük | force | ||
Marine | ||||
Denizcilik | yük | loading i. | ||
Denizcilik | yük | head | ||
Denizcilik | yük | shipload | ||
Denizcilik | yük | lading | ||
Psychology | ||||
Psikoloji | yük | cathexis | ||
Latin | ||||
Latince | yük | onus | ||
Archaic | ||||
Eski Kullanım | yük | carriage i. | ||
Eski Kullanım | yük | impediments i. | ||
Slang | ||||
Argo | yük | a monkey on (one's) back i. | ||
Argo | yük | hang-up i. |