|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
asıl isim |
first name i.
|
|
2 |
Genel |
asıl örnek |
prototype i.
|
|
3 |
Genel |
asıl mesele |
main point i.
|
|
4 |
Genel |
asıl fikrini söyleme |
candor i.
|
|
5 |
Genel |
asıl baba |
primal father i.
|
|
6 |
Genel |
birinin asıl işi dışında yaptığı bir iş |
avocation i.
|
|
7 |
Genel |
asıl suret |
tenor i.
|
|
8 |
Genel |
asıl nüsha |
original i.
|
|
9 |
Genel |
asıl işten farklı ikinci bir gelir kaynağı olan iş |
sideline i.
|
|
10 |
Genel |
asıl yerliler |
aborigines i.
|
|
11 |
Genel |
bir şeyin asıl şeklini gösteren model |
restoration i.
|
|
12 |
Genel |
asıl branşı kimya olan öğrenci |
chemistry major i.
|
|
13 |
Genel |
asıl mirasçılar |
the true heirs i.
|
|
14 |
Genel |
birinin asıl uzmanlık alanı |
forte i.
|
|
15 |
Genel |
asıl-zadegan |
aristocracy i.
|
|
16 |
Genel |
asıl gerekli şey |
essential i.
|
|
17 |
Genel |
asıl renk |
natural color i.
|
|
18 |
Genel |
asıl kaynak |
fountainhead i.
|
|
19 |
Genel |
asıl mesele |
substance i.
|
|
20 |
Genel |
asıl yerli |
aborigine i.
|
|
21 |
Genel |
asıl nehirden dışarı akan kol |
distributary i.
|
|
22 |
Genel |
asıl anlam |
substance i.
|
|
23 |
Genel |
asıl kiracı kiraladığı yeri bir başkasına kiralaması |
sublease to i.
|
|
24 |
Genel |
asıl neden |
mainspring i.
|
|
25 |
Genel |
asıl gerçek |
gospel truth i.
|
|
26 |
Genel |
asıl fikrini söyleme |
candidness i.
|
|
27 |
Genel |
ortodoks hristiyan (asıl) |
orthodox christian i.
|
|
28 |
Genel |
asıl şey |
feature i.
|
|
29 |
Genel |
asıl sorun |
the name of the game i.
|
|
30 |
Genel |
yazıya sözcük veya cümle ekleyerek asıl metni değiştirme |
interpolation i.
|
|
31 |
Genel |
asıl gereklilik |
essentiality i.
|
|
32 |
Genel |
asıl gerçek |
gospel i.
|
|
33 |
Genel |
asıl film |
feature i.
|
|
34 |
Genel |
asıl kiracı tarafından kiraya verilen yer |
sublet i.
|
|
35 |
Genel |
asıl metin |
original i.
|
|
36 |
Genel |
asıl yere ulaştıran izler |
trackway i.
|
|
37 |
Genel |
asıl ve ikincil özellikleri |
intrinsic and extrinsic properties i.
|
|
38 |
Genel |
asıl ve ikincil özellikler |
intrinsic and extrinsic properties i.
|
|
39 |
Genel |
asıl konu |
primary concern i.
|
|
40 |
Genel |
asıl mesele |
nitty gritty i.
|
|
41 |
Genel |
asıl yük |
brunt i.
|
|
42 |
Genel |
asıl mesele |
nitty-gritty i.
|
|
43 |
Genel |
asıl iştigal alanı |
key concern i.
|
|
44 |
Genel |
asıl merak konusu |
key concern i.
|
|
45 |
Genel |
asıl endişe konusu |
key concern i.
|
|
46 |
Genel |
asıl nedenler |
main reasons i.
|
|
47 |
Genel |
asıl sebepler |
main reasons i.
|
|
48 |
Genel |
asıl şey |
the real thing i.
|
|
49 |
Genel |
suçun asıl mahiyeti |
the very nature of the crime i.
|
|
50 |
Genel |
asıl hedef |
prime target i.
|
|
51 |
Genel |
asıl amaç |
original purpose i.
|
|
52 |
Genel |
asıl/ana politika |
primary policy i.
|
|
53 |
Genel |
asıl sorun/problem |
main concern i.
|
|
54 |
Genel |
asıl davetten sonraki parti |
after party i.
|
|
55 |
Genel |
asıl davetten sonraki parti |
after-party i.
|
|
56 |
Genel |
asıl davetten sonraki parti |
afterparty i.
|
|
57 |
Genel |
asıl bakım veren/bakıcı |
prime caretaker i.
|
|
58 |
Genel |
asıl tetikleyici/teşvik eden |
major motivator i.
|
|
59 |
Genel |
asıl isim |
head noun i.
|
|
60 |
Genel |
hristiyanların asıl duası |
dominical prayer i.
|
|
61 |
Genel |
asıl fikrini söyleme |
candour i.
|
|
62 |
Genel |
bir şeyin asıl unsurları |
main elements i.
|
|
63 |
Genel |
perde arkasındaki asıl güç |
éminence grise i.
|
|
64 |
Genel |
asıl hikaye |
action i.
|
|
65 |
Genel |
asıl yerli |
aborigen i.
|
|
66 |
Genel |
asıl adam (baş karakter) |
main man i.
|
|
67 |
Genel |
asıl konu |
action i.
|
|
68 |
Genel |
asıl ilgi odağı olan şey |
centre stage i.
|
|
69 |
Genel |
asıl amaç |
main purpose i.
|
|
70 |
Genel |
asıl fikir |
emphasis i.
|
|
71 |
Genel |
asıl niyet |
arrière-pensée i.
|
|
72 |
Genel |
asıl ikamet yeri |
homeland i.
|
|
73 |
Genel |
asıl ikamet yeri |
hometown i.
|
|
74 |
Genel |
yedi ile birin toplamı olan asıl sayı |
ogdoad i.
|
|
75 |
Genel |
zillerin asıl çalma sırası |
round i.
|
|
76 |
Genel |
konuyu asıl unsurlarına indirgeyen kimse |
institutist i.
|
|
77 |
Genel |
asıl kötü olan kısım |
dickens i.
|
|
78 |
Genel |
asıl söylenmek isteneni anlama |
penetration i.
|
|
79 |
Genel |
asıl anlam |
core i.
|
|
80 |
Genel |
asıl isim |
forename i.
|
|
81 |
Genel |
asıl baskı |
original i.
|
|
82 |
Genel |
asıl baskı olan posta pulu |
original i.
|
|
83 |
Genel |
asıl olma |
primariness i.
|
|
84 |
Genel |
asıl suçlu |
principal i.
|
|
85 |
Genel |
asıl belge |
script i.
|
|
86 |
Genel |
asıl suret |
strength i.
|
|
87 |
Genel |
asıl mirasçının erginlik çağına girmemiş olması halinde yedek varis atama |
substitution i.
|
|
88 |
Genel |
yazıya sözcük veya cümle ekleyerek asıl metni değiştirmek |
interpolate f.
|
|
89 |
Genel |
asıl kiracıdan kiralamak |
sublease from f.
|
|
90 |
Genel |
asıl karakterini açığa vurmak |
show one's true colors f.
|
|
91 |
Genel |
bir şeyin asıl sebebini bulmak |
get to the bottom of f.
|
|
92 |
Genel |
asıl nedeni olmak |
underlie f.
|
|
93 |
Genel |
ayrılmak (asıl konudan) |
stray from f.
|
|
94 |
Genel |
kiralamak (bir yeri asıl kiracıdan) |
sublease from f.
|
|
95 |
Genel |
asıl konudan ayrılmak |
stray from f.
|
|
96 |
Genel |
asıl işinden başka bir işte de çalışmak |
moonlight f.
|
|
97 |
Genel |
asıl faaliyetine devam ederken yeni bir faaliyete girmek |
branch out into f.
|
|
98 |
Genel |
(birini) asıl amacından saptırmak |
sidetrack f.
|
|
99 |
Genel |
asıl amacına ulaşmak |
achieve one's primary purpose f.
|
|
100 |
Genel |
asıl konuya gelmek |
come to the point f.
|
|
101 |
Genel |
asıl amacından caydırmak |
side-track f.
|
|
102 |
Genel |
-in asıl nedeni olmak |
underlie f.
|
|
103 |
Genel |
asıl yapılması gereken şeyi ihmal edip başka şeylerle uğraşmak |
side-track f.
|
|
104 |
Genel |
asıl sahibine geri vermek |
return to the rightful owner f.
|
|
105 |
Genel |
asıl sahibine geri vermek |
return to the original owner f.
|
|
106 |
Genel |
asıl sahibine iade etmek |
return to the rightful owner f.
|
|
107 |
Genel |
asıl sahibine iade etmek |
return something to real owner f.
|
|
108 |
Genel |
asıl sahibine iade etmek |
return to the original owner f.
|
|
109 |
Genel |
asıl sahibine geri vermek |
return something to true owner f.
|
|
110 |
Genel |
asıl sahibine iade etmek |
return something to true owner f.
|
|
111 |
Genel |
asıl sahibine geri vermek |
return something to real owner f.
|
|
112 |
Genel |
asıl amacından farklı bir amaca ulaşmak için süreç veya kaynakların kontrolünü ele geçirmek |
highjack f.
|
|
113 |
Genel |
asıl amacından farklı bir amaca ulaşmak için süreç veya kaynakların kontrolünü ele geçirmek |
hijack f.
|
|
114 |
Genel |
(verilmek istenen asıl mesajı yok etmek için) gerekenden fazlasını yazmak |
overwrite f.
|
|
115 |
Genel |
asıl doğasını çarpıtarak küçük düşürmek |
dirty f.
|
|
116 |
Genel |
(asıl suçluyu) adalete teslim etmek |
surrender f.
|
|
117 |
Genel |
asıl mirasçıya pay vermeyen |
inofficious s.
|
|
118 |
Genel |
asıl yerinde bulunan |
autochthonous s.
|
|
119 |
Genel |
asıl (fikir) |
candid s.
|
|
120 |
Genel |
asıl yerli |
aboriginal s.
|
|
121 |
Genel |
asıl fikrini gizlemeyen |
candid s.
|
|
122 |
Genel |
asıl kalmış |
underived s.
|
|
123 |
Genel |
asıl yerli |
aborigin s.
|
|
124 |
Genel |
niyet veya asıl anlamdan uzak |
tenorless s.
|
|
125 |
Genel |
sözcükleri asıl anlamlarında kullanan |
literal s.
|
|
126 |
Genel |
asıl noktaya yönlendiren |
direct s.
|
|
127 |
Genel |
asıl memlekete ait |
greater s.
|
|
128 |
Genel |
asıl memleketle ilgili |
greater s.
|
|
129 |
Genel |
asıl memleket olan |
greater s.
|
|
130 |
Genel |
asıl konuyu dağıtan argüman |
picayune s.
|
|
131 |
Genel |
asıl kaynağından gelen |
firsthand s.
|
|
132 |
Genel |
asıl kaynağından elde edilen |
firsthand s.
|
|
133 |
Genel |
(asıl performansa göre) önde çıkan |
warm-up s.
|
|
134 |
Genel |
asıl itibarıyla |
literally zf.
|
|
135 |
Genel |
asıl yerlisi olarak |
aboriginally zf.
|
|
136 |
Genel |
asıl önemli olan |
more importantly zf.
|
|
137 |
Genel |
asıl yerinde |
in situ zf.
|
|
138 |
Genel |
asıl konuya |
to the question zf.
|
|
139 |
Genel |
asıl önemli olan da |
importantly zf.
|
|
140 |
Genel |
asıl kaynağından |
first-hand zf.
|
|
141 |
Genel |
asıl anlamı veren ön ek |
arche- ök.
|
|
Phrases |
|
142 |
İfadeler |
asıl konudan uzaklaşma |
all knowledge is contained in fandom expr.
|
|
Proverb |
|
143 |
Atasözü |
asıl güzellik yürektedir |
outer beauty is merely superficial
|
|
144 |
Atasözü |
asıl güzellik yürektedir |
physical beauty is superficial
|
|
145 |
Atasözü |
asıl güzellik yürektedir |
true beauty lies within
|
|
146 |
Atasözü |
asıl güzellik yürektedir |
beauty is only skin-deep
|
|
147 |
Atasözü |
küçük şeylerle/ayrıntılarla meşgul olmaktan asıl amacı kaçırmak/ıskalamak |
too busy fighting alligators to drain the swamp
|
|
148 |
Atasözü |
küçük şeylerle/ayrıntılarla meşgul olmaktan asıl amacı kaçırmak/ıskalamak |
too busy fighting alligators to drain the swamp
|
|
149 |
Atasözü |
asıl güzellik yürektedir |
beauty is more than skin deep
|
|
Colloquial |
|
150 |
Konuşma Dili |
asıl şey |
real mccoy i.
|
|
151 |
Konuşma Dili |
asıl şey |
real stuff i.
|
|
152 |
Konuşma Dili |
asıl şey |
real thing i.
|
|
153 |
Konuşma Dili |
asıl önemlisi |
above all i.
|
|
154 |
Konuşma Dili |
(birinin) asıl niyeti |
(one's) game i.
|
|
155 |
Konuşma Dili |
bir kuruluşun asıl merkezi olan yer |
boiler room i.
|
|
156 |
Konuşma Dili |
asıl konuya gelmek |
come to the point f.
|
|
157 |
Konuşma Dili |
asıl konuya gelmek |
wrap it up f.
|
|
158 |
Konuşma Dili |
asıl önemli noktaya odaklanmak |
get down to it f.
|
|
159 |
Konuşma Dili |
asıl konuya odaklanmak |
get down to it f.
|
|
160 |
Konuşma Dili |
asıl sorun şu ki |
and the real problem is expr.
|
|
161 |
Konuşma Dili |
asıl eğlence |
half the fun of something expr.
|
|
162 |
Konuşma Dili |
asıl sıkıntı |
half the trouble of something expr.
|
|
163 |
Konuşma Dili |
asıl niyetin ne? |
what is your game? expr.
|
|
164 |
Konuşma Dili |
asıl niyetin ne? |
what's your game? expr.
|
|
165 |
Konuşma Dili |
asıl niyetin ne? |
what's the game? expr.
|
|
166 |
Konuşma Dili |
(birinin) asıl yüzü |
what (one) is made of expr.
|
|
167 |
Konuşma Dili |
asıl yüzün |
what you are made of expr.
|
|
168 |
Konuşma Dili |
birinin asıl yüzü |
what somebody is made of expr.
|
|
169 |
Konuşma Dili |
asıl sorun şu ki |
here's the rub expr.
|
|
170 |
Konuşma Dili |
asıl zorluk şu ki |
here's the rub expr.
|
|
171 |
Konuşma Dili |
asıl sorun şu ki |
that's the rub expr.
|
|
172 |
Konuşma Dili |
asıl zorluk şu ki |
that's the rub expr.
|
|
173 |
Konuşma Dili |
ki bu da beni asıl bahsetmek istediğim noktaya getiriyor |
which brings me to the (main) point expr.
|
|
174 |
Konuşma Dili |
asıl zor kısım bundan sonra |
(it's) all uphill from here expr.
|
|
175 |
Konuşma Dili |
asıl zorlu kısım şimdi başlıyor |
(it's) all uphill from here expr.
|
|
176 |
Konuşma Dili |
asıl konudan uzaklaşma |
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr.
|
|
177 |
Konuşma Dili |
asıl konudan uzaklaşma |
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr.
|
|
178 |
Konuşma Dili |
bu da beni asıl bahsetmek istediğim konuya getiriyor |
that brings me to the point expr.
|
|
179 |
Konuşma Dili |
sen (asıl/bir de) … olunca gör |
wait till expr.
|
|
180 |
Konuşma Dili |
sen (asıl/bir de) … olunca gör |
wait until expr.
|
|
Idioms |
|
181 |
Deyim |
asıl meseleye girmek için kullanılan bahane/vesile/fırsat |
a peg to hang a matter on i.
|
|
182 |
Deyim |
asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak |
a peg on which to hang (something) i.
|
|
183 |
Deyim |
asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak |
a peg on which to hang something i.
|
|
184 |
Deyim |
asıl derdini anlatmak için bir şeyi bahane olarak kullanmak |
a peg to hang (something) on i.
|
|
185 |
Deyim |
(eski zamanlarda) asıl görevi gemideki toplara barut taşımak olan delikanlı veya genç erkek |
powder boy i.
|
|
186 |
Deyim |
temel/asıl/öncelikli mesele/konu |
brass tacks i.
|
|
187 |
Deyim |
asıl/kaynak metnin özellikleri |
original character i.
|
|
188 |
Deyim |
ana/asıl/esas/başlıca neden/başlangıç nedeni |
a prime mover i.
|
|
189 |
Deyim |
asıl bomba |
the real thrill i.
|
|
190 |
Deyim |
asıl konu |
keynote speech i.
|
|
191 |
Deyim |
asıl konu |
keynote address i.
|
|
192 |
Deyim |
asıl konu |
the nuts and bolts i.
|
|
193 |
Deyim |
asıl konu |
nuts and bolts i.
|
|
194 |
Deyim |
asıl soru |
000 question i.
|
|
195 |
Deyim |
asıl soru |
the $64 i.
|
|
196 |
Deyim |
bir şeyin asıl unsurları |
the meat and potatoes of something i.
|
|
197 |
Deyim |
(asıl) önemli olan |
bottom line i.
|
|
198 |
Deyim |
asıl konu |
(down to) bedrock i.
|
|
199 |
Deyim |
asıl önemli kısım |
(down to) bedrock i.
|
|
200 |
Deyim |
asıl bahsedilmek istenen |
(down to) bedrock i.
|
|
201 |
Deyim |
asıl yöneten kişi |
gray eminence i.
|
|
202 |
Deyim |
işin asıl amacı |
the object of the exercise i.
|
|
203 |
Deyim |
asıl yapılış amacı |
the object of the exercise i.
|
|
204 |
Deyim |
sorunun/meselenin asıl nedeni |
the root of the issue i.
|
|
205 |
Deyim |
asıl konu |
pith of the matter i.
|
|
206 |
Deyim |
asıl mesele |
pith of the matter i.
|
|
207 |
Deyim |
konunun en/asıl önemli kısmı |
the meat of the matter i.
|
|
208 |
Deyim |
bir şeyin/asıl şeyin yerini tutabilecek şey |
the next best thing i.
|
|
209 |
Deyim |
asıl istenene en çok benzeyen şey |
the next best thing i.
|
|
210 |
Deyim |
bir şeyi/operasyonu asıl organize eden kişi |
the brains of the operation i.
|
|
211 |
Deyim |
bir şeyi/operasyonu asıl idare eden kişi |
the brains of the operation i.
|
|
212 |
Deyim |
bir şeyin/operasyonun arkasındaki asıl kişi |
the brains of the operation i.
|
|
213 |
Deyim |
bir şeyi/operasyonu asıl organize eden kişi |
the brains of this operation i.
|
|
214 |
Deyim |
bir şeyi/operasyonu asıl idare eden kişi |
the brains of this operation i.
|
|
215 |
Deyim |
bir şeyin/operasyonun arkasındaki asıl kişi |
the brains of this operation i.
|
|
216 |
Deyim |
bir şeyi/operasyonu asıl organize eden kişi |
the brains of that operation i.
|
|
217 |
Deyim |
bir şeyi/operasyonu asıl idare eden kişi |
the brains of that operation i.
|
|
218 |
Deyim |
bir şeyin/operasyonun arkasındaki asıl kişi |
the brains of that operation i.
|
|
219 |
Deyim |
öğünün asıl yemeği |
the pièce de résistance i.
|
|
220 |
Deyim |
bir başarının arkasındaki asıl kişi |
the whole team and the dog under the wagon [old-fashioned] [us] i.
|
|
221 |
Deyim |
asıl dayanağı |
warp and woof i.
|
|
222 |
Deyim |
(birinin) asıl düşünceleri, görüşleri, istekleri, inançları |
(one's) true color i.
|
|
223 |
Deyim |
(birinin) asıl düşünceleri, görüşleri, istekleri, inançları |
(one's) true colors i.
|
|
224 |
Deyim |
asıl gerçeği gösteren test |
the acid test (of something) i.
|
|
225 |
Deyim |
asıl gerçeği gösteren test |
the litmus test [us] i.
|
|
226 |
Deyim |
asıl konu/sorun/mesele |
the burning question i.
|
|
227 |
Deyim |
kişinin gelir sağladığı asıl işi |
day job i.
|
|
228 |
Deyim |
asıl gerçekler |
facts on the ground i.
|
|
229 |
Deyim |
bir şeyin asıl eğlenceli kısmı |
half the fun of something i.
|
|
230 |
Deyim |
bir şeyin asıl eğlencesi |
half the fun of something i.
|
|
231 |
Deyim |
bir şeyin asıl zor kısmı |
half the trouble of something i.
|
|
232 |
Deyim |
bir şeyin asıl sıkıntısı |
half the trouble of something i.
|
|
233 |
Deyim |
perde arkasında asıl işi yapan ve göz önünde olmayan kişiler (bilim adamları, araştırmacılar |
the back-room boys [uk] i.
|
|
234 |
Deyim |
asıl kimse/şey |
the real simon pure [old-fashioned] i.
|
|
235 |
Deyim |
asıl kanun |
the spirit of the law i.
|
|
236 |
Deyim |
asıl karakteri |
your, his, her true colours [uk] i.
|
|
237 |
Deyim |
asıl karakteri |
your, his, her true colors [us] i.
|
|
238 |
Deyim |
küçük bir zaferin/başarının peşinden koşup asıl savaşı/mücadeleyi kaybetmek |
win the battle, but lose the war f.
|
|
239 |
Deyim |
asıl işe bakmak |
get down to cases f.
|
|
240 |
Deyim |
asıl işe bakmak |
get down to business f.
|
|
241 |
Deyim |
asıl işi ele almak |
get down to business f.
|
|
242 |
Deyim |
asıl konuya gelmek |
get down to the nuts and bolts f.
|
|
243 |
Deyim |
asıl konuya gelmek |
get down to business f.
|
|
244 |
Deyim |
asıl konuya gelmek |
get down to cases f.
|
|
245 |
Deyim |
asıl konuya gelmek |
get down to brass tacks f.
|
|
246 |
Deyim |
asıl konuya gelmek |
get down to the nitty-gritty f.
|
|
247 |
Deyim |
asıl konuya gelmemek |
beat about the bush f.
|
|
248 |
Deyim |
asıl konuya gelmemek |
go round the houses f.
|
|
249 |
Deyim |
asıl konuya gelmemek |
go all round the houses f.
|
|
250 |
Deyim |
asıl konuya gelmemek |
beat around the bush f.
|
|
251 |
Deyim |
asıl yüzünü göstermek |
show somebody what you are made of f.
|
|
252 |
Deyim |
(bir şeyin) asıl anlamını incelemek |
fathom the depths of (something) f.
|
|
253 |
Deyim |
asıl tutkularının peşinden gitmek |
find (one's) calling f.
|
|
254 |
Deyim |
asıl tutkularını kovalamak |
find (one's) calling f.
|
|
255 |
Deyim |
sorunun /meselenin asıl çıkış noktasını öğrenmek |
determine the root of the problem f.
|
|
256 |
Deyim |
formalitelere takılıp asıl önemli şeyleri kaçırmamak |
dispense with (the) formalities f.
|
|
257 |
Deyim |
belirli bir alandaki asıl ilgi odağı olmak |
hold the stage f.
|
|
258 |
Deyim |
(asıl) karakterini açığa vurmak |
reveal (one's) (true) stripes f.
|
|
259 |
Deyim |
(asıl) karakterini açığa vurmak |
show (one's) (true) stripes f.
|
|
260 |
Deyim |
asıl hedefinden/görevinden uzaklaşmak |
lose the plot [uk] f.
|
|
261 |
Deyim |
asıl hedefi kaçırmak |
lose the plot [uk] f.
|
|
262 |
Deyim |
perdenin arkasındaki (asıl) kişi olmak |
be the (real) power behind the throne f.
|
|
263 |
Deyim |
görünmeyen (asıl) kuvvet olmak |
be the (real) power behind the throne f.
|
|
264 |
Deyim |
asıl konuya gelmemek |
beat around/about the bush f.
|
|
265 |
Deyim |
(birinin) asıl niyetini ortaya çıkartmak |
blow (one's) cover f.
|
|
266 |
Deyim |
bir şeyin asıl sebebini bulmak |
get to the bottom of it f.
|
|
267 |
Deyim |
asıl nedenini bulmak |
get to the bottom of it f.
|
|
268 |
Deyim |
bir şeyin asıl sebebini bulmak |
get at the bottom of it f.
|
|
269 |
Deyim |
asıl nedenini bulmak |
get at the bottom of it f.
|
|
270 |
Deyim |
küçük bir harcamadan kaçacağım diye koca şeyi/elindekini/asıl önemli şeyi mahvetmek |
spoil the ship for a ha'porth of tar f.
|
|
271 |
Deyim |
küçük bir harcamadan kaçacağım diye koca şeyi/elindekini/asıl önemli şeyi mahvetmek |
spoil the ship for a ha'penny-worth of tar f.
|
|
272 |
Deyim |
birinin asıl demek istediğini anlamak |
get somebody's meaning f.
|
|
273 |
Deyim |
(bir şeyin) asıl amacına gelmek |
get to the point (of something) f.
|
|
274 |
Deyim |
bir şeyin esas/asıl nedenini kavramak |
get to the root of something f.
|
|
275 |
Deyim |
(birine) asıl yüzünü göstermek |
show (someone) what (one's) made of f.
|
|
276 |
Deyim |
asıl karakterini açığa vurmak |
show colors f.
|
|
277 |
Deyim |
asıl karakterini açığa vurmak |
show one's colors f.
|
|
278 |
Deyim |
gerçek/asıl rengini belli etmek |
show your true colours f.
|
|
279 |
Deyim |
asıl karakterini açığa vurmak |
show your true colours f.
|
|
280 |
Deyim |
küçük bir harcamadan kaçacağım diye koca şeyi/elindekini/asıl önemli şeyi mahvetmek |
spoil the ship for a ha'p'orth of tar f.
|
|
281 |
Deyim |
asıl konuya odaklanmış |
down to brass tacks s.
|
|
282 |
Deyim |
asıl önemli olan yönlere odaklanmış |
down to brass tacks s.
|
|
283 |
Deyim |
asıl mesele |
what it (all) comes down to expr.
|
|
284 |
Deyim |
asıl konuya gelelim |
with no further ado expr.
|
|
285 |
Deyim |
asıl sorun şu ki |
therein lies the rub expr.
|
|
286 |
Deyim |
asıl sorun şu ki |
there's the rub expr.
|
|
287 |
Deyim |
asıl bunu dinle! |
hold on to your hat! expr.
|
|
288 |
Deyim |
asıl fiyatından çok daha ucuza |
for pennies on the dollar expr.
|
|
289 |
Deyim |
asılacaksan ingiliz ipiyle asıl |
i might as well be hung for a sheep as a lamb expr.
|
|
290 |
Deyim |
asılacaksan ingiliz sicimiyle asıl |
i might as well be hung for a sheep as a lamb expr.
|
|
291 |
Deyim |
sen asıl bunu dinle! |
hold on to your hat! expr.
|
|
292 |
Deyim |
asıl konudan sapan |
off (the) track expr.
|
|
293 |
Deyim |
asıl işin/hareketin olduğu yerde |
on the ground expr.
|
|
294 |
Deyim |
bir şeyden asıl etkilenen kesimde |
on the ground expr.
|
|
295 |
Deyim |
bir şeyle asıl alakası olan sıradan/halktan insanlar arasında |
on the ground expr.
|
|
296 |
Deyim |
(bir şeyin) asıl eğlenceli kısmı |
half the fun of (something) expr.
|
|
297 |
Deyim |
(birinin) asıl istediği şey |
(one's) heart's desire expr.
|
|
298 |
Deyim |
(birinin) asıl ihtiyaç duyduğu şey |
(one's) heart's desire expr.
|
|
299 |
Deyim |
önemsiz şeylere takılıp asıl konuyu kaçırma |
catch not at the shadow and lose the substance expr.
|
|
300 |
Deyim |
yersiz/önemsiz şeylerin seni asıl konudan saptırmasına izin verme |
catch not at the shadow and lose the substance expr.
|
|
301 |
Deyim |
önemsiz şeylerle vakit harcayıp asıl/esas konuyu kaçırma |
catch not at the shadow and lose the substance expr.
|
|
302 |
Deyim |
işin asıl yürüme şekli |
how the sausage gets made expr.
|
|
303 |
Deyim |
asılacaksan ingiliz ipiyle asıl |
might as well be hung for a sheep as a lamb expr.
|
|
304 |
Deyim |
asılacaksan ingiliz ipiyle asıl |
might as well be hung for a sheep as (for) a lamb expr.
|
|
305 |
Deyim |
asıl zor/meşakkatli kısım |
the rubber hits the road expr.
|
|
Speaking |
|
306 |
Konuşma |
asıl ben teşekkür ederim |
i thank you i.
|
|
307 |
Konuşma |
asıl soruma cevap vermedin |
you still haven't answered my original question expr.
|
|
308 |
Konuşma |
asıl amacım tartışmak değil |
I'm not in the business of arguing expr.
|
|
309 |
Konuşma |
asıl konuya gelecek olursak |
to get to the main point expr.
|
|
310 |
Konuşma |
asıl konuya gelecek olursak |
to get back to the issue at hand expr.
|
|
311 |
Konuşma |
asıl önemlisi |
what's really important is expr.
|
|
312 |
Konuşma |
asıl önemlisi |
what really matters is expr.
|
|
313 |
Konuşma |
kazanman ya da kaybetmen önemli değil, asıl olan oyunu nasıl oynadığındır |
it's not whether you win or lose, it's how you play the game expr.
|
|
Trade/Economic |
|
314 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl hedef |
primary objective i.
|
|
315 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl borçlu |
principal debtor i.
|
|
316 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl maaş |
basic pay i.
|
|
317 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl aracı |
prime broker i.
|
|
318 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl maaş |
base pay i.
|
|
319 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl sayı |
cardinal number i.
|
|
320 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl borçlu |
primary obligator i.
|
|
321 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl maaş |
basic salary i.
|
|
322 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl sermaye |
original capital i.
|
|
323 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl faaliyetle ilgili olmayan gider |
nonoperation expense i.
|
|
324 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl alacaklı |
principal creditor i.
|
|
325 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl amaç |
primary objective i.
|
|
326 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl borca müştereken sorumlu olan kişi |
joint maker i.
|
|
327 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl borç |
principal debt i.
|
|
328 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl denetçi |
original auditor i.
|
|
329 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl denetçi |
original inspector i.
|
|
330 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl ekonomik çevre |
primary economic environment i.
|
|
331 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl faaliyet dışı elde edilen karlar |
non-operating profits i.
|
|
332 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl fiyat |
prime cost i.
|
|
333 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl ihtiyat |
primary reserve i.
|
|
334 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl isim |
first name i.
|
|
335 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl işveren |
primary employer i.
|
|
336 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl kirayalan |
head charterer i.
|
|
337 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl kopya |
tenor i.
|
|
338 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl kopya |
master copy i.
|
|
339 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl maliyet |
prime cost i.
|
|
340 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl manifesto |
original ship’s commercial i.
|
|
341 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl manifesto |
original manifest i.
|
|
342 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl mevduat |
primary deposit i.
|
|
343 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl nüsha |
original copy i.
|
|
344 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl nüsha |
original manuscript i.
|
|
345 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl oturanlar |
original inhabitants i.
|
|
346 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl sakinler |
original inhabitants i.
|
|
347 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl sorumluluk |
primary liability i.
|
|
348 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl suret |
tenor i.
|
|
349 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl ücret |
base pay i.
|
|
350 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl üye |
original member i.
|
|
351 |
Ticaret/Ekonomi |
asıl ve maddi delil |
corpus delicti i.
|
|
352 |
Ticaret/Ekonomi |
bağımsız ve bağımlı değişkenlerin ikisinin de asıl değerlerin logaritmik değerleri biçiminde ifade edildiği fonksiyonel denklem |
log-log i.
|
|
353 |
Ticaret/Ekonomi |
bir ürüne asıl kimliğini veren sunuluş tarzı |
trade dress i.
|
|
354 |
Ticaret/Ekonomi |
çok az satılan veya asıl stoktan geriye kalan malların elden çıkartılması için ucuz fiyatla satılmaları |
close-out i.
|
|
355 |
Ticaret/Ekonomi |
ikramiye, prim, ek ödeme vb gelirlerin dışındaki asıl ödeme |
adaptive expectations theory i.
|
|
356 |
Ticaret/Ekonomi |
onaylı asıl kopya |
certified true copy i.
|
|
357 |
Ticaret/Ekonomi |
pay senetlerinin asıl fiyatıyla piyasa fiyatı arasındaki artış |
premium i.
|
|
358 |
Ticaret/Ekonomi |
patent asıl patent |
parent i.
|
|
359 |
Ticaret/Ekonomi |
şehrin en eski ve asıl çarşısının bulunduğu yer |
central business district i.
|
|
360 |
Ticaret/Ekonomi |
sözleşmede herhangi bir yenileme yapmadan önce belirlenmiş olan asıl sözleşme süresi |
initial term of the contract i.
|
|
361 |
Ticaret/Ekonomi |
sözleşmede herhangi bir yenileme yapmadan önce belirlenmiş olan asıl sözleşme süresi |
initial contract duration i.
|
|
362 |
Ticaret/Ekonomi |
toplu sözleşmede anlaşmaya varmak için tarafların işbirliği yapmalarının gerekli olduğu aralarındaki çekişmenin asıl amacının ise bu işbirliğinden doğacak yararların bölüşümüyle ilgili olduğu görüşü |
symbiotic relationship i.
|
|
363 |
Ticaret/Ekonomi |
tali borç kendisine göre asıl borçların öncelik taşımakta olduğu borçlar |
junior debt i.
|
|
364 |
Ticaret/Ekonomi |
yalnızca asıl borçlu tarafından ödenebilen ciro edilebilir senet |
obligatory bill i.
|
|
Law |
|
365 |
Hukuk |
asıl mahkeme |
regular court i.
|
|
366 |
Hukuk |
asıl gaye |
final cause i.
|
|
367 |
Hukuk |
asıl ceza |
principal punishment i.
|
|
368 |
Hukuk |
asıl dava |
principal case i.
|
|
369 |
Hukuk |
asıl borçlu |
principal debtor i.
|
|
370 |
Hukuk |
asıl dava |
original action i.
|
|
371 |
Hukuk |
asıl sebep |
first cause i.
|
|
372 |
Hukuk |
asıl iddia |
principal claim i.
|
|
373 |
Hukuk |
asıl başvuru sahibi |
principle claimant i.
|
|
374 |
Hukuk |
asıl başvuru sahibi |
main applicant i.
|
|
375 |
Hukuk |
asıl beyyine |
primary evidence i.
|
|
376 |
Hukuk |
asıl borç |
principal debt i.
|
|
377 |
Hukuk |
asıl borç |
primary obligation i.
|
|
378 |
Hukuk |
asıl delil |
primary evidence i.
|
|
379 |
Hukuk |
asıl eşya |
principal property i.
|
|
380 |
Hukuk |
asıl gerekçe |
ratio decidendi i.
|
|
381 |
Hukuk |
asıl hak |
essential right i.
|
|
382 |
Hukuk |
asıl haklar |
principal rights i.
|
|
383 |
Hukuk |
asıl irtifak hakkının kullanımını kolaylaştırıcı ikinci derece irtifak |
secondary easement i.
|
|
384 |
Hukuk |
asıl kanıt |
primary evidence i.
|
|
385 |
Hukuk |
asıl kıymet |
merits i.
|
|
386 |
Hukuk |
asıl nüsha |
authenticum i.
|
|
387 |
Hukuk |
asıl vecibe |
primary obligation i.
|
|
388 |
Hukuk |
asıl zilyetlik |
reversion i.
|
|
389 |
Hukuk |
davaya konu olan asıl durum |
prayer i.
|
|
390 |
Hukuk |
hukukun asıl kaynakları |
primary sources of law i.
|
|
391 |
Hukuk |
temyiz edenin asıl iddiaya alternatif ithamı |
appellant's alternative averment i.
|
|
392 |
Hukuk |
kiraya veren asıl kiracı |
underletter i.
|
|
393 |
Hukuk |
bir duruşmadaki en önemli veya asıl tanık |
star witness i.
|
|
394 |
Hukuk |
mülkiyetin asıl sahibine dönmesi |
reverter i.
|
|
395 |
Hukuk |
mülkiyetin asıl sahibine devri |
reverter i.
|
|
396 |
Hukuk |
kefile başvurmadan önce, asıl borçlu veya borçlunun mülkü ile ilgili tüm hukuki yolların tükenmesi |
discussion i.
|
|
397 |
Hukuk |
asıl resmi belge |
script i.
|
|
398 |
Hukuk |
asıl niyeti anlaşılmadan yürütmeye alınan tadil |
sleeper i.
|
|
399 |
Hukuk |
(asıl kiracı tarafından) kiraya vermek |
underlease f.
|
|
400 |
Hukuk |
(asıl kiracı tarafından) kiraya vermek |
underlet f.
|
|
401 |
Hukuk |
asıl borçluya dava açmak |
excuss f.
|
|
402 |
Hukuk |
borç kefilin üzerine kalmadan asıl borçluya dava açmak |
discuss f.
|
|
403 |
Hukuk |
borcu ikincil mükellefe dava açmadan evvel asıl borçludan tahsil etmek |
discuss f.
|
|
404 |
Hukuk |
asıl zilyetliğe ait |
reversionary s.
|
|
Politics |
|
405 |
Siyasal |
asıl belgeler |
original acts i.
|
|
406 |
Siyasal |
asıl dönem |
base period i.
|
|
407 |
Siyasal |
görevin asıl amacından sapması |
mission creep i.
|
|
Insurance |
|
408 |
Sigortacılık |
asıl sigortacının reasürör şirketin bilgisine sunduğu, reasüranslı riskleri gösteren belge |
bordereaux i.
|
|
Tourism |
|
409 |
Turizm |
asıl gidilecek yer |
main destination i.
|
|
410 |
Turizm |
asıl gidilen yer |
main destination i.
|
|
Media |
|
411 |
Medya |
ilgili bir konuya geçmek için asıl akışı bölen sahne |
cutaway i.
|
|
Advertising |
|
412 |
Reklam |
tüketicide ilgi, heyecan, beklenti ve merak uyandırmak amacıyla, asıl reklam kampanyası başlamadan önce yayınlanan ve ürünle/hizmetle/firmayla ilgili ipucu veren küçük reklamlar |
teaser ads i.
|
|
Technical |
|
413 |
Teknik |
asıl sayı |
cardinal number i.
|
|
414 |
Teknik |
asıl adres |
home address i.
|
|
415 |
Teknik |
asıl bileşen |
principal ingredient i.
|
|
416 |
Teknik |
asıl haline geri dönme |
recovery i.
|
|
417 |
Teknik |
asıl resim |
assembly drawing i.
|
|
418 |
Teknik |
bir kuruluşun, hareketin arkasındaki asıl yönlendirici güç |
wheelman i.
|
|
419 |
Teknik |
asıl video görselinin üzerini kapatan görsel |
super i.
|
|
420 |
Teknik |
asıl yerli |
autochthonal s.
|
|
421 |
Teknik |
asıl yerli |
autochthonous s.
|
|
422 |
Teknik |
asıl boy-en oranı |
oar (original aspect ratio) kısalt.
|
|
Computer |
|
423 |
Bilgisayar |
asıl ad |
principal name i.
|
|
424 |
Bilgisayar |
adres-mektup birleştir asıl belgesi |
mail merge main document i.
|
|
425 |
Bilgisayar |
asıl not düzeni |
notes master layout i.
|
|
426 |
Bilgisayar |
asıl dinleyici kopyası düzeni |
handout master layout i.
|
|
427 |
Bilgisayar |
asıl dinleyici kopyası |
handout master i.
|
|
428 |
Bilgisayar |
asıl ye |
strict yaa i.
|
|
429 |
Bilgisayar |
asıl slayt |
slide master i.
|
|
430 |
Bilgisayar |
asıl düzeni |
master layout i.
|
|
431 |
Bilgisayar |
asıl adres |
home address i.
|
|
432 |
Bilgisayar |
asıl akış |
master stream i.
|
|
433 |
Bilgisayar |
asıl anahat |
outline master i.
|
|
434 |
Bilgisayar |
asıl başlık |
title master i.
|
|
435 |
Bilgisayar |
asıl belge |
main document i.
|
|
436 |
Bilgisayar |
asıl belge |
master document i.
|
|
437 |
Bilgisayar |
asıl belge görünümü |
master document view i.
|
|
438 |
Bilgisayar |
asıl düğüm |
primary node i.
|
|
439 |
Bilgisayar |
asıl girdi |
main entry i.
|
|
440 |
Bilgisayar |
asıl giriş |
master input i.
|
|
441 |
Bilgisayar |
asıl kimlik |
main identity i.
|
|
442 |
Bilgisayar |
asıl kopya |
master copy i.
|
|
443 |
Bilgisayar |
asıl notlar |
notes master i.
|
|
444 |
Bilgisayar |
asıl öğe |
main entry i.
|
|
445 |
Bilgisayar |
asıl paragraf |
hanging indentation i.
|
|
446 |
Bilgisayar |
asıl: başlık |
master: title i.
|
|
447 |
Bilgisayar |
asıl: gövde |
master: body i.
|
|
448 |
Bilgisayar |
bağımsız ve bağımlı değişkenlerin ikisinin de asıl değerlerin logaritmik değerleri biçiminde ifade edildiği fonksiyonel denklem |
log-log i.
|
|
449 |
Bilgisayar |
hataların bulunarak asıl ve hatasız verinin yeniden oluşturulması |
error correction i.
|
|
450 |
Bilgisayar |
asıl öğeyi yeniden adlandır |
rename master expr.
|
|
451 |
Bilgisayar |
asıl slaytı yeniden adlandır |
rename master expr.
|
|
452 |
Bilgisayar |
asıl başlığı sil |
delete title master expr.
|
|
453 |
Bilgisayar |
asıl'ı sil |
delete master expr.
|
|
454 |
Bilgisayar |
sadece asıl sözlükten |
from main dictionary only expr.
|
|
Informatics |
|
455 |
Bilişim |
asıl görevi veri tabanı oluşturup sürdürmek olan kurum |
data bank i.
|
|
Telecom |
|
456 |
Telekom |
asıl hücre |
cell of origin i.
|
|
457 |
Telekom |
asıl frekans |
originate frequency i.
|
|
458 |
Telekom |
asıl iletim ortamında yürütülmeyen (işlem) |
offline s.
|
|
Electric |
|
459 |
Elektrik |
asıl koruma |
main protection i.
|
|
Textile |
|
460 |
Tekstil |
asıl boyama öncesi baz boyasıyla boyamak |
bottom f.
|
|
Architecture |
|
461 |
Mimarlık |
asıl projenin inşasını kolaylaştırmak için oluşturulan temel yapılar |
false works i.
|
|
462 |
Mimarlık |
(şato ve otellerin) yaşama mekanlarını barındıran asıl bloku |
corps de logis i.
|
|
Construction |
|
463 |
İnşaat |
asıl hizmetler |
basic services i.
|
|
Dyeing |
|
464 |
Boyacılık |
(asıl rengi gölgeleyerek) renk efekti yaratmak |
overtone f.
|
|
465 |
Boyacılık |
(asıl rengi gölgeleyerek) renklendirmek |
overtone f.
|
|
Transportation |
|
466 |
Ulaştırma |
kargo yüklü konteynerlerin ilgili tedarik destek veya maliyet birimine nakledilmeden önce sınıflandırılması gereken asıl yer |
centralized receiving and shipping point i.
|
|
Railway |
|
467 |
Demiryolu |
asıl amacından saptırmak |
sidetrack f.
|
|
Aeronautic |
|
468 |
Havacılık |
uçağın asıl izi |
main aircraft track i.
|
|
469 |
Havacılık |
uçağın aniden asıl uçuş pozisyonuna gelebilme kapasitesi |
stability i.
|
|
Marine |
|
470 |
Denizcilik |
geminin asıl ana halatları |
standing rigging i.
|
|
Mining |
|
471 |
Maden |
bir bölgedeki asıl/ana mineral kaynağı |
mother lode i.
|
|
Medical |
|
472 |
Medikal |
cildin asıl bölgeye bağlı olduğu taban |
pedicle i.
|
|
473 |
Medikal |
asıl yerinde |
in situ expr.
|
|
474 |
Medikal |
asıl yerinde |
insitu expr.
|
|
Anatomy |
|
475 |
Anatomi |
beyincik ve soğan iliğini asıl beyine bağlayan sinir lifleri |
pons i.
|
|
Psychology |
|
476 |
Psikoloji |
(klasik koşullanmada) asıl uyarıcıya benzeyen bir uyarıcıyla koşullu tepkinin ortaya çıkarılması |
irradiation i.
|
|
Printing |
|
477 |
Baskı Teknikleri |
geçici parça yerine asıl baskı elemanının yerleştirilmesi |
turn i.
|
|
Food Engineering |
|
478 |
Gıda |
hayvanın asıl gövde kısmı |
middle i.
|
|
Gastronomy |
|
479 |
Mutfak |
asıl hani balığı |
comber i.
|
|
Math |
|
480 |
Matematik |
10 üzeri 42'ye eşit asıl sayı |
tredecillion i.
|
|
481 |
Matematik |
10 üzeri 78'e eşit asıl sayı |
tredecillion [brit] i.
|
|
482 |
Matematik |
asıl sayı |
cardinal number i.
|
|
483 |
Matematik |
asıl normal |
principal normal i.
|
|
484 |
Matematik |
asıl sayılar |
cardinal numbers i.
|
|
485 |
Matematik |
yedi ile birin toplanmasıyla elde edilen asıl sayı |
octet i.
|
|
486 |
Matematik |
10 üzeri 42'ye eşit asıl sayıya denk |
tredecillion s.
|
|
Geometry |
|
487 |
Geometri |
asıl dörtlenik ekseni |
principal axes of a quadric i.
|
|
Logic |
|
488 |
Mantık |
(asıl anlamdan ziyade bir diğer önerme üzerinden çıkarım yapılabilen) önerme |
implicature i.
|
|
Biology |
|
489 |
Biyoloji |
hücre çekirdeğinin asıl maddesi |
nucleoplasm i.
|
|
490 |
Biyoloji |
hücre çekirdeğinin asıl maddesi olan çekirdek plazması |
nucleoplasm i.
|
|
491 |
Biyoloji |
oluşumun asıl koşulları veya jeolojik yaşını gösteren |
diagnostic s.
|
|
Marine Biology |
|
492 |
Deniz Biyolojisi |
asıl hani |
comber i.
|
|
Education |
|
493 |
Eğitim |
asıl branş (üniversitede) |
major i.
|
|
494 |
Eğitim |
asıl müfredat |
real curriculum i.
|
|
495 |
Eğitim |
asıl branş |
major field of study i.
|
|
496 |
Eğitim |
finallerden önce öğrencilerin asıl sınava daha iyi hazırlanabilmesi için yapılan hazırlık sınavı |
mock exam i.
|
|
497 |
Eğitim |
asıl branş olarak almak (üniversitede) |
major in f.
|
|
Literature |
|
498 |
Edebiyat |
asıl konuşmacı haricindeki biri tarafından alıntılanan konuşma |
oblique narration i.
|
|
499 |
Edebiyat |
asıl konuşmacı haricindeki biri tarafından alıntılanan konuşma |
oblique speech i.
|
|
Linguistics |
|
500 |
Dilbilim |
asıl dil |
primary language i.
|
|