|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
ayın onu |
dix i.
|
|
2 |
Genel |
abd'de ana yola katılan veya onu kesen bir başka yol |
crossroad i.
|
|
3 |
Genel |
bir hristiyanın kiliseye vermek üzere ayırdığı gelirinin yüzde onu |
tithe i.
|
|
4 |
Genel |
kişinin karşısındakiyle vedalaşırken onu yanağına değmeden öpmesi |
air kiss i.
|
|
5 |
Genel |
(bir önceki sorunun mealinde onu takip eden) devam/takip sorusu |
follow-up question i.
|
|
6 |
Genel |
birinin ilgisini çekecek/onu ilgilendiren konular |
matters of interest to someone i.
|
|
7 |
Genel |
konudan türeyerek onu karmaşıklaştıran sorun |
ramification i.
|
|
8 |
Genel |
konudan türeyerek onu karmaşıklaştıran sorunlar |
ramifications i.
|
|
9 |
Genel |
tanışılan kişiye hiçbir şey demeden ortadan kaybolup, onu yoksayma |
ghosting i.
|
|
10 |
Genel |
özellikle sanat yapmada veya onu algılamada, netlik ve tutarlılık beklemeksizin belirsizliği kabul edebilme becerisi |
negative capability i.
|
|
11 |
Genel |
onu arayan birinden kaçıp saklanma |
hide-and-seek i.
|
|
|
12 |
Genel |
bir grubun veya organizasyonun yeni fikirleri, becerileri ile onu daha verimli kılan üyeleri |
fresh blood i.
|
|
13 |
Genel |
bir abd şirketinin yabancı bir şirketle birleştiği veya onu iktisap ettiği yeniden yapılanma |
inversion i.
|
|
14 |
Genel |
derebeyin hizmetinde olup onu koruyan silahlı kiracı |
sergeant i.
|
|
15 |
Genel |
uzun zamandan beri bir şeyi yapmadığı için onu iyi yapamamak |
be out of practice f.
|
|
16 |
Genel |
birine bir şeyi yaptırmak için onu utandırmak |
embarrass someone into doing something f.
|
|
17 |
Genel |
bir şehri ve onu çevreleyen yoğun nüfuslu alanları içeren (bölge) |
metropolitan s.
|
|
18 |
Genel |
yüzde onu aşan |
double-digit s.
|
|
19 |
Genel |
ne varsa onu kullanan |
pickup s.
|
|
20 |
Genel |
onu yaptıktan sonra |
with that zf.
|
|
21 |
Genel |
onu söyledikten sonra |
with that zf.
|
|
22 |
Genel |
onu takiben |
second zf.
|
|
23 |
Genel |
onu gecen |
in excess of ed.
|
|
24 |
Genel |
dişil onu |
her zm.
|
|
25 |
Genel |
(dişil) onu |
her zm.
|
|
26 |
Genel |
(erkek) onu |
him zm.
|
|
27 |
Genel |
onu (erkek) |
un [dialect] zm.
|
|
28 |
Genel |
ki onu |
who bağ.
|
|
29 |
Genel |
ki o/onu/ona |
whom bağ.
|
|
30 |
Genel |
ki onu |
which bağ.
|
|
31 |
Genel |
dinleyin onu |
hear ünl.
|
|
|
32 |
Genel |
ne verirsen onu alırsın |
gigo (garbage in, garbage out) expr.
|
|
Phrasals |
|
33 |
Öbek Fiiller |
onu da isterim bunu da isterim diye tutturmak |
beset with (something) f.
|
|
34 |
Öbek Fiiller |
...den onu bilmek/tanımak |
tell someone or something by something f.
|
|
35 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin içindekini dökerek onu boşaltmak |
drain something of something f.
|
|
36 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi devralıp onu tek başına sürdürmek |
run with something f.
|
|
37 |
Öbek Fiiller |
birine bir şey sunarak/vererek onu kutlamak/onurlandırmak |
honor someone with something f.
|
|
38 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi devralıp onu azimle/bağımsız bir şekilde yürütmek |
run with something f.
|
|
39 |
Öbek Fiiller |
birinden bir şeyi alana kadar onu taciz etmek/rahat vermemek |
worry something out of someone f.
|
|
40 |
Öbek Fiiller |
-in içindekini dökerek onu boşaltmak |
drain of f.
|
|
41 |
Öbek Fiiller |
birinin yaşadığı yerin yakınlarına gittiğinde onu aramak/ona haber vermek |
hunt up f.
|
|
42 |
Öbek Fiiller |
(bir hayvanın) acısını/ıstırabını dindirmek için onu öldürmek |
put down (an animal) f.
|
|
43 |
Öbek Fiiller |
bir sporcunun bağlı olduğu takımdan habersiz/izinsiz onu başka takıma transfer olmaya ikna etmeye çalışmak |
tap up f.
|
|
Phrases |
|
44 |
İfadeler |
onu sen bilirsin |
you be the judge of that expr.
|
|
45 |
İfadeler |
canını sıkan ne onu söyle? |
what's (someone's) beef (with someone or something) expr.
|
|
46 |
İfadeler |
onu çoktan yaptım |
been there, done that, bought the T-shirt expr.
|
|
47 |
İfadeler |
onu bunu geçelim millet |
but seriously, folks expr.
|
|
48 |
İfadeler |
bir şey suistimal edilebilir/edildi diye onu kullanmamazlık edemeyiz |
wrong use does not preclude proper use expr.
|
|
49 |
İfadeler |
bir şey suistimal edilebilir/edildi diye onu kullanmamazlık edemeyiz |
abuse/misuse does not remove use expr.
|
|
50 |
İfadeler |
onu o kadar seviyorum ki |
I love her so much that expr.
|
|
51 |
İfadeler |
ne ekersen onu biçersin |
you do the crime you do the time expr.
|
|
52 |
İfadeler |
ne ekersen onu biçersin |
what you plant now you will harvest later expr.
|
|
53 |
İfadeler |
onu o kadar seviyorum ki |
I love him so much that expr.
|
|
54 |
İfadeler |
dinleyin onu (dedikleri doğru) |
hear hear expr.
|
|
Proverb |
|
55 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
what goes around comes around
|
|
56 |
Atasözü |
evlilikte de ne ekersen onu biçersin |
a good Jack makes a good jill
|
|
57 |
Atasözü |
evlilikte de ne ekersen onu biçersin |
a good husband makes a good wife
|
|
58 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
as a man sows, so shall he reap
|
|
59 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
as you sow, so shall you reap
|
|
60 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
you reap what you sow
|
|
61 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
whatever goes around comes around
|
|
62 |
Atasözü |
tanrı olmasaydı bile onu icat etmek gerekirdi |
if god did not exist it would be necessary to invent him
|
|
63 |
Atasözü |
birinin iyiliği için onu şimdi üzecek bir şey söylemek |
you have to be cruel to be kind
|
|
64 |
Atasözü |
maymun düşünmez ne görürse onu taklit eder |
monkey see monkey do
|
|
65 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
what you sow is what you reap
|
|
66 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
he who lives by the sword, shall die by the sword
|
|
67 |
Atasözü |
deha/dahilik yüzde onu fikir gerisi gayrettir |
genius is ten percent inspiration and ninety percent perspiration
|
|
68 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
the weed of crime bears bitter fruit
|
|
69 |
Atasözü |
bir şey seni mutsuz kılıyorsa en iyisi onu hiç bilmemek gerekir |
where ignorance is bliss, 'tis folly to be wise
|
|
70 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
hate begets hate
|
|
71 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
what goes over the devil's back comes under his belly
|
|
|
72 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
curses, like chickens, come home to roost
|
|
73 |
Atasözü |
bir şeye itiraz etmezsen onu desteklediğin zannedilir |
silence means consent
|
|
74 |
Atasözü |
bir şeyi elde etmek için onu istemek gerekir |
a dumb priest never got a parish
|
|
75 |
Atasözü |
bir şeyin hakkı onu elinde bulundurandadır |
possession is nine points/tenths of the law
|
|
76 |
Atasözü |
tehlikeyi öngörmek onu önlemenin yarısıdır |
a danger foreseen is half-avoided
|
|
77 |
Atasözü |
sorun ortaya çıkmadan onu tetikleyecek bir şey yapma |
don't trouble trouble till trouble troubles you
|
|
78 |
Atasözü |
bir şeyin problem olacağını düşünüyorsan durduk yere üstüne gitme/onu körükleme |
don't trouble trouble till trouble troubles you
|
|
79 |
Atasözü |
eğer bir koyun hendekten atlarsa, diğerleri de arkasından atlar/onu takip eder |
if one sheep leaps over the ditch, all the rest will follow
|
|
80 |
Atasözü |
yasayı bilmiyor olmak onu ihlal etmek için mazeret değildir |
ignorance of the law is no excuse
|
|
81 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
the chickens are coming home to roost
|
|
82 |
Atasözü |
ne ekersen onu biçersin |
you get (back) what you give
|
|
83 |
Atasözü |
ne verirsen onu alırsın |
you get (back) what you give
|
|
Colloquial |
|
84 |
Konuşma Dili |
anladın sen onu |
if you take my meaning i.
|
|
85 |
Konuşma Dili |
bırak onu |
let alone i.
|
|
86 |
Konuşma Dili |
git bul o zaman onu |
go find her then i.
|
|
87 |
Konuşma Dili |
bir durumu anlamak için onu gözlemleyerek test etme |
duck test i.
|
|
88 |
Konuşma Dili |
tek yapmanız gereken onu istemek |
all you need is to want it f.
|
|
89 |
Konuşma Dili |
(kısaca) onu/onun (dişi) |
er zm.
|
|
90 |
Konuşma Dili |
onu da mı söylemeyeyim/yapmayayım |
excuse me for breathing! expr.
|
|
91 |
Konuşma Dili |
bir canı var onu korumak için |
for dear life expr.
|
|
92 |
Konuşma Dili |
birisi onu incitmiş |
somebody hurt her expr.
|
|
93 |
Konuşma Dili |
o işi de/onu da zamanı gelince hallederiz |
cross that bridge when you come to it expr.
|
|
94 |
Konuşma Dili |
o zaman onu git bul |
go find her then expr.
|
|
95 |
Konuşma Dili |
ne görüyorsan onu alırsın |
wysiwyg expr.
|
|
96 |
Konuşma Dili |
kimse onu görmemiş |
nobody has seen him expr.
|
|
97 |
Konuşma Dili |
yasayı bilmiyor olmak onu ihlal etmek için mazeret değildir |
ignorance of the law is no excuse for breaking it expr.
|
|
98 |
Konuşma Dili |
ver onu bana |
give it to me expr.
|
|
99 |
Konuşma Dili |
işte onu iyi bildin |
that's for damn sure expr.
|
|
100 |
Konuşma Dili |
ne verirsen onu alırsın |
giog (garbage in, garbage out) expr.
|
|
101 |
Konuşma Dili |
anladın sen onu |
and I think you do expr.
|
|
102 |
Konuşma Dili |
at onu! |
toss it! expr.
|
|
103 |
Konuşma Dili |
süslemeden/abartmandan/bir şey katmadan ne olduysa onu anlatın |
just the facts, ma'am expr.
|
|
104 |
Konuşma Dili |
anladın sen onu |
aityd (and I think you do) expr.
|
|
105 |
Konuşma Dili |
anladın sen onu |
aityd (and I think you do) expr.
|
|
106 |
Konuşma Dili |
ne verirsen onu alırsın |
dido (dreck in, dreck out) expr.
|
|
107 |
Konuşma Dili |
ne verirsen onu alırsın |
gigo (garbage in, garbage out) expr.
|
|
108 |
Konuşma Dili |
ben ne diyorsam onu yap |
do as I say expr.
|
|
109 |
Konuşma Dili |
anladın sen onu |
if you get my meaning expr.
|
|
110 |
Konuşma Dili |
onu ben bilirim |
I'll be the judge of that expr.
|
|
111 |
Konuşma Dili |
onu ne ilgilendirir? |
what's it to him/her? expr.
|
|
112 |
Konuşma Dili |
sen onu gel de bana sor |
who are you telling? expr.
|
|
113 |
Konuşma Dili |
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım |
you have to do what you have to do expr.
|
|
114 |
Konuşma Dili |
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım |
you got to do what you got to do expr.
|
|
115 |
Konuşma Dili |
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım |
you've got to do what you've got to do expr.
|
|
116 |
Konuşma Dili |
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım |
you gotta do what you gotta do expr.
|
|
117 |
Konuşma Dili |
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım |
you've gotta do what you've gotta do expr.
|
|
Idioms |
|
118 |
Deyim |
eskiden sanıkların masum olup olmadığını anlamak için yakılarak yargılandığı (masumsa tanrı'nın onu kurtaracağı düşünülürdü) bir yöntem |
ordeal by fire i.
|
|
119 |
Deyim |
birinin üstüne giderek onu sinirlendirmeye çalışmak |
poke the bear f.
|
|
120 |
Deyim |
birinin üstüne giderek onu sinirlendirmeye çalışmak |
poke a bear f.
|
|
121 |
Deyim |
birinin yüzüne gülerek onu hor görmek |
laugh in one's face f.
|
|
122 |
Deyim |
birine zor bir iş vererek onu zor durumda bırakmak |
throw somebody in at the deep end f.
|
|
123 |
Deyim |
bir hayvanın acılarına son vermek amacıyla onu uyutmak |
put an animal down f.
|
|
124 |
Deyim |
onu harekete geçirmek |
shake someone up f.
|
|
125 |
Deyim |
birine bir şeyi onu kırmadan söylemek |
let (one) down easy f.
|
|
126 |
Deyim |
birine ummadığı bir anda ilk kez onu sevdiğini söylemek |
drop the l-bomb f.
|
|
127 |
Deyim |
(biri) ne derse/yaparsa onu takip etmek |
snap (one's) fingers f.
|
|
128 |
Deyim |
(birinin) gelecekte onu bekleyen bir şeyi olmak |
have something in store (for someone) f.
|
|
129 |
Deyim |
parası çok olup onu düzgünce harcayacak akla sahip olmamak |
have more money than sense f.
|
|
130 |
Deyim |
parası çok olup onu idare edecek akla sahip olmamak |
have more money than sense f.
|
|
131 |
Deyim |
(birini/bir şeyi birinden) alıp onu rahatlatmak/özgür bırakmak |
take (someone or something) off (one's) hands f.
|
|
132 |
Deyim |
(birini/bir şeyi birinden) alıp onu yükten kurtarmak |
take (someone or something) off (one's) hands f.
|
|
133 |
Deyim |
birini/bir şeyi birinden alıp onu rahatlatmak/özgür bırakmak |
take someone or something off someone'shands f.
|
|
134 |
Deyim |
birini/bir şeyi birinden alıp onu yükten kurtarmak |
take someone or something off someone'shands f.
|
|
135 |
Deyim |
birini/bir şeyi birinden alıp onu rahatlatmak/özgür bırakmak |
take something/somebody off somebody’s hands f.
|
|
136 |
Deyim |
birini/bir şeyi birinden alıp onu yükten kurtarmak |
take something/somebody off somebody’s hands f.
|
|
137 |
Deyim |
(birine) acıyıp/merhamet edip onu öldürmek |
put (one) out of (one's) misery f.
|
|
138 |
Deyim |
bir mahkumun her bir uzvunu bir ata bağlayıp atları ayrı yönlere göndererek onu öldürmek |
draw and quarter f.
|
|
139 |
Deyim |
bir bankada bulunan hesabındaki miktarı aşan bir çek yazıp onu başka bir bankada bozdurmak |
fly kites f.
|
|
140 |
Deyim |
çaktırmadan dokunup ondan hoşlandığını/onu arzuladığını hissettirmek |
play footsies f.
|
|
141 |
Deyim |
çaktırmadan dokunup ondan hoşlandığını/onu arzuladığını hissettirmek |
play footsie f.
|
|
142 |
Deyim |
birine doğru bilgiyi vererek onu düzeltmek |
set straight f.
|
|
143 |
Deyim |
aynı anda hem onu hem bunu yapamazsın |
you can’t dance at two weddings expr.
|
|
144 |
Deyim |
arzuyu yenmenin en iyi ilacı onu tatmin etmektir |
the best way to overcome a desire is to satisfy it expr.
|
|
145 |
Deyim |
ne ekersen onu biçersin |
as you sow, so you shall reap expr.
|
|
146 |
Deyim |
ne ekersen onu biçersin |
have made one's bed and have to lie in it expr.
|
|
147 |
Deyim |
ne ekersen onu biçersin |
so shall you reap expr.
|
|
148 |
Deyim |
onu yapamıyorsan bari şunu yap |
fish or cut bait expr.
|
|
149 |
Deyim |
ne ekersen onu biçersin |
one reaps what one sows expr.
|
|
150 |
Deyim |
ne ekersen onu biçersin |
as you sow, so shall you reap expr.
|
|
151 |
Deyim |
ne ekersen onu biçersin |
chickens coming home to roost expr.
|
|
152 |
Deyim |
nasıl çalışıyor/onu çalıştıran ne? |
what makes it tick? expr.
|
|
153 |
Deyim |
ne ekersen onu biçersin |
as you sow so you shall reap expr.
|
|
154 |
Deyim |
ne ekersen onu biçersin |
just-world expr.
|
|
155 |
Deyim |
ne ekersen onu biçersin |
as you sow, you shall reap expr.
|
|
156 |
Deyim |
ne ekersen onu biçersin |
what goes around comes around expr.
|
|
157 |
Deyim |
sen onu benim külahıma anlat |
a likely story expr.
|
|
158 |
Deyim |
zafer onu hak edenindir |
none but the brave deserve the fair expr.
|
|
159 |
Deyim |
ne verirsen onu alırsın |
rubbish in, rubbish out expr.
|
|
160 |
Deyim |
onu incitenlerin yanında çok da suçlu sayılmayan |
more sinned against than sinning expr.
|
|
161 |
Deyim |
kişi ne ekerse onu biçer |
(one's) chickens come home to roost expr.
|
|
162 |
Deyim |
kişi ne ekerse onu biçer |
(your/the) chickens come home to roost expr.
|
|
163 |
Deyim |
(birinin) bilmediği şey onu üzmez |
what (someone) doesn't know can't hurt them expr.
|
|
Speaking |
|
164 |
Konuşma |
geçmişte bırakalım onu |
let's keep that in the past i.
|
|
165 |
Konuşma |
onu tanırım |
I know him ünl.
|
|
166 |
Konuşma |
onu tanımıyorum |
I don't know him ünl.
|
|
167 |
Konuşma |
onu tanıyorum |
I know him/her ünl.
|
|
168 |
Konuşma |
onu tanımıyorum |
I don't know her ünl.
|
|
169 |
Konuşma |
onu tanırım |
I know her ünl.
|
|
170 |
Konuşma |
onu kovdum (işten) |
I fired him ünl.
|
|
171 |
Konuşma |
arkadaşımı arıyorum ancak onu bulamıyorum |
I'm looking for my friend but I can't find her expr.
|
|
172 |
Konuşma |
arkadaşımı arıyorum ancak onu bulamıyorum |
I'm looking for my friend but I can't find him expr.
|
|
173 |
Konuşma |
artık onu duymuyorum |
I don't hear it now expr.
|
|
174 |
Konuşma |
bir kural varsa onu esnetebilirsin |
if there's a rule you can bend it expr.
|
|
175 |
Konuşma |
ben de onu diyorum |
that's what I'm saying expr.
|
|
176 |
Konuşma |
ben de onu diyecektim |
that's what I was gonna say expr.
|
|
177 |
Konuşma |
ben de onu söylüyorum |
that's what I'm saying expr.
|
|
178 |
Konuşma |
bunun onu etkileyeceğini düşündük |
we thought it would impress him expr.
|
|
179 |
Konuşma |
cidden onu takmayacaksın değil mi? |
you're not really wearing that are you? expr.
|
|
180 |
Konuşma |
herkes onu hor görüyor |
he's an object of scorn expr.
|
|
181 |
Konuşma |
hazır oldugunda gel ve onu al |
when you ready come and get it expr.
|
|
182 |
Konuşma |
gidip onu bulalım |
let's go find him expr.
|
|
183 |
Konuşma |
hayat onu paylaştığımızda güzel |
life is beautiful when we share it expr.
|
|
184 |
Konuşma |
herkes ne yapıyorsa onu yap |
do what everybody else does expr.
|
|
185 |
Konuşma |
hayatta ne ekersen onu biçersin |
you only get out of life what you put in expr.
|
|
186 |
Konuşma |
haberlerde gördüm onu |
I saw her on the news expr.
|
|
187 |
Konuşma |
giderken onu yanımda götüreceğim |
I'm taking it with me when I leave expr.
|
|
188 |
Konuşma |
insanların onu aradığını bilmesi lazım |
he needs to know people are looking for him expr.
|
|
189 |
Konuşma |
onu gördüğümde |
when I saw him/her expr.
|
|
190 |
Konuşma |
onu gördüğümde |
when I see him/her expr.
|
|
191 |
Konuşma |
onu nehirde buldum |
I found it in the river expr.
|
|
192 |
Konuşma |
ne istiyorsanız onu yapın |
do what you want expr.
|
|
193 |
Konuşma |
onu bugün görmedim |
I haven't seen him today expr.
|
|
194 |
Konuşma |
onu çıldırtacak ne yaptın? |
what did you do to piss him off? expr.
|
|
195 |
Konuşma |
onu hiç böyle görmemiştim |
I've never seen her like that expr.
|
|
196 |
Konuşma |
onu hak etmiyorsun |
you don't deserve him expr.
|
|
197 |
Konuşma |
onu tanıyormuş gibi konuşma |
don't talk to me like you know him expr.
|
|
198 |
Konuşma |
onu sen uydurdun |
you made it up expr.
|
|
199 |
Konuşma |
onu en son ne zaman gördün? |
when was the last time you saw him? expr.
|
|
200 |
Konuşma |
onu benden aldın |
you took that away from me expr.
|
|
201 |
Konuşma |
onu üç yıldır tanıyorum |
I've known him for 3 years expr.
|
|
202 |
Konuşma |
onu seviyorum |
I love her expr.
|
|
203 |
Konuşma |
onu sonsuza kadar özleyeceğiz |
we will miss him forever expr.
|
|
204 |
Konuşma |
onu tanıyor olabilirim |
I may know her expr.
|
|
205 |
Konuşma |
onu tanıdığı konusunda yalan söylüyor |
he lies about knowing him expr.
|
|
206 |
Konuşma |
onu burada bırakmak içine siniyor yani? |
do you feel comfortable leaving her here? expr.
|
|
207 |
Konuşma |
onu demek istemedim |
I didn't mean that expr.
|
|
208 |
Konuşma |
onu kıskanma |
don't be jealous of her expr.
|
|
209 |
Konuşma |
neden onu kullanmadın? |
why didn't you use it? expr.
|
|
210 |
Konuşma |
onu benden daha iyi tanıdığın için |
because you know him/her better than i do expr.
|
|
211 |
Konuşma |
onu kocan olarak kabul ediyor musun? |
do you take him to be your husband? expr.
|
|
212 |
Konuşma |
onu herhangi bir şeyle suçladılar mı? |
did they charge him with anything? expr.
|
|
213 |
Konuşma |
onu o kadar iyi tanımıyordum |
I didn't know him that well expr.
|
|
214 |
Konuşma |
onu yemeğe götürmek istediğimi söyler misin? |
could you tell her that i want to take her to dinner? expr.
|
|
215 |
Konuşma |
onu benim için öp |
give him a kiss for me expr.
|
|
216 |
Konuşma |
onu yanlış tanımışsın |
you got him all wrong expr.
|
|
217 |
Konuşma |
onu tanıyor musun? |
do you know him? expr.
|
|
218 |
Konuşma |
onu benden daha iyi tanıdığına göre |
since you know him/her better than i do expr.
|
|
219 |
Konuşma |
onu suçlayabilir misin? |
can you blame him? expr.
|
|
220 |
Konuşma |
onu dinleme |
don't listen to him expr.
|
|
221 |
Konuşma |
onu neden durdurmadınız? |
why didn't you stop her? expr.
|
|
222 |
Konuşma |
onu çok seviyorum |
I love her so much expr.
|
|
223 |
Konuşma |
onu üç yıldan beri tanıyorum |
I have known him for 3 years expr.
|
|
224 |
Konuşma |
onu on geçe |
ten past ten expr.
|
|
225 |
Konuşma |
onu dışarı çıkaramıyorum |
I can't get him out expr.
|
|
226 |
Konuşma |
onu rahat bırakın |
give her a rest expr.
|
|
227 |
Konuşma |
onu köşeye sıkıştırdın |
you got him by the short hairs expr.
|
|
228 |
Konuşma |
onu aramaya çıktık |
we went around looking for her expr.
|
|
229 |
Konuşma |
nasıl çalışıyor/onu çalıştıran ne? |
what makes it work? expr.
|
|
230 |
Konuşma |
onu çok severdim |
I loved him very much expr.
|
|
231 |
Konuşma |
onu kastetmedim |
I didn't mean that expr.
|
|
232 |
Konuşma |
onu görme şansın oldu mu? |
did you get a chance to see him? expr.
|
|
233 |
Konuşma |
onu rahat bırakmanı istiyorum |
I want you to leave her alone expr.
|
|
234 |
Konuşma |
ne varsa onu yiyeceğiz |
we'll eat whatever there is expr.
|
|
235 |
Konuşma |
onu demek istemedim |
I don't mean it expr.
|
|
236 |
Konuşma |
onu on geçiyor |
it's ten past ten expr.
|
|
237 |
Konuşma |
onu televizyonda görünce şaşırdım |
I was surprised when I saw him on tv expr.
|
|
238 |
Konuşma |
onu hatırlayamadım |
I can't put a name to her/him expr.
|
|
239 |
Konuşma |
onu üç yıldan beri tanıyorum |
I have known him for three years expr.
|
|
240 |
Konuşma |
onu tanıyor musun? |
do you know her? expr.
|
|
241 |
Konuşma |
onu ismen tanıyorum |
I know him by name expr.
|
|
242 |
Konuşma |
onu görmek istiyorum |
I want to see her expr.
|
|
243 |
Konuşma |
onu kaybettiğimi sanıyordum |
I thought i'd lost this expr.
|
|
244 |
Konuşma |
onu görmedim |
I didn't see her expr.
|
|
245 |
Konuşma |
onu annemlere bıraktım |
I left her at my mother's expr.
|
|
246 |
Konuşma |
onu bulmak zorundayım |
I've got to find her expr.
|
|
247 |
Konuşma |
onu 3 yıldan beri tanıyorum |
I have known him for three years expr.
|
|
248 |
Konuşma |
onu rahat bırakın |
give him a rest expr.
|
|
249 |
Konuşma |
onu çok iyi bir yere götürmek istiyorum |
I want to take her someplace really nice expr.
|
|
250 |
Konuşma |
ne yapman gerekiyorsa onu yap |
do whatever you need to do expr.
|
|
251 |
Konuşma |
onu niçin yaptın allah aşkına? |
why on earth did you do that? expr.
|
|
252 |
Konuşma |
onu sokaklara salamam |
I can't put him on the street expr.
|
|
253 |
Konuşma |
onu yatakta başka bir kızla yakaladım |
I caught him in bed with another girl expr.
|
|
254 |
Konuşma |
onu biraz rahat bırak |
just give him a break expr.
|
|
255 |
Konuşma |
onu çıkaramadım |
I can't put a name to her/him expr.
|
|
256 |
Konuşma |
onu tanıyor olabilirim |
I may know him expr.
|
|
257 |
Konuşma |
onu çok seviyorum |
I love him so much expr.
|
|
258 |
Konuşma |
onu bulmak zorundayım |
I have to find him expr.
|
|
259 |
Konuşma |
onu ne kadar iyi tanıyorsun? |
how well do you know him? expr.
|
|
260 |
Konuşma |
onu yabana atma |
never underestimate him/her expr.
|
|
261 |
Konuşma |
onu hak etmiyorsun |
you don't deserve her expr.
|
|
262 |
Konuşma |
onu kaybediyoruz |
we're losing him expr.
|
|
263 |
Konuşma |
onu tanıdığını söyledin |
you said you knew him expr.
|
|
264 |
Konuşma |
onu görebilir miyim? |
can I see him? expr.
|
|
265 |
Konuşma |
onu üç senedir tanıyorum |
I've known him for three years expr.
|
|
266 |
Konuşma |
onu rahat bırak |
give her a rest expr.
|
|
267 |
Konuşma |
onu beş dakika önce gördüm |
I saw her five minutes ago expr.
|
|
268 |
Konuşma |
onu sedyeye yatırın |
get her on the stretcher expr.
|
|
269 |
Konuşma |
onu benden daha iyi tanıdığından ötürü/dolayı |
because you know him/her better than i do expr.
|
|
270 |
Konuşma |
onu benden daha iyi tanıdığından ötürü/dolayı |
since you know him/her better than i do expr.
|
|
271 |
Konuşma |
onu görmedim |
I didn't see him expr.
|
|
272 |
Konuşma |
onu uyandırmak için bir sopayla dürtmem gerekti |
I had to poke him with a stick to wake him expr.
|
|
273 |
Konuşma |
onu ağlatıyorsun |
you're making her cry expr.
|
|
274 |
Konuşma |
onu görme şansın oldu mu? |
did you get a chance to see her? expr.
|
|
275 |
Konuşma |
onu hastaneye götürün/götür |
take him to the hospital expr.
|
|
276 |
Konuşma |
onu ölü istiyorum |
I want him dead expr.
|
|
277 |
Konuşma |
onu göremezsin |
you can't see her/him expr.
|
|
278 |
Konuşma |
onu korkutmaya mı çalışıyorsun? |
are you trying to scare her off? expr.
|
|
279 |
Konuşma |
onu çok hoş buluyorum |
I find him very likeable expr.
|
|
280 |
Konuşma |
onu çok severdim |
I loved her very much expr.
|
|
281 |
Konuşma |
onu benden daha iyi tanıdığın için |
since you know him/her better than i do expr.
|
|
282 |
Konuşma |
onu geri almak için her şeyi yaparım |
I'd do anything to get her back expr.
|
|
283 |
Konuşma |
onu yaşarken/canlı gören son insanlar |
the last people to see him alive expr.
|
|
284 |
Konuşma |
onu kurtarabilirdin |
you could have saved her/him expr.
|
|
285 |
Konuşma |
onu küçüklüğünden beri tanırım |
I have known him since he was little expr.
|
|
286 |
Konuşma |
onu üç yıldır tanıyorum |
I have known him for 3 years expr.
|
|
287 |
Konuşma |
onu kıskanmana hiç gerek yok |
you have no need to be jealous of him expr.
|
|
288 |
Konuşma |
onu hastaneye götürüyorum |
I'm taking him to a hospital expr.
|
|
289 |
Konuşma |
onu heyecanlandırmamaya çalış |
try not to get her excited expr.
|
|
290 |
Konuşma |
onu hastaneye götürüyorum |
I'm taking her to a hospital expr.
|
|
291 |
Konuşma |
onu ne kadardır tanıyorsun? |
how long have you known her/him? expr.
|
|
292 |
Konuşma |
onu unuttum |
I forgot him expr.
|
|
293 |
Konuşma |
onu üç senedir tanıyorum |
I've known him for 3 years expr.
|
|
294 |
Konuşma |
onu alırken seni gören oldu mu? |
did anybody see you take it? expr.
|
|
295 |
Konuşma |
onu utandır |
color him red-faced expr.
|
|
296 |
Konuşma |
onu 3 yıldan beri tanıyorum |
I've known him for three years expr.
|
|
297 |
Konuşma |
onu en son ne zaman gördünüz? |
when did you last see him? expr.
|
|
298 |
Konuşma |
onu uyarmaya çalıştım |
I tried to warn her expr.
|
|
299 |
Konuşma |
onu en son ne zaman gördün? |
when was the last time you saw it? expr.
|
|
300 |
Konuşma |
onu nerede gördün? |
where'd you see him? expr.
|
|
301 |
Konuşma |
onu kıskanma |
don't be jealous of him expr.
|
|
302 |
Konuşma |
onu herşeyden çok seviyorum |
I love him more than anything expr.
|
|
303 |
Konuşma |
onu üç yıldan beri tanıyorum |
I've known him for three years expr.
|
|
304 |
Konuşma |
onu en son ne zaman görmüştün? |
when's the last time you saw him? expr.
|
|
305 |
Konuşma |
onu telefona verebilir misin? |
can you put him on? expr.
|
|
306 |
Konuşma |
onu demek istemedim |
that's not what i meant expr.
|
|
307 |
Konuşma |
onu beş dakika önce gördüm |
I saw him five minutes ago expr.
|
|
308 |
Konuşma |
onu tanır mıydın? |
did you know her? expr.
|
|
309 |
Konuşma |
onu gördün mü? |
have you seen him? expr.
|
|
310 |
Konuşma |
onu gören oldu mu? |
has anyone seen him/her? expr.
|
|
311 |
Konuşma |
onu rahat bırakmanı istiyorum |
I want you to leave him alone expr.
|
|
312 |
Konuşma |
onu seviyorum |
I love him expr.
|
|
313 |
Konuşma |
onu buraya getirme |
don't bring her here expr.
|
|
314 |
Konuşma |
onu çeyrek geçiyor |
it's quarter past ten expr.
|
|
315 |
Konuşma |
onu yapacağına bunu yapmış |
zigged when one should've zagged expr.
|
|
316 |
Konuşma |
onu ağlatıyorsun |
you're making him cry expr.
|
|
317 |
Konuşma |
onu ne kadardır tanıyorsun? |
how long have you known him? expr.
|
|
318 |
Konuşma |
onu kaderine terk et |
leave him to his fate expr.
|
|
319 |
Konuşma |
ki onu |
that expr.
|
|
320 |
Konuşma |
onu evde bıraktığınıza inanamıyorum |
I can't believe you left her/him at home expr.
|
|
321 |
Konuşma |
onu kim arayacak? |
who's gonna call him? expr.
|
|
322 |
Konuşma |
onu ne kadar iyi tanıyorsun? |
how well do you know her? expr.
|
|
323 |
Konuşma |
onu benim için öp |
kiss her for me expr.
|
|
324 |
Konuşma |
onu bu şekilde bırak |
leave him like this expr.
|
|
325 |
Konuşma |
onu elimden çıkarmak hoşuma gitmiyor |
I don't like to give it away expr.
|
|
326 |
Konuşma |
onu sonsuza dek özleyeceğiz |
we will miss him forever expr.
|
|
327 |
Konuşma |
onu 3 yıldan beri tanıyorum |
I've known him for 3 years expr.
|
|
328 |
Konuşma |
onu uyarmaya çalıştım |
I tried to warn him expr.
|
|
329 |
Konuşma |
onu o kadar iyi tanımıyorum |
I don't know him that well expr.
|
|
330 |
Konuşma |
onu görebilir miyim? |
may I see her? expr.
|
|
331 |
Konuşma |
onu önden gönderdim |
I sent him on ahead expr.
|
|
332 |
Konuşma |
onu duydun |
you heard him expr.
|
|
333 |
Konuşma |
kim söylemiş onu? |
who said that? expr.
|
|
334 |
Konuşma |
onu tanımakla iftihar ediyorum |
I am proud to know him expr.
|
|
335 |
Konuşma |
onu üç yıldır tanıyorum |
I have known him for three years expr.
|
|
336 |
Konuşma |
onu bulmak zorundayım |
I have to find her expr.
|
|
337 |
Konuşma |
onu dünyadaki her şeyden daha çok sevmek |
love her/him more than anything else in the world expr.
|
|
338 |
Konuşma |
onu kendi kaderine terkettiler |
they left him to sink or swim expr.
|
|
339 |
Konuşma |
onu daha önce gördüm |
I've seen him before expr.
|
|
340 |
Konuşma |
onu unuttum |
I forgot her expr.
|
|
341 |
Konuşma |
onu şimdiden özledim |
I miss him already expr.
|
|
342 |
Konuşma |
ne ekersen onu biçersin |
what goes around comes around expr.
|
|
343 |
Konuşma |
ne isterseniz onu yapın |
have it your own way expr.
|
|
344 |
Konuşma |
onu şüphelendirecek bir şey yapma |
don’t do something to make him suspicious expr.
|
|
345 |
Konuşma |
onu sevdiğimi söyleyebilirim |
I could tell him that i love him expr.
|
|
346 |
Konuşma |
onu nerede bulabiliriz? |
where can we find her? expr.
|
|
347 |
Konuşma |
karısı gerçekten onu aldatıyor |
his wife really is cheating on him expr.
|
|
348 |
Konuşma |
neden onu rahat bırakmıyorsun? |
why don't you just leave him alone? expr.
|
|
349 |
Konuşma |
onu savunmak görevim değil ama |
I don't hold any brief for him but expr.
|
|
350 |
Konuşma |
kimse onu görmemiş |
no one's seen him expr.
|
|
351 |
Konuşma |
onu durdurmaya çalıştım |
I tried to stop her expr.
|
|
352 |
Konuşma |
onu öldüreceğim |
I'm gonna kill him expr.
|
|
353 |
Konuşma |
onu elden kaçırma |
don't let her go expr.
|
|
354 |
Konuşma |
onu üç yıldır tanıyorum |
I've known him for three years expr.
|
|
355 |
Konuşma |
onu nerede gördün? |
where'd you see her? expr.
|
|
356 |
Konuşma |
onu ya tanıyorsundur ya tanımıyorsundur |
either you know him or you don't expr.
|
|
357 |
Konuşma |
ne görüyorsan onu alırsın |
what you see is what you get expr.
|
|
358 |
Konuşma |
neden onu rahat bırakmıyorsun? |
why don't you just leave her alone? expr.
|
|
359 |
Konuşma |
onu çok hoş bir yere götürmek istiyorum |
I want to take her someplace really nice expr.
|
|
360 |
Konuşma |
onu görme fırsatın oldu mu? |
did you get a chance to see him? expr.
|
|
361 |
Konuşma |
onu kötüledi |
he was running down her expr.
|
|
362 |
Konuşma |
onu elimden çıkarmak istemiyorum |
I don't want to give it away expr.
|
|
363 |
Konuşma |
onu üç senedir tanıyorum |
I have known him for three years expr.
|
|
364 |
Konuşma |
onu uyandıracaksın |
you'll wake her up expr.
|
|
365 |
Konuşma |
onu kendi paramla aldım |
I bought it with my money expr.
|
|
366 |
Konuşma |
niye onu bu kadar önemsiyorsun? |
why do you care about her/him so much? expr.
|
|
367 |
Konuşma |
onu kafasından vur |
shoot him in the head expr.
|
|
368 |
Konuşma |
onu telefona verir misin? |
can you put him on? expr.
|
|
369 |
Konuşma |
onu uyarmıştım |
I've warned him expr.
|
|
370 |
Konuşma |
onu hatırlamıyorum |
I don't remember him expr.
|
|
371 |
Konuşma |
onu üç senedir tanıyorum |
I have known him for 3 years expr.
|
|
372 |
Konuşma |
onu herşeyden çok seviyorum |
I love her more than anything expr.
|
|
373 |
Konuşma |
onu yanımda götürüyorum |
I'm taking him with me expr.
|
|
374 |
Konuşma |
onu her şeyiyle seviyorum |
I love her all the way expr.
|
|
375 |
Konuşma |
onu hala seviyor musun? |
do you still love her? expr.
|
|
376 |
Konuşma |
onu aklımdan çıkaramıyorum |
I can't get her out of my mind expr.
|
|
377 |
Konuşma |
onu nerede bulabiliriz? |
where can we find him? expr.
|
|
378 |
Konuşma |
onu aldattım |
I cheated on her/him expr.
|
|
379 |
Konuşma |
onu gördün mü? |
have you seen her? expr.
|
|
380 |
Konuşma |
onu hapishanenin dışında tutmanın bir yolunu bulun |
find a way to keep him out of jail expr.
|
|
381 |
Konuşma |
onu kastetmediğimi biliyorsun |
you know i didn't mean it expr.
|
|
382 |
Konuşma |
onu benden aldın |
you took her away from me expr.
|
|
383 |
Konuşma |
onu görebilir miyim? |
can I see her? expr.
|
|
384 |
Konuşma |
onu en son ne zaman gördünüz? |
when did you last see her? expr.
|
|
385 |
Konuşma |
onu benden daha iyi tanıdığına göre |
because you know him/her better than i do expr.
|
|
386 |
Konuşma |
onu en son ne zaman gördün? |
when was the last time you saw her? expr.
|
|
387 |
Konuşma |
onu uyandıracaksın |
you'll wake him up expr.
|
|
388 |
Konuşma |
onu benim için öp |
give her a kiss for me expr.
|
|
389 |
Konuşma |
onu benim için öp |
kiss him for me expr.
|
|
390 |
Konuşma |
onu televizyonda görünce şaşırdım |
I was surprised when I saw her on tv expr.
|
|
391 |
Konuşma |
onu çok hoş buluyorum |
I find her very likeable expr.
|
|
392 |
Konuşma |
onu kastetmedim |
I did not mean that expr.
|
|
393 |
Konuşma |
onu görme fırsatın oldu mu? |
did you get a chance to see her? expr.
|
|
394 |
Konuşma |
onu özlüyorum |
I miss her expr.
|
|
395 |
Konuşma |
onu yabana atma |
never overlook him/her expr.
|
|
396 |
Konuşma |
muhtemelen onu tanıyorumdur |
I probably know her expr.
|
|
397 |
Konuşma |
onu demek istemedim |
I did not mean that expr.
|
|
398 |
Konuşma |
onu nereden buldun? |
where did you get that? expr.
|
|
399 |
Konuşma |
onu gurulandıracağım |
I will make him proud expr.
|
|
400 |
Konuşma |
onu karın olarak kabul ediyor musun? |
do you take her to be your wife? expr.
|
|
401 |
Konuşma |
onu bir daha görmek zorunda değiliz |
we don't ever have to see him again expr.
|
|
402 |
Konuşma |
onu yere bırak |
put that down expr.
|
|
403 |
Konuşma |
onu hiç böyle görmemiştim |
I've never seen him like that expr.
|
|
404 |
Konuşma |
muhtemelen onu tanıyorumdur |
I probably know him expr.
|
|
405 |
Konuşma |
onu şimdiden özledim |
I miss her already expr.
|
|
406 |
Konuşma |
onu görebilir miyim? |
may I see him? expr.
|
|
407 |
Konuşma |
onu yapacağız! |
we're going to do it, sink or swim! expr.
|
|
408 |
Konuşma |
onu haberlerde gördüm |
I saw her on the news expr.
|
|
409 |
Konuşma |
onu özlüyorum |
I miss him expr.
|
|
410 |
Konuşma |
onu hala seviyor musun? |
do you still love him? expr.
|
|
411 |
Konuşma |
onu rahat bırak |
give him a rest expr.
|
|
412 |
Konuşma |
onu bulabilir misin? |
can you find him? expr.
|
|
413 |
Konuşma |
onu çalmadık |
we didn't steal it expr.
|
|
414 |
Konuşma |
onu kim izliyor? |
who's watching her? expr.
|
|
415 |
Konuşma |
onu parkta gördüm |
I saw him in the park expr.
|
|
416 |
Konuşma |
onu bekliyoruz |
we are waiting for her/him expr.
|
|
417 |
Konuşma |
onu yanımda götürüyorum |
I'm taking her with me expr.
|
|
418 |
Konuşma |
onu bana yazılı olarak verir misiniz? |
will you give that to me in writing? expr.
|
|
419 |
Konuşma |
onu ölesiye seviyorum |
I love her to death expr.
|
|
420 |
Konuşma |
onu bulmak zorundayım |
I've got to find him expr.
|
|
421 |
Konuşma |
onu annemgile bıraktım |
I left her at my mother's expr.
|
|
422 |
Konuşma |
ne ekersen onu biçersin |
you get out of it what you put into it expr.
|
|
423 |
Konuşma |
onu aklımdan çıkaramıyorum |
I can't get him out of my mind expr.
|
|
424 |
Konuşma |
onu 3 yıldan beri tanıyorum |
I have known him for 3 years expr.
|
|
425 |
Konuşma |
onu biz bulduk |
we found it expr.
|
|
426 |
Konuşma |
onu üç yıldan beri tanıyorum |
I've known him for 3 years expr.
|
|
427 |
Konuşma |
sana onu rahatsız etme demiştim |
I told you not to bother him expr.
|
|
428 |
Konuşma |
sizden onu sevmenizi beklemiyorum |
I don't expect you to like him expr.
|
|
429 |
Konuşma |
sen onu bana bırak |
leave the matter to me expr.
|
|
430 |
Konuşma |
sen onu külahıma anlat |
tell that to the marine expr.
|
|
431 |
Konuşma |
sen onu benim külahıma anlat |
tell it to the marines expr.
|
|
432 |
Konuşma |
sen onu benim sakalıma anlat |
tell that to the marine expr.
|
|
433 |
Konuşma |
sen onu benim külahıma anlat |
tell it to your grandmother expr.
|
|
434 |
Konuşma |
sen onu bana bırak |
leave it to me expr.
|
|
435 |
Konuşma |
söz veriyorum onu aramayacağım |
I promise I won't call her expr.
|
|
436 |
Konuşma |
tam onu |
that very thing expr.
|
|
437 |
Konuşma |
(onu) sen öyle diyorsun |
says you expr.
|
|
438 |
Konuşma |
vur onu |
shoot him down expr.
|
|
439 |
Konuşma |
ve bu onu gördüğüm en son |
and that's the last I saw of her expr.
|
|
440 |
Konuşma |
ver onu |
pass it on expr.
|
|
441 |
Konuşma |
ve onu bir daha hiç görmedim |
and that's the last I saw of her expr.
|
|
442 |
Konuşma |
yerinde olsam onu dinlerdim |
if it were me i'd listen to him expr.
|
|
443 |
Konuşma |
umarım bu onu son görüşümüzdür |
I hope we've seen the last of him expr.
|
|
444 |
Konuşma |
onu bulursanız hayvanat bahçesine haber verin |
if you find it, notify the zoo expr.
|
|
445 |
Konuşma |
neye odaklanırsan onu büyütürsün |
what you focus on, you magnify expr.
|
|
446 |
Konuşma |
onu böyle çağırıyorlar |
that's what they call him expr.
|
|
Trade/Economic |
|
447 |
Ticaret/Ekonomi |
bir olay diğerinden önce ortaya çıkıyorsa onu ikinci olayın nedeni olarak gösterme yanlışı |
post hoc, ergo propter hoc fallacy i.
|
|
448 |
Ticaret/Ekonomi |
bir malı tüketenler veya onu ara malı olarak talep edenler |
users i.
|
|
449 |
Ticaret/Ekonomi |
bir şirketin diğerini satın alması borç ve alacaklarıyla onu kendisine katması |
merger i.
|
|
450 |
Ticaret/Ekonomi |
imalatçının, ürününün reklamını yapmak veya onu sürekli sergilemek üzere perakendeciye yaptığı ödeme veya nakit ıskontosu |
advertisement allowance i.
|
|
451 |
Ticaret/Ekonomi |
makbuz gibi bir dokümanın onu koparan kişi tarafından alınan kısmı |
counterfoil i.
|
|
452 |
Ticaret/Ekonomi |
onu sağlayan kimseden ayrılamayan biriktirilemeyen ve insan ihtiyaçlarını karşılama özelliğine sahip olan bir ekonomik faaliyet |
service i.
|
|
453 |
Ticaret/Ekonomi |
piyasada önder firmanın fiyatı belirlemesi ve onu izleyen ufak firmaların da aynı fiyatı koyması |
stackelberg strategy i.
|
|
Law |
|
454 |
Hukuk |
kanun tasarısının onu değerlendirecek meclisin önünde resmi olarak okunması |
reading of a bill i.
|
|
455 |
Hukuk |
bir gayri-reşit adına dava açmak ve onu davada temsil etmek üzere mahkeme tarafından atanan vasi |
guardian ad litem i.
|
|
456 |
Hukuk |
bir suçluya yardım eden ya da onu saklayan kişi |
resetter i.
|
|
457 |
Hukuk |
(eski ingiliz hukuku) ormancının birahane işletmesi ve insanların onu memnun etme kaygısıyla orada para harcaması |
scotal i.
|
|
Technical |
|
458 |
Teknik |
tartarik asidin optik olarak aktif olmayan şekline ait veya onu belirten |
racemic i.
|
|
459 |
Teknik |
tüp içindeki elektron ışınlarının tarama hareketine neden olup onu kontrol eden elektromanyetik bir düzenek |
yoke i.
|
|
460 |
Teknik |
sardunya yaprağından çıkarılan monobazik bir organik aside ait veya onu belirten |
pelargonic s.
|
|
Computer |
|
461 |
Bilgisayar |
bir karakterden sonra yazılan ve onu tanımlayan bir karakter |
adscript i.
|
|
462 |
Bilgisayar |
ekranda ne varsa onu elde edersin |
what you see before you get it expr.
|
|
463 |
Bilgisayar |
ekranda ne görürsen onu alırsın |
what-you-see-is-what-you get expr.
|
|
464 |
Bilgisayar |
ekranda ne varsa onu elde edersin |
what-you-see before-you get-it expr.
|
|
465 |
Bilgisayar |
ekranda ne görürsen onu alırsın |
what you see is what you get expr.
|
|
466 |
Bilgisayar |
ne görürsen onu alırsın |
what you see is what you get expr.
|
|
467 |
Bilgisayar |
ne fakslarsan onu basarsın |
what-you-print-is-what-you fax expr.
|
|
468 |
Bilgisayar |
ne fakslarsan onu basarsın |
what you print is what you fax expr.
|
|
Construction |
|
469 |
İnşaat |
boruyu destekleyip onu duvara veya yüzeye sabitleyen braket |
holderbat i.
|
|
Aeronautic |
|
470 |
Havacılık |
uçağın kanat ve dümenini etkileyerek onu kaldıran kuvvet |
lift i.
|
|
Medical |
|
471 |
Medikal |
yeni doğanın kendisine bir şey uzatıldığında onu kavrama için gösterdiği refleks |
palmar grasp i.
|
|
472 |
Medikal |
yeni doğanın kendisine bir şey uzatıldığında onu kavrama için gösterdiği refleks |
palmar grasp reflex i.
|
|
Geometry |
|
473 |
Geometri |
sabit bir doğruya dik olup onu kesen doğrunun oluşturduğu ve sabit doğru boyunca ötelenen düzlem |
conoid i.
|
|
Logic |
|
474 |
Mantık |
kavramın doğasından yola çıkarak onu somutlaştıran varlığı açıklayan argüman |
ontological argument i.
|
|
Physics |
|
475 |
Fizik |
atom çekirdeğinin kütlesinin onu oluşturan parçacıkların kütleleri toplamından farkı |
mass deficiency i.
|
|
Education |
|
476 |
Eğitim |
müfredata ait olmayıp onu tamamlayıcı nitelikte olan |
cocurricular s.
|
|
Literature |
|
477 |
Edebiyat |
dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci diziye bırakılması |
overflow i.
|
|
478 |
Edebiyat |
bir dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci dizeye bırakılması |
overlapping i.
|
|
Linguistics |
|
479 |
Dilbilim |
bir dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci diziye bırakılması |
enjambment i.
|
|
History |
|
480 |
Tarih |
abd'deki iç savaş sırasında birlik ordularının tıbbi kanadıyla işbirliği yapmak ve onu desteklemek üzere kuzeylilerin oluşturduğu bir örgüt |
the united states sanitary commission i.
|
|
Religious |
|
481 |
Dini |
hz isa'nın öğretilerine inanan veya onu izleyen kişi |
christian i.
|
|
482 |
Dini |
isa mesih'in öğretilerine inanan veya onu izleyen kişi |
christian i.
|
|
483 |
Dini |
ne ekersen onu biçersin |
whatsoever a man soweth, that shall he also reap i.
|
|
484 |
Dini |
vudu inancında cansız bir bedene girip onu yeniden canlandırabilen doğaüstü güç ya da ruh |
zombi i.
|
|
485 |
Dini |
vudu inancında cansız bir bedene girip onu yeniden canlandırabilen doğaüstü güç ya da ruh |
zombie i.
|
|
486 |
Dini |
bayram günü ile onu takip eden sekizinci gün arasındaki süre |
octave i.
|
|
Geology |
|
487 |
Jeoloji |
antiklinalin tepesi ile onu çevreleyen en düşük eğri arasındaki dikey mesafe |
closure i.
|
|
Military |
|
488 |
Askeri |
savaş esirinin belirtilen zamanda nezarete döneceğini veya onu esir alan kişilere karşı tekrar silahlanmayacağını bildirdiği yazılı taahhüt |
parole i.
|
|
Sport |
|
489 |
Spor |
güreşçinin rakibinin kolunu tutup onu yere devirdiği bir hamle |
whip i.
|
|
490 |
Spor |
rakibe baskı yaparak onu zora sokan etkili oyun |
pressure i.
|
|
491 |
Spor |
rakibe müdahale ederek onu yere düşürmek |
tackle someone to the ground f.
|
|
Art |
|
492 |
Sanat |
bir eserden hareketle veya onu tamamlaması için üretilmiş daha kısa veya az detaylı eser |
parergon i.
|
|
Mythology |
|
493 |
Mitoloji |
(yunan mitolojisinde) koşu yarışında onu geçebilenle evlenmeyi kabul eden bir avcı kadın |
atalanta i.
|
|
494 |
Mitoloji |
amcası kral arthur'a isyan edip onu öldüren bir yuvarlak masa şövalyesi |
modred i.
|
|
495 |
Mitoloji |
amcası kral arthur'a isyan edip onu öldüren bir yuvarlak masa şövalyesi |
mordred i.
|
|
496 |
Mitoloji |
amcası kral arthur'a isyan edip onu öldüren bir yuvarlak masa şövalyesi |
mordred i.
|
|
Latin |
|
497 |
Latince |
bir şey suistimal edilebilir/edildi diye onu kullanmamazlık edemeyiz |
abusus non tollit usum expr.
|
|
Slang |
|
498 |
Argo |
zayıf bir mahkuma arka çıkan ve onu koruyan güçlü mahkum |
war daddy i.
|
|
499 |
Argo |
ne bulursa onu kullanan uyuşturucu bağımlısı |
garbage freak i.
|
|
500 |
Argo |
ne bulursa onu kullanan uyuşturucu bağımlısı |
garbagehead i.
|
|