1 |
bind |
bağlamak |
v. |
|
- Add a spoon full of flour to bind the mixture together.
- Karışımı bağlamak için bir kaşık dolusu un ekleyin.
- They bound the bull down with ropes.
- Boğayı halatlarla bağladılar.
- Interpreters are bound by rules of confidentiality.
- Tercümanlar gizlilik kurallarına bağlıdır.
- The Lisbon targets bind us to a more flexible labour market than before.
- Lizbon hedefleri bizi eskisinden daha esnek bir işgücü piyasasına bağlamaktadır.
- We cannot bind ourselves politically for the next ten years.
- Önümüzdeki on yıl için kendimizi siyasi olarak bağlayamayız.
- That is the way to bind the Russian Federation to the EU.
- Rusya Federasyonu'nu AB'ye bağlamanın yolu budur.
- They bound the prisoner's arms and legs.
- Mahkumun kollarını ve bacaklarını bağladılar.
- When you put a Christmas tree on the top of your car, you need to bind it with twine to make sure it stays there while you drive.
- Arabanızın üstüne bir Noel ağacı koyduğunuzda, araba sürerken orada kalmasını sağlamak için onu sicimle bağlamanız gerekir.
- They bound the prisoner's arms and legs.
- Onlar tutuklunun kollarını ve bacaklarını bağladılar.
- When you put a Christmas tree on the top of your car, you need to bind it with twine to make sure it stays there while you drive.
- Arabanızın üstüne bir Noel ağacı koyduğunuzda, sürerken orada kaldığından emin olmak için arabaya dolayarak bağlamanız gerekir.
- He bound the package with a string.
- Paketi bir iple bağladı.
- They bound the thief to a tree.
- Onlar hırsızı ağaca bağladılar.
- They bound the thief to a tree.
- Hırsızı bir ağaca bağladılar.
- He bound the package with a string.
- O paketi bir iple bağladı.
- They bound him to a pole.
- Onu bir direğe bağladılar.
Show More (12)
|
2 |
bind |
birbirine bağlamak |
v. |
|
- The report seeks to bind the EU's defence industry and military organisations more closely together.
- Rapor, AB'nin savunma sanayii ve askeri kuruluşlarını daha sıkı bir şekilde birbirine bağlamayı amaçlamaktadır.
- We must now, in connection with enlargement, have a solidarity policy, and we must bind Europe together.
- Şimdi genişlemeyle bağlantılı olarak bir dayanışma politikasına sahip olmalı ve Avrupa'yı birbirine bağlamalıyız.
- The third pillar is the one which binds these two together.
- Üçüncü sütun ise bu ikisini birbirine bağlayan sütundur.
- The people of France, who love you very much, bind these two countries.
- Sizi çok seven Fransa halkı bu iki ülkeyi birbirine bağlıyor.
Show More (1)
|
3 |
bind |
ciltlemek |
v. |
|
- She used a thick thread to bind the book.
- Kitabı ciltlemek için kalın bir iplik kullandı.
- He knows how to bind books.
- Kitapları nasıl ciltleyeceğini bilir.
- He knows how to bind books.
- O, kitapları nasıl ciltleyeceğini bilir.
Show More (0)
|
4 |
bind |
(sevgi) birbirine bağlamak |
v. |
|
- The letters were bound with a blue ribbon.
- Mektuplar mavi bir kurdeleyle birbirine bağlanmıştı.
- Their little white lie bound the siblings together.
- Aralarındaki ufak beyaz yalan kardeşleri birbirine bağlıyordu.
Show More (-1)
|
5 |
bind |
kenarlamak |
v. |
|
- The handkerchief were bound with satin.
- Mendil saten kumaşla kenarlanmıştı.
Show More (-2)
|
6 |
bind |
kördüğüm |
n. |
|
- Once again, she had found herself in a bind.
- Bir kez daha kendini bir kördüğümün içinde bulmuştu.
Show More (-2)
|
7 |
bind |
birleştirmek |
v. |
|
- The people of France, who love you very much, bind these two countries.
- Sizi çok seven Fransız halkı bu iki ülkeyi birleştiriyor.
Show More (-2)
|
8 |
bind |
sarmak |
v. |
|
- The doctor bound my wounds.
- Doktor yaralarımı sardı.
Show More (-2)
|