clear - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
clear açık adj.
  • The sky is clear now, but rain is expected in the afternoon.
  • Şu anda gökyüzü açık, ancak öğleden sonra yağmur bekleniyor.
  • Clear legislation and careful control of this are yet other tools.
  • Açık mevzuat ve bunun dikkatli bir şekilde kontrol edilmesi de diğer araçlardır.
  • I will make a very clear and very objective point to the Committee on Regional Policy.
  • Bölgesel Politika Komitesine çok açık ve çok objektif bir noktaya değineceğim.
Show More (36)
clear net adj.
  • It's hard to get a clear picture from this distance.
  • Bu mesafeden net bir görüntü elde etmek zor.
  • I can hear your voice loud and clear.
  • Sesini gayet net duyabiliyorum.
  • As a lawyer, he makes a clear 150,000 pounds per year.
  • Bir avukat olarak yılda net 150.000 pound kazanıyor.
Show More (21)
clear açıkça adv.
  • The problems with framework legislation at European level are clear when one looks at Sweden.
  • Avrupa düzeyinde çerçeve mevzuatla ilgili sorunlar İsveç'e bakıldığında açıkça görülmektedir.
  • It also has to be made clear to the ruling party that it cannot abuse the powers it has to disband the opposition.
  • İktidar partisine muhalefeti dağıtmak için sahip olduğu yetkileri kötüye kullanamayacağı da açıkça belirtilmelidir.
  • I want to make it clear, though, that we are particularly positive about the role that the European Union played.
  • Yine de Avrupa Birliği'nin oynadığı rol konusunda özellikle olumlu olduğumuzu açıkça ifade etmek isterim.
Show More (6)
clear parlak adj.
  • Her clear green eyes sparkled with curiosity.
  • Parlak yeşil gözleri merakla parlıyordu.
Show More (-2)
clear duru adj.
  • Victoria has clear skin and high cheekbones.
  • Victoria'nın duru bir cildi ve çıkık elmacık kemikleri var.
Show More (-2)
clear tahsil etmek v.
  • Much to our surprise, the bank cleared the cheque yesterday.
  • Bizim için sürpriz oldu ama banka çeki dün tahsil etti.
Show More (-2)
clear uzaklaştırmak v.
  • The singer's crazed fans were cleared from the hotel lobby.
  • Şarkıcının coşkulu hayranları otel lobisinden uzaklaştırıldı.
Show More (-2)
clear açmak v.
  • It took all night to clear the roads after the snowstorm.
  • Kar fırtınasından sonra yolları açmak bütün gece sürdü.
Show More (-2)
clear berrak adj.
  • I plan to enjoy the sandy beaches and clear waters of the island.
  • Adadaki kumsalların ve berrak suların tadını çıkarmayı planlıyorum.
Show More (-2)
clear (kalkış, iniş) izin vermek v.
  • The plane was cleared for take-off 45 minutes after boarding.
  • Uçağa binilmesinden 45 dakika sonra uçağın kalkışına izin verilmiştir.
Show More (-2)
clear rahatlıkla adv.
  • I can see clear to the beach from my window.
  • Penceremden sahili rahatlıkla görebiliyorum.
Show More (-2)
clear müsaade etmek v.
  • My father was cleared for discharge by an attending physician.
  • Babamın taburcu edilmesine doktor tarafından müsaade edildi.
Show More (-2)
clear yok olmak v.
  • My acne cleared after I turned 20.
  • Sivilcelerim 20 yaşımdan sonra yok oldu.
Show More (-2)
clear net kazanmak v.
  • I used to clear 100,000 dollars a year.
  • Eskiden yılda 100 bin dolar net kazanıyordum.
Show More (-2)
clear (hava) açılmak v.
  • The skies cleared as we traveled north.
  • Kuzeye doğru yol aldıkça gökyüzü açıldı.
Show More (-2)
clear boş adj.
  • Friday is clear; should we meet then?
  • Cuma günü boş; o zaman buluşalım mı?
Show More (-2)
clear sıyırmak v.
  • The tennis ball barely cleared the net.
  • Tenis topu fileyi zar zor sıyırdı.
Show More (-2)
clear bariz adj.
  • There is clear evidence of breaking and entering.
  • Haneye tecavüze ilişkin bariz deliller mevcut.
Show More (-2)
clear berraklaşmak v.
  • The liquid cleared after he added certain chemicals.
  • Birtakım kimyasalları ekledikten sonra sıvı berraklaştı.
Show More (-2)
clear bütün adj.
  • It took a clear day to repair the pipe.
  • Boruyu onarmak için bütün bir gün gerekiyordu.
Show More (-2)
clear açığa adv.
  • The captain steered the ship clear of the rocks.
  • Kaptan gemiyi kayalıklardan açığa sürdü.
Show More (-2)
clear açıkça adj.
  • She made her reasons for divorce absolutely clear.
  • Boşanma nedenlerini açıkça belirtmiştir.
Show More (-2)
clear emin adj.
  • He seems quite clear about his career path.
  • Kariyer hedefleri konusunda oldukça emin görünüyor.
Show More (-2)
clear sakin adj.
  • Let's decide in the morning, with a clear head.
  • Sabahleyin sakin bir kafayla karar verelim.
Show More (-2)
clear aklamak v.
  • Mrs. Hastings was cleared of all charges against her.
  • Bayan Hastings kendisine yöneltilen tüm suçlamalardan aklanmıştır.
Show More (-2)
clear rahatça adj.
  • The large windows allow a clear view of the ocean.
  • Büyük pencereler okyanusun rahatça görülebilmesini sağlar.
Show More (-2)
clear (yüz) aydınlanmak v.
  • He seemed annoyed at me, but then his face cleared.
  • Bana kızmış gibiydi ama sonradan yüzü aydınlandı.
Show More (-2)
clear temiz adj.
  • Since 11 September, the country has in fact been a caricature of a clear conscience.
  • 11 Eylül'den bu yana ülke aslında temiz bir vicdanın karikatürü olmuştur.
Show More (-2)
clear ortada adj.
  • It is patently clear that Africa has become a forgotten continent.
  • Afrika'nın unutulmuş bir kıta haline geldiği apaçık ortadadır.
Show More (-2)
clear anlaşılır adj.
  • From the report, it is clear that less progress has been made in these areas than in the area of the Internet.
  • Rapordan, bu alanlarda İnternet alanına kıyasla daha az ilerleme kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Show More (-2)
clear açıklığa kavuşturmak v.
  • That needs to be made perfectly clear here.
  • Bu hususun burada açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Show More (-2)