deliberate - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
deliberate kasıtlı adj.
  • The Commission proposal looks reassuring, but is not proof against deliberate sabotage.
  • Komisyon teklifi güven verici görünmekle birlikte kasıtlı sabotajlara karşı bir kanıt değildir.
  • As regards the scope of this security policy, there is deliberate ambiguity.
  • Bu güvenlik politikasının kapsamına ilişkin olarak kasıtlı bir belirsizlik söz konusudur.
  • But perhaps that was deliberate and intended to cloud the issue.
  • Ancak belki de bu kasıtlı ve konuyu bulandırmaya yönelikti.
Show More (17)
deliberate görüşmek v.
  • I shall turn now to the broad principles of the action plan we are deliberating.
  • Şimdi görüşmekte olduğumuz eylem planının genel ilkelerine döneceğim.
  • The European Convention is currently deliberating on the strengthening of the decision-making structures.
  • Avrupa Konvansiyonu şu anda karar alma yapılarının güçlendirilmesi konusunu görüşüyor.
  • The European Patent Office is at present deliberating over an application to patent these breast cancer genes.
  • Avrupa Patent Ofisi şu anda bu meme kanseri genlerinin patentini almak için yapılan bir başvuruyu görüşmektedir.
Show More (2)
deliberate düşünmek v.
  • The jury is deliberating.
  • Jüri düşünüyor.
  • They are deliberating what to do next.
  • Onlar daha sonra ne yapacaklarını düşünüyorlar.
  • The jury deliberated for three days.
  • Jüri üç gün boyunca düşündü.
Show More (1)
deliberate bilinçli adj.
  • The Convention approach is a deliberate break with the past.
  • Sözleşme yaklaşımı geçmişten bilinçli bir kopuştur.
  • Now the effort to be instrumental in a peace process by engaging in a deliberate dialogue seems to be working.
  • Şimdi bilinçli bir diyaloga girerek barış sürecinde etkili olma çabası işe yarıyor gibi görünüyor.
  • He is deliberate in his action.
  • Hareketlerinde bilinçli.
Show More (0)
deliberate tartışmak v.
  • To start deliberating on the desirability of UN resolutions would directly undermine the United Nations.
  • BM kararlarının arzu edilirliği üzerine tartışmaya başlamak doğrudan Birleşmiş Milletler'e zarar verecektir.
  • To start deliberating on the desirability of UN resolutions would directly undermine the United Nations.
  • BM kararlarının arzu edilirliği üzerine tartışmaya başlamak Birleşmiş Milletler'e doğrudan zarar verecektir.
  • We deliberated whether we should cancel the reservation.
  • Rezervasyonu iptal etmemizin gerekip gerekmediğini tartıştık.
Show More (0)
deliberate müzakere etmek v.
  • The jurors deliberated for three days.
  • Jüri üyeleri üç gün boyunca müzakere ettiler.
  • The jury deliberated for three days.
  • Jüri üç gün boyunca müzakere etti.
Show More (-1)
deliberate kasti adj., n.
  • Do you think that was deliberate?
  • Bunun kasti olduğunu mu düşünüyorsun?
Show More (-2)