1 |
drug |
uyuşturucu |
n. |
|
- We still see the evils of warlordism, ethnic division and a flourishing drug trade.
- Savaş ağalığının, etnik bölünmenin ve gelişen uyuşturucu ticaretinin kötülüklerini hala görüyoruz.
- We know that these are the gateway to heavy drug abuse.
- Bunların ağır uyuşturucu kullanımına açılan kapılar olduğunu biliyoruz.
- The links between starting young and heavy alcohol consumption, drug abuse and crime are an established fact.
- Genç yaşta başlama ile yoğun alkol tüketimi, uyuşturucu kullanımı ve suç arasındaki bağlantılar bilinen bir gerçektir.
- Policy on combating drug consumption and trafficking must remain the responsibility of the Member States.
- Uyuşturucu tüketimi ve kaçakçılığıyla mücadele politikası Üye Devletlerin sorumluluğunda kalmalıdır.
- Tobacco, I am sorry to say, is a hard drug, and we must have the courage to say this.
- Tütün, üzülerek söylüyorum ki, ağır bir uyuşturucudur ve bunu söyleyecek cesarete sahip olmalıyız.
- Such measures would imply social acceptance of drug abuse.
- Bu tür önlemler uyuşturucu kullanımının toplumsal olarak kabul edilmesi anlamına gelecektir.
- It is a well-known fact that the KLA is backed by drug dealing and by contributions which originate in our countries.
- KLA'nın uyuşturucu ticareti ve ülkelerimizden gelen katkılarla desteklendiği bilinen bir gerçektir.
- We still see the evils of warlordism, ethnic division and a flourishing drug trade.
- Hâlâ savaş ağalığının, etnik bölünmenin ve gelişen uyuşturucu ticaretinin kötülüklerini görüyoruz.
- Acute drug related deaths have doubled since 1985.
- Uyuşturucuya bağlı akut ölümler 1985'ten bu yana iki katına çıkmıştır.
- The fight against drug abuse and the drug trade is important.
- Uyuşturucu kullanımı ve uyuşturucu ticareti ile mücadele önemlidir.
- If anybody imagines that our drug policies are working, then they are living in cloud-cuckoo-land.
- Eğer birileri uyuşturucu politikalarımızın işe yaradığını düşünüyorsa, o zaman hayal aleminde yaşıyorlar demektir.
- It is a drug and should be accepted and recognised as such.
- Bu bir uyuşturucudur ve bu şekilde kabul edilmeli ve tanınmalıdır.
- The desired objective is a free, liberalised drug market and decriminalised drug use.
- Arzu edilen hedef, serbest, liberalleştirilmiş bir uyuşturucu pazarı ve suç olmaktan çıkarılmış uyuşturucu kullanımıdır.
- The letter reminded me of a drug addict in denial, addicted to subsidies.
- Mektup bana inkâr içindeki, sübvansiyonlara bağımlı bir uyuşturucu müptelasını hatırlattı.
- We must not therefore open the way to further drug trading by the back door.
- Dolayısıyla arka kapıdan daha fazla uyuşturucu ticaretinin önünü açmamalıyız.
- We cannot continue to allow our children to be destroyed in this way by the drug underworld.
- Çocuklarımızın uyuşturucu yeraltı dünyası tarafından bu şekilde yok edilmesine izin vermeye devam edemeyiz.
- Because I think that he's a drug addict.
- Çünkü bence o bir uyuşturucu müptelası.
- But this guy would have still been a drug addict.
- Ama bu adam yine de bir uyuşturucu müptelası olurdu.
- My father was not a drug addict!
- Babam uyuşturucu müptelası değildi!
- Sami had some drug problems.
- Sami'nin bazı uyuşturucu sorunları vardı.
- Fadil was looking for ways to feed his drug habit.
- Fadıl uyuşturucu alışkanlığını besleyecek yollar arıyordu.
- Have you ever been treated for drug or alcohol abuse?
- Daha önce alkol ve uyuşturucu kullanımına yönelik tedavi görmüş müydünüz?
- Do you have a drug problem?
- Uyuşturucu sorununuz var mı?
- Love is a powerful drug.
- Aşk güçlü bir uyuşturucudur.
- Love is a highly addictive drug.
- Aşk, yüksek derecede bağımlılık yapan bir uyuşturucudur.
- Tom has a history of drug abuse.
- Tom'un uyuşturucu geçmişi var.
- Fadil was looking for ways to feed his drug habit.
- Fadıl uyuşturucu alışkanlığını beslemenin yollarını arıyordu.
- Tom had a drug problem.
- Tom'un uyuşturucu sorunu vardı.
- America is in the midst of a drug overdose epidemic.
- Amerika aşırı dozda uyuşturucu salgınının ortasındadır.
- Caffeine is the most widely consumed psychoactive drug.
- Kafein en yaygın tüketilen psikoaktif uyuşturucudur.
- Layla's mother had drug issues.
- Layla'nın annesinin uyuşturucu sorunları vardı.
- The state is going to reform its drug policies.
- Devlet uyuşturucu politikalarında reform yapacak.
- The drug ice can fetch an estimated $1 million per kilogram on the streets.
- Buz uyuşturucusu sokaklarda kilogram başına tahminen 1 milyon dolar getirebilir.
- Sami paid his drug supplier.
- Sami uyuşturucu tedarikçisine ödeme yaptı.
- We must eradicate the drug traffic, root and branch.
- Uyuşturucu trafiğini kökünden yok etmeliyiz.
- Sami paid his drug supplier back.
- Sami uyuşturucu tedarikçisine parasını geri ödedi.
- Tom has a drug problem.
- Tom'un uyuşturucu sorunu var.
- Tom has a drug problem.
- Tom'un bir uyuşturucu sorunu var.
- Fadil controlled the drug trade in the area.
- Fadıl, bölgedeki uyuşturucu ticaretini kontrol etti.
- Layla was in prison for a drug crime.
- Leyla uyuşturucu suçundan hapisteydi.
- Tom died from a drug overdose.
- Tom aşırı dozda uyuşturucudan öldü.
- He died of a drug overdose.
- Aşırı dozda uyuşturucudan öldü.
- Do you have a drug problem?
- Senin bir uyuşturucu sorunun var mı?
- Layla's mother had drug issues.
- Leyla'nın annesinin uyuşturucu sorunları vardı.
- Cocaine is a drug.
- Kokain bir uyuşturucudur.
- Do you think Tom has a drug problem?
- Tom'un bir uyuşturucu sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?
- Fadil was involved in the drug trade.
- Fadıl uyuşturucu ticaretine bulaştı.
- Caffeine is a drug.
- Kafein bir uyuşturucudur.
- Cocaine is a drug.
- Kokain bir uyuşturucu.
- It's like a drug.
- Uyuşturucu gibi.
- Tom has a history of alcohol and drug problems.
- Tom'un geçmişinde alkol ve uyuşturucu sorunları var.
- Heroin is a drug.
- Eroin bir uyuşturucudur.
- The drug problem is international.
- Uyuşturucu sorunu uluslararasıdır.
- Fadil got involved in drug trade.
- Fadıl uyuşturucu ticaretine bulaştı.
- Do you think Tom has a drug problem?
- Sence Tom'un uyuşturucu sorunu var mı?
Show More (52)
|
2 |
drug |
ilaç |
n. |
|
- This must, in my view, be accompanied by a reduction in the length of drug patents in poor countries.
- Benim görüşüme göre buna, yoksul ülkelerdeki ilaç patentlerinin süresinin kısaltılması eşlik etmelidir.
- In Brazil, Thailand and India their laws allow them to ignore drug patents.
- Brezilya, Tayland ve Hindistan'da yasalar ilaç patentlerini görmezden gelmelerine izin vermektedir.
- A new drug costs about USD 500 m to research, test and bring to market.
- Yeni bir ilacın araştırılması, test edilmesi ve pazara sunulması yaklaşık 500 milyon ABD dolarına mal olmaktadır.
- The European Commission is providing financial support for drug projects in Turkey.
- Avrupa Komisyonu, Türkiye'deki ilaç projelerine mali destek sağlıyor.
- The effect of the drug is noticeable almost immediately.
- İlacın tesiri neredeyse anında fark edilir.
- The effect of the drug is noticeable almost immediately.
- İlacın etkisi neredeyse anında fark edilir.
- Nitrate esters, of which this drug is an example, readily break down in water, rendering the drug ineffective.
- Bu ilacın bir örneği olduğu nitrat esterleri suda kolayca parçalanarak ilacı etkisiz hale getirir.
- What's the best drug for that cancer?
- Bu kanser için en iyi ilaç nedir?
- Caffeine is an addictive drug.
- Kafein bağımlılık yapan bir ilaçtır.
- This drug acts against headache.
- Bu ilaç baş ağrısına karşı etkilidir.
- They say that that drug is not safe.
- Onlar o ilacın güvenli olmadığını söylüyorlar.
- They say that that drug is not safe.
- O ilacın güvenli olmadığını söylüyorlar.
- My older brother is planning to work at a drug factory.
- Ağabeyim, bir ilaç fabrikasında çalışmayı planlıyor.
- What are some of the side effects of this drug?
- Bu ilacın bazı yan etkileri nelerdir?
- This drug will allow the resurrection of the dead.
- Bu ilaç ölülerin dirilmesini sağlayacak.
- The state is going to reform its drug policies.
- Devlet ilaç politikalarında reform yapacak.
- What are some of the side effects of this drug?
- Bu ilacın yan etkilerinden bazıları nelerdir?
- The company will release the new drug next month.
- Şirket yeni ilacı gelecek ay piyasaya sürecek.
- Love is a highly addictive drug.
- Aşk hayli bağımlılık yapıcı bir ilaçtır.
- The drug was revealed to cause liver damage.
- İlacın karaciğer hasarına neden olduğu ortaya çıkarıldı.
- I was forced to take the drug against my will.
- İsteğim dışında ilacı almaya zorlandım.
- Love is a powerful drug.
- Aşk güçlü bir ilaçtır.
- She injected a sleeping drug into my arm.
- Koluma uyku ilacı enjekte etti.
- It's like a drug.
- O bir ilaç gibi.
- We haven't tried the drug out on humans yet.
- İlacı henüz insanlar üzerinde denemedik.
- I found a very good drug for nettle rash.
- Isırgan isiliği için çok iyi bir ilaç buldum.
- The experimental drug proved effective against the virus.
- Deney aşamasındaki ilacın virüse karşı etkili olduğu kanıtlandı.
- The drug was revealed to cause liver damage.
- İlacın karaciğer hasarına neden olduğu ortaya çıktı.
- They say that drug is not safe.
- Onlar o ilacın güvenli olmadığını söylüyorlar.
- You must refuse to drink this drug.
- Bu ilacı içmeyi reddetmelisin.
- The company will release the new drug next month.
- Şirket önümüzdeki ay yeni bir ilaç çıkartacak.
- We now believe this drug is unsafe for children.
- Artık bu ilacın çocuklar için güvenli olmadığına inanıyoruz.
- The new drug will be tested in Vaxgen's laboratory.
- Yeni ilaç, Vaxgen'in laboratuvarında test edilecek.
- They say that drug is not safe.
- Bu ilacın güvenli olmadığını söylüyorlar.
- This drug works well.
- Bu ilaç işe yarıyor.
- The FDA approved the new drug.
- FDA yeni ilacı onayladı.
- Dr Tom Jackson discovered that the drug could cause liver damage.
- Dr. Tom Jackson ilacın karaciğer hasarına neden olabileceğini keşfetti.
- The drug acted quickly.
- İlaç çabuk etki etti.
- The drug acted quickly.
- İlaç çabucak etki etti.
Show More (36)
|
3 |
drug |
uyuşturmak |
v. |
|
- Fadil used a powerful sedative to drug Layla.
- Fadıl, Leyla'yı uyuşturmak için güçlü bir sakinleştirici kullandı.
- They kidnapped me, drugged me, and then brainwashed me.
- Beni kaçırdılar, uyuşturdular ve sonra beynimi yıkadılar.
- They kidnapped me, drugged me, and then brainwashed me.
- Onlar beni kaçırdılar, uyuşturdular ve sonra beynimi yıkadılar.
- Tom drugged Mary with LSD.
- Tom Mary'yi LSD ile uyuşturdu.
Show More (1)
|
4 |
drug |
içkisine ilaç katmak |
v. |
|
- Tom drugged Mary's drink.
- Tom, Mary'nin içkisine ilaç kattı.
Show More (-2)
|
5 |
drug |
ilaçla uyuşturmak |
v. |
|
- Layla drugged Sami.
- Layla Sami'yi ilaçla uyuşturdu.
Show More (-2)
|