face - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
face yüz n.
  • Her face is so beautiful I can't stop looking at her.
  • Yüzü o kadar güzel ki ona bakmadan duramıyorum.
  • You should've seen her face when I told her 'no'!
  • Ona 'hayır' dediğimde yüz ifadesini görmeliydin!
  • This toy has ten faces, each with a number on it.
  • Bu oyuncağın her birinin üzerinde bir sayı olan on yüzü vardır.
Show More (805)
face karşı karşıya olmak v.
  • We still might be facing criminal charges.
  • Hala cezai suçlamalarla karşı karşıya olabiliriz.
  • Our ambitions should reflect the scale of the challenges we face.
  • Hedeflerimiz, karşı karşıya olduğumuz zorlukların ölçeğini yansıtmalıdır.
  • It is sadly only a recognition of the very great difficulties that Wales faces.
  • Ne yazık ki bu, Galler'in karşı karşıya olduğu çok büyük zorlukların sadece bir kabulüdür.
Show More (94)
face yüzleşmek v.
  • He had to face the fact that Tony no longer loved him.
  • Tony'nin artık onu sevmediği gerçeğiyle yüzleşmek zorundaydı.
  • Jill refused to face him after the incident.
  • Jill olaydan sonra onunla yüzleşmeyi reddetti.
  • We must be ready to welcome into the Commission our colleagues from the new Member States and to face new challenges.
  • Yeni Üye Devletlerden gelen meslektaşlarımızı Komisyon'da ağırlamaya ve yeni zorluklarla yüzleşmeye hazır olmalıyız.
Show More (69)
face surat n.
  • I experience this as a slap in the face of the Commission and Parliament.
  • Bunu Komisyon ve Parlamento'nun suratına atılmış bir tokat olarak görüyorum.
  • It's been hard enough for me to help him overcome your accusations without seeing your face.
  • Suratını görmeden suçlamalarınızın üstesinden gelmesine yardım etmek benim için yeterince zor oldu.
  • It was hard for Tom to keep a straight face.
  • Tom'un suratını asmaması çok zordu.
Show More (60)
face bakmak v.
  • The balcony faces North.
  • Balkon kuzeye bakıyor.
  • It must, on the other hand, turn the page on the past and resolutely face the future.
  • Öte yandan geçmişe bir sayfa açmalı ve geleceğe kararlılıkla bakmalıdır.
  • We face a choice as we look towards the future.
  • Geleceğe bakarken bir seçimle karşı karşıyayız.
Show More (47)
face itibar n.
  • Such rumours made Liu Yuancheng significantly lose face within the noble families.
  • Bu tür söylentiler Liu Yuancheng'in soylu aileler nezdinde itibarını önemli ölçüde kaybetmesine neden oldu.
  • I feel very wronged but also lose face.
  • Kendimi çok haksızlığa uğramış hissediyorum ama aynı zamanda itibarımı da kaybediyorum.
  • England doesn't want a war but doesn't want to lose face.
  • İngiltere savaş istemiyor ama itibarını da kaybetmek istemiyor.
Show More (3)
face sima n.
  • It's nice to see a new face around here.
  • Buralarda yeni bir sima görmek ne hoş.
  • They're saying, you have a French face.
  • Sende Fransız siması var diyorlar.
  • Tom, one of the notable faces of Boston society, also attended the event.
  • Boston sosyetesinin önemli simalarından biri olan Tom da etkinliğe katıldı.
Show More (2)
face karşı karşıya gelmek v.
  • Tom didn't face serious opposition.
  • Tom ciddi bir muhalefetle karşı karşıya gelmedi.
  • The boy and his uncle faced each other across the table.
  • Çocuk ve amcası masanın karşısında karşı karşıya geldiler.
  • The boy and his uncle faced each other across the table.
  • Çocuk ve amcası masada birbirleriyle karşı karşıya geldi.
Show More (2)
face yüz yüze gelmek v.
  • One is born one and, from that moment, one faces a huge number of obstacles which would not be there if one were a man.
  • Kişi bir kez doğar, ve o andan itibaren, erkek olsaydı hiç var olmayacak olan çok sayıda engelle yüz yüze gelir.
  • I'm never going to be able to face Tom again.
  • Tom'la tekrar yüz yüze gelemeyeceğim.
  • Tomorrow, we will face the enemies.
  • Yarın düşmanla yüz yüze geleceğiz.
Show More (1)
face çehre n.
  • The struggles for power and for the social face of Europe have now really broken out.
  • İktidar ve Avrupa'nın sosyal çehresi için verilen mücadeleler artık gerçekten çığırından çıkmıştır.
  • So there will soon be a Convention which is supposed to give a democratic face to an enforced federal Europe.
  • Dolayısıyla yakında federal Avrupa'ya demokratik bir çehre kazandırması beklenen bir Kongre yapılacak.
  • If Cleopatra's nose had been shorter, the whole face of the world would have been changed.
  • Kleopatra'nın burnu daha kısa olsaydı, dünyanın tüm çehresi değişirdi.
Show More (1)
face yüz ifadesi n.
  • Put on a happy face.
  • Mutlu bir yüz ifadesi takın.
  • He came out with an angry face.
  • Öfkeli bir yüz ifadesiyle dışarı çıktı.
  • From the look on his face, he is in a bad mood now.
  • Yüzündeki ifadeye bakılırsa, şu anda kötü bir ruh hali içinde.
Show More (1)
face görünüş n.
  • This report is on the face of it well-intentioned and recognises the need for ACP countries to export their goods.
  • Bu rapor görünüşte iyi niyetlidir ve ACP ülkelerinin mallarını ihraç etme ihtiyacını kabul etmektedir.
  • On the face of it, Islams ability to avoid this fate is astonishing, and demands careful analysis.
  • Görünüşte İslam'ın bu kaderden kaçınma yeteneği hayret vericidir ve dikkatli bir tahlil gerektirmektedir.
  • Nothing could be more reasonable, on the face of it.
  • Görünüşe göre, bundan daha mantıklı bir şey olamazdı.
Show More (0)
face üst n.
  • Tom tripped and fell flat on his face in the snow.
  • Tom tökezledi ve karda yüz üstü kapaklandı.
  • I slept lying on my face.
  • Yüz üstü uzanarak uyudum.
  • Tom fell over and landed flat on his face.
  • Tom düştü ve yüz üstü yere çakıldı.
Show More (0)
face dış görünüş n.
  • On the face of it, nothing could be more reasonable.
  • Dış görünüşe bakılırsa, hiçbir şey daha makul olamazdı.
  • Nothing could be more reasonable, on the face of it.
  • Dış görünüşe bakılırsa, hiçbir şey daha makul olamazdı.
Show More (-1)
face cephe n.
  • Climbing the north face of Everest is not a joke.
  • Everest'in kuzey cephesine tırmanmak öyle çocuk oyuncağı değil.
Show More (-2)
face -e karşı oynamak v.
  • He faced the legend in the semi-finals.
  • Yarı finalde efsaneye karşı oynadı.
Show More (-2)
face kaplamak v.
  • Her face is covered with pimples.
  • Onun yüzü sivilceler ile kaplıdır.
Show More (-2)
face yüzey n.
  • How many vertices and faces does a pentagonal prism have?
  • Bir beşgen prizmanın kaç köşesi ve yüzeyi vardır?
Show More (-2)
face alın n.
  • He wiped the sweat off his face.
  • Teri alnından sildi.
Show More (-2)
face yönelmek v.
  • Muslims always pray facing toward Mecca.
  • Müslümanlar her zaman Mekke'ye doğru yönelerek dua ederler.
Show More (-2)