find - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
find bulmak v.
  • How she finds the energy to raise three kids is beyond me.
  • Üç çocuk büyütecek enerjiyi nasıl buluyor, aklım almıyor.
  • He was found guilty of breaking and entering.
  • Haneye tecavüzden suçlu bulunmuştur.
  • She came home to find him soundly asleep.
  • Eve geldiğinde onu mışıl mışıl uyurken buldu.
Show More (1961)
find bir durumda bulmak v.
  • We now find ourselves in a situation in which government receipts will decline for cyclical reasons.
  • Şu anda kendimizi, devlet gelirlerinin konjonktürel nedenlerle azalacağı bir durumda buluyoruz.
  • So the airlines find themselves in an extremely difficult situation.
  • Dolayısıyla havayolu şirketleri kendilerini son derece zor bir durumda buluyorlar.
  • These efforts cannot end in December, for otherwise, we will find ourselves in a very difficult situation.
  • Bu çabalar Aralık ayında sona eremez, aksi takdirde kendimizi çok zor bir durumda bulacağız.
Show More (4)
find anlamak v.
  • The jell was found to heal open wounds.
  • Jelin açık yaraları iyileştirdiği anlaşılmıştır.
  • If you do this you will find that it is not hard.
  • Eğer böyle yaparsan anlayacaksın ki bu iş zor değil.
  • Tom found that he actually liked working for Mary.
  • Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
Show More (2)
find çıkarmak v.
  • Time must be found to draw up a clear balance sheet on the Uruguay Round.
  • Uruguay Turu'na ilişkin net bir bilanço çıkarmak için zaman bulunmalıdır.
  • We now find, however, that two of the reports are giving us serious problems.
  • Ancak şimdi raporlardan ikisinin bize ciddi sorunlar çıkardığını görüyoruz.
  • That is the lesson to be learnt from today's failure to find an acceptable common resolution.
  • Bugün kabul edilebilir ortak bir çözüm bulunamamasından çıkarılması gereken ders budur.
Show More (1)
find tespit etmek v.
  • Those found in breach of them must be dealt with severely.
  • Bunları ihlal ettiği tespit edilenler ciddi bir şekilde ele alınmalıdır.
  • These reports, which found serious weaknesses, are already available on the Internet.
  • Ciddi zayıflıklar tespit eden bu raporlar halihazırda internette mevcuttur.
  • We also find that, in the Corbett report on which we have just voted, Rule 136 was not amended.
  • Ayrıca, az önce oyladığımız Corbett raporunda Kural 136'nın değiştirilmediğini de tespit ettik.
Show More (1)
find rastlamak v.
  • Unfortunately we also find misunderstandings on this bookshelf and perhaps even wilful distortions.
  • Ne yazık ki bu kitaplıkta yanlış anlamalara ve hatta belki de kasıtlı çarpıtmalara da rastlıyoruz.
  • No indications of contamination were found in Kosovo during the BTF fact-finding mission.
  • BTF'nin bilgi toplama misyonu sırasında Kosova'da hiçbir kirlenme belirtisine rastlanmamıştır.
  • Successive examples of this can be found in every embassy of Member States.
  • Üye Devletlerin tüm büyükelçiliklerinde bunun örneklerine rastlamak mümkündür.
Show More (1)
find keşfetmek v.
  • I found a really nice pizza shop in the old town.
  • Eski şehir merkezinde şirin bir pizzacı keşfettim.
  • Fadil found that in Islam, religion and advanced science can go hand in hand.
  • Fadıl, İslam'da din ve ileri bilimin el ele gidebileceğini keşfetti.
  • We've found him to be the right man for the job.
  • Biz, onun bu iş için doğru adam olduğunu keşfettik.
Show More (0)
find buluntu n.
  • It was among the greatest archaeological finds in history.
  • Tarihteki en büyük arkeolojik buluntular arasındaydı.
  • Everyone knew at once that these were brilliant finds.
  • Herkes bunların harika buluntular olduğunu hemen anladı.
Show More (-1)
find ulaşmak v.
  • She has made every effort to find a consensus position.
  • Bir uzlaşı tutumuna ulaşmak için her türlü çabayı göstermiştir.
  • Above all, it is a question of helping members of the public to find more easily the information that they are seeking.
  • Her şeyden önce bu, halkın aradığı bilgiye daha kolay ulaşmasına yardımcı olma meselesidir.
Show More (-1)
find ganimet n.
  • This antique coffee table is a real find!
  • Bu antika sehpa gerçek bir ganimet!
Show More (-2)
find (kendini) bir durumda bulmak v.
  • I found myself shaking uncontrollably with cold.
  • Kendimi soğuktan istemsizce titrerken buldum.
Show More (-2)
find hissetmek v.
  • I found your family to be very warm and welcoming.
  • Ailenizin çok sıcak ve misafirperver olduğunu hissettim.
Show More (-2)
find sağlamak v.
  • I am very pleased that we have found so broad a consensus here in this joint resolution.
  • Bu ortak kararda bu kadar geniş bir mutabakat sağlamış olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum.
Show More (-2)
find karar vermek n.
  • The courts found in favour of government action with regard to the contiguous cull.
  • Mahkemeler, bitişik itlafla ilgili olarak hükümetin eylemi lehine karar verdi.
Show More (-2)