inside - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
inside içeri adv.
  • Inside though, it was very obviously a nice cheap hotel.
  • İçerisi ise açık bir şekilde iyi ve ucuz bir oteldi.
  • Get inside, hit him hard, get out fast.
  • İçeri girin, ona sert bir şekilde vurun ve hızla dışarı çıkın.
  • Inside though, it was very obviously a nice cheap hotel.
  • İçerisi çok açık ki güzel ve ucuz bir oteldi.
Show More (202)
inside içinde prep.
  • The ruling is that these kinds of displays should not take place inside the Chamber.
  • Karar, bu tür gösterilerin Meclis içinde yapılmaması yönündedir.
  • Lorries have been opened, to reveal dead animals inside, with other animals trampling upon them.
  • Kamyonlar açıldığında içlerinde ölü hayvanların olduğu ve diğer hayvanların onları çiğnediği görülmüştür.
  • Let us stay inside the equal label criteria we already have.
  • Halihazırda sahip olduğumuz eşit etiket kriterlerinin içinde kalalım.
Show More (176)
inside içeride adv.
  • They have been fully debated inside all the political groups and different committees.
  • Bu değişiklikler tüm siyasi gruplar ve farklı komiteler içerisinde tamamen tartışılmıştır.
  • It has a nice little museum inside.
  • İçerisinde ufak ve güzel bir müze var.
  • The teflon cylinder avoids the small pit which can hold humidity to effect magnesium oxide inside.
  • Teflon silindir, nemi tutabilen küçük çukurun oluşarak içeride magnezyum oksidi etkilemesini önler.
Show More (106)
inside içeriye adv.
  • So bring a bit of green inside.
  • Bu yüzden içeriye biraz yeşillik getirin.
  • So bring a bit of green inside.
  • Bu yüzden içeriye biraz yeşillik getir.
  • Tom is going inside.
  • Tom içeriye gidiyor.
Show More (42)
inside içine prep.
  • Surely it is desirable that the Union avoids putting itself inside such a straitjacket.
  • Birliğin kendisini böyle bir deli gömleğinin içine sokmaktan kaçınması elbette arzu edilen bir şeydir.
  • An SSD is simply a larger version of a flash drive that mounts inside the computer/server.
  • Bir SSD, bilgisayarın/sunucunun içine takılan bir flash sürücünün daha büyük bir versiyonudur.
  • Go inside and look for what it is like to love yourself.
  • İçinize dönün ve kendinizi sevmenin nasıl bir şey olduğunu araştırın.
Show More (37)
inside iç (taraf) n., adj.
  • The door is blue on the outside, green on the inside.
  • Kapının dışı mavi, içi yeşildir.
  • Tonometry measures the pressure inside the eyes using a special device.
  • Tonometri, özel bir cihaz kullanarak göz içi basıncı ölçer.
  • The door is blue on the outside, green on the inside.
  • Kapının dışı mavi, içi yeşil.
Show More (32)
inside içindeki adj.
  • I said that the Commission proposal also distorts competition inside the EU.
  • Komisyon teklifinin AB içindeki rekabeti de bozduğunu söyledim.
  • The teflon cylinder avoids the small pit which can hold humidity to effect magnesium oxide inside.
  • Teflon silindir, içindeki magnezyum oksidi etkilemek için nemi tutabilecek küçük çukurun oluşmasını önler.
  • Tonometry measures the pressure inside the eyes using a special device.
  • Tonometri, özel bir cihaz kullanarak gözün içindeki basıncı ölçer.
Show More (15)
inside içerde adv.
  • Tom is waiting inside, isn't he?
  • Tom içerde bekliyor, değil mi?
  • Stay inside.
  • İçerde kal.
  • I was inside, waiting.
  • İçerdeydim, bekliyordum.
Show More (1)
inside içerisinde prep.
  • We believe that sustaining the existing system inside the European Patent Office is important.
  • Avrupa Patent Ofisi içerisindeki mevcut sistemin sürdürülmesinin önemli olduğuna inanıyoruz.
Show More (-2)
inside iç kısım n.
  • If there are no tissues, use the inside of your elbow.
  • Eğer mendil yoksa dirseğinizin iç kısmını kullanın.
Show More (-2)