late - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
late geç adv.
  • It is going to come into operation later than we had hoped.
  • Umduğumuzdan daha geç faaliyete geçecek.
  • In this respect, sooner or later, these two hundred billion will, of course, force us to establish a European tax.
  • Bu bakımdan, er ya da geç, bu iki yüz milyar elbette bizi bir Avrupa vergisi oluşturmaya zorlayacaktır.
  • The commitments still outstanding are not to be equated with late payment.
  • Hala ödenmemiş olan taahhütler geç ödeme ile eşdeğer tutulmamalıdır.
Show More (1074)
late sonlarında adj.
  • Methadone first appeared in the EU in the late 1960s in response to emerging opiate use.
  • Metadon AB'de ilk olarak 1960'ların sonlarında ortaya çıkan opiat kullanımına yanıt olarak ortaya çıkmıştır.
  • I will make those points when I am in Vietnam myself later this month.
  • Bu ayın sonlarında Vietnam'a gittiğimde bu noktalara değineceğim.
  • Later that century a leper hospital was established here.
  • O yüzyılın sonlarında burada bir cüzzam hastanesi kurulmuş.
Show More (27)
late geç vakte kadar adv.
  • They stayed late.
  • Geç vakte kadar kaldılar.
  • They carried on the summit conference till late.
  • Zirve toplantısını geç vakte kadar sürdürdüler.
  • The girl was used to sitting up till late.
  • Kız geç vakte kadar uyanık durmaya alışmıştı.
Show More (6)
late rahmetli adj.
  • She usually talks about her late husband.
  • Genelde rahmetli kocasından bahsediyor.
  • She usually talks about her late husband.
  • Genellikle rahmetli kocası hakkında konuşur.
  • Her late husband was a violinist.
  • Rahmetli kocası bir kemancıydı.
Show More (5)
late son adj.
  • The ones who come late get the bones.
  • Sona kalan dona kalır.
  • Hurry up, or you will be late for the last train.
  • Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
  • The getaway car was late model white sedan.
  • Kaçış arabası son model beyaz bir sedandı.
Show More (2)
late geç vakit adv.
  • Mary always stays at school as late as the teachers allow her to.
  • Mary daima okulda öğretmenleri ona izin verdiğince geç vakitlere kalır.
  • What are you doing out so late?
  • Bu kadar geç vakitte dışarıda ne yapıyorsun?
  • The inspector arrived at the school late on Monday morning.
  • Müfettiş pazartesi sabahı okula geç vakit geldi.
Show More (1)
late son adv.
  • The environmental and financial effects will become apparent only in late 2003 and 2004.
  • Çevresel ve mali etkiler ancak 2003 sonu ve 2004'te ortaya çıkacaktır.
  • Tom was laid off in late October.
  • Tom, ekimin sonlarına doğru işten çıkarıldı.
  • In late summer and autumn one can see the leaves change colour.
  • Yaz sonu ve sonbaharda yaprakların renk değiştirdiği görülebilir.
Show More (0)
late son zamanlardaki adj.
  • The number of students who come late to class has lately been increasing.
  • Sınıfa geç gelen öğrencilerin sayısı son zamanlarda artmaktadır.
  • The number of students who come late to class has lately been increasing.
  • Son zamanlarda derse geç gelen öğrencilerin sayısı artıyor.
Show More (-1)