|
- Fame made her privileged.
- Şöhret onu ayrıcalıklı kılıyordu.
- To reject it accords GMO a privileged status.
- Bunu reddetmek GDO'ya ayrıcalıklı bir statü kazandırır.
- It establishes the concept of a fortress Europe whose door will be open to a privileged few.
- Kapısı ayrıcalıklı bir azınlığa açık olacak bir kale Avrupa kavramı oluşturmaktadır.
- We see that the average life expectancy of disadvantaged population groups is shorter than that of privileged groups.
- Dezavantajlı nüfus gruplarının ortalama yaşam süresinin ayrıcalıklı gruplara göre daha kısa olduğunu görüyoruz.
- The new health programme is about protecting the health of all EU citizens, not just the privileged few.
- Yeni sağlık programı sadece ayrıcalıklı azınlığın değil tüm AB vatandaşlarının sağlığını korumakla ilgilidir.
- Only a small, privileged group was able to buy goods that were produced a long way away.
- Sadece küçük ve ayrıcalıklı bir grup, çok uzaklarda üretilen malları satın alabiliyordu.
- The majority in our group favours good, strong and neighbourly relations founded upon a privileged partnership.
- Grubumuzdaki çoğunluk, ayrıcalıklı bir ortaklığa dayanan iyi, güçlü ve komşuluk ilişkilerinden yanadır.
- The information is not to be given to all Members but to a select and privileged cartel within this Parliament.
- Bilgiler tüm üyelere değil, bu Parlamento içindeki seçkin ve ayrıcalıklı bir kartele verilecektir.
- The historic and privileged links between Great Britain and the United States are nothing new.
- Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki tarihi ve ayrıcalıklı bağlar yeni bir şey değildir.
- We hear much about the privileged treatment given to asylum seekers and I hope we will hear no more of this.
- Sığınmacılara ayrıcalıklı muamele yapıldığına dair çok şey duyuyoruz ve umarım bundan sonra böyle şeyler duymayız.
- The Moroccan Government is requesting privileged relations with the European Union.
- Fas Hükümeti Avrupa Birliği ile ayrıcalıklı ilişkiler talep etmektedir.
- The information is not to be given to all Members but to a select and privileged cartel within this Parliament.
- Bilgi tüm Üyelere değil, bu Parlamento içindeki seçkin ve ayrıcalıklı bir kartele verilmelidir.
- You're a very privileged person.
- Sen çok ayrıcalıklı birisin.
- That's privileged information.
- Bu ayrıcalıklı bilgi.
- Sami enjoyed a privileged life in Egypt.
- Sami Mısır'da ayrıcalıklı bir hayatın tadını çıkardı.
Show More (12)
|