The sample sentences have been compiled from various sources and although they have been proofread, there may be some omissions. The sentences do not necessarily reflect the ideology and opinions of Tureng.com. Please let us know about sentences with political, social and sensitive content that offend you.
|
Inglés |
Turco |
|
| 1 |
privileged |
ayrıcalıklı |
adj. |
|
- Fame made her privileged.
- Şöhret onu ayrıcalıklı kılıyordu.
- We see that the average life expectancy of disadvantaged population groups is shorter than that of privileged groups.
- Dezavantajlı nüfus gruplarının ortalama yaşam süresinin ayrıcalıklı gruplara göre daha kısa olduğunu görüyoruz.
- The historic and privileged links between Great Britain and the United States are nothing new.
- Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki tarihi ve ayrıcalıklı bağlar yeni bir şey değildir.
- It establishes the concept of a fortress Europe whose door will be open to a privileged few.
- Kapısı ayrıcalıklı bir azınlığa açık olacak bir kale Avrupa kavramı oluşturmaktadır.
- Only a small, privileged group was able to buy goods that were produced a long way away.
- Sadece küçük ve ayrıcalıklı bir grup, çok uzaklarda üretilen malları satın alabiliyordu.
- The information is not to be given to all Members but to a select and privileged cartel within this Parliament.
- Bilgi tüm Üyelere değil, bu Parlamento içindeki seçkin ve ayrıcalıklı bir kartele verilmelidir.
- The information is not to be given to all Members but to a select and privileged cartel within this Parliament.
- Bilgiler tüm üyelere değil, bu Parlamento içindeki seçkin ve ayrıcalıklı bir kartele verilecektir.
- The Moroccan Government is requesting privileged relations with the European Union.
- Fas Hükümeti Avrupa Birliği ile ayrıcalıklı ilişkiler talep etmektedir.
- The new health programme is about protecting the health of all EU citizens, not just the privileged few.
- Yeni sağlık programı sadece ayrıcalıklı azınlığın değil tüm AB vatandaşlarının sağlığını korumakla ilgilidir.
- To reject it accords GMO a privileged status.
- Bunu reddetmek GDO'ya ayrıcalıklı bir statü kazandırır.
- We hear much about the privileged treatment given to asylum seekers and I hope we will hear no more of this.
- Sığınmacılara ayrıcalıklı muamele yapıldığına dair çok şey duyuyoruz ve umarım bundan sonra böyle şeyler duymayız.
- The state offers assistance for the privileged category of citizens in the form of a loan.
- Devlet, ayrıcalıklı vatandaş kategorisine kredi şeklinde yardım sunmaktadır.
- This is a concept known as Least Privileged.
- Bu, En Az Ayrıcalıklı olarak bilinen bir kavramdır.
- We are in a more privileged position today.
- Bugün daha ayrıcalıklı bir konumdayız.
- While most Germans were going bankrupt, the Jews were viewed as privileged, rich, and corrupt people.
- Almanların çoğu iflas ederken, Yahudiler ayrıcalıklı, zengin ve yozlaşmış insanlar olarak görülüyordu.
- A well-designed loyalty program makes gamblers feel privileged and valued.
- İyi tasarlanmış bir sadakat programı, kumarbazların kendilerini ayrıcalıklı ve değerli hissetmelerini sağlar.
- Bathroom design is a more privileged and difficult issue than other spaces.
- Banyo tasarımı diğer mekanlara göre daha ayrıcalıklı ve zor bir konudur.
- I feel very lucky and privileged about this.
- Bu konuda kendimi çok şanslı ve ayrıcalıklı hissediyorum.
- It organised itself as a privileged caste.
- Kendisini ayrıcalıklı bir kast olarak örgütledi.
- It organized itself as a privileged caste.
- Kendisini ayrıcalıklı bir kast olarak örgütledi.
- Princess Cleiona (Cleo) Bellos is the princess of Auranos, the privileged golden kingdom.
- Prenses Cleiona (Cleo) Bellos, ayrıcalıklı altın krallık Auranos'un prensesidir.
- A Session Manager tracks actions taken during a privileged account session.
- Oturum Yöneticisi, ayrıcalıklı bir hesap oturumu sırasında gerçekleştirilen eylemleri izler.
- You're a very privileged person.
- Sen çok ayrıcalıklı birisin.
- That's privileged information.
- Bu ayrıcalıklı bilgi.
- Sami enjoyed a privileged life in Egypt.
- Sami Mısır'da ayrıcalıklı bir hayatın tadını çıkardı.
Show More (22)
|
| 2 |
privileged |
gizli |
adj. |
|
- These files include privileged information.
- Bu dosyalar gizli bilgiler içeriyor.
Show More (-2)
|
| 3 |
privileged |
torpilli |
adj. |
|
- He felt privileged to start the meeting.
- Toplantıya başlarken kendini torpilli hissetti.
Show More (-2)
|
| 4 |
privileged |
seçkin |
adj. |
|
- You're a very privileged person.
- Sen çok seçkin bir insansın.
Show More (-2)
|