| 1 |
receiver |
alıcı |
n. |
|
- Turn on the transmitter before powering the receiver.
- Alıcıya güç vermeden önce vericiyi açın.
- We are working towards the system being able to use the same receivers for GPS and Galileo signals.
- Sistemin GPS ve Galileo sinyalleri için aynı alıcıları kullanabilmesi için çalışıyoruz.
- Under this law unsolicited email cannot be sent without the specific consent of the receiver.
- Bu yasaya göre istenmeyen e-postalar alıcının özel izni olmadan gönderilemez.
- The article also states that in Japan, the receiver of the text message contributes towards the cost of sending it.
- Makalede ayrıca Japonya'da kısa mesaj alıcısının mesaj gönderme maliyetine katkıda bulunduğu belirtilmektedir.
- The costs may total EUR 10 billion annually for receivers, not to mention the cost in time.
- Maliyetler, alıcılar için yıllık 10 milyar Euro'yu bulabilir, zaman maliyetinden bahsetmeye bile gerek yok.
- Net receivers could show - more so than is the case at the moment - financial solidarity with the future Member States.
- Net alıcılar, gelecekteki Üye Devletlerle mali dayanışma gösterebilirler, hem de şu anda olduğundan daha fazla.
- In other words, they are not only passive receivers of information, but also serious contributors.
- Başka bir deyişle, onlar sadece pasif bilgi alıcıları değil, aynı zamanda ciddi katkı sağlayıcılardır.
- In other words, they are not only passive receivers of information, but also serious contributors.
- Diğer bir deyişle, sadece pasif bilgi alıcıları değil, aynı zamanda ciddi katkı sağlayıcılardır.
Show More (5)
|
| 2 |
receiver |
alan |
n. |
|
- Are you the giver or the receiver of this rose?
- Bu gülü veren mi yoksa alan mı sensin?
- Are you the giver or the receiver of this rose?
- Bu gülü veren misiniz yoksa alan mı?
- Flattery corrupts both the receiver and the giver.
- Dalkavukluk hem alanı hem de vereni bozar.
Show More (0)
|
| 3 |
receiver |
top tutucu |
n. |
|
- You need to be quick to be able to play as a receiver.
- Top tutucu olarak oynayabilmek için hızlı olmanız gerekir.
Show More (-2)
|
| 4 |
receiver |
ahize (telefon) |
n. |
|
- The man lifted the receiver and said, 'Hello.'
- Adam ahizeyi kaldırdı ve 'Alo' dedi.
Show More (-2)
|
| 5 |
receiver |
kayyım |
n. |
|
- The administrative receiver has complete control over the managing board of the company.
- İdari kayyım, şirketin yönetim kurulu üzerinde tam yetkiye sahiptir.
Show More (-2)
|
| 6 |
receiver |
hırsızlardan çalıntı mal satın alan kimse |
n. |
|
- I looked at every receiver in the city to find my stolen laptop.
- Çalınan dizüstü bilgisayarımı bulmak için şehirdeki çalıntı mal alıp satan herkesi taradım.
Show More (-2)
|
