1 |
stiff |
sert |
adj. |
|
- The competition is stiff.
- Rekabet çok sert.
- Shoes are stiff when they are new.
- Ayakkabılar yeniyken serttir.
- Tom massaged Mary's stiff shoulders.
- Tom, Mary'nin sert omuzlarına masaj yaptı.
- Shoes are stiff when they are new.
- Yeni olduklarında, ayakkabılar serttir.
- It's pretty stiff.
- Oldukça sert.
- She massaged his stiff muscles.
- Onun sert kaslarına masaj yapıyordu.
- Pinocchio's legs were so stiff that he could not move them.
- Pinokyo'nun bacakları o kadar sertti ki onları hareket ettiremiyordu.
- I need a shirt with a stiff collar.
- Sert yakalı bir gömleğe ihtiyacım var.
Show More (5)
|
2 |
stiff |
sertleşmiş |
adj. |
|
- I walked till my legs got stiff.
- Bacaklarım sertleşene kadar yürüdüm.
- My shoulders feel stiff.
- Omuzlarım sertleşti.
- She massaged his stiff muscles.
- Onun sertleşmiş kaslarına masaj yaptı.
- I walked till my legs got stiff.
- Bacaklarım sertleşinceye kadar yürüdüm.
- Whip the egg-whites until they are stiff.
- Onlar sertleşene kadar yumurta beyazlarını çırpın.
Show More (2)
|
3 |
stiff |
sıkı |
adj. |
|
- Thus, they have to face stiff competition for marketing their products.
- Bu nedenle ürünlerini pazarlamak için sıkı bir rekabetle karşı karşıya kalmak zorundalar.
- Thus, they have to face stiff competition for marketing their products.
- Bu nedenle, ürünlerini pazarlamak için sıkı bir rekabetle karşı karşıya kalmaları gerekiyor.
- Thus, they have to face stiff competition for marketing their products.
- Bu nedenle, ürünlerini pazarlamak için sıkı bir rekabetle yüzleşmek zorundalar.
- We faced some stiff competition.
- Sıkı bir rekabetle karşı karşıyaydık.
Show More (1)
|
4 |
stiff |
ağır |
adj. |
|
- The legal system did work, however, and his murderers were convicted, with stiff sentences.
- Bununla birlikte, hukuk sistemi işe yaradı ve katiller ağır cezalara çarptırılarak mahkum edildi.
- Sami has paid a stiff price for his service.
- Sami hizmeti için ağır bir bedel ödedi.
Show More (-1)
|
5 |
stiff |
tutulmuş |
adj. |
|
- I felt a little stiff.
- Biraz tutulmuşum gibi hissettim.
- I have a bad stiff neck.
- Boynum fena halde tutuldu.
Show More (-1)
|
6 |
stiff |
kaskatı |
adj. |
|
- My back is stiff.
- Sırtım kaskatı.
- My shoulders are stiff.
- Omuzlarım kaskatı.
Show More (-1)
|
7 |
stiff |
gergin |
adj. |
|
- He was out of shape when he took a long hike with his sons, and he was stiff and sore the next day.
- Oğullarıyla uzun bir yürüyüş yaptığında o hamlamıştı ve ertesi gün gergin ve ağrılıydı.
Show More (-2)
|
8 |
stiff |
kasları sertleşmiş |
adj. |
|
- Their muscles are stiff.
- Onların kasları sertleşmiş.
Show More (-2)
|
9 |
stiff |
katı |
adj. |
|
- It's pretty stiff.
- Oldukça katı.
Show More (-2)
|