|
- Mr Mugabe is a figure who has survived the loss of two elections , the moral victor being the opposition.
- Bay Mugabe, ahlaki galibi muhalefet olan iki seçim kaybından sonra hayatta kalmayı başarmış bir şahsiyettir.
- Reversion pensions provide for surviving spouses.
- Dönüşüm aylıkları hayatta kalan eşler için sağlanır.
- Without a continuous supply of water, we would not survive.
- Sürekli bir su kaynağı olmadan hayatta kalamayız.
- We need your support to survive as a people and as a culture.
- Bir halk ve bir kültür olarak hayatta kalmak için desteğinize ihtiyacımız var.
- Reversion pensions provide for surviving spouses.
- Geri dönüş aylıkları hayatta kalan eşler için sağlanmaktadır.
- The proposals in their current shape simply cannot survive.
- Öneriler mevcut haliyle hayatta kalamaz.
- As terrible as cancer is, however, it is possible to survive it.
- Kanser ne kadar korkunç olursa olsun, hayatta kalmak mümkündür.
- They are surviving in atrocious conditions to provide lamb for consumption in the European Union.
- Avrupa Birliği'nde tüketilmek üzere kuzu eti sağlamak için korkunç koşullarda hayatta kalıyorlar.
- We can survive it, we have laid the right foundations, but we must be certain that we can see it through.
- Hayatta kalabiliriz, doğru temelleri attık, ancak bunun üstesinden gelebileceğimizden emin olmalıyız.
- Their ability to survive is constantly undermined.
- Hayatta kalma becerileri sürekli olarak baltalanmaktadır.
- For ten years, however, Aruba has succeeded in surviving at 68 degrees.
- Ancak on yıl boyunca Aruba 68 derecede hayatta kalmayı başarmıştır.
- This feeling is giving rise to an increasing potential for conflict, which the surviving Taliban are exploiting.
- Bu duygu, hayatta kalan Taliban'ın istismar ettiği artan bir çatışma potansiyeline yol açmaktadır.
- This is the only way to ensure that this system survives.
- Bu sistemin hayatta kalmasını sağlamanın tek yolu budur.
- We should not forget that 25% of the 22 million Afghans will survive thanks exclusively to international aid.
- 22 milyon Afgan'ın %25'inin sadece uluslararası yardım sayesinde hayatta kalacağını unutmamalıyız.
- Imposing excessive demands will pull the plug on small businesses, and they will not survive.
- Aşırı taleplerin dayatılması küçük işletmelerin fişini çekecek ve hayatta kalamayacaklardır.
- They all add to the number of people we have to do something about to help them survive.
- Bunların hepsi, hayatta kalmalarına yardımcı olmak için bir şeyler yapmamız gereken insanların sayısını arttırıyor.
- In any case, it is worth pointing out that it would be absolutely impossible to survive on the yield from these bonds.
- Her halükarda, bu tahvillerden elde edilen getiriyle hayatta kalmanın kesinlikle imkansız olacağını belirtmek gerekir.
- The landless poor want to be given the chance to survive.
- Topraksız yoksullar kendilerine hayatta kalma şansı verilmesini istiyor.
- Their priority is to collect sufficient food to survive.
- Onların önceliği hayatta kalmak için yeterli gıda toplamaktır.
- In order to survive, they need to continue their consolidation and rationalisation.
- Hayatta kalabilmek için konsolidasyon ve rasyonalizasyon çalışmalarına devam etmeleri gerekiyor.
- Some believe that they survive only by joining together in gangs.
- Bazıları ise sadece çeteler halinde bir araya gelerek hayatta kaldıklarına inanıyor.
- The one encouraging sign is that the euro currency is surviving strongly.
- Tek olumlu işaret, Avro para biriminin güçlü bir şekilde hayatta kalmasıdır.
- They have survived the past in an extraordinary fashion and remained civilised and perennially charming.
- Geçmişte olağanüstü bir şekilde hayatta kaldılar ve medeni ve her zaman büyüleyici kaldılar.
- You could survive on planting coffee.
- Kahve ekerek hayatta kalabilirsiniz.
- For ten years, however, aruba has succeeded in surviving at 68 degrees.
- Ancak on yıl boyunca Aruba 68 derecede hayatta kalmayı başardı.
- I have seen children who will not survive beyond the age of 14.
- 14 yaşından sonra hayatta kalamayacak çocuklar gördüm.
- The proposals in their current shape simply cannot survive.
- Teklifler mevcut haliyle hayatta kalamaz.
- Without this opportunity to launder money, national and international terrorism will find it hard to survive.
- Bu kara para aklama fırsatı olmadan, ulusal ve uluslararası terörizmin hayatta kalması zor olacaktır.
- Did these firms need state aid to survive?
- Bu firmaların hayatta kalmak için devlet yardımına ihtiyaçları var mıydı?
- As has been said during the current SARS outbreak, the virus had its own rage to survive.
- Mevcut SARS salgını sırasında da söylendiği gibi, virüsün hayatta kalmak için kendi öfkesi vardı.
- Thousands of them are still dependent on food aid to survive.
- Binlercesi hayatta kalabilmek için hala gıda yardımına muhtaç durumda.
- But it was too powerful, no one I used it on survived.
- Ama çok güçlüydü, kullandığım hiç kimse hayatta kalamadı.
- If he wanted to survive, he needed to make a decision.
- O hayatta kalmak istiyorsa bir karar vermek zorundaydı.
- You don't have to like what you need to survive.
- Hayatta kalmak için ihtiyacın olan şeyleri sevmek zorunda değilsin.
- But it was too powerful, no one I used it on survived.
- Ama çok güçlüydü, onu kullandığım hiç kimse hayatta kalamadı.
- But it was too powerful, no one I used it on survived.
- Fakat çok güçlüydü, üzerinde kullandığım hiç kimse hayatta kalmadı.
- Well, if you want to survive as an army brat.
- Eğer bir asker çocuğu olarak hayatta kalmak istiyorsan tabii.
- If he wanted to survive, he needed to make a decision.
- Hayatta kalmak istiyorsa bir karar vermesi gerekiyordu.
- I still don't know why I survived and they didn't.
- Ve ben nasıl hayatta kaldım da onlar öldü, bilmiyorum.
- They should know the logic which animates it and the way to survive.
- Onu harekete geçiren mantığı ve hayatta kalmanın yolunu bilmeliler.
- I still don't know why I survived and they didn't.
- Neden benim hayatta kaldığımı ve onların kalamadığını hala bilmiyorum.
- Well, if you want to survive as an army brat.
- Eğer bir asker çocuğu olarak hayatta kalmak istiyorsan.
- How long can we survive in here before we run out of air?
- Havamız tükenmeden önce burada ne kadar hayatta kalabiliriz?
- How did Tom survive?
- Tom nasıl hayatta kaldı?
- Tom didn't survive.
- Tom hayatta kalmadı.
- Thank God I survived.
- Tanrıya şükür hayatta kaldım.
- Tom won't be able to survive on his own.
- Tom kendi başına hayatta kalamayacak.
- Tom and Mary survived.
- Tom ve Mary hayatta kaldı.
- I can survive alone.
- Tek başıma hayatta kalabilirim.
- All forms of life have an instinctive urge to survive.
- Tüm yaşam formlarının hayatta kalmak için içgüdüsel bir dürtüsü vardır.
- Tom won't be able to survive on his own.
- Tom tek başına hayatta kalamaz.
- He is not going to survive for more than a day.
- Bir günden fazla hayatta kalamaz.
- If we stick together, we'll be able to survive.
- Birbirimize destek olursak hayatta kalabiliriz.
- You won't survive.
- Hayatta kalmayacaksın.
- We were struggling to survive.
- Hayatta kalmak için mücadele ediyorduk.
- Tom might have survived if the paramedics had gotten there faster.
- Sağlık görevlileri oraya daha hızlı ulaşabilseydi Tom hayatta kalabilirdi.
- Tom and I were the only ones who survived.
- Tom ve ben hayatta kalan kişilerdik.
- You'd never survive.
- Asla hayatta kalamazsınız.
- Layla did that to survive.
- Layla bunu hayatta kalmak için yaptı.
- It's not known how many of them survived.
- Kaç tanesinin hayatta kaldığı bilinmiyor.
- Tom will survive.
- Tom hayatta kalacak.
- Do you think I'll survive?
- Hayatta kalacağımı düşünüyor musun?
- Tom was the only one to survive the crash.
- Tom kazadan hayatta kalan tek kişiydi.
- How do we survive?
- Nasıl hayatta kalacağız?
- No one will survive.
- Kimse hayatta kalamayacak.
- Everyone survived.
- Herkes hayatta kaldı.
- Vampires must drink blood to survive.
- Vampirler hayatta kalmak için kan içmek zorundadır.
- I've always fought to survive.
- Hep hayatta kalmak için mücadele ettim.
- I won't survive without your help.
- Yardımınız olmadan hayatta kalamam.
- We did what we had to to survive.
- Hayatta kalmak için yapmak zorunda olduğumuz şeyi yaptık.
- Fadil had twenty entrance and exit wounds, yet he survived.
- Fadıl'ın yirmi tane giriş ve çıkış yarası vardı ama yine de hayatta kaldı.
- He will survive.
- O hayatta kalacak.
- We're surviving.
- Hayatta kalıyoruz.
- I hope I survive.
- Umarım hayatta kalırım.
- Have you ever wondered how fish survive in cold winter weather, or where they go when lakes and ponds freeze over?
- Balıkların soğuk kış havasında nasıl hayatta kaldıklarını ya da göller ve göletler donduğunda nereye gittiklerini hiç merak ettiniz mi?
- If it weren't for water, humans wouldn't survive.
- Su olmasa insanlar hayatta kalamaz.
- We're going to survive.
- Biz hayatta kalacağız.
- You can't survive without money.
- Para olmadan hayatta kalamazsın.
- I know how to survive.
- Nasıl hayatta kalınacağını biliyorum.
- The Roman Empire survived for a thousand years.
- Roma İmparatorluğu bin yıl boyunca hayatta kaldı.
- What do we need to survive?
- Hayatta kalmak için neye ihtiyacımız var?
- Most people would survive.
- Çoğu insan hayatta kalırdı.
- Dan survived a pitbull attack.
- Dan bir pitbull saldırısından hayatta kaldı.
- Sami survived that night.
- Sami o gece hayatta kaldı.
- Nobody managed to survive.
- Kimse hayatta kalmayı başaramadı.
- The poet died young, but his works survived for centuries.
- Şair genç öldü ama onun eserleri yüzyıllar boyunca hayatta kaldı.
- This organism can survive in outer space.
- Bu organizma uzayda hayatta kalabilir.
- The fact that I survived is a tribute to the indestructibility of the human body.
- Hayatta kalmam, insan vücudunun yıkılmazlığına bir övgüdür.
- The strong will survive and the weak will die.
- Güçlü olan hayatta kalacak, zayıf olan ölecek.
- I don't think we could survive on just my salary.
- Sadece benim maaşımla hayatta kalabileceğimizi sanmıyorum.
- How did you survive?
- Sen nasıl hayatta kaldın?
- You wouldn't survive.
- Hayatta kalmazdın.
- No one will survive.
- Hiç kimse hayatta kalmayacak.
- I wasn't supposed to survive.
- Hayatta kalmamam gerekiyordu.
- Tom will never survive.
- Tom asla hayatta kalmayacak.
- If Tom hadn't helped Mary, she wouldn't have stood a chance of surviving.
- Eğer Tom Mary'ye yardım etmeseydi, onun hayatta kalma şansı olmayacaktı.
- I can't survive here alone.
- Burada tek başıma hayatta kalamam.
- Tom has survived.
- Tom hayatta kaldı.
- Tom survived the car crash.
- Tom araba kazasında hayatta kaldı.
- The desire to survive and the fear of death are artistic sentiments.
- Hayatta kalma arzusu ve ölüm korkusu sanatsal duygulardır.
- How am I going to survive without you?
- Sensiz nasıl hayatta kalacağım?
- Tom survived the plane crash.
- Tom uçak kazasında hayatta kaldı.
- Tom might have survived if the paramedics had gotten there faster.
- Sağlıkçılar oraya daha hızlı gelseydi, Tom hayatta kalabilirdi.
- The surviving refugees longed for freedom.
- Hayatta kalan mülteciler özgürlüğe hasretti.
- We'll have to teach Tom how to survive.
- Tom'a nasıl hayatta kalacağını öğretmeliyiz.
- They survived, even though the building was destroyed.
- Bina yıkılmasına rağmen, onlar hayatta kaldılar.
- Your cat will survive.
- Kedin hayatta kalacak.
- I can't survive on thirty dollars a week.
- Haftada otuz dolarla hayatta kalamam.
- A bookstore in that location wouldn't make enough money to survive.
- Oradaki bir kitapçı, hayatta kalacak kadar para kazanamaz.
- Tom and I are the only ones who survived.
- Sadece Tom ve ben hayatta kaldık.
- Layla drank her own urine to survive.
- Leyla hayatta kalmak için kendi idrarını içti.
- Who can survive after a nuclear war?
- Nükleer bir savaştan sonra kimler hayatta kalabilir?
- Only 764 of the ship's 1,962 passengers and crew survived.
- Geminin 1.962 yolcu ve mürettebatından sadece 764'ü hayatta kalmıştır.
- Sami was forced to admit he needed help to survive.
- Sami hayatta kalmak için yardıma ihtiyacı olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı.
- How do they expect us to survive?
- Nasıl hayatta kalmamızı bekliyorlar?
- Layla did that to survive.
- Leyla onu hayatta kalmak için yaptı.
- Tom did that to survive.
- Tom bunu hayatta kalmak için yaptı.
- Nobody managed to survive.
- Kimse hayatta kalamadı.
- I survived the car accident and now I need a cigarette.
- Araba kazasında hayatta kaldım ve şimdi bir sigaraya ihtiyacım var.
- Five hundred soldiers were sent to the city, with less than half of them surviving.
- Şehre beş yüz asker gönderildi ve bunların yarısından azı hayatta kaldı.
- Tom wouldn't survive a day in jail.
- Tom hapiste bir gün hayatta kalamazdı.
- Tom survived.
- Tom hayatta kaldı.
- I'm the last surviving member of my family.
- Ailemin hayatta kalan son ferdiyim.
- He won't survive more than a day.
- Bir günden fazla hayatta kalamaz.
- Most people would survive.
- Çoğu insan hayatta kalabilirdi.
- Not many of us survived.
- Çoğumuz hayatta kalamadık.
- Tom did not survive.
- Tom hayatta kalmadı.
- You're the only one to survive the attack, aren't you?
- Saldırıdan hayatta kalan tek kişi sensin, değil mi?
- None shall survive.
- Hiç kimse hayatta kalmayacak.
- We will survive.
- Hayatta kalacağız.
- I'm happy Tom survived that.
- Tom hayatta kaldığı için mutluyum.
- Sami managed to survive.
- Sami hayatta kalmayı başardı.
- We will survive.
- Biz hayatta kalacağız.
- To survive in a hostile environment, one must be able to improvise and be tenacious.
- Düşmanca bir ortamda hayatta kalmak için doğaçlama yapabilmek ve inatçı olmak gerekir.
- I don't think I can survive in this place.
- Ben bu yerde hayatta kalabileceğimizi sanmıyorum.
- She will survive.
- O, hayatta kalacak.
- Tom could have survived if the ambulance had arrived a little sooner.
- Ambulans biraz daha erken gelseydi Tom hayatta kalabilirdi.
- It's not known how many of them survived.
- Onlardan kaç tanesinin hayatta kaldığı bilinmemektedir.
- Three people survived.
- Üç kişi hayatta kaldı.
- How do they expect us to survive?
- Onlar nasıl bizim hayatta kalmamızı bekliyorlar?
- They will survive.
- Onlar hayatta kalacak.
- All the passengers died, but the pilot and copilot survived.
- Tüm yolcular öldü, ancak pilot ve yardımcı pilot hayatta kaldı.
- Tom will never survive.
- Tom asla hayatta kalamayacak.
- You survived.
- Hayatta kaldın.
- We were struggling to survive.
- Hayatta kalmak için çabalıyorduk.
- It's really difficult to survive in a big city like Tokyo without endebting oneself.
- Tokyo gibi büyük bir şehirde kendini borçlandırmadan hayatta kalmak gerçekten zor.
- Tom won't survive.
- Tom hayatta kalamayacak.
- They survived, even though the building was destroyed.
- Bina yıkılmış olsa da hayatta kaldılar.
- She will survive.
- O hayatta kalacak.
- Tom won't survive.
- Tom hayatta kalmayacak.
- He will survive.
- O, hayatta kalacak.
- I don't see how they could've survived.
- Onların nasıl hayatta kalabildiğini anlamıyorum.
- I won't survive without your help.
- Yardımın olmadan hayatta kalamam.
- Tom thought he had a chance to survive.
- Tom, hayatta kalma şansı olduğunu düşündü.
- Sami survived.
- Sami hayatta kaldı.
- I survived.
- Hayatta kaldım.
- Do you think I'll survive?
- Sence hayatta kalacak mıyım?
- I'm glad you survived.
- Hayatta kaldığına sevindim.
- Tom could've survived.
- Tom hayatta kalabilirdi.
- Tom has always survived.
- Tom her zaman hayatta kaldı.
- Layla drank her own urine to survive.
- Layla hayatta kalmak için kendi çişini içti.
- All the passengers died, but he survived.
- Bütün yolcular öldü ama o hayatta kaldı.
- Incredibly, Layla survived.
- İnanılmaz bir şekilde Layla hayatta kaldı.
- We survived.
- Hayatta kaldık.
- No one would survive that amount of blood loss.
- Hiç kimse o miktarda kan kaybıyla hayatta kalamazdı.
- Incredibly, Layla survived.
- Leyla inanılmaz bir biçimde hayatta kaldı.
- We'll survive.
- Hayatta kalacağız.
- We're fighting to survive.
- Hayatta kalmak için savaşıyoruz.
- Layla will survive.
- Leyla hayatta kalacak.
- Tom is going to survive.
- Tom hayatta kalacak.
- Our company failed to survive against cutthroat competition.
- Firmamız kıyasıya rekabete karşı hayatta kalmakta başarısız oldu.
- It was quite fascinating to see how these men were surviving.
- Bu adamların nasıl hayatta kaldıklarını görmek oldukça etkileyiciydi.
- I don't think I can survive in this place.
- Burada hayatta kalabileceğimi sanmıyorum.
- We will need this to survive.
- Hayatta kalmak için buna ihtiyacımız olacak.
- You won't survive.
- Hayatta kalamayacaksın.
- I couldn't survive without Tom.
- Tom olmadan hayatta kalamazdım.
- Most of the injured are expected to survive.
- Yaralıların çoğunun hayatta kalması bekleniyor.
- How are we going to survive?
- Nasıl hayatta kalacağız?
- I hope Tom survives.
- Umarım Tom hayatta kalır.
- It's a miracle that you were able to survive.
- Hayatta kalabilmen bir mucize.
- We won't be able to survive without your help.
- Senin yardımın olmadan hayatta kalamayacağız.
- This organism can survive at temperatures well below the freezing point of water.
- Bu organizma, suyun donma noktasının çok altındaki sıcaklıklarda hayatta kalabilir.
- Tom did not survive.
- Tom hayatta kalamadı.
- No one succeeded to survive.
- Kimse hayatta kalmayı başaramadı.
- Sami wanted to survive on his own.
- Sami tek başına hayatta kalmak istedi.
- I want to survive.
- Hayatta kalmak istiyorum.
- He's the only one who survived.
- Hayatta kalan tek kişi o.
- We did what we had to to survive.
- Hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yaptık.
- I know how to survive.
- Nasıl hayatta kalacağımı biliyorum.
- Projects like Tatoeba can help the Berber language survive.
- Tatoeba gibi projeler, Berberi dilinin hayatta kalmasına yardımcı olabilir.
- He miraculously survived.
- Mucizevi bir şekilde hayatta kaldı.
- Tom thought he had a chance to survive.
- Tom hayatta kalmak için bir şansı olduğunu düşündü.
- I can't survive on thirty dollars a week.
- Haftada 30 dolarla hayatta kalamam.
- No one survived the crash.
- Kazada kimse hayatta kalmadı.
- Have you ever wondered how fish survive in cold winter weather, or where they go when lakes and ponds freeze over?
- Soğuk kış havalarında balıkların nasıl hayatta kaldıklarını veya göller ve göletler donduğunda nereye gittiklerini hiç merak ettiniz mi?
- I know how to survive.
- Ben nasıl hayatta kalacağımı biliyorum.
- Tom can't survive.
- Tom hayatta kalamaz.
- We will survive with God's help!
- Tanrı'nın yardımıyla hayatta kalacağız!
- He survived the plane crash.
- O, uçak kazasında hayatta kaldı.
- Tom and his family survived the earthquake.
- Tom ve ailesi depremde hayatta kaldılar.
- Why do they say you have to learn English to survive?
- Neden hayatta kalmak için İngilizce öğrenmen gerektiğini söylüyorlar?
- We won't be able to survive without your help.
- Yardımınız olmadan hayatta kalamayız.
- None of them survived.
- Hiçbiri hayatta kalmadı.
- Projects like Tatoeba can help the Berber language survive.
- Tatoeba gibi projeler Berberi dilinin hayatta kalmasına yardımcı olabilir.
- The desire to survive and the fear of death are artistic sentiments.
- Hayatta kalma arzusu ve ölüm korkusu artistik duygulardır.
- Nothing can survive in there.
- Orada hiçbir şey hayatta kalamaz.
- Tom could've survived.
- Tom hayatta kalmış olabilir.
- He survived a flight accident.
- Bir uçak kazasında hayatta kaldı.
- I did that to survive.
- Onu hayatta kalmak için yaptım.
- If you wanna survive in this prison, you'll have to be a badass.
- Bu hapishanede hayatta kalmak istiyorsan kötü biri olmak zorundasın.
- Tom may not survive the night.
- Tom bu gece hayatta kalamayabilir.
- If you wanna survive in this prison, you'll have to be a badass.
- Bu hapishanede hayatta kalmak istiyorsan, belalı biri olmalısın.
- If it weren't for water, humans wouldn't survive.
- Eğer su olmasaydı, insanlar hayatta kalamazdı.
- I'll do whatever it takes to survive.
- Hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapacağım.
- If it were not for water, humans could not survive.
- Eğer su olmasaydı, insanlar hayatta kalamazdı.
- What are my chances of surviving?
- Benim hayatta kalma şansım nedir?
- We need to teach Tom how to survive.
- Tom'a nasıl hayatta kalacağını öğretmeliyiz.
- You survived.
- Siz hayatta kaldınız.
- They'll survive.
- Onlar hayatta kalacak.
- What are my chances of surviving?
- Hayatta kalma şansım nedir?
- Five hundred soldiers were sent to the city, and less than half of them survived.
- Şehre beş yüz asker gönderildi ve yarısından azı hayatta kaldı.
- Five hundred soldiers were sent to the city, and less than half of them survived.
- Beş yüz asker kente gönderildi ve onların yarısından daha azı hayatta kaldı.
- We can't survive on this island unless we find some drinking water.
- İçme suyu bulamazsak bu adada hayatta kalamayız.
- Tom understands what it takes to survive.
- Tom hayatta kalmak için ne gerektiğini anlıyor.
- We won't survive here.
- Burada hayatta kalmayacağız.
- It's amazing that Tom survived.
- Tom'un hayatta kalması inanılmaz.
- I was the only one who survived.
- Hayatta kalan tek kişi bendim.
- This organism can survive at temperatures well below the freezing point of water.
- Bu organizma suyun donma noktasının çok altındaki sıcaklıklarda hayatta kalabilir.
- He won't survive more than a day.
- O bir günden fazla hayatta kalmayacak.
- We need each other to survive.
- Hayatta kalmak için birbirimize ihtiyacımız var.
- Only the strongest survive.
- Sadece en güçlüler hayatta kalır.
- I will survive.
- Ben hayatta kalacağım.
- How will Tom survive without Mary?
- Tom, Mary olmadan nasıl hayatta kalacak?
- I'll survive.
- Ben hayatta kalacağım.
- It is not the strongest of the species that survives, not the most intelligent, but the one most responsive to change.
- Türler arasında en güçlü olan değil, en zeki olan değil, değişime en duyarlı olan hayatta kalır.
- How will you survive?
- Nasıl hayatta kalacaksın?
- Tom is lucky to have survived.
- Tom hayatta kaldığı için şanslı.
- Dan survived the car crash.
- Dan araba kazasında hayatta kaldı.
- It's amazing that Tom survived.
- Tom'un hayatta kalması şaşırtıcı.
- You survived.
- Sen hayatta kaldın.
- The protestor was shot, but survived.
- Protestocu vuruldu ama hayatta kaldı.
- If you have no food, you got to eat roots and insects in order to survive.
- Yiyeceğin yoksa, hayatta kalmak için kök ve böcek yemelisin.
- Can you survive on your salary?
- Maaşınızla hayatta kalabilir misiniz?
- Only 3 out of the 98 passengers survived.
- 98 yolcudan ancak 3'ü hayatta kaldı.
- Not many of us survived.
- Pek azımız hayatta kalabildi.
- Could you survive alone in the wilderness?
- Vahşi doğada tek başına hayatta kalabilir misin?
- Tom got shot, but he survived.
- Tom vuruldu ama hayatta kaldı.
- I will survive.
- Hayatta kalacağım.
- Love will survive.
- Aşk hayatta kalacak.
- Without water, we can not survive.
- Su olmadan hayatta kalamayız.
- How do we survive?
- Nasıl hayatta kalırız?
- I hope we survive.
- Umarım hayatta kalırız.
- Fadil had twenty entrance and exit wounds, yet he survived.
- Fadıl'ın yirmi giriş ve çıkış yarası vardı ama yine de hayatta kaldı.
- Tom didn't have a chance of surviving.
- Tom'un hayatta kalma şansı yoktu.
- Human interdependence is our only way to survive.
- İnsanların karşılıklı bağımlılığı hayatta kalmamızın tek yolu.
- Tom has three surviving children.
- Tom'un hayatta kalan üç çocuğu var.
- I have to survive.
- Hayatta kalmak zorundayım.
- We will survive with God's help!
- Biz Tanrı'nın yardımıyla hayatta kalacağız!
- Sami will survive.
- Sami hayatta kalacak.
- They'll survive.
- Hayatta kalacaklar.
- You know as well as I do that we have no chance of surviving.
- Hayatta kalma şansımızın olmadığını sen de benim kadar biliyorsun.
- Tom and I were the only ones who survived.
- Sadece Tom ve ben hayatta kaldık.
- He is not going to survive for more than a day.
- O bir günden fazla hayatta kalmayacak.
- I'll do whatever it takes to survive.
- Hayatta kalabilmek için ne gerekiyorsa yapacağım.
- No one succeeded to survive.
- Hiç kimse hayatta kalmayı başarmadı.
- I can survive.
- Hayatta kalabilirim.
- We barely survived.
- Zar zor hayatta kaldık.
- I couldn't survive prison.
- Hapishanede hayatta kalamazdım.
- I'm glad you survived.
- Hayatta kalmana sevindim.
- This organism can survive in outer space.
- Bu organizma dış uzayda hayatta kalabilir.
- We're going to survive.
- Hayatta kalacağız.
- How long can we survive in here before we run out of air?
- Hava tükenmeden burada ne kadar hayatta kalabiliriz?
- I'm happy Tom survived that.
- Tom'un hayatta kalmasına sevindim.
- I don't see how they could've survived.
- Nasıl hayatta kalabildiklerini anlamıyorum.
- Sami wanted to survive on his own.
- Sami kendi başına hayatta kalmak istiyordu.
- Tom won't survive much longer.
- Tom daha fazla hayatta kalamayacak.
- Who survived?
- Kim hayatta kaldı?
- Tom is the only one who survived.
- Tom hayatta kalan tek kişi.
- How do you think Tom survived?
- Tom'un nasıl hayatta kaldığını düşünüyorsun?
- He was the only person to survive the fire.
- O, yangından hayatta kalan tek kişiydi.
- We can't survive without water.
- Su olmadan hayatta kalamayız.
- I did that to survive.
- Bunu hayatta kalmak için yaptım.
- A bookstore in that location wouldn't make enough money to survive.
- O mevkideki bir kitapçı, hayatta kalmak için yeterli para kazanmaz.
- I have to survive.
- Ben hayatta kalmak zorundayım.
- Only one man survived.
- Sadece bir adam hayatta kaldı.
- Tom could have survived if the ambulance had arrived a little sooner.
- Eğer ambulans biraz daha erken gelseydi Tom hayatta kalabilirdi.
- The strong will survive and the weak will die.
- Güçlüler hayatta kalacak, zayıflar ölecek.
- Three people survived.
- Üç insan hayatta kaldı.
- I once hoped that my mother would survive until I got married.
- Bir keresinde annemin ben evlenene kadar hayatta kalacağını ummuştum.
- You're the only one to survive the attack.
- Saldırıdan hayatta kalan tek kişisin.
- You were lucky to survive the attack.
- Saldırıda hayatta kalmak için şanslıydınız.
- She was the only one to survive the crash.
- Kazada hayatta kalan tek kişiydi.
- How did you survive?
- Nasıl hayatta kaldın?
- I survived.
- Ben hayatta kaldım.
- If Tom hadn't helped Mary, she wouldn't have stood a chance of surviving.
- Eğer Tom Mary'ye yardım etmeseydi, Mary'nin hayatta kalma şansı olmazdı.
- Sami was forced to admit he needed help to survive.
- Sami hayatta kalmak için yardıma ihtiyacı olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
- Only three people survived.
- Sadece üç kişi hayatta kaldı.
- You will survive.
- Hayatta kalacaksın.
- Tom survived three days in the mountains.
- Tom dağlarda üç gün hayatta kaldı.
- You wouldn't survive.
- Hayatta kalamazsın.
- I taught Tom how to survive.
- Tom'a nasıl hayatta kalacağını öğrettim.
- How many people survived?
- Kaç kişi hayatta kaldı?
- Tom can't survive alone.
- Tom tek başına hayatta kalamaz.
Show More (300)
|
|
- The fishing communities in eastern Canada did not survive that.
- Kanada'nın doğusundaki balıkçı toplulukları bundan kurtulamadı.
- It saddens me that our request did not survive this hurdle.
- Talebimizin bu engelden kurtulamamış olması beni üzüyor.
- We need to increase our funding to ensure that people can survive these diseases.
- İnsanların bu hastalıklardan kurtulabilmelerini sağlamak için finansmanımızı arttırmamız gerekiyor.
- Sami will survive.
- Sami kurtulacak.
- Not even a single person survived.
- Tek bir kişi bile kurtulamadı.
- Tom survived the plane crash.
- Tom uçak kazasından kurtuldu.
- Tom survived.
- Tom kurtuldu.
- Fadil survived the brutal assault.
- Fadıl acımasız saldırıdan kurtuldu.
- He survived a severe heart attack.
- Ağır bir kalp krizinden kurtuldu.
- Tom survived the accident.
- Tom kazadan kurtuldu.
- She cried for joy when she heard that her son had survived the plane crash.
- Oğlunun uçak kazasından kurtulduğunu duyunca sevinçten ağladı.
- I'm surviving.
- Ben kurtuldum.
- Fortunately, Tom survived.
- Neyse ki Tom kurtuldu.
- Layla's house survived the flames.
- Layla'nın evi alevlerden kurtuldu.
- How many people survived?
- Kaç kişi kurtuldu?
- Tom was the only person who survived the plane crash.
- Tom uçak kazasından kurtulan tek kişiydi.
- Tom survived three shipwrecks.
- Tom üç gemi enkazından kurtuldu.
- Few passengers survived the accident.
- Çok az yolcu kazadan kurtuldu.
- You're the only one to survive the attack, aren't you?
- Saldırıdan kurtulan tek kişi sensin, değil mi?
- Few passengers survived the catastrophe.
- Birkaç yolcu felaketten kurtuldu.
- Sami survived the crash.
- Sami kazadan kurtuldu.
- Not many survive this disease.
- Çoğu bu hastalıktan kurtulamaz.
- He survived the plane crash.
- Uçak kazasından kurtuldu.
- How will you survive?
- Nasıl kurtulacaksın?
- Tom survived his injury.
- Tom yarasından kurtuldu.
- He survived his wife for many years.
- Karısından uzun yıllar sonra kurtuldu.
- You were lucky to survive the attack.
- Saldırıdan kurtulduğun için şanslısın.
- How did Tom survive that?
- Tom bundan nasıl kurtuldu?
- It's a miracle that he survived the hurricane.
- Kasırgadan kurtulması bir mucize.
- Our house is the only one in this area that survived the earthquake.
- Bu bölgede depremden kurtulan tek ev bizimki.
- Miraculously, Fadil survived the vicious assault.
- Mucizevi bir şekilde, Fadıl şiddetli saldırıdan kurtuldu.
- I was the only one who survived.
- Kurtulan tek kişi bendim.
- It's very unlikely that Tom survived the crash.
- Tom'un kazadan kurtulmuş olması çok düşük bir ihtimal.
- I'm fortunate to have survived the accident.
- Kazadan kurtulduğum için şanslıyım.
- Tom survived three shipwrecks.
- Tom üç gemi kazasından kurtuldu.
- Tom and I are the only ones who survived the accident.
- Kazadan sadece Tom ve ben kurtulduk.
- The house survived the landslide intact.
- Ev heyelandan sağ salim kurtuldu.
- Only two people survived the earthquake.
- Depremden sadece iki kişi kurtuldu.
- Unfortunately, few passengers survived the catastrophe.
- Ne yazık ki, felaketten çok az yolcu kurtuldu.
- Sami managed to survive.
- Sami kurtulmayı başardı.
- Dan survived a pitbull attack.
- Dan bir pitbull saldırısından kurtuldu.
- Tom and Mary survived.
- Tom ve Mary kurtuldu.
- He survived being struck by lightning.
- Yıldırım çarpmasından kurtuldu.
- You're the only one who survived the attack, aren't you?
- Saldırıdan kurtulan tek kişi sensin, değil mi?
- He survived an accident last year, but still drives recklessly.
- Geçen yıl bir kazadan kurtuldu ama hâlâ dikkatsizce araba kullanıyor.
- Tom and Mary survived the bombing.
- Tom ve Mary bombalamadan kurtuldu.
- No one survived the accident.
- Kimse kazadan kurtulamadı.
- None of them survived.
- Hiçbiri kurtulamadı.
- None of the old trees survived the fire.
- Yaşlı ağaçların hiçbiri yangından kurtulamadı.
- Very few passengers survived the accident.
- Kazadan çok az yolcu kurtuldu.
- Not many survive this disease.
- Bu hastalıktan kurtulan pek yok.
- Nobody survived the accident.
- Kimse kazadan kurtulamadı.
- Only three people survived.
- Sadece üç kişi kurtuldu.
- Only one man survived.
- Sadece bir kişi kurtuldu.
- Three people survived.
- Üç kişi kurtuldu.
- Not many survive this disease.
- Pek çok kişi bu hastalıktan kurtulamıyor.
- Since a disaster occurred, few passengers survived.
- Bir felaket meydana geldiğinden beri, çok az yolcu kurtuldu.
- I survived the car accident and now I need a cigarette.
- Araba kazasından kurtuldum ve şimdi bir sigaraya ihtiyacım var.
- Few passengers survived the catastrophe.
- Felaketten çok az yolcu kurtuldu.
- No one survived the plane crash.
- Uçak kazasından kimse kurtulamadı.
- How do you think Tom survived?
- Sence Tom nasıl kurtuldu?
- He has the strength to survive the illness.
- Hastalıktan kurtulacak gücü var.
- He survived a flight accident.
- Bir uçuş kazasından kurtuldu.
- Nobody survived the accident.
- Hiç kimse kazadan kurtulmadı.
- Tom was the only person to survive the fire.
- Tom yangından kurtulan tek kişiydi.
- None shall survive.
- Hiçbiri kurtulamayacak.
- No one survived the crash.
- Kazadan kimse kurtulamadı.
- He survived the crash, only to die in the desert.
- Kazadan kurtuldu ama bu sefer de çölde öldü.
- Dan survived with minor injuries.
- Dan hafif yaralarla kurtuldu.
- That house is the only one that survived the fire.
- Bu ev yangından kurtulan tek ev.
- All the passengers died, but the pilot and copilot survived.
- Bütün yolcular öldü, ama pilot ve yardımcı pilot kurtuldu.
- Fadil survived bone cancer.
- Fadıl kemik kanserinden kurtuldu.
- Tom survived the accident relatively unscathed.
- Tom kazadan nispeten yara almadan kurtuldu.
- That house is the only one that survived the fire.
- Şu ev yangından kurtulan tek ev.
- Tom survived the crash.
- Tom kazadan kurtuldu.
- Miraculously, Fadil survived the vicious assault.
- Mucizevi bir şekilde, Fadıl vahşi saldırıdan kurtuldu.
- Tom barely survived the attack.
- Tom saldırıdan zar zor kurtuldu.
- All the passengers died, but he survived.
- Bütün yolcular öldü, ama o kurtuldu.
- Only one person survived the accident.
- Kazadan sadece bir kişi kurtuldu.
- No one survived the plane crash.
- Uçak kazasında kurtulan olmadı.
- No one survived the accident.
- Hiç kimse kazadan kurtulmadı.
- Fadil survived the brutal assault.
- Fadıl vahşi saldırıdan kurtuldu.
- Dan survived with minor injuries.
- Dan ufak yaralarla kurtuldu.
- Three people survived.
- Üç insan kurtuldu.
- Tom survived the car crash.
- Tom araba kazasından kurtuldu.
Show More (83)
|
|
- That is crucial if the process is to survive.
- Sürecin ayakta kalabilmesi için bu çok önemlidir.
- I believe, however, that it will be viable and also be able to survive an Intergovernmental Conference.
- Bununla birlikte, bunun uygulanabilir olacağına ve bir Hükümetlerarası Konferansta da ayakta kalabileceğine inanıyorum.
- How would armaments consortiums survive if there were no public money?
- Kamu parası olmasaydı silahlanma konsorsiyumları nasıl ayakta kalırdı?
- The only way farms could survive was to scale-up and undergo mechanisation.
- Çiftliklerin ayakta kalabilmesinin tek yolu ölçek büyütmek ve makineleşmeye gitmekti.
- No economy, however much aid we give it, can survive unless its citizens enjoy freedom of movement.
- Ne kadar yardım edersek edelim, hiçbir ekonomi, vatandaşları hareket özgürlüğüne sahip olmadıkça ayakta kalamaz.
- The EU must create sustainable fishing which can survive in the long term.
- AB uzun vadede ayakta kalabilecek sürdürülebilir balıkçılık yaratmalıdır.
- No economy, however much aid we give it, can survive unless its citizens enjoy freedom of movement.
- Hiçbir ekonomi, ne kadar yardım edersek edelim, vatandaşları seyahat özgürlüğüne sahip olmadıkça ayakta kalamaz.
- Only this will make it possible for small distilleries in the EU to survive.
- Ancak bu şekilde AB'deki küçük içki fabrikalarının ayakta kalması mümkün olacaktır.
- Without jobs, Europe will not survive.
- İstihdam olmadan Avrupa ayakta kalamaz.
- I believe, however, that it will be viable and also be able to survive an Intergovernmental Conference.
- Bununla birlikte, bir Hükümetlerarası Konferansın yaşayabilir ve ayakta kalabilir olacağına inanıyorum.
- If the WTO survives, this must remain the main focus of negotiations.
- Eğer DTÖ ayakta kalacaksa, bu konu müzakerelerin ana odağı olmaya devam etmelidir.
- The EU must create sustainable fishing which can survive in the long term.
- AB, uzun vadede ayakta kalabilecek sürdürülebilir balıkçılık yaratmalıdır.
- How would armaments consortiums survive if there were no public money?
- Eğer kamu parası olmasaydı silahlanma konsorsiyumları nasıl ayakta kalabilirdi?
- We also need rules within agricultural policy enabling small-scale agriculture in the archipelago to survive.
- Tarım politikasında da takımadalardaki küçük ölçekli tarımın ayakta kalmasını sağlayacak kurallara ihtiyacımız var.
- For our industry or agriculture to survive, they have to be cost-effective.
- Sanayimizin ya da tarımımızın ayakta kalabilmesi için maliyet etkin olmaları gerekiyor.
- The one encouraging sign is that the euro currency is surviving strongly.
- Avro para biriminin güçlü bir şekilde ayakta kalması cesaret verici bir işarettir.
- They are struggling to survive in business.
- İş hayatında ayakta kalmak için mücadele ediyorlar.
- The Roman Empire survived for a thousand years.
- Roma İmparatorluğu bin yıl ayakta kaldı.
- Our house is the only one in this area that survived the earthquake.
- Bu civarda depremde ayakta kalan tek ev bizimki.
- In the face of ruthless competition, our business failed to survive.
- Acımasız rekabet karşısında, işimiz ayakta kalmayı başaramadı.
- Small businesses will have to tighten their belts to survive.
- Küçük işletmeler ayakta kalmak için kemer sıkmak zorunda kalacaklar.
- Our company failed to survive against cutthroat competition.
- Şirketimiz kıyasıya rekabet karşısında ayakta kalmayı başaramadı.
- Our house is the only one in this area that survived the earthquake.
- Bu bölgede sadece bizim ev depremde ayakta kalabildi.
- The American imperialism won't survive the end of this century.
- Amerikan emperyalizmi bu yüzyılın sonuna kadar ayakta kalamayacak.
Show More (21)
|