|
- Finally, it is irresponsible to teach very young children a policy of sex without discernment.
- Son olarak, çok küçük yaştaki çocuklara ayırt etmeden seks politikasını öğretmek sorumsuzluktur.
- We must also make it our concern that more languages are taught and learned in higher education institutions.
- Yüksek öğretim kurumlarında daha fazla dilin öğretilmesi ve öğrenilmesi de bizim meselemiz olmalıdır.
- They can perhaps teach us to use the proximity principle somewhat better.
- Belki de bize yakınlık ilkesini biraz daha iyi kullanmayı öğretebilirler.
- In conclusion, I believe that we have to teach by example.
- Sonuç olarak örnek üzerinden öğretmemiz gerektiğine inanıyorum.
- On the other hand, this round has taught us that the horizontal issues are in fact seen in the same light everywhere.
- Öte yandan, bu tur bize yatay konuların aslında her yerde aynı ışık altında görüldüğünü öğretti.
- September 11 should have taught us that we must apply the same principles to our friends, as to our enemies.
- 11 Eylül bize düşmanlarımıza olduğu kadar dostlarımıza da aynı ilkeleri uygulamamız gerektiğini öğretmiş olmalıdır.
- In conclusion, I believe that we have to teach by example.
- Sonuç olarak, örnek olarak öğretmemiz gerektiğine inanıyorum.
- My own experience teaches that equality must begin in the home.
- Kendi deneyimlerim, eşitliğin evde başlaması gerektiğini öğretiyor.
- And what we teach is the strength of law, not the law of the strong.
- Ve bizim öğrettiğimiz şey hukukun gücüdür, güçlünün hukuku değil.
- Past experience has taught us that embargoes or blockades never work.
- Geçmiş deneyimler bize ambargoların ya da ablukaların hiçbir zaman işe yaramadığını öğretti.
- Naturally, our contemporary experience has taught that any confession can be extracted under torture.
- Doğal olarak çağdaş deneyimlerimiz işkence altında her türlü itirafın alınabileceğini öğretti.
- What does the practice of education in the developing countries teach us?
- Gelişmekte olan ülkelerdeki eğitim uygulamaları bize ne öğretiyor?
- Experience teaches us that we can only make coherent progress by setting definite dates.
- Deneyimler bize, ancak kesin tarihler belirleyerek tutarlı bir ilerleme kaydedebileceğimizi öğretti.
- I think that it is evident that time has also taught the Commission to work along the right lines.
- Zamanın Komisyon'a doğru çizgide çalışmayı öğrettiğinin de açık olduğunu düşünüyorum.
- However, even my limited experience has taught me to be cynical.
- Ancak sınırlı deneyimim bile bana alaycı olmayı öğretti.
- 'Civilized' Europe is prepared to teach democracy and the free market to its 'uncivilised' neighbours.
- 'Medeni' Avrupa, 'medeni olmayan' komşularına demokrasi ve serbest piyasa öğretmeye hazırdır.
- The European Union persuaded them by teaching the Kyoto baby to walk, but now it needs to learn to run.
- Avrupa Birliği, Kyoto bebeğine yürümeyi öğreterek onları ikna etti ancak şimdi koşmayı öğrenmesi gerekiyor.
- The Rio Summit had already taught us that concluding agreements that cannot be enforced is an empty exercise.
- Rio Zirvesi bize uygulanamayacak anlaşmalar yapmanın boş bir çaba olduğunu öğretmişti.
- We must also make it our concern that more languages are taught and learned in higher education institutions.
- Yüksek öğretim kurumlarında daha fazla dilin öğretilmesi ve öğrenilmesi konusuyla da ilgilenmeliyiz.
- Our heritage has taught us that politics must have a heart.
- Mirasımız bize siyasetin bir kalbi olması gerektiğini öğretmiştir.
- What exactly is being taught to these youngsters in schools?
- Bu gençlere okullarda tam olarak ne öğretiliyor?
- However, experience, has taught us that this must be approached in a much more structured way.
- Ancak deneyimlerimiz bize bu konuya çok daha yapılandırılmış bir şekilde yaklaşılması gerektiğini öğretti.
- We need to teach them to grow their own food, create their own employment and sustain their own economies.
- Onlara kendi yiyeceklerini yetiştirmeyi, kendi istihdamlarını yaratmayı ve kendi ekonomilerini sürdürmeyi öğretmeliyiz.
- Even if Europe is not improving our knowledge of law, it is, at least, teaching us some philosophy.
- Avrupa hukuk bilgimizi geliştirmese bile, en azından bize biraz felsefe öğretiyor.
- I have always been taught that you must always tell your friends the truth, that you must not withhold anything.
- Bana her zaman arkadaşlarına doğruyu söylemen gerektiği, hiçbir şeyi saklamaman gerektiği öğretildi.
- I think that it is evident that time has also taught the Commission to work along the right lines.
- Zamanın Komisyon'a da doğru çizgide çalışmayı öğrettiğinin açık olduğunu düşünüyorum.
- We are making a clownish trick here of what we teach our first-year economics students.
- Burada ekonomi birinci sınıf öğrencilerimize öğrettiğimiz bir soytarılık yapıyoruz.
- These are the ones who can teach us a lot.
- Bunlar bize çok şey öğretebilecek kişilerdir.
- Naturally, our contemporary experience has taught that any confession can be extracted under torture.
- Doğal olarak, çağdaş deneyimlerimiz işkence altında her türlü itirafın alınabileceğini öğretti.
- Next year, we shall all be forced to teach ourselves activity-based budgeting.
- Gelecek yıl hepimiz kendimize faaliyet bazlı bütçelemeyi öğretmek zorunda kalacağız.
- Who will teach the people how to work the land?
- İnsanlara toprağı nasıl işleyeceklerini kim öğretecek?
- They taught her to speak French, play the piano and good manners.
- Ona Fransızca konuşmayı, piyano çalmayı ve adab-ı muaşereti öğrettiler.
- She's also the nice lady that taught me how to kiss.
- Ayrıca bana öpüşmeyi öğreten kibar hanımefendi de o.
- Practice this song and memorise the lyrics, then teach them to the students.
- Bu şarkıyı çalışın ve sözlerini ezberleyin, ardından öğrencilere öğretin.
- Machine learning is growing fast and teaching us a lot.
- Makine öğrenimi hızla büyüyor ve bize çok şey öğretiyor.
- Machine learning is growing fast and teaching us a lot.
- Makine öğrenimi hızla gelişiyor ve bize de çok şey öğretiyor.
- They taught her to speak French, play the piano and good manners.
- Ona Fransızca konuşmayı, piyano çalmayı ve görgü kurallarını öğrettiler.
- Football is an excellent game that teaches a kid how to become a man.
- Futbol, bir çocuğa nasıl erkek olunacağını öğreten mükemmel bir oyundur.
- The aim of the course is to teach techniques on pattern recognition and analysis with an insight on the underlying theory.
- Dersin amacı, temel teoriye ilişkin bir anlayışla örüntü tanıma ve analiz tekniklerini öğretmektir.
- Just check out each description to see which application teaches what language.
- Hangi uygulamanın hangi dili öğrettiğini görmek için her bir açıklamaya göz atın.
- Whatever is taught well to children stays with them throughout their lives.
- Çocuklara iyi öğretilen her şey hayatları boyunca onlarla birlikte kalır.
- She's also the nice lady that taught me how to kiss.
- Bana nasıl öpüşüleceğini öğreten de o kibar kadındı.
- Minetest has been used in educational environments to teach subjects such as mathematics, programming, and earth sciences.
- Minetest eğitim ortamlarında matematik, programlama ve yer bilimleri gibi konuları öğretmek amacıyla kullanılmıştır.
- She's also the nice lady that taught me how to kiss.
- Aynı zamanda bana öpüşmeyi öğreten hoş kadın da o.
- Years in this trade have taught me anybody can be bought and sold.
- Bu mesleği yaparak geçirdiğim yıllar bana herkesin bir fiyatı olduğunu öğretti.
- Years in this trade have taught me anybody can be bought and sold.
- Bu meslek bana şunu öğretti; herkes alınıp satılabilir.
- Teach and admonish one another with all wisdom.
- Tüm bilgelikle birbirinize öğretin ve öğütleyin.
- Minetest has been used in educational environments to teach subjects such as mathematics, programming, and earth sciences.
- Minetest, eğitim ortamlarında matematik, programlama ve yer bilimleri gibi konuları öğretmek için kullanılmıştır.
- Football is an excellent game that teaches a kid how to become a man.
- Futbol bir çocuğa nasıl adam olunacağını öğreten mükemmel bir oyundur.
- I wish someone taught me how to be in this one.
- Keşke biri bana bunun içinde nasıl olacağımı öğretseydi.
- The aim of the course is to teach techniques on pattern recognition and analysis with an insight on the underlying theory.
- Bu eğitimin amacı, örüntü tanıma ve çözümleme tekniklerini, altta yatan teoriye ilişkin bir bakış açısıyla öğretmektir.
- Practice this song and memorise the lyrics, then teach them to the students.
- Şarkıyı çalış, sözleri ezberle, sonra da çocuklara öğret.
- The aim of the course is to teach techniques on pattern recognition and analysis with an insight on the underlying theory.
- Bu derste, örüntü tanıma ve çözümleme tekniklerinin, dayandıkları teorilerle birlikte öğretilmesi amaçlanmıştır.
- Machine learning is growing fast and teaching us a lot.
- Makine öğrenimi hızla gelişiyor ve bize çok şey öğretiyor.
- Teaching necessary mechanical principles and concepts for dynamic analysis of finite degree of freedom systems.
- Sonlu serbestlik dereceli sistemlerin dinamik analizi için gerekli mekanik prensip ve kavramların öğretilmesi.
- Tom taught Mary how to play the piano.
- Tom Mary'ye piyano çalmayı öğretti.
- My little sister asked me to teach her how to ski.
- Küçük kız kardeşim ona kayak yapmayı öğretmemi istedi.
- I hope Tom can teach Mary how to drive.
- Umarım Tom, Mary'ye araba kullanmayı öğretebilir.
- Tom teaches history at the school near our house.
- Tom evimizin yanındaki okulda tarih öğretiyor.
- It isn't easy to teach little kids.
- Küçük çocuklara öğretmek kolay değil.
- I'm not going to teach you how to do that.
- Sana bunu nasıl yapacağını öğretmeyeceğim.
- Tom taught me to play that song.
- Tom o şarkıyı çalmamı öğretti.
- He teaches us history.
- Bize tarih öğretiyor.
- Who taught you how to play chess?
- Sana satranç oynamayı kim öğretti?
- Aren't you the one who taught Tom how to drive?
- Tom'a araba sürmeyi öğreten kişi sen misin?
- Tom taught Mary how to read.
- Tom Mary'ye okumayı öğretti.
- We teach each other lots of things.
- Biz birbirimize çok şey öğretiyoruz.
- Do you think Tom taught Mary how to do that?
- Tom'un Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğrettiğini mi düşünüyorsun?
- I was teaching.
- Ben öğretiyordum.
- I was the one who taught Tom to sing like that.
- Tom'a böyle şarkı söylemeyi öğreten bendim.
- Teach these sentences.
- Bu cümleleri öğret.
- I was the one who taught Tom how to do that.
- Tom'a onu nasıl yapacağını öğreten kişi bendim.
- The teacher taught us that we should always do our best.
- Öğretmen bize hep en iyisini yapmamız gerektiğini öğretti.
- Tom taught me how to make a campfire.
- Tom bana kamp ateşi yakmayı öğretti.
- I was the one who convinced Tom to teach Mary how to do that.
- Tom'u Mary'ye bunu öğretmeye ikna eden bendim.
- Tom is the person who taught me how to do this.
- Tom bana bunu nasıl yapacağımı öğreten kişidir.
- Tom isn't the one who taught Mary how to do that.
- Bunu nasıl yapacağını Mary'ye öğreten kişi Tom değil.
- Teach me how it's done.
- Bana nasıl yapıldığını öğret.
- Tom is going to teach you how to do that.
- Tom sana bunu nasıl yapacağını öğretecek.
- Tom teaches me French.
- Tom bana Fransızca öğretir.
- Do you still want me to teach you French?
- Hala sana Fransızca öğretmemi istiyor musun?
- Tom isn't the one who convinced Mary to teach John how to drive.
- Tom, Mary'yi, John'a nasıl araba süreceğini öğretmeye ikna eden kişi değil.
- Tom teaches French to my children.
- Tom çocuklarıma Fransızca öğretiyor.
- Who taught Tom how to do that?
- Tom'a onu nasıl yapacağını kim öğretti?
- Let me teach you some verbs.
- Sana bazı fiiller öğreteyim.
- Would you teach me how to make cheese?
- Bana nasıl peynir yapılacağını öğretir misin?
- Was Tom the one who taught you how to ski?
- Sana kayak yapmayı öğreten Tom muydu?
- I can teach you how to swim.
- Sana nasıl yüzüleceğini öğretebilirim.
- My parents taught me to show respect to my elders.
- Ebeveynlerim bana büyüklerime saygı göstermeyi öğretti.
- Don't you teach French?
- Fransızca öğretmiyor musun?
- I didn't know that Tom was the one who taught you French.
- Sana Fransızca öğreten kişinin Tom olduğunu bilmiyordum.
- I'm going to teach you how to do that.
- Size bunu nasıl yapacağınızı öğreteceğim.
- I'm teaching Basque.
- Baskça öğretiyorum.
- But the farmer was kind to him and taught him a lot.
- Fakat çiftçi ona karşı nazikti ve ona çok şey öğretti.
- Tom always told us that you can't teach an old dog new tricks.
- Tom bize her zaman yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretemeyeceğimizi söylerdi.
- I forgot Tom was the one who taught you how to play the guitar.
- Tom'un sana gitar çalmayı öğreten kişi olduğunu unutmuşum.
- Would you teach me how to make cheese?
- Peynirin nasıl yapılacağını bana öğretir misin?
- How many years have you been teaching children to swim?
- Kaç yıldır çocuklara yüzme öğretiyorsunuz?
- Tom can teach both French and English.
- Tom hem Fransızca hem de İngilizce öğretebilir.
- I'll teach you how to write.
- Sana nasıl yazacağını öğreteceğim.
- I teach French at a high school.
- Bir lisede Fransızca öğretiyorum.
- Tom teaches me French.
- Tom bana Fransızca öğretiyor.
- Is French taught in elementary schools?
- İlkokullarda Fransızca öğretilir mi?
- We learn by teaching.
- Öğreterek öğreniriz.
- Tom said Mary taught French.
- Tom, Mary'nin Fransızca öğrettiğini söyledi.
- I taught Tom French for three years.
- Ben Tom'a üç yıl Fransızca öğrettim.
- Do you think Tom will be able to teach Mary how to do that?
- Sence Tom, Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğretebilecek mi?
- My mother never taught me how to do laundry.
- Annem bana nasıl çamaşır yıkanacağını hiç öğretmedi.
- Tom asked Mary to teach him how to do the waltz.
- Tom, Mary'den ona nasıl vals yapılacağını öğretmesini istedi.
- Tom taught me everything I know about riding horses.
- At binmekle ilgili bildiğim her şeyi bana Tom öğretti.
- Tom was the one who taught me how to do that.
- Tom bana onu nasıl yapacağımı öğreten kişiydi.
- I can teach you a thing or two.
- Sana bir veya iki şey öğretebilirim.
- I taught Tom how to drive.
- Tom'a araba kullanmayı ben öğrettim.
- I could teach Tom how to do that.
- Tom'a bunu nasıl yapacağını öğretebilirim.
- Tom taught me how to ski.
- Tom bana kayak yapmayı öğretti.
- Miss Red taught me Japanese.
- Bayan Red bana Japonca öğretti.
- You must teach it to me.
- Bunu bana öğretmelisin.
- You must teach me what you know.
- Sen bildiklerini bana öğretmelisin.
- Tom taught French.
- Tom Fransızca öğretti.
- Teach us how to do that.
- Bunu nasıl yapacağımızı bize öğret.
- I want to teach French.
- Fransızca öğretmek istiyorum.
- Ted doesn't have the competence to teach English.
- Ted, İngilizce öğretecek yeterliliğe sahip değil.
- She teaches yoga.
- Yoga öğretiyor.
- He taught the children Russian.
- Çocuklara Rusça öğretti.
- The teacher teaches.
- Öğretmen öğretir.
- Teach me a couple of Berber words.
- Bana birkaç Berberi kelimesi öğret.
- How long has Tom been teaching French?
- Tom ne kadar zamandır fransızca öğretiyor?
- Don't teach monkeys how to climb.
- Maymunlara tırmanmayı öğretme.
- What textbook does Tom use when he teaches French to beginners?
- Tom, yeni başlayanlara Fransızca öğretirken hangi kitabı kullanıyor?
- I am teaching English.
- İngilizce öğretiyorum.
- Parents teach children to speak, children teach parents to be silent.
- Ebeveynler çocuklara konuşmayı, çocuklar da ebeveynlere susmayı öğretir.
- Tom has been teaching me how to play the guitar.
- Tom bana gitar çalmayı öğretiyor.
- I'm teaching myself to juggle.
- Kendime hokkabazlık yapmayı öğretiyorum.
- Maybe I'll teach French.
- Belki Fransızca öğretirim.
- Tom taught me most of the French I know.
- Bildiğim Fransızcanın çoğunu bana Tom öğretti.
- Teach me a couple of Berber words.
- Bana birkaç tane Berberice sözcük öğret.
- Tom is looking for somebody to teach French to his children.
- Tom, çocuklarına Fransızca öğretecek birini arıyor.
- How long have you been teaching Spanish?
- Ne kadar zamandır İspanyolca öğretiyorsunuz?
- I don't think Tom knows who taught Mary French.
- Tom'un Mary'ye Fransızcayı kimin öğrettiğini bildiğini sanmıyorum.
- Her job is to teach English.
- Onun işi İngilizce öğretmektir.
- The church teaches abstinence before marriage.
- Kilise evlenmeden önce perhiz yapmayı öğretir.
- Philosophy has much to teach us.
- Felsefenin bize öğreteceği çok şey var.
- We need to teach children how to defend themselves.
- Çocuklara kendilerini nasıl savunacaklarını öğretmemiz gerek.
- I teach Spanish very well.
- Çok iyi İspanyolca öğretiyorum.
- Mary taught Tom to paint.
- Mary, Tom'a resim yapmayı öğretti.
- Tom asked Mary if she would teach him French.
- Tom Mary'ye oğluna Fransızca öğretip öğretmeyeceğini sordu.
- We don't teach French.
- Fransızca öğretmiyoruz.
- Which language do you teach?
- Hangi dili öğretiyorsun?
- Don't teach your kids useless stuff.
- Çocuklarına işe yaramaz şeyler öğretme.
- Tom asked Mary to teach him how to dance.
- Tom, Mary'den ona nasıl dans edileceğini öğretmesini istedi.
- Tom wondered if Mary could be persuaded teach his children French.
- Tom, Mary'nin çocuklarına Fransızca öğretmeye ikna edilip edilemeyeceğini merak etti.
- I was the one who taught Tom to read.
- Tom'a okumayı öğreten bendim.
- Don't teach your father how to make babies.
- Babana nasıl bebek yapılacağını öğretme.
- Astronomy teaches humility.
- Astronomi alçakgönüllülüğü öğretir.
- Does Tom teach French?
- Tom Fransızca öğretir mi?
- I've started teaching my kids to surf.
- Çocuklarıma sörf yapmayı öğretmeye başladım.
- You're the one who taught me how to do this, aren't you?
- Bunu nasıl yapacağımı bana öğreten sendin, değil mi?
- I teach yoga.
- Yoga öğretiyorum.
- He teaches them how to speak Japanese.
- Onlara nasıl Japonca konuşulacağını öğretmektedir.
- Tom thinks Mary won't teach French.
- Tom Mary'nin Fransızca öğretmeyeceğini düşünüyor.
- Miss Thomas teaches us history.
- Bayan Thomas bize tarih öğretiyor.
- Does Tom teach French?
- Tom Fransızca öğretiyor mu?
- How long has Tom been teaching French?
- Tom ne zamandır Fransızca öğretiyor?
- Who taught Tom how to bake bread?
- Tom'a kim ekmek pişirmeyi öğretti?
- Tom is teaching me French.
- Tom bana Fransızca öğretiyor.
- I taught my girlfriend how to drive.
- Kız arkadaşıma araba kullanmayı öğrettim.
- Who taught Tom how to drive?
- Nasıl araba süreceğini Tom'a kim öğretti?
- Is Tom the one who taught you how to do that?
- Bunu nasıl yapacağını sana öğreten Tom muydu?
- Teach me some kanji, please.
- Bana biraz kanji öğret, lütfen.
- Tom likes teaching French.
- Tom Fransızca öğretmeyi seviyor.
- Tom was the one who taught Mary how to ride a bicycle.
- Mary'ye bisiklet sürmeyi öğreten Tom'du.
- Tom needs someone to teach him to drive.
- Tom'un kendine araba sürmeyi öğretecek birine ihtiyacı var.
- Tom teaches French.
- Tom Fransızca öğretiyor.
- Tom taught Mary everything he knew about fishing.
- Tom, Mary'ye balıkçılık hakkında bildiği her şeyi öğretti.
- My parents taught me to be a good person.
- Ailem bana iyi bir insan olmayı öğretti.
- Did Marika teach you some words of Japanese?
- Marika size Japonca bazı kelimeler öğretti mi?
- Please teach us how to do that.
- Lütfen bize bunu nasıl yapacağımızı öğret.
- I was the one who convinced Tom to teach Mary how to do that.
- Onu nasıl yapacağını Mary'ye öğretmek için Tom'u ikna eden kişi bendim.
- I won't teach French, either.
- Ben de Fransızca öğretmeyeceğim.
- Let me teach you the patterns of the verb.
- Sana fiil kalıplarını öğreteyim.
- Tom taught Mary to paint.
- Tom, Mary'e resim yapmayı öğretti.
- I have come to Japan not to teach but to write.
- Japonya'ya öğretmek için değil yazmak için geldim.
- She taught me so many interesting things.
- O bana pek çok ilginç şey öğretti.
- Please teach me how to play this game.
- Lütfen bu oyunu nasıl oynayacağımı bana öğret.
- I teach English.
- Ben İngilizce öğretirim.
- I teach yoga.
- Ben yoga öğretiyorum.
- Tom couldn't teach Mary how to do that.
- Tom, Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğretemedi.
- Tom wasn't the one who taught Mary how to drive.
- Mary'ye araba kullanmayı öğreten Tom değildi.
- Tom taught me how to play that song.
- Tom bana o şarkının nasıl çalınacağını öğretti.
- Tom thinks Mary won't teach French.
- Tom, Mary'nin Fransızca öğretmeyeceğini düşünüyor.
- Tom is teaching French to Mary.
- Tom, Mary'ye Fransızca öğretiyor.
- I taught Tom French.
- Tom'a Fransızca öğrettim.
- I'm not going to teach you French.
- Sana Fransızca öğretmeyeceğim.
- Tom loved teaching.
- Tom öğretmeyi seviyordu.
- My uncle teaches English in a college.
- Dayım bir üniversitede İngilizce öğretiyor.
- My mother teaches flower arranging.
- Annem çiçek düzenleme öğretiyor.
- Tom could probably teach you how to drive.
- Tom muhtemelen sana araba kullanmayı öğretebilir.
- Tom teaches his friends French.
- Tom arkadaşlarına Fransızca öğretiyor.
- Do you want me to teach you?
- Sana öğretmemi ister misin?
- I'm teaching Tom French.
- Tom'a Fransızca öğretiyorum.
- Tom has been teaching me how to play the blues.
- Tom bana nasıl blues çalınacağını öğretiyor.
- Don't give fish to a poor man; teach him how to fish.
- Fakir bir adama balık verme; ona balık tutmayı öğret.
- Tom still teaches French.
- Tom hâlâ Fransızca öğretiyor.
- This is all I can teach you.
- Sana öğretebileceğim tek şey bu.
- Can you teach me how to fight?
- Bana nasıl dövüşüleceğini öğretebilir misin?
- All our teachers were young and loved teaching.
- Bütün öğretmenlerimiz gençti ve öğretmeyi severlerdi.
- Tom was the one who taught Mary how to milk a cow.
- Tom, Mary'ye inek sağmayı öğreten kişiydi.
- I teach French to children.
- Çocuklara Fransızca öğretiyorum.
- Aren't you the one who taught Tom how to do that?
- Onu nasıl yapacağını Tom'a öğreten kişi sen değil misin?
- Lisa has taught me German.
- Lisa bana Almanca öğretti.
- Would you teach me how to play that song?
- Bana bu şarkıyı nasıl çalacağımı öğretir misin?
- Is somebody teaching you French?
- Biri sana Fransızca mı öğretiyor?
- Tom told Mary he wanted John to teach her how to do that.
- Tom Mary'ye, John'un ona nasıl yapılacağını öğretmesini istediğini söyledi.
- Tom is the one who taught me how to play poker.
- Bana poker oynamayı öğreten kişi Tom'dur.
- I've also taught French.
- Fransızca da öğrettim.
- Tom was the one who taught Mary how to drive.
- Mary'ye araba sürmeyi öğreten kişi Tom'du.
- Who taught you to speak?
- Sana konuşmayı kim öğretti?
- What you were taught is wrong.
- Sana öğretilenler yanlış.
- Tom probably knows someone who can teach us French.
- Tom muhtemelen bize Fransızca öğretebilecek birini tanıyordur.
- Maria teaches me Norwegian.
- Maria bana Norveççe öğretiyor.
- It's easier to teach children than to teach adults.
- Çocuklara öğretmek yetişkinlere öğretmekten daha kolaydır.
- I asked Tom to teach me French.
- Tom'dan bana Fransızca öğretmesini istedim.
- Who taught Tom how to speak French?
- Tom'a Fransızca konuşmayı kim öğretti?
- I can teach Tom to fight.
- Tom'a dövüşmeyi öğretebilirim.
- Tom picked up the guitar and started to play the song Mary taught him when he was a kid.
- Tom gitarı eline aldı ve Mary'nin ona çocukken öğrettiği şarkıyı çalmaya başladı.
- She is teaching us English.
- O bize İngilizce öğretiyor.
- Tom can't teach French anymore.
- Tom artık Fransızca öğretemiyor.
- Tom said he thought Mary taught French.
- Tom, Mary'nin Fransızca öğrettiğini düşündüğünü söyledi.
- You must teach me how to do that.
- Bana bunu nasıl yapacağımı öğretmelisiniz.
- His mother didn't teach him anything.
- Annesi ona hiçbir şey öğretmemiş.
- Tom taught Mary how to swim.
- Tom Mary'ye yüzmeyi öğretti.
- It was Tom's dream to teach music.
- Müzik öğretmek Tom'un hayaliydi.
- I taught French to Tom three years ago.
- Üç yıl önce Tom'a Fransızca öğretmiştim.
- Who taught you to surf so well?
- Sana bu kadar iyi sörf yapmayı kim öğretti?
- Can you teach me how to apologize in French?
- Bana Fransızca olarak nasıl özür dileneceğini öğretebilir misin?
- Tom taught me how to juggle.
- Tom nasıl hokkabazlık yapılacağını bana öğretti.
- I taught Mary how to make bread.
- Mary'ye nasıl ekmek yapılacağını öğrettim.
- I wasn't the one who taught Tom how to do that.
- Tom'a bunu nasıl yapacağını öğreten ben değildim.
- Tom was the one who taught me how to play the guitar.
- Bana gitar çalmayı öğreten kişi Tom'du.
- Coding is taught in our school.
- Okulumuzda kodlama öğretiliyor.
- Teach me how it's done.
- Onun nasıl yapıldığını bana öğret.
- I taught Tom's children French.
- Tom'un çocuklarına Fransızca öğrettim.
- She has taught music for thirty years.
- O, otuz yıl boyunca müzik öğretti.
- I loved teaching French.
- Fransızca öğretmeyi seviyordum.
- Tom taught himself French.
- Tom kendisine Fransızca öğretti.
- I can teach you if you want.
- İstersen sana öğretebilirim.
- I can teach you how to translate.
- Sana nasıl çeviri yapacağını öğretebilirim.
- He taught me how to write.
- O bana nasıl yazacağımı öğretti.
- I will teach you.
- Sana öğreteceğim.
- I will teach you how to skate next Sunday.
- Gelecek Pazar size nasıl kayılacağını öğreteceğim.
- Tom taught me to read.
- Tom bana okumayı öğretti.
- I asked Tom if he knew anybody who taught French.
- Tom'a Fransızca öğreten birini tanıyıp tanımadığını sordum.
- While in Sweden, he had a Swedish girlfriend who taught him Swedish, then he married her.
- İsveç'teyken İsveçli bir kız arkadaşı olmuş ve ona İsveççe öğretmiş, sonra da onunla evlenmiş.
- Don't teach me how to live!
- Bana nasıl yaşanacağını öğretme!
- I was the one who taught Tom how to do that.
- Tom'a bunun nasıl yapılacağını öğreten bendim.
- I love to teach.
- Öğretmeyi severim.
- Would you teach me how to dance?
- Bana nasıl dans edileceğini öğretir misin?
- Copernicus taught that the earth moves around the sun.
- Kopernik, Dünya'nın Güneş'in etrafında döndüğünü öğretti.
- I love teaching kids Spanish!
- Çocuklara İspanyolca öğretmeyi seviyorum.
- Tom taught me how to tie a square knot.
- Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.
- We need to teach children how to defend themselves.
- Çocuklara kendilerini nasıl savunacaklarını öğretmeliyiz.
- Tom is the one who taught me how to do this.
- Bana bunu nasıl yapacağımı bana öğreten kişi Tom'dur.
- Could you teach me how to do that?
- Bana bunu nasıl yapacağımı öğretir misin?
- I'm here to teach you some manners.
- Sana biraz terbiye öğretmek için buradayım.
- I didn't know that Tom was the one who taught you French.
- Sana Fransızca öğretenin Tom olduğunu bilmiyordum.
- Tom taught Mary how to defend herself.
- Tom Mary'ye kendini nasıl savunacağını öğretti.
- I'll teach you.
- Size öğreteceğim.
- Tom told Mary he wanted John to teach her how to do that.
- Tom, Mary'ye John'un ona bunu nasıl yapacağını öğretmesini istediğini söyledi.
- Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena.
- Birçok Doğu dini, olguların çeşitliliğinin ardında bir birlik olduğunu öğretir.
- Tom was the one who taught me how to play this song.
- Bana bu şarkıyı nasıl çalacağımı öğreten kişi Tom'du.
- Does Tom still teach French?
- Tom hâlâ Fransızca öğretiyor mu?
- I love teaching French.
- Fransızca öğretmeyi seviyorum.
- I wonder if Tom would teach me French.
- Tom'un bana Fransızca öğretip öğretmeyeceğini merak ediyorum.
- Tom taught me how to play that song.
- Bu şarkıyı nasıl çalacağımı bana Tom öğretti.
- I was trying to teach Tom how to play that song yesterday.
- Dün o şarkının nasıl çalınacağını Tom'a öğretmeye çalışıyordum.
- Tom teaches French in Boston.
- Tom Boston'da Fransızca öğretir.
- I'm teaching them to swim.
- Onlara yüzmeyi öğretiyorum.
- You must teach me how to do it.
- Onu nasıl yapacağımı bana öğretmelisin.
- Who taught you to dance?
- Sana dans etmeyi kim öğretti?
- Read the kind of books that teach you something.
- Size bir şey öğreten kitap türünü okuyun.
- Do you think Tom will be able to teach Mary how to do that?
- Tom'un Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğretebileceğini düşünüyor musun?
- Is French taught at school?
- Okulda Fransızca öğretiliyor mu?
- There's nothing more I can teach you.
- Sana öğretebileceğim daha fazla hiçbir şey yok.
- Do you know the teacher who taught me French?
- Bana Fransızca öğreten öğretmeni tanıyor musunuz?
- Can you teach me how to play the guitar like you do?
- Bana senin çaldığın gibi gitar çalmayı öğretebilir misin?
- I teach Spanish very well.
- Ben çok iyi İspanyolca öğretirim.
- Would you teach me how to play chess?
- Bana satranç oynamayı öğretir misin?
- Tom wondered if Mary could be persuaded teach his children French.
- Tom Mary'nin çocuklarına Fransızca öğretmek için ikna edilip edilemeyeceğini merak ediyordu.
- Tom teaches sport psychology.
- Tom spor psikolojisi öğretiyor.
- If you teach me your language, I'll teach you mine.
- Bana kendi dilinizi öğretirseniz, ben de size kendi dilimi öğretirim.
- I still teach French.
- Hâlâ Fransızca öğretiyorum.
- The bilingual school teaches English and Portuguese.
- İki dilli okul İngilizce ve Portekizce öğretir.
- Do you think Tom was the one who taught Mary how to do that?
- Sence Mary'ye bunu yapmayı öğreten Tom muydu?
- Layla taught Sami everything he knows about camels.
- Layla Sami'ye develer hakkında bildiği her şeyi öğretti.
- Tom convinced Mary to teach him French.
- Tom Mary'yi ona Fransızca öğretmeye ikna etti.
- He taught me how the machine operated.
- Makinenin nasıl çalıştığını bana öğretti.
- Did Tom teach you how to do that?
- Tom sana nasıl yapılacağını öğretti mi?
- Tom teaches us French.
- Tom bize Fransızca öğretiyor.
- Ask Tom who taught him French.
- Kimin ona Fransızca öğrettiğini Tom'a sor.
- Do you teach French?
- Fransızca öğretiyor musun?
- My dad is teaching me how to cook.
- Babam bana yemek yapmayı öğretiyor.
- Can you teach me how to play that song?
- Bana bu şarkıyı nasıl çalacağımı öğretebilir misin?
- My father taught me how to swim.
- Nasıl yüzüleceğini bana babam öğretti.
- I'm sure Tom could teach you how to do that.
- Eminim Tom sana bunu nasıl yapacağını öğretebilir.
- I'll teach you.
- Ben sana öğretirim.
- He taught with patience.
- Sabırla öğretti.
- Tom couldn't teach Mary how to do that.
- Tom Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğretemedi.
- I taught him how to swim.
- Ona nasıl yüzeceğini öğrettim.
- She teaches English to advanced students.
- İleri düzey öğrencilere İngilizce öğretiyor.
- You've taught us a great deal.
- Bize çok şey öğrettin.
- In the special forces, they also teach you how to eat shit and how to love eating it.
- Özel kuvvetlerde size bok yemeyi ve bok yemeyi sevmeyi de öğretirler.
- Tom was the one who taught me how to play this song.
- Bu şarkıyı çalmayı bana öğreten Tom'du.
- We should teach children how to protect themselves.
- Çocuklara kendilerini nasıl koruyacaklarını öğretmemiz gerek.
- I asked him to teach me French.
- Ondan bana Fransızca öğretmesini istedim.
- I can teach you how to drive.
- Nasıl araba süreceğini sana öğretebilirim.
- Children learn more from what you are than what you teach.
- Çocuklar ne öğrettiğinizden çok ne olduğunuzdan öğrenirler.
- Tom will teach you how to do that.
- Onu nasıl yapacağını Tom sana öğretecek.
- He taught me how to drive.
- Bana araba kullanmayı o öğretti.
- I wanted Tom to teach me some French.
- Tom'un bana biraz Fransızca öğretmesini istedim.
- Teach me how to make a salad.
- Bana nasıl salata yapılacağını öğret.
- I teach biology and French.
- Ben biyoloji ve Fransızca öğretirim.
- I can teach you how to swim.
- Sana yüzmeyi öğretebilirim.
- There's so much I want to teach you, Tom.
- Sana öğretmek istediğim çok şey var, Tom.
- Tom taught me that.
- Bunu bana Tom öğretti.
- I tried to teach myself how to play the guitar.
- Kendime gitar çalmayı öğretmeye çalıştım.
- I'm teaching myself to tap dance.
- Kendime step dansı yapmayı öğretiyorum.
- Christ taught forgiveness.
- İsa affetmeyi öğretti.
- I asked him to teach me French.
- Onun bana Fransızca öğretmesini istedim.
- He earns his living by teaching English.
- Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
- Tom is the one who taught me how to drive.
- Tom bana araba kullanmayı öğreten kişidir.
- He teaches his friends English.
- O, arkadaşlarına İngilizce öğretir.
- Tom was taught by Mary.
- Tom'a Mary öğretti.
- I can teach you how to love children.
- Çocukları nasıl seveceğinizi öğretebilirim.
- Her job is to teach English.
- Onun işi İngilizce öğretmek.
- I had to teach French.
- Fransızca öğretmek zorundaydım.
- My mother teaches flower arranging.
- Annem çiçek düzenleme öğretir.
- Tom is the one who taught me how to play poker.
- Tom bana poker oynamayı öğreten kişidir.
- He teaches mathematics as well as English.
- O, İngilizce öğrettiği gibi matematik de öğretiyor.
- Isn't that where I taught you how to water ski?
- Burası sana su kayağı yapmayı öğrettiğim yer değil mi?
- Have you ever taught Chinese to foreigners?
- Hiç yabancılara Çince öğrettin mi?
- I was told that you could teach me how to sharpen a knife.
- Bana bir bıçağı nasıl bileyeceğimi öğretebileceğin söylendi.
- Is French taught at your school?
- Okulunuzda Fransızca öğretiliyor mu?
- Can you teach me how to fly?
- Bana nasıl uçacağımı öğretebilir misin?
- I can teach you how to bake a pizza.
- Sana pizza pişirmeyi öğretebilirim.
- I can teach you how to sing.
- Nasıl şarkı söyleneceğini öğretebilirim.
- I teach French to young children.
- Genç çocuklara Fransızca öğretirim.
- He taught me how to write.
- Bana nasıl yazılacağını öğretti.
- I can teach you how to pray.
- Nasıl dua edeceğini öğretebilirim.
- My parents taught me to be a compassionate person.
- Ailem bana şefkatli bir insan olmayı öğretti.
- You also teach her English?
- Sen de ona İngilizce öğretiyor musun?
- I'll teach you how to play the ukulele if you want me to.
- Eğer istersen sana ukulele çalmayı öğretirim.
- Tom taught Mary to paint.
- Tom Mary'ye boya yapmayı öğretti.
- Tom isn't the one who taught me how to do that.
- Tom onu nasıl yapacağımı bana öğreten kişi değil.
- Tom was the one who taught Mary how to do that.
- Mary'ye onu nasıl yapacağını öğreten kişi Tom'du.
- She teaches us English.
- O bize İngilizce öğretir.
- My parents taught me to respect my elders.
- Ailem bana büyüklerime saygı duymayı öğretti.
- Tom taught me how to make an origami ninja star.
- Tom bana origamiden ninja yıldızı yapmayı öğretti.
- Can you teach French?
- Fransızca öğretebilir misin?
- I'll teach you many things.
- Sana birçok şey öğreteceğim.
- Could you teach me some Vietnamese phrases, please!
- Bana birkaç Vietnamca cümle öğretebilir misin lütfen?
- Tom taught me how to do that.
- Tom onu nasıl yapacağımı bana öğretti.
- You can’t teach a pike how to swim.
- Bir turna balığına nasıl yüzüleceğini öğretemezsin.
- She's teaching us French.
- O bize Fransızca öğretiyor.
- We can't teach Islam because we don't have a religious education teacher.
- İslam'ı öğretemiyoruz çünkü din eğitimi verecek öğretmenimiz yok.
- Do you still teach French?
- Hala Fransızca öğretiyor musun?
- I'm sure Tom could teach Mary how to drive.
- Eminim Tom, Mary'ye araba kullanmayı öğretebilir.
- He's a teacher of physics, but can also teach math.
- Fizik öğretmeni ama matematik de öğretebiliyor.
- I loved teaching French.
- Fransızca öğretmeyi severdim.
- He taught his son how to swim.
- O, oğluna yüzmeyi öğretti.
- Tom teaches English at a local school.
- Tom bölgedeki bir okulda İngilizce öğretiyor.
- Sami was teaching me about Islam.
- Sami bana İslam hakkında bir şeyler öğretiyordu.
- I want to teach today.
- Bugün öğretmek istiyorum.
- Tom taught me how to cook.
- Tom bana nasıl yemek yapılacağını öğretti.
- Tom has started teaching French.
- Tom Fransızca öğretmeye başladı.
- Tom taught me how to make a campfire.
- Tom bana kamp ateşinin nasıl yakılacağını öğretti.
- I plan to teach French next year.
- Gelecek yıl Fransızca öğretmeyi planlıyorum.
- I teach Chinese.
- Çince öğretiyorum.
- Sami teaches Spanish literature.
- Sami İspanyol edebiyatı öğretiyor.
- Tom teaches me French twice a week.
- Tom bana haftada iki kez Fransızca öğretiyor.
- You haven't taught me.
- Bana öğretmedin.
- We'll teach you how to read.
- Sana okumayı öğreteceğiz.
- Tom teaches French to his friends once a week.
- Tom haftada bir kez arkadaşlarına Fransızca öğretiyor.
- In Soviet Russia, lesson teaches teacher!
- Sovyet Rusya'da ders öğretmene öğretir!
- Hopefully, someone can teach Tom French.
- Umarım biri Tom'a Fransızca öğretebilir.
- Tom probably knows someone who can teach us French.
- Tom muhtemelen bize Fransızca öğretebilecek birini tanıyor.
- Who taught you to swim?
- Sana yüzmeyi kim öğretti?
- My parents taught me to be a good person.
- Ailem bana iyi bir insan olmamı öğretti.
- I'm going to teach you how to do that.
- Sana bunu nasıl yapacağını öğreteceğim.
- Tom was the one who taught me French.
- Tom bana Fransızca öğreten kişiydi.
- My parents taught me not to take gifts from strangers.
- Ailem bana yabancılardan hediye almamayı öğretti.
- This course teaches basic skills in First Aid.
- Bu kurs, ilk yardım konusunda temel becerileri öğretir.
- I taught French in a high school in Boston.
- Ben Boston'da bir lisede Fransızca öğrettim.
- Tom wanted me to teach him how to drive.
- Tom ona araba kullanmayı öğretmemi istedi.
- My sister asked me to teach her how to ski.
- Kız kardeşim ona nasıl kayak yapılacağın öğretmemi istedi.
- I can teach you how to show your love.
- Sevginizi nasıl göstereceğinizi öğretebilirim.
- Please teach me how to drive.
- Lütfen bana nasıl araba kullanılacağını öğret.
- He teaches mathematics as well as English.
- İngilizcenin yanı sıra matematik de öğretir.
- Tom taught Mary a lot.
- Tom Mary'ye çok şey öğretti.
- It is true that she teaches French.
- Onun Fransızca öğrettiği doğrudur.
- That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach.
- İnsanların tarihten çok fazla ders çıkarmaması, tarihin öğretmesi gereken tüm derslerin en önemlisidir.
- Tom has been teaching Mary French.
- Tom, Mary'ye Fransızca öğretiyor.
- Tom asked me to teach Mary how to do that.
- Tom, Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğretmemi istedi.
- I'm happy to teach you German for free.
- Sana ücretsiz Almanca öğretmekten mutluluk duyarım.
- I'll teach him some manners.
- Ona biraz görgü öğreteceğim.
- Are you certain it was Tom who taught Mary how to drive?
- Mary'ye araba kullanmayı öğretenin Tom olduğundan emin misin?
- Tom usually teaches French, but this year he's teaching English.
- Tom genelde Fransızca öğretir ama bu yıl İngilizce öğretiyor.
- Tom taught Mary survival skills.
- Tom, Mary'ye hayatta kalma becerilerini öğretti.
- Tom was the one who taught me how to do this.
- Bunu nasıl yapacağımı bana öğreten Tom'du.
- I'm going to teach you a lesson.
- Sana bir ders öğreteceğim.
- Who did Tom say taught him French?
- Tom'un ona Fransızca öğrettiğini kim söyledi?
- I'd be grateful to you if you could teach me how to drive.
- Bana araba kullanmayı öğretirsen sana minnettar olurum.
- I teach French.
- Fransızca öğretirim.
- She taught French in Italy before moving to Paris.
- Paris'e taşınmadan önce İtalya'da Fransızca öğretmişti.
- Would you teach me how to dance?
- Bana nasıl dans edeceğimi öğretir misin?
- My mother taught me not to waste money.
- Annem bana para israf etmemeyi öğretti.
- I've also taught French.
- Ben de Fransızca öğrettim.
- Tom has taught me a few things.
- Tom bana birkaç şey öğretti.
- My parents taught me not to waste money.
- Ailem bana parayı boşa harcamamayı öğretti.
- Tom is the one who taught Mary how to do that.
- Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğreten Tom'du.
- The professor teaches Czech.
- Öğretmen, Çekçe öğretiyor.
- I can teach you how to worship God.
- Tanrı'ya nasıl ibadet edileceğini öğretebilirim.
- I can teach English.
- İngilizce öğretebilirim.
- I won't teach French anymore.
- Artık Fransızca öğretmeyeceğim.
- They teach us to speak.
- Bize konuşmayı öğretiyorlar.
- Tom is able to teach French.
- Tom Fransızca öğretebilir.
- Tom taught Mary how to build a fire.
- Tom, Mary'e nasıl ateş yakılacağını öğretti.
- I can teach you how to drive.
- Sana nasıl sürüleceğini öğretebilirim.
- We're trying to teach Tom basic problem-solving skills.
- Biz Tom'a temel problem çözme becerilerini öğretmeye çalışıyoruz.
- I taught Tom how to cook.
- Tom'a nasıl yemek yapılacağını ben öğrettim.
- Tom is still teaching French.
- Tom hala Fransızca öğretiyor.
- A Mexican taught him Spanish.
- Bir Meksikalı ona İspanyolca öğretti.
- I teach French at a high school.
- Lisede Fransızca öğretirim.
- I hope Tom can teach Mary how to do that.
- Umarım Tom, Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğretebilir.
- I taught Mary how to make bread.
- Mary'ye nasıl ekmek yapacağını öğrettim.
- I taught Tom how to do that.
- Tom'a bunu nasıl yapacağını ben öğrettim.
- Tom is teaching us French.
- Tom bize Fransızca öğretiyor.
- You can't teach a crab how to walk straight.
- Bir akrebe nasıl düz yürüyeceğini öğretemezsin.
- Tom might not be teaching French anymore.
- Tom artık Fransızca öğretmiyor olabilir.
- She taught me how to swim.
- O, bana nasıl yüzeceğimi öğretti.
- I have come to Japan not to teach but to write.
- Japonya'ya öğretmek için değil, yazmak için geldim.
- Tom has never taught French.
- Tom hiç Fransızca öğretmedi.
- Who taught Tom how to do that so well?
- Bunu bu kadar iyi yapmayı Tom'a kim öğretti?
- Mr Hirayama teaches very well.
- Bay Hirayama çok iyi öğretir.
- Tom doesn't really know French well enough to teach it.
- Tom, öğretmek için Fransızcayı yeterince iyi bilmiyor.
- Tom taught me how to make pancakes.
- Tom bana krep yapmayı öğretti.
- Do you teach Esperanto?
- Esperanto öğretiyor musun?
- You're the one who taught me how to do this.
- Bana bunun nasıl yapılacağını öğreten sensin.
- You taught him well.
- Ona iyi öğretmişsin.
- I can teach you how to read.
- Sana okumayı öğretebilirim.
- Tom thinks that schools should teach children to obey authority.
- Tom okulların çocuklara otoriteye itaat etmeyi öğretmeleri gerektiğini düşünüyor.
- I like teaching French.
- Fransızca öğretmeyi severim.
- You must teach it to me.
- Bana öğretmelisin.
- I'm teaching myself to play the guitar.
- Kendime gitar çalmayı öğretiyorum.
- He taught the children Russian.
- O, çocuklara Rusça öğretti.
- I'm still teaching French.
- Hâlâ Fransızca öğretiyorum.
- She taught music for thirty years.
- Otuz yıldır müzik öğretiyor.
- There is nothing in the world that doesn't teach us a good lesson.
- Dünyada bize iyi bir ders öğretmeyen hiçbir şey yok.
- You teach us to speak English.
- Sen bize İngilizce konuşmayı öğretiyorsun.
- That taught me not to annoy other people.
- Bu bana diğer insanları kızdırmamayı öğretti.
- I have to teach Tom that.
- Tom'a bunu öğretmeliyim.
- I am teaching Berber.
- Berberice öğretiyorum.
- Did Klaus accept to teach you German?
- Klaus sana Almanca öğretmeyi kabul etti mi?
- What grade do you teach?
- Kaçıncı sınıfta öğretiyorsun?
- Parents teach children to speak, children teach parents to be silent.
- Ebeveynler çocuklara konuşmayı öğretir, çocuklar ebeveynlere sessiz olmayı öğretir.
- Tom hopes that Mary will teach him how to do that.
- Tom, Mary'nin ona bunu nasıl yapacağını öğreteceğini umuyor.
- Does Tom still want me to teach him French?
- Tom hâlâ ona Fransızca öğretmemi istiyor mu?
- It was Tom that taught me how to do this.
- Bunu bana nasıl yapacağımı öğreten Tom'du.
- What history teaches us is that men have never learned anything from it.
- Tarihin bize öğrettiği şey insanların ondan bir şey öğrenmemiş olmasıdır.
- I could teach you a thing or two.
- Sana bir iki şey öğretebilirim.
- Who taught Tom how to bake bread?
- Tom'a ekmek pişirmeyi kim öğretti?
- Tom wasn't the one who taught Mary how to ride a horse.
- Mary'ye ata nasıl binileceğini öğreten Tom değildi.
- Tom is the one who taught Mary how to drive.
- Mary'ye nasıl araba süreceğini öğreten kişi Tom'dur.
- My mom taught me how to cook.
- Annem bana yemek yapmayı öğretti.
- I want to teach you something.
- Sana bir şey öğretmek istiyorum.
- Do you think Tom would teach French to my children?
- Sizce Tom benim çocuklarıma Fransızca öğretecek mi?
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış olduğunu öğretir.
- Tom told me that he wanted to teach me French.
- Tom bana Fransızca öğretmek istediğini söyledi.
- Who taught you that song?
- Sana o şarkıyı kim öğretti?
- Is Tom the one who taught you how to do that?
- Sana onun nasıl yapılacağını öğreten kişi Tom mu?
- My father taught me how to ride a bike.
- Babam bana nasıl bisiklet kullanacağımı öğretti.
- I could teach you how to do that.
- Sana bunu nasıl yapacağını öğretebilirdim.
- I can teach you how to cook.
- Sana yemek pişirmeyi öğretebilirim.
- Who taught Tom how to drive?
- Tom'a araba kullanmayı kim öğretti?
- Tom was the one who taught me how to do that.
- Tom bana bunu öğreten kişiydi.
- There's nothing more I can teach you.
- Sana öğretebileceğim başka bir şey yok.
- Tom teaches yoga to Mary.
- Tom, Mary'ye yoga öğretiyor.
- Will you teach your children Esperanto?
- Çocuklarına Esperanto öğretecek misin?
- Tom has been teaching me how to play the guitar.
- Tom bana nasıl gitar çalınacağını öğretiyor.
- You taught me always to face my fears, Tom.
- Bana her zaman korkularımla yüzleşmeyi öğrettin, Tom.
- Tom taught Mary to read.
- Tom Mary'ye okumayı öğretti.
- The teacher teaches the students.
- Öğretmen öğrencilere öğretir.
- Tom tried to teach Mary how to dance.
- Tom, Mary'ye nasıl dans edeceğini öğretmeye çalıştı.
- Tom taught Mary how to ride a bicycle.
- Tom, Mary'ye nasıl bisiklet sürüleceğini öğretti.
- I taught Tom French three years ago.
- Tom'a üç yıl önce Fransızca öğrettim.
- Tom told Mary he had asked John to teach Alice how to do that.
- Tom, Mary'ye John'un Alice'e bunu nasıl yapacağını öğretmesini istediğini söyledi.
- Tom is the one who taught Mary how to ride a horse.
- Mary'ye ata binmeyi öğreten kişi Tom'du.
- He taught us that Columbus discovered America.
- O bize Columbus'un Amerika'yı keşfettiğini öğretti.
- Tom asked me to teach him how to ski.
- Tom ona kayak yapmayı öğretmemi istedi.
- Didn't they teach you anything at school?
- Size okulda hiçbir şey öğretmediler mi?
- I can teach you how to shoot.
- Sana ateş etmeyi öğretebilirim.
- Tom can teach French.
- Tom Fransızca öğretebilir.
- I taught Tom French three years ago.
- Üç yıl önce Tom'a Fransızca öğrettim.
- Never offer to teach fish to swim.
- Asla balıklara yüzmeyi öğretmeyi teklif etme.
- I can teach you how to hunt.
- Sana nasıl avlanacağını öğretebilirim.
- He teaches English to his friends.
- Arkadaşlarına İngilizce öğretiyor.
- Tom asked Mary to teach him some useful phrases in French.
- Tom, Mary'den kendisine Fransızca bazı yararlı ifadeler öğretmesini istedi.
- I teach French to Tom's children.
- Tom'un çocuklarına Fransızca öğretiyorum.
- You taught him well.
- Ona iyi öğrettin.
- Tom teaches French at a high school.
- Tom bir lisede Fransızca öğretiyor.
- I can't teach French.
- Ben Fransızca öğretemem.
- He teaches French in New York.
- O, New York'ta Fransızca öğretir.
- Tom taught me how to introduce myself in French.
- Tom bana kendimi Fransızca tanıtmamı öğretti.
- Tom is teaching French.
- Tom Fransızca öğretiyor.
- I taught French to Tom three years ago.
- Üç yıl önce Tom'a Fransızca öğrettim.
- The professor teaches English conversation.
- Profesör İngilizce konuşmayı öğretir.
- How about teaching me your language?
- Bana dilinizi öğretmeye ne dersiniz?
- The teachers teach.
- Öğretmenler öğretir.
- Tom was the one who taught me that song.
- Bana bu şarkıyı öğreten kişi Tom'du.
- I've taught Tom everything I know.
- Tom'a bildiğim her şeyi öğrettim.
- French is taught us by her.
- Bize Fransızcayı öğreten odur.
- Can you teach me English?
- Bana İngilizce öğretebilir misin?
- Could you teach me French?
- Bana Fransızca öğretebilir misiniz?
- I liked teaching French.
- Fransızca öğretmeyi severdim.
- I asked Tom if he knew anybody who could teach my children French.
- Tom'a çocuklarıma Fransızca öğretebilecek birini tanıyıp tanımadığını sordum.
- What's the most important lesson life has taught you?
- Hayatın size öğrettiği en önemli ders nedir?
- Mrs Thomas taught us history.
- Bayan Thomas bize tarih öğretti.
- How long have you been teaching French?
- Ne kadar süredir Fransızca öğretiyorsun?
- Who did Confucius teach?
- Konfüçyüs kime öğretti?
- Tom taught Mary many things.
- Tom Mary'ye çok şey öğretti.
- Tom taught me how to whistle.
- Tom bana nasıl ıslık çalınacağını öğretti.
- By teaching, we learn.
- Öğreterek öğreniriz.
- I don't teach French.
- Ben Fransızca öğretmiyorum.
- He taught me how to write a poem.
- Bana nasıl şiir yazılacağını öğretti.
- Who taught you to tango?
- Sana tango yapmayı kim öğretti?
- It is life that teaches us, not school.
- Bize öğreten hayattır, okul değil.
- You've taught us a great deal.
- Sen bize çok şey öğrettin.
- She asked Bob to teach her how to ski.
- Bob'dan ona kayak yapmayı öğretmesini istedi.
- I learned far more than I taught.
- Öğrettiğimden çok daha fazla şey öğrendim.
- Would you teach me to surf?
- Bana sörf yapmayı öğretir misin?
- Tom might teach French again.
- Tom yine Fransızca öğretebilir.
- He taught his children Russian.
- Çocuklarına Rusça öğretti.
- I can teach you how to do the waltz.
- Sana nasıl vals yapılacağını öğretebilirim.
- Could you teach me how to drive?
- Bana nasıl araba kullanacağımı öğretir misiniz?
- Would you teach me how to make cheese?
- Bana peynir yapmayı öğretir misiniz?
- Tom was the one who taught me how to play tennis.
- Tom bana tenis oynamayı öğreten kişiydi.
- In 1873 he moved to Warsaw with his whole family, and from that time taught German at the Veterinary Institute and at a secondary school.
- 1873'te tüm ailesiyle Varşova'ya taşındı ve o zamandan itibaren Veteriner Enstitüsü'nde ve bir ortaokulda Almanca öğretti.
- Who taught Tom how to ski?
- Tom'a kayak yapmayı kim öğretti?
- Tom taught French in Boston for three years.
- Tom, Boston'da üç yıl Fransızca öğretti.
- I have so much to teach you.
- Sana öğretecek çok şeyim var.
- I can teach you how to write.
- Sana yazmayı öğretebilirim.
- True science teaches us to doubt and to abstain from ignorance.
- Gerçek bilim bize şüphe etmeyi ve cehaletten uzak durmayı öğretir.
- My mother taught me Berber.
- Annem bana Berberice öğretti.
- Didn't they teach you anything at school?
- Okulda sana hiçbir şey öğretmediler mi?
- Are you sure it was Tom who taught Mary how to do that?
- Mary'ye bunu yapmayı öğretenin Tom olduğuna emin misin?
- I can teach you how to repair your car.
- Sana arabanı nasıl tamir edeceğini öğretebilirim.
- Tom drives the way Mary taught him to drive.
- Tom Mary'nin ona öğrettiği şekilde araba sürüyor.
- Tom taught Mary to read.
- Tom, Mary'ye okumayı öğretti.
- The teacher teaches.
- Öğretmen öğretiyor.
- Tom taught me how to ride a bicycle.
- Tom bana bisiklet sürmeyi öğretti.
- Tom taught Mary how to drive.
- Tom Mary'ye araba sürmeyi öğretti.
- I think Tom could teach you how to drive.
- Bence Tom sana araba kullanmayı öğretebilir.
- Tom taught Mary how to write songs.
- Tom, Mary'ye nasıl şarkı yazılacağını öğretti.
- You should get Tom to teach you how to drive.
- Tom'un sana araba kullanmayı öğretmesini sağlamalısın.
- Who taught you how to play the piano?
- Nasıl piyano çalacağını sana kim öğretti?
- He taught himself French.
- Kendisine Fransızca öğretti.
- Tom is going to teach French.
- Tom Fransızca öğretecek.
- I am teaching.
- Öğretiyorum.
- Tom said that Mary taught French.
- Tom, Mary'nin Fransızca öğrettiğini söyledi.
- By example, parents should teach their children kindness.
- Aileler çocuklarına örnek ile kibarlığı öğretmeli.
- I will teach you Hausa and you will teach me Korean.
- Ben sana Hausa dilini öğretirim, sen de bana Korece öğretirsin.
- Can you teach me how to apologize in French?
- Bana Fransızca özür dilemeyi öğretebilir misin?
- I taught French, too.
- Ben de Fransızca öğrettim.
- Read the kind of books that teach you something.
- Size bir şeyler öğretecek türden kitaplar okuyun.
- Could you teach me some French?
- Bana biraz Fransızca öğretebilir misin?
- I no longer teach French.
- Artık Fransızca öğretmiyorum.
- Do you want me to teach you some swear words?
- Sana bazı küfürler öğretmemi ister misin?
- Don't teach fish to swim.
- Balıklara yüzmeyi öğretme.
- I taught my children French.
- Çocuklarıma Fransızca öğrettim.
- Tom also taught French.
- Tom Fransızca da öğretiyordu.
- You taught me well.
- Bana iyi öğrettin.
- Tom taught me how to tie a square knot.
- Tom bana kare düğüm atmayı öğretti.
- Tom says he used to teach French.
- Tom eskiden Fransızca öğrettiğini söylüyor.
- She taught music for thirty years.
- O, otuz yıl boyunca müzik öğretti.
- I also teach English to them.
- Onlara İngilizce de öğretiyorum.
- If you teach me your language, I'll teach you mine.
- Bana dilini öğretirsem, ben sana benimkini öğreteceğim.
- Tom taught his dog some tricks.
- Tom köpeğine bazı numaralar öğretti.
- Fadil taught Layla everything he knew.
- Fadıl bildiği her şeyi Leyla'ya öğretti.
- Tom said he wanted me to teach him how to drive.
- Tom ona araba sürmeyi öğretmemi istediğini söyledi.
- Tom isn't the one who taught me how to drive.
- Bana araba kullanmayı öğreten Tom değildi.
- I'll teach you how to play chess.
- Sana satranç oynamayı öğreteceğim.
- Tom taught Mary how to read.
- Tom Mary'e okumayı öğretti.
- Tom told Mary he'd teach her French.
- Tom, Mary'ye Fransızca öğreteceğini söyledi.
- Was Tom the one who taught you how to drive?
- Sana nasıl araba süreceğini öğreten kişi Tom muydu?
- Can you teach me how to play the bagpipes?
- Gaydanın nasıl çalınacağını bana öğretebilir misin?
- I've been teaching French for three years.
- Üç yıldır Fransızca öğretiyorum.
- Can you teach me to fight?
- Bana dövüşmeyi öğretebilir misin?
- You can't teach old dogs new tricks.
- Yaşlı köpeklere yeni numaralar öğretemezsin.
- Didn't they teach you common sense as well as typing at the school where you studied?
- Okuduğun okulda yazı yazmanın yanı sıra sağduyuyu da öğretmediler mi?
- You have taught him well.
- Ona iyi öğretmişsin.
- I don't want to teach French.
- Fransızca öğretmek istemiyorum.
- I'll teach you French if you want me to.
- Eğer istersen sana Fransızca öğretirim.
- Tom taught Mary a new song today.
- Tom bugün Mary'ye yeni bir şarkı öğretti.
- Tom taught Mary basic survival skills.
- Tom, Mary'ye temel hayatta kalma teknikleri öğretti.
- He taught me how to spell the word.
- Kelimeyi nasıl heceleyeceğimi öğretti.
- I wasn't the one who taught Tom how to do that.
- Onu nasıl yapacağını Tom'a öğreten kişi ben değildim.
- Aren't you the one who taught Tom how to drive?
- Tom'a araba kullanmayı öğreten sen değil miydin?
- You must teach me how to do that.
- Onu nasıl yapacağımı bana öğretmelisin.
- It did not teach her to speak.
- Ona konuşmayı öğretmemiş.
- Who taught you French?
- Sana kim Fransızca öğretti?
- Didn't they teach you common sense as well as typing at the school where you studied?
- Okuduğunuz okulda size daktilo yazmanın yanı sıra sağduyu da öğretmediler mi?
- Tom could teach Mary how to do that.
- Tom Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğretebilir.
- Could you teach me your language?
- Bana dilinizi öğretebilir misiniz?
- He taught history at school.
- O okulda tarih öğretti.
- Your wife teaches me Italian.
- Karın bana İtalyanca öğretiyor.
- Please teach us how to do that.
- Lütfen bize bunu nasıl yapacağımızı öğretin.
- Are you teaching Spanish?
- İspanyolca öğretiyor musun?
- I can teach you how to fight.
- Nasıl dövüşüleceğini öğretebilirim.
- Tom said he'd never teach French.
- Tom asla Fransızca öğretmeyeceğini söyledi.
- I can teach you how to dance.
- Sana nasıl dans edileceğini öğretebilirim.
- Tom taught French for thirty years.
- Tom otuz yıl Fransızca öğretti.
- I will teach you Hausa and you will teach me Korean.
- Sana Hausaca öğreteceğim, sense bana Korece öğreteceksin.
- Will you teach me how to play chess?
- Bana nasıl satranç oynayacağımı öğretir misin?
- You should tell Tom that Mary wants him to teach her how to do that.
- Tom'a, Mary'nin ona bunu nasıl yapacağını öğretmesini istediğini söylemelisin.
- Are you teaching Spanish?
- İspanyolca mı öğretiyorsun?
- What did your father teach you?
- Baban sana ne öğretti?
- French was the language of diplomacy, and because of this was taught in schools.
- Fransızca diplomasi diliydi ve bu nedenle okullarda öğretiliyordu.
- My uncle teaches English in a college.
- Amcam bir üniversitede İngilizce öğretir.
- I'm not going to teach you how to do that.
- Sana onu nasıl yapacağını öğretmeyeceğim.
- I remember my mother teaching me the alphabet.
- Annemin bana alfabeyi öğrettiğini hatırlıyorum.
- After he had graduated from the university, he taught English for two years.
- O, üniversiteden mezun olduktan sonra, iki yıl boyunca İngilizce öğretti.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- You must teach me how to do it.
- Bana nasıl yapılacağını öğretmelisin.
- Tom taught me how to introduce myself in French.
- Tom bana kendimi Fransızca nasıl tanıtacağımı öğretti.
- Literature teaches us about humanity.
- Edebiyat bize insanlığı öğretir.
- I'll teach you how to do that.
- Bunu nasıl yapacağını sana öğreteceğim.
- Do you think Tom would teach French to my children?
- Sizce Tom çocuklarıma Fransızca öğretir mi?
- He taught his sons Russian.
- O, oğullarına Rusça öğretti.
- Are you the one who taught Tom how to drive?
- Tom'a araba kullanmayı öğreten sen misin?
- Tom thought Mary taught French.
- Tom Mary'nin Fransızca öğrettiğini düşünüyordu.
- Tom drives the way Mary taught him to drive.
- Tom, Mary'nin ona öğrettiği şekilde araba kullanıyor.
- Tom is the one who taught me how to do this.
- Tom bana bunu nasıl yapacağımı öğreten kişi.
- Tom loved teaching French.
- Tom Fransızca öğretmeyi seviyordu.
- Tom, you have really taught me many things.
- Tom, bana gerçekten çok şey öğrettin.
- I can teach you how to write.
- Nasıl yazılacağını sana öğretebilirim.
- Tom loved teaching French.
- Tom Fransızca öğretmeyi severdi.
- I wanted Tom to teach me French.
- Tom'un bana Fransızca öğretmesini istedim.
- When did Tom teach you to drive?
- Tom sana araba kullanmayı ne zaman öğretti?
- To know is one thing, to teach is another.
- Bilmek başka bir şeydir, öğretmek başka bir şey.
- Tom taught French to his children.
- Tom çocuklarına Fransızca öğretti.
- He taught them how to sail ships.
- Onlara nasıl gemi kullanacaklarını öğretti.
- You teach Arabic.
- Arapça öğretiyorsun.
- Is somebody teaching you French?
- Biri sana Fransızca öğretiyor mu?
- Do you know anybody who can teach my kids French?
- Çocuklarıma Fransızca öğretebilecek birini tanıyor musun?
- You have taught him well.
- Ona iyi öğrettin.
- I'm sure Tom could teach you how to drive.
- Eminim Tom sana araba kullanmayı öğretebilir.
- I can teach you how to fly.
- Sana uçmayı öğretebilirim.
- Would you teach me how to drive?
- Bana araba sürmeyi öğretir misin?
- Tom asked me to teach him how to ski.
- Tom benden ona kayak yapmayı öğretmemi istedi.
- I'll teach you how to swim.
- Sana yüzmeyi öğreteceğim.
- Tom taught Mary to read.
- Tom Mary'e okumayı öğretti.
- Was Tom the one who taught you how to dance?
- Sana nasıl dans edeceğini öğreten kişi Tom muydu?
- I love teaching kids.
- Çocuklara öğretmeyi severim.
- Who did Tom say taught him French?
- Tom ona Fransızcayı kimin öğrettiğini söyledi?
- Tom teaches.
- Tom öğretir.
- Who taught you this prayer?
- Bu duayı sana kim öğretti?
- Who taught you how to do that?
- Bunu yapmayı sana kim öğretti?
- I am teaching Berber.
- Ben Berberice öğretiyorum.
- Are you sure it was Tom who taught Mary how to do that?
- Bunu nasıl yapacağını Mary'ye öğretenin Tom olduğundan emin misin?
- He taught his son how to swim.
- Oğluna nasıl yüzüleceğini öğretti.
- In Soviet Russia, lesson teaches teacher!
- Sovyet Rusya'da, ders öğretmeni öğretir!
- Tom teaches yoga.
- Tom yoga öğretiyor.
- I'll teach you how to swim.
- Sana nasıl yüzüleceğini öğreteceğim.
- You must not fight too often with one enemy, or you will teach him all your art of war.
- Aynı düşmanla çok sık savaşmamalısın, yoksa ona bütün savaş sanatını öğretirsin.
- Do you think Tom was the one who taught Mary how to do that?
- Bunu nasıl yapacağını Mary'ye öğreten kişinin Tom olduğunu mu düşünüyorsun?
- If history could teach us anything, it would be that private property is inextricably linked with civilization.
- Tarih bize bir şey öğretecekse, o da özel mülkiyetin uygarlıkla ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğudur.
- Have you ever taught French to anyone?
- Hiç birine Fransızca öğrettin mi?
- I can teach you how to write.
- Sana nasıl yazılacağını öğretebilirim.
- I can teach you how to do this.
- Bunu nasıl yapacağını öğretebilirim.
- Tom wanted Mary to teach him how to swim.
- Tom, Mary'nin ona yüzmeyi öğretmesini istedi.
- She teaches English.
- İngilizce öğretiyor.
- Is Tom the one who taught you how to sing?
- Sana şarkı söylemeyi öğreten Tom muydu?
- I teach Spanish.
- İspanyolca öğretiyorum.
- Don't teach me how to live!
- Bana nasıl yaşayacağımı öğretme!
- Tom wanted Mary to teach him how to juggle.
- Tom Mary'nin ona hokkabazlık yapmayı öğretmesini istedi.
- I forgot it was Tom who taught you how to play the guitar.
- Sana gitar çalmayı öğretenin Tom olduğunu unutmuşum.
- We need to teach Tom how to survive.
- Tom'a nasıl hayatta kalacağını öğretmeliyiz.
- Is Tom the one who taught you how to sing?
- Sana şarkı söylemeyi öğreten kişi Tom mu?
- Tom and Mary both taught French.
- Tom ve Mary Fransızca öğretiyorlardı.
- Tom is the one who taught Mary how to drive.
- Mary'ye araba kullanmayı öğreten Tom'du.
- We'll teach you how to read.
- Size okumayı öğreteceğiz.
- My parents taught me to show respect to my elders.
- Annemle babam bana büyüklerime saygı göstermeyi öğretti.
- My mother taught me how to make osechi.
- Annem bana nasıl "osechi" yapılacağını öğretti.
- I can teach you how to fly.
- Sana nasıl uçulacağını öğretebilirim.
- Tom taught me how to do this.
- Tom bana bunun nasıl yapılacağını öğretti.
- Tom and Mary both teach French.
- Tom ve Mary'nin her ikisi de Fransızca öğretiyorlar.
- I don't teach French here anymore.
- Artık burada Fransızca öğretmiyorum.
- Tom taught me how to be a man.
- Tom bana nasıl erkek olunacağını öğretti.
- Teach these sentences.
- Bu cümleleri öğretin.
- Tom teaches law at Harvard.
- Tom Harvard'da hukuk öğretiyor.
- You teach Arabic.
- Arapça öğretirsiniz.
- Can you teach me how to fly?
- Bana nasıl uçulacağını öğretebilir misin?
- Tom has been teaching me how to play the blues.
- Tom bana nasıl blues çalacağımı öğretiyor.
- Tom hopes Mary will teach him French.
- Tom Mary'nin ona Fransızca öğreteceğini umuyor.
- I think Tom could teach Mary how to drive.
- Bence Tom Mary'ye araba kullanmayı öğretebilir.
- My mother taught me how to make miso soup.
- Annem bana miso çorbası yapmayı öğretti.
- Tom taught me how to swim the breaststroke.
- Tom bana kurbağalama yüzmeyi öğretti.
- Tom wanted Mary to teach him how to swim.
- Tom Mary'nin ona nasıl yüzeceğini öğretmesini istedi.
- I can teach you how to do that.
- Sana nasıl yapılacağını öğretebilirim.
- You must teach me, one of these days.
- Bir gün bana öğretmelisin.
- I have taught my dog to sit up and beg.
- Köpeğime doğrularak oturmayı ve arka ayaklarının üstünde durmayı öğrettim.
- I taught him to ride a bicycle.
- Ona bisiklet sürmeyi ben öğrettim.
- I didn't know how to do that until Tom taught me.
- Tom bana öğretene kadar bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum.
- Tom is one of the students I'm teaching French to this year.
- Tom bu yıl Fransızca öğrettiğim öğrencilerden biri.
- The bilingual school teaches English and Portuguese.
- İki dilli okul İngilizce ve Portekizce öğretiyor.
- He teaches maths as well as English.
- O, İngilizcenin yanı sıra matematik de öğretir.
- We can't teach Islam because we don't have a religious education teacher.
- İslam'ı öğretemiyoruz çünkü din eğitimi öğretmenimiz yok.
- Tom asked Mary if she would teach him French.
- Tom Mary'ye ona Fransızca öğretip öğretmeyeceğini sordu.
- I can't teach you anything else.
- Sana başka bir şey öğretemem.
- I was the one who taught Tom how to read.
- Tom'a okumayı öğreten bendim.
- Will Mr Oka teach English?
- Bay Oka İngilizce öğretecek mi?
- Tom was the one who taught me how to play the ukulele.
- Bana ukulele çalmayı öğreten Tom'du.
- I can teach you how to argue.
- Nasıl tartışılacağını sana öğretebilirim.
- I can teach you guitar.
- Sana gitar öğretebilirim.
- Tom says he used to teach French.
- Tom eskiden Fransızca öğrettiğini söyledi.
- He teaches English.
- O, İngilizce öğretir.
- I can teach you how to fool people.
- İnsanların nasıl kandırılacağını size öğretebilirim.
- He teaches English to his friends.
- Arkadaşlarına İngilizce öğretir.
- Teach me how to make a salad.
- Bana salata hazırlamayı öğret.
- Please teach me English.
- Lütfen bana İngilizce öğret.
- Who taught you to play the piano?
- Sana piyano çalmayı kim öğretti?
- Tom's sister teaches Maria Russian.
- Tom'un kız kardeşi Maria'ya Rusça öğretmektedir.
- Tom teaches French to Mary.
- Tom, Mary'ye Fransızca öğretiyor.
- Can you teach me how to play a ukulele?
- Bana ukulele çalmayı öğretebilir misin?
- He taught me how to swim.
- Bana nasıl yüzüleceğini öğretti.
- While employed at the bank, he taught economics at college.
- Bankada görevlendirildiğinde ,kolejde ekonomi öğretti.
- Tom used to teach French.
- Tom Fransızca öğretirdi.
- Can you teach me how to do that?
- Bana bunu nasıl yapacağımı öğretebilir misin?
- Tom taught me everything I know.
- Bildiğim her şeyi bana Tom öğretti.
- His wife teaches me Italian.
- Karısı bana İtalyanca öğretiyor.
- He is teaching Spanish to the children.
- O çocuklara İspanyolca öğretiyor.
- Who taught you how to swim?
- Sana yüzmeyi kim öğretti?
- Muslims adhere to the teaching of the prophet Mohammed.
- Müslümanlar Muhammed peygamberin öğretilerine bağlıdır.
- She teaches students English.
- Öğrencilere İngilizce öğretiyor.
- Tom wasn't the one who taught Mary how to ride a horse.
- Mary'ye ata binmeyi öğreten kişi Tom değildi.
- Tom taught me a lot of useful things.
- Tom bana çok faydalı şeyler öğretti.
- Will you teach your children Esperanto?
- Çocuklarınıza Esperanto öğretecek misiniz?
- Who taught them table manners?
- Onlara sofra adabını kim öğretti?
- Didn't your parents teach you anything?
- Ebeveynlerin sana bir şey öğretmedi mi?
- Tom taught me how to make pancakes.
- Tom bana nasıl krep yapılacağını öğretti.
- Tom taught me how to play tennis.
- Tom bana tenis oynamayı öğretti.
- We both teach French.
- İkimiz de Fransızca öğretiyoruz.
- Tom taught me to play that song.
- Bu şarkıyı çalmayı bana Tom öğretti.
- The Bible permits slavery, and teaches slaves to obey their masters.
- İncil köleliğe izin verir ve kölelere efendilerine itaat etmeyi öğretir.
- Tom said that he wanted to teach me French.
- Tom bana Fransızca öğretmek istediğini söyledi.
- I taught Tom French for three years.
- Tom'a üç yıl Fransızca öğrettim.
- Mr Umemura teaches us English.
- Bay Umemura bize İngilizce öğretiyor.
- Tom taught Mary how to play the piano.
- Tom, Mary'ye piyano çalmayı öğretti.
- Tom will teach French.
- Tom Fransızca öğretecek.
- He taught me how to spell the word.
- Bana kelimeyi nasıl heceleyeceğimi öğretti.
- Tom could probably teach Mary how to drive.
- Tom muhtemelen Mary'ye nasıl araba süreceğini öğretebilir.
- Who will teach our children?
- Çocuklarımıza kim öğretecek?
- My father teaches English at a high school.
- Babam, bir lisede İngilizce öğretiyor.
- I've been teaching Tom French.
- Tom'a Fransızca öğretiyorum.
- I wonder who taught Tom how to do that.
- Tom'a bunu nasıl yapacağını kim öğretti merak ediyorum.
- What courses do you teach?
- Hangi dersleri öğretiyorsunuz?
- Will you teach me how to play chess?
- Bana satranç oynamayı öğretir misin?
- Tom has taught French for thirty years.
- Tom otuz yıldır Fransızca öğretti.
- You teach Arabic.
- Arapça öğretirsin.
- You haven't taught me.
- Öğretmedin.
- Tom is the one who taught Mary how to ride a bicycle.
- Mary'ye bisiklet sürmeyi öğreten kişi Tom'du.
- Who taught you how to skate?
- Sana paten kaymayı kim öğretti?
- Tom taught Mary how to build a fire.
- Tom Mary'ye nasıl ateş yakacağını öğretti.
- I've been teaching Tom how to play the guitar.
- Tom'a gitar çalmayı öğretiyorum.
- Do you think Tom would teach me how to drive?
- Tom'un bana nasıl araba süreceğimi öğreteceğini düşünüyor musun?
- Tom taught French last year.
- Tom geçen yıl Fransızca öğretti.
- Tom is teaching me to how to skate.
- Tom bana paten yapmayı öğretiyor.
- This will teach that he must obey the law.
- Bu, ona kanunlara uyması gerektiğini öğretecektir.
- Tom taught his children how to sing several French songs.
- Tom çocuklarına birkaç Fransızca şarkıyı nasıl söyleyeceklerini öğretti.
- Who taught you how to sail?
- Sana yelken açmayı kim öğretti?
- You taught us that.
- Bunu bize sen öğrettin.
- I asked Tom to teach me how to drive.
- Tom'dan bana araba kullanmayı öğretmesini istedim.
- I can teach you how to do this.
- Bunun nasıl yapılacağını size öğretebilirim.
- Who taught you to write?
- Sana yazmayı kim öğretti?
- Experience will teach you common sense.
- Tecrübe size sağduyuyu öğretir.
- How long have you been teaching tennis?
- Ne kadar zamandan beri tenis öğretiyorsun?
- Let me teach you how to drive.
- Sana araba kullanmayı öğreteyim.
- Did Mr Davis come to Japan to teach English?
- Bay Davis Japonya'ya İngilizce öğretmek için mi geldi?
- Tom was the one who taught me to swear.
- Tom bana küfretmeyi öğreten kişiydi.
- Who taught you the piano?
- Sana piyanoyu kim öğretti?
- I would be happy to teach you that song.
- Sana o şarkıyı öğretmekten mutluluk duyarım.
- Doesn't Tom teach French?
- Tom Fransızca öğretmiyor mu?
- I can teach you French.
- Sana Fransızca öğretebilirim.
- She taught him everything she knew.
- Ona bildiği her şeyi öğretti.
- Who teaches you?
- Sana kim öğretiyor?
- Are you the one who taught Tom how to do that?
- Tom'a onu nasıl yapacağını öğreten kişi siz misiniz?
- Layla taught Salima how to wear her Muslim headscarf.
- Layla Salima'ya Müslüman başörtüsünü nasıl takacağını öğretti.
- You should ask Tom to teach you how to drive.
- Tom'un sana nasıl araba kullanacağını öğretmesini istemelisin.
- They should teach this in schools.
- Bunu okullarda öğretmeliler.
- I teach French to young children.
- Küçük çocuklara Fransızca öğretiyorum.
- Tom plans to teach French.
- Tom Fransızca öğretmeyi planlıyor.
- Tom said Mary taught French.
- Tom Mary'nin Fransızca öğrettiğini söyledi.
- She taught me so many interesting things.
- Bana çok ilginç şeyler öğretti.
- Tom asked Mary to teach him how to poach an egg in a microwave oven.
- Tom Mary'nin bir yumurtayı mikrodalga fırında nasıl pişireceğini kendisine öğretmesini istedi.
- My parents taught me how to drive.
- Ailem bana araba sürmeyi öğretti.
- I teach French to adults.
- Yetişkinlere Fransızca öğretirim.
- She taught him how to play the piano.
- Ona piyano çalmayı öğretti.
- Tom taught me how to play chess.
- Tom bana satranç oynamayı öğretti.
- My father tried to teach us the value of work.
- Babam bize çalışmanın değerini öğretmeye çalıştı.
- His job is to teach English.
- İşi İngilizce öğretmek.
- I teach English.
- İngilizce öğretiyorum.
- I can teach you how to steal.
- Sana nasıl çalacağını öğretebilirim.
- Could you teach me how to tie a tie?
- Bana kravat bağlamayı öğretebilir misin?
- Tom has been teaching Mary French.
- Tom Mary'ye Fransızca öğretiyor.
- My mom taught me how to do it.
- Nasıl yapılacağını annem öğretti.
- Can you teach me French?
- Bana Fransızca öğretebilir misin?
- The teachers teach.
- Öğretmenler öğretiyorlar.
- Tom wasn't the one who taught me how to drive.
- Bana nasıl araba süreceğimi öğreten kişi Tom değildi.
- I'm sure Tom could teach you how to do that.
- Tom'un size bunu nasıl yapacağınızı öğretebileceğinden eminim.
- Who taught you that?
- Bunu sana kim öğretti?
- One who is not willing to learn is not worth teaching.
- Öğrenmeye istekli olmayan biri öğretmeye değmez.
- I will teach you how to skate next Sunday.
- Gelecek Pazar sana nasıl kayılacağını öğreteceğim.
- Could you teach me how to do that?
- Bunu nasıl yapacağımı bana öğretir misin?
- Tom says he's teaching Mary French.
- Tom Mary'ye Fransızca öğrettiğini söylüyor.
- I used to teach French.
- Ben Fransızca öğretirdim.
- I'm teaching Berber in Oran.
- Ben Oran'da Berberice öğretiyorum.
- I taught Tom how to swim.
- Tom'a yüzmeyi öğrettim.
- Tom tried to teach Mary how to play bridge.
- Tom, Mary'ye briç oynamayı öğretmeye çalıştı.
- Tom taught his son how to sing many folk songs.
- Tom oğluna birçok halk şarkısı öğretti.
- Didn't they teach you anything at Harvard?
- Onlar sana Harvard'ta bir şey öğretmedi mi?
- I can teach you how to fight.
- Sana nasıl dövüşeceğini öğretebilirim.
- Mr Hirayama teaches very well.
- Sayın Hirayama çok iyi öğretir.
- Tom is the one who taught Mary how to do that.
- Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğreten kişi Tom'dur.
- Could you teach me how to tie a tie?
- Bana nasıl kravat bağlanacağını öğretebilir misin?
- I also teach English to them.
- Ben de onlara İngilizce öğretiyorum.
- Tom taught me.
- Tom bana öğretti.
- You also teach her English?
- Ona İngilizce de mi öğretiyorsun?
- I can teach you how to sell.
- Nasıl satış yapılacağını öğretebilirim.
- I've never taught anyone anything.
- Kimseye bir şey öğretmedim.
- He's a student who I'm teaching English to this year.
- Bu yıl İngilizce öğrettiğim bir öğrenci.
- They do not teach them to speak English.
- Onlara İngilizce konuşmayı öğretmiyorlar.
- I have experienced the things I taught you.
- Sana öğrettiğim şeyleri tecrübe ettim.
- Tom will teach you how to do that.
- Tom sana nasıl yapılacağını öğretecek.
- I'll teach you how to write.
- Sana nasıl yazılacağını öğreteceğim.
- Tom wasn't the one who taught Mary how to milk a cow.
- Bir ineğin sütünü nasıl sağacağını Mary'ye öğreten kişi Tom değildi.
- They don't teach that in schools, but they should.
- Bunu okullarda öğretmiyorlar, ama öğretmeliler.
- Would you teach me?
- Bana öğretir misiniz?
- The teacher taught them that the earth is round.
- Öğretmen onlara dünyanın yuvarlak olduğunu öğretti.
- Tom isn't the one who taught Mary how to do that.
- Mary'ye bunu öğreten Tom değil.
- He taught with patience.
- O, sabırla öğretti.
- Teach us something new.
- Bize yeni bir şey öğret.
- I can't teach French anymore.
- Artık Fransızca öğretemiyorum.
- Nobody taught me.
- Kimse bana öğretmedi.
- Tom wasn't able to teach Mary how to drive.
- Tom, Mary'ye araba kullanmayı öğretemedi.
- Tom wasn't the one who taught me how to drive.
- Bana araba kullanmayı öğreten Tom değildi.
- Tom wanted me to teach him French.
- Tom ona Fransızca öğretmemi istedi.
- When did Tom teach you to do that?
- Tom sana onu yapmayı ne zaman öğretti?
- No one ever taught me anything.
- Hiç kimse bana bir şey öğretmedi.
- Tom taught Mary everything he knew about fishing.
- Tom balıkçılıkla ilgili bildiği her şeyi Mary'ye öğretti.
- Tom is able to teach French.
- Tom Fransızca öğretebiliyor.
- Tom is teaching me to how to skate.
- Tom bana paten kaymayı öğretiyor.
- Tom has been teaching for thirty years.
- Tom otuz yıldır öğretiyor.
- I hope Tom will teach me French.
- Umarım Tom bana Fransızca öğretir.
- Tom isn't the one who taught Mary how to ride a horse.
- Mary'ye ata binmeyi öğreten Tom değildi.
- He taught me how to write a poem.
- Bana nasıl şiir yazacağımı öğretti.
- He teaches English to his friend.
- Arkadaşına İngilizce öğretiyor.
- Tom taught Mary to read.
- Tom, Mary'e okumayı öğretti.
- Are you certain it was Tom who taught Mary how to do that?
- Onu nasıl yapacağını Mary'ye öğretenin Tom olduğundan emin misin?
- He is teaching Arabic.
- O, Arapça öğretiyor.
- Tom taught me gymnastics.
- Tom bana jimnastik öğretti.
- Who taught you music?
- Sana kim müzik öğretti?
- I'll teach you to do that again.
- Sana bunu tekrar yapmayı öğreteceğim.
- Don't give fish to a poor man; teach him how to fish.
- Fakir bir adama balık vermeyin; ona nasıl balık tutacağını öğretin.
- Tom teaches me French twice a week.
- Tom bana haftada iki kez Fransızca öğretir.
- Tom isn't the one who taught Mary how to ride a horse.
- Mary'ye at sürmeyi öğreten kişi Tom değildir.
- I can't teach French anymore.
- Artık Fransızca öğretemem.
- Tom was the one who taught me how to ski.
- Tom bana kayak yapmayı öğreten kişiydi.
- We don't teach French.
- Biz Fransızca öğretmiyoruz.
- Tom teaches French at Mary's school.
- Tom, Mary'nin okulunda Fransızca öğretiyor.
- Tom taught Mary how to write songs.
- Tom Mary'ye nasıl şarkı yazacağını öğretti.
- Tom told Mary he wanted John to teach Alice how to do that.
- Tom, John'un Alice'e bunu yapmayı öğretmesini istediğini Mary'e söyledi.
- She taught her children Russian.
- O, çocuklarına Rusça öğretti.
- Would you teach me how to do that?
- Bana nasıl yapılacağını öğretir misin?
- He teaches us English.
- O bize İngilizce öğretir.
- You can teach good manners to children without resorting to punishment.
- Cezaya başvurmadan çocuklara görgü öğretebilirsiniz.
- Tom isn't the one who taught Mary how to milk a cow.
- Mary'ye inek sağmayı öğreten Tom değildi.
- I can teach you how to fish.
- Sana balık avlamayı öğretebilirim.
- I taught Tom everything he knows.
- Tom'a bildiği her şeyi ben öğrettim.
- I can teach you how to do the waltz.
- Sana vals yapmayı öğretebilirim.
- Tom has been teaching us French.
- Tom bize Fransızca öğretiyor.
- You must teach me, one of these days.
- Bir gün bana da öğretmelisin.
- Sami flew all the way from Egypt to Canada to teach Layla about Islam.
- Sami, Layla'ya İslam'ı öğretmek için Mısır'dan Kanada'ya kadar uçtu.
- I'll teach French in Boston next year.
- Gelecek yıl Boston'da Fransızca öğreteceğim.
- I don't teach them to swim.
- Onlara yüzmeyi öğretmiyorum.
- Tom teaches both French and English.
- Tom hem Fransızca hem de İngilizce öğretiyor.
- I teach English almost every day.
- Neredeyse her gün İngilizce öğretiyorum.
- I learned far more than I taught.
- Öğrettiğimden çok daha fazlasını öğrendim.
- Who taught you how to drive?
- Sana araba kullanmayı kim öğretti?
- Tom taught me some French.
- Tom bana biraz Fransızca öğretti.
- You've taught me a lot.
- Bana çok şey öğrettin.
- I can teach you how to repair your car.
- Arabanı nasıl tamir edeceğini sana öğretebilirim.
- I was trying to teach Tom how to play that song yesterday.
- Dün Tom'a bu şarkıyı nasıl çalacağını öğretmeye çalışıyordum.
- Tom says he never taught French.
- Tom hiç Fransızca öğretmediğini söylüyor.
- Tom has been trying to teach me how to cook.
- Tom bana nasıl yemek yapılacağını öğretmeye çalışıyor.
- I promised to teach her Berber.
- Ona Berberice öğretmeye söz verdim.
- Tom told me he wanted to teach me French.
- Tom bana Fransızca öğretmek istediğini söyledi.
- I was the one who taught Tom how to play the mandolin.
- Tom'a mandolin çalmayı öğreten bendim.
- Tom taught Mary's children French.
- Tom, Mary'nin çocuklarına Fransızca öğretti.
- I teach geography.
- Coğrafya öğretiyorum.
- She taught me how to swim.
- Bana nasıl yüzüleceğini öğretti.
- Who will teach our children?
- Kim bizim çocuklarımıza öğretecek?
- Tom tried to teach Mary how to dance.
- Tom, Mary'ye dans etmeyi öğretmeye çalıştı.
- I taught Tom how to do that.
- Tom'a onu nasıl yapacağını öğrettim.
- I can teach you how to shoot.
- Nasıl ateş edileceğini öğretebilirim.
- Would you like me to teach you how to drive?
- Sana nasıl araba kullanacağımı öğretmemi ister misin?
- Who taught you that song?
- Bu şarkıyı sana kim öğretti?
- Do you think Tom would teach me how to drive?
- Sence Tom bana araba kullanmayı öğretir mi?
- My parents taught me to be a kind person.
- Ailem bana nazik bir insan olmayı öğretti.
- I taught French for thirty years.
- Otuz yıl Fransızca öğrettim.
- Tom taught me how to have fun.
- Tom bana nasıl eğleneceğimi öğretti.
- He teaches English.
- İngilizce öğretiyor.
- Mary is teaching me to paint.
- Mary bana boya yapmayı öğretiyor.
- Tom also taught French.
- Tom ayrıca Fransızca öğretti.
- Who taught you how to use chopsticks?
- Çubuk kullanmayı sana kim öğretti?
- Who teaches you French?
- Sana kim Fransızca öğretiyor?
- I teach French to my children.
- Çocuklarıma Fransızca öğretiyorum.
- Do you think Tom would teach me how to play the mandolin?
- Tom'un bana mandolin çalmayı öğreteceğini düşünüyor musun?
- Do you think that Tom would teach French to my children?
- Tom'un benim çocuklarıma Fransızca öğreteceğini mi düşünüyorsun?
- Tom doesn't know who taught Mary French.
- Tom, Mary'ye Fransızcayı kimin öğrettiğini bilmiyor.
- Tom taught me how to drive.
- Tom bana araba sürmeyi öğretti.
- My father teaches English at a middle school.
- Babam bir orta okulda İngilizce öğretiyor.
- It was Tom who taught me how to play the guitar.
- Bana gitar çalmayı öğreten Tom'du.
- Teach those sentences.
- Bu cümleleri öğretin.
- When did Tom teach you to do that?
- Tom ne zaman onu yapmanı öğretti?
- Can you teach me how to play golf?
- Bana nasıl golf oynanacağını öğretebilir misin?
- You taught us that.
- Sen onu bize öğrettin.
- Tom currently teaches English in Japan.
- Tom şu anda Japonya'da İngilizce öğretiyor.
- We teach each other lots of things.
- Birbirimize pek çok şey öğretiyoruz.
- I teach Tom's children French three days a week.
- Tom'un çocuklarına haftada üç gün Fransızca öğretiyorum.
- Mr Hirose teaches the students English grammar.
- Bay Hirose öğrencilerine İngilizce dil bilgisi öğretiyor.
- Tom taught me how to do that.
- Tom bana nasıl yapılacağını öğretti.
- Tom has been teaching Mary's children how to speak French.
- Tom, Mary'nin çocuklarına Fransızca konuşmayı öğretiyor.
- You do not teach us to speak English.
- Bize İngilizce konuşmayı öğretmiyorsun.
- Who taught you Berber?
- Sana kim Berberice öğretti?
- I forgot Tom was the one who taught you how to play the guitar.
- Sana gitarı nasıl çalacağını öğreten kişinin Tom olduğunu unuttum.
- Do you still teach French?
- Hâlâ Fransızca öğretiyor musun?
- Teach them how to make a salad.
- Onlara bir salata nasıl yapılır öğret.
- He taught me most of the things I know.
- Bildiğim çoğu şeyi bana o öğretti.
- Miss Green taught me English.
- Bayan Green bana İngilizce öğretti.
- Tom is the one who taught Mary how to ride a horse.
- Mary'ye at sürmeyi öğreten kişi Tom'dur.
- It's hard to teach an old dog new tricks.
- Yaşlı bir köpeğe yeni hünerler öğretmek zor.
- Tom was the one who convinced Mary to teach John how to do that.
- Tom, Mary'yi John'a onu nasıl yapacağını öğretmek için ikna etmiş kişiydi.
- Layla taught Sami everything he knows about camels.
- Sami'ye develer hakkında bildiği her şeyi Leyla öğretti.
- If you teach me your language, I can teach you mine.
- Bana dilini öğretirsen, sana benimkini öğretebilirim.
- Where did they teach you that?
- Bunu sana nerede öğrettiler?
- Tom was whistling a song his mother had taught him.
- Tom annesinin ona öğrettiği bir şarkıyı ıslıkla çalıyordu.
- I'll ask Tom to teach me how to drive.
- Tom'dan bana araba kullanmayı öğretmesini isteyeceğim.
- Tom taught his son how to sing many folk songs.
- Tom, oğluna birçok türküyü nasıl söyleyeceğini öğretti.
- My parents taught me how to drive.
- Ailem bana araba kullanmayı öğretti.
- Mr Hirose teaches the students English grammar.
- Bay Hirose öğrencilere İngilizce gramer öğretiyor.
- I like teaching kids.
- Çocuklara öğretmeyi seviyorum.
- Didn't your mother teach you to say thank you?
- Annen sana teşekkür etmeyi öğretmedi mi?
- Who taught you how to do that?
- Onu nasıl yapacağını sana kim öğretti?
- I taught Tom everything he knows.
- Tom'a bildiği her şeyi öğrettim.
- My aunt engaged herself in teaching cooking.
- Teyzem kendini yemek yapmayı öğretmeye adadı.
- I can teach you how to read.
- Size okumayı öğretebilirim.
- Tom taught at Harvard.
- Tom Harvard'da öğretti.
- Marika taught me some Finnish.
- Marika bana biraz Fince öğretti.
- I teach mathematics and physics.
- Matematik ve fizik öğretiyorum.
- Tom taught Mary how to cook.
- Tom, Mary'ye yemek yapmayı öğretti.
- She teaches us French.
- Bize Fransızca öğretiyor.
- He taught me how to drive.
- O bana nasıl araba kullanılacağını öğretti.
- Mary taught Tom to paint.
- Mary Tom'a boya yapmayı öğretti.
- She is teaching us French.
- O bize Fransızca öğretiyor.
- I taught my girlfriend how to drive.
- Kız arkadaşıma nasıl sürüleceğini öğrettim.
- I'm teaching myself to juggle.
- Kendime jonglörlük yapmayı öğretiyorum.
- She teaches us French.
- O bize Fransızca öğretir.
- Who taught Tom how to do that?
- Tom'a bunu nasıl yapacağını kim öğretti?
- He's a student who I'm teaching English to this year.
- O, bu yıl İngilizce öğrettiğim bir öğrencidir.
- Tom taught Mary how to fly a kite.
- Tom bir uçurtmayı nasıl uçuracağını Mary'ye öğretti.
- I've been asked to teach Tom French.
- Tom'a Fransızca öğretmem istendi.
- You must not fight too often with one enemy, or you will teach him all your art of war.
- Tek bir düşmanla çok sık savaşmamalısınız, yoksa ona tüm savaş sanatınızı öğretirsiniz.
- Could you teach me how to play chess?
- Bana satranç oynamayı öğretebilir misiniz?
- Tom taught Mary how to defend herself.
- Tom, Mary'ye kendini nasıl savunacağını öğretti.
- If you like, I will teach you to play chess.
- İsterseniz, size satranç oynamayı öğretirim.
- Tom teaches French.
- Tom Fransızca öğretir.
- Tom taught me how to skip rocks.
- Tom bana suda taş sektirmeyi öğretti.
- Tom taught me how to swim.
- Tom bana yüzmeyi öğretti.
- Who taught you how to play the guitar?
- Sana gitar çalmayı kim öğretti?
- You should ask Tom to teach you how to drive.
- Tom'dan sana araba kullanmayı öğretmesini istemelisin.
- Can you teach me how to play the guitar like you do?
- Bana senin gibi gitar çalmayı öğretebilir misin?
- Tom thinks schools should teach children to obey authority.
- Tom, okulların çocuklara otoriteye itaat etmeyi öğretmesi gerektiğini düşünüyor.
- Tom taught Mary a lot of useful French.
- Tom, Mary'ye çok faydalı Fransızca öğretti.
- We teach boys and girls.
- Erkeklere ve kızlara öğretiyoruz.
- She took me under her wing and taught me everything she knew.
- O bana kol kanat gerdi ve bildiği her şeyi bana öğretti.
- Mr White teaches us English.
- Bay White, bize İngilizce öğretiyor.
- Tom asked Mary if she would teach his son French.
- Tom Mary'ye oğluna Fransızca öğretip öğretmeyeceğini sordu.
- Tom is the one who taught Mary how to ride a bicycle.
- Bir bisiklete nasıl bineceğini Mary'ye öğreten kişi Tom'dur.
- Tom is the one who taught Mary how to milk a cow.
- Bir ineği nasıl sağacağını Mary'ye öğreten kişi Tom'dur.
- I can teach you a thing or two.
- Sana bir iki şey öğretebilirim.
- I like teaching French.
- Fransızca öğretmeyi seviyorum.
- She took me under her wing and taught me everything she knows.
- Beni kanatları altına aldı ve bildiği her şeyi bana öğretti.
- Does Tom want me to teach him French?
- Tom ona Fransızca öğretmemi istiyor mu?
- Tom isn't the one who taught Mary how to milk a cow.
- Bir ineği nasıl sağacağını Mary'ye öğreten kişi Tom değildir.
- I will teach you how to play chess.
- Ben sana nasıl satranç oynanacağını öğreteceğim.
- You can't teach an old dog new tricks.
- Yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretemezsin.
- Tom teaches yoga.
- Tom yoga öğretir.
- My father taught me how to swim.
- Babam bana yüzmeyi öğretti.
- Please teach me how to play this game.
- Lütfen bana bu oyunu nasıl oynayacağımı öğret.
- Layla taught Salima how to wear her Muslim headscarf.
- Leyla Selime'ye nasıl başörtüsü bağlanacağını öğretti.
- Tom isn't the one who convinced Mary to teach John how to drive.
- Mary'yi John'a araba kullanmayı öğretmeye ikna eden kişi Tom değildi.
- English is taught in a lot of countries.
- İngilizce birçok ülkede öğretiliyor.
- Tom has been teaching French for thirteen years.
- Tom on üç yıldır Fransızca öğretiyor.
- The teacher taught us that we should always do our best.
- Öğretmen bize her zaman elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerektiğini öğretti.
- They teach us to speak.
- Onlar bize konuşmayı öğretir.
- Are you certain it was Tom who taught Mary how to drive?
- Mary'ye araba kullanmayı öğreten kişinin Tom olduğuna emin misin?
- Tom taught me that.
- Tom bana onu öğretti.
- I teach French in Boston.
- Boston'da Fransızca öğretiyorum.
- I cannot teach for free.
- Bedavaya öğretemem.
- Layla taught Fadil the price of breaking promises.
- Leyla, Fadıl'a sözünü tutmamanın bedelini öğretti.
- I can teach you how to pray.
- Sana nasıl dua edeceğini öğretebilirim.
- He teaches French in New York.
- New York'ta Fransızca öğretiyor.
- I will teach you how to skate next Sunday.
- Gelecek Pazar sana paten kaymayı öğreteceğim.
- Can you teach me?
- Bana öğretebilir misin?
- Where does Tom teach French?
- Tom nerede Fransızca öğretiyor?
- Tom taught Mary how to play chess.
- Tom, Mary'ye satranç oynamayı öğretti.
- Tom taught French for many years.
- Tom yıllarca Fransızca öğretti.
- Tom was the one who taught me how to drive.
- Bana nasıl araba kullanacağımı öğreten kişi Tom'du.
- Tom's sister teaches Maria Russian.
- Tom'un kız kardeşi Maria'ya Rusça öğretiyor.
- Why are they teaching this in schools?
- Okullarda niye bunu öğretiyorlar?
- You teach us to speak English.
- Bize İngilizce konuşmayı öğretiyorsun.
- Could you teach me some French phrases that I might need?
- İhtiyacım olabilecek bazı Fransızca ifadeleri bana öğretebilir misin?
- He taught me most of the things I know.
- Bildiğim şeylerin çoğunu o bana öğretti.
- Teach your children about them.
- Çocuklarınıza onları öğretin.
- I taught Tom how to swim.
- Tom'a nasıl yüzüleceğini ben öğrettim.
- Let me teach you how to do that.
- Onu nasıl yapacağını sana öğreteyim.
- If you like, I will teach you to play chess.
- İsterseniz, ben size satranç oynamayı öğretirim.
- I taught her everything she knows.
- Onun bildiği her şeyi ona ben öğrettim.
- Mary teaches yoga.
- Mary yoga öğretiyor.
- Tom taught me how to play poker.
- Tom bana poker oynamayı öğretti.
- I never got the chance to teach her Berber.
- Ona Berberice öğretme şansım hiç olmadı.
- Can you teach me how to swim?
- Bana yüzmeyi öğretebilir misin?
- You can't teach a crab how to walk straight.
- Bir yengece nasıl düz yürüyeceğini öğretemezsin.
- I'm going to teach you some karate.
- Sana biraz karate öğreteceğim.
- I teach French here.
- Burada Fransızca öğretiyorum.
- He knows how to teach languages.
- O nasıl dil öğreteceğini biliyor.
- Please teach me French.
- Lütfen bana Fransızca öğret.
- By example, parents should teach their children kindness.
- Örnek olarak, ebeveynler çocuklarına nezaketi öğretmelidir.
- Tom used to teach French.
- Tom eskiden Fransızca öğretirdi.
- Tom agreed to teach Mary French.
- Tom, Mary'ye Fransızca öğretmeyi kabul etti.
- What does Tom teach?
- Tom ne öğretiyor?
- I can teach you how to cook.
- Sana yemek yapmayı öğretebilirim.
- I'm the one who taught Tom that song.
- Tom'a o şarkıyı öğreten bendim.
- I taught my wife how to drive.
- Karıma nasıl araba süreceğini öğrettim.
- She took me under her wing and taught me everything she knows.
- O beni kanatlarının altına aldı ve bildiği her şeyi bana öğretti.
- Tom likes teaching French.
- Tom, Fransızca öğretmeyi sever.
- Are you the one who taught Tom how to do that?
- Tom'a bunu nasıl yapacağını öğreten sen miydin?
- How long have you been teaching tennis?
- Ne zamandır tenis öğretiyorsun?
- Tom taught me how to surf.
- Sörf yapmayı bana Tom öğretti.
- Homer has taught all other poets the art of telling lies skillfully.
- Homeros diğer tüm şairlere ustaca yalan söyleme sanatını öğretti.
- Tom says he'll teach me how to play chess.
- Tom bana satranç oynamayı öğreteceğini söylüyor.
- I can teach you how to show your love.
- Sevgini nasıl göstereceğini sana öğretebilirim.
- I've agreed to teach Tom French.
- Tom'a Fransızca öğretmeyi kabul ettim.
- Who taught Tom how to ski?
- Tom'a nasıl kayak yapacağını kim öğretti?
- Tom taught me to sing.
- Tom bana şarkı söylemeyi öğretti.
- Can you teach me how to fight?
- Bana nasıl dövüşeceğimi öğretebilir misin?
- He is capable of teaching French.
- O, Fransızca öğretebilir.
- Can you think of anybody who might be willing to teach my children French?
- Çocuklarıma Fransızca öğretebilecek birini biliyor musunuz?
- I taught my wife how to drive.
- Karıma araba kullanmayı öğrettim.
- I can teach you how to write.
- Size yazmayı öğretebilirim.
- I'll teach you how to do that if you want me to.
- İstersen sana nasıl yapılacağını öğretirim.
- Tom told me he was teaching French.
- Tom bana Fransızca öğrettiğini söyledi.
- Does Tom still teach history?
- Tom hâlâ tarih öğretiyor mu?
- She is capable of teaching English.
- İngilizce öğretebilir.
- I was the one who taught Tom how to drive.
- Tom'a araba kullanmayı öğreten bendim.
- Tom had taught me the exact opposite.
- Tom bana tam tersini öğretmişti.
- I'm considering teaching French.
- Fransızca öğretmeyi düşünüyorum.
- I tried to teach Tom how to do that.
- Tom'a bunu nasıl yapacağımı öğretmeye çalıştım.
- Tom told me he wanted to teach French.
- Tom bana Fransızca öğretmek istediğini söyledi.
- Tom doesn't want to teach French.
- Tom Fransızca öğretmek istemiyor.
- When did Tom teach you to do that?
- Tom sana bunu ne zaman öğretti?
- He teaches Arabic.
- Arapça öğretiyor.
- Teach us how to do that.
- Onun nasıl yapılacağını bize öğret.
- He is teaching Spanish to the children.
- Çocuklara İspanyolca öğretiyor.
- Tom doesn't really know French well enough to teach it.
- Tom Fransızca'yı öğretecek kadar iyi bilmiyor.
- Teach me some kanji, please.
- Lütfen bana biraz kanji öğret.
- Tom wanted Mary to teach him how to juggle.
- Tom, Mary'den ona nasıl hokkabazlık yapılacağını öğretmesini istedi.
- Tom taught me how to play the blues on the piano.
- Tom bana piyanoda blues çalmayı öğretti.
- I can teach you how to repair your car.
- Arabanızı nasıl tamir edeceğinizi öğretebilirim.
- Tom teaches law at Harvard.
- Tom, Harvard Üniversitesi'nde hukuk öğretir.
- I can teach you how to play the guitar.
- Sana gitar çalmayı öğretebilirim.
- I didn't ask Marika to teach me Finnish.
- Marika'dan bana Fince öğretmesini istemedim.
- Who taught you that?
- Onu sana kim öğretti?
- My parents taught me to respect my elders.
- Annem ve babam bana yaşlılara saygı göstermeyi öğretti.
- How do you teach your kids manners?
- Çocuklarına terbiyeyi nasıl öğretiyorsun?
- Could you teach me some French?
- Bana biraz Fransızca öğretir misin?
- I taught her everything she knows.
- Bildiği her şeyi ona ben öğrettim.
- Tom taught Mary how to play pool.
- Tom, Mary'ye nasıl bilardo oynanacağını öğretti.
- Tom taught me French.
- Tom bana Fransızca öğretti.
- Tom said he wanted me to teach him how to drive.
- Tom ona araba kullanmayı öğretmemi istediğini söyledi.
- I teach Chinese.
- Ben Çince öğretirim.
- You do not teach us to speak English.
- Sen bize İngilizce konuşmayı öğretmiyorsun.
- Tom taught me to fold an origami shuriken.
- Tom bana origamiden ninja yıldızı yapmayı öğretti.
- Would you teach me how to drive?
- Bana araba kullanmayı öğretir misin?
- His mother didn't teach him anything.
- Annesi ona hiçbir şey öğretmedi.
- They just taught me to swear.
- Bana sadece küfretmeyi öğrettiler.
- Tom taught me to fold an origami shuriken.
- Tom bana origami ile şuriken yapmayı öğretti.
- Tom was the one who taught Mary how to drive.
- Mary'ye araba kullanmayı öğreten Tom'du.
- Tom teaches.
- Tom öğretiyor.
- His failure taught me a good lesson.
- Onun başarısızlığı bana iyi bir ders öğretti.
- Tom was the one who taught me how to play the guitar.
- Tom bana gitar çalmayı öğreten kişiydi.
- This book is designed to teach children how to read.
- Bu kitap çocuklara okumayı öğretmek için tasarlanmıştır.
- I asked her to teach me French.
- Ondan bana Fransızca öğretmesini istedim.
- After he had graduated from the university, he taught English for two years.
- Üniversiteden mezun olduktan sonra iki yıl İngilizce öğretti.
- Who taught her how to speak English?
- Ona İngilizce konuşmayı kim öğretti?
- I can't teach you anything else.
- Başka bir şey öğretemem.
- Tom doesn't teach French here.
- Tom burada Fransızca öğretmiyor.
- I wasn't the one who taught Tom how to drive.
- Tom'a nasıl araba süreceğini öğreten kişi ben değildim.
- You should tell Tom that Mary wants him to teach her how to do that.
- Tom'a Mary'nin ona bunu nasıl yapacağını öğretmesini istediğini söylemen gerek.
- I'll teach you everything you need to know.
- Bilmen gereken her şeyi öğretirim.
- I can teach you how to repair a computer.
- Sana bir bilgisayarın nasıl tamir edileceğini öğretebilirim.
- Tom taught me everything I know about riding horses.
- Tom atlara binme hakkında bildiğim her şeyi bana öğretti.
- It's important to teach children good table manners.
- Çocuklara iyi sofra adabını öğretmek önemlidir.
- Some teachers peel potatoes while teaching.
- Bazı öğretmenler öğretirken patates soyarlar.
- Tom thinks schools should teach children to obey authority.
- Tom okulların çocuklara otoriteye itaat etmeyi öğretmeleri gerektiğini düşünüyor.
- We'll have to teach Tom how to survive.
- Tom'a nasıl hayatta kalacağını öğretmeliyiz.
- Ask Tom who taught him French.
- Tom'a Fransızca'yı kimin öğrettiğini sor.
- This book is designed to teach children how to read.
- Bu kitap çocuklara nasıl okuyacağını öğretmek için tasarlandı.
- Mr Suzuki teaches us English.
- Bay Suzuki bize İngilizce öğretiyor.
- I love teaching kids.
- Çocuklara öğretmeyi seviyorum.
- Apart from English, he also teaches math.
- İngilizce dışında matematik de öğretiyor.
- Tom asked Mary to teach him how to play the ukulele.
- Tom, Mary'den ona ukulele çalmayı öğretmesini rica etti.
- I teach French.
- Fransızca öğretiyorum.
- I can teach you how to repair a computer.
- Sana bir bilgisayarı nasıl tamir edeceğini öğretebilirim.
- I could teach you how to do that.
- Bunu nasıl yapacağınızı size öğretebilirim.
- Tom could teach you how to drive.
- Tom sana araba kullanmayı öğretebilir.
- Tom wasn't able to teach Mary how to drive.
- Tom, Mary'ye nasıl araba süreceğini öğretemedi.
- Tom taught me how to drive.
- Tom bana araba kullanmayı öğretti.
- He is a student to whom I'm teaching English this year.
- Bu yıl İngilizce öğrettiğim bir öğrenci.
- Will you teach me how to swim?
- Bana yüzmeyi öğretir misin?
- True science teaches us to doubt and to abstain from ignorance.
- Gerçek bilim bize şüphe etmeyi ve cahillikten kaçınmayı öğretir.
- Tom taught Mary how to play the piano.
- Tom Mary'ye piyanonun nasıl çalındığını öğretti.
- He teaches mathematics as well as English.
- O, İngilizce öğrettiği kadar matematik de öğretiyor.
- My father taught me how to ride a bicycle.
- Babam bana bisiklet sürmeyi öğretti.
- This will teach you not to annoy other people.
- Bu sana diğer insanları kızdırmamayı öğretecek.
- He teaches maths as well as English.
- İngilizce'nin yanı sıra matematik de öğretiyor.
- Have you ever taught French to anyone?
- Birine hiç Fransızca öğrettin mi?
- Miss Green teaches us music.
- Bayan Green bize müzik öğretir.
- I didn't teach her Berber.
- Ona Berberice öğretmedim.
- Can you teach me how to steal?
- Bana nasıl çalınacağını öğretebilir misin?
- Tom asked Mary to teach him how to dance.
- Tom Mary'den ona nasıl dans edeceğini öğretmesini istedi.
- Is Tom the one who taught you how to drive?
- Sana araba kullanmayı öğreten Tom muydu?
- He taught me everything I know.
- Bildiğim her şeyi o bana öğretti.
- I teach French at the high school up the street.
- Caddenin yukarısındaki lisede Fransızca öğretirim.
- Tom taught us music.
- Tom bize müzik öğretti.
- She is teaching us English.
- Bize İngilizce öğretiyor.
- I taught Tom how to survive.
- Tom'a nasıl hayatta kalacağını öğrettim.
- Teacher Zhang teaches Chinese to his students at school every day.
- Öğretmen Zhang her gün okulda öğrencilerine Çince öğretiyor.
- Can you teach me how to swim?
- Bana nasıl yüzeceğimi öğretebilir misin?
- Who taught you how to dance?
- Sana dans etmeyi kim öğretti?
- Tom could teach Mary how to do that.
- Tom, Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğretebilir.
- She teaches yoga.
- O yoga öğretiyor.
- Can Tom really teach French?
- Tom gerçekten Fransızca öğretebilir mi?
- Children should be taught to share.
- Çocuklara paylaşmayı öğretmek gerekir.
- I teach biology and French.
- Biyoloji ve Fransızca öğretiyorum.
- I wanted Tom to teach me how to drive.
- Tom'un bana araba kullanmayı öğretmesini istedim.
- I didn't teach her Berber.
- Ona Berberice'yi ben öğretmedim.
- Tom asked Mary to teach him how to play the ukulele.
- Tom, Mary'den ona ukulele çalmayı öğretmesini istedi.
- She taught me how to make a web site.
- Bana web sitesi yapmayı öğretti.
- Who taught you Berber?
- Sana Berbericeyi kim öğretti?
- I taught him to ride a bicycle.
- Ona bisiklet kullanmayı öğrettim.
- Do you remember what I taught you?
- Sana ne öğrettiğimi hatırlıyor musun?
- I teach Spanish.
- Ben İspanyolca öğretirim.
- Tom never wanted to teach French.
- Tom hiçbir zaman Fransızca öğretmek istemedi.
- How much do you make teaching French?
- Fransızca öğreterek ne kadar kazanıyorsun?
- Can you teach me how to defend myself?
- Kendimi nasıl savunacağımı bana öğretebilir misin?
- Is that what they teach you in school?
- Okulda sana böyle mi öğretiyorlar?
- One learns by teaching.
- İnsan öğreterek öğrenir.
- Tom taught Mary a lot of things.
- Tom, Mary'ye birçok şey öğretti.
- Teach me how to do that.
- Onun nasıl yapılacağını bana öğret.
- Let me teach you how to do that.
- Sana bunu nasıl yapacağını öğreteyim.
- Tom taught French to Mary's children.
- Tom, Mary'nin çocuklarına Fransızca öğretti.
- I can teach you how to play.
- Nasıl oynanacağını öğretebilirim.
- Tom also taught French.
- Tom da Fransızca öğretiyordu.
- What textbook does Tom use when he teaches French to beginners?
- Tom yeni başlayanlara Fransızca öğretirken hangi ders kitabını kullanıyor?
- Homer has taught all other poets the art of telling lies skillfully.
- Homer diğer bütün şairlere ustaca yalan söyleme sanatını öğretti.
- I'll teach you French.
- Size Fransızca öğreteceğim.
- I'm not teaching you English.
- Sana İngilizce öğretmeyeceğim.
- Don't teach your kids useless stuff.
- Çocuklarınıza gereksiz şeyler öğretmeyin.
- Who teaches you English conversation?
- Sana İngilizce konuşmayı kim öğretiyor?
- My little sister asked me to teach her how to ski.
- Küçük kız kardeşim ona nasıl kayak yapacağını öğretmemi istedi.
- I can teach you how to play.
- Nasıl oynayacağını sana öğretebilirim.
- Experience will teach you common sense.
- Deneyim size sağduyuyu öğretecektir.
- Tom taught me how to do it.
- Tom bana nasıl yapılacağını öğretti.
- She taught her children Russian.
- Çocuklarına Rusça öğretti.
- I've never taught French.
- Ben hiç Fransızca öğretmedim.
- My mother taught me that it's not polite to point.
- Annem bana işaret etmenin nazik olmadığını öğretti.
- He taught me everything I know.
- Bildiğim her şeyi bana o öğretti.
- Tom taught me how to do this.
- Tom bana bunu nasıl yapacağımı öğretti.
- It's difficult to teach people what they're unwilling to learn.
- İnsanlara öğrenmek istemedikleri şeyleri öğretmek zordur.
- Can you teach me how to drive?
- Bana araba kullanmayı öğretebilir misin?
- Tom taught French in Boston before moving to Chicago.
- Tom Chicago'ya taşınmadan önce Boston'da Fransızca öğretiyordu.
- They teach Chinese as a second national language in Singapore.
- Singapur'da Çince ikinci ulusal dil olarak öğretiliyor.
- Tom taught me most of the French I know.
- Bildiğim Fransızca'nın çoğunu bana Tom öğretti.
- You must teach me what you know.
- Bana bildiklerini öğretmelisin.
- I'll teach you everything you need to know.
- Bilmen gereken her şeyi sana öğreteceğim.
- I taught you well.
- Sana iyi öğrettim.
- Tom isn't the one who taught Mary how to drive.
- Mary'ye nasıl araba kullanacağını öğreten kişi Tom değil.
- Was Tom the one who taught you how to dance?
- Sana dans etmeyi öğreten Tom muydu?
- It was Tom that taught me how to do this.
- Bunu nasıl yapacağımı bana Tom öğretti.
- I was teaching.
- Öğretiyordum.
- Who taught you how to use chopsticks?
- Sana yemek çubuklarını kullanmayı kim öğretti?
- He taught me how to swim.
- O, bana yüzmeyi öğretti.
- I wonder who taught Tom how to do that.
- Tom’a onu yapmayı öğretenin kim olduğunu merak ediyorum..
- I thought you were teaching Tom French.
- Tom'a Fransızca öğrettiğini sanıyordum.
- Tom taught me how to do it.
- Tom bana bunu nasıl yapacağımı öğretti.
- She taught him the tricks of the trade.
- Ona ticaretin püf noktalarını öğretti.
- I'll teach Tom.
- Tom'a öğreteceğim.
- What are some things you want to teach your children?
- Çocuklarınıza öğretmek istediğiniz bazı şeyler nelerdir?
- Do you want me to teach you that song?
- Sana o şarkıyı öğretmemi ister misin?
- Tom is teaching me to paint.
- Tom bana resim yapmayı öğretiyor.
- Tom taught me a lot of things.
- Tom bana çok şey öğretti.
- I teach French to adults.
- Yetişkinlere Fransızca öğretiyorum.
- Don't teach an old dog new tricks.
- Yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretme.
- I will teach you this skill.
- Sana bu beceriyi öğreteceğim.
- Who taught you these arpeggios?
- Bu arpejleri sana kim öğretti?
- I was the one who taught Tom how to read.
- Tom'a okumayı öğreten kişi bendim.
- Tom asked Mary to teach him how to poach an egg in a microwave oven.
- Tom, Mary'den mikrodalga fırında nasıl yumurta pişirileceğini öğretmesini istedi.
- Tom told Mary he taught French.
- Tom Mary'ye Fransızca öğrettiğini söyledi.
- I've started teaching my kids to surf.
- Ben de çocuklarıma sörf öğretmeye başladım.
- Tom is teaching me to how to sail.
- Tom bana nasıl yelken açılacağını öğretiyor.
- Tom loved teaching.
- Tom öğretmeyi severdi.
- Teach me how to do it.
- Bana nasıl yapılacağını öğret.
- Can you teach me how to ride a horse?
- Bana ata binmeyi öğretebilir misin?
- Tom taught Mary how to do that.
- Tom, Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğretti.
- Layla taught Salima how to wear her Muslim headscarf.
- Leyla Selime'ye başörtüsü takmayı öğretti.
- I have to teach Mary English.
- Mary'ye İngilizce öğretmeliyim.
- Tom taught me how to surf.
- Tom bana sörf yapmayı öğretti.
- Sami taught Layla about Islam.
- Sami, Layla'ya İslam'ı öğretti.
- I'll teach you how to do that if you want me to.
- Eğer istersen, bunu nasıl yapacağını sana öğreteceğim.
- Tom wasn't the one who taught Mary how to drive.
- Mary'ye nasıl araba kullanacağını öğreten kişi Tom değildi.
- Tom was the one who taught me how to drive.
- Bana araba kullanmayı öğreten Tom'du.
- Don't make me teach French.
- Bana Fransızca öğrettirme.
- Would you like me to teach you how to drive?
- Sana araba kullanmayı öğretmemi ister misin?
- I wasn't the one who taught Tom how to drive.
- Tom'a araba kullanmayı öğreten ben değildim.
- Do you teach Esperanto?
- Esperanto mu öğretiyorsunuz?
- I have to teach Tom that.
- Tom'a onu öğretmeliyim.
- No one ever taught me anything.
- Kimse bana bir şey öğretmedi.
- Was Tom the one who taught you how to drive?
- Sana araba kullanmayı öğreten Tom muydu?
- I'll teach you how to skate.
- Sana paten kaymayı öğreteceğim.
- Miss Green teaches us music.
- Bayan Green bize müzik öğretiyor.
- Could you teach me how to play the piano?
- Bana piyanoyu nasıl çalacağımı öğretir misin?
- Teach them how to make a salad.
- Onlara nasıl salata yapılacağını öğret.
- Tom wants to teach French.
- Tom Fransızca öğretmek istiyor.
- Astronomy teaches humility.
- Astronomi tevazu öğretiyor.
- My mother never taught me how to do laundry.
- Annem bana çamaşır yıkamayı hiç öğretmedi.
- Tom says he's taught French.
- Tom Fransızca öğrettiğini söylüyor.
- Could you teach me French?
- Bana Fransızca öğretebilir misin?
- Have I taught you nothing?
- Sana hiçbir şey öğretmedim mi?
- I wonder if Tom would teach me French.
- Acaba Tom bana Fransızca öğretir mi?
- Tom teaches French at the school Mary goes to.
- Tom, Mary'nin gittiği okulda Fransızca öğretiyor.
- You can’t teach a pike how to swim.
- Bir turnaya nasıl yüzüleceğini öğretemezsin.
- It isn't easy to teach little kids.
- Küçük çocuklara öğretmek kolay değildir.
- My mother taught me that it's not polite to point.
- Annem bana işaret etmenin kibarlık olmadığını öğretti.
- Tom was the one who taught me how to sing country music.
- Bana country müzik söylemeyi öğreten Tom'du.
- He teaches Arabic in the United States.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde Arapça öğretiyor.
- I used to teach French.
- Eskiden Fransızca öğretirdim.
- Isn't that where I taught you how to water ski?
- Bu sana su kayağı yapmayı öğrettiğim yer değil mi?
- Tom taught me how to play billiards.
- Tom bana bilardo oynamayı öğretti.
- I taught Tom how to sing my favorite song.
- Tom'a en sevdiğim şarkıyı nasıl söyleyeceğini öğrettim.
- I love teaching.
- Öğretmeyi seviyorum.
- I teach French to college kids.
- Üniversite öğrencilerine Fransızca öğretiyorum.
- He teaches his friends English.
- Arkadaşlarına İngilizce öğretiyor.
- Do you want me to teach you?
- Size öğretmemi ister misiniz?
- I taught Tom how to cook.
- Tom'a nasıl yemek pişireceğini öğrettim.
- If you teach me your language, I can teach you mine.
- Bana dilini öğretirsen, ben de sana benimkini öğretebilirim.
- Tom and Mary both taught French.
- Tom ve Mary ikisi de Fransızca öğretti.
- Do you want me to teach Tom karate?
- Tom'a karate öğretmemi ister misin?
- It's important to teach children proper table manners.
- Çocuklara doğru sofra adabını öğretmek önemlidir.
- Who taught you how to speak French?
- Fransızca konuşmayı sana kim öğretti?
- Who taught you how to play the piano?
- Piyano çalmayı sana kim öğretti?
- Tom taught me everything.
- Tom bana her şeyi öğretti.
- She taught me everything I know.
- Bildiğim her şeyi o bana öğretti.
- Who teaches you French?
- Sana Fransızca'yı kim öğretiyor?
- I like teaching.
- Öğretmeyi seviyorum.
- Tom has been trying to teach me how to cook.
- Tom bana yemek yapmayı öğretmeye çalışıyor.
- Is that what Tom taught you?
- Tom'un sana öğrettiği bu mu?
- Tom taught French at a small college.
- Tom küçük bir üniversitede Fransızca öğretiyordu.
- I'm the one who taught Tom French.
- Tom'a Fransızca öğreten bendim.
- Layla taught Fadil the price of breaking promises.
- Leyla sözünü tutmamasının bedelini Fadıl'a öğretti.
- Tom asked Mary to teach him how to drive.
- Tom, Mary'den kendisine araba kullanmayı öğretmesini istedi.
- Tom taught me how to make an origami ninja star.
- Tom bana origami ninja yıldızı yapmayı öğretti.
- Tom is still teaching French.
- Tom hâlâ Fransızca öğretiyor.
- They teach Chinese at that school.
- O okulda Çince öğretiyorlar.
- Ted doesn't have the competence to teach English.
- Ted, İngilizce öğretmekte yetersiz.
- Miss Caifeng wants to teach me Chinese.
- Bayan Caifeng bana Çince öğretmek istiyor.
- She teaches reading and writing.
- Okuma ve yazma öğretiyor.
- Would you teach me?
- Bana öğretir misin?
- Do you think Tom taught Mary how to do that?
- Sence Tom, Mary'ye bunu nasıl yapacağını öğretmiş midir?
- Sami taught Layla everything he knew.
- Sami bildiği her şeyi Layla'ya öğretti.
- Tom teaches us French.
- Tom bize Fransızca öğretir.
- I teach French here.
- Ben burada Fransızca öğretiyorum.
- He teaches English to his friend.
- O, arkadaşına İngilizce öğretiyor.
- The teachers teach all day long.
- Öğretmenler tüm gün boyunca öğretirler.
- I would be happy to teach you that song.
- Sana o şarkıyı öğretmekten mutlu olurum.
- I'm not teaching them languages.
- Onlara dil öğretmiyorum.
- Tom taught Mary a lot of things.
- Tom, Mary'ye çok şey öğretti.
- His job is to teach English.
- Onun işi İngilizce öğretmektir.
- She is teaching me.
- Bana öğretiyor.
- It is true that she teaches French.
- Fransızca öğrettiği doğru.
- Tom convinced Mary to teach him French.
- Tom, Mary'yi ona Fransızca öğretmesi için ikna etti.
- He knows how to teach languages.
- Nasıl dil öğreteceğini biliyor.
- She taught me how to make a web site.
- Bana bir web sitesinin nasıl yapılacağını öğretti.
- She teaches us English.
- Bize İngilizce öğretiyor.
- I can teach you how to argue.
- Nasıl tartışılacağını öğretebilirim.
- Tom just taught me how to do that.
- Tom bana onu nasıl yapacağımı öğretti.
- I'm the one who taught Tom how to do that.
- Tom'a bunu nasıl yapacağını öğreten bendim.
- Do you think you could teach me to play the bagpipes?
- Bana gayda çalmayı öğretebileceğini düşünüyor musun?
- We teach Spanish very well.
- İspanyolcayı çok iyi öğretiyoruz.
- We should teach our kids about the dangers of smoking.
- Çocuklarımıza sigaranın zararlarını öğretmeliyiz.
- My mom taught me how to do it.
- Onu nasıl yapacağımı annem bana öğretti.
- How about teaching me your language?
- Dilini bana öğretmeye ne dersin?
- Mountaineering can teach people patience and tolerance.
- Dağcılık insanlara sabır ve hoşgörüyü öğretebilir.
- Did Tom teach you how to do that?
- Tom sana onu nasıl yapacağını öğretti mi?
- You're the one who taught me how to do this, aren't you?
- Bana bunun nasıl yapılacağını öğreten kişi sensin, değil mi?
- Does Tom still want me to teach him French?
- Tom hala ona Fransızca öğretmemi istiyor mu?
- Why is this being taught in schools?
- Bu neden okullarda öğretiliyor?
- He teaches us English.
- Bize İngilizce öğretiyor.
- I can teach you how to bake a pizza.
- Bir pizzanın nasıl pişirileceğini sana öğretebilirim.
- Can you teach me how to play that song?
- O şarkıyı çalmayı bana öğretebilir misin?
- I am teaching Kazakh to foreigners.
- Yabancılara Kazakça öğretiyorum.
- She's teaching us French.
- Bize Fransızca öğretiyor.
- Why is this being taught in schools?
- Bu niye okullarda öğretiliyor?
- Who taught you to dance?
- Size kim dans etmeyi öğretti?
- Tom taught Mary's children French.
- Tom Mary'nin çocuklarına Fransızca öğretti.
- Tom has really taught me many things.
- Tom bana gerçekten çok şey öğretti.
- Some animals can be taught.
- Bazı hayvanlara bir şeyler öğretilebilir.
- Do you intend to teach Esperanto to your children?
- Çocuklarına Esperanto öğretmek istiyor musun?
- Was Tom the one who taught you how to do that?
- Bunu nasıl yapacağını sana öğreten Tom muydu?
- Mary teaches yoga.
- Mary yoga öğretmektedir.
- The things that hurt us, teach us.
- Bize zarar veren şeyler bize bazı dersler öğretir.
- How long have you been teaching English?
- Ne zamandır İngilizce öğretiyorsun?
- I have so much to teach you.
- Size öğretecek çok şeyim var.
- I teach history.
- Tarih öğretiyorum.
- I teach French at the high school up the street.
- Caddenin yukarısındaki lisede Fransızca öğretiyorum.
- Tom taught his friends French.
- Tom arkadaşlarına Fransızca öğretti.
- She was taught English by the nuns.
- Ona İngilizceyi rahibeler öğretti.
- He is teaching Arabic.
- Arapça öğretiyor.
- What history teaches us is that men have never learned anything from it.
- Tarihin bize öğrettiği şey, insanların ondan hiçbir şey öğrenmediğidir.
- I don't teach them to swim.
- Onlara yüzme öğretmiyorum.
- How long have you been teaching French?
- Ne kadar zamandır Fransızca öğretiyorsunuz?
- Tom has taught French for thirty years.
- Tom otuz yıldır Fransızca öğretiyor.
- Tom was the one who taught me that song.
- Bu şarkıyı bana öğreten Tom'du.
- Tom taught me how to whistle.
- Tom bana nasıl ıslık çalacağımı öğretti.
- Teachers dissect frogs to teach students their anatomy.
- Öğretmenler öğrencilere anatomisini öğretmek için kurbağaları keserler.
- I wish I hadn't asked Tom to teach you how to drive.
- Keşke Tom'dan sana araba kullanmayı öğretmesini istemeseydim.
- My mother taught me how to make miso soup.
- Annem bana miso çorbasının nasıl yapılacağını öğretti.
- I'll teach you how to drive.
- Sana araba kullanmayı öğreteceğim.
- Do you want me to teach you how to do that?
- Bunu nasıl yapacağını öğretmemi ister misin?
- Where do you teach?
- Nerede öğretiyorsun?
- You taught me that.
- Bunu bana sen öğrettin.
- How does he teach his kids manners?
- Çocuklarına terbiyeyi nasıl öğretiyor?
- Tom isn't the one who taught Mary how to drive.
- Mary'ye araba kullanmayı öğreten Tom değildi.
- Tom was the one who taught me to swear.
- Bana küfür etmeyi öğreten Tom'du.
- Tom taught Mary how to ride a bicycle.
- Tom, Mary'ye nasıl bisiklet süreceğini öğretti.
- Are you the one who taught Tom how to drive?
- Tom'a nasıl araba kullanacağını öğreten kişi sen misin?
- Tom no longer teaches French.
- Tom artık Fransızca öğretmiyor.
- I'll teach you how to sing.
- Ben sana nasıl şarkı söyleneceğini öğretirim.
- He wanted to teach English at school.
- Okulda İngilizce öğretmek istiyordu.
- Tom might teach French again.
- Tom tekrar Fransızca öğretebilir.
- Is that what Tom taught you?
- Tom sana bunu mu öğretti?
- She taught Finnish for 25 years.
- O 25 yıl Fince öğretti.
- Will you teach me some French?
- Bana biraz Fransızca öğretir misin?
- She taught me everything I know.
- Bildiğim her şeyi bana o öğretti.
- You can teach yourself Vietnamese.
- Kendi kendinize Vietnamca öğretebilirsiniz.
- We're trying to teach Tom basic problem-solving skills.
- Tom'a temel problem çözme becerilerini öğretmeye çalışıyoruz.
- I've been teaching Tom how to play the guitar.
- Tom'a gitar çalmayı öğretiyordum.
- My mother taught me not to waste money.
- Annem bana parayı boşa harcamamamı öğretti.
- Sami was teaching the Quran.
- Sami Kuran öğretiyordu.
- Tom taught his son how to ride a bicycle.
- Tom oğluna nasıl bisiklet sürüleceğini öğretti.
- Is French taught in elementary schools?
- Fransızca ilkokullarda öğretiliyor mu?
- Tom teaches German to immigrants.
- Tom göçmenlere Almanca öğretiyor.
- He is capable of teaching Spanish.
- İspanyolca öğretebilir.
- Didn't your mother teach you to say thank you?
- Annen sana teşekkürler demeyi öğretmedi mi?
- Tom has been teaching us French for the past four years.
- Tom son dört yıldır bize Fransızca öğretiyor.
- He is capable of teaching both English and French.
- O, hem İngilizce hem de Fransızca öğretebilir.
- Tom taught me a lot.
- Tom bana çok şey öğretti.
- I can teach you how to repair your car.
- Size arabanızı nasıl tamir edeceğinizi öğretebilirim.
- I liked teaching French.
- Fransızca öğretmeyi sevdim.
- Tom taught me how to skip rocks.
- Tom bana nasıl taş sektirileceğini öğretti.
- Tom teaches history.
- Tom tarih öğretiyor.
- I can teach you how to fool people.
- İnsanları nasıl kandıracağını öğretebilirim.
- Who taught you to surf so well?
- Bu kadar iyi sörf yapmayı sana kim öğretti?
- I can teach you how to steal.
- Sana nasıl çalınacağını öğretebilirim.
- Tom might be able to teach French to your kids.
- Tom çocuklarına Fransızca öğretebilir.
- My father taught me how to ride a bicycle.
- Bisiklet sürmeyi bana babam öğretti.
- Tom taught Mary how to bake bread.
- Tom Mary'ye ekmek pişirmeyi öğretti.
- How long have you been teaching Spanish?
- Ne zamandır İspanyolca öğretiyorsun?
- When did Tom teach you to drive?
- Tom sana ne zaman araba kullanmayı öğretti?
- Could you teach me your language?
- Bana dilini öğretebilir misin?
- Tom never wanted to teach French.
- Tom asla Fransızca öğretmek istemedi.
- Tom wasn't the one who taught Mary how to milk a cow.
- Mary'ye inek sağmayı öğreten Tom değildi.
- He wanted to teach English at school.
- Okulda İngilizce öğretmek istedi.
- Do you think you could teach me to play the bagpipes?
- Bana gayda çalmayı öğretebilir misin?
- Tom bought Mary a new sewing machine and she taught him how to sew.
- Tom, Mary'ye yeni bir dikiş makinesi aldı ve Mary de ona dikiş dikmeyi öğretti.
- Tom thinks that schools should teach children to obey authority.
- Tom, okulların çocuklara otoriteye itaat etmeyi öğretmesi gerektiğini düşünüyor.
- We should teach children how to protect themselves.
- Çocuklara kendilerini nasıl koruyacaklarını öğretmeliyiz.
- Do you intend to teach Esperanto to your children?
- Çocuklarınıza Esperanto öğretmeyi düşünüyor musunuz?
- Is Japanese taught in your school now?
- Okulunuzda şu anda Japonca öğretiliyor mu?
- She asked Bob to teach her how to ski.
- O Bob'un ona kayak yapmayı öğretmesini rica etti.
- You teach Arabic.
- Arapça öğretiyorsunuz.
- Tom could teach Mary how to drive.
- Tom, Mary'ye araba kullanmayı öğretebilirdi.
- Tom doesn't teach French anymore.
- Tom artık Fransızca öğretmiyor.
- She teaches English.
- O, İngilizce öğretiyor.
- Tom is teaching me how to swim.
- Tom bana yüzmeyi öğretiyor.
- Who taught you music?
- Size müziği kim öğretti?
- I can teach you how to do that.
- Onu nasıl yapacağını sana öğretebilirim.
- Do mothers still teach your language to your children?
- Anneler hala çocuklarına senin dilini öğretiyorlar mı?
- She teaches students English.
- O öğrencilere İngilizce öğretiyor.
- Does Tom want me to teach him French?
- Tom ona Fransızca öğretmemi ister mi?
- Tom hasn't ever taught French.
- Tom hayatında hiç Fransızca öğretmedi.
- Tom said that Mary taught French.
- Tom Mary'nin Fransızca öğrettiğini söyledi.
- He taught me history.
- Bana tarih öğretti.
- I'd like to teach you Chinese in exchange for your teaching me another language.
- Bana başka bir dil öğretmen karşılığında sana Çince öğretmek istiyorum.
- Tom told Mary he taught French.
- Tom, Mary'e Fransızca öğrettiğini söyledi.
- Sami was teaching the Quran.
- Sami Kur'an öğretiyordu.
- Tom wanted me to teach Mary French.
- Tom, Mary'ye Fransızca öğretmemi istedi.
- Tom teaches French in Boston.
- Tom Boston'da Fransızca öğretiyor.
- She taught us singing.
- O bize şarkı söylemeyi öğretti.
- She took me under her wing and taught me everything she knew.
- Beni kanatları altına aldı ve bildiği her şeyi bana öğretti.
- Tom doesn't like teaching French.
- Tom Fransızca öğretmeyi sevmiyor.
- I can teach French.
- Fransızca öğretebilirim.
- Mountaineering can teach people patience and tolerance.
- Dağcılık insana sabır ve hoşgörüyü öğretebilir.
- Tom taught me how to read.
- Tom bana okumayı öğretti.
- Tom teaches French to his friends once a week.
- Tom haftada bir kez arkadaşlarına Fransızca öğretir.
- I love teaching kids Spanish!
- Çocuklara İspanyolca öğretmeyi seviyorum!
- She is teaching us French.
- Bize Fransızca öğretiyor.
- I taught him everything he knows.
- Bildiği her şeyi ona ben öğrettim.
- Astonish your friends by teaching your dog to do backflips!
- Köpeğinize ters takla atmayı öğreterek arkadaşlarınızı şaşırtın!
- Tom asked me to teach him how to drive.
- Tom benden ona araba kullanmayı öğretmemi istedi.
- Tom taught Mary basic survival skills.
- Tom, Mary'ye temel hayatta kalma becerilerini öğretti.
- I can teach you how to bewitch men.
- İnsanları nasıl büyüleyeceğini öğretebilirim.
- Teach judo to me.
- Bana judo öğret.
- You can teach good manners to children without resorting to punishment.
- Cezaya başvurmadan çocuklara iyi davranışlar öğretebilirsiniz.
- Thank you for teaching me how to do this.
- Bunu nasıl yapacağımı bana öğrettiğin için teşekkür ederim.
- Didn't your parents teach you anything?
- Ailen sana hiçbir şey öğretmedi mi?
- I'll teach you how to play chess.
- Satranç oynamayı sana öğreteceğim.
- Tom asked Mary to teach John how to drive.
- Tom Mary'den John'a araba kullanmayı öğretmesini istedi.
- What I really want is for Tom to teach me how to play a few chords on my guitar.
- Asıl istediğim Tom'un bana gitarımda birkaç akor çalmayı öğretmesi.
- Who taught her how to speak English?
- Nasıl İngilizce konuşacağını ona kim öğretti?
- Do you want me to teach you how to do that?
- Sana bunu nasıl yapacağını öğretmemi ister misin?
- Would you teach me how to play that song?
- O şarkının nasıl çalınacağını bana öğretir misin?
- I teach French at a nearby junior high school.
- Yakındaki bir ortaokulda Fransızca öğretiyorum.
- I taught him everything he knows.
- Ona bildiği her şeyi ben öğrettim.
- Trying to teach a fool is like providing medical treatment for a dead man.
- Bir aptala öğretmeye çalışmak ölü bir adam için tıbbi tedavi sağlamak gibidir.
- I can teach you how to translate.
- Nasıl çevrileceğini sana öğretebilirim.
- Do you think that Tom would teach French to my children?
- Sence Tom çocuklarıma Fransızca öğretir mi?
- Mary teaches French in London.
- Mary, Londra'da Fransızca öğretiyor.
- He taught us that Columbus discovered America.
- Kolomb'un Amerika'yı keşfettiğini bize o öğretti.
- Can you teach me to play chess?
- Bana satranç oynamayı öğretebilir misin?
- I don't think Tom knows who taught Mary French.
- Tom'un Mary'ye kimin Fransızca öğrettiğini bildiğini sanmıyorum.
- This will teach you not to annoy other people.
- Bu sana diğer insanları rahatsız etmemeyi öğretecek.
- How long have you been teaching English?
- Ne kadar süredir İngilizce öğretiyorsun?
- She taught us singing.
- Bize şarkı söylemeyi öğretti.
- I tried to teach Tom how to do that.
- Tom'a bunu nasıl yapacağını öğretmeye çalıştım.
- Teach me how to count in Berber.
- Bana Berbericede nasıl sayı sayılacağını öğret.
- Literature can teach us much about ourselves.
- Edebiyat bize kendimiz hakkında çok şey öğretebilir.
- Tom taught me how to be a man.
- Tom bana bir erkek olmayı öğretti.
- I teach geography.
- Ben coğrafya öğretiyorum.
- I was the one who taught Tom to read.
- Tom'a okumayı öğreten kişi bendim.
- Tom was the one who taught me how to play tennis.
- Bana tenis oynamayı öğreten Tom'du.
- Failure teaches success.
- Başarısızlık başarıyı öğretir.
- When you're in show business for long, the number of people who can teach you something decreases every year.
- Gösteri dünyasında uzun süre kaldığınızda, size bir şeyler öğretebilecek insanların sayısı her yıl azalır.
- I taught Mary how to make bread.
- Mary'ye ekmek yapmayı öğrettim.
- Tom taught his children how to play chess.
- Tom çocuklarına nasıl satranç oynanacağını öğretti.
- Schools don't teach the right things.
- Okullar doğru şeyleri öğretmiyor.
- I can teach you how to play the guitar.
- Sana gitar çalmasını öğretebilirim.
- Do you think Tom would teach me how to play the mandolin?
- Sence Tom bana mandolin çalmayı öğretir mi?
- Tom was the one who convinced Mary to teach John how to do that.
- Mary'yi John'a bunu öğretmesi için ikna eden Tom'du.
- Tom told Mary he'd teach her French.
- Tom Mary'ye ona Fransızca öğreteceğini söyledi.
- Tom taught Mary how to eat with chopsticks.
- Tom Mary'ye çubuklarla nasıl yemek yeneceğini öğretti.
- I teach Tom French.
- Tom'a Fransızca öğretiyorum.
- Tom teaches French at a local high school.
- Tom yerel bir lisede Fransızca öğretir.
- It's hard to teach an old dog new tricks.
- Yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretmek zordur.
- Tom taught us a lot.
- Tom bize çok şey öğretti.
- He taught me how the machine operated.
- Bana makinenin nasıl çalıştığını öğretti.
- Tom hopes Mary will teach him French.
- Tom, Mary'nin ona Fransızca öğreteceğini umuyor.
- Tom wants to teach his children the value of work.
- Tom çocuklarına çalışmanın değerini öğretmek istiyor.
- Tom is looking for somebody to teach French to his children.
- Tom çocuklarına Fransızca öğretecek birini arıyor.
- He's a teacher of physics, but can also teach math.
- O fizik öğretmeni ama matematik de öğretebilir.
- Tom wanted Mary to teach him French.
- Tom Mary'nin ona Fransızca öğretmesini istedi.
- Teach those sentences.
- Şu cümleleri öğret.
- But the farmer was kind to him and taught him a lot.
- Ama çiftçi ona karşı nazikti ve ona çok şey öğretti.
- I have come to Japan not to teach but to write.
- Japonya'ya öğretmeye değil, yazmaya geldim.
- Tom asked Mary to teach him how to play the flute.
- Tom, Mary'den ona nasıl flüt çalınacağını öğretmesini istedi.
- What's the most important lesson life has taught you?
- Hayatın sana öğrettiği en önemli ders nedir?
- I'm going to teach you German.
- Sana Almanca öğreteceğim.
- Who taught you this?
- Bunu sana kim öğretti?
- I taught her to ride a bicycle.
- Ona bisiklet sürmeyi ben öğrettim.
- I teach English to someone.
- Birine İngilizce öğretiyorum.
- You didn't teach me.
- Bana öğretmedin.
- I'm not teaching you English.
- Sana İngilizce öğretmiyorum.
- Tom is the one who taught Mary how to milk a cow.
- Mary'ye inek sağmayı öğreten Tom'du.
- I teach history at the largest high school in town.
- Şehirdeki en büyük lisede tarih öğretiyorum.
- Tom asked Mary to teach him how to do the waltz.
- Tom Mary'den ona nasıl vals yapılacağını öğretmesini istedi.
- French is taught us by her.
- Fransızca'yı bize o öğretiyor.
- Tom was the one who taught me how to do this.
- Bana bunu nasıl yapacağını öğreten kişi Tom'du.
- Tom is the one who taught me how to play poker.
- Nasıl poker oynayacağımı bana öğreten kişi Tom'dur.
- I was the one who taught Tom to sing like that.
- Tom'a öyle şarkı söylemeyi öğreten kişi bendim.
- How long have you been teaching Spanish?
- Ne kadar süredir İspanyolca öğretiyorsun?
- I can teach you my language.
- Size dilimi öğretebilirim.
- What can you teach me?
- Bana ne öğretebilirsin?
- How well Mr Hirayama teaches!
- Bay Hirayama ne kadar iyi öğretiyor!
- It is not possible to teach something to man - he can only learn by himself.
- İnsana bir şey öğretmek mümkün değildir - insan ancak kendi kendine öğrenebilir.
- I'm the one who taught Tom French.
- Tom'a Fransızca öğreten kişi benim.
- Tom wanted Mary to teach him French.
- Tom, Mary'nin ona Fransızca öğretmesini istedi.
- Tom could probably teach Mary how to drive.
- Tom muhtemelen Mary'ye araba kullanmayı öğretebilirdi.
- Could you teach me how to drive?
- Bana araba kullanmayı öğretebilir misin?
- My father taught me how to ride a bike.
- Babam bana bisiklet sürmeyi öğretti.
- I can teach you something.
- Sana bir şey öğretebilirim.
- Teach me how to count in Berber.
- Bana Berberice nasıl sayılacağını öğret.
- Tom was teaching me.
- Tom bana öğretiyordu.
- Tom taught Mary a lot.
- Tom, Mary'ye çok şey öğretti.
- He is capable of teaching both English and French.
- Hem İngilizce hem de Fransızca öğretebiliyor.
- I've taught my parrot to speak Welsh.
- Papağanıma Galce konuşmayı öğrettim.
- Tom taught me many things.
- Tom bana birçok şey öğretti.
- I will teach you to play chess.
- Sana satranç oynamayı öğreteceğim.
- Teach me how to do it.
- Onun nasıl yapılacağını bana öğret.
- I will teach you how to play chess.
- Sana nasıl satranç oynanacağını öğreteceğim.
- I can teach you how to bewitch men.
- Ben erkeklerin nasıl büyüleneceğini size öğretebilirim.
- Tom told Mary he had asked John to teach Alice how to do that.
- Tom, Mary'ye John'dan Alice'e bunu nasıl yapacağını öğretmesini istediğini söyledi.
- I've been asked to teach Tom French.
- Benim Tom'a Fransızca öğretmem isteniyor.
- I can teach you how to sell.
- Sana nasıl satacağını öğretebilirim.
- I'll teach you how to drive.
- Sana nasıl araba sürüleceğini öğreteceğim.
- Tom taught Mary how to play golf.
- Tom, Mary'ye golf oynamayı öğretti.
- Mary taught her children to be kind to animals.
- Mary çocuklarına hayvanlara karşı nazik olmayı öğretti.
- I like teaching, too.
- Ben de öğretmeyi severim.
- It's easier to teach children than adults.
- Çocuklara öğretmek yetişkinlere öğretmekten daha kolaydır.
- Do mothers still teach your language to your children?
- Anneler hala çocuklarınıza dilinizi öğretiyor mu?
- Could you teach me how to play the piano?
- Bana piyano çalmayı öğretebilir misin?
- I can teach French.
- Ben Fransızca öğretebilirim.
- Tom was the one who taught Mary how to ride a bicycle.
- Tom Mary'ye bisiklet sürmeyi öğreten kişiydi.
- Sami flew all the way from Egypt to Canada to teach Layla about Islam.
- Sami Leyla'ya İslam'ı öğretmek için Mısır'dan ta Kanada'ya gitti.
- Tom wanted to teach French.
- Tom Fransızca öğretmek istedi.
- I was told that you could teach me how to sharpen a knife.
- Bana bıçak bilemeyi öğretebileceğinizi söylediler.
- Tom taught me to fold an origami shuriken.
- Tom bana origami shuriken katlamayı öğretti.
- Why are they teaching this in schools?
- Neden bunu okullarda öğretiyorlar?
- I'm the one who taught Tom how to play the saxophone.
- Tom'a saksafon çalmayı öğreten bendim.
- He is a student to whom I'm teaching English this year.
- O bu yıl İngilizce öğrettiğim bir öğrencidir.
- We're looking for someone to teach French to our kids.
- Çocuklarımıza Fransızca öğretecek birini arıyoruz.
- What have I taught you?
- Sana ne öğrettim?
- Tom seemed to like teaching French.
- Tom Fransızca öğretmeyi seviyor gibiydi.
- Would you teach me how to make cheese?
- Peynirin nasıl yapıldığını bana öğretir misiniz?
- The teacher teaches the student.
- Öğretmen öğrenciye öğretir.
- Tom just taught me how to do that.
- Tom bana bunu nasıl yapacağımı öğretti.
- I am going to teach you Berber.
- Ben sana Berberice öğreteceğim.
- He teaches them how to speak Japanese.
- Onlara nasıl Japonca konuşulacağını öğretiyor.
- I teach English to the second year classes.
- İkinci sınıflara İngilizce öğretiyorum.
- I promised to teach her Berber.
- Ona Berberice öğreteceğime söz verdim.
- Tom needs someone to teach him to drive.
- Tom'un araba kullanmayı öğretecek birine ihtiyacı var.
- Can you teach me how to defend myself?
- Kendimi nasıl savunacağımı öğretebilir misin?
- Tom can't teach French.
- Tom Fransızca öğretemez.
- What could you teach me?
- Bana ne öğretebilirsin?
- Thank you for teaching me how to do this.
- Bana bunu nasıl yapacağımı öğrettiğin için teşekkür ederim.
- This will teach that he must obey the law.
- Bu ona yasalara uyması gerektiğini öğretecek.
- He teaches English grammar at a high school.
- Lisede İngilizce dil bilgisi öğretir.
- How many years have you been teaching children to swim?
- Çocuklara kaç yıldır yüzme öğretiyorsun?
- Mr Hirayama teaches very well.
- Bay Hirayama çok iyi öğretiyor.
- Tom taught me many things.
- Tom bana çok şey öğretti.
- I like teaching little children.
- Küçük çocuklara öğretmeyi seviyorum.
- You taught me that.
- Onu bana sen öğrettin.
- Tom taught Mary many things.
- Tom Mary'ye birçok şey öğretti.
- Mary teaches French in London.
- Mary Londra'da Fransızca öğretiyor.
- Tom taught himself to play the piano.
- Tom kendine piyano çalmayı öğretti.
- What are some things you want to teach your children?
- Çocuklarına öğretmek istediğin bazı şeyler nedir?
- I can teach you how to sing.
- Sana şarkı söylemeyi öğretebilirim.
- I asked her to teach me French.
- Ondan bana Fransızca öğretmesini rica ettim.
- Tom is teaching me to how to sail.
- Tom bana yelkenli ile gitmeyi öğretiyor.
- I have fun teaching.
- Öğretirken eğleniyorum.
- Tom taught his children French.
- Tom çocuklarına Fransızca öğretti.
- Tom taught me how to play the guitar.
- Tom bana gitar çalmayı öğretti.
- Can Tom teach French?
- Tom Fransızca öğretebilir mi?
- Tom taught me how to juggle.
- Tom bana nasıl hokkabazlık yapılacağını öğretti.
- I taught him how to swim.
- Ona yüzmeyi ben öğrettim.
- The professor teaches Czech.
- Profesör Çekçe öğretiyor.
- My parents taught me not to waste money.
- Anne-babam bana gereksiz para harcamamayı öğretti.
- You've taught me so much.
- Bana çok şey öğrettin.
- I can teach you Berber if you want.
- İstersen sana Berberice öğretebilirim.
- Was Tom the one who taught you how to do that?
- Bunu sana nasıl yapacağını öğreten kişi Tom muydu?
- Mr White teaches us English.
- Bay White, bize İngilizce öğretir.
- Tom taught me to play chess.
- Tom bana satranç oynamayı öğretti.
- Tom taught Mary how to swim.
- Tom, Mary'ye yüzmeyi öğretti.
- Tom taught me.
- Tom öğretti.
- Miss Smith teaches English at this school.
- Bayan Smith bu okulda İngilizce öğretmektedir.
- Tom asked Mary to teach him how to play the flute.
- Tom, Mary'den ona flüt çalmayı öğretmesini istedi.
- I wanted Tom to teach me some French.
- Tom'dan bana biraz Fransızca öğretmesini istedim.
- I asked Tom if he knew anybody who could teach my children French.
- Tom'a benim çocuklarıma Fransızca öğretebilecek birini tanıyıp tanımadığını sordum.
- Tom has been teaching me French.
- Tom bana Fransızca öğretiyor.
- Which language do you teach?
- Hangi dili öğretiyorsunuz?
- I've already taught Tom how to do that.
- Tom'a bunu nasıl yapacağını öğrettim.
- Mary is teaching me to paint.
- Mary bana resim yapmayı öğretiyor.
- We teach Spanish very well.
- Biz çok iyi İspanyolca öğretiriz.
- Teach your children about them.
- Çocuklarınıza bunları öğretin.
- Can you teach me to fly?
- Bana uçmayı öğretebilir misin?
- I teach French.
- Ben Fransızca öğretiyorum.
- Sami taught Layla everything he knew.
- Sami bildiği her şeyi Leyla'ya öğretti.
- He teaches us history.
- O bize tarih öğretiyor.
- Tom taught me a lot of useful things.
- Tom bana birçok yararlı şey öğretti.
- You're the one who taught me how to do this.
- Sen bunu nasıl yapacağımı bana öğreten tek kişisin.
- She taught me how to write a poem.
- Bana nasıl şiir yazılacağını öğretti.
- My mother taught me how to make osechi.
- Annem bana nasıl osechi yapılacağını öğretti.
- I taught her to ride a bicycle.
- Ben ona bisiklete binmeyi öğrettim.
- Tom isn't the one who taught me how to do that.
- Bunun nasıl yapılacağını bana öğreten Tom değildi.
- Aren't you the one who taught Tom how to do that?
- Tom'a bunu yapmayı öğreten sen değil misin?
- Tom is teaching English.
- Tom İngilizce öğretiyor.
- Tom taught Mary how to drive.
- Tom, Mary'ye araba kullanmayı öğretti.
- I've never taught French.
- Ben hiç Fransız öğretmedim.
- Tom picked up the guitar and started to play the song Mary taught him when he was a kid.
- Tom gitarı aldı ve bir çocukken Mary'nin ona öğrettiği şarkıyı çalmaya başladı.
- Tom thought Mary taught French.
- Tom, Mary'nin Fransızca öğrettiğini sanıyordu.
- I can teach you my language.
- Sana kendi dilimi öğretebilirim.
- Tom taught Mary how to do that.
- Tom Mary'ye onu nasıl yapacağını öğretti.
- Dan was in the special forces and they teach them psychological warfare there.
- Dan özel kuvvetlerdeydi ve onlara orada psikolojik savaş öğretiyorlar.
- I have taught my dog to sit up and beg.
- Köpeğime oturmayı ve yalvarmayı öğrettim.
- Are you certain it was Tom who taught Mary how to do that?
- Mary'ye bunu öğretenin Tom olduğundan emin misin?
- Tom hasn't ever taught French.
- Tom şimdiye kadar Fransızca öğretmedi.
- Can you teach me Portuguese?
- Bana Portekizce öğretebilir misin?
- I can teach you how to worship God.
- Ben Tanrı'ya nasıl ibadet edileceğini size öğretebilirim.
- We should get Tom to teach Mary French.
- Tom'a Mary'ye Fransızca öğrettirmeliyiz.
- I want to teach history when I grow up.
- Büyüdüğümde tarih öğretmek istiyorum.
- I taught you well.
- Ben sana iyi öğrettim.
- I'd be grateful to you if you could teach me to do that.
- Bana bunu yapmayı öğretebilirsen sana minnettar olurum.
- Is that what they teach you in school?
- Size okulda bunu mu öğretiyorlar?
- It was Tom who taught me how to do this.
- Bunu nasıl yapacağımı bana öğreten Tom'du.
- Tom and Mary both teach French.
- Tom ve Mary Fransızca öğretiyor.
- To know is one thing, to teach is another.
- Öğrenmek bir şeydir, öğretmek başka bir şeydir.
- I'll teach you French.
- Sana Fransızca öğreteceğim.
- Tom was the one who taught me how to water ski.
- Tom bana su kayağı yapmayı öğreten kişiydi.
- The things that hurt us, teach us.
- Bizi inciten şeyler, bize öğretir.
- Tom asked Mary to teach him how to drive a car.
- Tom, Mary'den araba sürmeyi ona öğretmesini istedi.
- What do you teach?
- Ne öğretiyorsun?
- Tom teaches French to children.
- Tom çocuklara Fransızca öğretir.
- He teaches mathematics as well as English.
- İngilizce'nin yanı sıra matematik de öğretiyor.
- My sister asked me to teach her how to ski.
- Kız kardeşim benden ona kayak yapmayı öğretmemi istedi.
- Can you teach me how to play the bagpipes?
- Bana gayda çalmayı öğretebilir misin?
- I taught Tom how to sing my favorite song.
- Tom'a en sevdiğim şarkının nasıl söyleneceğini öğrettim.
- Tom was the one who taught Mary how to do that.
- Mary'ye bunu yapmayı öğreten Tom'du.
- Tom has begun teaching French.
- Tom Fransızca öğretmeye başladı.
- He taught his sons Russian.
- Oğullarına Rusça öğretti.
- I taught Tom how to drive.
- Tom'a nasıl araba süreceğini öğrettim.
- He teaches Arabic.
- O Arapça öğretir.
- They teach Chinese at that school.
- O okulda Çince öğretirler.
- Teachers dissect frogs to teach students their anatomy.
- Öğretmenler öğrencilere anatomilerini öğretmek için kurbağaları keserler.
- You taught me a lot.
- Sen bana çok şey öğrettin.
- Tom taught Mary how to fly a kite.
- Tom, Mary'e uçurtma uçurmayı öğretti.
- I've already taught Tom how to do that.
- Tom'a bunu nasıl yapacağını çoktan öğrettim.
- Teach me how to make a salad.
- Bana salata yapmasını öğret.
- I can teach you how to hunt.
- Nasıl avlanılacağını sana öğretebilirim.
- I'll teach you how to drive a car.
- Sana araba kullanmayı öğreteceğim.
- Tom teaches French to children.
- Tom çocuklara Fransızca öğretiyor.
- I can teach you how to fish.
- Balık tutmayı öğretebilirim.
- Tom is the person who taught me how to do this.
- Tom bana bunu nasıl yapacağımı öğreten kişi.
- I'll teach you French if you want me to.
- Eğer istersen sana Fransızca öğretebilirim.
- Has Tom taught French?
- Tom Fransızca öğretti mi?
- I'll teach you how to sing.
- Sana nasıl şarkı söyleyeceğini öğreteceğim.
- I forgot it was Tom who taught you how to play the guitar.
- Sana gitar çalmayı öğretenin Tom olduğunu unuttum.
- Didn't they teach you anything at Harvard?
- Harvard'da sana hiçbir şey öğretmediler mi?
- Tom wanted to teach French.
- Tom Fransızca öğretmek istiyordu.
- He taught me history.
- O, bana tarih öğretti.
- Tom wanted me to teach Mary how to drive.
- Tom, Mary'ye araba kullanmayı öğretmemi istedi.
- Who taught you French?
- Size Fransızcayı kim öğretti?
- I'm teaching Berber in Oran.
- Oran'da Berberice öğretiyorum.
- Tom taught his son how to ride a bicycle.
- Tom oğluna bisiklet sürmeyi öğretti.
- Was Tom the one who taught you how to ski?
- Tom sana nasıl kayak yapılacağını öğreten kişi miydi?
- I'm the one who taught Tom how to do that.
- Onun nasıl yapılacağını Tom'a öğreten kişi benim.
- Tom is teaching me to paint.
- Tom bana boya yapmayı öğretiyor.
- Apart from English, he also teaches math.
- İngilizcenin dışında, aynı zamanda matematik öğretir.
- He taught history at school.
- Okulda tarih öğretti.
- Tom asked Mary to teach him how to drive a car.
- Tom, Mary'den ona araba kullanmayı öğretmesini istedi.
- Tom wanted me to teach him how to do that.
- Tom ona bunu nasıl yapacağını öğretmemi istedi.
- I can teach you how to love children.
- Çocukları nasıl seveceğini sana öğretebilirim.
- I wish I hadn't asked Tom to teach you how to drive.
- Keşke Tom'un sana araba sürmeyi öğretmesini istemeseydim.
- I am going to teach you Berber.
- Sana Berberice öğreteceğim.
Show More (1679)
|
