|
- I shall mention three issues that our group feels are priorities.
- Grubumuzun öncelikli olduğunu düşündüğü üç konudan bahsedeceğim.
- We are at the moment aware of three cases in Iran in which people have been sentenced to death by stoning.
- Şu anda İran'da insanların taşlanarak ölüme mahkum edildiği üç davadan haberdarız.
- I have three specific points I want to raise in the context of the debate.
- Tartışma bağlamında dile getirmek istediğim üç özel husus var.
- It has already been said that each euro invested from public funds generates another three in business terms.
- Kamu fonlarından yatırılan her bir avronun iş dünyasında üç avro daha kazandırdığı zaten söylenmişti.
- The zero tolerance approach that emerges from the three relevant UN conventions is not undisputed, after all.
- Sonuçta ilgili üç BM sözleşmesinden ortaya çıkan sıfır tolerans yaklaşımı tartışmasız değildir.
- The Scottish breast-screening programme currently invites eligible women aged 50-64 every three years.
- İskoçya meme tarama programı şu anda her üç yılda bir 50-64 yaş arası uygun kadınları davet etmektedir.
- We can grant discharge to the Commission without these three elements.
- Bu üç unsur olmadan da Komisyon'un görevden alınmasına izin verebiliriz.
- The Commission answers over three thousand parliamentary questions every year.
- Komisyon her yıl üç binden fazla soru önergesini yanıtlamaktadır.
- In this context, I should like to refer to three issues that I believe are crucial.
- Bu bağlamda, çok önemli olduğuna inandığım üç hususa değinmek istiyorum.
- Three sub-committee meetings were recently held.
- Yakın zamanlarda, üç alt-komite toplantısı yapılmıştır.
- Let us just look at the three places of work.
- Üç çalışma alanına bir göz atalım.
- If I may, I shall answer all three at the same time.
- İzin verirseniz üçüne de aynı anda cevap vereceğim.
- We were starting to do so before the horrific events of three months ago which the honourable Member referred to.
- Sayın Üyenin bahsettiği üç ay önceki korkunç olaylardan önce de bunu yapmaya başlamıştık.
- Those amendments that we cannot accept or accept only in part relate to three main issues.
- Kabul edemeyeceğimiz ya da sadece kısmen kabul edebileceğimiz değişiklikler üç ana konuyla ilgilidir.
- I should like to make three observations.
- Üç gözlemde bulunmak istiyorum.
- Parliament will have a deadline of three months in which to deliver an opinion.
- Parlamentoya görüş bildirmesi için üç aylık bir süre tanınacaktır.
- When we discuss postal services, we have to speak about three things.
- Posta hizmetlerinden bahsederken üç şeyden söz etmemiz gerekir.
- There are currently three such persons who have been suspended from their duties.
- Halihazırda görevlerinden uzaklaştırılmış olan bu türden üç kişi bulunmaktadır.
- For that reason we shall be lobbying hard for these three aspects to be interlinked.
- Bu nedenle, bu üç unsurun birbiriyle bağlantılı olması için yoğun lobi faaliyetlerinde bulunacağız.
- There are three reasons why I voted as I did.
- Bu şekilde oy kullanmamın üç nedeni var.
- We must remember that we have never enlarged by more than three countries at once.
- Hiçbir zaman aynı anda üç ülkeden fazla büyümediğimizi unutmamalıyız.
- I have no need of three minutes.
- Üç dakikaya ihtiyacım yok.
- This report warrants my broad support, although I wish to express three reservations.
- Bu rapor, üç çekincemi ifade etmek istememe rağmen, geniş desteğimi garanti etmektedir.
- Let me remind you of three articles in the new constitution.
- Size yeni anayasadaki üç maddeyi hatırlatmama izin verin.
- We have given presentations to this House on three occasions and I have appeared here on three occasions.
- Bu Meclise üç kez sunum yaptık ve ben de üç kez burada bulundum.
- We make our case on the three areas of discussion and the Council then ignores everything.
- Tartışma konusu olan üç alanda görüşlerimizi açıklıyoruz ve Konsey her şeyi görmezden geliyor.
- The ELDR Group would like to highlight three areas where we feel there should be further improvement.
- ELDR Grubu olarak daha fazla iyileştirme yapılması gerektiğini düşündüğümüz üç alanı vurgulamak istiyoruz.
- I shall now come back to three points.
- Şimdi üç noktaya geri döneceğim.
- The report emphasises three horizontal issues of great importance to the success of the strategy.
- Rapor, stratejinin başarısı açısından büyük önem taşıyan üç yatay konuyu vurgulamaktadır.
- We are after all at one with the Council on three points.
- Sonuçta Konsey ile üç noktada aynı fikirdeyiz.
- Only three countries have more than 20% representation by women.
- Sadece üç ülkede kadınlar %20'den fazla temsil edilmektedir.
- But we only want to support it if these three amendments are adopted.
- Ancak biz sadece bu üç değişikliğin kabul edilmesi halinde destek vermek istiyoruz.
- This year it has been decided, for the first time, that the Sakharov prize is to be shared between three recipients.
- Bu yıl ilk kez Sakharov ödülünün üç kişi arasında paylaştırılmasına karar verildi.
- With regard to dispute settlement, an issue you have also addressed, I would make three comments.
- Sizin de değindiğiniz bir konu olan uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin olarak üç yorum yapmak istiyorum.
- In all events, I should like to highlight three problems, as I have done in my proposed amendments.
- Her halükarda değişiklik önerilerimde yaptığım gibi üç sorunun altını çizmek istiyorum.
- Parliament examines three reports every year.
- Parlamento her yıl üç raporu incelemektedir.
- I have, despite this, three further observations.
- Buna rağmen benim üç gözlemim daha var.
- We exceeded the ceilings in three categories - in category 1b we will have to see how Parliament votes on Thursday.
- Üç kategoride tavanları aştık; kategori 1b'de Parlamento'nun Perşembe günü nasıl oy kullanacağını görmemiz gerekecek.
- Regrettably, three of the committee's amendments that I consider to be important were rejected or altered.
- Ne yazık ki, komitenin önemli olduğunu düşündüğüm üç değişiklik önerisi ya reddedildi ya da değiştirildi.
- I want to draw attention to just three points.
- Sadece üç noktaya dikkat çekmek istiyorum.
- It seems to me that we have been able to avoid falling into three traps.
- Bana öyle geliyor ki üç tuzağa düşmekten kaçınmayı başardık.
- Three days of negotiations have already taken place, but they are still in prison.
- Üç gün süren müzakereler yapıldı ancak hala hapisteler.
- On 10 October, Bassora airport was bombed three times.
- 10 Ekim'de Bassora havaalanı üç kez bombalandı.
- I would like to again go over the three points that I see as being the most important.
- Ben en önemli gördüğüm üç noktanın üzerinden tekrar geçmek istiyorum.
- There is really no need to wait three years until the Commission comes up simply with proposals.
- Komisyon'un basit önerilerle ortaya çıkması için üç yıl beklemeye gerçekten gerek yok.
- However, the Commission's communication of 11 March 2003 on this subject is disappointing for three main reasons.
- Ancak Komisyon'un bu konudaki 11 Mart 2003 tarihli tebliği üç ana nedenden ötürü hayal kırıklığı yaratmaktadır.
- So I would just like to mention three points, and briefly.
- Kısaca üç noktadan bahsetmek istiyorum.
- The Association Council met in April 2000 for the first time in three years and was chaired by Turkey.
- Ortaklık Konseyi, üç yıldan beri ilk defa olarak Nisan 2000’de toplandı ve bu toplantıya Türkiye başkanlık etti.
- Nevertheless, I wish to make three points, which are also questions to the Commission.
- Bununla birlikte Komisyona da soru niteliğinde olan üç noktaya değinmek istiyorum.
- The Bonn Conference sent out three political messages of enormous importance.
- Bonn Konferansı çok büyük önem taşıyan üç siyasi mesaj gönderdi.
- I would like to again go over the three points that I see as being the most important.
- En önemli gördüğüm üç noktanın üzerinden tekrar geçmek istiyorum.
- There will be three distinct sections encompassing issues related to the environment, transport and energy.
- Çevre, ulaşım ve enerji ile ilgili konuları kapsayan üç ayrı bölüm olacaktır.
- At the moment, we have three headings, so we can add a maximum of two.
- Şu anda üç başlığımız var, bu nedenle en fazla iki başlık ekleyebiliriz.
- Only three Member States are allowed to apply zero or super-reduced rates by temporary derogation.
- Sadece üç Üye Devletin geçici derogasyon yoluyla sıfır ya da süper indirimli oranları uygulamasına izin verilmektedir.
- Their assault focuses in particular on three things.
- Saldırıları özellikle üç şeye odaklanmaktadır.
- I am sure that we must try to accept that there are two or three public goods we can defend at the same time.
- Aynı anda savunabileceğimiz iki ya da üç kamu malı olduğunu kabul etmeye çalışmamız gerektiğinden eminim.
- Allow me to quote three examples.
- Üç örnek vermeme izin verin.
- I shall be supporting the position of the French Government on three points.
- Fransız Hükümeti'nin görüşünü üç noktada destekleyeceğim.
- I have to say that, over three and a half years, we have, in this Parliament, discussed a whole raft of proposals.
- Şunu söylemeliyim ki, üç buçuk yıl boyunca bu Parlamento'da bir dizi öneriyi tartıştık.
- The debate has only just begun, and I am pleased to say I have just three points to make today.
- Tartışma daha yeni başladı ve bugün sadece üç noktaya değineceğimi söylemekten memnuniyet duyuyorum.
- I would propose that the House vote against those three paragraphs, 6, 7 and 20.
- Meclisin bu üç paragrafa, 6, 7 ve 20'ye karşı oy kullanmasını öneriyorum.
- We had three alternative responses to the Commission.
- Komisyon'a üç alternatif cevabımız vardı.
- What will we have to offer in terms of technology in two, three or four years' time?
- İki, üç veya dört yıl sonra teknoloji açısından ne sunmamız gerekecek?
- DecaBDE is the only one of these three substances not to be mentioned at all in the Commission document.
- DecaBDE, Komisyon belgesinde bu üç maddeden hiç bahsedilmeyen tek maddedir.
- However, there are three main reasons why I voted against the Report.
- Ancak, Rapora karşı oy kullanmamın üç ana nedeni var.
- Three of these call for special mention.
- Bunlardan üçünden özel olarak bahsetmek gerekir.
- Let me single out three issues.
- Üç konuya değinmeme izin verin.
- Leading on from his questions, I would like to make the three following comments.
- Sorularından yola çıkarak aşağıdaki üç yorumu yapmak istiyorum.
- In two companies out of every three information security is as yet not considered a strategic issue.
- Her üç şirketten ikisinde bilgi güvenliği henüz stratejik bir konu olarak görülmemektedir.
- Mr Sharon has said that three and a half million Palestinians cannot be ruled with military occupation.
- Sayın Şaron üç buçuk milyon Filistinlinin askeri işgalle yönetilemeyeceğini söylemiştir.
- There are three issues of great concern to the Greens.
- Yeşiller için büyük endişe kaynağı olan üç konu var.
- Three hours later, the shop no longer existed.
- Üç saat sonra dükkan artık mevcut değildi.
- There are three different votes for a single decision, which may lead to inconsistencies between the three.
- Tek bir karar için üç farklı oylama söz konusudur, bu da üçü arasında tutarsızlıklara yol açabilir.
- The balance sheet for the past three years proves that we have achieved important things.
- Son üç yılın bilançosu önemli işler başardığımızı kanıtlıyor.
- This communication is divided into three parts.
- Bu bildiri üç bölüme ayrılmıştır.
- As far as specific proposals are concerned, I will concentrate on three key issues.
- Spesifik öneriler söz konusu olduğunda, üç temel konu üzerinde yoğunlaşacağım.
- The European Union is faced with three major challenges.
- Avrupa Birliği üç büyük güçlükle karşı karşıyadır.
- These three pandemics have reminded us that the planet is like another Space Shuttle Columbia.
- Bu üç salgın bize gezegenin bir başka Columbia Uzay Mekiği gibi olduğunu hatırlattı.
- At present there are three solutions or approaches to this problem.
- Şu anda bu soruna yönelik üç çözüm ya da yaklaşım bulunmaktadır.
- The control of state aids is one of the three pillars of competition policy.
- Devlet yardımlarının kontrolü rekabet politikasının üç ayağından biridir.
- I speak as an Austrian, but I also speak as a European for three reasons.
- Bir Avusturyalı olarak konuşuyorum ancak üç nedenden dolayı bir Avrupalı olarak da konuşuyorum.
- I will be very brief and will just make three comments.
- Çok kısa konuşacağım ve sadece üç yorum yapacağım.
- Secondly, the extension to three months of the period in which application to the Fund must be made.
- İkinci olarak, Fon'a başvurunun yapılması gereken sürenin üç aya uzatılması.
- These were the only three amendments that were fully rejected by the Council when adopting its common position.
- Bunlar, Konsey tarafından ortak tutum benimsenirken tamamen reddedilen üç değişiklikti.
- I should like to raise three issues.
- Üç konuya değinmek istiyorum.
- What is being done on 1 January to mark the 30th anniversary of the accession of these three great countries?
- Bu üç büyük ülkenin katılımının 30. yıldönümünü kutlamak üzere 1 Ocak'ta ne yapılıyor?
- Indeed, it was in Croatia itself that three accused persons, including a General, received lengthy jail sentences.
- Nitekim Hırvatistan'da aralarında bir generalin de bulunduğu üç sanık uzun hapis cezalarına çarptırılmıştır.
- Europe simply has to succeed, and the three large institutions must cooperate with that goal in mind.
- Avrupa başarılı olmak zorundadır ve üç büyük kurum bu hedef doğrultusunda işbirliği yapmalıdır.
- I have three follow-up points in relation to what you have said.
- Söylediklerinizle ilgili olarak takip etmem gereken üç nokta var.
- Our document is essentially based on three principles.
- Belgemiz temel olarak üç ilkeye dayanmaktadır.
- Therefore, on behalf of the Group of the European Socialist Party I propose that we send three messages.
- Bu nedenle Avrupa Sosyalist Partisi Grubu adına üç mesaj göndermeyi öneriyorum.
- These are three key elements as far as the regulatory authority is concerned.
- Bunlar, düzenleyici otorite söz konusu olduğunda üç kilit unsurdur.
- I would therefore have liked the proposal, in its three parts, to be sent back to the Committee on Budgetary Control.
- Bu nedenle teklifin üç bölüm halinde Bütçe Kontrol Komisyonuna geri gönderilmesini isterdim.
- She has the example, in the three governates of northern Iraq, of democracy and the Rule of Law.
- Kuzey Irak'taki üç vilayette demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusunda örnek teşkil etmektedir.
- As I see it, Russia, Ukraine and Morocco, three key countries for these agreements, are the main priorities.
- Gördüğüm kadarıyla, bu anlaşmalar için üç kilit ülke olan Rusya, Ukrayna ve Fas ana önceliklerdir.
- In this context the Commission deplores the arrest of three Nepalese editors of the Kantipur newspaper.
- Bu bağlamda Komisyon, Kantipur gazetesinin üç Nepalli editörünün tutuklanmasından üzüntü duymaktadır.
- In your amendments you have gone further and asked for at least three levels.
- Değişikliklerinizde daha da ileri gittiniz ve en az üç seviye istediniz.
- Three issues stand out, and I would like to mention them.
- Üç konu öne çıkıyor ve bunlardan bahsetmek istiyorum.
- If we want to be efficient, we need to focus our policy on three objectives.
- Eğer verimli olmak istiyorsak, politikamızı üç hedefe odaklamalıyız.
- I would stress the three institutions because the Council is not currently involved in the structured dialogue.
- Üç kurumun altını çizmek istiyorum çünkü Konsey şu anda yapılandırılmış diyaloğa dahil değil.
- The Galileo project seems exemplary for three reasons.
- Galileo projesi üç nedenden ötürü örnek teşkil etmektedir.
- This also means that not just one Baltic country but all three will be involved.
- Bu aynı zamanda sadece bir Baltık ülkesinin değil, üçünün de dahil olacağı anlamına gelmektedir.
- Those are three important principles in an excellent report.
- Bunlar mükemmel bir raporda yer alan üç önemli ilkedir.
- We support you on your three issues.
- Üç konuda da sizi destekliyoruz.
- As regards this report, there are just three critical observations that I want to make.
- Bu raporla ilgili olarak sadece üç kritik gözlemde bulunmak istiyorum.
- I have three further points to make.
- Üç noktaya daha değinmek istiyorum.
- Three years later, the European Parliament cannot now, as some amendments demand, try to change this.
- Üç yıl sonra, Avrupa Parlamentosu bazı değişiklik önergelerinin talep ettiği gibi bunu değiştirmeye çalışamaz.
- Three amendments have been tabled in plenary in addition to the ones from the committee.
- Komiteden gelenlere ek olarak genel kurulda üç değişiklik önergesi sunuldu.
- Hence these proposed amendments, these so-called compromise amendments from three groups.
- Dolayısıyla bu değişiklik önerileri, üç gruptan gelen bu sözde uzlaşma değişiklikleri.
- I have three questions to put to you.
- Size sormak istediğim üç soru var.
- Those are three more building blocks towards a security strategy for the European Union.
- Bunlar Avrupa Birliği için bir güvenlik stratejisine yönelik üç yapı taşı daha.
- The same amendments are therefore proposed for each agency, in all three reports.
- Dolayısıyla her üç raporda da her bir kurum için aynı değişiklikler önerilmektedir.
- Those were the three points that our committee was concerned about.
- Komitemizin endişe duyduğu üç nokta bunlardı.
- If the three institutions had all decided against adding any projects, this would have been a logical step.
- Eğer üç kurum da herhangi bir proje eklememeye karar vermiş olsaydı, bu mantıklı bir adım olurdu.
- On the basis of the analysis contained in these two reports, I would like to refer to three points.
- Bu iki raporda yer alan analizlere dayanarak üç noktaya değinmek istiyorum.
- Three men were imprisoned in 1989.
- 1989'da üç kişi hapse atıldı.
- Three missions from headquarters and the field have visited Iraq since January this year.
- Bu yılın Ocak ayından bu yana merkezden ve sahadan üç misyon Irak'ı ziyaret etti.
- In my view, this specifically means three things.
- Benim görüşüme göre bu özellikle üç anlama gelmektedir.
- I should like to home in on this latter group and present three points which affect women, in particular.
- Bu ikinci gruba odaklanmak ve özellikle kadınları etkileyen üç noktayı sunmak istiyorum.
- Nevertheless, I wish to make three points, which are also questions to the Commission.
- Bununla birlikte, Komisyon'a da soru niteliğinde olan üç noktaya değinmek istiyorum.
- I should like to make three brief points in response to that.
- Buna cevaben üç kısa noktaya değinmek istiyorum.
- The understanding is that these three challenges are interrelated.
- Bu üç zorluğun birbiriyle ilişkili olduğu anlaşılmaktadır.
- Three options are provided for sugar, but only one for olive oil, tobacco and cotton.
- Şeker için üç seçenek sunulurken zeytinyağı, tütün ve pamuk için sadece bir seçenek sunulmuştur.
- I would however like to provide some additional details on three issues.
- Bununla birlikte, üç konuda bazı ek ayrıntılar sunmak istiyorum.
- I will expand on these three points today.
- Bugün bu üç hususu biraz daha açıklayacağım.
- We are now supporting over 200 clinics, three district- and three provincial-level hospitals.
- Şu anda 200'den fazla kliniği, üç ilçe ve üç il düzeyindeki hastaneyi destekliyoruz.
- I should like to ask three very brief questions.
- Çok kısa üç soru sormak istiyorum.
- We have only the three amendments before us that were voted in the Committee on Employment and Social Affairs.
- Önümüzde sadece İstihdam ve Sosyal İşler Komisyonunda oylanan üç değişiklik var.
- This House is divided into three distinct camps on this issue.
- Bu Meclis bu konuda üç ayrı kampa bölünmüştür.
- Over these three years we have been working on this issue, and today is the day to achieve concrete results.
- Bu üç yıl boyunca bu konu üzerinde çalıştık ve bugün somut sonuçlar elde etme günüdür.
- Children are one of the three focal points of the ECHO strategy for the current year.
- Çocuklar, içinde bulunduğumuz yıl için ECHO stratejisinin üç odak noktasından biridir.
- On the other hand, I am glad that there have been amendments on three issues I consider to be essential to the report.
- Öte yandan, raporda önemli olduğunu düşündüğüm üç konuda değişiklik yapılmış olmasından memnuniyet duyuyorum.
- Discussions have to start now, not in three or four months' time.
- Tartışmalar üç ya da dört ay sonra değil, şimdi başlamalıdır.
- I should like to illustrate this by way of three examples briefly.
- Bunu kısaca üç örnekle açıklamak istiyorum.
- I will apply three principles in the negotiations concerning enlargement of the EU.
- AB'nin genişlemesine ilişkin müzakerelerde üç ilkeyi uygulayacağım.
- The initiative by Germany and the other three countries is positive in principle.
- Almanya ve diğer üç ülkenin girişimi prensipte olumludur.
- We can agree to the three guidelines on safe and sustainable pensions, as endorsed at Gothenburg.
- Gotenburg'da onaylanan güvenli ve sürdürülebilir emeklilikle ilgili üç kılavuz ilkeyi kabul edebiliriz.
- With the money I had on me I calculated that I could buy ten Kalashnikovs or three rocket launchers.
- Yanımdaki parayla on Kalaşnikof ya da üç roketatar alabileceğimi hesapladım.
- The regulation on the table has to take into account and interlink three different aspects.
- Masadaki yönetmelik üç farklı hususu dikkate almalı ve birbiriyle ilişkilendirmelidir.
- It is, therefore, particularly apt to acknowledge three things in this debate.
- Bu nedenle, bu tartışmada özellikle üç hususun altını çizmek yerinde olacaktır.
- This is why my group, together with three other groups, has tabled an amendment in order to have such criteria included.
- Bu nedenle grubum, diğer üç grupla birlikte, bu tür kriterlerin dahil edilmesi için bir değişiklik önergesi sunmuştur.
- Indonesia is a product of more than three centuries of Dutch colonialism.
- Endonezya, üç yüzyılı aşkın bir süre devam eden Hollanda sömürgeciliğinin bir ürünüdür.
- The second principle is that we propose three hierarchical levels of NUTS.
- İkinci ilke ise üç hiyerarşik NUTS seviyesi öneriyoruz.
- This report warrants my broad support, although I wish to express three reservations.
- Üç çekincemi ifade etmek istesem de bu rapor benim geniş desteğimi hak ediyor.
- The structure followed by this regular report on Turkey differs from that used in previous years on three points.
- Türkiye üzerine bu düzenli raporun izlediği yapı, önceki yıllarda izlenen yapıdan üç noktada farklıdır.
- However, I should like to reiterate that we have three basic resolutions.
- Bununla birlikte, üç temel kararımız olduğunu yinelemek isterim.
- If this were three hundred years ago, she would have been handed over to the Inquisition.
- Eğer bu üç yüz yıl önce olsaydı, Engizisyon'a teslim edilirdi.
- Our main proposals in this respect can be summed up in three points.
- Bu konudaki temel önerilerimiz üç noktada özetlenebilir.
- We agreed on three lines of approach.
- Üç yaklaşım çizgisi üzerinde mutabık kaldık.
- Of the comments expressed, I shall pick out two or three issues.
- İfade edilen yorumlar arasından iki ya da üç hususu seçeceğim.
- Suffice it to say that three Member States did not even transpose the directive into their legislation.
- Üç Üye Devletin direktifi mevzuatlarına aktarmadığını söylemekle yetinelim.
- Generally speaking, this conflict brings three thoughts to my mind.
- Genel olarak konuşmak gerekirse, bu çatışma aklıma üç düşünceyi getiriyor.
- I asked the President of the Court of Auditors three questions, two of which were left unanswered.
- Sayıştay Başkanı'na üç soru sordum, ikisi cevapsız kaldı.
- My group, the Liberal Group, wants to make three points, largely in the form of questions.
- Benim grubum olan Liberal Grup, büyük ölçüde sorular şeklinde üç noktaya değinmek istiyor.
- There are three things I want to point out.
- İşaret etmek istediğim üç husus var.
- Allow me to mention three main points.
- Üç ana noktadan bahsetmeme izin verin.
- I support the rapporteur's three amendments.
- Raportörün üç değişiklik önerisini destekliyorum.
- What conclusions can we draw from our awareness of these three problems, which undeniably exist?
- Varlığı inkâr edilemez olan bu üç soruna ilişkin farkındalığımızdan ne gibi sonuçlar çıkarabiliriz?
- The explanatory memorandum gives three reasons for it.
- Açıklayıcı memorandum bunun için üç neden sunuyor.
- Just over three years ago General Musharraf took power in Pakistan in a military coup.
- Üç yıldan biraz fazla bir süre önce General Müşerref askeri bir darbe ile Pakistan'da iktidarı ele geçirdi.
- In addition to this, three years is a very long time in economic terms.
- Buna ek olarak, üç yıl ekonomik açıdan çok uzun bir süredir.
- Let me make a general comment before I deal with three points raised by the Committee on Legal Affairs.
- Hukuk İşleri Komitesi tarafından dile getirilen üç noktayı ele almadan önce genel bir yorum yapmama izin verin.
- It seems to me that there are three points which need emphasising.
- Bana öyle geliyor ki vurgulanması gereken üç nokta var.
- The House is voting on 50 amendments in three reports.
- Meclis üç rapor halinde 50 değişiklik önergesini oylayacaktır.
- Allow me to draw your attention to the three principal elements of the proposal.
- İzninizle teklifin üç temel unsuruna dikkatinizi çekmek istiyorum.
- I should like to start with three general comments.
- Üç genel yorumla başlamak istiyorum.
- These three Mediterranean products are victims of the mid-term reform of the CAP which is strangling farming.
- Bu üç Akdeniz ürünü, çiftçiliği boğan OTP'nin orta vadeli reformunun kurbanlarıdır.
- I can say that my group will be verifying the final Budget against at least three items.
- Grubumun nihai bütçeyi en az üç maddeye göre doğrulayacağını söyleyebilirim.
- We also had placed great hopes in the negotiations started three months ago by the Deuba government.
- Üç ay önce Deuba hükümeti tarafından başlatılan müzakerelere biz de büyük umutlar bağlamıştık.
- I dreamt that three Members of the European Parliament were enjoying having dinner together.
- Rüyamda üç Avrupa Parlamentosu Üyesinin birlikte akşam yemeği yemekten keyif aldıklarını gördüm.
- These three elements - in my judgement - should move forward in parallel and neither one of them should hijack another.
- Benim görüşüme göre bu üç unsur paralel olarak ilerlemeli ve hiçbiri diğerinin önüne geçmemelidir.
- This outcry raises three interesting points.
- Bu tepkiler üç ilginç noktayı gündeme getiriyor.
- I would suggest three points that could facilitate communication with the citizen.
- Vatandaşla iletişimi kolaylaştırabilecek üç nokta önermek isterim.
- Despite the recent outbreak in Allendale, the average is now two or three cases per day.
- Allendale'deki son salgına rağmen şu anda ortalama günde iki veya üç vaka görülüyor.
- We had three proposed amendments.
- Üç değişiklik önerimiz vardı.
- However, there are three reasons why I ask this question.
- Ancak bu soruyu sormamın üç nedeni var.
- It is further complicated by the distinction between the three pillars.
- Bu durum, üç sütun arasındaki ayrım nedeniyle daha da karmaşık bir hal almaktadır.
- The study by the German Institute for Economic Research indicates that this would happen in three years.
- Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılan çalışma, bunun üç yıl içinde gerçekleşeceğini göstermektedir.
- I will give you three examples.
- Size üç örnek vereceğim.
- The first of three major studies has been published on the Commission's web site.
- Üç büyük çalışmadan ilki Komisyon'un web sitesinde yayımlandı.
- Indeed, it was in Croatia itself that three accused persons, including a General, received lengthy jail sentences.
- Nitekim Hırvatistan'da, aralarında bir generalin de bulunduğu üç sanık uzun hapis cezalarına çarptırılmıştır.
- In principle, these guidelines should remain unaltered for at least three years.
- Prensip olarak, bu kılavuz ilkeler en az üç yıl boyunca değiştirilmeden kalmalıdır.
- The second part, relating to control, is also important, but it is only one of three parts.
- Kontrolle ilgili ikinci bölüm de önemlidir, ancak üç bölümden yalnızca bir tanesidir.
- Let me now comment in detail on the amendments to these three reports.
- Şimdi bu üç raporda yapılan değişiklikleri ayrıntılı olarak yorumlamama izin verin.
- This is naturally on the condition that the delay does not exceed three weeks, as Prime Minister Barak has promised.
- Bu doğal olarak, Başbakan Barak'ın söz verdiği gibi gecikmenin üç haftayı aşmaması koşuluna bağlıdır.
- Three axles give better circulating conditions and cause less wear on roads.
- Üç dingil daha iyi dolaşım koşulları sağlar ve yollarda daha az aşınmaya neden olur.
- We see the globalisation of terrorists with the arrest in Columbia of three activists in the IRA.
- IRA'dan üç aktivistin Kolombiya'da tutuklanmasıyla teröristlerin küreselleştiğini görüyoruz.
- The world economy has been experiencing a minor recession for the past three years.
- Dünya ekonomisi son üç yıldır küçük çaplı bir durgunluk yaşamaktadır.
- I would like to subdivide this topic into three major areas.
- Bu konuyu üç ana bölüme ayırmak istiyorum.
- Both scenarios would be a little bit odd unless they were subject to an agreement among the three institutions.
- Her iki senaryo da üç kurum arasında bir anlaşmaya tabi olmadıkça biraz garip olacaktır.
- Three years of monetary union promise us an equally stable monetary future.
- Üç yıllık parasal birlik bize aynı derecede istikrarlı bir parasal gelecek vaat ediyor.
- There are three priorities in the guidelines for the administrative budget on which we now have to adopt a position.
- İdari bütçeye ilişkin kılavuz ilkelerde, şimdi üzerinde bir tutum benimsememiz gereken üç öncelik bulunmaktadır.
- We believe that it will have three negative effects in particular.
- Bunun özellikle üç olumsuz etkisi olacağına inanıyoruz.
- As regards updating, I should like to highlight three basic amendments.
- Güncelleme ile ilgili olarak üç temel değişikliğin altını çizmek isterim.
- The future I am describing is just three years away from us.
- Tarif ettiğim gelecek bizden sadece üç yıl uzakta.
- At least two meetings a year, if not three, should take place.
- Yılda üç olmasa bile en az iki toplantı yapılmalıdır.
- However, three Member States have yet to complete their internal procedures to ratify the Agreement.
- Bununla birlikte, üç Üye Devlet Anlaşmayı onaylamak için iç prosedürlerini henüz tamamlamamıştır.
- That means that there are now three options.
- Bu da artık üç seçenek olduğu anlamına gelir.
- So it was a gross error for the ruling Big Three to set off before Ghent.
- Dolayısıyla iktidardaki Üç Büyükler'in Gent'ten önce yola çıkmaları büyük bir hataydı.
- In particular, the Commission could in principle have accepted the following three items.
- Komisyon özellikle aşağıdaki üç maddeyi prensip olarak kabul edebilirdi.
- We are, therefore, facing three independent but closely related procedures.
- Dolayısıyla birbirinden bağımsız ancak birbiriyle yakından ilişkili üç süreçle karşı karşıyayız.
- The question we are asking has three parts.
- Sorduğumuz sorunun üç bölümü var.
- We believe that the transposition period of three years is unnecessary.
- Üç yıllık aktarım süresinin gereksiz olduğuna inanıyoruz.
- We therefore once again accept the fact that those three amendments will be approved by Parliament.
- Dolayısıyla bu üç değişikliğin Meclis tarafından onaylanacağı gerçeğini bir kez daha kabul ediyoruz.
- I would like to make three comments on these three ideas.
- Bu üç fikir üzerine üç yorum yapmak istiyorum.
- There are three questions I would like to put to you.
- Size yöneltmek istediğim üç soru var.
- Having said this, I would like to highlight three specific issues.
- Bunu söyledikten sonra, üç spesifik konunun altını çizmek istiyorum.
- We have three commitments to take into account.
- Dikkate almamız gereken üç taahhüdümüz var.
- I would suggest three points that could facilitate communication with the citizen.
- Vatandaşla iletişimi kolaylaştırabilecek üç nokta önerebilirim.
- Three or four days ago, the Italian police handed over an Iraqi family to the liberal democrat government of Syria.
- Üç ya da dört gün önce İtalyan polisi Iraklı bir aileyi Suriye'nin liberal demokrat hükümetine teslim etti.
- As an example, I will now briefly mention three of these aspects.
- Örnek olarak, şimdi bu hususlardan üçüne kısaca değineceğim.
- Three further spills have been detected and the strong wind from the south-west is bringing them closer to the coast.
- Üç sızıntı daha tespit edilmiştir ve güneybatıdan gelen kuvvetli rüzgar bu sızıntıları kıyıya yaklaştırmaktadır.
- The agencies must be evaluated within not more than three years to check they are operating as they should.
- Ajanslar, olması gerektiği gibi çalışıp çalışmadıklarını kontrol etmek için en fazla üç yıl içinde değerlendirilmelidir.
- I would like to congratulate three ladies this evening.
- Bu akşam üç bayanı tebrik etmek istiyorum.
- Moreover, it clearly distinguishes the three remaining uses from the use of oestradiol for growth promotion.
- Dahası, kalan üç kullanımı, büyümeyi teşvik etmek için östradiol kullanımından açıkça ayırmaktadır.
- I regret that due to the pressure of the agenda, there is only time to discuss three urgent matters.
- Gündemin yoğunluğu nedeniyle sadece üç acil konuyu görüşmek için zamanımız olduğu için üzgünüm.
- The House would be well advised to approve these three amendments.
- Meclis'in bu üç değişikliği onaylaması iyi olacaktır.
- The sustainable development priority will therefore be subdivided into three sections dealing with these three aspects.
- Sürdürülebilir kalkınma önceliği bu nedenle bu üç yönü ele alan üç bölüme ayrılacaktır.
- During this final stage of discussions, we still have three points to tackle.
- Görüşmelerin bu son aşamasında, ele almamız gereken üç nokta var.
- Where were they in the past three years following the agreements of Tampere?
- Tampere anlaşmalarını takip eden son üç yılda neredeydiler?
- In my view, there are three specific issues.
- Benim görüşüme göre, üç özel konu var.
- The Commission's three proposed actions in the programme have clearly been inspired by its experience with PACT.
- Komisyon'un programda önerdiği üç eylem, açıkça PACT deneyiminden esinlenmiştir.
- Let us just look at the three places of work.
- Şimdi sadece üç iş yerine bakalım.
- At the same time, the Cappato proposal takes three steps to protect the consumer.
- Aynı zamanda Cappato önerisi tüketiciyi korumak için üç adım atmaktadır.
- I should like to bring three important points to your attention.
- Üç önemli noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.
- I should like to make some observations with regard to three substances.
- Üç madde ile ilgili bazı gözlemlerde bulunmak istiyorum.
- All three issues which I raised are ones on which Parliament has the final say.
- Gündeme getirdiğim her üç konu da Parlamento'nun son sözü söyleyeceği konulardır.
- The three elements are therefore closely interlinked and it is not possible to isolate any one of them.
- Dolayısıyla bu üç unsur birbiriyle yakından bağlantılıdır ve bunlardan herhangi birini izole etmek mümkün değildir.
- We believe that it must consist of a harmonious and combined quantity of each of the three elements.
- Biz bunun her üç unsurun uyumlu ve birleşik bir miktarından oluşması gerektiğine inanıyoruz.
- Let me address just three of them.
- İzninizle bunlardan sadece üçüne değinmek istiyorum.
- These three diseases claim the most victims and are spreading with devastating effect.
- Bu üç hastalık en çok kurban alan ve yıkıcı etkilerle yayılan hastalıklardır.
- I would like to pick out just three of those measures.
- Bu tedbirlerden sadece üç tanesine değinmek istiyorum.
- I just want to highlight three areas among many where we need quick progress.
- Hızlı ilerleme kaydetmemiz gereken pek çok alan arasından sadece üç tanesini vurgulamak istiyorum.
- I would now like to make three points.
- Şimdi üç noktaya değinmek istiyorum.
- This policy involves three specific measures.
- Bu politika üç özel önlem içermektedir.
- This compromise has three distinct advantages over the rapporteur's initial draft.
- Bu uzlaşmanın raportörün ilk taslağına göre üç belirgin avantajı bulunmaktadır.
- I would like to thank all three institutions.
- Her üç kuruma da teşekkür etmek isterim.
- In Spain they say a letter to the three kings.
- İspanya'da üç krala mektup yazıldığı söyleniyor.
- I agree with the need to extend MAGP4, but I have some concerns, in three areas in particular.
- MAGP4'ün genişletilmesi ihtiyacına katılıyorum ancak özellikle üç alanda bazı endişelerim var.
- I would like to draw your attention to three specific points.
- Dikkatinizi özellikle üç noktaya çekmek istiyorum.
- In other words, an average of around two or three chapters will remain for the Danish Presidency to conclude.
- Başka bir deyişle, Danimarka Dönem Başkanlığı'nın sonuçlandırması gereken ortalama iki ya da üç fasıl kalmıştır.
- The report now proposes adding three points to the draft regulation.
- Rapor şimdi taslak yönetmeliğe üç noktanın eklenmesini önermektedir.
- There were three goals that were important to the Greens.
- Yeşiller için önemli olan üç hedef vardı.
- I have three requests for amendment to Wednesday's agenda.
- Çarşamba günkü gündemde üç değişiklik talebim var.
- I can answer all three together, or do I have to answer each question individually?
- Üçünü birlikte yanıtlayabilir miyim yoksa her bir soruyu ayrı ayrı mı yanıtlamam gerekir?
- I would just like to mention three points.
- Sadece üç noktaya değinmek istiyorum.
- In this connection, the Commission was right to use three pillars as a starting point.
- Bu bağlamda Komisyon başlangıç noktası olarak üç sütunu kullanmakta haklıydı.
- This time it took three occasions before we had a result.
- Bu sefer bir sonuca ulaşmamız için üç kez görüşmemiz gerekti.
- The cornerstone of this agreement is the establishment of a customs union in three stages.
- Bu anlaşmanın temel taşı, üç aşamada bir gümrük birliğinin kurulmasıdır.
- The compromise that has been thrashed out and the three corresponding amendments are therefore, in my view, inadequate.
- Bu nedenle, varılan uzlaşma ve buna karşılık gelen üç değişiklik benim görüşüme göre yetersizdir.
- Therefore, you will have to answer three questions, and I end on this.
- Bu nedenle üç soruya cevap vermeniz gerekecek ve bu şekilde bitiriyorum.
- If we make these three mistakes we will be further than ever away from a dynamic Europe.
- Eğer bu üç hatayı yaparsak dinamik bir Avrupa'dan her zamankinden daha fazla uzaklaşmış olacağız.
- After three years of mild recession, almost all the States need to address the problem of dwindling resources.
- Üç yıllık ılımlı durgunluğun ardından neredeyse tüm Devletlerin azalan kaynaklar sorununu ele alması gerekiyor.
- A net EUR 25.7 thousand million in appropriations are available for those three years.
- Bu üç yıl için net 25.7 bin milyon Avro ödenek mevcuttur.
- The data is required every three years.
- Her üç yılda bir veri gerekmektedir.
- Of the comments expressed, I shall pick out two or three issues.
- İfade edilen yorumlar arasından iki ya da üç konuyu seçeceğim.
- In accordance with the Lausanne Treaty, three minorities are officially recognised by the Turkish State.
- Lozan Antlaşması uyarınca, üç azınlık Türk Devleti tarafından resmen tanınmıştır.
- I would like to refer to three in particular.
- Özellikle üç tanesine değinmek istiyorum.
- There will soon be a joint brochure issued by the three institutions, which should help them to do just that.
- Yakında üç kurum tarafından ortak bir broşür yayınlanacak ve bu broşür tam da bunu yapmalarına yardımcı olacak.
- The same amendments are therefore proposed for each agency, in all three reports.
- Dolayısıyla her üç raporda da her bir kurum için aynı değişiklikler önerilmiştir.
- I should like to single out just three of these basic problems.
- Bu temel sorunlardan sadece üç tanesine değinmek istiyorum.
- It also takes into account most of the other Parliament amendments on three important points.
- Ayrıca üç önemli noktada Parlamentonun yaptığı diğer değişikliklerin çoğunu da dikkate almaktadır.
- Three points - firstly, the whole issue of a level playing field.
- Üç husus var; ilk olarak, eşit şartlarda rekabet konusu.
- For this reason we too will not be voting for three of the proposals made by the rapporteur in her report.
- Bu nedenle biz de raportörün raporunda sunduğu önerilerden üçü için oy kullanmayacağız.
- However, the European Union must state more clearly the action it intends to take in three areas.
- Bununla birlikte Avrupa Birliği üç alanda atmayı planladığı adımları daha açık bir şekilde ifade etmelidir.
- I would like to emphasise three points.
- Üç noktayı vurgulamak istiyorum.
- I would very briefly like to make three comments.
- Çok kısaca üç yorum yapmak istiyorum.
- I will mention three of the changes that we must make.
- Yapmamız gereken üç değişiklikten bahsedeceğim.
- Three years have passed since then, and the Commission itself acknowledges that the assessment is largely theoretical.
- O zamandan bu yana üç yıl geçti ve Komisyonun kendisi de değerlendirmenin büyük ölçüde teorik olduğunu kabul ediyor.
- Should he go there within three years, four years or five years?
- Üç yıl, dört yıl ya da beş yıl içerisinde oraya gitmeli mi?
- We therefore commissioned three major studies.
- Bu nedenle üç büyük çalışma yaptırdık.
- Three women have been involved.
- Üç kadın bu işe dahil oldu.
- The three other reports closely reflect the problems and issues of the sector.
- Diğer üç rapor ise sektörün sorunlarını ve konularını yakından yansıtmaktadır.
- The European Council has made progress on three dossiers.
- Avrupa Konseyi üç dosya üzerinde ilerleme kaydetmiştir.
- At that meeting, three topics were flagged as priority topics for cooperation in the field of immigration.
- Bu toplantıda, göç alanında işbirliği için üç konu öncelikli başlıklar olarak belirlendi.
- The purpose of the task can be summarised in three points.
- Görevin amacı üç noktada özetlenebilir.
- Yesterday, three journalists were killed in an ambush by the Taliban in Afghanistan.
- Dün Afganistan'da Taliban tarafından kurulan bir pusuda üç gazeteci öldürüldü.
- If the three methods are combined, almost all issues may fall within EU competence.
- Üç yöntemin birleştirilmesi halinde neredeyse tüm konular AB'nin yetki alanına girebilir.
- I would like to raise three issues.
- Üç konuyu gündeme getirmek istiyorum.
- Just three brief remarks about the text.
- Metin hakkında sadece üç kısa açıklama.
- I note that the ten objectives which we adopted from the original statement have been whittled down to three.
- Orijinal bildiride benimsediğimiz on hedefin üçe indirildiğini not ediyorum.
- The Commission must be informed of any exceeding of the alert threshold within three months.
- Uyarı eşiğinin aşılması halinde Komisyonun üç ay içerisinde bilgilendirilmesi gerekmektedir.
- We all know that children under three put toys in their mouths.
- Hepimiz üç yaşından küçük çocukların oyuncaklarını ağızlarına koyduklarını biliyoruz.
- But there are three areas which are giving us cause for concern.
- Ancak bizi endişelendiren üç alan var.
- Then there are the diseases and disorders beyond the three priorities of TB, AIDS and malaria.
- Bir de TB, AIDS ve sıtma gibi üç önceliğin ötesindeki hastalıklar ve rahatsızlıklar var.
- With regard to these drafts, I think that three different courses of action should be taken.
- Bu taslaklarla ilgili olarak üç farklı hareket tarzının benimsenmesi gerektiğini düşünüyorum.
- Coming back to political issues, I have three wishes for Gothenburg.
- Siyasi konulara dönecek olursak, Göteborg için üç dileğim var.
- These three ways of obtaining redress should prove to be quite adequate.
- Bu üç telafi yolunun oldukça yeterli olduğu kanıtlanmalıdır.
- I see this, though, as giving rise to three specific demands.
- Ancak ben bunun üç spesifik talebe yol açtığını görüyorum.
- Saudi Arabia is one of just three countries which officially supported the Taliban regime.
- Suudi Arabistan, Taliban rejimini resmi olarak destekleyen üç ülkeden biridir.
- Let us look at the three groups first.
- Önce üç gruba bakalım.
- These three reports place us on the horns of a dilemma.
- Bu üç rapor bizi bir ikilemin eşiğine getirmektedir.
- I believe the three aspects are inextricably linked as parts of a whole.
- Bu üç hususun bir bütünün parçaları olarak ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı olduğuna inanıyorum.
- I have two or three points to make in this respect.
- Bu konuda iki ya da üç noktaya değinmek istiyorum.
- In this context, I should like to emphasise three points.
- Bu bağlamda üç noktayı vurgulamak isterim.
- It is also good that all three institutions appear to be in agreement as to a method of limiting these vibrations.
- Ayrıca her üç kurumun da bu titreşimleri sınırlandıracak bir yöntem konusunda hemfikir görünmesi sevindiricidir.
- There are three different votes for a single decision, which may lead to inconsistencies between the three.
- Tek bir karar için üç farklı oylama söz konusudur ve bu da üçü arasında tutarsızlıklara yol açabilir.
- There were, and are, three points of importance to the Committee on Legal Affairs.
- Hukuk İşleri Komitesi için önemli olan üç nokta vardı ve vardır.
- In relation to the Palestinians, however, three important things are happening.
- Filistinlilerle ilgili olarak ise üç önemli şey gerçekleşmektedir.
- We have only the three amendments before us that were voted in the Committee on Employment and Social Affairs.
- Önümüzde sadece İstihdam ve Sosyal İşler Komitesi'nde oylanan üç değişiklik var.
- Firstly, the selection of the three strategic priorities – namely enlargement, stability and growth – is fine.
- İlk olarak, üç stratejik önceliğin - yani genişleme, istikrar ve büyümenin - seçilmesinde bir sorun yoktur.
- The President was making speeches about this around three and a half years ago.
- Cumhurbaşkanı yaklaşık üç buçuk yıl önce bu konuda konuşmalar yapıyordu.
- It is my view that there are three main reasons for this decline.
- Benim görüşüme göre bu düşüşün üç ana nedeni var.
- The WTO procedure will probably last three years.
- DTÖ prosedürü muhtemelen üç yıl sürecektir.
- Over three million people will die from AIDS this year alone.
- Sadece bu yıl üç milyondan fazla insan AIDS nedeniyle hayatını kaybedecek.
- For today’s debate we have interpretation into three of the new languages, that is, Polish, Hungarian and Czech.
- Bugünkü tartışmada üç yeni dile, yani Lehçe, Macarca ve Çekçe'ye tercümeler yaptık.
- This is now almost three weeks ago.
- Bu neredeyse üç hafta önceydi.
- There were three requests to waive the parliamentary immunity of Spanish MEPs.
- İspanyol milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için üç talep vardı.
- I am also against having a uniform cofinancing rate of 20% for all three areas.
- Ayrıca her üç alan için de %20'lik tek tip bir eş finansman oranına da karşıyım.
- I would propose that the House vote against those three paragraphs, 6, 7 and 20.
- Meclis'in bu üç paragrafa, 6, 7 ve 20'ye karşı oy kullanmasını öneriyorum.
- I would like to draw your attention to the three amendments tabled by Parliament's Committee on Constitutional Affairs.
- Parlamentonun Anayasal İşler Komisyonu tarafından sunulan üç değişikliğe dikkatinizi çekmek istiyorum.
- All three have their particular value and something special to contribute.
- Her üçünün de kendine özgü bir değeri ve katkıda bulunacağı özel bir şey vardır.
- These three objectives underpin ten priorities which basically cover a broad range of reforms.
- Bu üç hedef, temelde geniş bir reform yelpazesini kapsayan on önceliği desteklemektedir.
- It would be unfair if any of the three had to wait until the others caught up in the democratisation process.
- Üçünden herhangi birinin, diğerlerinin demokratikleşme sürecini yakalamasını beklemek zorunda kalması haksızlık olur.
- To my mind, all future action should hinge on three priorities.
- Bana göre gelecekte atılacak tüm adımlar üç önceliğe dayanmalıdır.
- We are opposed to it for three main reasons.
- Biz üç ana nedenden dolayı buna karşıyız.
- There are, however, three forms of sidelong shift which give me pause.
- Bununla birlikte, beni duraksatan üç yan kayma şekli var.
- In very practical terms, the EU can do three things.
- Uygulama açısından AB üç şey yapabilir.
- The European Commission's three main priorities are a logical choice for its work programme for 2003.
- Avrupa Komisyonu'nun üç ana önceliği, 2003 yılı çalışma programı için mantıklı bir seçimdir.
- We had three alternative responses to the Commission.
- Komisyon'a üç alternatif yanıt verdik.
- In other words, for example, it took no less than three good long years to ratify the Europol Convention.
- Başka bir deyişle örneğin Europol Sözleşmesi'nin onaylanması en az üç uzun yıl sürdü.
- I and others have re-tabled three key amendments, which will be voted on tomorrow.
- Ben ve diğerleri yarın oylanacak olan üç önemli değişikliği yeniden gündeme getirdik.
- The internal auditor said three things.
- İç denetçi üç şey söyledi.
- To achieve this, the Commission urgently needs to recognise and readdress three areas.
- Bunu başarmak için Komisyon'un acilen üç alanı tanıması ve yeniden ele alması gerekmektedir.
- Even the modest pension funds for Members of the European Parliament have just amended contributions by three points.
- Avrupa Parlamentosu Üyelerinin mütevazı emeklilik fonları bile katkı paylarında üç puanlık bir değişikliğe gitti.
- You have spoken for 22 seconds more than your three minutes.
- Üç dakikadan 22 saniye daha fazla konuştunuz.
- Moreover, it clearly distinguishes the three remaining uses from the use of oestradiol for growth promotion.
- Üstelik kalan üç kullanımı, büyümeyi teşvik etmek için östradiol kullanımından açıkça ayırmaktadır.
- Four additional amendments have been tabled, including one by my group and three by the Greens.
- Bir tanesi benim grubum ve üç tanesi Yeşiller tarafından olmak üzere dört ek değişiklik önergesi sunulmuştur.
- Secondly, she talks about a distance of three metres from waterways.
- İkinci olarak, su yollarına üç metrelik bir mesafeden bahsediyor.
- So I would just like to mention three points, and briefly.
- Bu nedenle sadece üç noktaya kısaca değinmek istiyorum.
- I would, however, just like to focus on three points.
- Bununla birlikte, sadece üç noktaya odaklanmak istiyorum.
- As I said, I have received three requests.
- Dediğim gibi üç talep aldım.
- There was a certain annoyance because three Member States had met together.
- Üç Üye Devlet bir araya geldiği için belli bir rahatsızlık vardı.
- Mr President, I should like to make three remarks.
- Sayın Başkan, üç açıklama yapmak istiyorum.
- I shall try and reply briefly to two or three questions.
- İki ya da üç soruya kısaca yanıt vermeye çalışacağım.
- Why should a proposal be forthcoming now, in the next two or three weeks, when it has been overdue for over 15 years?
- 15 yılı aşkın bir süredir gecikmiş olan bir teklif neden şimdi önümüzdeki iki ya da üç hafta içinde sunulmalıdır?
- However, I believe that the concern is that two or three years raises the problem, as does four years.
- Bununla birlikte, iki ya da üç yılın, dört yıl gibi sorunu arttırdığı yönünde bir endişe olduğuna inanıyorum.
- I welcome the fact that the applicable control measures are based on objectives that are set every three years.
- Uygulanabilir kontrol tedbirlerinin her üç yılda bir belirlenen hedeflere dayanmasını memnuniyetle karşılıyorum.
- All good things come in threes, especially in our policy area.
- Özellikle bizim politika alanımızda tüm iyi şeyler üçer üçer gelir.
- We would like to add three comments concerning the Budget at this reading.
- Bu okumada Bütçe ile ilgili üç yorum eklemek istiyoruz.
- I have tabled three amendments.
- Üç değişiklik önergesi sundum.
- The three largest Member States should realise that they cannot continue to be only half-committed to the cause.
- En büyük üç Üye Devlet, davaya sadece yarım bağlılık göstermeye devam edemeyeceklerinin farkına varmalıdır.
- There are two or three points I would like to make in this regard.
- Bu konuda belirtmek istediğim iki ya da üç nokta var.
- Regrettably, three of the committee's amendments that I consider to be important were rejected or altered.
- Ne yazık ki, komitenin önemli olduğunu düşündüğüm üç değişiklik önerisi reddedilmiş ya da değiştirilmiştir.
- It has already been said that each euro invested from public funds generates another three in business terms.
- Kamu fonlarından yatırılan her bir avronun ticari anlamda üç avro daha kazandırdığı zaten söylenmişti.
- The three requests express a will to comply with the Lisbon strategy.
- Üç talep Lizbon stratejisine uyma iradesini ifade etmektedir.
- It is absolutely certain that all three left us with an ecological disaster.
- Her üçünün de bizi ekolojik bir felaketle baş başa bıraktığı kesinlikle kesindir.
- I should like to highlight three main results of this Conciliation.
- Bu Uzlaşmanın üç ana sonucunun altını çizmek isterim.
- I know personally that three accession countries are having serious problems.
- Üç katılım ülkesinin ciddi sorunlar yaşadığını şahsen biliyorum.
- After three years, this agenda is stalled; indeed, it is going backwards.
- Üç yılın ardından, bu gündem durmuş durumda, hatta geriye doğru gidiyor.
- I think it important to emphasise three shortcomings of the resolution.
- Kararın üç eksikliğini vurgulamanın önemli olduğunu düşünüyorum.
- Three aspects were paramount in our group.
- Grubumuzda üç husus çok önemliydi.
- I was told I had three minutes' speaking time but no matter.
- Üç dakikalık konuşma sürem olduğu söylendi ama önemli değil.
- We managed to agree on all three.
- Üçünde de anlaşmayı başardık.
- Let me cite three examples.
- Üç örnek vermeme izin verin.
- The compromise amendments proposed have reaped the benefit of the combined expertise of all three institutions.
- Önerilen uzlaşmacı değişiklikler, her üç kurumun birleşik uzmanlığından faydalanmıştır.
- I would like to focus on three points.
- Üç noktaya odaklanmak istiyorum.
- There is a link between the issues of duration and budget in all three cases.
- Her üç durumda da süre ve bütçe konuları arasında bir bağlantı vardır.
- In other words, an average of around two or three chapters will remain for the Danish Presidency to conclude.
- Başka bir deyişle, Danimarka Dönem Başkanlığı'nın sonuçlandırması gereken ortalama iki ya da üç fasıl kalacaktır.
- The euro will not fail due to practical problems encountered during a transitional period of two or three weeks.
- Avro, iki ya da üç haftalık bir geçiş döneminde karşılaşılan pratik sorunlar nedeniyle başarısız olmayacaktır.
- I should like to make three concluding comments on this issue.
- Bu konuda son olarak üç yorum yapmak istiyorum.
- Every year three million people die of infectious diseases transmitted through polluted water.
- Her yıl üç milyon insan kirli su yoluyla bulaşan bulaşıcı hastalıklardan ölmektedir.
- The directive took three years, in principle, to enter into force, but in many countries it was postponed for one year.
- Direktifin yürürlüğe girmesi prensipte üç yıl sürdü ancak birçok ülkede bir yıl ertelendi.
- I am going to highlight three fundamental aspects.
- Ben üç temel hususu vurgulayacağım.
- Food safety has been high on our parliamentary menu for the past three years.
- Gıda güvenliği son üç yıldır parlamento gündemimizin en üst sıralarında yer almaktadır.
- These three bodies perform their tasks respectively in urban areas, rural areas and on the coasts.
- Bu üç birim, sırasıyla, kentsel alanlarda, kırsal alanlarda ve sahillerde görev yapar.
- We need to give thought to all three phases in future.
- Gelecekte her üç aşamayı da düşünmemiz gerekiyor.
- These three points I refer to the decision of the House.
- Bu üç noktayı Meclis'in kararına havale ediyorum.
- I want to make three other points.
- Üç noktaya daha değinmek istiyorum.
- The second principle is that we propose three hierarchical levels of NUTS.
- İkinci ilke ise İBBS'nin üç hiyerarşik düzeyini önermemizdir.
- I should like to illustrate this with three points.
- Bunu üç nokta ile açıklamak istiyorum.
- I have three points that I want to make.
- Benim belirtmek istediğim üç nokta var.
- In these three areas, many Danish companies are experiencing major problems and being squeezed out of their markets.
- Bu üç alanda birçok Danimarkalı şirket büyük sorunlar yaşamakta ve kendi pazarlarının dışına itilmektedir.
- In each country there are balance of payments difficulties, but quite encouraging growth figures in all three.
- Her üç ülkede de ödemeler dengesi güçlükleri var, ancak üçünde de büyüme rakamları oldukça cesaret verici.
- These three ways of obtaining redress should prove to be quite adequate.
- Tazminat elde etmek için bu üç yolun oldukça yeterli olduğu kanıtlanmalıdır.
- In actual fact, I too found the idea that they should make three contributions to the debate a little odd.
- Aslında ben de tartışmaya üç katkı yapmaları gerektiği fikrini biraz tuhaf buldum.
- These three countries are crucial to the external stability of Afghanistan.
- Bu üç ülke Afganistan'ın dış istikrarı için çok önemli.
- It also takes into account most of the other Parliament amendments on three important points.
- Ayrıca üç önemli noktada Parlamento'nun yaptığı diğer değişikliklerin çoğunu da dikkate almaktadır.
- There are three major interlocking processes among the items on our agenda for the second half of this year.
- Bu yılın ikinci yarısında gündemimizde yer alan konular arasında birbiriyle bağlantılı üç önemli süreç bulunmaktadır.
- Safety, quality and efficacy are the three essential pillars of the European medicinal products market.
- Güvenlik, kalite ve etkinlik Avrupa tıbbi ürünler pazarının üç temel direğidir.
- Rather than repeating what has been said already, I would like to deal with three particular points.
- Daha önce söylenenleri tekrarlamak yerine, özellikle üç noktaya değinmek istiyorum.
- We have ratified the Kyoto Protocol and are now in fact working, within the EU, on three different fronts.
- Kyoto Protokolünü onayladık ve şu anda AB içinde üç farklı cephede çalışıyoruz.
- There are three essential points we must uphold in New Delhi.
- Yeni Delhi'de desteklememiz gereken üç temel nokta var.
- The three countries with the highest deficits have one thing in common.
- En yüksek bütçe açığına sahip üç ülkenin ortak bir noktası var.
- I should like to comment on three points.
- Üç nokta üzerinde yorum yapmak istiyorum.
- The sector as a whole has already cost three heads of government their job.
- Sektör bir bütün olarak şimdiden üç hükûmet başkanının işine mal oldu.
- These three fundamental points have attracted the support of those working in the profession.
- Bu üç temel nokta, meslekte çalışanların desteğini çekmiştir.
- We must bear in mind that in the last three financial years very high payments were not used.
- Son üç mali yılda çok yüksek ödemelerin kullanılmadığını unutmamalıyız.
- I just want to quickly address three principles.
- Üç ilkeye hızlıca bir değinmek istiyorum.
- There are, however, three points that still remain of concern to us.
- Bununla birlikte, bizim için hala endişe kaynağı olan üç nokta var.
- Secondly, allow me to mention three concrete problems.
- İkinci olarak üç somut sorundan bahsetmeme izin verin.
- There was a certain annoyance because three Member States had met together.
- Üç Üye Devlet bir araya geldiği için belli bir sıkıntı vardı.
- We were able to get the Council's agreement on three points.
- Konsey'in üç noktada mutabakatını sağlamayı başardık.
- These three points, and particularly the last one, are extremely important.
- Bu üç nokta ve özellikle de sonuncusu son derece önemlidir.
- At least two meetings a year, if not three, should take place.
- Üç olmasa bile yılda en az iki toplantı yapılmalıdır.
- My own wife and family have also been subject to three attacks, which cost the life of a policeman.
- Kendi eşim ve ailem de bir polisin hayatına mal olan üç saldırıya maruz kaldı.
- The three components are included in the agenda of the 'Negotiating Table'.
- Üç bileşen 'Müzakere Masası' gündeminde yer almaktadır.
- The Commission must be informed of any exceeding of the alert threshold within three months.
- Uyarı eşiğinin aşılması halinde Komisyon'un üç ay içerisinde bilgilendirilmesi gerekmektedir.
- I shall make three comments on what has happened here this year.
- Bu yıl burada yaşananlarla ilgili üç yorum yapacağım.
- I think there are three points which need to be highlighted in the resolution before Parliament today.
- Bugün Parlamento'nun önünde bulunan kararda vurgulanması gereken üç nokta olduğunu düşünüyorum.
- One in three flights in Europe is delayed.
- Avrupa'da her üç uçuştan biri rötar yapıyor.
- As for the policies maintained by the European Union, there are three conclusions to be drawn.
- Avrupa Birliği tarafından sürdürülen politikalara bakıldığında ise üç sonuç çıkarılabilir.
- This programme has three main pillars.
- Bu programın üç ana ayağı var.
- All three sentences have been appealed against, so the judgments are still not final.
- Her üç cezaya da itiraz edilmiştir, dolayısıyla kararlar henüz kesinleşmemiştir.
- What is more, these three texts are interlinked.
- Dahası, bu üç metin birbiriyle bağlantılıdır.
- This desire to produce tangible results takes three main forms.
- Bu somut sonuçlar üretme arzusu üç ana şekilde ortaya çıkmaktadır.
- I would like to address just three particular matters of concern.
- Özellikle endişe verici üç konuya değinmek istiyorum.
- At present, there are three solutions or approaches to this problem.
- Şu anda bu soruna yönelik üç çözüm ya da yaklaşım bulunmaktadır.
- The Action Plan for 2004–2006 lays down the guidelines for the next three years.
- 2004-2006 Eylem Planı önümüzdeki üç yılın ana hatlarını ortaya koymaktadır.
- Until grip requirements are applied, these three amendments are therefore unacceptable.
- Kavrama gereklilikleri uygulanana kadar, bu üç değişiklik bu nedenle kabul edilemez.
- The fact is that we normally eat at least three times a day.
- Gerçek şu ki, normalde günde en az üç kez yemek yiyoruz.
- In my opinion, these are the three contextual elements which form the basis of the report.
- Bana göre bunlar, raporun temelini oluşturan üç bağlamsal unsurdur.
- I should like to make three points.
- Üç noktaya değinmek istiyorum.
- We are concerned here with three different alternatives.
- Burada üç farklı alternatifle karşı karşıyayız.
- For example, the accounts of the three big political parties are closed and opaque affairs.
- Örneğin üç büyük siyasi partinin hesapları kapalı ve şeffaf değildir.
- The first of three major studies has been published on the Commission's web site.
- Üç büyük çalışmadan ilki Komisyon'un web sitesinde yayınlanmıştır.
- The many ideas which have been expressed here could be put into three broad categories.
- Burada dile getirilen pek çok fikir üç geniş kategoriye ayrılabilir.
- I have three children of my own.
- Benim de üç çocuğum var.
- I support the rapporteur's three amendments.
- Raportörün üç değişikliğini destekliyorum.
- These are the three conditions for the agreement that we want with all our hearts to reach optimum effectiveness.
- Bunlar, optimum etkinliğe ulaşmasını tüm kalbimizle istediğimiz anlaşma için üç koşuldur.
- Thus, I repeat that my reply includes three basic categories of issues.
- Dolayısıyla cevabımın üç temel konu kategorisini içerdiğini tekrarlıyorum.
- The three components are included in the agenda of the 'Negotiating Table'.
- Üç bileşen "Müzakere Masası" gündeminde yer almaktadır.
- Without forgiving or forgetting anything, I would prefer to concentrate on three questions.
- Hiçbir şeyi affetmeden ya da unutmadan, üç soru üzerinde yoğunlaşmayı tercih ediyorum.
- The war took place almost three and a half years ago.
- Savaş neredeyse üç buçuk yıl önce gerçekleşti.
- Yes, but I would point out that under these conditions the PPE-DE Group will vote against the three parts.
- Evet, ancak bu koşullar altında PPE-DE Grubunun üç bölüme karşı oy kullanacağını belirtmek isterim.
- Three years down the line, it is clear that this reforming zeal has now subsided somewhat.
- Aradan üç yıl geçtikten sonra, bu reform hevesinin artık bir miktar azaldığı açıktır.
- Nearly 30 developing countries from three continents have joined the initiative.
- Üç kıtadan 30'a yakın gelişmekte olan ülke bu girişime katıldı.
- Does the Council intend to protest against the ten-year prison sentences handed down to three Saharawis in March?
- Konsey, Mart ayında üç Saharaviye verilen on yıllık hapis cezalarını protesto etme niyetinde midir?
- All good things come in threes, especially in our policy area.
- Tüm iyi şeyler üçer üçer gelir, özellikle de bizim politika alanımızda.
- So I will shortly be presenting these three proposals to continue this work.
- Bu nedenle, bu çalışmaya devam etmek için kısa süre içinde bu üç öneriyi sunacağım.
- I would like to make three points in relation to this.
- Bu konuyla ilgili olarak üç noktaya değinmek istiyorum.
- The second part, relating to control, is also important, but it is only one of three parts.
- Kontrolle ilgili ikinci bölüm de önemlidir ancak üç bölümden yalnızca bir tanesidir.
- I welcome the fact that the applicable control measures are based on objectives that are set every three years.
- Uygulanabilir kontrol tedbirlerinin her üç yılda bir belirlenen hedeflere dayandırılmasını memnuniyetle karşılıyorum.
- I would like to make three brief points.
- Üç kısa noktaya değinmek istiyorum.
- These three countries are crucial to the external stability of Afghanistan.
- Bu üç ülke Afganistan'ın dış istikrarı için hayati önem taşımaktadır.
- There are only three ways of limiting the consequences.
- Sonuçları sınırlamanın sadece üç yolu var.
- Mr President, Sri Lanka has three population groups of differing origins.
- Sayın Başkan, Sri Lanka'da farklı kökenlerden gelen üç nüfus grubu bulunmaktadır.
- In relation to the Palestinians, however, three important things are happening.
- Ancak Filistinlilerle ilgili olarak üç önemli şey gerçekleşmektedir.
- That is why I am hoping for three things from the Thessaloniki Summit.
- Bu nedenle Selanik Zirvesi'nden üç şey bekliyorum.
- I should like to bring three important points to your attention.
- Üç önemli noktaya dikkatinizi çekmek isterim.
- I am sure that we must try to accept that there are two or three public goods we can defend at the same time.
- Eminim ki aynı anda savunabileceğimiz iki ya da üç kamu malı olduğunu kabul etmeye çalışmalıyız.
- As an example, I will now briefly mention three of these aspects.
- Örnek olarak şimdi bu hususlardan üçüne kısaca değineceğim.
- The European Council has made progress on three dossiers.
- AB Konseyi üç dosya üzerinde ilerleme kaydetmiştir.
- The changes which we propose include three basic factors.
- Önerdiğimiz değişiklikler üç temel unsuru içermektedir.
- With regard to this debate, I would now like to emphasise three points that have already been partially raised.
- Bu tartışmayla ilgili olarak, daha önce kısmen dile getirilmiş olan üç hususu vurgulamak istiyorum.
- I want to try, in these three minutes, to set out, at least fragmentarily, my view of this problem.
- Bu üç dakika içerisinde bu soruna ilişkin görüşlerimi en azından parça parça ortaya koymaya çalışacağım.
- I believe that very little has been achieved in these three fields.
- Bu üç alanda çok az şey başarıldığına inanıyorum.
- Mr, President, first of all I want to pay tribute to our three rapporteurs.
- Sayın Başkan, öncelikle üç raportörümüze saygılarımı sunmak istiyorum.
- Three options are provided for sugar, but only one for olive oil, tobacco and cotton.
- Şeker için üç seçenek sunulurken, zeytinyağı, tütün ve pamuk için sadece bir seçenek sunulmuştur.
- We also believe that there are still three questions that need to be answered.
- Ayrıca hala cevaplanması gereken üç soru olduğuna inanıyoruz.
- These three arguments are therefore purely and simply populist, to put it mildly.
- Dolayısıyla bu üç argüman, en hafif tabirle, tamamen ve basitçe popülisttir.
- All three need to be combined if this is to work.
- Bunun işe yaraması için her üçünün de birleştirilmesi gerekmektedir.
- The Swedish presidency had three important and major ambitions.
- İsveç başkanlığının üç önemli ve büyük hedefi vardı.
- I should like to refer to the three amendments adopted in the committee.
- Komisyonda kabul edilen üç değişikliğe değinmek istiyorum.
- Nevertheless, I would like to highlight three aspects which seem to me very important.
- Bununla birlikte bana çok önemli görünen üç hususun altını çizmek istiyorum.
- Lastly, it was because of these three principles that we voted for Mrs Ainardi’s proposals.
- Son olarak bu üç ilke nedeniyle Bayan Ainardi'nin önerilerine oy verdik.
- Together with my group, I identify three key points in this context.
- Grubumla birlikte bu bağlamda üç kilit nokta belirledik.
- On the subject of the basis of the debate, I would like to express, or state once more, three convictions.
- Tartışmanın temeli konusunda üç kanaatimi ifade etmek ya da bir kez daha belirtmek istiyorum.
- Now we fly to Frankfurt or Zurich direct and then travel by car for three hours.
- Şimdi doğrudan Frankfurt ya da Zürih'e uçuyoruz ve ardından üç saat araba yolculuğu yapıyoruz.
- They are numerous, but I shall comment on just three.
- Bunlar çok sayıda olmakla birlikte ben sadece üç tanesi üzerinde duracağım.
- We do not have three planets; we have just one planet, and it is already showing signs of major degradation.
- Üç gezegenimiz yok; sadece bir gezegenimiz var ve o da şimdiden büyük bozulma belirtileri gösteriyor.
- A waiting time of three years of marriage is much too long.
- Evlilik için üç yıllık bir bekleme süresi çok uzun.
- Coordination must of course be based upon all three processes.
- Koordinasyon elbette her üç sürece de dayanmalıdır.
- There are three essential points we must uphold in New Delhi.
- Yeni Delhi'de savunmamız gereken üç temel nokta var.
- I should like to mention three other points which the ELDR Group considers important.
- Avrupa Liberal Demokrat ve Reform Partisi Grubu'nun önemli olduğunu düşündüğü diğer üç noktaya da değinmek istiyorum.
- There are three parts to the question.
- Sorunun üç bölümü var.
- We have to deal with three issues that are closely bound up with each other.
- Birbiriyle yakından bağlantılı olan üç konuyu ele almak zorundayız.
- We have introduced three extra categories.
- Üç ekstra kategori ekledik.
- We are an area which, for the last two or three years, has a single currency.
- Son iki ya da üç yıldır tek bir para birimine sahip olan bir bölgeyiz.
- Thus, I believe that we must look at three aspects.
- Dolayısıyla üç açıdan bakmamız gerektiğine inanıyorum.
- In Le Monde of 9 April, Patrick Jarreau adds that each of the three protagonists has, in effect, played a decisive role.
- 9 Nisan tarihli Le Monde'da Patrick Jarreau, üç kahramanın her birinin aslında belirleyici bir rol oynadığını ekliyor.
- In 2002 the Commission organised three training seminars in Brussels specifically for members of TEAM Europe.
- Komisyon 2002 yılında Brüksel'de özellikle TEAM Europe üyeleri için üç eğitim semineri düzenlemiştir.
- The annex covering the actions undertaken under the three priorities run to around 40 pages.
- Üç öncelik kapsamında üstlenilen eylemleri kapsayan ek yaklaşık 40 sayfadan oluşmaktadır.
- To my knowledge, the coordinators have had this information at their disposal for almost three weeks.
- Bildiğim kadarıyla koordinatörler bu bilgiyi neredeyse üç haftadır ellerinin altında bulunduruyorlar.
- So far this year, three funding decisions totalling EUR 18.5 million have been adopted.
- Bu yıl şu ana kadar toplam 18,5 milyon avro tutarında üç finansman kararı kabul edilmiştir.
- Now, the proposal we are presenting today has three fundamental axes.
- Şimdi bugün sunmakta olduğumuz teklifin üç temel ekseni bulunmaktadır.
- The ELDR has tabled three amendments of its own.
- ELDR Grubu kendine ait üç değişiklik önergesi sunmuştur.
- Where were they in the past three years following the agreements of Tampere?
- Tampere anlaşmalarını takip eden son üç yılda bunlar neredeydi?
- The Commission's three proposals enshrine different approaches to combating discrimination.
- Komisyon'un üç önerisi, ayrımcılıkla mücadele konusunda farklı yaklaşımlar ortaya koymaktadır.
- I think, there are three messages which come out of this report.
- Sanırım bu rapordan çıkan üç mesaj var.
- The war took place almost three and a half years ago.
- Savaş neredeyse üç buçuk yıl önce meydana geldi.
- Three days of negotiations have already taken place, but they are still in prison.
- Üç gün süren müzakereler yapıldı, ancak hala hapisteler.
- Mr President, I have never before had the honour of speaking for three long minutes in this wonderful Chamber.
- Sayın Başkan, daha önce bu harika Meclis'te üç uzun dakika boyunca konuşma şerefine nail olmamıştım.
- I would therefore like to just comment briefly on three political points that are important to me.
- Bu nedenle, benim için önemli olan üç siyasi nokta hakkında kısaca yorum yapmak istiyorum.
- In order to achieve this, we must take into account three factors.
- Bunu başarabilmek için üç faktörü göz önünde bulundurmalıyız.
- She has the example, in the three governates of northern Iraq, of democracy and the Rule of Law.
- Kendisi, Kuzey Irak'taki üç vilayette demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusunda örnek göstermektedir.
- I have just two or three comments to make as time is so short.
- Zaman çok kısa olduğu için sadece iki ya da üç yorum yapacağım.
- The Presidency had three objectives for the Brussels Summit.
- Başkanlığın Brüksel Zirvesi için üç hedefi vardı.
- I myself would be prepared to talk in terms of one or two, or even three, criteria.
- Ben kendim bir ya da iki, hatta üç kriter üzerinden konuşmaya hazırım.
- This will allow a balance between the three objectives.
- Bu, üç hedef arasında bir denge kurulmasını sağlayacaktır.
- I will mention just three of them.
- Sadece üç tanesinden bahsedeceğim.
- We have been discussing three issues.
- Üç konuyu tartışıyoruz.
- Within this context, there are three main themes in my resolution.
- Bu bağlamda, önergemde üç ana tema bulunmaktadır.
- Exports have trebled in the past three years with frozen yellowfin tuna being the largest single item.
- Dondurulmuş sarı yüzgeçli orkinosun en büyük tek kalem olduğu ihracat son üç yılda üç katına çıkmıştır.
- I can say that my group will be verifying the final Budget against at least three items.
- Grubumun nihai Bütçeyi en az üç maddeye karşı doğrulayacağını söyleyebilirim.
- This is why I feel I may be allowed to focus on three points.
- Bu nedenle üç noktaya odaklanmama izin verilebileceğini düşünüyorum.
- As far as the concrete proposals are concerned, I will concentrate on three of them.
- Somut öneriler söz konusu olduğunda, bunlardan üçüne odaklanacağım.
- Three amendments have been tabled in plenary in addition to the ones from the committee.
- Komiteden gelenlere ilaveten genel kurulda üç değişiklik önergesi sunulmuştur.
- These are three different kinds of support without any clear interrelation for the citizen.
- Bunlar, vatandaş için birbiriyle net bir ilişkisi olmayan üç farklı destek türüdür.
- Beyond this financial aspect, I would like to draw your attention to three other aspects.
- Bu mali boyutun ötesinde, dikkatinizi diğer üç hususa çekmek istiyorum.
- I shall reply by dividing my comments into three entities.
- Yorumlarımı üç bölüme ayırarak cevap vereceğim.
- It appears that purchasers and, by association, consumers are being misled on three counts.
- Görünen o ki alıcılar ve buna bağlı olarak tüketiciler üç konuda yanlış yönlendiriliyor.
- I would, though, highlight three things about it.
- Bununla birlikte, raporla ilgili üç hususun altını çizmek isterim.
- I just wanted to make three clarifications.
- Ben sadece üç açıklama yapmak istiyorum.
- These three gentlemen will, over the next 14 months, be responsible for the adoption of the majority of laws in the EU.
- Bu üç beyefendi önümüzdeki 14 ay boyunca AB'deki yasaların çoğunun kabul edilmesinden sorumlu olacaklar.
- About three weeks ago, I received a telephone call from Brussels, telling me that Vlad Cubreacov had disappeared.
- Yaklaşık üç hafta önce Brüksel'den Vlad Cubreacov'un kaybolduğunu bildiren bir telefon aldım.
- We also need labelling for the three to six age group.
- Ayrıca üç ila altı yaş grubu için etiketlemeye de ihtiyacımız var.
- Between 2006 and 2009, these three products will become entirely duty-free.
- 2006 ve 2009 yılları arasında bu üç ürün tamamen gümrüksüz hale gelecektir.
- On the other hand, I am glad that there have been amendments on three issues I consider to be essential to the report.
- Öte yandan, rapor için elzem olduğunu düşündüğüm üç konuda değişiklik yapılmış olmasından memnuniyet duyuyorum.
- Now, the proposal we are presenting today has three fundamental axes.
- Bugün sunmakta olduğumuz teklifin üç temel ekseni bulunmaktadır.
- In all three Baltic States, the communist parties are banned and their cadres persecuted.
- Her üç Baltık Devletinde de komünist partiler yasaklanmış ve kadrolarına zulmedilmektedir.
- In actual fact, I too found the idea that they should make three contributions to the debate a little odd.
- Aslında ben de tartışmaya üç katkı yapmaları gerektiği fikrini biraz yadırgadım.
- In that context, I wish to make three remarks.
- Bu bağlamda üç noktaya değinmek istiyorum.
- These three options are better than merely depositing waste in dumps.
- Bu üç seçenek, atıkları sadece çöplüklere atmaktan daha iyidir.
- We shall offer a brief explanation of these three objections in order.
- Sırasıyla bu üç itiraza ilişkin kısa bir açıklama sunacağız.
- Let me draw attention to three points.
- Üç noktaya dikkat çekmeme izin verin.
- I believe that the international community should respond positively to these three requests from the inspectors.
- Uluslararası toplumun müfettişlerden gelen bu üç talebe olumlu yanıt vermesi gerektiğine inanıyorum.
- In order to achieve this, we must take account of three factors.
- Bunu başarabilmek için üç faktörü göz önünde bulundurmalıyız.
- Since then, intense negotiations have taken place among the three institutions.
- O zamandan bu yana üç kurum arasında yoğun müzakereler gerçekleşti.
- I believe we have three good reasons to appreciate the results.
- Sonuçları takdir etmek için üç iyi nedenimiz olduğuna inanıyorum.
- During the conciliation phase, there were, in fact, three important points on the agenda, which I will outline below.
- Uzlaşma aşamasında, aslında gündemde aşağıda ana hatlarıyla belirteceğim üç önemli nokta vardı.
- Just one year ago, in 2001, an assessment was made of the three first years of operation of this system.
- Sadece bir yıl önce, 2001 yılında, bu sistemin ilk üç yılının bir değerlendirmesi yapıldı.
- After a good three years' work by Parliament and the Commission, where do we stand?
- Parlamento ve Komisyon'un üç yıllık çalışmasının ardından ne durumdayız?
- The Commission President's speech this morning raises three concerns in my mind.
- Komisyon Başkanı'nın bu sabah yaptığı konuşma bende üç endişeye yol açtı.
- Those three areas are agriculture, fisheries and CFSP.
- Bu üç alan tarım, balıkçılık ve ODGP'dir.
- The three components are included in the agenda of the 'Negotiating Table'.
- Üç bileşen 'Müzakere Masası'nın gündeminde yer almaktadır.
- The spirit of collaboration with which the three great institutions have approached this file has been admirable.
- Üç büyük kurumun bu dosyaya yaklaşırken sergiledikleri işbirliği ruhu takdire şayandı.
- In my constituency in Wales, three out of five older people live in poverty.
- Galler'deki seçim bölgemde her beş yaşlıdan üçü yoksulluk içinde yaşamaktadır.
- What is being done on 1 January to mark the 30th anniversary of the accession of these three great countries?
- Bu üç büyük ülkenin katılımının 30. yıldönümü münasebetiyle 1 Ocak'ta neler yapılıyor?
- I should like to comment very briefly on three of these amendments.
- Bu değişikliklerden üçü hakkında çok kısa bir yorum yapmak istiyorum.
- However, I would like to draw your attention to three points.
- Bununla birlikte, dikkatinizi üç noktaya çekmek istiyorum.
- I shall try to answer all three questions at the same time.
- Her üç soruya da aynı anda cevap vermeye çalışacağım.
- Three Members are new appointments by Germany, Greece and the United Kingdom.
- Üç Üye Almanya, Yunanistan ve Birleşik Krallık tarafından yeni atanmıştır.
- In this respect, we must apply three simple principles.
- Bu bağlamda üç basit ilkeyi uygulamalıyız.
- Three weeks ago the European Parliament was highly critical of Belarus' closure of the OSCE office.
- Üç hafta önce Avrupa Parlamentosu Belarus'un AGİT ofisini kapatmasını son derece eleştirdi.
- Furthermore, this clearly shows the links between these three competencies or areas.
- Ayrıca, bu üç yetkinlik veya alan arasındaki bağlantıları da açıkça göstermektedir.
- In my view, there are three specific issues.
- Benim görüşüme göre üç özel konu var.
- Since the Commission has those three options I really think the word 'possibly' should disappear.
- Komisyon bu üç seçeneğe sahip olduğuna göre "muhtemelen" kelimesinin gerçekten ortadan kalkması gerektiğini düşünüyorum.
- There are, however, three points that still remain of concern to us.
- Bununla birlikte, bizi hala endişelendiren üç nokta bulunmaktadır.
- I am certainly not going to talk about the content, but I would nonetheless like to clarify two or three facts.
- İçerik hakkında kesinlikle konuşmayacağım, ancak yine de iki veya üç gerçeği açıklığa kavuşturmak istiyorum.
- I would, however, just like to focus on three points.
- Ancak ben sadece üç noktaya odaklanmak istiyorum.
- Those are three important principles in an excellent report.
- Bunlar mükemmel bir raporda yer alan üç önemli ilke.
- I shall try and reply briefly to two or three questions.
- İki ya da üç soruya kısaca cevap vermeye çalışacağım.
- I shall make three brief comments, as I have very little time.
- Çok az zamanım olduğu için üç kısa yorum yapacağım.
- The number of flights, which was originally three per day, has been cut down to two.
- Başlangıçta günde üç olan uçuş sayısı ikiye indirildi.
- I think there are three important points in Othmar Karas's excellent report.
- Othmar Karas'ın mükemmel raporunda üç önemli nokta olduğunu düşünüyorum.
- I should like to make three observations about this well-balanced and explicit report.
- Bu dengeli ve açık raporla ilgili üç gözlemde bulunmak istiyorum.
- I asked the President of the Court of Auditors three questions, two of which were left unanswered.
- Sayıştay Başkanı'na üç soru sordum, ikisi cevapsız bırakıldı.
- I note that the proposed amendments to the Commission's proposal relate to three main issues.
- Komisyonun teklifinde önerilen değişikliklerin üç ana konuyla ilgili olduğunu belirtmek isterim.
- This initiative ensures that we will meet these three objectives and, therefore, I believe that it will be endorsed.
- Bu girişim, bu üç hedefe ulaşmamızı sağlamaktadır ve bu nedenle onaylanacağına inanıyorum.
- Due to time restrictions, I will only refer to three points.
- Zaman kısıtlaması nedeniyle sadece üç noktaya değineceğim.
- I am sure you know that we have begun three studies on different aspects of the directive on the Audiovisual sector.
- Görsel-İşitsel sektöre ilişkin direktifin farklı yönlerine ilişkin üç çalışma başlattığımızı bildiğinizden eminim.
- In my opinion, we have three tasks within the European Union.
- Bana göre Avrupa Birliği içerisinde üç görevimiz var.
- There are, in my judgment, three core issues.
- Benim görüşüme göre üç temel konu var.
- Mr President, I have never before had the honour of speaking for three long minutes in this wonderful Chamber.
- Sayın Başkan, daha önce bu harika Meclis'te üç dakika boyunca konuşma onuruna erişmemiştim.
- I would like to highlight three points from it.
- Bundan üç noktayı vurgulamak istiyorum.
- The data is required every three years.
- Her üç yılda bir veri toplanması gerekmektedir.
- Secondly, she talks about a distance of three metres from waterways.
- İkinci olarak su yollarına üç metrelik bir mesafeden bahsediyor.
- The decisions from Gothenburg are still puzzling even after three readings and four translations.
- Göteborg kararları, üç okuma ve dört çeviriden sonra bile hala kafa karıştırıcıdır.
- The possible solution is to have three Member States holding the Presidency for 18 months.
- Olası çözüm, üç Üye Devletin 18 ay boyunca Dönem Başkanlığını yürütmesidir.
- Two and a half years ago, one of the three prisoners died as a result of their appalling conditions of detention.
- İki buçuk yıl önce, üç mahkumdan biri korkunç tutukluluk koşulları nedeniyle hayatını kaybetti.
- We want to see it concentrate on prevention as well as treatment of all three diseases.
- Bu fonun her üç hastalığın tedavisinin yanı sıra önlenmesine de odaklanmasını istiyoruz.
- I should like to underline three points.
- Üç noktanın altını çizmek istiyorum.
- All three have their particular value and something special to contribute.
- Her üçünün de kendine özgü bir değeri ve katkıda bulunacağı özel bir şeyler vardır.
- The three biggest economies in the euro area, however, have not done enough up till now.
- Ancak Euro bölgesinin en büyük üç ekonomisi bugüne kadar yeterince çaba sarf etmedi.
- Some talk about two or three million respectively, though estimates differ significantly.
- Tahminler önemli ölçüde farklılık gösterse de, bazıları sırasıyla iki veya üç milyondan bahsediyor.
- The success of enlargement depends on whether these three elements are clearly present.
- Genişlemenin başarısı bu üç unsurun açıkça mevcut olup olmamasına bağlıdır.
- This is the second urgent resolution on Zimbabwe that we have put forward in just over three months.
- Bu, Zimbabve ile ilgili olarak üç aydan biraz daha uzun bir süre içerisinde sunduğumuz ikinci acil karar tasarısıdır.
- I can accept two of the three proposed amendments.
- Önerilen üç değişiklikten ikisini kabul edebilirim.
- I will respond very briefly to the three related questions.
- Birbiriyle bağlantılı üç soruya çok kısa yanıt vereceğim.
- I nonetheless want to present three wishes based upon experience, of which I think we should take account.
- Bununla birlikte, dikkate almamız gerektiğini düşündüğüm, deneyime dayalı üç dileğimi sunmak istiyorum.
- In my opinion, there are three main questions which we, as Europeans and democrats, must answer.
- Bana göre Avrupalılar ve demokratlar olarak cevaplamamız gereken üç ana soru var.
- Three hundred of us crossed the Kalandia checkpoint to go to meet Yasser Arafat.
- Üç yüz kişi Yaser Arafat'la görüşmek için Kalandia kontrol noktasını geçtik.
- In this intervention, I would like to focus on three risks.
- Bu müdahalede üç riske odaklanmak istiyorum.
- We have discussed every aspect of this issue during the debate, so I shall simply make two or three comments.
- Tartışma sırasında bu konuyu her yönüyle ele aldık, bu nedenle sadece iki ya da üç yorum yapacağım.
- These are the three characteristics.
- Bunlar üç özellik.
- There are three ways in which users can obtain redress.
- Kullanıcıların tazminat alabilmeleri için üç yol bulunmaktadır.
- Let me address just three of them.
- Bunlardan sadece üçüne değinmeme izin verin.
- In Seville, in any case, you had to ratify the Tampere agenda; you had to ratify its objectives after three years.
- Sevilla'da her halükarda Tampere gündemini onaylamak zorundaydınız; üç yıl sonra hedeflerini onaylamak zorundaydınız.
- Secondly, a general framework of competences would be constructed around three categories.
- İkinci olarak, üç kategori etrafında genel bir yetki çerçevesi oluşturulacaktır.
- Every three seconds, a child dies of malnutrition.
- Her üç saniyede bir çocuk yetersiz beslenme nedeniyle ölüyor.
- The Commission is greatly encouraged that all three institutions are in general agreement on four key principles.
- Komisyon, her üç kurumun da dört temel ilke üzerinde genel bir mutabakat içinde olmasından büyük cesaret duymaktadır.
- Under the heading of these three axes there are ten concrete objectives.
- Bu üç eksen başlığı altında on somut hedef bulunmaktadır.
- After three years of strong growth, economic activity slowed down considerably since mid- 1998.
- Güçlü bir büyümenin yaşandığı üç yıldan sonra, ekonomik aktivite 1998 ortalarından itibaren önemli ölçüde yavaşladı.
- These three problems can only be solved in interrelation to one another.
- Bu üç sorun ancak birbiriyle ilişkili olarak çözülebilir.
- Thus, I repeat that my reply includes three basic categories of issues.
- Bu nedenle, cevabımın üç temel konu kategorisini içerdiğini tekrar ediyorum.
- The new stability programmes for the next three years paint a similar picture.
- Önümüzdeki üç yıla ilişkin yeni istikrar programları da benzer bir tablo çizmektedir.
- I should, in any event, like to react to three points.
- Her halükarda üç noktaya değinmek istiyorum.
- The fact is that we normally eat at least three times a day.
- Gerçek şu ki normalde günde en az üç kez yemek yiyoruz.
- The government has accepted an extension for another three months, which may become six.
- Hükümet üç ay daha uzatmayı kabul etti, bu süre altı aya çıkabilir.
- I should like to home in on this latter group and present three points which affect women, in particular.
- Bu son gruba odaklanmak ve özellikle kadınları etkileyen üç noktayı sunmak istiyorum.
- Three thousand were killed at the start of the year.
- Yılın başında üç bin kişi öldürüldü.
- From this perspective, I particularly want to emphasise three main points.
- Bu açıdan bakıldığında, özellikle üç ana noktayı vurgulamak istiyorum.
- I should like to answer three of the points that were raised in this debate.
- Bu tartışmada dile getirilen hususlardan üçüne cevap vermek istiyorum.
- Please let me make three introductory comments.
- Lütfen üç giriş yorumu yapmama izin verin.
- We have ratified the Kyoto Protocol and are now in fact working, within the EU, on three different fronts.
- Kyoto Protokolünü onayladık ve şu anda AB içerisinde üç farklı cephede çalışıyoruz.
- The three recognised minorities are required to register with the authorities.
- Resmen tanınan bu üç azınlığın mensupları yetkili makamlara kayıt yaptırmakla yükümlüdürler.
- The ELDR has tabled three amendments of its own.
- ELDR kendi üç değişiklik önergesini sunmuştur.
- I would like to make three comments on these three ideas.
- Bu üç fikir hakkında üç yorum yapmak istiyorum.
- Three years later, I am standing here before you once again to tell you that this commitment has been honoured.
- Üç yıl sonra, bu taahhüdün yerine getirildiğini söylemek üzere bir kez daha karşınızdayım.
- This agreement operates to the satisfaction of all three parties.
- Bu anlaşma her üç tarafı da tatmin edecek şekilde işlemektedir.
- But I, too, should like to highlight two or three points.
- Ancak ben de iki ya da üç noktanın altını çizmek isterim.
- For the Commission proposals to be successful, three factors will be crucial.
- Komisyon önerilerinin başarılı olabilmesi için üç faktör çok önemli olacaktır.
- Three types of measure are in progress.
- Üç tür önlem üzerinde çalışılıyor.
- All three areas must be taken into account in the development of sport.
- Sporun gelişiminde her üç alan da dikkate alınmalıdır.
- I should like to make three observations about this well-balanced and explicit report.
- Bu dengeli ve açık rapor hakkında üç gözlemde bulunmak istiyorum.
- There are three points but I mainly want to mention the first to you.
- Üç nokta var ama ben esas olarak ilkine değinmek istiyorum.
- NEPAD bases its approach on three fundamental options that I shall call the long-term parameters.
- NEPAD yaklaşımını, uzun vadeli parametreler olarak adlandıracağım üç temel seçeneğe dayandırmaktadır.
- Three polybrominated diphenyl ether flame retardants are available on the market.
- Piyasada üç polibromlu difenil eter alev geciktirici mevcuttur.
- There are only three proposals that go in the right direction.
- Doğru yönde ilerleyen sadece üç teklif var.
- I am going to refer to three points.
- Ben üç noktaya değineceğim.
- The same will happen with the WTO agreement, for three basic reasons.
- Üç temel nedenden ötürü DTÖ anlaşmasında da aynı şey olacaktır.
- I would like to congratulate three ladies this evening.
- Bu akşam üç hanımefendiyi tebrik etmek istiyorum.
- The Commission came forward the day before yesterday with the three proposals, we have to correct that.
- Komisyon önceki gün üç öneriyle geldi, bunu düzeltmemiz gerekiyor.
- Now we fly to Frankfurt or Zurich direct and then travel by car for three hours.
- Artık Frankfurt ya da Zürih'e doğrudan uçuyor ve ardından üç saatlik bir araba yolculuğu yapıyoruz.
- I also said, however, that you need to bear three different things in mind here.
- Ancak burada üç farklı hususu göz önünde bulundurmanız gerektiğini de söyledim.
- I have three main issues I wish to touch on briefly.
- Kısaca değinmek istediğim üç ana konu var.
- I am pleased to report that we achieved our objectives in all three areas.
- Her üç alanda da hedeflerimize ulaştığımızı bildirmekten memnuniyet duyuyorum.
- The infringement procedure has three phases.
- İhlal prosedürünün üç aşaması var.
- Take another good look and give the industry three years to come up with alternatives.
- Bir kez daha iyi bakın ve sektöre alternatifler bulması için üç yıl süre verin.
- I should like to comment on three points in the report which I consider extremely important.
- Raporda yer alan ve son derece önemli olduğunu düşündüğüm üç nokta hakkında yorum yapmak istiyorum.
- I have three follow-up points in relation to what you have said.
- Söylediklerinizle ilgili olarak üç takip noktam var.
- In relation to the Palestinians, however, three important things are happening.
- Ancak Filistinlilerle ilgili olarak üç önemli şey gerçekleşiyor.
- These three factors are of quite major importance.
- Bu üç faktör oldukça büyük önem taşımaktadır.
- These are, I believe, the three most important issues that are at stake here.
- Sanırım burada söz konusu olan en önemli üç husus bunlardır.
- In the fisheries sector, three Member States are affected.
- Balıkçılık sektöründe üç Üye Devlet etkilenmektedir.
- I should like to stress at this point that the three key actions mentioned now have different time frames.
- Bu noktada bahsi geçen üç kilit eylemin farklı zaman çerçevelerine sahip olduğunu vurgulamak isterim.
- I would therefore have liked the proposal, in its three parts, to be sent back to the Committee on Budgetary Control.
- Bu nedenle teklifin üç bölüm halinde Bütçe Kontrol Komitesine geri gönderilmesini isterdim.
- Some talk about two or three million respectively, though estimates differ significantly.
- Bazıları sırasıyla iki veya üç milyondan bahsediyor, ancak tahminler önemli ölçüde farklılık gösteriyor.
- This deferment procedure also involves three other difficulties.
- Bu erteleme prosedürü üç başka güçlüğü de beraberinde getirmektedir.
- That means that there are now three options.
- Bu da şu anda üç seçenek olduğu anlamına geliyor.
- The annex covering the actions undertaken under the three priorities run to around 40 pages.
- Üç öncelik kapsamında gerçekleştirilen eylemleri kapsayan ek yaklaşık 40 sayfadan oluşmaktadır.
- On the subject of that priority, let me ask you three questions.
- Bu öncelik konusunda size üç soru sormama izin verin.
- We see three points rather differently.
- Biz üç noktayı oldukça farklı görüyoruz.
- Today's final draft of the directive contains three important achievements.
- Direktifin bugünkü nihai taslağı üç önemli kazanım içermektedir.
- I would, however, like to stress three points that I consider to be vital.
- Bununla birlikte hayati öneme sahip olduğunu düşündüğüm üç noktayı vurgulamak isterim.
- Three models were established, of which one had to be chosen.
- Üç model oluşturuldu ve bunlardan birinin seçilmesi gerekiyordu.
- I asked to speak at this ridiculous hour of the night in order to make three simple points.
- Gecenin bu saçma saatinde üç basit noktaya değinmek için konuşmak istedim.
- These are the three cornerstones of a better world.
- Bunlar daha iyi bir dünyanın üç temel taşıdır.
- The first of these three points relates to the interpretation of the TRIPs agreement.
- Bu üç noktadan ilki TRIPs anlaşmasının yorumlanmasıyla ilgilidir.
- However, the three facts are omitted.
- Ancak, şu üç olgu atlanmıştır.
- On that occasion I mentioned three principles, which led me to reject many amendments.
- Bu vesileyle, birçok değişikliği reddetmeme neden olan üç ilkeden bahsettim.
- I have now asked you that question three times and you have still not responded.
- Size bu soruyu üç kez sordum ve hala yanıt vermediniz.
- Three years of monetary union promise us an equally stable monetary future.
- Üç yıllık parasal birlik bize eşit derecede istikrarlı bir parasal gelecek vaat ediyor.
- Three years on, the results are far from conclusive, to say the least.
- Üç yıl geçmesine rağmen, sonuçlar en hafif tabirle kesin olmaktan çok uzak.
- And, as I said at the start, this great project can only succeed if the three institutions work closely together.
- Başta da söylediğim gibi, bu büyük proje ancak üç kurumun yakın işbirliği içinde çalışmasıyla başarıya ulaşabilir.
- I would like to mention three points contained in our motion for a resolution.
- Karar önergemizde yer alan üç noktadan bahsetmek istiyorum.
- We must stop radically overhauling the rules of the game every three years.
- Her üç yılda bir oyunun kurallarını kökten değiştirmekten vazgeçmeliyiz.
- These people have therefore been held in custody for almost three weeks on no justifiable basis.
- Dolayısıyla bu insanlar neredeyse üç haftadır hiçbir haklı gerekçe olmaksızın gözaltında tutuluyorlar.
- More than three hundred homes face destruction.
- Üç yüzden fazla ev yıkımla karşı karşıya.
- The road map is a plan in three phases.
- Yol haritası üç aşamalı bir plandır.
- In addition to this, I would like to stress three points.
- Buna ek olarak, üç noktanın altını çizmek istiyorum.
- I want to ask three things.
- Üç şey sormak istiyorum.
- The ELDR Group would like to highlight three areas where we feel there should be further improvement.
- ELDR Grubu, daha fazla iyileştirme yapılması gerektiğini düşündüğümüz üç alanı vurgulamak ister.
- I regret that due to the pressure of the agenda, there is only time to discuss three urgent matters.
- Gündemin baskısı nedeniyle sadece üç acil konuyu görüşmek için zaman kalmasından üzüntü duyuyorum.
- This is a joint debate on three subjects.
- Bu, üç konu üzerinde ortak bir tartışmadır.
- This motion is about three points.
- Bu önerge üç noktayla ilgilidir.
- I would like to make three brief observations in this respect.
- Bu bağlamda üç kısa gözlemde bulunmak istiyorum.
- I have listed only three points.
- Sadece üç noktayı listeledim.
- I shall call on all three institutions to do their utmost to keep to this timetable.
- Her üç kurumu da bu takvime uymak için ellerinden geleni yapmaya çağırıyorum.
- In voting the report, the Committee on Fisheries rejected each of these three changes.
- Raporu oylayan Balıkçılık Komitesi, bu üç değişikliğin her birini reddetti.
- I should like to comment on three points which I feel are instrumental to the debate.
- Tartışma için önemli olduğunu düşündüğüm üç nokta hakkında yorum yapmak istiyorum.
- Three reports were presented at the press conference of Global March Against Child Labour in New Delhi last month.
- Geçen ay Yeni Delhi'de düzenlenen Çocuk İşçiliğine Karşı Küresel Yürüyüş basın toplantısında üç rapor sunuldu.
- It has not been easy trying to put those three together.
- Bu üçünü bir araya getirmeye çalışmak kolay olmadı.
- These three things have been achieved.
- Bu üç şey başarılmıştır.
- We respect, and must respect, the three institutions and the role that they have to play.
- Üç kuruma ve oynamaları gereken role saygı duyuyoruz ve duymalıyız.
- Hence the three amendments I tabled.
- Bu nedenle üç değişiklik önergesi sundum.
- You even have three minutes, time enough to score an equaliser, I think.
- Üç dakikanız bile var, bence eşitliği sağlamak için yeterli bir süre.
- There are three things I would like to focus on.
- Üzerinde durmak istediğim üç konu var.
- For the completion of this list, the Commission presented three options for discussion.
- Bu listenin tamamlanması için Komisyon tartışmaya üç seçenek sunmuştur.
- In terms of development, we were three years ahead of the American GPS3 system.
- Gelişim açısından Amerikan GPS3 sisteminden üç yıl ilerideydik.
- We are using three financial tools to fund the aid to the Afghan population.
- Afgan halkına yönelik yardımları finanse etmek için üç mali araç kullanıyoruz.
- So let us look at the situation regarding each of these three aspects.
- Şimdi bu üç hususun her biriyle ilgili duruma bir göz atalım.
- Three years down the line, it is clear that this reforming zeal has now subsided somewhat.
- Aradan geçen üç yılın ardından, bu reform hevesinin artık biraz azaldığı açıktır.
- For a start, one of the three parties to these contracts will be the Member State.
- Öncelikle, bu sözleşmelerin üç tarafından biri Üye Devlet olacaktır.
- Indeed, the three subjects we are talking about today are closely linked.
- Gerçekten de bugün üzerinde konuştuğumuz üç konu birbiriyle yakından bağlantılıdır.
- Let me take each of these three points in turn.
- Bu üç noktanın her birini sırayla ele alayım.
- The Committee on Constitutional Affairs has tabled three amendments.
- Anayasa İşleri Komisyonu üç değişiklik önergesi vermiştir.
- It is my view that there are three main reasons for this decline.
- Benim görüşüme göre bu gerilemenin üç ana nedeni var.
- We have discussed every aspect of this issue during the debate, so I shall simply make two or three comments.
- Tartışma sırasında bu konuyu her yönüyle ele aldık, bu nedenle ben sadece iki ya da üç yorum yapacağım.
- This mainly concerns just three countries, namely France, Germany and Portugal.
- Bu durum esasen sadece üç ülkeyi, yani Fransa, Almanya ve Portekiz'i ilgilendiriyor.
- I have three points to make.
- Üç noktaya değinmek istiyorum.
- Finally, I would like to comment on the three amendments which have been submitted.
- Son olarak, sunulan üç değişiklik hakkında yorum yapmak istiyorum.
- Nonetheless, I would like to raise three points which, in my view, should be emphasised to a far greater extent.
- Bununla birlikte bana göre çok daha fazla vurgulanması gereken üç noktaya değinmek istiyorum.
- Three things are needed to change the situation, as the report makes clear.
- Raporun da açıkça ortaya koyduğu gibi durumu değiştirmek için üç şeye ihtiyaç vardır.
- The terrible pictures from New York exactly three weeks ago today have entered our souls to stay.
- Tam üç hafta önce bugün New York'tan gelen korkunç görüntüler ruhlarımıza kalıcı olarak girdi.
- I dreamt that three Members of the European Parliament were enjoying having dinner together.
- Rüyamda Avrupa Parlamentosu'nun üç üyesinin birlikte yemek yemenin keyfini çıkardığını gördüm.
- I would like to make three comments.
- Üç yorum yapmak istiyorum.
- Three Members will take the floor.
- Üç Üye söz alacak.
- We make our case on the three areas of discussion and the Council then ignores everything.
- Biz üç tartışma alanında görüşlerimizi ortaya koyuyoruz ve Konsey her şeyi görmezden geliyor.
- First of all, there is the fact that we have three places of work.
- Her şeyden önce, üç çalışma yerimiz olduğu gerçeği var.
- In 2002 the Commission organised three training seminars in Brussels specifically for members of TEAM Europe.
- Komisyon 2002 yılında Brüksel'de özellikle TEAM Europe üyeleri için üç eğitim semineri düzenledi.
- These three years of debate have resulted in a text that is now balanced and realistic.
- Üç yıl süren bu tartışmalar sonucunda ortaya dengeli ve gerçekçi bir metin çıkmıştır.
- I would like to discuss three things.
- Üç şeyi tartışmak istiyorum.
- Encouraging discussions have already started between the three institutions.
- Üç kurum arasında cesaret verici görüşmeler başladı bile.
- We therefore need to split the paragraph up into three parts for the vote.
- Bu nedenle oylama için paragrafı üç bölüme ayırmamız gerekiyor.
- In the worst case two or three thousand fishermen could lose their jobs.
- En kötü durumda iki ya da üç bin balıkçı işini kaybedebilir.
- The report of our colleague, which I support, leads me to emphasise three points.
- Meslektaşımızın desteklediğim raporu beni üç noktayı vurgulamaya yöneltiyor.
- The three institutions have to improve the quality of legislation.
- Üç kurumun da mevzuat kalitesini iyileştirmesi gerekmektedir.
- There are only three at the moment in the United Kingdom.
- Şu anda Birleşik Krallık'ta sadece üç tane var.
- In my view, this specifically means three things.
- Benim görüşüme göre, bu özellikle üç anlama gelmektedir.
- We will make every effort to complete the decision-making on grant applications within three months.
- Hibe başvurularına ilişkin karar alma sürecini üç ay içerisinde tamamlamak için her türlü çabayı göstereceğiz.
- Three rounds of negotiations resulted in the Maoists abandoning their demand for the abolition of the monarchy.
- Üç tur süren müzakereler Maoistlerin monarşinin kaldırılması talebinden vazgeçmeleriyle sonuçlandı.
- This debate revolves around two or three main themes.
- Bu tartışma iki ya da üç ana tema etrafında dönmektedir.
- I certainly support her final tweaks of the text in the three amendments that she has put forward.
- Ortaya koyduğu üç değişiklik metninde yaptığı son değişiklikleri kesinlikle destekliyorum.
- We could even pay for three Eurofighters a year, if they ever reach squadron service.
- Filo hizmetine ulaşmaları halinde yılda üç Eurofighter için bile ödeme yapabiliriz.
- I should in any event like to react to three points.
- Her halükarda üç noktaya değinmek istiyorum.
- The information society policies in the EU have three pillars.
- AB'deki bilgi toplumu politikalarının üç ayağı vardır.
- In fact, there are three points I would like to make.
- Aslında, belirtmek istediğim üç nokta var.
- We made three crucial decisions.
- Üç önemli karar aldık.
- Indonesia is a product of more than three centuries of Dutch colonialism.
- Endonezya üç asırdan fazla süren Hollanda sömürgeciliğinin bir ürünüdür.
- As far as I am concerned there are three answers.
- Bana kalırsa üç cevap var.
- The joint debate of these three reports is an important debate.
- Bu üç raporun ortak tartışması önemli bir tartışmadır.
- I have three points to make; the first relates to confidentiality of specific information.
- Üç noktaya değinmek istiyorum; ilki belirli bilgilerin gizliliğiyle ilgilidir.
- With regard to this debate, I would now like to emphasise three points that have already been partially raised.
- Bu tartışmayla ilgili olarak, daha önce kısmen dile getirilmiş olan üç noktayı vurgulamak istiyorum.
- What we are dealing with is the way in which all three pillars of the retirement provision system relate to each other.
- Uğraştığımız şey, emeklilik provizyon sisteminin üç ayağının da birbiriyle nasıl ilişkili olduğudur.
- That is why we shall vote against all three proposals, without entering into the debate on the details.
- Bu nedenle, detaylara ilişkin tartışmaya girmeksizin her üç öneriye de karşı oy kullanacağız.
- Those are the three principles we have in our peace process in Northern Ireland.
- Bunlar Kuzey İrlanda'daki barış sürecimizde sahip olduğumuz üç ilkedir.
- Furthermore, this clearly shows the links between these three competences or areas.
- Ayrıca, bu üç yetki veya alan arasındaki bağlantıları da açıkça göstermektedir.
- I have three points to make.
- Benim de belirtmek istediğim üç nokta var.
- Time is short and I should therefore like to focus in my speech on three amendments.
- Zaman kısa ve bu nedenle konuşmamda üç değişikliğe odaklanmak istiyorum.
- The discussions held by the Convention's working groups have only been interpreted into two or three languages.
- Sözleşme'nin çalışma grupları tarafından yapılan tartışmalar sadece iki ya da üç dile tercüme edilmiştir.
- There are three aspects to this modern evil.
- Bu modern kötülüğün üç yönü vardır.
- You have spoken for 22 seconds more than your three minutes.
- Üç dakikadan 22 saniye fazla konuştunuz.
- Six questions have been put by three Members of your assembly.
- Meclis'inizin üç üyesi tarafından altı soru yöneltildi.
- Having agreed on the three basic objectives, we then come to the substance of the guidelines.
- Üç temel hedef üzerinde mutabık kaldıktan sonra sıra kılavuz ilkelerin içeriğine geldi.
- I would, though, highlight three things about it.
- Yine de bu konuda üç hususun altını çizmek isterim.
- Three issues stand out, and I would like to mention them.
- Üç konu öne çıkmaktadır ve bunlardan bahsetmek istiyorum.
- These are, I believe, the three most important issues that are at stake here.
- Bence burada söz konusu olan en önemli üç mesele bunlardır.
- In Seville, in any case, you had to ratify the Tampere agenda; you had to ratify its objectives after three years.
- Sevilla'da, her halükarda, Tampere gündemini onaylamak zorundaydınız; üç yıl sonra hedeflerini onaylamak zorundaydınız.
- What is not, however, good enough is that three men are being employed to head up this work.
- Ancak yeterince iyi olmayan şey, bu işi yürütmek üzere üç kişinin istihdam ediliyor olmasıdır.
- We are dealing here with three important reports of course.
- Elbette burada üç önemli raporla karşı karşıyayız.
- As I see it, there are three flaws in this otherwise excellent report.
- Gördüğüm kadarıyla, bu mükemmel raporda üç kusur var.
- However, I was looking for something more specific, if possible, under three headings.
- Bununla birlikte mümkünse üç başlık altında daha spesifik bir şey arıyordum.
- The bathing season is set at three months in Denmark.
- Danimarka'da yüzme sezonu üç ay olarak belirlenmiştir.
- I also congratulate him on his ability, so to speak, to wear three hats at once!
- Ayrıca, tabiri caizse, aynı anda üç gömleğe birden girebilme becerisinden dolayı kendisini tebrik ediyorum!
- I should like to answer the three questions together.
- Üç soruya birlikte cevap vermek istiyorum.
- The three proposals, therefore, cancelled each other out.
- Bu nedenle, üç teklif birbirini iptal etmiştir.
- I would, however, like to provide some additional details on three issues.
- Bununla birlikte, üç konuda bazı ek ayrıntılar vermek istiyorum.
- I have three thoughts concerning action in the Member States.
- Üye Devletlerdeki eylemlere ilişkin üç düşüncem var.
- But here we clearly have a case of three kinds of human rights violations.
- Ancak burada açıkça üç tür insan hakları ihlalinin söz konusu olduğu bir durumla karşı karşıyayız.
- I should like to conclude by mentioning three points.
- Üç noktaya değinerek sözlerime son vermek istiyorum.
- Three years of drought have made the supply situation untenable.
- Üç yıldır süren kuraklık arz durumunu savunulamaz hale getirdi.
- Safety, decisive action and accountability are the three benchmarks for my group.
- Güvenlik, kararlı eylem ve hesap verebilirlik grubum için üç kriterdir.
- Five million people die each year of one of these three diseases.
- Her yıl beş milyon insan bu üç hastalıktan biri nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
- Britain and Spain are still trying to resolve the question of Gibraltar that has gone on for three centuries.
- İngiltere ve İspanya üç asırdır devam eden Cebelitarık sorununu hala çözmeye çalışıyor.
- I disagree with this report for three basic reasons.
- Üç temel nedenden ötürü bu rapora katılmıyorum.
- I would suggest three points that could facilitate communication with the citizen.
- Vatandaşla iletişimi kolaylaştırabilecek üç husus önereceğim.
- These Masters Courses must involve at least three higher education institutions from three different Member States.
- Bu Yüksek Lisans Kursları üç farklı Üye Devletten en az üç yükseköğretim kurumunu içermelidir.
- In order to achieve this, three courses of action are needed.
- Bunu başarmak için üç eylem planına ihtiyaç vardır.
- The zero tolerance approach that emerges from the three relevant UN conventions is not undisputed, after all.
- Sonuçta, ilgili üç BM sözleşmesinden ortaya çıkan sıfır tolerans yaklaşımı tartışmasız değildir.
- These three things have been achieved.
- Bu üç şey başarıldı.
- A waiting time of three years of marriage is much too long.
- Evlilik için üç yıllık bir bekleme süresi çok uzundur.
- Our proposal is to create three permanent control centres for our southern maritime border.
- Bizim önerimiz güney deniz sınırımız için üç daimi kontrol merkezi oluşturmaktır.
- These three principles are convergent and interlinked.
- Bu üç ilke birbirine yakın ve birbiriyle bağlantılıdır.
- That is why I accept all three amendments which have been tabled to this report.
- Bu nedenle bu rapora sunulan üç değişiklik önergesini de kabul ediyorum.
- The biggest terrorist attack to date against the civilised world took place three days after the Durban Conference.
- Uygar dünyaya yönelik bugüne kadarki en büyük terör saldırısı Durban Konferansından üç gün sonra gerçekleşti.
- We are now supporting over 200 clinics, three district- and three provincial-level hospitals.
- Şu anda 200'den fazla kliniği, üç bölge ve üç il düzeyindeki hastaneyi destekliyoruz.
- This increase in the flow of goods and people has disastrous repercussions for three spheres.
- Mal ve insan akışındaki bu artışın üç alanda feci yansımaları olacaktır.
- These three diseases will constitute a serious problem for a long time to come.
- Bu üç hastalık uzun bir süre daha ciddi bir sorun teşkil edecektir.
- The cane-sugar rum sector provides almost 40 000 jobs in three of the four French overseas departments.
- Şeker kamışı sektörü Fransa'nın dört denizaşırı bölgesinden üçünde yaklaşık 40.000 kişiye istihdam sağlamaktadır.
- These three words must be applied to a single area, where freedom must carry the same weight as security and justice.
- Bu üç kelime, özgürlüğün güvenlik ve adaletle aynı ağırlığı taşıması gereken tek bir alana uygulanmalıdır.
- Those three factors, incidentally, are also present within the European Union.
- Bu üç faktör, tesadüfen, Avrupa Birliği içerisinde de mevcuttur.
- I would like to mention three points which, in my view, are fundamental.
- Benim görüşüme göre temel olan üç noktaya değinmek istiyorum.
- I should like to finish by commenting briefly on two or three matters of particular interest to the European Parliament.
- Sözlerimi Avrupa Parlamentosu'nu yakından ilgilendiren iki ya da üç konuya kısaca değinerek bitirmek istiyorum.
- The three reports that bear my name are closely linked.
- Benim adımı taşıyan üç rapor birbiriyle yakından bağlantılıdır.
- We support the rapporteur on three essential points.
- Raportörü üç temel noktada destekliyoruz.
- Therefore, I think that on these three items, the 2003 budget has been a success.
- Dolayısıyla, bu üç kalemde 2003 bütçesinin başarılı olduğunu düşünüyorum.
- Let's make it three weeks since you're so willing to agree.
- Madem kabul etmeye bu kadar isteklisin, bunu üç hafta yapalım.
- Three months pass as fast as the wind, indeed.
- Üç ay gerçekten rüzgar gibi geçiyor.
- Literature, space and memory, activating temporal continuity are three areas that play an active role.
- Edebiyat, mekân ve hafıza, zamansal sürekliliğin harekete geçirilmesinde etkin rol oynayan üç alandır.
- Consider these three areas for finding a good office space.
- İyi bir ofis ortamı edinmek için bu üç alanı göz önünde bulundurun.
- I come here three times a week and she's always nice.
- Buraya haftada üç defa geliyorum ve o her zaman nazik davranıyor.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla onunla çalışmayı reddetti.
- I spend at least three hours a week studying French.
- Haftada en az üç saati Fransızca çalışarak geçiririm.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca nezle kapmaktan korktuğu için onunla çalışmayı reddetti.
- I come here three times a week and she's always nice.
- Buraya haftada üç kez gelirim ve o her zaman iyidir.
- The Fukushima accident left Japan with three much larger reactor meltdowns.
- Fukuşima kazası Japonya'yı çok daha büyük üç reaktör erimesiyle yüz yüze bıraktı.
- Close this case in three days, and join the first squad.
- Bu davayı üç gün içinde kapatın ve ilk ekibe katılın.
- You live together and you had three dates tonight.
- Birlikte yaşıyorsunuz ve bu gece üç buluşmanız vardı.
- Betty, I've left him three messages since yesterday.
- Betty, dünden beri ona üç mesaj bıraktım.
- You've got a bank president, you have three tellers.
- Bir banka müdürünüz var, üç tane de veznedarınız var.
- And for three whole days, we shoot the wounded horses.
- Ve üç koca gün boyunca biz yaralı atları vuruyoruz.
- The three colors in the French flag represent liberty, equality, and fraternity.
- Fransa bayrağında bulunan üç renk; özgürlük, eşitlik ve kardeşliği temsil etmektedir.
- Literature, space and memory, activating temporal continuity are three areas that play an active role.
- Edebiyat, mekân ve hafıza, zamansal sürekliliği harekete geçiren, etkin rol oynayan üç alandır.
- And those three seconds took away two whole years.
- Ve o üç saniye tam iki yılı götürdü.
- Soon I was doing two or three thousand products a day.
- Kısa sürede günde iki ya da üç bin ürün yapıyordum.
- My last three books were written as fast drafts.
- Son üç kitabım acele karalamalar halinde yazıldı.
- There's another hospital down about three miles that way.
- Oralarda üç mil ileride bir diğer hastane var.
- The translation of the French novel took him more than three months.
- Fransız romanının çevirisini yapmak üç aydan fazla zamanını aldı.
- And for three whole days, we shoot the wounded horses.
- Ve üç koca gün boyunca yaralı atları vuruyoruz.
- Three months pass as fast as the wind, indeed.
- Üç ay, gerçekten de rüzgâr gibi geçiyor.
- The opportunity given to us over the next three years is unique in history.
- Önümüzdeki üç yıl boyunca bize verilen imkanın tarihte eşi benzeri yok.
- You should eat breakfast at least three times a day.
- Günde en az üç defa kahvaltı yapmalısınız.
- They called for proposals for the space between these three pavilions.
- Bu üç pavyon arasındaki boşluk için teklif çağrısında bulundular.
- Each of these three concepts implies the other two.
- Bu üç kavramın her biri diğer ikisini ifade eder.
- Literature, space and memory, activating temporal continuity are three areas that play an active role.
- Edebiyat, mekân ve hafıza, zamansal sürekliliğin sağlanmasında etkin rol oynayan üç alandır.
- Whatever Simon showed him, he understood at once, and after three days, he worked as if he had sewn boots all his life.
- Simon ona ne gösterdiyse anında anladı ve üç gün sonra sanki bütün hayatı boyunca çizme dikmiş gibi çalıştı.
- Nicotero is expected to direct three additional episodes in the fifth season.
- Nicotero'nun beşinci sezonda üç bölümü daha yönetmesi bekleniyor.
- Consider these three areas for finding a good office space.
- Bu yüzden iyi bir ofis ortamı bulmak için bu üç alanı göz önünde bulundurun.
- Consider these three areas for finding a good office space.
- İyi bir ofis ortamı bulmak için bu üç alanı göz önünde bulundurun.
- You can order three reports at once or allocate them throughout the year.
- Tek seferde üç rapor sipariş edebilir ya da bunları yıl boyunca tahsis edebilirsiniz.
- These three men did worse than nothing.
- Bu üç adam hiçbir şey yapmamaktan da kötüsünü yaptı.
- My last three books were written as fast drafts.
- Son üç kitabım acele taslaklar olarak yazıldı.
- For three days you will fast and drink only this.
- Üç gün oruç tutacak ve sadece bunu içeceksin.
- You should eat breakfast at least three times a day.
- Günde en az üç kez kahvaltı etmelisin.
- These three men did worse than nothing.
- Bu üç adam hiç yoktan da daha kötüsünü yaptı.
- Soon I was doing two or three thousand products a day.
- Kısa sürede günde iki ya da üç bin ürün yapmaya başladım.
- Most students take one to three semesters to complete the program.
- Çoğu öğrencinin programı tamamlaması bir ila üç dönem sürüyor.
- I will give you three seconds to give us back the Flash Drive!
- Flaş belleği bize geri vermeniz için size üç saniye veriyorum!
- So I want to do all three at once.
- Bu yüzden üçünü bir arada yapmak istiyorum.
- In recent years, one in three marriages ends in divorce.
- Son yıllarda her üç evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyor.
- Three alternative climate systems allow you to control the temperature.
- Üç alternatif iklim sistemi sıcaklığı kontrol etmenizi sağlar.
- We were blessed with three powder days during our week-long stay.
- Bir hafta boyunca kaldığımız süre boyunca kokain dolu üç günle kutsandık.
- The translation of the French novel took him more than three months.
- Fransızca romanın çevirisini yapması üç aydan fazla sürdü.
- The three colors in the French flag represent liberty, equality, and fraternity.
- Fransız bayrağındaki üç renk özgürlük, eşitlik ve kardeşliği temsil eder.
- Just three days after dying, the enzymes that help break down a person's food begin to eat that person's body.
- Öldükten sadece üç gün sonra, yiyecekleri parçalamaya yardımcı enzimler, ölen kişinin vücudunu yemeye başlar.
- Nicotero is expected to direct three additional episodes in the fifth season.
- Nicotero'nun beşinci sezonda üç bölüm daha yöneteceği bekleniyor.
- You three resemble one another very much.
- Siz üçünüz birbirinize çok benziyorsunuz.
- Take three of these pills a day for just a month.
- Sadece bir ay boyunca bu haplardan günde üç tane alın.
- For three days you will fast and drink only this.
- Üç gün boyunca oruç tutacaksın ve yalnızca bunu içeceksin.
- At peak season, we have two or three simulations going at once.
- Yoğun sezonda, aynı anda iki ya da üç simülasyonumuz oluyor.
- They were supposed to come back with a decision three days ago.
- Üç gün önce bir karar vermiş olarak geri gelmeleri lazımdı.
- I take a walk for exercise at least three times a week.
- Haftada en az üç kez egzersiz için yürüyüşe çıkarım.
- Three months pass as fast as the wind, indeed.
- Üç ay rüzgar gibi hızlı geçiyor, gerçekten.
- A human being has three souls and seven spirits at his outermost surface.
- Bir insanın en dış yüzeyinde üç can ve yedi ruhu vardır.
- Nicotero is expected to direct three additional episodes in the fifth season.
- Nicotero'nun beşinci sezonda üç bölüm daha yönetmesi bekleniyor.
- The three colors in the French flag represent liberty, equality, and fraternity.
- Fransız bayrağındaki üç renk özgürlüğü, eşitliği ve kardeşliği temsil ediyor.
- But in those three years, nothing has changed.
- Ama bu üç yılda hiçbir şey değişmedi.
- I saw another kid wearing that exact hat three weeks ago.
- Üç hafta önce aynı bu şapkadan takan bir çocuk daha görmüştüm.
- Join forces online with up to three friends and trade your favourite avatars.
- En fazla üç arkadaşınızla çevrimiçi ortamda güçlerinizi birleştirin ve favori avatarlarınızı değiş tokuş edin.
- But he has since added three more Grand Slam titles.
- Ancak o zamandan beri bunlara üç Grand Slam şampiyonluğu daha ekledi.
- I spend at least three hours a week studying French.
- Haftada en az üç saatimi Fransızca çalışarak geçiriyorum.
- The translation of the French novel took him more than three months.
- Fransızca romanın çevirisi onun üç aydan daha fazla süresini aldı.
- The opportunity given to us over the next three years is unique in history.
- Önümüzdeki üç yılda bize sunulan imkan tarihte eşi benzeri olmayan bir fırsattır.
- Each of these three concepts implies the other two.
- Bu üç kavramın her biri diğer ikisinin anlamını kapsar.
- Boy, those tapes made quite an impression on these three painters.
- Vay be, o kasetler bu üç ressamı oldukça etkiledi.
- The habit of doing two or three things at once is fatal to the Occultist.
- Aynı anda iki ya da üç şey yapma alışkanlığı Okültistler için ölümcüldür.
- Three alternative climate systems allow you to control the temperature.
- Üç alternatif klima sistemi, sıcaklığı kontrol etmenize imkan tanır.
- Then he tried to tackle all three at once.
- Sonra üçünü birden yapmaya çalıştı.
- Join forces online with up to three friends and trade your favourite avatars.
- En fazla üç arkadaşınızla çevrimiçi güçlerinizi birleştirin ve en sevdiğiniz avatarları değiş tokuş edin.
- But he has since added three more Grand Slam titles.
- Ancak o zamandan beri Grand Slam şampiyonluklarına üç tane daha ekledi.
- I took three tablets of a cold medicine before going to bed.
- Yatağa gitmeden önce üç tablet soğuk algınlığı ilacı aldım.
- I saw another kid wearing that exact hat three weeks ago.
- Üç hafta önce aynı şapkayı takan başka bir çocuk görmüştüm.
- The three rules together are more powerful than any of them alone.
- Üç kural birlikte, herhangi birinin tek başına olduğundan daha güçlüdür.
- There are three characters in each tribe, and they can all be combined with one another.
- Her kabilede üç karakter vardır ve hepsi birbiriyle birleştirilebilir.
- My last three books were written as fast drafts.
- Bu nedenle son üç kitabım acele karalamalar şeklindeydi.
- The opportunity given to us over the next three years is unique in history.
- Önümüzdeki üç yıl için bize verilen imkanın tarihte benzeri yoktur.
- Close this case in three days, and join the first squad.
- Bu dosyayı üç gün içinde kapat ve birinci ekibe katıl.
- Three hours later, a snack like fruit or a few cookies.
- Üç saat sonra, meyve gibi bir atıştırmalık veya birkaç kurabiye.
- Boys, you've got three hours to get those two back together.
- Çocuklar, o ikisini bir araya getirmek için üç saatiniz var.
- You live together and you had three dates tonight.
- Aynı evde yaşıyorsunuz ve bu gece üç randevunuz vardı.
- And those three seconds took away two whole years.
- Ve o üç saniye iki koca yılı alıp götürdü.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca, soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla onunla çalışmayı reddetti.
- You've got a bank president, you have three tellers.
- Bankada bir müdürünüz ve üç veznedarınız var.
- The three rules together are more powerful than any of them alone.
- Üç kural birlikte, tek başına hepsinden daha güçlüdür.
- Three alternative climate systems allow you to control the temperature.
- Üç alternatif iklim sistemi sıcaklığı kontrol etmenize olanak verir.
- For three days you will fast and drink only this.
- Üç gün süreyle oruç tutacaksın ve sadece bunu içeceksin.
- They called for proposals for the space between these three pavilions.
- Bu üç pavyon arasındaki boşluk için teklif çağrısında bulunuldu.
- And those three seconds took away two whole years.
- O üç saniye koskoca iki seneyi alıp götürdü.
- I come here three times a week and she's always nice.
- Haftada üç kez buraya geliyorum ve o her zaman hoş biri.
- Close this case in three days, and join the first squad.
- Bu davayı üç gün içinde kapatın ve ilk takıma katılın.
- These three men did worse than nothing.
- Bu üç adam hiçbir şey yapmasalar bile bundan iyiydi.
- They established a world empire spanning three continents, lasting until the 20th century.
- Üç kıtaya yayılan ve 20. yüzyıla kadar hüküm süren bir cihan imparatorluğu kurdular.
- The three rules together are more powerful than any of them alone.
- Üç kural birlikte diğer herhangi birinin tek başına olduğundan daha güçlüdür.
- Thus, three problems were solved at once.
- Böylece üç sorun birden çözülmüş oldu.
- Let's make it three weeks since you're so willing to agree.
- Madem bu kadar isteklisin, üç hafta yapalım.
- But in those three years, nothing has changed.
- Ama bu üç yıl içinde hiçbir şey değişmedi.
- They were supposed to come back with a decision three days ago.
- Üç gün önce bir kararla dönmeleri gerekiyordu.
- But in those three years, nothing has changed.
- Fakat bu üç yıl içinde hiçbir şey değişmedi.
- Betty, I've left him three messages since yesterday.
- Betty, dünden beri ona üç tane mesaj bıraktım.
- They called for proposals for the space between these three pavilions.
- Bu üç pavyonun arasındaki alan için teklif çağrısında bulundular.
- I saw another kid wearing that exact hat three weeks ago.
- Üç hafta önce aynı şapkayı takan başka bir çocuk gördüm.
- There's another hospital down about three miles that way.
- Üç mil ileride başka bir hastane daha var.
- Check out these three easy tips.
- Bu üç kolay ipucuna göz atın.
- Tom ate three hotdogs.
- Tom üç sosisli sandviç yedi.
- I've been sick for three weeks.
- Üç haftadır hastayım.
- I've lived in Boston since I was three years old.
- Ben üç yaşından beri Boston'da yaşıyorum.
- I waited for three hours.
- Üç saat bekledim.
- We will be back at half past three.
- Biz saat üç buçukta döneceğiz.
- Tom bought three jars of dill pickles.
- Tom üç kavanoz salatalık turşusu aldı.
- Three were wounded.
- Üçü yaralandı.
- I study French with Tom three times each week.
- Her hafta üç kez Tom'la Fransızca çalışıyorum.
- We walked for about three hours.
- Yaklaşık üç saat yürüdük.
- Enrolling in the book club obligates you to buy three more books after the introductory package.
- Kitap kulübüne kayıt yaptırmak, tanıtım paketinden sonra üç kitap daha satın almanızı şart koşar.
- You said there were three, but I could only find two.
- Üç tane olduğunu söylemiştin ama ben sadece iki tane bulabildim.
- Tom meets Mary in the school library two or three times a week.
- Tom haftada iki ya da üç kez Mary ile okul kütüphanesinde buluşuyor.
- Have you ever seen a shark over three meters long?
- Hiç üç metreden uzun bir köpekbalığı gördünüz mü?
- One plus two equals three.
- Bir ile ikiyi toplarsanız sonucu üç olur.
- I've been living in this dorm for three and a half years.
- Üç buçuk yıldır bu öğrenci yurdunda yaşıyorum.
- I'm one of the three guys who weren't able to do that.
- Bunu yapamayan üç adamdan biriyim.
- The couple has three school-aged children.
- Çiftin okul çağında üç çocuğu var.
- I speak three languages.
- Üç dil konuşuyorum.
- Tom is three pounds heavier than I am.
- Tom benden üç kilo daha ağır.
- Tom has been absent from school for three days.
- Tom üç gündür okulda yok.
- Tom used to walk into the bar and order three beers right off.
- Tom bara giderdi ve derhal üç bira ısmarlardı.
- Tom stood in line for three hours.
- Tom üç saat boyunca sırada bekledi.
- You have to keep doing that for another three hours.
- Bunu üç saat daha yapmak zorundasın.
- That was over three months ago.
- O üç ay önceydi.
- One of her three cars is blue and the others are white.
- Onun üç arabasından biri mavi ve diğerleri beyazdır.
- I'd like three pounds of chicken.
- Üç kilo tavuk istiyorum.
- Tom has been living with us for the past three years.
- Tom son üç yıldır bizimle birlikte yaşıyor.
- Please take this medicine after meals three times a day.
- Lütfen bu ilacı yemeklerden sonra günde üç kez alın.
- Who are those three men?
- Şu üç adam kim?
- You are three centimetres taller than me.
- Sen benden üç santimetre daha uzunsun.
- Three out of ten persons have a video.
- Her on kişiden üçünde video var.
- Mary drinks at least three liters of water a day.
- Mary günde en az üç litre su içer.
- The price of rice went up three percent.
- Pirinç fiyatı yüzde üç arttı.
- Tom broke his arm three weeks ago.
- Tom üç hafta önce kolunu kırdı.
- Tom baked three loaves of bread.
- Tom üç somun ekmek pişirdi.
- I agreed to buy it for three hundred dollars.
- Üç yüz dolar fiyata onu almayı kabul ettim.
- Tom has been here for three weeks.
- Tom üç haftadır burada.
- I only have three dollars on me.
- Üzerimde sadece üç dolar var.
- Tom died three months ago in Boston.
- Tom üç ay önce Boston'da öldü.
- Tom walks three miles a day.
- Tom günde üç mil yürüyor.
- The weather stayed cold for three weeks.
- Hava üç hafta boyunca soğuk kaldı.
- This week I had three midterms.
- Bu hafta üç ara sınavımız vardı.
- Tom shot Mary three times.
- Tom Mary'ye üç kez ateş etti.
- Tom had three of them.
- Tom'un üç tane vardı.
- Tom and Mary spent three hours discussing the plan.
- Tom ve Mary planı tartışarak üç saat geçirdiler.
- I have two dogs, three cats, and six chickens.
- İki köpeğim, üç kedim ve altı tavuğum var.
- Tom had three aces.
- Tom'un üç ası vardı.
- Tom has three fingers missing on his left hand.
- Tom'un sol elinde üç parmak eksik.
- Tom is three minutes behind schedule.
- Tom programın üç dakika gerisinde.
- Tom spent the day with his three sons.
- Tom günü üç oğluyla geçirdi.
- I came here three days ago, too.
- Üç gün önce ben de buraya geldim.
- Tom drank three beers.
- Tom üç bira içti.
- It would be cool if I could speak three languages.
- Üç dil konuşabilseydim harika olurdu.
- Three of the men involved in the accident were hospitalized.
- Kazaya karışan adamlardan üçü hastaneye kaldırıldı.
- It would be three in the afternoon.
- Saat öğleden sonra üç olacak.
- Tom had a black car three years ago.
- Tom’un üç sene önce siyah bir arabası vardı.
- Within two or three hours you will become a real donkey, just like the ones that pull the fruit carts to market.
- İki ya da üç saat içinde gerçek bir eşek olacaksın, tıpkı meyve arabalarını pazara çeken eşekler gibi.
- Six times three equals eighteen.
- Altı kere üç eşittir on sekiz.
- Tom speaks three languages.
- Tom üç dil konuşuyor.
- It's more than three kilometers to the station.
- İstasyona üç kilometreden fazla var.
- I borrowed three books from the library.
- Kütüphaneden üç kitap ödünç aldım.
- I have three uncles.
- Üç dayım var.
- My driver's license is valid for three more years.
- Ehliyetim üç yıl daha geçerli.
- Tom is only three years older than us.
- Tom bizden sadece üç yaş büyük.
- My room has three windows.
- Odamda üç pencere vardır.
- It's been three months since I moved to Boston.
- Boston'a taşındığımdan bu yana üç ay geçti.
- There were only three left.
- Sadece üç kişi kalmıştı.
- Tom has put out three albums.
- Tom üç tane albüm çıkardı.
- Tom had three twenties on him.
- Tom'un üzerinde üç tane yirmilik vardı.
- I've got three kids.
- Üç çocuğum var.
- The three girls followed Tom.
- Üç kız Tom'u takip etti.
- Tom is leaving in three days.
- Tom üç gün içinde ayrılıyor.
- I need three copies of this letter.
- Bu mektubun üç kopyasına ihtiyacım var.
- Tom resigned three days after Mary was fired.
- Mary kovulduktan üç gün sonra Tom istifa etti.
- Tom lives in Australia with his wife and his three children.
- Tom, eşi ve üç çocuğuyla Avustralya'da yaşıyor.
- Tom worked three years for me.
- Tom üç yıl benim için çalışmıştı.
- Sami read the Quran entirely in three days.
- Sami Kur'an'ın tamamını üç günde okudu.
- I gave Tom three one-dollar bills.
- Tom'a üç adet 1 dolarlık banknot verdim.
- We're already three weeks behind schedule.
- Şimdiden programın üç hafta gerisindeyiz.
- Tom stayed in Boston for three months.
- Tom Boston'da üç ay kaldı.
- Tom has three handsome teenage sons.
- Tom'un üç tane yakışıklı genç oğlu var.
- I've drunk three cups of coffee already.
- Şimdiden üç fincan kahve içtim.
- He lost his father when he was three years old.
- Üç yaşındayken babasını kaybetti.
- This house has three bathrooms.
- Bu evin üç banyosu var.
- It's likely going to take you about three hours to do that.
- Bunu yapman muhtemelen üç saatini alacaktır.
- I study French with Tom three times each week.
- Tom ile her hafta üç kez Fransızca çalışıyorum.
- Tom can speak three languages.
- Tom üç dil biliyor.
- The police searched Tom's house for three hours, but they couldn't find anything.
- Polis Tom'un evini üç saat boyunca aradı ama hiçbir şey bulamadı.
- My daughter is three years old.
- Kızım üç yaşında.
- Tom left Mary three million dollars.
- Tom, Mary'ye üç milyon dolar bıraktı.
- I didn't know that Tom had three children.
- Tom'un üç çocuğu olduğunu bilmiyordum.
- It took just three hours.
- Sadece üç saat sürdü.
- The price is three hundred dollars.
- Fiyatı üç yüz dolar.
- The crash at the intersection in front of the post office killed three people.
- Postanenin önündeki kavşakta meydana gelen kazada üç kişi öldü.
- We lost by a score of three to one.
- Bire karşı üç skorla kaybettik.
- Tom has been sick in bed for the last three weeks.
- Tom son üç haftadır hastalıktan yatakta yatıyor.
- It would take at least three hours to paint this room.
- Bu odayı boyamak en az üç saat alır.
- This book is missing three pages.
- Bu kitaptan üç sayfa eksik.
- I was only three when Tom died.
- Tom öldüğünde sadece üç yaşındaydım.
- That took place in Boston three weeks ago.
- Bu olay üç hafta önce Boston'da gerçekleşti.
- Tom is three minutes behind schedule.
- Tom programın üç dakika gerisindedir.
- There are three Toms in my class.
- Sınıfımda üç Tom var.
- It's going to take me at least three hours to do my homework tonight.
- Bu gece ödevimi yapmam en az üç saatimi alacak.
- I have three young kids.
- Üç genç çocuğum var.
- Three children opened the door of the building.
- Binanın kapısını üç çocuk açtı.
- Tom said he heard three shots.
- Tom üç el silah sesi duyduğunu söyledi.
- When Tom was young, he ate three eggs every day.
- Tom gençken her gün üç yumurta yerdi.
- I love those three kids.
- O üç çocuğu seviyorum.
- Tom has outlived three wives.
- Tom üç karısından daha uzun yaşadı.
- The police questioned Tom for three hours.
- Polis Tom'u üç saat boyunca sorguladı.
- I have stayed in Kyoto for three days.
- Üç gündür Kyoto'da kalmaktayım.
- Did you say three?
- Üç mü dedin?
- We've only got three more days.
- Sadece üç günümüz daha var.
- Tom crossed himself three times.
- Tom üç kez istavroz çıkardı.
- Five plus three is eight.
- Beş artı üç sekiz eder.
- There are nine girls and three boys in the library.
- Kütüphanede dokuz kız ve üç erkek var.
- I want three pairs of socks.
- Üç çift çorap istiyorum.
- He received three ships from the Queen.
- Kraliçe'den üç gemi aldı.
- Tom has been waiting for over three hours.
- Tom üç saatten fazladır bekliyor.
- I finally have time to reply to the mail that I have received these past three weeks.
- Sonunda bu son üç hafta boyunca almış olduğum postaları yanıtlamak için zamanım var.
- There are three students with the same name in that class.
- O sınıfta aynı isimde üç öğrenci var.
- Tom said he shot Mary three times.
- Tom, Mary'i üç kez vurduğunu söyledi.
- Tom died just three days after Mary was born.
- Tom, Mary doğduktan sadece üç gün sonra öldü.
- Tom held up three fingers.
- Tom üç parmağını kaldırdı.
- Tom has co-authored three textbooks.
- Tom üç ders kitabının ortak yazarı.
- Tom has three older sisters.
- Tom'un üç ablası var.
- We've got less than three minutes.
- Üç dakikadan daha az süremiz var.
- There were three of them and all three were armed.
- Onlardan üçü vardı ve hepsi silahlıydı.
- He only slept for three hours last night.
- Dün gece sadece üç saat uyumuş.
- Three days ago, I went with classmates to visit the zoo in the suburb.
- Üç gün önce sınıf arkadaşlarımla birlikte banliyödeki hayvanat bahçesini ziyarete gittik.
- I have three hours to finish writing this report.
- Bu raporu yazmayı bitirmek için üç saatim var.
- I'm the youngest of three children.
- Ben üç çocuğun en küçüğüyüm.
- Tom covered the distance in three hours.
- Tom mesafeyi üç saatte kat etti.
- Tom is serving three life sentences.
- Tom üç ömür boyu hapis cezası çekiyor.
- Tom hid in our basement for three days.
- Tom üç gün boyunca bizim bodrumda saklandı.
- It took him three months to learn to ride a bicycle.
- Bisiklete binmeyi öğrenmesi üç ayını aldı.
- She promised herself she would lose three kilos before the summer.
- O yazdan önce üç kilo kaybedeceğine dair kendi kendine söz verdi.
- Tom and Mary adopted John when he was three.
- Tom ve Mary John'u üç yaşındayken evlat edindi.
- Tom couldn't count to ten until he was three years old.
- Tom üç yaşına kadar ona kadar sayamazdı.
- It cost me three dollars to buy that.
- Bunu almak bana üç dolara mal oldu.
- Tom has gotten sick three times since he's moved to Boston.
- Tom, Boston'a taşındığından beri üç kez hastalandı.
- Tom spent three weeks in bed.
- Tom üç haftasını yatakta geçirdi.
- I waited for Tom for three hours, but he never came.
- Tom'u üç saat bekledim ama hiç gelmedi.
- I wanted to earn some money, so I worked part time three days a week.
- Biraz para kazanmak istiyordum, bu yüzden haftada üç gün yarı zamanlı çalıştım.
- The deliberations took three days.
- Görüşmeler üç gün sürdü.
- Sea, fire, and woman, three disasters.
- Deniz, yangın ve kadın; üç tane felaket.
- You have three problems.
- Üç sorunun var.
- That’s enough for three days.
- Bu üç gün için yeterli.
- I'll need at least three days to translate that thesis.
- Bu tezi çevirmek için en az üç güne ihtiyacım olacak.
- We stayed in Boston for just three days.
- Boston'da sadece üç gün kaldık.
- It has been raining for three days on end.
- Üç gündür devamlı yağmur yağıyor.
- I haven't worn this tie in almost three years.
- Neredeyse üç yıldır bu kravatı takmadım.
- Give me three reais worth of bread.
- Bana üç reais değerinde ekmek ver.
- Tom usually eats fish two or three times a week.
- Tom genellikle haftada iki ya da üç kez balık yer.
- Tom died three weeks later.
- Tom üç hafta sonra öldü.
- You owe Tom three hundred dollars.
- Tom'a üç yüz dolar borçlusun.
- Sami underwent three separate psychiatric evaluations.
- Sami üç ayrı psikiyatrik değerlendirmeden geçmiştir.
- I'll remain in Rome for three days.
- Roma'da üç gün kalacağım.
- He hasn't eaten for three days.
- O üç gündür yemek yemiyor.
- Tom died three hours after Mary did.
- Tom Mary öldükten üç saat sonra öldü.
- The man, who had not eaten for three days, had trouble thinking about anything except food.
- Adam üç gündür bir şey yememişti, yiyecekten başka bir şey düşünemiyordu.
- Every recycled aluminium can saves enough energy to power a TV for three hours.
- Geri dönüştürülen her alüminyum kutu, bir televizyonu üç saat çalıştıracak kadar enerji tasarrufu sağlıyor.
- My room has three windows.
- Odamda üç pencere var.
- The station is three kilometers away from here.
- İstasyon buradan üç kilometre uzakta.
- Tom is three years old now.
- Tom şimdi üç yaşında.
- My father caught three fish yesterday.
- Babam dün üç balık yakaladı.
- Three ships were given to him by the queen.
- Kraliçe tarafından kendisine üç gemi verilmiştir.
- Where were you three nights ago?
- Üç gece önce neredeydin?
- Tom has three friends who are Canadian.
- Tom'un Kanadalı olan üç arkadaşı vardır.
- The medical examiner determined that the woman's body had been there for at least three days.
- Adli tıp doktoru, kadının cesedinin en az üç gündür orada bulunduğunu belirledi.
- Three years have passed since we married.
- Biz evlendiğimizden beri üç yıl geçti.
- You're three years older than Tom, aren't you?
- Tom'dan üç yaş daha büyüksün, değil mi?
- The three girls smiled at Tom as they walked by.
- Üç kız yanlarından geçerken Tom'a gülümsediler.
- I only made three mistakes on the exam.
- Sınavda sadece üç hata yaptım.
- Tom spoke nonstop for three hours.
- Tom üç saat boyunca hiç durmadan konuştu.
- The three countries were united to make one country.
- Üç ülke bir ülke yapmak için birleştirildi.
- This message will explode in three seconds.
- Bu mesaj üç saniye içinde patlayacak.
- I've already been here for three weeks.
- Üç haftadır buradayım.
- Tom left town three weeks ago.
- Tom şehri üç hafta önce terk etti.
- I have not more than three thousand yen.
- En fazla üç bin yenim var.
- I need to be here for another three hours.
- Üç saat daha burada olmam gerekiyor.
- I've already told you that three times.
- Bunu sana üç kez söyledim zaten.
- I sent Tom $3,000 three months ago.
- Üç ay önce Tom'a $3,000 gönderdim.
- I only had three options.
- Sadece üç seçeneğim vardı.
- Three soldiers were wounded.
- Üç asker yaralandı.
- Sometimes I stay for three hours at Tatoeba.
- Bazen Tatoeba'da üç saat kalırım.
- The three brothers must help one another.
- Üç kardeş birbirine yardım etmeli.
- Tom has read all three of these books.
- Tom bu kitapların üçünü de okudu.
- That all happened in the space of three seconds.
- Hepsi üç saniyelik boşluk içinde oldu.
- You've been informed of your account state three days ago.
- Üç gün önce hesap durumunuz ile ilgili bilgilendirildiniz.
- The jury had three options.
- Jürinin üç seçeneği vardı.
- Three and a half hours have passed since he left.
- Gittiğinden beri üç buçuk saat geçti.
- After drinking three bottles of beer, Tom fell asleep.
- Üç şişe bira içtikten sonra Tom uyuyakaldı.
- We met three coaches of high rank.
- Biz yüksek rütbeli üç antrenörle tanıştık.
- Tom drank three cocktails.
- Tom üç kokteyl içti.
- I go to Boston three times a year.
- Boston'a yılda üç kez giderim.
- The three women smiled.
- Üç kadın gülümsedi.
- It's only three days until Christmas.
- Noel'e sadece üç gün kaldı.
- It took him three months to learn to ride a bicycle.
- Bisiklete binmeyi öğrenmek üç ayını aldı.
- Tom died three weeks after the accident.
- Tom kazadan üç hafta sonra öldü.
- Mike is the tallest of the three.
- Mike, üçünün arasında en uzun olan.
- I thought we had three weeks to finish this job.
- Bu işi bitirmek için üç haftamız olduğunu sandım.
- I'm going to Boston for three months.
- Üç aylığına Boston'a gidiyorum.
- All three of these are Tom's.
- Bunların üçü de Tom'un.
- I ordered two teas and three coffees.
- İki çay ve üç kahve ısmarladım.
- It happened three more times.
- Üç kez daha oldu.
- He has spent three years writing this novel.
- O, bu romanı yazarken üç yıl harcadı.
- That happened three days ago.
- Bu üç gün önce oldu.
- Tom had slept for only three hours.
- Tom sadece üç saat uyudu.
- I could only answer three of the questions that Tom asked.
- Tom'un sorduğu sorulardan sadece üçüne cevap verebildim.
- Tom will be executed in three days.
- Tom üç gün içinde infaz edilecek.
- We have three hours to decide whether we're going to accept their offer.
- Onların teklifini kabul edip etmeyeceğimize karar vermek için üç saatimiz var.
- Tom and Mary have three children.
- Tom ve Mary'nin üç çocuğu var.
- I've already published three books.
- Ben zaten üç kitap yayınladım.
- I think Tom has three options.
- Bence Tom'un üç seçeneği var.
- Tom has three bonsai trees that he got from his great-grandfather.
- Tom'un büyük büyükbabasından kalma üç bonsai ağacı var.
- She goes to the supermarket every three days.
- O, her üç günde bir süpermarkete gider.
- Tom died three hours after Mary died.
- Tom Mary öldükten üç saat sonra öldü.
- All three of Tom's daughters are quite beautiful.
- Tom'un üç kızı da oldukça güzel.
- Tom has three weeks of paid vacation.
- Tom'un üç haftalık ücretli tatili var.
- Tom has been away for three weeks.
- Tom üç haftadır uzakta.
- He lives three doors from the post office.
- Postaneden üç kapı ötede yaşıyor.
- He came to see me three days before he left for Africa.
- Afrika'ya gitmeden üç gün önce beni görmeye geldi.
- I saw him three weeks ago.
- Onu üç hafta önce gördüm.
- Tom killed himself three months ago.
- Tom üç ay önce kendini öldürdü.
- He'll be able to make it in three hours.
- Üç saat içinde yetişebilir.
- Tom left Boston three weeks ago.
- Tom üç hafta önce Boston'dan ayrıldı.
- Mary spent three years in prison.
- Mary üç yıl hapis yattı.
- Three and a half hours have passed since he left.
- O gittiğinden beri üç buçuk saat geçti.
- Tom has three younger siblings.
- Tom'un üç küçük kardeşi var.
- I'd like an apartment with three bedrooms.
- Üç yatak odalı bir daire istiyorum.
- I only lit three of the candles.
- Mumlardan sadece üçünü yaktım.
- You have three seconds to make your choice.
- Seçimini yapmak için üç saniyen var.
- Tom has been there three times.
- Tom oraya üç kez gitti.
- The three gunshot victims are in critical condition.
- Üç kurbanın durumu ise kritik.
- Tom has been sentenced to three consecutive life sentences.
- Tom üç müebbet hapis cezasına mahkum edildi.
- I studied French for three hours last night.
- Dün gece üç saat Fransızca çalıştım.
- You're three years younger than Tom.
- Sen Tom'dan üç yaş daha küçüksün.
- It is three years since he died.
- Öleli üç yıl oldu.
- He came to see me three days before he left for Africa.
- O, Afrika'ya hareket etmeden üç gün önce beni görmeye geldi.
- I'm the middle child of three.
- Ben üç çocuğun ortancasıyım.
- Hot dogs are three dollars.
- Sosisli sandviçler üç dolardır.
- Tom arrived three days ago.
- Tom üç gün önce geldi.
- Tom was in Boston for three months.
- Tom üç ay boyunca Boston'daydı.
- Now it is half past three, but we booked a place at the restaurant at 8 o'clock.
- Şimdi saat üç buçuk ama saat sekizde restoranda yer ayırttık.
- We need to remember three things.
- Üç şeyi unutmamamız gerek.
- Tom missed the train by three minutes.
- Tom üç dakikayla treni kaçırdı.
- It's been three years since Tom has been to visit us.
- Tom bizi ziyaret ettiğinden bu yana üç yıl geçti.
- At this library, you can borrow up to three books at a time.
- Bu kütüphaneden bir defada en çok üç kitap ödünç alabilirsiniz.
- I have just three more questions.
- Sadece üç tane daha sorum var.
- Three other people were singled out for special praise.
- Diğer üç kişi özel övgüye layık görüldü.
- It's less than three hours from here.
- O buradan üç saatten daha az.
- We only have enough food to feed three people.
- Sadece üç kişiyi doyuracak kadar yiyeceğimiz var.
- Five minus three is two.
- Beş eksi üç ikidir.
- Tom has been gone three years now.
- Tom gideli üç yıl oldu artık.
- If she visits France again, she will have been there three times.
- Fransa'yı tekrar ziyaret ederse, oraya üç kez gitmiş olacak.
- He's married and has three children.
- Evli ve üç çocuğu var.
- There were only three of us.
- Bizden sadece üç kişi vardı.
- Tom hasn't done that in three months.
- Tom bunu üç aydır yapmadı.
- The station is three kilometers from here.
- İstasyon buradan üç kilometre uzakta.
- Tom has been gone for nearly three years.
- Tom neredeyse üç yıldır yok.
- I ran into an old friend three days ago.
- Üç gün önce eski bir arkadaşıma rastladım.
- You've only been here three days.
- Sadece üç gündür buradasın.
- Tom has been awake for three hours already.
- Tom zaten üç saattir uyanık.
- Tom has three pens in his pocket.
- Tom'un cebinde üç dolma kalemi var.
- It's been three years since Tom and Mary got married.
- Tom ve Mary evlendiğinden beri üç yıl geçti.
- Tom bought three dozen eggs.
- Tom üç düzine yumurta satın aldı.
- Tom is usually up at three or four in the morning.
- Tom genellikle sabah üç ya da dörtte kalkar.
- Tom has three computers.
- Tom'un üç bilgisayarı var.
- It cost me three hundred dollars.
- Bana üç yüz dolara mal oldu.
- We walked three miles.
- Üç mil yürüdük.
- Tom is one of the three men that came here yesterday.
- Tom dün buraya gelen üç adamdan biridir.
- Tom comes here about three times a year.
- Tom buraya yılda yaklaşık üç kez gelir.
- The majority of the Swiss can speak three or four languages.
- İsviçrelilerin çoğunluğu üç ya da dört dil konuşabilir.
- I used to have three secretaries.
- Eskiden üç sekreterim vardı.
- The brass band played three marches.
- Bando üç marş çaldı.
- If triangles had a god, he would have three sides.
- Üçgenlerin bir tanrısı olsaydı, üç kenarı olurdu.
- I haven't seen her in three months.
- Üç aydır onu görmedim.
- I divided my funding into three equal parts.
- Fonumu üç eşit parçaya böldüm.
- I had a cold three weeks ago.
- Üç hafta önce üşüttüm.
- Tom is leaving in three days.
- Tom üç gün içinde gidiyor.
- There were only three horses in the race.
- Yarışta sadece üç at vardı.
- This is three meters long.
- Bu üç metre uzunluğundadır.
- We've been at this for three hours.
- Üç saattir buradayız.
- I've been doing that for about three weeks.
- Onu yaklaşık üç haftadır yapıyorum.
- It costs three dollars.
- Fiyatı üç dolar.
- We need to remember three things.
- Üç şeyi hatırlamamız gerekiyor.
- Tom returned home three hours later.
- Tom üç saat sonra eve geri döndü.
- We've raised three healthy children.
- Üç sağlıklı çocuk büyüttük.
- Mary hasn't shaved her legs in three years.
- Mary üç yıldır bacaklarını tıraş etmiyor.
- They walked three miles farther.
- Üç mil daha yürüdüler.
- Keep a distance of at least three to four steps between yourself and people displaying symptoms of having the cold.
- Soğuk algınlığı belirtileri gösteren kişilerle aranızda en az üç ila dört adım mesafe bırakın.
- Tom held that job for only three months.
- Tom o işte sadece üç ay kaldı.
- Tom plays his guitar about three hours a day.
- Tom günde yaklaşık üç saat gitar çalıyor.
- Tom rents a house with three bedrooms.
- Tom üç yatak odalı bir ev kiralıyor.
- The three of them all just looked at Tom.
- Onların üçü sadece Tom'a baktı.
- Tom says he has three other suggestions to make.
- Tom üç önerisi daha olduğunu söylüyor.
- You have three pens.
- Senin üç dolma kalemin var.
- I slept only three hours.
- Ben yalnızca üç saat uyudum.
- I have three cameras.
- Üç kameram var.
- Tom has already been arrested at least three times.
- Tom şimdiden en az üç kez tutuklandı.
- We are three hours from São Paulo.
- São Paulo'ya üç saat uzaklıktayız.
- I've left her three messages.
- Ona üç mesaj bıraktım.
- I haven't heard from Tom in three weeks.
- Tom'dan üç haftadır haber alamıyorum.
- On the count of three!
- Üçe kadar sayıyorum!
- That fight happened three weeks ago.
- O kavga üç hafta önce oldu.
- It's been nearly three years since Tom left.
- Tom gittikten bu yana yaklaşık üç yıl oldu.
- Three pedestrians were victims of an accident.
- Üç yaya, kaza kurbanı oldu.
- He turns 20 three days before New Year.
- Yeni yıldan üç gün önce 20 yaşına giriyor.
- The strike lasted only three days.
- Grev hepi topu üç gün sürdü.
- There are two or three persons with two cars.
- İki arabası olan iki ya da üç kişi var.
- Tom slept three hours.
- Tom üç saat uyudu.
- You're three centimeters taller than me.
- Benden üç santimetre daha uzunsun.
- Tom died three weeks after the crash.
- Tom kazadan üç hafta sonra öldü.
- We'll get there in three hours.
- Üç saat sonra orada olacağız.
- Tom told the doctor he'd fainted three times last week.
- Tom, doktora geçen hafta üç kez bayıldığını söyledi.
- Tom has been out of work three months.
- Tom üç aydır işsiz.
- He drank three bottles in a row.
- Peş peşe üç şişe içti.
- Tom says he can hold his breath for three minutes.
- Tom nefesini üç dakika tutabileceğini söylüyor.
- We wrote three books.
- Biz üç kitap yazdık.
- I'll be there in three hours.
- Üç saat içinde orada olurum.
- I've had three operations.
- Üç ameliyat geçirdim.
- I studied in Beijing for three months.
- Pekin'de üç ay boyunca eğitim aldım.
- Tom is going to be here for three weeks.
- Tom üç hafta için burada olacak.
- I baked three pies this afternoon.
- Bu öğleden sonra üç turta pişirdim.
- Did you know that Tom and Mary have three children?
- Tom ve Mary'nin üç çocuğu olduğunu biliyor muydun?
- She came three minutes after I called.
- Ben aradıktan üç dakika sonra geldi.
- Tom extended his stay by three days.
- Tom kalış süresini üç gün uzattı.
- One plus two equals three.
- Bir artı iki üç eder.
- Tom spent three months in jail.
- Tom hapiste üç ay geçirdi.
- Tom has been unconscious for three days.
- Tom üç gündür bilinçsiz.
- Tom wanted to stay in Boston for another three days.
- Tom Boston'da üç gün daha kalmak istedi.
- Tom got kicked out of school three months ago.
- Tom üç ay önce okuldan atıldı.
- This word has three syllables.
- Bu kelimenin üç hecesi var.
- They've sold about three hundred of them already.
- Şimdiden üç yüz tane satmışlar.
- I've been doing that for about three weeks.
- Bunu yaklaşık üç haftadır yapıyorum.
- Three more passengers got on the bus.
- Otobüse üç yolcu daha bindi.
- Tom and Mary wanted to have at least three children.
- Tom ve Mary en az üç çocuklarının olmasını istediler.
- He is the tallest of the three.
- Üçü arasında en uzun olan o.
- He got married three days ago.
- O üç gün önce evlendi.
- You've got three problems.
- Üç sorunun var.
- Tom apparently did that three weeks ago.
- Görünüşe göre Tom bunu üç hafta önce yapmış.
- I'm one of the three guys who couldn't do that.
- Bunu yapamayan üç kişiden biriyim.
- It's been three years since Tom started working for Mary.
- Tom Mary ile çalışmaya başladığından beri üç yıl oldu.
- I've dreamed about it every night for the last three weeks.
- Son üç haftadır her gece rüyamda bunu görüyorum.
- Tom is given a bonus three times a year.
- Tom'a yılda üç kez ikramiye veriliyor.
- This desk cost three hundred dollars.
- Bu masanın fiyatı üç yüz dolar.
- We traveled together last year for three months.
- Geçen yıl üç ay boyunca birlikte seyahat ettik.
- After that, she cried for three days.
- Ondan sonra, o üç gün ağladı.
- I've got three young daughters.
- Üç genç kızım var.
- I'm three blocks away.
- Üç blok ötedeyim.
- I come to Boston three times a year.
- Boston'a yılda üç kez gelirim.
- Tom stayed three years.
- Tom üç yıl kaldı.
- Tom stayed in the hospital for three weeks.
- Tom üç hafta hastanede kaldı.
- They wrote three books.
- Onlar üç kitap yazdı.
- Tom has done that at least three times.
- Tom bunu en az üç kez yaptı.
- I haven't spoken French in three years.
- Üç yıldır Fransızca konuşmuyorum.
- I only have three dollars on me now.
- Şu anda üzerimde sadece üç dolar var.
- He wrote three books in as many years.
- O kadar yıl içinde üç kitap yazdı.
- Tom eats at least three bowls of rice every day.
- Tom her gün en az üç kase pirinç pilavı yer.
- Tom is married with three children.
- Tom evli ve üç çocuğu var.
- I'll be back in three days.
- Üç gün içinde döneceğim.
- It took me almost three hours to finish my math homework.
- Matematik ödevimi bitirmek neredeyse üç saatimi aldı.
- The project will be completed in less than three years.
- Proje üç yıldan daha az bir süre içinde tamamlanacak.
- We've only got three hours.
- Sadece üç saatimiz var.
- Tom hasn't kissed me in three months.
- Tom üç aydır beni öpmedi.
- It'll take us at least three weeks to do that.
- Bunu yapmak en az üç haftamızı alacak.
- Tom is going to be back in three hours.
- Tom üç saate kadar geri dönecek.
- You've got three hours till your bedtime.
- Yatma zamanına üç saatin var.
- My sister has her hair done at the hairdresser two or three times a week.
- Kız kardeşim haftada iki ya da üç kez kuaförde saçını yaptırır.
- She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
- İspanyolca'da üç kelimeyi bir araya getiremiyor ve orta seviyede olduğunu iddia ediyor.
- Tom and Mary adopted John when he was three.
- Tom ve Mary, John üç yaşındayken onu evlat edindiler.
- Tom has spent the past three years in prison.
- Tom son üç yılı hapishanede geçirdi.
- There seem to be only three of them.
- Onlardan sadece üçü var gibi görünüyor.
- It's half past three.
- Saat üç buçuk.
- I meet Tom once every three months.
- Tom'la üç ayda bir buluşuruz.
- My schedule is tight for the next three days.
- Önümüzdeki üç gün için takvimim yoğun.
- There are three buttons.
- Üç düğme var.
- A widow had three daughters.
- Dul bir kadının üç kızı vardı.
- I have three grandchildren.
- Üç torunum var.
- My doctor told me to put the eyedrops in my eyes three times a day.
- Doktorum gözlerime günde üç kez göz damlası koymamı söyledi.
- Tom had three of them.
- Tom onlardan üçüne sahipti.
- Tom could swim when he was three years old.
- Tom üç yaşındayken yüzebiliyordu.
- Three months were not enough to finish the experiment.
- Deneyi bitirmek için üç ay yetmedi.
- We have three boys and one girl.
- Üç oğlumuz ve bir kızımız var.
- Tom has eaten three hot dogs so far.
- Tom şimdiye kadar üç sosisli yedi.
- Tom sat three tables away from us.
- Tom bizden üç masa ötede oturuyordu.
- I bought three oranges.
- Üç tane portakal aldım.
- A yard is equal to three feet.
- Bir yarda üç fite eşittir.
- There are three buttons.
- Üç tuş var.
- Three people were found murdered in Dan's home.
- Dan'in evinde üç kişi öldürülmüş olarak bulundu.
- I need three volunteers to help me do that.
- Bunu yapmama yardım edecek üç gönüllüye ihtiyacım var.
- The tower is three hundred and twenty-one meters high.
- Kule üç yüz yirmi bir metre yüksekliğinde.
- I'm three weeks away from retirement.
- Emekliliğime üç hafta kaldı.
- This task took three hours.
- Bu iş üç saat aldı.
- Tom will be staying with us for three weeks.
- Tom üç hafta bizimle kalacak.
- I've drunk three beers already.
- Zaten üç bira içtim.
- Tom and Mary got married three weeks after they graduated from college.
- Tom ve Mary üniversiteden mezun olduktan üç hafta sonra evlendiler.
- Three people were found murdered in Dan's home.
- Üç kişi Dan'ın evinde öldürülmüş bulundu.
- Tom washes clothes three times a week.
- Tom haftada üç kez çamaşır yıkar.
- We will be back at half past three.
- Üç buçukta döneceğiz.
- Tom was born in China and sent to the US for adoption at the age of three.
- Tom, Çin'de doğdu ve üç yaşındayken evlat edinilmek için ABD'ye gönderildi.
- Tom reads at least three books a month.
- Tom ayda en az üç kitap okur.
- Tom has asked Mary to marry him three times.
- Tom, Mary'ye üç kez evlenme teklif etti.
- Tom likes oranges and eats three or four a week.
- Tom portakalı sever ve haftada üç ya da dört tane yer.
- Tom stayed in Boston for about three months.
- Tom yaklaşık üç ay boyunca Boston'da kaldı.
- I started working six days a week about three months ago.
- Üç ay önce haftada yaklaşık altı gün çalışmaya başladım.
- The party lasted more than three hours.
- Parti, üç saatten daha fazla sürdü.
- He has been to London three times.
- O, üç kez Londra'da bulundu.
- I haven't seen one of those in over three years.
- Üç yıldan fazladır bunlardan birini görmedim.
- It's only been three days.
- Sadece üç gün oldu.
- It rained continuously for three days.
- Yağmur üç gün boyunca aralıksız yağdı.
- I have three exams at the end of the year.
- Yıl sonunda üç sınavım var.
- Tom shot Mary three times.
- Tom, Mary'ye üç kez ateş etti.
- Last night I wrote three letters.
- Dün gece üç mektup yazdım.
- Tom planted three trees in his backyard.
- Tom arka bahçesine üç tane ağaç dikti.
- Tom was shot three times in the back.
- Tom sırtından üç kez vuruldu.
- I met Tom three summers ago.
- Üç yaz önce Tom'la tanıştım.
- Tom has three uncles in Boston.
- Tom'un Boston'da üç amcası var.
- Tom hasn't bought a new pair of shoes in three years.
- Tom üç yıldır yeni bir çift ayakkabı satın almıyor.
- Tom drank three glasses of wine at the party.
- Tom partide üç kadeh şarap içti.
- Tom only had three hundred dollars.
- Tom'un sadece üç yüz doları vardı.
- I walked three kilometers today.
- Bugün üç kilometre yürüdüm.
- That should last three weeks.
- O üç hafta sürmeli.
- I was in a coma for three months.
- Üç ay komada kaldım.
- Tom is being guarded by three men.
- Tom üç adam tarafından korunuyor.
- I'm one of the three guys who needed to do that.
- Bunu yapması gereken üç kişiden biriyim.
- You'll get used to this in three or four weeks.
- Üç ya da dört hafta içinde buna alışacaksın.
- You three look happy.
- Siz üçünüz mutlu görünüyorsunuz.
- We'll send the textbooks in three different lots.
- Ders kitaplarını üç farklı parti halinde göndereceğiz.
- Tom has been sick in bed for three weeks.
- Tom üç haftadır hasta yatıyor.
- We've already evacuated close to three hundred people.
- Şimdiden üç yüze yakın kişiyi tahliye ettik.
- I only met Tom three times.
- Tom'la sadece üç kez karşılaştım.
- You've been here for three hours.
- Üç saattir buradasın.
- Tom can speak three different languages.
- Tom üç farklı dili konuşabilir.
- I've lost three pounds in the last three weeks.
- Son üç haftada üç pound kaybettim.
- It's been three months since I moved to Boston.
- Boston'a taşınalı üç ay oldu.
- I was only in Boston for three days.
- Sadece üç gündür Boston'taydım.
- Mary has three kids now.
- Mary'nin şimdi üç çocuğu var.
- I did that for three hours.
- Bunu üç saat yaptım.
- I've won three dresses, one white and two green.
- Üç elbise kazandım, biri beyaz, ikisi yeşil.
- Tom is almost three years older than Mary.
- Tom, Mary'den neredeyse üç yaş büyük.
- Tom intends to stay in Boston for three days.
- Tom Boston'da üç gün kalmaya niyetli.
- Three have been convicted.
- Üçü mahkum oldu.
- I wanted to earn some money, so I worked part time three days a week.
- Biraz para kazanmak istedim, bu yüzden haftada üç gün yarı zamanlı çalıştım.
- Tom was three hours late.
- Tom üç saat geç kalmıştı.
- I should've done that three days ago.
- Üç gün önce yapmalıydım.
- Tom has been married to Mary for just over three years.
- Tom, Mary ile üç yıldan biraz fazla bir süredir evli.
- I threw up three times.
- Ben üç defa kustum.
- Tom worked for us for about three years.
- Tom bizim için yaklaşık üç yıl çalıştı.
- Tom has written three novels.
- Tom üç roman yazdı.
- Come to my room between three and four.
- Saat üç ile dört arasında odama gel.
- Tom couldn't get to sleep till after three last night.
- Tom dün gece saat üçe kadar uyuyamadı.
- Three cubed is twenty-seven.
- Üç küp yirmi yedi eder.
- I only eat meat about three times a week.
- Haftada sadece üç kez et yerim.
- I have to catch a plane in three hours.
- Üç saat içinde bir uçağı yakalamak zorundayım.
- He plays golf two or three times a month.
- O, ayda iki ya da üç kez golf oynar.
- We're about three kilometers off shore.
- Kıyıdan yaklaşık üç kilometre açıktayız.
- There are three unaccounted for.
- Üç tanesi kayıp.
- Tom plowed the whole field in three hours.
- Tom bütün tarlayı üç saat içinde sürdü.
- It has been three months since he left Japan.
- Japonya'dan ayrılalı üç ay oldu.
- Tom has been gone for nearly three years.
- Tom gideli neredeyse üç yıl oldu.
- Tom wondered if Mary knew John had spent three years in prison.
- Tom, Mary'nin John'un üç yılını hapiste geçirdiğini bilip bilmediğini merak etti.
- It's about three square miles.
- O yaklaşık üç mil kare.
- Tom had three children.
- Tom'un üç çocuğu vardı.
- That's worth three hundred dollars.
- Bunun fiyatı üç yüz dolar.
- I plan to stay in Boston for three more days.
- Boston'da üç gün daha kalmayı planlıyorum.
- There were three survivors.
- Sağ kalan üç kişi vardı.
- Three weeks and we're off.
- Üç hafta sonra gidiyoruz.
- I've been working there for three months.
- Üç aydır orada çalışıyorum.
- Tom bought three packages of ink for his printer.
- Tom yazıcısı için üç paket mürekkep satın aldı.
- Three people have died.
- Üç kişi öldü.
- Tom has already published three books.
- Tom daha önce üç kitap yayımladı.
- He's three years older than my father.
- Babamdan üç yaş daha büyüktür.
- Tom stayed for three months.
- Tom üç ay kaldı.
- Tom has only been with us three months.
- Tom sadece üç aydır bizimle birlikte.
- Tom is serving three life sentences.
- Tom üç müebbet hapis cezasını çekiyor.
- The loss reached three million yen.
- Zarar üç milyon yene ulaştı.
- I slept for three hours.
- Üç saat boyunca uyudum.
- I received three threatening phone calls this morning.
- Bu sabah üç tane tehditkar telefon aldım.
- I speak three languages fairly well.
- Üç dili oldukça iyi konuşurum.
- That’s enough for three days.
- Bu üç günlüğüne yeter.
- Can you stand on your head for more than three minutes?
- Başının üzerinde üç dakikadan fazla durabilir misin?
- We have seen three wars.
- Biz, üç savaş gördük.
- The movie was almost three hours long.
- Film neredeyse üç saat uzunluğundaydı.
- We've only got three days.
- Sadece üç günümüz var.
- Tom says he hasn't eaten in three days.
- Tom üç gündür bir şey yemediğini söylüyor.
- The eldest of the three boys is Tom.
- Üç çocuktan yaşça en büyüğü Tom'dur.
- She ordered three dinners.
- O üç tane akşam yemeği sipariş etti.
- My home is about three miles from here.
- Evim buradan yaklaşık üç mil uzakta.
- I drink at least three cups of coffee a day.
- Günde en az üç fincan kahve içerim.
- You still owe me about three hundred dollars.
- Bana hâlâ üç yüz dolar borçlusun.
- It snowed for three days.
- Üç gün boyunca kar yağdı.
- Walk three more blocks and you will find the museum on your left.
- Üç blok daha yürü, müzeyi solunda bulacaksın.
- Tom and Mary adopted three children.
- Tom ve Mary üç çocuğu evlat edindi.
- The violence lasted three days.
- Şiddet, üç gün sürdü.
- You said there were three, but I could only find two.
- Üç tane olduğunu söyledin ama ben sadece iki tane bulabildim.
- Ruben has three sons.
- Ruben'in üç oğlu var.
- Tom entered the restaurant where he eats about three times a week.
- Tom haftada yaklaşık üç kez yemek yediği restorana girdi.
- Tom and three other people will help us clean up after the picnic.
- Tom ve diğer üç kişi piknikten sonra temizlikte bize yardım edecek.
- I'm one of the three guys who need to do that.
- Bunu yapması gereken üç adamdan biriyim.
- Only three people survived.
- Sadece üç kişi hayatta kaldı.
- Almost three.
- Neredeyse üç.
- Tom and Mary got married three months after they met.
- Tom ve Mary tanıştıktan üç ay sonra evlendiler.
- Tom struck out three times.
- Tom üç kez ıskaladı.
- Tom drinks about three liters of water a day.
- Tom günde yaklaşık üç litre su içer.
- I've been working on this for three weeks.
- Üç haftadır bunun üzerinde çalışıyorum.
- He flunked his driving test three times.
- Ehliyet sınavında üç kez başarısız oldu.
- Tom owes me three hundred dollars.
- Tom bana üç yüz dolar borçlu.
- That athlete won three times in a row in this tournament.
- O sporcu bu turnuvada üst üste üç kez kazandı.
- I waited for Tom for three hours, but he never showed up.
- Tom'u üç saat bekledim ama o asla ortaya çıkmadı.
- I've written three letters.
- Üç mektup yazdım.
- It would be three in the afternoon.
- Bu, öğleden sonra üç olacaktı.
- I ate three eggs and two pieces of toast for breakfast.
- Kahvaltı için iki tane tost ve üç yumurta yedim.
- We had three wonderful years together.
- Birlikte harika üç yıl geçirdik.
- I'm staying for another three weeks.
- Üç hafta daha kalacağım.
- Tom kept me waiting for over three hours.
- Tom beni üç saatten daha fazla bekletti.
- Tom will be here in three hours.
- Tom üç saat içinde burada olacak.
- Tom has raised three children.
- Tom üç çocuk büyüttü.
- It'll take me more than three hours to finish doing this.
- Bunu bitirmem üç saatten fazla sürer.
- I want my three hundred dollars back.
- Üç yüz dolarımı geri istiyorum.
- Tom left town three weeks ago.
- Tom üç hafta önce kasabayı terk etti.
- After that, she cried for three days.
- Ondan sonra üç gün boyunca ağladı.
- Three people are still missing.
- Üç kişi hala kayıp.
- I'd like to buy something in a size three.
- Üç numara bir şey almak istiyorum.
- I have three cousins on my mother's side.
- Anne tarafında üç kuzenim var.
- Three people survived.
- Üç kişi kurtuldu.
- Tom has to wait another three hours.
- Tom üç saat daha beklemek zorunda.
- Jim makes a point of jogging three miles every day.
- Jim her gün üç mil koşmaya özen gösteriyor.
- I've been here three months, and so far I've enjoyed it.
- Üç aydır buradayım ve şimdiye kadar çok keyif aldım.
- Tom will stay with us for three days.
- Tom üç gün bizimle kalacak.
- I just ran three miles.
- Üç mil koştum.
- Christmas is just three days away.
- Noel'e sadece üç gün var.
- Tom has been tasered three times.
- Tom'a üç kez şok verildi.
- I'm only going to be here for three weeks.
- Sadece üç hafta burada olacağım.
- We know it'll happen sometime in the next three days.
- Önümüzdeki üç gün içinde gerçekleşeceğini biliyoruz.
- Before the cock crows, you will deny me three times.
- Horoz ötmeden önce, beni üç kez inkar edeceksin.
- It took her more than three months to read through the magazine.
- Dergiyi okuması üç aydan fazla sürdü.
- He likes watching TV until three in the morning.
- Sabah üçe kadar TV izlemekten hoşlanıyor.
- Could I have three cinnamon donuts?
- Üç tane tarçınlı çörek alabilir miyim?
- Tom is three years younger than me.
- Tom benden üç yaş daha küçük.
- I've gained three kilos.
- Üç kilo aldım.
- Do you really have three younger sisters?
- Gerçekten üç tane kız kardeşin var mı?
- Go down this street three blocks.
- Bu sokakta üç blok aşağı gidin.
- Tom says he can stay here two or three nights.
- Tom iki ya da üç gece burada kalabileceğini söylüyor.
- It'll be three months before our house is finished.
- Evimizin bitmesi üç ay sürecek.
- Studying three hours a week wouldn't be enough to learn a language well.
- Haftada üç saat çalışmak bir dili iyi öğrenmek için yeterli olmaz.
- I just saved you about three hundred dollars.
- Seni üç yüz dolardan kurtardım.
- We've got three major problems that need to be solved.
- Çözülmesi gereken üç büyük sorunumuz var.
- There are three rooms in the apartment?
- Dairede üç oda mı var?
- Tom couldn't count to ten until he was three years old.
- Tom üç yaşına kadar 10'a kadar sayamadı.
- Mother divided the cake into three parts.
- Annem pastayı üç parçaya böldü.
- My last real vacation was more than three years ago.
- Son gerçek tatilim üç yıldan fazla zaman önceydi.
- She brought up the three children alone.
- O, üç çocuğu tek başına yetiştirdi.
- Tell me three things you can do well.
- Bana iyi yapabileceğin üç şey söyle.
- The police fired three shots.
- Polis üç el ateş etti.
- He plays tennis three times a week.
- Haftada üç kez tenis oynuyor.
- I'm one of the three guys who need to do that.
- Bunu yapması gereken üç kişiden biriyim.
- Within three months, I will be able to read, write and speak.
- Üç ay içinde okuyabilecek, yazabilecek ve konuşabileceğim.
- He had no intention of waiting for three hours.
- Üç saat beklemeye hiç niyeti yoktu.
- I've only been here three months.
- Sadece üç aydır buradayım.
- All three of my daughters are already married.
- Kızlarımın üçü de çoktan evlendi.
- Tom stayed three years.
- Tom üç sene kaldı.
- Tom goes there three times a week.
- Tom oraya haftada üç kez gidiyor.
- It'll take approximately three hours.
- Yaklaşık üç saat sürecek.
- It's been three years since Tom graduated from high school.
- Tom liseden mezun olalı üç yıl oldu.
- I only lived in Boston for about three months.
- Boston'da yaklaşık üç ay yaşadım sadece.
- Tom wants three of them.
- Tom üç tane istiyor.
- Tom gave Mary three hundred dollars.
- Tom, Mary'ye üç yüz dolar verdi.
- Tom called the office three times.
- Tom üç kez büroyu aradı.
- Tom has visited Boston three times.
- Tom Boston'u üç kez ziyaret etti.
- We have three airplanes.
- Üç uçağımız var.
- We have less than three hours.
- Üç saatten az zamanımız var.
- We have three objectives.
- Üç amacımız var.
- Tom has barely said anything to me in the last three weeks.
- Tom son üç haftadır bana neredeyse hiçbir şey söylemedi.
- I only had three dollars with me at the time.
- O zaman yanımda sadece üç dolar vardı.
- Tom fell off the roof and broke three ribs.
- Tom çatıdan düştü ve üç kaburgasını kırdı.
- We only have enough food to feed three people.
- Bizim sadece üç kişiyi beslemek için yeterli yiyeceğimiz var.
- Tom and Mary were held as hostages for three months.
- Tom ve Mary üç ay boyunca rehine olarak tutuldular.
- I'm one of the three guys who'll have to do that.
- Bunu yapması gereken üç kişiden biriyim.
- His speech continued for three hours.
- Konuşması üç saat sürdü.
- Three of my children died.
- Çocuklarımdan üçü öldü.
- We have eaten there three times.
- Orada üç kez yemek yedik.
- She is senior to me by three years.
- Benden üç yaş büyük.
- Tom and Mary have been married for about three years.
- Tom ve Mary yaklaşık üç yıldır evlidir.
- Do you three work together?
- Üçünüz birlikte çalışıyor musunuz?
- I'll be thirty in three months.
- Üç ay sonra 30 yaşında olacağım.
- Tom has been gone nearly three years.
- Tom gideli neredeyse üç yıl oldu.
- Tom has read all three of these books.
- Tom bu üç kitabın üçünü de okudu.
- It won't last more than three minutes.
- Üç dakikadan fazla sürmeyecek.
- They were together three years.
- Onlar üç yıldır beraberler.
- You're three hours late.
- Üç saat geç kaldın.
- The party went on for three hours.
- Parti, üç saat devam etti.
- I play tennis every Friday between three and five.
- Her cuma saat üç ile beş arasında tenis oynuyorum.
- Tell Tom I only need three more hours.
- Tom'a sadece üç saate daha ihtiyacımız olduğunu söyle.
- Tom was three years old when this picture was taken.
- Bu resim çekildiğinde Tom üç yaşındaydı.
- He has set up three world records in swimming this year.
- O bu yıl yüzmede üç dünya rekoru kırdı.
- Tom lost three games in a row.
- Tom arka arkaya üç maç kaybetti.
- I'll be at Tom's for at least three hours.
- En az üç saat boyunca Tom’da olacağım.
- I was three years old when my mother died.
- Annem öldüğünde üç yaşındaydım.
- We only have three hours.
- Sadece üç saatimiz var.
- Tom and I have known each other for about three years.
- Tom ve ben yaklaşık üç yıldır birbirimizi tanıyoruz.
- Tom arrived three hours late.
- Tom üç saat geç geldi.
- We'll meet again in three hours.
- Biz üç saat içinde tekrar buluşacağız.
- It cost me three hundred dollars.
- Bu bana üç yüz dolara mal oldu.
- It is exactly three o'clock now.
- Şu an saat tam üç.
- Three voted against the idea.
- Üç kişi fikre karşı oy kullandı.
- We'll stay there for three months.
- Üç ay boyunca orada kalacağız.
- I did that three times.
- Bunu üç kez yaptım.
- Mary was three months pregnant when she and Tom got married.
- O ve Tom evlendiğinde Mary üç aylık hamileydi.
- My watch loses three minutes a week.
- Saatim haftada üç dakika geri kalıyor.
- If anything happens, we'll be in in three seconds.
- Eğer bir şey olursa, üç saniye içinde orada olacağız.
- Tom and Mary have three kids.
- Tom ve Mary'nin üç çocuğu var.
- Has it really been three years?
- Gerçekten üç yıl oldu mu?
- I won't stay in Boston for more than three days.
- Boston'da üç günden fazla kalmayacağım.
- Tom was only three years old when he first came to Australia.
- Tom Avustralya'ya ilk geldiğinde sadece üç yaşındaydı.
- Tom should be able to do that in three hours.
- Tom bunu üç saat içinde yapabilir.
- I haven't seen him in three months.
- Onu üç aydır görmedim.
- We decided this three weeks ago.
- Buna üç hafta önce karar verdik.
- Write a sentence containing three verbs.
- Üç fiil içeren bir cümle yazın.
- Tom still has three servants.
- Tom'un hâlâ üç uşağı var.
- Almost three thousand people died.
- Neredeyse üç bin kişi öldü.
- Tom is now three years old.
- Tom şu anda üç yaşında.
- When I was a student, I studied three hours every day.
- Öğrenciyken her gün üç saat ders çalışırdım.
- Tom apparently went hiking with Mary three weeks ago.
- Tom görünüşe göre üç hafta önce Mary ile birlikte yürüyüşe çıktı.
- Why are there three?
- Neden üç tane var?
- October is still three months from now.
- Ekim'e daha üç ay var.
- Please make three copies of each page.
- Lütfen her bir sayfanın üç kopyasını yap.
- Ken runs fastest of the three.
- Üçü arasında, en hızlı koşan Ken'dir.
- I'll be in Boston for three days.
- Üç günlüğüne Boston'da olacağım.
- You're about three days late, aren't you?
- Neredeyse üç gün geciktin, değil mi?
- Tom came three minutes after I called him.
- Tom, ben onu aradıktan üç dakika sonra geldi.
- Tom will be with us for three days.
- Tom üç gün için bizimle birlikte olacak.
- I spent no more than three dollars.
- Ben en fazla üç dolar harcadım.
- I'll stay in Boston for three days.
- Üç gün Boston'da kalacağım.
- Tom drank three bottles of wine last night.
- Tom dün gece üç şişe şarap içti.
- It's three o'clock.
- Saat üç.
- Tom is the oldest of the three brothers.
- Tom üç kardeşin en büyüğü.
- Tom has three older brothers.
- Tom'un üç ağabeyi var.
- It's only taken three years.
- O sadece üç yıl sürdü.
- I was homeless for three months.
- Üç ay evsiz kaldım.
- It's been three years since I began studying French.
- Fransızca öğrenmeye başlayalı üç yıl oldu.
- The Japanese eat three times a day.
- Japonlar günde üç öğün yemek yerler.
- Tom has three tattoos.
- Tom'un üç dövmesi var.
- Tom has three of them.
- Tom onlardan üçüne sahip.
- I haven't seen Tom in three days.
- Üç gündür Tom'u görmedim.
- Three new stamps were issued last month.
- Geçen ay üç yeni pul basıldı.
- Three suspects have been arrested.
- Üç şüpheli tutuklandı.
- We have three hours to figure this out.
- Bunu çözmek için üç saatimiz var.
- It rained three days on end.
- Üç gün durmadan yağmur yağdı.
- Tom was stabbed in the neck three times.
- Tom üç kez boynundan bıçaklandı.
- It'll take at least three hours.
- En az üç saat sürer.
- That aging film star has had three facelifts.
- O yaşlanan film yıldızı üç kez yüz gerdirme ameliyatı oldu.
- Tom died three days after Mary died.
- Tom, Mary öldükten üç gün sonra öldü.
- Three civilians were also killed.
- Üç sivil de öldürüldü.
- You arrived three days ago.
- Üç gün önce geldiniz.
- Tom has given Mary several gifts in the past three weeks.
- Tom son üç hafta içinde Mary'ye birkaç hediye verdi.
- Tom kept Mary waiting for three hours.
- Tom Mary'yi üç saat bekletti.
- Tom will be here for three days.
- Tom üç gün boyunca burada olacak.
- Mary's baby was three weeks premature.
- Mary'nin bebeği üç hafta erken doğdu.
- I caught three fish this morning.
- Bu sabah üç balık yakaladım.
- You three are very lucky.
- Üçünüz çok şanslısınız.
- Tom took out three eggs.
- Tom üç tane yumurta çıkardı.
- Tom lives about three miles from here.
- Tom buradan üç mil uzakta yaşıyor.
- It only took me three hours to do that.
- Bunu yapmak sadece üç saatimi aldı.
- That word has at least three different senses.
- Bu kelimenin en az üç farklı anlamı vardır.
- It's been three years since Tom graduated from high school.
- Tom liseden mezun olduğundan beri üç yıl oldu.
- That hasn't happened in three years.
- Bu üç yıldır olmamıştı.
- Subtract three from eight and you get five.
- Sekizden üçü çıkarırsan beş eder.
- Do you know where Tom has been the past three weeks?
- Geçtiğimiz üç hafta Tom'un nerede olduğunu biliyor musun?
- Tom continued to study French for another three years.
- Tom üç yıl daha Fransızca çalışmaya devam etti.
- Tom has three cars in his garage.
- Tom'un garajında üç arabası var.
- Tom played the piano for three hours without taking a break.
- Tom hiç ara vermeden üç saat boyunca piyano çaldı.
- The talks will last three days.
- Görüşmeler üç gün sürecek.
- Three spoons are missing.
- Üç kaşık kayıp.
- Three people died in a fire in Boston on Monday.
- Pazartesi günü Boston'da çıkan yangında üç kişi öldü.
- Tom says he hasn't seen Mary for three months.
- Tom, Mary'yi üç aydır görmediğini söyledi.
- All three hated one another.
- Üçü de birbirinden nefret ediyordu.
- On Friday night, three men came into Mr White's hotel and asked for rooms.
- Cuma akşamı, üç adam Bay White'ın oteline geldi ve üç oda istedi.
- Tom died three weeks after that.
- Tom bundan üç hafta sonra öldü.
- He stayed in New York for three weeks.
- New York'ta üç hafta kaldı.
- See you in three months.
- Üç ay sonra görüşürüz.
- Tom drinks at least three liters of water every day.
- Tom her gün en az üç litre su içer.
- Tom slept for more than three hours this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra üç saatten daha fazla uyudu.
- Tom left Boston three days ago.
- Tom üç gün önce Boston'dan ayrıldı.
- Tom only allowed Mary to watch three hours of television a week.
- Tom Mary'ye sadece haftada üç saat TV izlemesine izin verdi.
- It took me three hours to drive to Boston.
- Boston'a gitmek üç saatimi aldı.
- It will not last more than three minutes.
- Bu üç dakikadan daha fazla sürmeyecek.
- I'm wearing the jacket I bought three days ago.
- Üç gün önce satın aldığım ceketi giyiyorum.
- Aren't you three good friends?
- Siz üçünüz iyi arkadaş değil misiniz?
- Tom will be here for three days.
- Tom üç günlüğüne burada olacak.
- I've got a wife and three children.
- Bir karım ve üç çocuğum var.
- I told them the story of the three little pigs.
- Onlara üç küçük domuzun hikayesini anlattım.
- We have three grandchildren.
- Üç torunumuz var.
- My mother made me study for three hours last night.
- Annem dün gece beni üç saat ders çalışmaya zorladı.
- Three students were caught cheating.
- Üç öğrenci kopya çekerken yakalandı.
- Tom took three steps backward.
- Tom üç adım geriye çekildi.
- It took three weeks to demolish the old house.
- Eski evi yıkmak üç hafta sürdü.
- You've drunk three cups of coffee.
- Üç fincan kahve içtin.
- We have three minutes.
- Üç dakikamız var.
- There are three men in my neighborhood who are carpenters.
- Mahallemde marangoz olan üç adam var.
- Tom hasn't come to work for three weeks.
- Tom üç haftadır işe gelmiyor.
- Tom had three twenties on him.
- Tom'un üzerinde üç yirmiliği vardı.
- I broke three eggs.
- Üç yumurta kırdım.
- Some new kinds of rice can be harvested two or three times a year.
- Bazı yeni pirinç türleri yılda iki veya üç kez hasat edilebilir.
- I've been trying to reach you for three days.
- Üç gündür sana ulaşmaya çalışıyorum.
- The medical examiner determined that the woman's body had been there for at least three days.
- Adli tabip kadının cesedinin en az üç gündür orada olduğunu tespit etti.
- We got here three days ago.
- Üç gün önce geldik.
- It didn't even take three hours.
- Üç saat bile sürmedi.
- Today, we'll learn three new words.
- Bugün üç yeni kelime öğreneceğiz.
- There were only three people in the room.
- Odada sadece üç kişi vardı.
- I've only been a teacher for three months.
- Sadece üç aydır bir öğretmenim.
- He has spent three years writing this novel.
- Bu romanı yazmak için üç yılını harcadı.
- Tom has been grounded for three weeks.
- Tom üç haftadır cezalı.
- We've been waiting for three hours.
- Üç saattir bekliyoruz.
- Nearly three hours passed.
- Neredeyse üç saat geçti.
- Tom and Mary have three sons and a daughter.
- Tom ve Mary'nin üç oğlu ve bir kızı var.
- I own three cats.
- Üç kedim var.
- Tom bought three pairs of shoes.
- Tom üç çift ayakkabı satın aldı.
- We need three more spoons.
- Üç kaşık daha lazım.
- I've failed three times before.
- Daha önce üç kez başarısız oldum.
- Tom and Mary got married three years after they first met.
- Tom ve Mary ilk karşılaşmalarından üç yıl sonra evlendiler.
- The ship sank three meters into the water.
- Gemi suyun üç metre içine battı.
- Each one of the three kids got a prize.
- Üç çocuğun her biri bir ödül aldı.
- Doctors recommend eating three meals a day.
- Doktorlar günde üç öğün yemek yemeyi öneriyor.
- The eldest of the three boys is Tom.
- Üç erkek çocuğun en büyüğü Tom.
- Once upon a time lived a king who had three daughters.
- Bir zamanlar üç kızı olan bir kral yaşarmış.
- Tom has three children that don't go to school yet.
- Tom'un henüz okula gitmeyen üç çocuğu var.
- We need three more chairs.
- Bize üç sandalye daha lâzım.
- I've already waited for three hours.
- Üç saattir bekliyorum zaten.
- Tom ran three miles today.
- Tom bugün üç mil koştu.
- I haven't eaten for three days.
- Üç gündür yemek yemedim.
- It's been three years since I last saw you.
- Seni en son gördüğümden beri üç yıl oldu.
- Phnom Penh was flooded two or three days ago.
- Phnom Penh iki ya da üç gün önce sular altında kaldı.
- There are three boys with the name Tom in our class.
- Sınıfımızda Tom adında üç erkek çocuk var.
- These three are for you.
- Bu üçü sizin için.
- Tom read the letter three times.
- Mektubu üç kez okudum.
- I have not eaten anything for the last three days.
- Son üç gündür hiçbir şey yemedim.
- There are three days left till Christmas.
- Noel'e üç gün kaldı.
- I'm wearing the jacket I bought three days ago.
- Üç gün önce aldığım ceketi giyiyorum.
- A bank robbery took place here three days ago.
- Üç gün önce burada bir banka soygunu oldu.
- Tom lives three miles east of here.
- Tom buradan üç mil doğuda yaşıyor.
- Three homes were completely destroyed.
- Üç ev tamamen yıkıldı.
- The past three days have been hard.
- Son üç gün zordu.
- Tom can speak three languages.
- Tom üç dili konuşabilir.
- Tom hasn't shaved in three years.
- Tom üç senedir tıraş olmadı.
- Tom spent three weeks in bed.
- Tom yatakta üç hafta geçirdi.
- That would take about three minutes.
- O yaklaşık üç dakika sürerdi.
- There are only three options.
- Yalnızca üç seçenek var.
- I want you to cut down those three trees.
- Şu üç ağacı kesmeni istiyorum.
- Tom and Mary just met three months ago.
- Tom ve Mary sadece üç ay önce tanıştılar.
- They have English lessons three times a week.
- Haftada üç kez İngilizce dersi alıyorlar.
- Tom has been struck by lightning three times.
- Tom'a üç kez yıldırım çarptı.
- I slept barely two or three hours.
- İki ya da üç saat ancak uyuyabildim.
- Do you three ever go to Boston together?
- Üçünüz hiç Boston'a birlikte gittiniz mi?
- Tom has been charged with all three murders.
- Tom üç cinayetle suçlanıyor.
- The age difference between Tom and Mary is about three years.
- Tom ve Mary arasındaki yaş farkı yaklaşık üç yıldır.
- We have three meals a day.
- Günde üç öğün yemek yiyoruz.
- We've only got three weeks left.
- Yalnızca üç haftamız kaldı.
- You're about three years younger than I am, aren't you?
- Benden üç yaş daha gençsin, değil mi?
- He gets a haircut three times a month.
- O, ayda üç kez saç tıraşı olur.
- You should eat vegetables and fruit at least three times a day.
- Günde en azından üç defa sebze ve meyve yemelisin.
- Can you make me three hundred copies of this?
- Bana bundan üç yüz kopya yapabilir misin?
- Tom needed three stitches.
- Tom'un üç dikişe ihtiyacı vardı.
- It only took us three hours.
- Sadece üç saatimizi aldı.
- I have three younger sisters.
- Üç küçük kız kardeşim var.
- Tom has outlived three wives.
- Tom'un üç karısı var.
- His secretary can speak three languages well.
- Sekreteri üç dili iyi konuşabiliyor.
- Three people were slightly injured.
- Üç kişi hafif yaralandı.
- You've already sung that song three times tonight.
- O şarkıyı bu akşam zaten üç kez söyledin.
- Tom died three weeks ago after being bitten by a cobra.
- Tom üç hafta önce bir kobra tarafından ısırıldıktan sonra öldü.
- I have three tickets for it.
- Onun için üç biletim var.
- You've got three minutes.
- Üç dakikan var.
- The car has three rows of seats and is capable of carrying eight passengers.
- Arabanın üç sıra koltuğu vardır ve sekiz yolcu taşıma kapasitesine sahiptir.
- I've been coaching three years.
- Üç yıldır koçluk yapıyorum.
- We've been here for three weeks now.
- Üç haftadır buradayız.
- We've been planning this trip for three months.
- Bu geziyi üç aydır planlıyorduk.
- Tom says that he usually makes three hundred dollars an hour.
- Tom genellikle saatte üç yüz dolar kazandığını söylüyor.
- Do you really want to stay for another three days?
- Gerçekten üç gün daha kalmak istiyor musun?
- It'll take about three hours by bus to get there.
- Oraya otobüsle gitmek yaklaşık üç saat sürer.
- I have three siblings.
- Üç kardeşim var.
- I haven't slept in three days.
- Üç gündür uyumadım.
- The bill added up to three thousand dollars.
- Hesap üç bin dolar tuttu.
- I knew Tom wouldn't be able to learn enough French in just three weeks.
- Sadece üç hafta içinde Tom'un yeterince Fransızca öğrenemeyeceğini biliyordum.
- Tom will be here for three weeks.
- Tom üç hafta burada olacak.
- Tom is getting married in three months.
- Tom üç ay içinde evlenecek.
- Tom pled guilty to all three murders.
- Tom üç cinayet için de suçunu kabul etti.
- This book is missing three pages.
- Bu kitabın üç sayfası eksik.
- Tom has spent the last three years in Australia.
- Tom son üç seneyi Avustralya'da geçirdi.
- Tom served three years in prison.
- Tom hapishanede üç yıl yattı.
- Tom ate three apples.
- Tom üç elma yedi.
- Your mom left you when you were three.
- Annen seni üç yaşındayken terk etti.
- Tom got married three weeks before he died.
- Tom ölmeden üç hafta önce evlendi.
- Walk three more blocks and you will find the museum on your left.
- Üç blok daha yürü ve müzeyi sol tarafında göreceksin.
- Multiply that number by three.
- Bu sayıyı üçle çarpın.
- He has lived through three heart attacks.
- Üç kalp krizi geçirdi.
- He won the election by just three votes.
- Seçimi sadece üç oyla kazandı.
- In Sweden it is more common for a child to have three first names than one, but here, at home, this is a more unusual phenomenon.
- İsveç'te bir çocuğun üç ilk isme sahip olması bir ilk isme sahip olmasından daha yaygındır, ancak burada, evde, bu daha sıra dışı bir olgudur.
- After three hours, Tom and I ran out of things to talk about.
- Üç saat sonra, Tom ve ben bahsedecek şeyleri bitirdik.
- He is leaving in three days.
- Üç gün içinde ayrılıyor.
- We need three more volunteers.
- Üç gönüllüye daha ihtiyacımız var.
- It'll take Tom three hours to finish what he's doing.
- Tom'un işini bitirmesi üç saat sürer.
- I haven't seen Tom for three days.
- Tom'u üç gündür görmedim.
- He had three bullet wounds in his chest.
- Göğsünde üç kurşun yarası vardı.
- We'll be in Boston for another three weeks.
- Biz üç hafta daha Boston'da olacağız.
- There are only three options.
- Sadece üç seçenek var.
- The price of rice rose by three percent.
- Pirinç fiyatı yüzde üç arttı.
- The ship sank three meters into the water.
- Gemi suya üç metre battı.
- Tom asked Mary to lend him three hundred dollars.
- Tom, Mary'den ona üç yüz dolar borç vermesini istedi.
- Tom said he was mugged by three men.
- Tom üç adam tarafından soyulduğunu söyledi.
- A balalaika has three strings, a bass guitar four, and a common guitar six or seven.
- Balalaykanın üç, bas gitarın dört, normal gitarın ise altı ya da yedi teli vardır.
- Tom ate three hotdogs.
- Tom üç sosisli yedi.
- Three people can keep a secret so long as two of them are dead.
- İkisi öldüğü sürece üç kişi bir sırrı saklayabilir.
- Tom needs more than three hundred dollars.
- Tom'un üç yüz dolardan fazlasına ihtiyacı var.
- Tom read three novels last weekend.
- Tom geçen hafta sonu üç roman okudu.
- I'll stay in Rome for three days.
- Roma'da üç gün kalacağım.
- Tom washes his hair three times a week.
- Tom saçını haftada üç kez yıkar.
- I'll be spending most of my time in Boston the next three months.
- Önümüzdeki üç ay boyunca zamanımın çoğunu Boston'da geçireceğim.
- Tom first came to Japan when he was three years old.
- Tom üç yaşında iken ilk kez Japonya'ya geldi.
- Tom has done that at least three times.
- Tom onu en azından üç kez yaptı.
- I have not eaten anything for the last three days.
- Son üç gündür bir şey yemedim.
- The jurors deliberated for three days.
- Jüri üyeleri üç gün boyunca müzakere ettiler.
- Tom gave Mary an envelope containing three hundred dollars.
- Tom, Mary'ye içinde üç yüz dolar olan bir zarf verdi.
- I have almost three more hours before I have to be at the airport.
- Havaalanında olmak zorunda olmadan önce neredeyse üç saatim daha var.
- Tom has been sick in bed for three weeks.
- Tom üç haftadır hastalıktan yatağa düştü.
- She left home after three days.
- O, üç gün sonra evden ayrıldı.
- She came home three hours later.
- O, eve üç saat sonra geldi.
- On the count of three!
- Üç deyince!
- I only do that about three times a year.
- Bunu yılda sadece üç kez yapıyorum.
- Tom is one of the three men that came here yesterday.
- Tom dün buraya gelen üç adamdan biri.
- Tom was at a party three nights ago.
- Tom üç gece önce bir partideydi.
- Tom is only three years old.
- Tom sadece üç yaşında.
- Tom has three boys and a girl.
- Tom'un üç oğlu ve bir kızı var.
- It took three years.
- Bu üç yıl sürdü.
- Tom got married three days ago.
- Tom üç gün önce evlendi.
- You're three months older than Tom.
- Tom'dan üç ay büyüksün.
- Tom is three weeks behind schedule.
- Tom programın üç hafta gerisinde.
- Tom was three meters behind me.
- Tom üç metre arkamdaydı.
- Layla was handed three life sentences.
- Layla üç defa müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
- I've been doing that for three and a half years.
- Bunu üç buçuk senedir yapıyorum.
- I'll be staying here for three months.
- Burada üç ay kalacağım.
- Tom smokes three packs a day.
- Tom günde üç paket sigara içiyor.
- I'll count up to three and if you won't give it to me willingly, I will take it from you.
- Üçe kadar sayacağım ve eğer isteyerek vermezsen, onu senden alacağım.
- Tom owes me over three hundred dollars.
- Tom'un bana üç yüz dolardan fazla borcu var.
- Tom saved three hundred dollars.
- Tom üç yüz dolar biriktirdi.
- Tom told me it would take about three hours.
- Tom bana yaklaşık üç saat süreceğini söyledi.
- That cost me three bucks.
- Bana üç dolara mal oldu.
- Tom has three kids to support.
- Tom'un bakması gereken üç çocuğu var.
- Tom is leaving for three months.
- Tom üç aylığına gidiyor.
- Please divide the pizza into three parts.
- Lütfen pizzayı üç parçaya ayırın.
- Tom heard someone knock on the door three times.
- Tom birinin kapıyı üç kez çaldığını duydu.
- Do you really have three younger sisters?
- Gerçekten üç kız kardeşin mi var?
- Tom told me you were planning to go to Boston in three weeks.
- Tom bana üç hafta içinde Boston'a gitmeyi planladığını söyledi.
- I used to watch TV three or four hours a day.
- Ben bir günde üç ya da dört saat TV izlerdim.
- Two adult tickets and three children's tickets to London, please.
- Londra'ya iki yetişkin ve üç çocuk bileti, lütfen.
- Just give us three weeks.
- Bize sadece üç hafta verin.
- He ate three and said he could eat as many again.
- O, üç tane yedi ve yine aynı sayıda yiyebileceğini söyledi.
- I have three more pages to go.
- Önümde üç sayfam daha var.
- Tom and Mary got married three months ago.
- Tom ve Mary üç ay önce evlendiler.
- He has grown three centimeters this year.
- Bu yıl üç santimetre uzadı.
- Tom has been going with Mary for almost three years now.
- Tom şu anda neredeyse üç yıldır Mary ile birlikte çıkıyor.
- Tom was sick in bed for three days.
- Tom üç gün boyunca yatakta hasta yattı.
- You're getting married in three months, right?
- Üç ay sonra evleniyorsun, değil mi?
- Has the flat got three bedrooms?
- Dairenin üç yatak odası var mı?
- I have three cats.
- Üç kedim var.
- These men had come to his country in three ships.
- Bu adamlar onun ülkesine üç gemiyle geldiler.
- Tom left about three minutes after Mary.
- Tom, Mary'den yaklaşık üç dakika sonra çıktı.
- The fighting lasted about three months.
- Çatışmalar yaklaşık üç ay sürdü.
- I'll be in Australia for three more days.
- Üç gün daha Avustralya'da olacağım.
- It's only three days until Christmas.
- Noel'e kadar sadece üç gün var.
- Tom has known Mary for over three years.
- Tom, Mary'yi üç yıldan fazladır tanıyor.
- I've used up three notebooks.
- Üç defter bitirdim.
- She has been watching television for three hours.
- O, üç saattir TV izlemektedir.
- They stopped three minutes later.
- Onlar üç dakika sonra durdular.
- My flight back to Boston leaves in three hours.
- Boston'a geri giden uçağım üç saat içinde kalkar.
- All three of my brothers are now somewhere in Boston.
- Erkek kardeşlerimin üçü de şimdi Boston'da bir yerde.
- We should've bought three bottles of wine.
- Üç şişe şarap almalıydık.
- I have three points on my licence.
- Ehliyetimde üç puan var.
- I'm one of the three guys who have to do that.
- Bunu yapmak zorunda olan üç adamdan biriyim.
- These three extraterrestrials have come to earth to see if Ukraine can be saved.
- Bu üç uzaylı, Ukrayna'nın kurtarılıp kurtarılamayacağını görmek için dünyaya geldi.
- Tom is currently serving three years in prison.
- Tom şu anda üç yıllık hapis cezasını çekiyor.
- I've only been a teacher for three months.
- Sadece üç aydır öğretmenlik yapıyorum.
- I won three races.
- Üç yarış kazandım.
- Jack is three years older than me.
- Jack benden üç yaş büyük.
- Tom and I swim together three times a week.
- Tom ve ben haftada üç kez birlikte yüzüyoruz.
- The letter carrier comes every three days.
- Mektup taşıyıcısı üç günde bir geliyor.
- You owe me three hundred dollars.
- Bana üç yüz dolar borçlusun.
- That was over three months ago.
- Bu üç ay önceydi.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
- Sonunda üç haftadır aldığım mektuplara cevap verecek vaktim oldu.
- Tom can speak three foreign languages.
- Tom üç tane yabancı dil konuşabilir.
- It took him three years to write the novel.
- Romanı yazmak üç yılını aldı.
- He was born three days before New Year's Day of 2011.
- 2011'in yılbaşı gününden üç gün önce doğdu.
- We've remade this video three times.
- Bu videoyu üç kez yeniden hazırladık.
- Tom is only three weeks old.
- Tom sadece üç haftalık.
- Tom shared the apartment with Mary and three other friends.
- Tom, Mary ve diğer üç arkadaşı ile daireyi paylaştı.
- How many apples does it take to make three apple pies?
- Üç elmalı turta yapmak için kaç elma gerekir?
- I need three markers.
- Üç işaretleyiciye ihtiyacım var.
- My uncle calls on me every three days.
- Dayım beni her üç günde bir arar.
- The eldest of the three boys is Tom.
- Üç çocuğun en büyüğü Tom.
- He assigned me three books to read.
- Bana okumam için üç kitap verdi.
- I'd like an apartment with three bedrooms.
- Üç yatak odası olan bir daire istiyorum.
- All three boys were talking at once.
- Üç oğlanın tümü aynı anda konuşuyorlardı.
- Tom's trip lasted three months.
- Tom'un gezisi üç ay sürdü.
- Tom left the bar with three other men.
- Tom diğer üç adamla birlikte bardan ayrıldı.
- That building is three stories high.
- Bu bina üç kat yüksekliğinde.
- He's three years older than my father.
- Babamdan üç yaş büyük.
- I'm three years older than you are.
- Senden üç yaş büyüğüm.
- It'll just take three seconds.
- Sadece üç saniye sürecek.
- Tom has a wife and three kids.
- Tom'un bir karısı ve üç çocuğu var.
- She has been watching television for three hours.
- Üç saattir televizyon izliyor.
- You're three years older than I am, aren't you?
- Sen benden üç yaş daha büyüksün, değil mi?
- She has three sons who became sailors.
- Onun denizci olan üç oğlu var.
- He is three years younger than dad.
- Babamızdan üç yaş küçük.
- We're three hours from Boston.
- Boston'a üç saat uzaklıktayız.
- Tell Tom I'm going to be gone for three weeks.
- Tom'a üç haftalığına gideceğimi söyle.
- Tom lost three games in a row.
- Tom üst üste üç maç kaybetti.
- Tom has only been with us three months.
- Tom sadece üç aydır bizimle.
- I know all three of Tom's brothers.
- Tom'un erkek kardeşlerinin üçünü de tanıyorum.
- This week I had three midterms.
- Bu hafta üç vizem vardı.
- Who did Tom think would want to stay for another three hours?
- Tom kimin üç saat daha kalmak isteyeceğini düşünüyordu?
- Don't you three work together?
- Üçünüz birlikte çalışmıyor musunuz?
- We need those three things.
- O üç şeye ihtiyacımız var.
- I'm about three centimeters taller than Tom.
- Ben Tom'dan yaklaşık üç santim daha uzun boyluyum.
- We leave in three hours.
- Üç saat içinde gidiyoruz.
- Tom worked for almost three hours.
- Tom neredeyse üç saat çalıştı.
- I sold my house for three million dollars.
- Ben evimi üç milyon dolara sattım.
- He has two or three excellent assistants.
- İki ya da üç mükemmel asistanı var.
- I did that for three weeks.
- Bunu üç hafta yaptım.
- Tom began reading that book three weeks ago and he still has only read less than half of it.
- Tom bu kitabı okumaya üç hafta önce başladı ve hala yarısından azını okuyabildi.
- Tom came to see me three days ago.
- Tom üç gün önce beni görmeye geldi.
- In three months, Fadil is turning 13.
- Üç ay içinde Fadıl 13 yaşına giriyor.
- Give me three pieces of salmon.
- Bana üç adet somon ver.
- Three years have passed since I was in Boston.
- Boston'a gittiğimden beri üç yıl geçti.
- Tom scored three times.
- Tom üç kez gol attı.
- He notified me that he would start at three.
- Bana üç yaşında başlayacağını bildirdi.
- He has grown three centimeters this year.
- O, bu yıl üç santimetre uzadı.
- Tom arrived in Boston less than three weeks ago.
- Tom Boston'a geleli üç haftadan az oldu.
- I should be back in two to three weeks.
- İki ya da üç hafta içinde dönmüş olurum.
- Three hours is too short for us to discuss that matter.
- Üç saat o konuyu tartışmamız için çok kısa.
- You have only three minutes left.
- Sadece üç dakikan kaldı.
- Three of our sheep have died.
- Koyunlarımızdan üçü öldü.
- Over three hundred people lost their lives that day.
- O gün üç yüzün üzerinde kişi hayatını kaybetti.
- It all happened more than three years ago.
- Her şey üç yıldan uzun bir süre önce oldu.
- Tom's house has three bedrooms upstairs.
- Tom'un üst katta üç yatak odası var.
- I've narrowed it down to three different possibilities.
- Üç farklı olasılığa indirgedim.
- That strike lasted three months.
- Bu grev üç ay sürdü.
- Tom has three months left until he graduates.
- Tom'un mezun olmasına üç ay kaldı.
- I should've done that three days ago.
- Bunu üç gün önce yapmalıydım.
- Tom was shot three times.
- Tom üç kez vuruldu.
- Tom has lost his keys three times this week.
- Tom bu hafta üç defa anahtarlarını kaybetti.
- I agree on all three points.
- Üç konuda da aynı fikirdeyim.
- Please take this medicine after meals three times a day.
- Lütfen bu ilacı günde üç kez yemeklerden sonra alın.
- Tom has three grown sons.
- Tom'un üç yetişkin oğlu var.
- Write a sentence containing three verbs.
- Üç fiil içeren bir cümle yaz.
- You should eat fruits and vegetables at least three times a day.
- Günde en az üç kez meyve ve sebze yemelisiniz.
- Tom is going to Boston for three weeks.
- Tom üç haftalığına Boston'a gidiyor.
- He has three children.
- Onun üç çocuğu vardır.
- I'll be here for three days.
- Üç günlüğüne burada olacağım.
- Sometimes I stay for three hours at Tatoeba.
- Bazen Tatoeba'da üç saat kalıyorum.
- I'll be back in three weeks.
- Üç hafta içinde döneceğim.
- Tom has lived in Boston since he was three.
- Tom üç yaşından beri Boston'da yaşıyor.
- Tom and I'll be in Boston for three weeks.
- Tom ve ben üç hafta Boston'da olacağız.
- Tomo and Manjo want to buy a house with at least three bedrooms.
- Tomo ve Manjo en az üç yatak odalı bir ev almak istiyorlar.
- There were three uniformed police officers at the crime scene.
- Olay yerinde üç üniformalı polis memuru vardı.
- All three were killed.
- Üçü de öldürüldü.
- Tom renewed his driver's license three weeks ago.
- Tom ehliyetini üç hafta önce yeniledi.
- Three people can keep a secret so long as two of them are dead.
- Üç kişi onlardan ikisi ölmek koşuluyla bir sırrı saklayabilir.
- We've been together about three years.
- Yaklaşık üç yıldır birlikteyiz.
- I've already told Tom that I plan on staying in Boston for another three weeks.
- Tom'a üç hafta daha Boston'da kalmayı planladığımı önceden söyledim.
- Tom, Mary and John were each given three hundred dollars.
- Tom, Mary ve John'un her birine üç yüz dolar verildi.
- We'll only wait three more hours.
- Sadece üç saat daha bekleyeceğiz.
- You have three dictionaries.
- Üç tane sözlüğün var.
- I've already bought three of those.
- Onlardan üç tane aldım bile.
- Tom drove to the store and bought three cans of insect spray.
- Tom arabayla mağazaya gitti ve üç kutu böcek spreyi satın aldı.
- That'll cost three hundred bucks.
- Üç yüz dolara mal olur.
- I'll be here three weeks.
- Üç hafta burada olacağım.
- Tom asked for three days off.
- Tom üç gün izin istedi.
- Tom has barely said anything to me in the last three weeks.
- Tom son üç hafta içinde neredeyse bana hiçbir şey söylemedi.
- They had three sons.
- Üç oğulları vardı.
- Tom put three candles on the dining room table.
- Tom yemek odası masasına üç tane mum koydu.
- I've been here for almost three years.
- Yaklaşık üç yıldır buradayım.
- I've already told Tom to do that three times and he still hasn't done it.
- Tom'a onu yapmasını üç kez söyledim zaten ve hala onu yapmadı.
- Three other soldiers were wounded.
- Üç asker daha yaralanmıştı.
- We have been struck by lightning three times.
- Bizi üç kez yıldırım çarptı.
- Tom and I have worked together for over three years.
- Tom ve ben üç yılı aşkın süredir birlikte çalışıyoruz.
- I've already waited for three hours.
- Zaten üç saattir bekliyorum.
- Tom has beaten me three times.
- Tom beni üç kez yendi.
- Tom is three years younger than Mary is.
- Tom, Mary'den üç yaş daha genç.
- All of a sudden, three dogs appeared in front of us.
- Birdenbire önümüzde üç köpek çıktı.
- You have three problems.
- Üç problemin var.
- I've left him three messages.
- Ona üç mesaj bıraktım.
- We've seen three wars.
- Biz üç savaş gördük.
- We had to wait for more than three hours.
- Üç saatten daha fazla beklemek zorunda kaldık.
- I missed the bus by three minutes.
- Otobüsü üç dakika ile kaçırdım.
- Tom bought three loaves of bread.
- Tom üç somun ekmek aldı.
- It took me three days to read this book.
- Bu kitabı okumak üç günümü aldı.
- I spent three years in Boston.
- Boston'da üç yıl geçirdim.
- Sami underwent three separate psychiatric evaluations.
- Sami üç ayrı psikiyatrik değerlendirmeye tabi tutuldu.
- I haven't spoken to Tom in three weeks.
- Tom'la üç haftadır konuşmadım.
- I was able to finish doing that in three days.
- Bunu üç günde bitirebildim.
- I'm one of the three guys who did that.
- Onu yapan üç adamdan biriyim.
- Three of these are Tom's.
- Bunlardan üçü Tom'a ait.
- Tom hasn't slept in three days.
- Tom üç gündür uyumuyor.
- It could take up to three months to finish this.
- Bunu bitirmek üç aya kadar sürebilir.
- Tom ate three bananas.
- Tom üç tane muz yedi.
- My schedule is tight for the next three days.
- Önümüzdeki üç gün için programım sıkışık.
- What goes on four legs in the morning, two legs at noon, and three legs in the evening?
- Sabah dört ayak, öğlen iki ayak ve akşam üç ayak üzerinde giden nedir?
- Where are the other three?
- Diğer üçü nerede?
- They wrote three books.
- Üç kitap yazdılar.
- We stayed in Boston for three days.
- Boston'da üç gün kaldık.
- This play has three acts.
- Bu oyunun üç perdesi vardır.
- It rained for three days in a row.
- Üç gün art arda yağmur yağdı.
- It's been three years since Tom and Mary got married.
- Tom ve Mary evleneli üç yıl oldu.
- There are three men in the next room waiting for you.
- Bitişik odada seni bekleyen üç adam var.
- The cold weather continued for three weeks.
- Soğuk hava üç hafta boyunca devam etti.
- Tom has been on a diet for three months.
- Tom üç aydır diyet yapıyor.
- I've already done that three times.
- Bunu zaten üç kez yaptım.
- We need three chairs.
- Üç sandalyeye ihtiyacımız var.
- Tom did that three times last week.
- Tom bunu geçen hafta üç kez yaptı.
- I missed the bus by three minutes.
- Üç dakika ile otobüsü kaçırdım.
- It took him three months to learn to ride a bicycle.
- Bisiklet sürmeyi öğrenmesi üç ayını aldı.
- Tom has eaten three hot dogs so far.
- Tom şimdiye kadar üç sosisli sandviç yedi.
- Tom looked after my dog for three months.
- Tom üç aydır köpeğime baktı.
- I've used up three notebooks.
- Üç defter kullandım.
- Tom has had three heart attacks.
- Tom üç kez kalp krizi geçirdi.
- Tom spent the day with his three sons.
- Tom günü üç oğluyla birlikte geçirdi.
- I missed three questions on the exam.
- Sınavda üç soruyu bilemedim.
- These three years have gone by like three days, just like a dream!
- Bu üç yıl üç gün gibi geçti, tıpkı bir rüya gibi!
- I've done that at least three times.
- Bunu en az üç kez yaptım.
- Tom is currently serving three years in prison.
- Tom şu anda üç yıl hapis yatıyor.
- Please make three copies of this page.
- Lütfen bu sayfanın üç kopyasını çıkarın.
- I'll give you three dollars for it.
- Sana onun için üç dolar vereceğim.
- It's likely going to take you about three hours to do that.
- Bunu yapmak muhtemelen yaklaşık üç saatini alacak.
- We never stay anywhere longer than three weeks.
- Hiçbir yerde üç haftadan fazla kalmayız.
- There are three exceptions.
- Üç tane istisna var.
- I only met her three times.
- Ona sadece üç kez rastladım.
- I'm a housewife and a mother of three.
- Ben bir ev hanımıyım ve üç çocuk annesiyim.
- She has three children.
- Onun üç çocuğu vardır.
- That's definitely worth more than a three thousand dollars.
- Bu kesinlikle üç bin dolardan fazla eder.
- Tom went on a water fast for three days.
- Tom üç gün boyunca su orucu tuttu.
- We've only got three weeks left.
- Sadece üç haftamız kaldı.
- Tom spent three years behind bars.
- Tom parmaklıklar arkasında üç yıl geçirdi.
- Tom talked nonstop for three hours.
- Tom üç saat boyunca durmadan konuştu.
- A lot can happen in three hours.
- Üç saat içinde bir çok şey olabilir.
- Three months ago, I didn't even know how to say one word of French.
- Üç ay önce tek kelime Fransızca konuşmayı bile bilmiyordum.
- I have three tickets.
- Üç biletim var.
- I still have three hours before my plane leaves.
- Uçağımın kalkmasına hâlâ üç saat var.
- Tom got married three weeks ago.
- Tom üç hafta önce evlendi.
- We need three cups.
- Üç bardağa ihtiyacımız var.
- My sister has her hair done at the hairdresser two or three times a week.
- Kız kardeşim saçını haftada iki ya da üç kez bir kuaförde yaptırır.
- Tom wrote this three weeks ago.
- Tom bunu üç hafta önce yazmış.
- Tom still has three servants.
- Tom'un hâlâ üç hizmetçisi var.
- We have three kids.
- Bizim de üç çocuğumuz var.
- Tom has three younger brothers.
- Tom'un üç küçük kardeşi var.
- Tom will be back in about three hours.
- Tom yaklaşık üç saat içinde dönecek.
- After three hours, Tom and I ran out of things to talk about.
- Üç saat sonra Tom ve ben konuşacak konuları bitirmiştik.
- I have a reservation for three nights from tonight.
- Bu geceden itibaren üç gece için rezervasyonum var.
- Tom slept for more than three hours this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra üç saatten fazla uyudu.
- Tom found Mary's diary and read the last three pages.
- Tom, Mary'nin günlüğünü buldu ve son üç sayfasını okudu.
- Tom has three university degrees.
- Tom'un üç üniversite diploması var.
- When Tom was a child, he went to Boston three times.
- Tom çocukken Boston'a üç kez gitmişti.
- Tom stole three hundred dollars from Mary.
- Tom, Mary'den üç yüz dolar çaldı.
- They have been struck by lightning three times.
- Onlara üç kez yıldırım çarptı.
- Three long-term inmates of the state penitentiary have just escaped.
- Eyalet hapishanesinin uzun süreli üç mahkumu az önce kaçtı.
- It rained for three days.
- Üç gün boyunca yağmur yağdı.
- Tom died three months ago.
- Tom üç ay önce öldü.
- She goes to the supermarket every three days.
- Her üç günde bir süpermarkete gidiyor.
- Three of the rooms face the street.
- Odaların üçü sokağa bakıyor.
- Tom stayed in bed for three months.
- Tom üç ay yatakta kaldı.
- He goes there three times a week.
- Oraya haftada üç kez gider.
- I have been battling a stubborn cold for the last three weeks.
- Son üç haftadır inatçı bir soğukla savaşıyorum.
- It is difficult to speak three languages.
- Üç dil konuşmak zordur.
- Tom works three jobs.
- Tom üç iş yapıyor.
- Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
- I spent no more than three dollars.
- Üç dolardan fazla harcamadım.
- The station is three miles away from here.
- İstasyon buradan üç mil uzaktadır.
- It's been three years since Tom left me.
- Tom beni terk ettiğinden beri üç yıl oldu.
- Tom was sick in bed for three weeks.
- Tom üç hafta boyunca yatakta hasta yattı.
- You're only three years older than me.
- Sen benden sadece üç yaş büyüksün.
- I only had three dollars with me at the time.
- O sırada yanımda sadece üç dolar vardı.
- Tom died three months ago.
- Tom, üç ay önce öldü.
- He has three daughters.
- Onun üç tane kızı var.
- Tom goes to Boston three times a month.
- Tom ayda üç defa Boston'a gidiyor.
- Tom is three years younger than Mary.
- Tom, Mary'den üç yaş daha genç.
- It has been three months since I've done that.
- Bunu yapmayalı üç ay oldu.
- All three of those men were carpenters.
- Bu adamların üçü de marangozdu.
- The price is three hundred, not two.
- Fiyat üç yüz değil, iki yüz.
- The police were at Tom's door within three minutes after the phone call.
- Telefon aramasından sonra üç dakika içerisinde polisler Tom'un kapısındaydılar.
- We beat three teams.
- Biz üç takımı yendik.
- Tom bought three bottles of wine.
- Tom üç şişe şarap aldı.
- Tom recently hired three more workers.
- Tom yakın zamanda üç işçi daha işe aldı.
- The forest was in flames for three days.
- Orman, üç gündür alevler içindeydi.
- Rubén is the father of three children.
- Rubén, üç çocuk babasıdır.
- Three patients died last night.
- Üç hasta dün gece öldü.
- Tom has been missing almost three weeks.
- Tom neredeyse üç haftadır kayıp.
- It won't last more than three minutes.
- Üç dakikadan fazla sürmez.
- I need to do this three times a day for a month.
- Bunu bir ay boyunca günde üç kez yapmam gerekiyor.
- Tom usually studies two or three hours a day.
- Tom genellikle günde iki ya da üç saat ders çalışır.
- Tom has been working here for over three years.
- Tom üç yılı aşkın süredir burada çalışıyor.
- I went three blocks out of my way.
- Yolumun üç blok dışına çıktım.
- Tom has three mobile phones.
- Tom'un üç cep telefonu var.
- I asked for three hundred dollars.
- Ben üç yüz dolar istedim.
- We have three options.
- Üç seçeneğimiz var.
- Misfortunes always come in threes.
- Talihsizlikler her zaman üçer üçer gelir.
- Three is my lucky number.
- Üç benim şanslı sayım.
- Tom died three months before he was set to graduate.
- Tom mezun olmasına üç ay kala öldü.
- Tom claimed that he had not eaten for three weeks.
- Tom üç haftadır yemek yemediğini iddia etti.
- Tom raised the three children by himself.
- Tom üç çocuğu kendisi büyüttü.
- There were three people waiting in front me.
- Önümde bekleyen üç kişi vardı.
- Give me two red roses and three white ones.
- Bana iki kırmızı ve üç beyaz gül ver.
- Believe it or not, she has three children.
- İster inanın ister inanmayın, üç çocuğu var.
- Tom is the oldest of the three boys.
- Tom üç çocuğun en büyüğüdür.
- I went back to bed and slept for three more hours.
- Yatağa geri döndüm ve üç saat daha uyudum.
- I've waited for three hours already.
- Zaten üç saattir bekliyorum.
- Tom might know that I was in Boston for only three days, instead of three months.
- Tom, Boston'da üç ay yerine sadece üç gün kaldığımı biliyor olabilir.
- Even though there were many cookies on the dish, I only ate three.
- Tabakta birçok kurabiye bulunmasına rağmen, sadece üç tane yedim.
- I bought three notebooks.
- Üç defter aldım.
- I went back to bed and slept for another three hours.
- Yatağa geri döndüm ve üç saat boyunca uyudum.
- There were only three survivors.
- Hayatta kalan sadece üç kişi vardı.
- This opera has three acts.
- Bu operanın üç perdesi vardır.
Show More (1992)
|
