worthwhile - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
worthwhile değerli adj.
  • At the same time, this tells the candidates that their efforts are worthwhile and that nothing is being put off.
  • Aynı zamanda bu, adaylara çabalarının değerli olduğunu ve hiçbir şeyin ertelenmediğini söyler.
  • An instrument as worthwhile as this deserves a solid legal basis, therefore.
  • Dolayısıyla, bu kadar değerli bir araç sağlam bir yasal zemini hak etmektedir.
  • This makes the introduction of a European senior citizens' card useful and worthwhile.
  • Bu da Avrupa yaşlılar kartının uygulamaya konulmasını faydalı ve değerli kılmaktadır.
Show More (32)
worthwhile değer adj.
  • There are areas where I would hope we can get decisions on 19 July, which makes it worthwhile for me at least to go.
  • En azından benim için gitmeye değer kılan, 19 Temmuz'da karar alabileceğimizi umduğum alanlar var.
  • The motion contains worthwhile comments and proposals.
  • Önerge kayda değer yorum ve teklifler içeriyor.
  • This is a difficult task but it is necessary and, in my experience, ultimately worthwhile.
  • Bu zor bir görevdir ancak gereklidir ve benim tecrübelerime göre sonuçta buna değer.
Show More (12)
worthwhile faydalı adj.
  • The market will engage in cogeneration if it is financially worthwhile.
  • Piyasa, mali açıdan faydalı olduğu takdirde kojenerasyonla ilgilenecektir.
  • It was even thought worthwhile arranging a public hearing on this topic.
  • Hatta bu konuda halka açık bir oturum düzenlenmesinin faydalı olacağı düşünülmüştür.
  • What reason do you now have to assume that those missions will be worthwhile?
  • Şimdi bu görevlerin faydalı olacağını varsaymak için ne gibi bir sebebiniz var?
Show More (11)
worthwhile zaman harcamaya değer adj.
  • I don't think it worthwhile doing such a thing.
  • Böyle bir şey yapmanın zaman harcamaya değeceğini sanmıyorum.
  • I don't know whether my going there is worthwhile.
  • Oraya gidip gitmemem zaman harcamaya değer mi bilmiyorum.
  • I think what I'm doing is worthwhile.
  • Yaptığım şeyin zaman harcamaya değer olduğunu düşünüyorum.
Show More (0)
worthwhile yararlı adj.
  • This is a worthwhile book.
  • Bu yararlı bir kitap.
  • Tom didn't say anything worthwhile.
  • Tom yararlı bir şey söylemedi.
Show More (-1)
worthwhile yapmaya değer adj.
  • I don't think it worthwhile doing such a thing.
  • Böyle bir şey yapmaya değeceğini düşünmüyorum.
  • I think it's a worthwhile thing to do.
  • Bence yapmaya değecek bir şey bu.
Show More (-1)
worthwhile dişe dokunur adj.
  • Tom didn't say anything worthwhile.
  • Tom dişe dokunur bir şey söylemedi.
Show More (-2)
worthwhile zahmete değer adj.
  • Adventure is worthwhile.
  • Macera zahmete değerdir.
Show More (-2)