| Englisch | Türkisch | |||
|---|---|---|---|---|
| General | ||||
| General | forthcoming adj. | açık sözlü | ||
|
She was unusually forthcoming about their private life. Özel hayatları konusunda alışılmadık derecede açık sözlüydü. More Sentences |
||||
| General | forthcoming adj. | cana yakın | ||
|
Tom was very forthcoming. Tom çok cana yakındı. More Sentences |
||||
| General | forthcoming adj. | yaklaşan | ||
|
The forthcoming enlargement of the Union makes this all the more pressing. Birliğin yaklaşan genişlemesi bunu daha da acil hale getirmektedir. More Sentences |
||||
| General | forthcoming adj. | gelecek | ||
|
The payment we requested was not forthcoming. Talep ettiğimiz ödemenin geleceği yoktu. More Sentences |
||||
| General | forthcoming adj. | çıkacak | ||
|
For if no success is forthcoming from Brussels, negotiations will be held up. Zira Brüksel'den bir sonuç çıkmaması halinde müzakereler askıya alınacaktır. More Sentences |
||||
| General | forthcoming adj. | önümüzdeki | ||
|
Forthcoming events include a webinar and two workshops. Önümüzdeki etkinlikler arasında bir web semineri ve iki atölye çalışması yer almaktadır. More Sentences |
||||
| General | forthcoming n. | varış | ||
| General | forthcoming n. | geliş | ||
| General | forthcoming adj. | mevcut | ||
| General | forthcoming adj. | hazır | ||
| General | forthcoming adj. | çıkacak olan | ||
| General | forthcoming adj. | konuşkan | ||
| General | forthcoming adj. | dost | ||
| General | forthcoming adj. | yakında çıkacak | ||
| Law | ||||
| Law | forthcoming adj. | gelecek olan | ||
