1 |
deliberate |
kasıtlı |
adj. |
|
- The Commission proposal looks reassuring, but is not proof against deliberate sabotage.
- Komisyon teklifi güven verici görünmekle birlikte kasıtlı sabotajlara karşı bir kanıt değildir.
- As regards the scope of this security policy, there is deliberate ambiguity.
- Bu güvenlik politikasının kapsamına ilişkin olarak kasıtlı bir belirsizlik söz konusudur.
- But perhaps that was deliberate and intended to cloud the issue.
- Ancak belki de bu kasıtlı ve konuyu bulandırmaya yönelikti.
- If these engines fail as a result of technical problems or deliberate sabotage, then the aircraft will crash.
- Bu motorlar teknik sorunlar ya da kasıtlı sabotaj sonucu arızalanırsa, uçak düşecektir.
- To present pension funds as a panacea however would be a deliberate lie.
- Ancak emeklilik fonlarını her derde deva olarak sunmak kasıtlı bir yalan olacaktır.
- Then there is the need for immediate action at Community level in the event of deliberate marine pollution.
- O halde kasıtlı deniz kirliliği durumunda Topluluk düzeyinde derhal harekete geçilmesi gerekmektedir.
- There is no possible justification for this deliberate attack on the livelihood of European steel workers.
- Avrupalı çelik işçilerinin geçim kaynaklarına yönelik bu kasıtlı saldırının hiçbir haklı gerekçesi olamaz.
- If these engines fail as a result of technical problems or deliberate sabotage, then the aircraft will crash.
- Eğer bu motorlar teknik sorunlar ya da kasıtlı bir sabotaj sonucu arızalanırsa, uçak düşecektir.
- That is a direct and deliberate lie.
- O doğrudan ve kasıtlı bir yalandır.
- He told deliberate lies.
- Kasıtlı yalanlar söyledi.
- Do you think that was deliberate?
- Onun kasıtlı olduğunu düşünüyor musun?
- She looked at me in a deliberate way and left the meeting room.
- Bana kasıtlı bir şekilde baktı ve toplantı odasını terk etti.
- That is a direct and deliberate lie.
- Bu doğrudan ve kasıtlı bir yalan.
- Is that deliberate?
- O kasıtlı mı?
- It was deliberate.
- Kasıtlıydı.
- Is that deliberate?
- Bu kasıtlı mı?
- This was deliberate.
- Bu kasıtlıydı.
- He is deliberate in his action.
- O, eylemlerinde kasıtlıydı.
- He told deliberate lies.
- O, kasıtlı yalanlar söyledi.
- She looked at me in a deliberate way and left the meeting room.
- Kasıtlı bir şekilde bana baktı ve toplantı salonundan ayrıldı.
Show More (17)
|
2 |
deliberate |
görüşmek |
v. |
|
- I shall turn now to the broad principles of the action plan we are deliberating.
- Şimdi görüşmekte olduğumuz eylem planının genel ilkelerine döneceğim.
- The European Convention is currently deliberating on the strengthening of the decision-making structures.
- Avrupa Konvansiyonu şu anda karar alma yapılarının güçlendirilmesi konusunu görüşüyor.
- The European Patent Office is at present deliberating over an application to patent these breast cancer genes.
- Avrupa Patent Ofisi şu anda bu meme kanseri genlerinin patentini almak için yapılan bir başvuruyu görüşmektedir.
- The jury is now deliberating.
- Jüri şimdi görüşüyor.
- The jury began deliberating on Monday.
- Jüri pazartesi günü görüşmeye başladı.
Show More (2)
|
3 |
deliberate |
düşünmek |
v. |
|
- The jury is deliberating.
- Jüri düşünüyor.
- They are deliberating what to do next.
- Onlar daha sonra ne yapacaklarını düşünüyorlar.
- The jury deliberated for three days.
- Jüri üç gün boyunca düşündü.
- They are deliberating what to do next.
- Bundan sonra ne yapacaklarını düşünüyorlar.
Show More (1)
|
4 |
deliberate |
bilinçli |
adj. |
|
- The Convention approach is a deliberate break with the past.
- Sözleşme yaklaşımı geçmişten bilinçli bir kopuştur.
- Now the effort to be instrumental in a peace process by engaging in a deliberate dialogue seems to be working.
- Şimdi bilinçli bir diyaloga girerek barış sürecinde etkili olma çabası işe yarıyor gibi görünüyor.
- He is deliberate in his action.
- Hareketlerinde bilinçli.
Show More (0)
|
5 |
deliberate |
tartışmak |
v. |
|
- To start deliberating on the desirability of UN resolutions would directly undermine the United Nations.
- BM kararlarının arzu edilirliği üzerine tartışmaya başlamak doğrudan Birleşmiş Milletler'e zarar verecektir.
- To start deliberating on the desirability of UN resolutions would directly undermine the United Nations.
- BM kararlarının arzu edilirliği üzerine tartışmaya başlamak Birleşmiş Milletler'e doğrudan zarar verecektir.
- We deliberated whether we should cancel the reservation.
- Rezervasyonu iptal etmemizin gerekip gerekmediğini tartıştık.
Show More (0)
|
6 |
deliberate |
müzakere etmek |
v. |
|
- The jurors deliberated for three days.
- Jüri üyeleri üç gün boyunca müzakere ettiler.
- The jury deliberated for three days.
- Jüri üç gün boyunca müzakere etti.
Show More (-1)
|
7 |
deliberate |
kasti |
adj., n. |
|
- Do you think that was deliberate?
- Bunun kasti olduğunu mu düşünüyorsun?
Show More (-2)
|