arise - English Turkish Sentences
English Turkish
arise ortaya çıkmak v.
  • That is precisely the issue which arises here.
  • Burada ortaya çıkan mesele de tam olarak budur.
  • If an interinstitutional dispute arises, I fear that we could find ourselves in a deadlock.
  • Eğer kurumlar arası bir anlaşmazlık ortaya çıkarsa, korkarım ki kendimizi bir çıkmazın içinde bulabiliriz.
  • The question then arises as to what Europe can do about this.
  • O zaman Avrupa'nın bu konuda ne yapabileceği sorusu ortaya çıkıyor.
Show More (85)
arise çıkmak v.
  • We must avoid focusing on minor difficulties arising, because we have many major problems to deal with.
  • Ortaya çıkan küçük zorluklara odaklanmaktan kaçınmalıyız, çünkü uğraşmamız gereken çok büyük sorunlar var.
  • Problems have arisen in only a small number of cases.
  • Sorunlar sadece az sayıda vakada ortaya çıkmıştır.
  • I think that one of the most important points arising in this context is the involvement of the trade.
  • Bu bağlamda ortaya çıkan en önemli noktalardan birinin ticaretin katılımı olduğunu düşünüyorum.
Show More (42)
arise doğmak v.
  • This motion for a resolution has arisen from some simple but not obvious observations.
  • Bu çözüm önerisi bazı basit ama açık olmayan gözlemlerden doğmuştur.
  • The definition of the biodiversity in connection with which liability for damages might arise was too narrow.
  • Tazminat sorumluluğunun doğabileceği biyoçeşitliliğin tanımı çok dardı.
  • The European Union should draw attention to any progress that is made and lend its support should the opportunity arise.
  • Avrupa Birliği kaydedilen her türlü ilerlemeye dikkat çekmeli ve fırsat doğması halinde destek vermelidir.
Show More (1)
arise yükselmek v.
  • The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
  • Odunlar tutuşturuldu, alevler yükseldi ve kısa bir süre sonra Bayan Askew ve diğer şehitlerden geriye sadece bir kül yığını kaldı.
  • A cry arose from the crowd.
  • Kalabalıktan bir çığlık yükseldi.
Show More (-1)
arise uyanmak v.
  • The children arose early that morning, wondering what Santa had brought them.
  • Çocuklar o sabah Noel Baba'nın onlara neler getirdiğinin merakıyla erkenden uyanmışlardı.
Show More (-2)
arise kaynaklanmak v.
  • Thus, the problem arises not so much of illegitimacy but of lack of rules or procedures.
  • Bu nedenle sorun gayrimeşruluktan ziyade kural veya usul eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Show More (-2)