The sample sentences have been compiled from various sources and although they have been proofread, there may be some omissions. The sentences do not necessarily reflect the ideology and opinions of Tureng.com. Please let us know about sentences with political, social and sensitive content that offend you.
|
English |
Turkish |
|
| 1 |
awkward |
garip |
adj. |
|
- This will preclude any conflict of interests or awkward ambiguity between the partners of this project.
- Böylece bu projenin ortakları arasında herhangi bir çıkar çatışması ya da garip bir belirsizlik ortaya çıkmayacaktır.
- You see, in this way it has managed to oust an awkward player from the field.
- Görüyorsunuz, bu şekilde garip bir oyuncuyu sahadan çıkarmayı başardı.
- It is awkward in that all economic or financial mechanisms are effectively frozen.
- Tüm ekonomik veya finansal mekanizmaların etkin bir şekilde dondurulmuş olması açısından gariptir.
- Awkward because the Burmese junta was successful in obtaining international recognition.
- Garip çünkü Birmanya cuntası uluslararası tanınırlık elde etme konusunda başarılı oldu.
- It is embarrassing because it puts you in an awkward position.
- Utanç vericidir çünkü sizi garip bir duruma sokar.
- You see, in this way it has managed to oust an awkward player from the field.
- Görüyorsunuz bu şekilde garip bir oyuncuyu sahadan çıkarmayı başardı.
- We find ourselves in a bit of an awkward situation.
- Kendimizi biraz garip bir durumun içinde buluyoruz.
- It is historically charged, and naturally, it is an awkward situation.
- Tarihsel olarak yüklü ve doğal olarak garip bir durum.
- How awkward and inconvenient democracy is.
- Demokrasi ne kadar garip ve sakıncalı.
- Think of the awkward silence in a lift full of passengers who never communicate.
- Asla iletişim kurmayan yolcularla dolu bir asansördeki garip sessizliği düşünün.
- Why is it awkward to listen to a recording of your own voice?
- Kendi sesinizin kaydını dinlemek neden garip geliyor?
- It does seem awkward to write for some developers.
- Bazı geliştiriciler için yazmak garip görünüyor.
- Nguyen also says her boyfriend owns an Echo and decided to change its name to avoid an awkward outcome.
- Nguyen ayrıca erkek arkadaşının bir Echo'ya sahip olduğunu ve garip bir sonuçtan kaçınmak için adını değiştirmeye karar verdiğini söyledi.
- Phobias can create awkward and embarrassing situations.
- Fobiler garip ve utanç verici durumlar yaratabilir.
- It can make a small kitchen appear larger, disguise awkward architecture or compensate for poor natural light.
- Küçük bir mutfağın daha büyük görünmesini sağlayabilir, garip mimariyi gizleyebilir veya zayıf doğal ışığı telafi edebilir.
- I feel a little awkward.
- Kendimi biraz garip hissediyorum.
- That was an awkward moment.
- Garip bir andı.
- Tom didn't seem to be as awkward as Mary seemed to be.
- Tom, Mary'nin göründüğü kadar garip görünmüyordu.
- She was awkward and reserved at parties.
- Partilerde garip ve çekingendi.
- Tom appears awkward.
- Tom garip görünüyor.
- There was an awkward silence.
- Garip bir sessizlik vardı.
- Tom looks awkward.
- Tom garip görünüyor.
- That was awkward.
- Bu çok garipti.
- Why would that be awkward?
- Neden garip olsun ki?
- Sami felt really awkward.
- Sami kendini gerçekten garip hissediyordu.
- I felt very awkward.
- Ben, çok garip hissettim.
- Tom slept in an awkward position, and ended up with a kinked neck.
- Tom garip bir pozisyonda uyudu ve sonunda boynu tutuldu.
- It's awkward for me to go to them without an invitation.
- Davetiye olmadan onlara gitmek benim için garip.
- This is awkward.
- Bu garip.
- Tom was beginning to feel awkward.
- Tom kendini garip hissetmeye başlıyordu.
- Tom was beginning to feel awkward.
- Tom garip hissetmeye başlamıştı.
- Tom's awkward around women.
- Tom kadınların yanında garip davranıyor.
- His words created an awkward situation.
- Sözleri garip bir durum yarattı.
- Tom felt a tad awkward around Mary.
- Tom, Mary'nin yanında biraz garip hissetti.
- He walks with an awkward gait because of an injury.
- Bir sakatlık yüzünden garip bir yürüyüşle yürüyordu.
- Tom is awkward.
- Tom garip.
- That would be so awkward.
- Bu çok garip olurdu.
- This is so awkward.
- Bu çok garip.
- The movements of this robot are awkward.
- Bu robotun hareketleri garip.
- At first, the trainees were awkward in his company.
- İlk başta, stajyerler onun yanında garip davranıyorlardı.
- I felt awkward around them.
- Onların yanında kendimi garip hissettim.
- It was a bit awkward.
- Bu biraz garipti.
- Is that going to be awkward?
- Bu garip olacak mı?
- I felt awkward.
- Garip hissettim.
- He had a tiny, furry body with awkward wings.
- Garip kanatları olan küçük, tüylü bir vücudu vardı.
- She was awkward and reserved at parties.
- O, partilerde garip ve çekingendi.
- Tom was beginning to feel awkward.
- Tom kendini garip hissetmeye başlamıştı.
- There was an awkward silence when he appeared.
- Ortaya çıktığında garip bir sessizlik oldu.
- Tom felt a tad awkward around Mary.
- Tom Mary'nin etrafında biraz garip hissetti.
- Sami felt a little bit awkward.
- Sami biraz garip hissetti.
- Sami felt a little bit awkward.
- Sami kendini biraz garip hissetti.
- Sami felt really awkward.
- Sami gerçekten garip hissetti.
- That would be so awkward.
- Bu çok garip olur.
- It was very awkward.
- Çok garipti.
- This feels quite awkward and embarrassing.
- Bu his oldukça garip ve utanç verici.
- This feels quite awkward and embarrassing.
- Bu oldukça garip ve utanç verici hissettiriyor.
- Tom felt awkward.
- Tom kendini garip hissetti.
- That would be awkward.
- Bu garip olurdu.
- The girl made an awkward bow.
- Kız garip bir selam verdi.
- The boy and the girl felt awkward after they confessed their love for each other.
- Oğlan ve kız birbirlerine aşklarını itiraf ettikten sonra kendilerini garip hissettiler.
- He asked an awkward question.
- Garip bir soru sordu.
- Tom looked a little awkward.
- Tom biraz garip görünüyordu.
- I feel a little awkward.
- Biraz garip hissediyorum.
- Do you think this sentence is awkward?
- Sence bu cümle garip değil mi?
- This is really awkward.
- Bu gerçekten garip.
- That must have been socially awkward.
- Bu sosyal olarak garip olmalı.
- Tom felt awkward.
- Tom garip hissetti.
- It's a bit awkward.
- Bu biraz garip.
- It was an awkward moment.
- Garip bir andı.
- I felt very awkward.
- Kendimi çok garip hissettim.
- Why is there an awkward silence between us?
- Neden aramızda garip bir sessizlik var?
- That was an awkward moment.
- O garip bir andı.
- It was just awkward.
- Çok garipti.
- That would be awkward.
- Bu garip olur.
- Tom looks a little awkward.
- Tom biraz garip görünüyor.
- This is extremely awkward.
- Bu son derece garip.
- His style was awkward.
- Onun stili garipti.
- Tom asked an awkward question.
- Tom garip bir soru sordu.
- His style was awkward.
- Onun tarzı garipti.
- It was very awkward.
- Bu çok garipti.
Show More (78)
|
| 2 |
awkward |
beceriksiz |
adj. |
|
- Mary's sister is shy and awkward.
- Mary'nin kız kardeşi utangaç ve beceriksiz.
- Socially awkward people tend to develop insecurities.
- Sosyal açıdan beceriksiz insanlar güvensizlik geliştirme eğilimindedir.
- He is awkward in his movements.
- Hareketlerinde beceriksizdir.
- His awkward skills with his hands surprised me.
- Ellerini kullanmadaki beceriksizliği beni şaşırttı.
- She is awkward.
- Çok beceriksiz.
- Tom is awkward.
- Tom beceriksiz.
- Tom looks a little awkward.
- Tom biraz beceriksiz görünüyor.
- Seals are clumsy and awkward on land, but very graceful in the water.
- Foklar karada sakar ve beceriksizdirler ama suda çok zariftirler.
Show More (5)
|
| 3 |
awkward |
uygunsuz |
adj. |
|
- They arrived at an awkward time.
- Onlar uygunsuz bir zamanda geldiler.
- They arrived at an awkward time.
- Uygunsuz bir zamanda geldiler.
Show More (-1)
|
| 4 |
awkward |
sakar |
adj. |
|
- She is awkward.
- O sakardır.
- Mary's sister is shy and awkward.
- Mary'nin kız kardeşi utangaç ve sakardır.
Show More (-1)
|
| 5 |
awkward |
müşkül |
adj. |
|
- It can put a teacher in an awkward situation.
- Öğretmeni müşkül duruma sokabilir.
Show More (-2)
|
| 6 |
awkward |
zor |
adj. |
|
- It can put a teacher in an awkward situation.
- Öğretmeni zor durumda bırakabilir.
Show More (-2)
|
| 7 |
awkward |
hantal |
adj. |
|
- The box was too big and awkward, so I put these in a bag and brought them.
- Kutu çok büyük ve hantaldı, bu yüzden bunları bir torbaya koyup getirdim.
Show More (-2)
|