blanket - English Turkish Sentences
English Turkish
blanket battaniye n.
  • Emma bought a new blanket for her bed.
  • Emma yatağı için yeni bir battaniye aldı.
  • Very often with ECHO one is talking about food, medicine and blankets.
  • ECHO ile çoğu zaman gıda, ilaç ve battaniyeden bahsedilir.
  • Mum asked me to buy her a new blanket.
  • Annem ona yeni bir battaniye almamı istedi.
Show More (168)
blanket genel adj.
  • There have been some criticisms about the blanket refusal to give access to legal opinions.
  • Hukuki görüşlere erişimin genel olarak reddedilmesine ilişkin bazı eleştiriler bulunmaktadır.
  • Blanket secrecy is not the way to legitimise an evolving Community policy.
  • Gelişmekte olan bir Topluluk politikasını meşrulaştırmanın yolu genel gizlilik değildir.
  • There is a great danger, first of all, in relation to the blanket retention of information on users.
  • Her şeyden önce kullanıcılara ilişkin bilgilerin genel olarak saklanması büyük bir tehlike oluşturmaktadır.
Show More (3)
blanket battaniyeye sarmak v.
  • I wrapped myself in a blanket.
  • Kendimi bir battaniyeye sardım.
  • Tom wrapped himself in a warm blanket.
  • Tom kendini sıcak bir battaniyeye sardı.
  • Sami wrapped Layla's body in a blanket.
  • Sami, Layla'nın cesedini bir battaniyeye sardı.
Show More (3)
blanket battaniye ile örtmek v.
  • Cover your feet with a blanket.
  • Ayaklarını bir battaniye ile ört.
  • Tom's bed is covered by a Pikachu blanket.
  • Tom'un yatağı bir Pikachu battaniye ile örtülüdür.
  • Tom put the fire out by covering it with a wet blanket.
  • Tom ateşi ıslak bir battaniye ile örterek söndürdü.
Show More (1)
blanket örtü n.
  • The mountain is covered with a blanket of clouds.
  • Dağ bir bulut örtüsüyle kaplı.
  • The short dry season has started and a blanket of heat has descended on the country.
  • Kısa kurak mevsim başladı ve ülkenin üzerine sıcak bir örtü çöktü.
  • A blanket of silence fell over everyone when they heard the disappointing announcement.
  • Hayal kırıklığı yaratan açıklamayı duyduklarında herkesin üzerine bir sessizlik örtüsü çöktü.
Show More (0)
blanket örtmek v.
  • The floor was blanketed with confetti.
  • Yerler konfetilerle örtülü durumdaydı.
Show More (-2)
blanket (gizlilik) çerçeve n.
  • The investigation was conducted under a blanket of secrecy.
  • Soruşturma bir gizlilik çerçevesinde yürütülmüştür.
Show More (-2)