1 |
bond |
bağ |
n. |
|
- There is an exceptional bond between Ginny and her horse.
- Ginny'nin atıyla arasında olağanüstü bir bağ var.
- We have far too great a common bond.
- Aramızda çok büyük bir ortak bağ var.
- European military alternatives, on the other hand, would erode the crucial bond of safety with the United States.
- Öte yandan, Avrupa'nın askeri alternatifleri ABD ile arasındaki hayati güvenlik bağını aşındıracaktır.
- What is the bond that links us together politically and encourages us to take joint political action?
- Bizi siyasi olarak birbirimize bağlayan ve ortak siyasi eylemde bulunmaya teşvik eden bağ nedir?
- This bond needs to be emphasised as we look towards the future.
- Geleceğe bakarken bu bağın vurgulanması gerekmektedir.
- This bond needs to be emphasised as we look towards the future.
- Geleceğe bakarken bu bağın vurgulanması gerekiyor.
- You can't destroy the precious bond between mother and child.
- Anne ve çocuk arasındaki değerli bağı yok edemezsiniz.
- Their bond was strong.
- Aralarındaki bağ güçlüydü.
- Layla and Sami had a special bond.
- Leyla ve Sami'nin özel bir bağı vardı.
- Sami and Layla shared a strong bond.
- Sami ve Layla arasında güçlü bir bağ vardı.
- Dan and Linda had a common bond.
- Dan ve Linda arasında ortak bir bağ vardı.
- Layla and Sami did seem to enjoy a true loving bond.
- Layla ve Sami gerçek bir sevgi bağının keyfini çıkarıyor gibiydiler.
- We have a unique bond.
- Benzersiz bir bağımız var.
- A marriage is a bond and a moral obligation.
- Evlilik, bir bağ ve ahlaki bir zorunluluktur.
- Layla and Sami did seem to enjoy a true loving bond.
- Leyla ve Sami gerçek bir sevgi bağının tadını çıkarıyor gibi görünüyorlardı.
- Sami had no emotional bond with his children.
- Sami'nin çocuklarıyla arasında duygusal bir bağ kalmamıştı.
- A marriage is a bond and a moral obligation.
- Evlilik bir bağ ve ahlaki bir yükümlülüktür.
- There is a strong bond between the brothers.
- Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ var.
- Dan and Linda had a common bond.
- Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.
- Which is longer, a single bond or a double bond?
- Hangisi daha uzun, tek bağ mı çift bağ mı?
- Layla and Sami had a special bond.
- Layla ve Sami arasında özel bir bağ vardı.
- The two friends have formed a deep bond of friendship.
- İki arkadaş derin bir dostluk bağı kurdu.
- Their bond was strong.
- Bağları güçlüydü.
- We have a unique bond.
- Aramızda eşsiz bir bağ var.
- You can't destroy the precious bond between mother and child.
- Anne ve çocuk arasındaki değerli bağları yok edemezsiniz.
- There is a strong bond between the brothers.
- Kardeşler arasında güçlü bir bağ var.
Show More (23)
|
2 |
bond |
tahvil |
n. |
|
- He made some money by buying and selling bonds.
- Tahvil alıp satmak suretiyle bir miktar para elde etti.
- A common way to finance a budget deficit is to issue bonds.
- Bütçe açığını finanse etmenin yaygın bir yolu tahvil ihraç etmektir.
- In order to finance the war, bonds are issued.
- Savaşı finanse etmek için tahvil çıkarıldı.
- In order to finance the war, bonds are issued.
- Savaşı finanse etmek için tahvil ihraç edilmektedir.
- I voted for the bond issue.
- Tahvil meselesi için oy kullandım.
- The yield on the bond is 6%.
- Tahvilin getirisi %6.
Show More (3)
|
3 |
bond |
senet |
n. |
|
- My word is my bond.
- Sözüm senedimdir.
- My word is my bond.
- Sözüm senettir.
Show More (-1)
|
4 |
bond |
malları antrepoya koymak |
v. |
|
- They made arrangements to bond goods at a government-authorized warehouse.
- Malları devletçe yetkilendirilmiş bir antrepoya koyma konusunda düzenlemeler yaptılar.
Show More (-2)
|
5 |
bond |
(kimyasal) bağ |
n. |
|
- Carbon uses its four electrons to form chemical bonds.
- Karbon, kimyasal bağlar oluşturmak için dört elektronunu kullanır.
Show More (-2)
|
6 |
bond |
sözleşme |
n. |
|
- I was asked to sign a bond of 5 years when joining the company.
- Şirkete katılırken benden beş yıllık bir sözleşme imzalamam istendi.
Show More (-2)
|
7 |
bond |
yapışmak |
v. |
|
- This material bonded perfectly with metal.
- Bu malzeme metale mükemmel bir biçimde yapışıyordu.
Show More (-2)
|
8 |
bond |
bağ kurmak |
v. |
|
- The new teacher bonded with the students over the first semester.
- Yeni öğretmen ilk dönem boyunca öğrencilerle bağ kurdu.
Show More (-2)
|
9 |
bond |
yapışma |
n. |
|
- He used super glue to form a firmer bond.
- Daha sıkı bir yapışma elde etmek için süper yapıştırıcı kullandı.
Show More (-2)
|
10 |
bond |
kefalet |
n. |
|
- Tom has been released on bond.
- Tom kefaletle serbest bırakıldı.
Show More (-2)
|