1 |
call |
(telefonla) aramak |
v. |
|
- I'm busy at the moment. Can I call you tomorrow?
- Şu anda meşgulüm. Seni yarın arayabilir miyim?
- You did not call me either.
- Beni de aramadın.
- The first call was a complete success.
- İlk arama tam bir başarıydı.
- It's not like I didn't call to remind you.
- Hatırlatmak için seni aramadım da değil yani.
- Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself.
- O velet aradığından beri herkes arayıp kendimi öldürmemi söylüyor.
- Only my mother and people with warrants call me that.
- Sadece annem ve arama izni olan insanlar bana öyle seslenir.
- Please do not waste time on professional translation, and call us.
- Lütfen profesyonel çeviri için vakit kaybetmeyin ve bizi arayın.
- If you ever want to lose another election just give me a call.
- Eğer başka bir seçim daha kaybetmek istersen, beni araman kafi.
- Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself.
- O küçük çocuk aradığından beri herkes beni arayıp kendimi öldürmemi istiyor.
- Esmaeel called me and slapped me again twice, like this.
- Esmaeel beni aradı ve iki kere daha tokat attı, bu şekilde.
- I thought maybe it would help you if you did want to call him.
- Onu aramak istersen sana yardımcı olabileceğini düşündüm.
- If you ever want to lose another election just give me a call.
- Bir seçim daha kaybetmek istersen beni araman yeterli.
- I thought maybe it would help you if you did want to call him.
- Onu aramak istersen belki sana yardımcı olur diye düşündüm.
- I assume you'll call me if you need anything else.
- Başka bir şeye ihtiyacınız olursa beni arayacağınızı varsayıyorum.
- I called to thank her.
- Ona teşekkür etmek için aradım.
- I'll call Tom on Monday.
- Pazartesi Tom'u arayacağım.
- Shouldn't we at least call Tom?
- En azından Tom'u aramamız gerekmez mi?
- Sami called 911 from his cellphone.
- Sami cep telefonundan 911'i aradı.
- Dan didn't even make phone calls.
- Dan telefonla bile aramadı.
- Tom still calls me from time to time.
- Tom hâlâ zaman zaman beni arar.
- We'll call you when your package arrives.
- Paketiniz geldiğinde sizi ararız.
- You've got to call me tomorrow.
- Yarın beni araman gerekiyor.
- Should I call Ken back?
- Ken'i geri arayayım mı?
- When do you want me to call you?
- Seni ne zaman aramamı istersin?
- I just wanted to call my mom.
- Annemi aramak istemiştim.
- I think you need to call them.
- Bence onları aramalısın.
- I'm going to call you back.
- Seni tekrar arayacağım.
- Tom just called.
- Tom az önce aradı.
- I called from Tom's house.
- Tom'un evinden aradım.
- I was meaning to call you.
- Seni aramak istiyordum.
- I called Tom the following morning.
- Ertesi sabah Tom'u aradım.
- I called him.
- Ben onu aradım.
- I tried to call Mr Smith, but the line was busy.
- Bay Smith'i aramaya çalıştım ama hat meşguldü.
- I'll call for you at three.
- Üçte seni ararım.
- I'm going to call Tom tomorrow and ask him to help.
- Yarın Tom'u arayacağım ve yardım etmesi için ona rica edeceğim.
- Tom called to tell Mary that he'd be late.
- Tom Mary'ye geç kalacağını söylemek için aradı.
- Tell him to call me.
- Ona beni aramasını söyle.
- I was going to call and tell Tom everything.
- Tom'u arayıp her şeyi söyleyecektim.
- I'm going to call him right now.
- Onu hemen arayacağım.
- I didn't think it necessary to call you immediately.
- Seni hemen aramayı gerekli görmedim.
- Sami called Layla and explained her the matter.
- Sami Layla'yı aradı ve ona durumu açıkladı.
- Shouldn't we call Tom?
- Tom'u aramamız gerekmiyor mu?
- We're not going to be able to call you.
- Seni arayamayacağız.
- I have to make another call.
- Bir arama daha yapmalıyım.
- Would you please call me up at five o'clock?
- Lütfen beni beşte arar mısınız?
- I need to call my parents and tell them I'll be late for dinner.
- Ebeveynlerimi aramam ve onlara akşam yemeği için geç kalacağımı söylemem gerekiyor.
- I'm not going to call Tom.
- Tom'u aramayacağım.
- You should've called the cops.
- Polisleri aramalıydın.
- I need to call him.
- Onu aramalıyım.
- I'll call her when I get there.
- Oraya gidince onu arayacağım.
- What time did you call?
- Ne zaman aradın?
- Maybe you should call Tom.
- Belki de Tom'u aramalısın.
- I told you not to call after midnight.
- Gece yarısından sonra aramamanı söyledim.
- Nobody called you.
- Kimse sizi aramadı.
- I'll leave my number in case you want to call me.
- Beni aramak istersin diye telefonumu bırakacağım.
- I should give them a call.
- Onları aramalıyım.
- Be sure to call me up tomorrow morning.
- Yarın sabah beni aradığınızdan emin olun.
- I'll call you in a little bit.
- Seni birazdan arayacağım.
- I wish you'd call me.
- Keşke beni arasan.
- I'll call him in a few minutes.
- Birkaç dakika içinde onu arayacağım.
- I'll call you tomorrow.
- Yarın seni arayacağım.
- I'll call him later.
- Daha sonra onu arayacağım.
- Why didn't you call me?
- Neden beni aramadınız?
- Tom called Mary and asked her to come over to his house.
- Tom Mary'yi aradı ve evine gelmesini istedi.
- I called Tom's house, but nobody answered.
- Tom'un evini aradım ama kimse cevap vermedi.
- How many times did Tom call?
- Tom kaç kez aradı?
- Can I call you tomorrow?
- Yarın seni arayabilir miyim?
- Tom told Mary not to call him at work.
- Tom, Mary'ye işteyken onu aramamasını söyledi.
- My parents call me up every day.
- Annemler beni her gün arıyor.
- I just got a call from the hospital.
- Az önce hastaneden aradılar.
- What did Tom say when he called?
- Tom aradığında ne dedi?
- Fadil's neighbors called 911.
- Fadıl'ın komşuları 911'i aradı.
- I wish you didn't call me all the time.
- Keşke beni sürekli aramasaydın.
- She will call you soon.
- Yakında sizi arayacak.
- Why hasn't Tom called me?
- Tom neden beni aramadı?
- Tom hasn't called Mary lately.
- Tom son zamanlarda Mary'i aramadı.
- I have to call someone now.
- Şimdi birini aramalıyım.
- Tom called me from Boston.
- Tom beni Boston'dan aradı.
- Sami called security on that woman.
- Sami o kadın için güvenliği aradı.
- I'd better call her again.
- Onu tekrar arasam iyi olur.
- I was going to call her.
- Ben onu arayacaktım.
- I was about to have dinner when she called me.
- Beni aradığında yemek yemek üzereydim.
- Sami called Layla several times.
- Sami birkaç kez Layla'yı aradı.
- Why didn't Tom call me back?
- Neden Tom beni geri aramadı?
- I'll call you when I have time.
- Zamanım olduğunda seni ararım.
- Andrea's boyfriend called my mother yesterday.
- Andrea'nın erkek arkadaşı dün annemi aramış.
- I recommend that you call your mother.
- Anneni aramanı tavsiye ederim.
- I can't call him at home.
- Evde onu arayamam.
- Can you tell Tom I called?
- Tom'a aradığımı söyleyebilir misiniz?
- Tom called me very late last night.
- Tom dün gece çok geç saatlerde beni aradı.
- Did you ever call Tom?
- Tom'u hiç aradın mı?
- Tom called and asked how everything was going.
- Tom aradı ve her şeyin nasıl gittiğini sordu.
- Tom called Mary and told her he'd be late.
- Tom Mary'yi aradı ve ona geç kalacağını söyledi.
- Tom called about half an hour ago.
- Yaklaşık bir saat önce Tom aradı.
- Tom called Mary to ask her to come over.
- Tom, uğramasını istemek için Mary'yi aradı.
- Tom called Mary last night and encouraged her to join the team.
- Tom dün gece Mary'yi aradı ve onu takıma katılması için cesaretlendirdi.
- Do you ever call Tom?
- Hiç Tom'u aradın mı?
- Let me make a few calls.
- Birkaç yeri arayayım.
- I'll call Tom back.
- Tom'u geri ararım.
- Did you call me?
- Beni aradın mı?
- I'm going to call the cops.
- Polisleri arayacağım.
- I may have to call you later.
- Daha sonra seni aramam gerekebilir.
- I can call Tom if you want.
- İstersen Tom'u arayabilirim.
- You only have to call Jean.
- Sadece Jean'i aramalısın.
- Are you suggesting that we call Tom?
- Tom'u aramamızı mı öneriyorsun?
- I want you to call me as soon as you get there.
- Oraya varır varmaz beni aramanı istiyorum.
- I should call Tom first.
- Önce Tom'u aramalıyım.
- Tom called Mary a couple of times.
- Tom birkaç kez Mary'yi aradı.
- I haven't called Tom lately.
- Son zamanlarda Tom'u aramadım.
- She called me up from Tokyo.
- O beni Tokyo'dan aradı.
- I called Tom.
- Tom'u aradım.
- I'll call him.
- Onu ararım.
- Tom called me last Monday.
- Tom geçen pazartesi günü beni aradı.
- You're supposed to call them.
- Onları araman gerekiyor.
- I've called and called, but there's no answer.
- Defalarca aradım ama cevap yok.
- I would like to call my embassy.
- Elçiliğimi aramak istiyorum.
- The annoying advertiser called my house.
- Can sıkıcı reklamcı evimi aradı.
- Maybe we should call him.
- Belki de onu aramalıyız.
- Ming called her friend yesterday evening.
- Ming dün akşam arkadaşını aradı.
- You need to call Tom immediately.
- Hemen Tom'u aramalısın.
- Send me a message or give me a call if you're interested.
- İlgileniyorsanız bana mesaj gönderin ya da arayın.
- Sami called Layla just a few minutes later.
- Sami birkaç dakika sonra Layla'yı aradı.
- Tom has called me many times this past week.
- Tom geçtiğimiz hafta beni defalarca aradı.
- Tom has called me many times.
- Tom beni birçok kez aradı.
- He was busy when I called him up.
- Onu aradığımda, o meşguldü.
- I'll call you if anything changes.
- Bir şey değişirse seni ararım.
- Tom is going to call you tonight.
- Tom bu gece seni arayacak.
- We should call them.
- Onları aramalıyız.
- Bob was on the point of leaving when I called him.
- Onu aradığımda Bob ayrılmak üzereydi.
- Should I call Tom?
- Tom'u aramalı mıyım?
- I called everyone I know.
- Tanıdığım herkesi aradım.
- I need to call her.
- Onu aramalıyım.
- You should've called him.
- Onu aramalıydın.
- If you come to Rio, don't forget to call me to be your guide!
- Rio'ya gelirseniz, rehberiniz olmam için beni aramayı unutmayın!
- I'll call you right after the meeting.
- Toplantıdan hemen sonra seni ararım.
- Don't forget to call me.
- Beni aramayı unutma.
- Did you call me up last night?
- Dün gece beni aradın mı?
- I was going to call him, but thought better of it.
- Onu arayacaktım ama vazgeçtim.
- I think you need to call Tom.
- Sanırım Tom'u aramalısın.
- I'll call you up again in an hour.
- Bir saat sonra tekrar arayacağım.
- I tried to call you last night, but you didn't answer.
- Dün gece seni aramaya çalıştım, fakat cevap vermedin.
- I meant to call Tom.
- Tom'u aramak istedim.
- As suggested, I'll call him.
- Önerildiği gibi, onu arayacağım.
- Maybe you should call her.
- Belki de senin onu araman gerekir.
- Don't call the cops, man.
- Polisleri arama, dostum.
- I'll call you if I require your assistance.
- Yardımına ihtiyacım olursa seni ararım.
- Sami called me and told me to come over.
- Sami beni aradı ve uğramamı söyledi.
- I'll tell her you called.
- Aradığını söyleyeceğim.
- I called him this morning.
- Onu bu sabah aradım.
- I already called Tom.
- Zaten Tom'u aradım.
- Don't hesitate to give me a call!
- Beni aramaktan çekinmeyin!
- I'll call them in a few minutes.
- Birkaç dakika içinde onları arayacağım.
- Don't forget to call me up tomorrow.
- Yarın beni aramayı unutma.
- If Tom calls, what should I say?
- Tom ararsa ne diyeyim?
- I tried to call her.
- Onu aramaya çalıştım.
- I'll call you as soon as I hear anything.
- Bir şey duyar duymaz seni ararım.
- I'll call her and apologize.
- Onu arayıp özür dileyeceğim.
- Tom called me on my mobile.
- Tom cep telefonumdan beni aradı.
- I'll call you if I need you.
- Sana ihtiyacım olursa seni ararım.
- Don't call the cops.
- Polisleri aramayın.
- I'll call at seven.
- Saat yedide ararım.
- Mary hasn't called the fire department yet.
- Mary henüz itfaiyeyi aramadı.
- We'll call you.
- Sizi ararız.
- The ambulance arrived soon after we called.
- Ambulans biz aradıktan kısa bir süre sonra geldi.
- Tom has to call Mary tomorrow.
- Tom yarın Mary'yi aramak zorunda.
- Tom calls Mary up every night.
- Tom her gece Mary'yi arar.
- I'll call you tomorrow.
- Seni yarın arayacağım.
- You could've called and let me know you were going to be late.
- Beni arayıp geç kalacağını söyleyebilirdin.
- I call her but she doesn't come.
- Onu arıyorum ama gelmiyor.
- Why didn't Tom try to call Mary?
- Tom neden Mary'yi aramadı?
- Call if there's trouble.
- Sorun varsa arayın.
- I want you to call Tom.
- Tom'u aramanızı istiyorum.
- I should give Tom a call.
- Tom'u aramalıyım.
- I told you not to call after midnight.
- Sana gece yarısından sonra aramamanı söyledim.
- I'll call you in the morning.
- Sabah ararım.
- Layla never told the police about Sami's call.
- Leyla, polise Sami'nin aramasından hiç söz etmedi.
- Tom called some friends for help.
- Tom yardım için bazı arkadaşlarını aradı.
- I'm angry that she didn't call me.
- Beni aramadığı için kızgınım.
- How come you didn't call me?
- Neden beni aramadın?
- I didn't think it necessary to call you immediately.
- Seni hemen aramam gerektiğini düşünmemiştim.
- Sami's secretary called and said the matter was urgent.
- Sami'nin sekreteri aradı ve konunun acil olduğunu söyledi.
- Tom called three days ago.
- Tom üç gün önce aradı.
- Tom would've waited if you'd called him.
- Eğer onu arasaydın Tom beklerdi.
- If you give me Tom's phone number, I'll call him.
- Bana Tom'un telefon numarasını verirsen, onu ararım.
- She called me at an unearthly hour last night.
- Dün gece hiç beklenmedik bir saatte beni aradı.
- Tom doesn't know why I called you.
- Tom seni neden aradığımı bilmiyor.
- I called to offer my assistance.
- Yardım teklif etmek için aradım.
- You can call me when you want.
- İstediğin zaman beni arayabilirsin.
- He will call for me about six.
- O, yaklaşık altıda beni arayacak.
- He said that he would have called at ten.
- Saat 10'da arayacağını söyledi.
- I think we need to call 911.
- Bence 911'i aramalıyız.
- I'll call him back later.
- Onu daha sonra tekrar arayacağım.
- Sami asked Layla to call Farid.
- Sami, Layla'dan Farid'i aramasını istedi.
- When are you going to call the doctor's office?
- Doktorun muayenehanesini ne zaman arayacaksın?
- Don't forget to call me back.
- Beni geri aramayı unutma.
- You should call Tom right now.
- Şu anda Tom'u aramalısın.
- I'll call you later today.
- Seni bugün daha sonra ararım.
- Tom should have known better than to call Mary after midnight.
- Tom, Mary'yi gece yarısından sonra aramaması gerektiğini bilmeliydi.
- I called them this afternoon.
- Onları bu öğleden sonra aradım.
- I have the right to call my lawyer.
- Avukatımı arama hakkım var.
- Let me call my wife and tell her I won't be home for dinner.
- Karımı arayayım ve ona akşam yemeği için evde olmayacağımı söyleyeyim.
- I'll tell them you called.
- Aradığını söylerim.
- If you have any problems, call.
- Bir sorununuz olursa arayın.
- I want you to call them.
- Onları aramanı istiyorum.
- They're waiting for my call.
- Onlar benim aramamı bekliyorlar.
- I'll call you later.
- Seni daha sonra arayacağım.
- Call the hospital.
- Hastaneyi arayın.
- I called my boss in Boston and he said I could stay in Chicago for another week.
- Boston'daki patronumu aradım ve bir hafta daha Chicago'da kalabileceğimi söyledi.
- Tom called this morning.
- Tom bu sabah aradı.
- Sami called his mechanic.
- Sami tamircisini aradı.
- Tom called the office three times.
- Tom üç kez büroyu aradı.
- Could you ask Tom to call Mary?
- Mary'yi araması için Tom'a rica edebilir misin?
- Somebody called.
- Birisi aradı.
- Don't call Tom anymore.
- Artık Tom'u arama.
- Hi, my name is Tom, but you can call me tonight.
- Merhaba, adım Tom, ama bu gece beni arayabilirsin.
- Have you called Tom?
- Tom'u aradınız mı?
- Do you think Tom will call tonight?
- Tom'un bu gece arayacağını düşünüyor musun?
- Tom will call me around six.
- Tom saat altı civarında beni arayacak.
- Tom says he'll call Mary next week.
- Tom haftaya Mary'i arayacağını söyledi.
- I'll call you when I arrive in Boston.
- Boston'a vardığımda seni arayacağım.
- I called Tom twice.
- Tom'u iki kez aradım.
- When I get through with my work, I'll call you.
- İşimi bitirdiğimde seni arayacağım.
- I'm sorry I didn't call.
- Aramadığım için üzgünüm.
- I'd like to make a collect call to Japan.
- Japonya'ya ödemeli bir arama yapmak istiyorum.
- Aren't you going to call Tom?
- Tom'u aramayacak mısın?
- I'll call later.
- Sonra ararım.
- Do you want us to call you?
- Seni aramamızı istiyor musun?
- Should I tell Tom to call you?
- Tom'a seni aramasını söyleyeyim mi?
- Tom should've called me.
- Tom beni aramalıydı.
- I was going to call Tom today.
- Bugün Tom'u arayacaktım.
- Tom usually calls me every Monday evening.
- Tom beni genellikle her Pazartesi akşamı arar.
- Tom will come if you call him.
- Eğer onu ararsan Tom gelir.
- Tom called me and said that he needed me to do him a favor.
- Tom beni aradı ve ona bir iyilik yapmam gerektiğini söyledi.
- Tom called three times.
- Tom üç kez aradı.
- Call me if you find Tom.
- Tom'u bulursanız beni arayın.
- Sami has called me about Layla.
- Sami beni Leyla hakkında aradı.
- Who called them?
- Onları kim aradı?
- Why don't you give them a call?
- Neden onları aramıyorsun ki?
- I called Tom for help.
- Yardım için Tom'u aradım.
- I can't make that call.
- O aramayı yapamam.
- I'll call you every night.
- Seni her gece arayacağım.
- I didn't know what to say, but I called her anyway.
- Ne diyeceğimi bilemedim ama yine de onu aradım.
- Tom wants you to call him back as soon as possible.
- Tom en kısa sürede onu geri aramanı istiyor.
- Tom is going to call the cops.
- Tom polisleri arayacak.
- If he really liked me, he would call me more often.
- O beni gerçekten sevseydi daha sık arardı.
- I think I'd better call him.
- Sanırım onu arasam iyi olacak.
- Did you call your friend in Canada?
- Kanada'daki arkadaşını aradın mı?
- If it rains, please call me.
- Yağmur yağarsa, lütfen beni arayın.
- Is it too early to call Tom?
- Tom'u aramak için çok erken mi?
- Please don't call Tom again.
- Lütfen Tom'u bir daha arama.
- Sami called his ex-girlfriend.
- Sami eski kız arkadaşını aradı.
- Tom isn't going to call Mary.
- Tom Mary'yi aramayacak.
- Sami called from a payphone.
- Sami bir ankesörlü telefondan aradı.
- They called you.
- Seni aradılar.
- Can you call them?
- Onları arayabilir misin?
- I want you to call me as soon as you get there.
- Oraya gider gitmez beni aramanı istiyorum.
- I'll call you as soon as I get to Boston.
- Boston'a varır varmaz seni arayacağım.
- When you called, I was already awake.
- Sen aradığında ben çoktan uyanmıştım.
- Tom is expecting your call.
- Tom senin aramanı bekliyor.
- Tom said he'll call you later.
- Tom seni sonra arayacağını söyledi.
- I'll call you back.
- Ben seni tekrar arayacağım.
- Why'd they call us?
- Onlar neden bizi aradı?
- Could you please call me back tomorrow?
- Lütfen yarın beni tekrar arar mısınız?
- Why don't you give him a call?
- Neden onu aramıyorsun ki?
- Dan didn't even call the police.
- Dan polisi bile aramadı.
- If you're ever in the area, give me a call.
- Buralara yolunuz düşerse beni arayın.
- What time do you call your wife?
- Karını ne zaman arıyorsun?
- She would have called me if she'd had my phone number.
- Telefon numaram onda olsaydı beni arardı.
- I can call anyone I want on my car-phone.
- Araç telefonumdan istediğim kişiyi arayabilirim.
- I'll give them a call.
- Onları arayacağım.
- I've got to call them.
- Onları aramak zorundayım.
- You're supposed to call them.
- Onları araman lazımdı.
- You should call Tom as soon as possible.
- Mümkün olan en kısa sürede Tom'u aramalısınız.
- Why did you call me?
- Beni niçin aradın?
- If anyone has a problem, tell them to call me.
- Bir sorunu olan varsa, beni aramasını söyleyin.
- Tom calls Mary all the time.
- Tom her zaman Mary'i arar.
- If there's anything else, we'll call you.
- Başka bir şey varsa, biz sizi arayacağız.
- Do you think Tom will call?
- Tom'un arayacağını düşünüyor musun?
- It is rude of him not to give me a call.
- Onun beni aramaması kabalıktır.
- Why don't you call me?
- Neden beni aramıyorsun?
- I'll call you some other time.
- Seni başka bir zaman ararım.
- I will call you tomorrow morning.
- Yarın sabah seni arayacağım.
- I'll call them.
- Onları arayacağım.
- I stayed home last night to be able to receive your call.
- Aramana cevap verebilmek için dün gece evde kaldım.
- I'll call if I find anything.
- Bir şey bulursam ararım.
- Call me this evening.
- Bu akşam beni arayın.
- As suggested, I'll call Tom.
- Önerildiği gibi, ben Tom'u arayacağım.
- Tom called me after Mary called him.
- Mary onu aradıktan sonra Tom beni aradı.
- I'll call you in about an hour.
- Seni bir saat içinde ararım.
- Why did he call me?
- Neden o beni aradı?
- Tom forgot to call Mary yesterday evening.
- Tom dün akşam Mary'yi aramayı unuttu.
- I'll give him a call tonight.
- Bu gece onu arayacağım.
- I'm going to call him right now.
- Şimdi onu arayacağım.
- Tom wants to know why you didn't call him back.
- Tom neden onu geri aramadığını bilmek istiyor.
- I think I'd better call her.
- Sanırım onu arasam iyi olacak.
- Arriving at the station, she called up her brother.
- İstasyona vardığımda, kardeşini aradı.
- I didn't call the cops.
- Ben polisleri aramadım.
- He called a hotel for accommodations.
- Konaklamak için bir otel aradı.
- She called while I was out.
- Ben dışarıdayken aramış.
- We'll call you later.
- Seni daha sonra arayacağız.
- Who should I call to fix my plumbing?
- Tesisatımı tamir ettirmek için kimi aramalıyım?
- Where can I make a phone call?
- Nereyi arayabilirim?
- Layla never told the police about Sami's call.
- Layla polise Sami'nin aramasından hiç bahsetmedi.
- Tom called and complained.
- Tom aradı ve şikayet etti.
- If anything happens, I'll give you a call.
- Eğer bir şey olursa, seni ararım.
- I told you to call me.
- Sana beni aramanı söylemiştim.
- I think you need to call him.
- Bence onu aramalısın.
- Get him to call me.
- Beni aramasını sağlayın.
- I should've called Tom.
- Tom'u aramalıydım.
- Call her immediately.
- Onu hemen arayın.
- Can I give you a call some time?
- Bir ara seni arayabilir miyim?
- Don't call me again.
- Beni bir daha arama.
- Get her to call me.
- Ona beni arat.
- What do I do if Tom calls?
- Tom ararsa ne yaparım?
- Tom called Mary and pretended to be me.
- Tom Mary'yi aradı ve benmişim gibi davrandı.
- I called them today.
- Bugün aradım.
- Tom called for an interview.
- Tom görüşme için aradı.
- Will he call me this morning?
- Bu sabah beni arayacak mı?
- Tom didn't call me back.
- Tom beni aramadı.
- I'll call you as soon as I get home.
- Eve döner dönmez seni ararım.
- Please hang up and the operator will call you back.
- Lütfen telefonu kapatın ve operatör sizi arayacaktır.
- On my arrival at the station, I will call you.
- İstasyona vardığımda seni arayacağım.
- I'm surprised you called.
- Aramana şaşırdım.
- I won't call Tom.
- Tom'u aramayacağım.
- Why did Tom call you?
- Tom seni neden aradı?
- Tom called Mary, but her mother answered the phone.
- Tom Mary'yi aradı ama annesi telefona baktı.
- As soon as I get to Boston, I'll call you.
- Boston'a varır varmaz seni arayacağım.
- We should call him.
- Onu aramalıyız.
- Tom is waiting for your call.
- Tom aramanı bekliyor.
- Sami called a friend to pick him up.
- Sami onu alması için bir arkadaşını aradı.
- It's too early to call Tom.
- Tom'u aramak için çok erken.
- Would you call me for your wedding party?
- Düğünün için beni arar mısın?
- She recognized immediately the voice of the young man that she had called.
- Aradığı genç adamın sesini hemen tanıdı.
- Tom called the office.
- Tom ofisi aradı.
- Why didn't you call earlier?
- Neden daha erken aramadın?
- You can call me this afternoon if you want.
- İstersen, bu öğleden sonra beni arayabilirsin.
- In case of trouble, please call me.
- Sorun olursa, lütfen beni arayın.
- Why don't you just call Tom?
- Neden Tom'u aramıyorsun?
- Tom called and said he would be late.
- Tom aradı ve gecikeceğini söyledi.
- I couldn't call you; the telephone was out of order.
- Seni arayamadım; telefon bozuktu.
- Tom called Mary last night and encouraged her to join the team.
- Tom dün gece Mary'yi aradı ve takıma katılması için onu teşvik etti.
- If only she had been home when I called yesterday.
- Keşke dün aradığımda evde olsaydı.
- Tom called me this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra beni aradı.
- If I find your passport, I'll call you at once.
- Pasaportunu bulursam seni hemen ararım.
- Sami called the pastor.
- Sami papazı aradı.
- You should've called me.
- Beni aramalıydın.
- I called a guy I know in the FBI and requested help.
- FBI'dan tanıdığım birini aradım ve yardım istedim.
- I called 911.
- 911'i ben aradım.
- I can call her if you want.
- Sen istersen onu arayabilirim.
- She called him to say that she'd be late.
- Geç kalacağını söylemek için onu aradı.
- You don't think Tom will call again, do you?
- Tom'un bir daha arayacağını düşünmüyorsun, değil mi?
- When are you going to call me?
- Beni ne zaman arayacaksın?
- You said you'd call.
- Arayacağını söylemiştin.
- I was going to call you back.
- Seni geri arayacaktım.
- Will you please call me this evening?
- Bu akşam beni arar mısın lütfen?
- I'll be in and out all day, so it might be best if you call around after dinner.
- Tüm gün git-gel yapacağım için beni akşam yemeğinden sonra araman en uygunu.
- I'll call the Jacksons.
- Jacksonları arayacağım.
- Tom has to take this call.
- Tom bu aramaya cevap vermek zorunda.
- Why did he call me?
- Beni neden aradı?
- I forgot to call them.
- Onları aramayı unuttum.
- Tom will call you tonight.
- Tom bu gece seni arayacak.
- I'll give you a call later.
- Ben seni daha sonra arayacağım.
- Someone called 911.
- Birisi 911'i aramış.
- I ought to give them a call.
- Onları aramam gerekiyor.
- Please ask him to call me.
- Lütfen beni aramasını söyle.
- I'll call you on Monday.
- Seni pazartesi günü arayacağım.
- Tom knows I'll call you.
- Tom seni arayacağımı biliyor.
- Tom called to ask if he should bring anything.
- Tom herhangi bir şey getirmesinin gerekip gerekmediğini sormak için aradı.
- I'll give you a call as soon as I arrive in Boston.
- Boston'a varır varmaz seni arayacağım.
- He had wanted to call earlier he said, but he had been so busy at work.
- Daha önce aramak istediğini söyledi ama işte çok yoğunmuş.
- I called the hospital to ask if Tom had been admitted.
- Tom'un hastaneye yatırılıp yatırılmadığını sormak için hastaneyi aradım.
- I'll tell him you called.
- Aradığını söylerim.
- She called me the following day.
- Ertesi gün beni aradı.
- Sami didn't call 911 right away.
- Sami hemen 911'i aramadı.
- I can't call them at home.
- Onları evden arayamam.
- Can I call you back later?
- Seni sonra tekrar arayabilir miyim?
- What did Mary say when she called?
- Mary aradığında ne dedi?
- If you give me Tom's phone number, I'll call him.
- Bana Tom'un telefon numarasını verirseniz, onu arayacağım.
- I can call her if you want.
- İstersen onu arayabilirim.
- I'll call her myself.
- Ben onu kendim arayacağım.
- I suggest that you call Tom.
- Tom'u aramanı öneriyorum.
- I called you three or four times, but you never answered your phone.
- Seni üç ya da dört kez aradım ama sen asla telefona cevap vermedin.
- We have to call her.
- Onu aramalıyız.
- I was going to call them.
- Onları arayacaktım.
- I called him twice.
- Onu iki kez aradım.
- Have you called them?
- Onları aradın mı?
- I'm waiting for his telephone call.
- Onun telefon aramasını bekliyorum.
- Will he call me this morning?
- Bu sabah o beni arayacak mı?
- Tom will call me around six.
- Tom beni altı gibi arayacak.
- I'll let her know you called.
- Aradığını bilmelerini sağlayacağım.
- Tom hasn't called Mary yet.
- Tom henüz Mary'i aramadı.
- Tom called Mary on her birthday.
- Tom doğum gününde Mary'yi aradı.
- Tom hasn't called me yet.
- Tom henüz beni aramadı.
- Tom called me out of the blue.
- Ansızın Tom aradı.
- You simply have to call Jean.
- Yalnızca Jean'i aramak zorundasın.
- Call 1-800-828-6322 for more information.
- Daha fazla bilgi için 1-800-828-6322'yi arayın.
- Should I call Tom?
- Tom'u arayayım mı?
- Tom wanted to call Mary.
- Tom Mary'yi aramak istedi.
- I'll tell her you called.
- Aradığını ona söyleyeceğim.
- Tom didn't call me back.
- Tom beni geri aramadı.
- The teacher will call us when he's ready.
- Öğretmen hazır olduğunda bizi arar.
- I should give her a call.
- Onu aramalıyım.
- Tom wanted to call his lawyer.
- Tom avukatını aramak istedi.
- She will call you soon.
- O yakında seni arayacak.
- We've got to call her.
- Onu aramalıyız.
- Tom wants me to call him, but I don't think I will.
- Tom onu aramamı istiyor ama arayacağımı sanmıyorum.
- I'll call her tomorrow.
- Yarın onu arayacağım.
- Don't forget to call him.
- Onu aramayı unutma.
- We need to call someone.
- Birini aramamız gerekiyor.
- Nobody called Tom.
- Hiç kimse Tom'u aramadı.
- I'll call him before I go.
- Gitmeden önce onu arayacağım.
- Tom called the sheriff's office.
- Tom şerifin ofisini aradı.
- May I call you back?
- Sizi sonra geri arayabilir miyim?
- I was just about to call you.
- Ben de seni aramak üzereydim.
- I called her from the hospital.
- Onu hastaneden aradım.
- Shall I call you up later?
- Seni sonra arayayım mı?
- Have I called you at a bad time?
- Ben kötü bir zamanda mı sizi aradım?
- I don't know who called you yesterday.
- Seni dün kimin aradığını bilmiyorum.
- I wish Tom had called me.
- Keşke Tom beni arasaydı.
- I will call a policeman.
- Ben bir polisi arayacağım.
- I was studying English when you called yesterday.
- Dün aradığında İngilizce çalışıyordum.
- I'm sorry to call so late.
- Bu kadar geç aradığım için üzgünüm.
- Can I call you again?
- Seni tekrar arayabilir miyim?
- Just tell them I called.
- Aradığımı söyle.
- Can I make an outside call by this phone?
- Bu telefonla dışarıyı arayabilir miyim?
- Sami won't call you anymore.
- Sami artık seni aramayacak.
- Should we call Tom?
- Tom'u arayalım mı?
- You should've called her.
- Onu aramalıydın.
- She asked him to call her later.
- Daha sonra aramasını istemiş.
- She called us.
- O bizi aradı.
- The girl in the red dress ignored the man dressed in black and called a friend on her cellphone.
- Kırmızı elbiseli kız siyah giyimli adamı görmezden geldi ve cep telefonundan bir arkadaşını aradı.
- Layla called Sami fourteen times.
- Layla on dört kez Sami'yi aradı.
- Did I call at a bad time?
- Kötü bir zamanda mı aradım?
- I don't think Tom knows why Mary called the police.
- Mary'nin polisi neden aradığını Tom'un bildiğini sanmıyorum.
- Please tell Tom that Mary called.
- Tom'a Mary'nin aradığını söyle lütfen.
- You can call me at any time.
- Beni her zaman arayabilirsin.
- Tom promised he'd call as soon as he got there.
- Tom, oraya varır varmaz arayacağını söyledi.
- I'll let them know you called.
- Senin aradığını onlara bildireceğim.
- I had Tom make the call to Mary.
- Tom'a Mary'yi arattım.
- I'll call him when I get there.
- Oraya gittiğimde onu arayacağım.
- Should we call them?
- Onları aramalı mıyız?
- Just tell me who to call.
- Kimi arayacağımı söyle.
- Don't call him on the telephone now.
- Onu şimdi telefonla arama.
- She called me up very late last night.
- Dün gece çok geç saatte beni aradı.
- Nobody ever calls me anymore.
- Artık kimse beni aramıyor.
- Did you call me last night?
- Dün gece beni aradın mı?
- I'm going to call Tom tomorrow and ask him to help.
- Yarın Tom'u arayacağım ve ondan yardım isteyeceğim.
- If he had known her phone number, he could have called her up.
- Eğer telefon numarasını bilseydi, onu arayabilirdi.
- I wish you didn't call me all the time.
- Keşke beni her zaman aramasan.
- How many times has Tom called?
- Tom kaç kere aradı?
- I'll tell Tom you called.
- Aradığını Tom'a söyleyeceğim.
- I tried to call Tom back.
- Tom'u geri aramaya çalıştım.
- I won't call you anymore.
- Artık seni aramayacağım.
- He called me day after day.
- O günde güne beni aradı.
- Why didn't he call me back?
- Beni neden geri aramadı?
- Could you call me later?
- Beni daha sonra arar mısınız?
- He called in to say that he'd be late.
- Geç kalacağını söylemek için aradı.
- Tom didn't have his cell phone with him, so he couldn't call Mary to tell her he'd be late.
- Tom'un cep telefonu yanında olmadığı için Mary'yi arayıp geç kalacağını söyleyemedi.
- I just have to make a call.
- Sadece bir arama yapmak zorundayım.
- Can we call him now?
- Şimdi onu arayabilir miyiz?
- The person you have called cannot be reached at the moment.
- Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor.
- I will call you up, provided that I have time.
- Vaktim olursa sizi ararım.
- Tom was supposed to call me last night, but he didn't.
- Tom'un dün gece beni araması gerekiyordu ama aramadı.
- Call the cops.
- Polisi arayın.
- I was going to call him, but thought better of it.
- Onu arayacaktım ama fikrimi değiştirdim.
- Tom didn't want Mary to call him all the time.
- Tom, Mary'nin onu sürekli aramasını istemedi.
- I'll call him later.
- Onu sonra ararım.
- I'll call you tonight.
- Bu gece arayacağım.
- Tom always calls on Monday.
- Tom her zaman pazartesi günü arar.
- Who called the police?
- Polisi kim aradı?
- I'll call her, but she won't come.
- Onu arayacağım ama gelmeyecek.
- You need to call Tom immediately.
- Tom'u hemen aramalısın.
- Don't call me when I'm at the office.
- Ofisteyken beni arama.
- You said you'd call.
- Arayacağını söyledin.
- Tom doesn't like Mary calling him at work.
- Tom, Mary'nin onu işteyken aramasından hoşlanmıyor.
- If you need to talk to someone, call me any time you want.
- Eğer biriyle konuşmak istersen, beni istediğin zaman arayabilirsin.
- Tell him to call me tomorrow at noon.
- Ona yarın öğlen beni aramasını söyle.
- I was about to call him, but then I forgot.
- Onu aramak üzereydim ama sonra unuttum.
- I'll call you when I arrive in Boston.
- Boston'a vardığımda sizi ararım.
- I wish I'd called him.
- Keşke onu arasaydım.
- Should I call 112?
- 112'yi arayayım mı?
- I'll call you.
- Ben seni arayacağım.
- I think we should call her.
- Sanırım onu aramamız gerekiyor.
- You'd better call them up.
- Onları arasan iyi olur.
- Tom calls me almost every day.
- Tom hemen hemen her gün beni arar.
- Have you called him yet?
- Onu aradın mı?
- Sami called his attorney.
- Sami avukatını aradı.
- Tom called 911.
- Tom 911'i aradı.
- Should I tell him to call you?
- Ona seni aramasını söylemeli miyim?
- I've already called.
- Çoktan aradım.
- I'll call Tom and let him know we'll be late.
- Tom'u arayıp geç kalacağımızı haber vereyim.
- Tom called security.
- Tom güvenliği aradı.
- Tom won't call Mary.
- Tom Mary'yi aramayacak.
- We have to call them.
- Onları aramalıyız.
- Don't bother to call Tom.
- Tom'u aramak için zahmet etmeyin.
- Feel free to call if you need anything.
- Bir şeye ihtiyacınız olursa aramaya çekinmeyin.
- Why don't you call Tom up?
- Neden Tom'u aramıyorsun?
- Tom knows that I'll call you.
- Tom seni arayacağımı biliyor.
- I'll call Tom when I get to Boston.
- Boston'a vardığımda Tom'u arayacağım.
- I wish you'd called first.
- Keşke önce arasaydın.
- I'm not going to call them.
- Ben onları aramayacağım.
- Tom called to say you can't stay with him next week when you visit Boston.
- Tom gelecek hafta sen Boston'u ziyaret ettiğinde onunla kalamayacağını söylemek için aradı.
- Tom called Mary and asked her to come over.
- Tom Mary'yi aradı ve onun uğramasını istedi.
- Tom called Mary a couple of times last week.
- Tom geçen hafta Mary'yi birkaç kez aradı.
- When can I call you?
- Seni ne zaman arayabilirim?
- My mother called me.
- Annem beni aradı.
- She knows that I'll call you.
- Seni arayacağımı biliyor.
- You have to call her.
- Sen onu aramak zorundasın.
- Tom hasn't been able to get a hold of Mary, even though he's been trying to call her all week.
- Tom bütün hafta Mary'yi aramaya çalışmasına rağmen ona ulaşamadı.
- I have to call someone now.
- Şimdi birini aramam lazım.
- Tom calls all the time.
- Tom her zaman arar.
- I called a friend.
- Ben bir arkadaşımı aradım.
- Tom isn't going to call Mary.
- Tom Mary'i aramayacak.
- We'll call him.
- Onu arayacağız.
- Tom said he'd call Mary Monday evening.
- Tom, Mary'i pazartesi akşamı arayacağını söyledi.
- Sami called Layla to come and get him.
- Sami gelip onu alması için Layla'yı aradı.
- Tom called Mary to tell her that he might need her help later in the afternoon.
- Tom, öğleden sonra yardımına ihtiyacı olabileceğini söylemek için Mary'yi aradı.
- Have you called in the bomb squad?
- Bomba imha ekibini aradın mı?
- I'll let her know you called.
- Senin aradığını ona bildireceğim.
- He called me up from Tokyo.
- O, beni Tokyo'dan aradı.
- Some woman called you.
- Bir kadın sizi aradı.
- I must call him sometimes during the morning.
- Sabahları ara sıra onu aramalıyım.
- You can call me.
- Beni arayabilirsin.
- Do you think Tom will call?
- Sizce Tom arayacak mı?
- Tom called while you were in the shower.
- Sen duştayken Tom aradı.
- Can you call Tom?
- Tom'u arayabilir misin?
- Did you call him yet?
- Onu aradın mı?
- I'll call you within a week.
- Bir hafta içinde sizi arayacağım.
- Tom said he called Mary Monday evening.
- Tom pazartesi akşamı Mary'yi arayacağını söyledi.
- I haven't called her yet.
- Onu henüz aramadım.
- Sami immediately called 911.
- Sami hemen 911'i aradı.
- I didn't call you.
- Seni aramadım.
- He won't call this evening.
- Bu akşam aramayacak.
- What do you want me to tell Tom if he calls?
- Tom ararsa ona ne söylememi istersin?
- If you have any questions, you know you can call me.
- Eğer bir sorun olursa beni arayabileceğini biliyorsun.
- Tom just called me.
- Tom az önce beni aradı.
- Please forgive me for forgetting to call you.
- Seni aramayı unuttuğum için lütfen beni bağışla.
- I told you not to call me on weekends.
- Sana beni hafta sonları arama demiştim.
- I called my mother.
- Ben annemi aradım.
- Tom called to say he wouldn't be back till tomorrow.
- Tom yarına kadar dönmeyeceğini söylemek için aradı.
- Can I call you back?
- Seni sonra arayabilir miyim?
- Why did you call?
- Neden aradın?
- I tried to call Tom.
- Tom'u aramayı denedim.
- You're supposed to call Tom.
- Tom'u araman gerekiyor.
- I told you I wasn't going to call Tom.
- Tom'u aramayacağımı sana söyledim.
- Tom called Mary and asked her out.
- Tom Mary'yi aradı ve çıkma teklifinde bulundu.
- I called at his office yesterday.
- Dün ofisini aradım.
- Sami made a call from a shopping mall.
- Sami alışveriş merkezinden bir arama yaptı.
- Let me call Tom.
- Bırak Tom'u ben arayayım.
- Can you tell Tom that I'll call him later?
- Tom'a onu sonra arayacağımı söyler misin?
- Tom calls me every day.
- Tom beni her gün arar.
- Do you really have to call Tom right now?
- Gerçekten şu an Tom'u aramak zorunda mısın?
- I've been trying to call Tom, but I keep accidentally calling you instead.
- Tom'u aramaya çalışıyorum ama yanlışlıkla seni arıyorum.
- Sami made a phone call to the police.
- Sami polisi aradı.
- I thought I told you not to call Tom at school.
- Tom'u okuldayken arama dediğimi sanıyordum.
- I'm sorry I didn't call last night.
- Dün gece aramadığım için üzüldüm.
- He called us.
- O bizi aradı.
- I've been waiting for this call.
- Bu aramayı bekliyordum.
- I'll call you later today.
- Ben bugün daha sonra seni arayacağım.
- We should call Tom and see if he needs any help.
- Biz Tom'u aramalıyız ve herhangi bir yardıma ihtiyacı olup olmadığını anlamalıyız.
- I'll call you in an hour.
- Bir saat içinde seni arayacağım.
- Tom called me on my mobile.
- Tom beni cep telefonumdan aradı.
- Her son called from New York.
- Oğlu onu New York'tan aradı.
- In Europe, you can call the emergency telephone number 112 on a mobile phone without a SIM card or credit.
- Avrupa'da acil durum telefon numarası 112'yi SIM kart veya kontör olmadan cep telefonundan arayabilirsiniz.
- I'll call you this afternoon.
- Ben öğleden sonra seni ararım.
- Were there any calls for me?
- Beni arayan oldu mu?
- Sami called Layla in the middle of the night.
- Sami gecenin bir yarısı Layla'yı aradı.
- Tom called Mary every day.
- Tom her gün Mary'yi aradı.
- Do you want me to call them?
- Onları aramamı ister misin?
- I didn't call Tom.
- Tom'u aramadım.
- I called Tom back.
- Tom'u geri aradım.
- Tom said he wanted to call his lawyer.
- Tom avukatını aramak istediğini söyledi.
- I asked Tom to call you.
- Tom'dan seni aramasını istedim.
- I won't call you again.
- Seni bir daha aramayacağım.
- Andrea's boyfriend called my mother yesterday.
- Andrea'nın erkek arkadaşı dün annemi aradı.
- Please call me whenever it is convenient to you.
- Lütfen sizin için uygun olduğunda beni arayın.
- I called my son.
- Oğlumu aradım.
- Leave me a message and I'll call you back.
- Bana mesaj bırakın, ben sizi ararım.
- I'll call him and apologize.
- Arayıp ondan özür dileyeceğim.
- Call Tom and Mary this evening.
- Bu akşam Tom ve Mary'yi arayın.
- Tom called Mary when he got home.
- Tom eve gittiğinde Mary'i aradı.
- I'm at work now, so I'll call you later.
- Şu an işteyim, seni sonra ararım.
- Did anyone call me while I was out?
- Ben dışardayken beni herhangi biri aradı mı?
- I called Tom to thank him.
- Teşekkür etmek için Tom'u aradım.
- I'll call you when I get there.
- Oraya vardığımda seni arayacağım.
- I need to make another call.
- Bir arama daha yapmalıyım.
- Tom called Mary to tell her he'd be late.
- Tom Mary'yi geç kalacağını söylemek için aradı.
- I can call them.
- Onları arayabilirim.
- One of your teachers called to say you weren't in school today.
- Öğretmenlerinden biri bugün okulda olmadığını söylemek için aradı.
- I need to call the security guard.
- Güvenlik görevlisini aramalıyım.
- Tom asked Mary to call him after dinner.
- Tom Mary'den yemekten sonra onu aramasını istedi.
- I called you because I need to ask you a question.
- Seni aradım çünkü sana bir soru sormam gerekiyor.
- Let me call Tom.
- Tom'u aramama izin ver.
- I called Tom from Boston.
- Tom'u Boston'dan aradım.
- They called me.
- Onlar beni aradılar.
- May I call later?
- Sonra arayabilir miyim?
- I'll call you as soon as I get back from Boston.
- Boston'dan döner dönmez seni arayacağım.
- He immediately called the White House.
- Hemen Beyaz Saray'ı aradı.
- Call me anytime.
- Beni her zaman arayın.
- Can you call me back later?
- Daha sonra beni tekrar arayabilir misin?
- Perhaps we should call Tom.
- Belki de Tom'u aramalıyız.
- I'll call them when I get there.
- Oraya vardığımda onları arayacağım.
- I'll give you a call when I've decided what to do.
- Ne yapacağıma karar verdiğimde seni ararım.
- I want you to call Tom now.
- Şimdi Tom'u aramanı istiyorum.
- Sami called from a resort.
- Sami bir tatil köyünden aradı.
- I'll call Tom back.
- Ben Tom'u geri arayacağım.
- What do you want me to tell Tom if he calls?
- Eğer ararsa Tom'a ne söylememi istersin?
- Could you ask Tom to call Mary?
- Tom'a Mary'yi aramasını söyler misin?
- I tried to call them back.
- Onları geri aramaya çalıştım.
- I called the office.
- Ofisi aradım.
- Layla wanted to make a personal call.
- Layla kişisel bir arama yapmak istiyordu.
- I'd better call them again.
- Onları tekrar arasam iyi olur.
- If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more.
- Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım.
- I don't think you should call Tom.
- Bence Tom'u aramamalısın.
- That's why I called you here.
- Seni burada aramamın nedeni bu.
- I just thought I'd call and check.
- Arayıp kontrol edeyim dedim.
- He gives me a phone call every now and then.
- Ara sıra beni arar.
- Tom won't call back until the meeting's over.
- Tom toplantı bitene kadar aramaz.
- Shall I have him call you?
- Seni aramasını söyleyeyim mi?
- Tom didn't call me.
- Tom beni aramadı.
- Don't you ever call him?
- Onu hiç aramadın mı ki?
- I called him today.
- Bugün onu aradım.
- Tell Tom I'll call him back.
- Tom'a onu arayacağımı söyle.
- Tom called Mary and asked her to meet him for a drink at the bar across from his office.
- Tom Mary'yi aradı ve ofisinin karşısındaki barda bir içki için onunla buluşmasını rica etti.
- Tom said that he'd call me back.
- Tom beni arayacağını söyledi.
- Let me call her.
- Bırak onu arayayım.
- You need to call me immediately.
- Beni hemen aramalısın.
- I'll tell Tom to call you later.
- Tom'a seni daha sonra aramasını söyleyeceğim.
- Tom called the fire department.
- Tom itfaiyeyi aradı.
- Can I call you later?
- Seni sonra arayabilir miyim?
- Tom called Mary to tell her the good news.
- Tom iyi haberi vermek için Mary'yi aradı.
- Tom said he'd call me, but he hasn't yet.
- Tom beni arayacağını söyledi ama henüz aramadı.
- Tom called Mary to ask why she wasn't at the party.
- Tom Mary'yi niçin partide olmadığını sormak için aradı.
- I’ll call you before I leave.
- Ayrılmadan önce seni arayacağım.
- I'll call Jamal tomorrow.
- Jamal'ı yarın arayacağım.
- I'll have her call you when she gets back.
- Döndüğünde seni aramasını söylerim.
- How many times has Tom called?
- Tom kaç kez aradı?
- Can I call you again?
- Sizi tekrar arayabilir miyim?
- Mary called you.
- Mary seni aradı.
- I didn't call 911.
- 911'i ben aramadım.
- He said he'd call me, but he hasn't done it yet.
- Beni arayacağını söylemişti ama henüz aramadı.
- I want Tom to call every day.
- Tom'un her gün aramasını istiyorum.
- I'll tell Tom to call you as soon as he gets in.
- Tom'a gelir gelmez seni aramasını söyleyeceğim.
- We'll call her.
- Biz onu ararız.
- Somebody just called.
- Az önce biri aradı.
- Is it OK to call you tonight?
- Seni bu gece arayabilir miyim?
- I'll call you as soon as I get home.
- Eve varır varmaz seni arayacağım.
- Layla's neighbor called 911.
- Leyla'nın komşusu 911'i aradı.
- Please ask him to call me.
- Lütfen ondan beni aramasını iste.
- Don't forget to call your parents.
- Aileni aramayı unutma.
- She asked him to call her later, but he forgot to.
- Ondan kendisini daha sonra aramasını istedi ama o aramayı unuttu.
- Please call him up.
- Lütfen onu arayın.
- Give him a call.
- Onu arayın.
- Can I call you later?
- Seni daha sonra arayabilir miyim?
- I'll call after going home tomorrow.
- Yarın eve gittikten sonra arayacağım.
- Why don't you just call Tom and tell him you can't do that?
- Neden Tom'u arayıp ona yapamayacağını söylemiyorsun?
- Tom called to tell me he'd been in a traffic accident.
- Tom bir trafik kazası geçirdiğini söylemek için beni aradı.
- Does Tom ever call you?
- Tom hiç seni arar mı?
- Please don't call them again.
- Lütfen onları tekrar arama.
- Let's call her.
- Onu arayalım.
- Tom called to say he'd be a little late.
- Tom biraz geç kalacağını söylemek için aradı.
- Please call me as soon as possible when you arrive in Boston.
- Boston'a vardığınızda lütfen en kısa zamanda beni arayın.
- You can't call Tom.
- Tom'u arayamazsınız.
- I'll call Tom myself.
- Tom'u kendim arayacağım.
- Tom was at school when Mary called him.
- Mary onu aradığında Tom okuldaydı.
- Call Tom for more details.
- Daha fazla ayrıntı için Tom'u arayın.
- I'll call you around five o'clock.
- Seni saat beş gibi arayacağım.
- My hotel told me to call you.
- Otelim seni aramamı söyledi.
- Sami called Layla's work.
- Sami Layla'nın iş yerini aradı.
- Sami waited for Layla's call.
- Sami, Layla'nın aramasını bekledi.
- Tom called the plumber.
- Tom tesisatçıyı aradı.
- We'll call you back.
- Seni sonra geri ararız.
- Tom said Mary would call.
- Tom Mary'nin arayacağını söyledi.
- You can call me any time.
- Beni istediğin zaman arayabilirsin.
- Don't you ever call her?
- Sen onu hiç aramadın mı ki?
- I'm angry that she didn't call me.
- O beni aramadığı için kızgınım.
- Tom didn't call me last night.
- Tom dün gece beni aramadı.
- Will you tell him I called?
- Ona aradığımı söyler misin?
- I forgot to call him today.
- Bugün onu aramayı unuttum.
- You're supposed to call her.
- Onu aramalısın.
- I call Tom almost every day.
- Tom'u hemen hemen her gün ararım.
- I think you need to call him.
- Onu araman gerektiğini düşünüyorum.
- Let me call her.
- Onu aramama izin ver.
- I'm so glad you called.
- Aradığın için çok memnunum.
- Call me if anything interesting happens.
- İlginç bir şey olursa beni arayın.
- In any case, I should call.
- Her halükarda, aramalıyım.
- Tom's neighbors called 911.
- Tom'un komşuları 911'i aramış.
- Tom called the mechanic.
- Tom tamirciyi aradı.
- I'll call when I've finished the work.
- İşimi bitirdiğimde arayacağım.
- Could you call Tom?
- Tom'u arayabilir misin?
- I was so happy to get your call.
- Aradığın için çok mutlu oldum.
- Why didn't you call me sooner?
- Neden beni daha önce aramadın?
- Tom won't call Mary.
- Tom Mary'yi aramıyor.
- Tom never ever calls me anymore.
- Tom artık beni hiç aramıyor.
- I haven't called her yet.
- Henüz onu aramadım.
- What time should I call you?
- Seni ne zaman arayayım?
- Tom called Mary instead of John.
- Tom, John yerine Mary'yi aradı.
- I called Tom's parents.
- Tom'un ailesini aradım.
- You called your son Tom.
- Sen oğlun Tom'u aradın.
- Tom immediately tried to call Mary.
- Tom hemen Mary'yi aramaya çalıştı.
- When are you going to call the doctor's office?
- Doktorun ofisini ne zaman arayacaksın?
- Tom called Mary up yesterday.
- Tom dün Mary'yi aradı.
- I'll call you in a week.
- Bir hafta içinde ararım.
- Someone finally called 911.
- Sonunda biri 911'i aradı.
- You can call me at any time you like.
- İstediğiniz zaman beni arayabilirsiniz.
- Call me if you need my help.
- Yardımıma ihtiyacınız olursa beni arayın.
- Don't you think you should call Tom?
- Tom'u araman gerektiğini düşünmüyor musun?
- Don't let him call her.
- Onu aramasına izin verme.
- If anybody calls, get his number.
- Biri ararsa, numarasını al.
- Please give us a call now if you want to participate in the workshop!
- Çalıştaya katılmak istiyorsanız lütfen şimdi bizi arayın!
- I'll call you if anything happens.
- Bir şey olursa seni ararım.
- Tom gave me his phone number and told me to call him.
- Tom bana telefon numarasını verdi ve onu aramamı söyledi.
- Tom calls his mother once a week.
- Tom annesini haftada bir arar.
- Tom called Mary when he got home.
- Tom eve döndüğünde Mary'yi aradı.
- Could you call me back a bit later?
- Beni biraz sonra arayabilir misin?
- I may have to call you later.
- Seni sonra aramak zorunda kalabilirim.
- As soon as she is ready, give me a call.
- Hazır olur olmaz beni arayın.
- Have you called Tom?
- Tom'u aradın mı?
- Why didn't you call earlier?
- Neden daha önce aramadın?
- Have you ever called Taninna?
- Hiç Taninna'yı aradın mı?
- I've already called.
- Zaten aradım.
- We'll call Tom.
- Tom'u arayacağız.
- I haven't called him back.
- Onu tekrar aramadım.
- I've been trying to call you all night.
- Bütün gece seni aramaya çalıştım.
- I told you not to call me at work.
- Sana beni işteyken arama demiştim.
- I'll give you a call when I get home.
- Eve vardığımda seni arayacağım.
- Tom said he'll call you later.
- Tom seni daha sonra arayacağını söyledi.
- Take a look at the FAQ before you call tech support.
- Teknik desteği aramadan önce SSS bölümüne bir göz atın.
- Tom would've called Mary if he'd had her phone number.
- Tom telefon numarasını almış olsaydı Mary'yi arardı.
- I meant to call them.
- Onları aramak istedim.
- Did anyone call me?
- Biri beni aradı mı?
- Tom called Mary up and asked her what her schedule was.
- Tom Mary'yi aradı ve ona programının ne olduğunu sordu.
- Don't call him.
- Onu arama.
- I asked her to call me at five o'clock.
- Saat beşte beni aramasını istedim.
- He'll call me around six.
- O yaklaşık saat altıda beni arar.
- If anybody calls, get his number.
- Biri ararsa, onun numarasını alın.
- Can I call you?
- Sizi arayabilir miyim?
- Could you call me tonight, please?
- Bu akşam beni arayabilir misiniz, lütfen?
- I'll call you as soon as I get back from Boston.
- Boston'dan geri döner dönmez seni arayacağım.
- Don't call me.
- Beni arama.
- Tom called me late last night.
- Tom dün gece beni geç saatte aradı.
- Did anyone call me when I was out?
- Dışarıdayken beni arayan oldu mu?
- You won't believe who called me today.
- Bugün beni kimin aradığına inanmayacaksın.
- I've told you not to call me, Tom.
- Beni aramamanı söyledim, Tom.
- Should we call her?
- Onu aramalı mıyız?
- The woman that called yesterday has already come.
- Dün arayan kadın çoktan geldi.
- Tom called Mary to ask her whether she wanted him to buy some bread on his way home from work.
- Tom Mary'yi işten eve dönerken ekmek almasını isteyip istemediğini sormak için aradı.
- There was a call from your mobile phone company.
- Cep telefonu şirketinizden aradılar.
- Fadil was waiting for Layla to call him.
- Fadıl, Leyla'nın kendisini aramasını bekliyordu.
- I'll call Tom on Monday.
- Tom'u pazartesi günü arayacağım.
- Shall I call you up later?
- Seni daha sonra arayayım mı?
- I never called them back.
- Onları hiç geri aramadım.
- We'll call her.
- Biz onu arayacağız.
- Why didn't Tom try to call Mary?
- Tom neden Mary'i aramaya çalışmadı.
- Call Tom for more information.
- Daha fazla bilgi için Tom'u arayın.
- Can you call my mom, please?
- Annemi arayabilir misin, lütfen?
- I'm going to call you right back.
- Seni hemen geri arayacağım.
- You should call them right now.
- Onları hemen şimdi aramalısın.
- If there's anything we can do, just call.
- Yapabileceğimiz bir şey varsa, aramanız yeterli.
- I forgot to call Tom.
- Tom'u aramayı unuttum.
- Tell Tom I'll call later this afternoon.
- Tom'a öğleden sonra arayacağımı söyle.
- I didn't call.
- Ben aramadım.
- I need to call her.
- Benim onu aramam gerekir.
- The manager will be out of the office all morning so call him back in the end of the day.
- Müdür bütün sabah ofis dışında olacak, bu yüzden onu gün sonunda tekrar arayın.
- She won't call.
- Aramayacak.
- I'm sorry I didn't call sooner.
- Daha önce aramadığım için özür dilerim.
- I call Tom almost every day.
- Tom'u neredeyse her gün arıyorum.
- I will call you up, provided that I have time.
- Zamanım olursa sizi ararım.
- Tom plans to call you right after lunch.
- Tom öğle yemeğinden hemen sonra seni aramayı planlıyor.
- Was that you who called late last night?
- Dün gece geç saatte arayan sen miydin?
- He called me from across the pond.
- Beni göletin karşısından aradı.
- Call ahead to save time.
- Zamandan kazanmak için önceden arayın.
- He called him.
- Onu aradı.
- I'll tell Tom you called.
- Tom'a aradığını söyleyeceğim.
- Tom says he's sorry he didn't call.
- Tom aramadığına üzgün olduğunu söylüyor.
- She called her mother.
- O, annesini aradı.
- I tried to call them.
- Onları aramaya çalıştım.
- Tom called 911.
- Tom, 911'i aradı.
- I'm going to call them.
- Onları arayacağım.
- I had Tom make the call to Mary.
- Mary'yi Tom'a arattım.
- Call 110 right now.
- Hemen 110'u arayın.
- Tom was supposed to call Mary last night, but he forgot.
- Tom'un dün gece Mary'yi araması gerekiyordu ama unuttu.
- Did anyone call you?
- Kimse seni aradı mı?
- I'll tell them you called.
- Aradığını onlara söyleyeceğim.
- I have clients to call.
- Aramam gereken müşterilerim var.
- Tom is going to call me around six.
- Tom beni altı civarında arayacak.
- Tom usually calls at this time.
- Tom genellikle bu saatlerde arar.
- Tom calls his karate teacher Sensei.
- Tom karate hocası Sensei'i aradı.
- I shouldn't have called.
- Aramamalıydım.
- I'll call her when I get there.
- Oraya gittiğimde onu arayacağım.
- Tom is waiting for Mary to call.
- Tom Mary'nin aramasını bekliyor.
- I ought to give Tom a call.
- Tom'u aramalıyım.
- I won't call you again.
- Seni tekrar aramayacağım.
- Tom hasn't called you, has he?
- Tom seni aramadı, değil mi?
- I want you to call her now.
- Şimdi onu aramanı istiyorum.
- I have to call them.
- Onları aramak zorundayım.
- I think we should call them.
- Sanırım onları aramalıyız.
- People don't know where to call.
- İnsanlar nereyi arayacaklarını bilmiyorlar.
- I called him from the hospital.
- Onu hastaneden aradım.
- Roy looks happy when his girlfriend calls him.
- Kız arkadaşı kendisini aradığında, Roy mutlu görünüyor.
- Is it too early to call Tom?
- Tom'u aramak için çok mu erken?
- You can call me whenever you want.
- Ne zaman istersen beni arayabilirsin.
- Should I tell her to call you?
- Ona seni aramasını söyleyeyim mi?
- Take a look at the FAQ before you call tech support.
- Teknik desteği aramadan önce Sıkça Sorulan Sorular'a göz atın.
- I'll call him tomorrow.
- Yarın onu arayacağım.
- You need to call me.
- Beni araman gerek.
- Why didn't you call me yesterday evening?
- Dün akşam beni neden aramadın?
- I wish you'd call them.
- Keşke onları arasan.
- I expected Tom to call, but he didn't.
- Tom'un aramasını bekledim ama aramadı.
- You can't call her.
- Onu arayamazsın.
- I'm the one who has to call Tom.
- Tom'u aramak zorunda olan kişi benim.
- Who should I call?
- Ben kimi aramalıyım?
- Nobody called.
- Hiç kimse aramadı.
- You can't call her.
- Sen onu arayamazsın.
- Why don't you call him up?
- Neden onu aramıyorsun?
- I'm going to call Tom later.
- Tom'u daha sonra arayacağım.
- Tom called the neighbors.
- Tom komşuları aradı.
- Tom called Mary back.
- Tom Mary'i geri aradı.
- Should I call 911?
- 911'i arayayım mı?
- I'll call him.
- Onu arayacağım. Onu arayacağım.
- I'm really glad you called.
- Aradığınız için gerçekten memnun oldum.
- Who can I call to fix my plumbing?
- Su tesisatımı tamir etmek için kimi arayabilirim?
- I forgot to call her.
- Onu aramayı unuttum.
- Should I tell him to call you?
- Ona seni aramasını söyleyeyim mi?
- I'll be in and out all day, so it might be best if you call around after dinner.
- Bütün gün eve girip çıkacağım, o yüzden akşam yemekten sonra ararsanız iyi olur.
- I tried to call them back.
- Onları tekrar aramaya çalıştım.
- Tom never even called me back.
- Tom beni geri aramadı bile.
- Should we call him?
- Onu aramalı mıyız?
- Tom called everybody.
- Tom herkesi aradı.
- You need to call Tom.
- Tom'u aramalısın.
- Tom called Mary to tell her he'd be late.
- Tom Mary'yi ona geç kalacağını söylemek için aradı.
- I called Tom first.
- Önce Tom'u aradım.
- Would you please call him back later?
- Lütfen onu daha sonra geri arar mısınız?
- If I'd known Tom's phone number, I'd have called him.
- Tom'un telefon numarasını bilseydim, onu arardım.
- Tom asked me to call Mary.
- Tom benden Mary'yi aramamı istedi.
- I'll call you soon.
- Seni yakında arayacağım.
- She was out when I called.
- Aradığımda dışarıdaydı.
- I'll call you back later.
- Ben sizi daha sonra tekrar arayacağım.
- If you see the cat in this picture, please call us.
- Bu resimdeki kediyi görürseniz, lütfen bizi arayın.
- I'm going to call her.
- Onu arayacağım.
- I'll call Tom tomorrow.
- Yarın Tom'u arayacağım.
- Remind me to tell Tom to call Mary.
- Hatırlat da Tom'a Mary'yi aramasını söyleyeyim.
- Could you ask her to call me?
- Ondan beni aramasını isteyebilir misin?
- He called me the following day.
- O ertesi gün beni aradı.
- We've got to call Tom.
- Tom'u aramalıyız.
- I'll call you when I need you.
- İhtiyacım olduğunda seni arayacağım.
- Maybe you should call him.
- Belki de onu aramalısın.
- I told you not to call me on weekends.
- Hafta sonları beni aramamanı söyledim.
- I called to thank him.
- Ona teşekkür etmek için aradım.
- You really need to call Tom.
- Gerçekten Tom'u araman gerekiyor.
- He called up his uncle as soon as he got to Matsuyama.
- Matsuyama'ya varır varmaz amcasını aradı.
- I can make a call.
- Ben arama yapabilirim.
- I'm going to have to call you back.
- Seni sonra aramak zorunda kalacağım.
- I called Tom to apologize to him, but he hung up on me.
- Ondan özür dilemek için Tom'u aradım ama o, telefonu kapattı.
- I'm glad you didn't call her.
- Onu aramadığına sevindim.
- I'll call you when I get to the station.
- İstasyona vardığımda seni arayacağım.
- I called her up.
- Onu aradım.
- I'll call you back in an hour.
- Seni bir saat sonra arayacağım.
- He said that he would call you later.
- Seni sonra arayacağını söyledi.
- I'll call you as soon as I get to Chicago.
- Şikago'ya varır varmaz seni arayacağım.
- I've already called him.
- Zaten onu aradım.
- I had been reading a book for some time when he called.
- O aradığında bir süredir kitap okuyordum.
- Tom calls his mother three or four times a week.
- Tom annesini haftada üç ya da dört kez arar.
- Please remind me to call John at nine.
- Lütfen bana John'u dokuzda aramamı hatırlat.
- He will either come or call me.
- O, ya gelecek ya da beni arayacaktır.
- Let's hope they call you if something goes wrong.
- Bir şey yanlış giderse onların aramasını umalım.
- I was going to call and tell Tom everything.
- Tom'u arayıp her şeyi anlatacaktım.
- You're going to have to call Tom.
- Tom'u araman gerekecek.
- Why doesn't he call me anymore?
- Neden artık o beni aramıyor?
- I am sorry, but he didn't call.
- Üzgünüm ama aramadı.
- She called to tell me that her husband would be out of town for the weekend.
- O, kocasının hafta sonunda şehir dışında olacağını bana söylemek için aradı.
- You're supposed to call them.
- Onları araman gerekiyordu.
- Mayuko called me back.
- Mayuko beni geri aradı.
- Tom called Mary every ten minutes.
- Tom her on dakikada bir Mary'yi aradı.
- She called him every other day.
- Onu her gün aradı.
- I'm going to call Tom right now.
- Hemen Tom'u arayacağım.
- Tell Tom that I'll call him back.
- Tom'a onu geri arayacağımı söyle.
- Tom should've called Mary.
- Tom'un Mary'yi araması gerekiyordu.
- I need to call them.
- Onları aramalıyım.
- You called?
- Sen aradın mı?
- I was watching TV when she called.
- Aradığında televizyon izliyordum.
- If you don't leave, I'm going to call the cops.
- Eğer gitmezsen polisleri arayacağım.
- Tom called Mary three times this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra üç kez Mary'yi aradı.
- Tom called Mary and asked her to meet him for a drink at the bar across from his office.
- Tom Mary'yi aradı ve ofisinin karşısındaki barda bir şeyler içmek için buluşmak istediğini söyledi.
- I call her very often.
- Onu çok sık ararım.
- I was going to call her today.
- Bugün onu arayacaktım.
- I called a guy I know in the FBI and requested help.
- FBI'da tanıdığım bir adamı aradım ve yardım istedim.
- How come you didn't call me?
- Niçin beni aramadın?
- When are you going to call?
- Ne zaman arayacaksın?
- Tom called me just after midnight.
- Tom gece yarısından sonra beni aradı.
- I called Tom, but his number's been disconnected.
- Tom'u aradım ama numarası kapatılmış.
- We have to call Tom.
- Tom'u aramalıyız.
- Can you call my mom, please?
- Annemi arayabilir misin lütfen?
- Dan tried to call Linda several times.
- Dan Linda'yı birkaç kez aramaya çalıştı.
- Is there anybody you want me to call?
- Aramamı istediğiniz birisi var mı?
- You only have to call Jean.
- Sadece Jean'i aramak zorundasın.
- I'm so glad you called.
- Aradığına çok sevindim.
- Don't forget to call Tom.
- Tom'u aramayı unutma.
- Did you ever call her?
- Onu hiç aradın mı ki?
- My dad just called.
- Az önce babam aradı.
- I'll call you up around eight this evening.
- Bu akşam sekiz civarında seni arayacağım.
- I never called Tom back.
- Tom'u hiç geri aramadım.
- Should I call her?
- Onu aramalı mıyım?
- I wanted to call you.
- Sizi aramak istedim.
- I called them from the hospital.
- Onları hastaneden aradım.
- Tom called Mary from John's house.
- Tom, John'un evinden Mary'yi aradı.
- When was the last time you called Tom?
- En son ne zaman Tom'u aradın?
- Did Tom call you?
- Tom seni aradı mı?
- Don't forget to call Luc.
- Luc'u aramayı unutma.
- Tom is going to call you soon.
- Tom yakında sizi arayacak.
- They called me.
- Beni aradılar.
- Is it cheaper to call after nine?
- Dokuzdan sonra aramak daha mı ucuz?
- I didn't call Tom.
- Ben Tom'u aramadım.
- I'll call Tom before I leave for Boston.
- Boston'a gitmeden önce Tom'u arayacağım.
- He called his mother up from the airport.
- Havaalanından annesini aradı.
- Sami called Layla and told her what happened.
- Sami, Leyla'yı aradı ve ne olduğunu ona anlattı.
- Can you call me later?
- Beni sonra arayabilir misin?
- Don't you ever call Tom?
- Hiç Tom'u aramıyor musun?
- I had a call from her for the first time in a long time.
- Uzun zamandır ilk kez beni aradı.
- I'll call if I hear anything.
- Bir şey duyarsam ararım.
- I'll call him tonight.
- Bu akşam onu arayacağım.
- Nobody called.
- Kimse aramadı.
- Please call before you come.
- Lütfen gelmeden önce arayın.
- We've got to call Tom.
- Tom'u aramak zorundayız.
- Let me call my wife and tell her I won't be home for dinner.
- Karımı arayıp akşam yemeğinde evde olmayacağımı söyleyeyim.
- Wasn't Tom the first person we called?
- İlk aradığımız kişi Tom değil miydi?
- Why don't you give me a call later?
- Neden beni daha sonra aramıyorsun?
- Do you think Tom will call?
- Sence Tom arayacak mı?
- Tom didn't intend to call Mary.
- Tom Mary'yi aramak niyetinde değildi.
- I'm the one who called 911.
- 911'i arayan bendim.
- I can call Tom.
- Tom'u arayabilirim.
- Mary hasn't called.
- Mary aramadı.
- I can call them if you want.
- İstersen onları arayabilirim.
- Thank you for your call.
- Aradığınız için teşekkürler.
- I called Tom up from Boston.
- Tom'u Boston'dan aradım.
- When did she call?
- O ne zaman aradı?
- I never called him back.
- Onu hiç geri aramadım.
- Tom called me out of the blue one day.
- Tom beni bir gün aniden aradı.
- If you need anything, you can call, alright?
- Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin, tamam mı?
- Would you mind if I gave Tom a call?
- Tom'u aramamın bir sakıncası var mı?
- Tom never forgets to call his mother on her birthday.
- Tom annesini doğum gününde aramayı asla unutmaz.
- I want you to call Tom now.
- Tom'u hemen aramanı istiyorum.
- Could you tell me how to call this number?
- Bu numarayı nasıl arayacağımı söyleyebilir misiniz?
- I'll get Tom to call you.
- Tom'a seni aratacağım.
- I hope Tom will call me.
- Umarım Tom beni arar.
- Sami called Layla the killer.
- Sami katil Layla'yı aradı.
- I'll call you some other time.
- Seni başka bir zaman arayacağım.
- I haven't called them yet.
- Henüz onları aramadım.
- Did you ever call him?
- Hiç onu aradın mı?
- I want you to call him.
- Onu aramanı istiyorum.
- Tom promised that he'd call.
- Tom arayacağına söz verdi.
- I should've called you.
- Seni aramalıydım.
- Do you want me to call her?
- Onu aramamı ister misin?
- What did Mary say when she called?
- Mary aradığı zaman ne söyledi?
- I asked them to call you.
- Onların seni aramasını istedim.
- I'll give her a call.
- Onu arayacağım.
- He said he would call tomorrow.
- Yarın arayacağını söyledi.
- I called at his house yesterday.
- Dün evini aradım.
- She called him.
- Onu aradı.
- Tom will call.
- Tom arayacak.
- She says she will call you later.
- Seni daha sonra arayacağını söyledi.
- I think you need to call her.
- Bence onu aramalısın.
- Sami is not legally allowed to call or e-mail Layla.
- Sami'nin yasal olarak Layla'yı arama ya da e-posta gönderme izni yok.
- Dan tried to call Linda numerous times.
- Dan, Linda'yı sayısız kez aramaya çalıştı.
- Maybe you'd better call Tom.
- Belki de Tom'u arasan iyi olur.
- Call 1-800 TATOEBA now for a free sentence.
- Ücretsiz cümle için hemen 1-800 TATOEBA'yı arayın.
- Who called you?
- Seni kim aradı?
- He called a lot of people.
- Bir sürü kişiyi aradı.
- We'll call you later.
- Seni sonra ararız.
- Is it true that you called Taninna in the middle of the night?
- Gecenin bir yarısı Taninna'yı aradığınız doğru mu?
- I'll give him a call.
- Onu arayacağım.
- Please tell Tom to call me.
- Lütfen Tom'a beni aramasını söyle.
- Tom called me in the middle of the night.
- Tom gecenin ortasında beni aradı.
- Layla called Sami a couple of times.
- Layla birkaç kez Sami'yi aradı.
- I'll call you tomorrow.
- Yarın sizi arayacağım.
- Please don't call him again.
- Lütfen onu tekrar arama.
- I was going to call them today.
- Onları bugün arayacaktım.
- I called Tom last night around midnight.
- Dün gece yarısı Tom'u aradım.
- Tom called Mary and had her pick him up at the station.
- Tom Mary'i aradı ve onu istasyondan almasını istedi.
- We're going to call Tom.
- Tom'u arayacağız.
- Can you tell Tom that I called?
- Tom'a aradığımı söyleyebilir misiniz?
- I've told you not to call me, Tom.
- Sana beni aramamanı söyledim Tom.
- Fadil called his brother and they planned a robbery.
- Fadıl erkek kardeşini aradı ve bir soygun planladılar.
- I want you to call them now.
- Onları derhal aramanı istiyorum.
- Call me when you can.
- Arayabildiğin zaman beni ara.
- Tom will call you.
- Tom seni arayacak.
- Call your congressman.
- Milletvekilinizi arayın.
- If anyone calls me up while I'm away, tell them I'll be back by five.
- Eğer ben yokken biri beni ararsa, beş gibi döneceğimi söyleyin.
- Did Tom call Mary?
- Tom, Mary'i aradı mı?
- Should I tell Tom to call you?
- Tom'a seni aramasını söylemeli miyim.
- A guy named Tom called here yesterday.
- Dün Tom adında bir adam burayı aradı.
- I can't believe Tom hasn't called.
- Tom'un aramadığına inanamıyorum.
- Tom called Mary to ask her out.
- Tom ona çıkma teklif etmek için Mary'yi aradı.
- I think we should call him.
- Sanırım onu aramalıyız.
- Tom called to say he'd be late.
- Tom geç kalacağını söylemek için aradı.
- If I find your passport, I'll call you.
- Eğer pasaportunu bulursam, ben seni arayacağım.
- Call us toll-free at 1-800-446-2581.
- Bizi 1-800-446-2581'den ücretsiz arayın.
- Should I tell Tom to call you?
- Tom'a seni aramasını söylemem gerekiyor mu?
- Don't forget to call me back.
- Beni tekrar aramayı unutma.
- I'll call you in an hour.
- Seni bir saat içinde arayacağım.
- Last night I stayed home to be able to receive your phone call.
- Dün gece aramana cevap verebilmek için evde kaldım.
- Sami called Layla and wished her a happy birthday.
- Sami, Layla'yı aradı ve ona mutlu yıllar diledi.
- Tom said not to call.
- Tom aramamasını söyledi.
- Tom called Mary in the middle of the night.
- Tom gecenin bir yarısı Mary'yi aradı.
- Have you called her yet?
- Onu aradın mı?
- Tom would've called Mary if he'd had her phone number.
- Tom, Mary'nin telefon numarasını almış olsaydı onu arardı.
- When you called, I was already awake.
- Sen aradığında zaten uyanıktım.
- Did anyone call me up?
- Beni arayan oldu mu?
- I'll call them tomorrow.
- Yarın onları arayacağım.
- What did Tom say when he called?
- Sen aradığında Tom ne dedi?
- Tom called tech support for help.
- Tom yardım için teknik desteği aradı.
- I think you should call them.
- Sanırım onları aramalısın.
- Tom told me he called you.
- Tom bana seni aradığını söyledi.
- Tell him to call me tomorrow at noon.
- Yarın öğlen beni aramasını söyle.
- I'll call you when it's done.
- Bitince seni ararım.
- Call us toll-free at 1-800-446-2581.
- Bizi ücretsiz olarak 1-800-446-2581'den arayın.
- Have you called Tom yet?
- Tom'u aradın mı?
- I'll call you tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra seni arayacağım.
- Don't forget to call me up tonight.
- Bu gece beni aramayı unutma.
- Why don't you call her?
- Sen neden onu aramıyorsun?
- I tried to call him, but the line was busy, and I couldn't get through.
- Onu aramayı denedim, ama hat meşguldü ve başaramadım.
- I have to call him.
- Onu aramak zorundayım.
- Tom should've called me.
- Tom aramalıydı beni.
- He answers us whenever we call him.
- Biz onu her ne zaman arasak bize cevap verir.
- He called her every other day.
- Onu gün aşırı arardı.
- She waited for him to call.
- Onun aramasını bekledi.
- Tom called the office to say that he'd be late.
- Tom ofisi arayıp geç kalacağını söyledi.
- Tom didn't call Mary like he promised he would.
- Tom söz verdiği gibi Mary'yi aramadı.
- Why haven't you called?
- Neden aramadın?
- I called you yesterday.
- Seni dün aradım.
- Why don't you call her?
- Niye onu aramıyorsun?
- Call Tom and tell him we're on our way.
- Tom'u arayın ve ona yolda olduğumuzu söyleyin.
- Should I call 911?
- Ben 911'i arayayım mı?
- I promise I'll call.
- Arayacağıma söz veriyorum.
- Did you just call me?
- Az önce beni mi aradın?
- I wish I'd called you.
- Keşke seni arasaydım.
- I'll call them back.
- Onları geri arayacağım.
- Don't forget to call them.
- Onları aramayı unutma.
- Tom said he'd call me back.
- Tom beni tekrar arayacağını söyledi.
- I can't call Tom.
- Tom'u arayamam.
- Call the firefighters.
- İtfaiyecileri arayın.
- I'll call you as soon as I can.
- En kısa zamanda seni arayacağım.
- I'll call him for you.
- Onu senin için arayacağım.
- Nobody called her.
- Kimse onu aramadı.
- Tom came as soon as we called him.
- Tom biz onu arar aramaz geldi.
- If Tom calls, tell him we're on our way.
- Tom ararsa, ona yolda olduğumuzu söyle.
- You need to call me immediately.
- Hemen beni aramanız gerekiyor.
- Tom told me I could call you.
- Tom seni arayabileceğimi söyledi.
- He calls me often.
- Beni sık sık arar.
- Why don't you just call Tom and tell him you can't do that?
- Neden Tom'u arayıp bunu yapamayacağını söylemiyorsun?
- Sami called every restaurant in the city.
- Sami şehirdeki her restoranı aradı.
- If I had known your telephone number, I would have called you.
- Telefon numaranı bilseydim seni arardım.
- I get a busy signal when I try to call Tom.
- Tom'u aramaya çalıştığımda bir meşgul sinyali alıyorum.
- Why don't you respond when I call?
- Neden aradığımda cevap vermiyorsun?
- I'm not here if anybody calls.
- Biri ararsa ben burada değilim.
- Could you call me back a bit later?
- Beni biraz sonra tekrar arayabilir misin?
- Tom calls Mary once in a while.
- Tom arada bir Mary'yi arar.
- I'll call security.
- Güvenliği arayacağım.
- I'll call Tom.
- Tom'u arayacağım.
- I'll call you when I need you.
- Sana ihtiyacım olduğunda seni ararım.
- I'll call you at seven.
- Seni yedide ararım.
- I used to call Tom a lot.
- Ben Tom'u çok arardım.
- Tom was attending an earthquake conference when Mary called him.
- Mary onu aradığında Tom bir deprem konferansına katılıyordu.
- Leave a message and I'll call you.
- Mesaj bırakın, ben sizi ararım.
- Tom called home.
- Tom evi aradı.
- Sami called Layla in the middle of the night.
- Sami gecenin ortasında Leyla'yı aradı.
- I called Tom to apologize to him, but he hung up on me.
- Özür dilemek için Tom'u aradım ama telefonu yüzüme kapattı.
- I called to thank them.
- Onları teşekkür etmek için aradım.
- Tom called Mary just before midnight.
- Tom gece yarısından hemen önce Mary'yi aradı.
- Tom often calls Mary.
- Tom Mary'yi sıkı sık arar.
- Why don't you give me your number and I'll call you?
- Neden bana numaranı vermiyorsun, ben de seni aramıyorum?
- Tom is going to call you soon.
- Tom yakında seni arayacak.
- Tom sometimes calls Mary in the morning before breakfast.
- Tom bazen Mary'yi sabah kahvaltıdan önce arar.
- I called Tom today.
- Bugün Tom'u aradım.
- She called the campus police.
- Kampüs polisini aradı.
- Have you called her yet?
- Henüz onu aramadın mı?
- Tom called while you were out.
- Sen dışarıdayken Tom aradı.
- You can call us at any time.
- Bizi istediğin zaman arayabilirsin.
- Tom called me from Boston yesterday.
- Tom dün beni Boston'dan aradı.
- You didn't call me.
- Beni aramadın.
- Sami could call Layla at any time.
- Sami, Layla'yı istediği zaman arayabilirdi.
- You can't call him.
- Onu arayamazsın.
- We have to call him.
- Onu aramalıyız.
- Sami called me and told me to come over.
- Sami beni aradı ve gelmemi söyledi.
- Can you tell Tom that I called?
- Tom'a aradığımı söyler misiniz?
- That's why I called you.
- Seni bu yüzden aradım.
- I almost called Tom.
- Neredeyse Tom'u arıyordum.
- It was a friend of mine who called.
- Arayan bir arkadaşımdı.
- I'll call Tom and let him know we'll be late.
- Tom'u arayacağım ve ona geç kalacağımızı bildireceğim.
- I'll call if we need you.
- Size ihtiyacımız olursa ararım.
- Tom told Mary to give him a call after dinner.
- Tom, Mary'ye yemekten sonra kendisini aramasını söyledi.
- Sami called his brother and they planned a robbery.
- Sami kardeşini aradı ve bir soygun planladılar.
- I did not call you.
- Ben sizi aramadım.
- Are you going to call Tom again?
- Tom'u tekrar arayacak mısın?
- He called her cell phone.
- Cep telefonunu aradı.
- I can call anyone I want on my car-phone.
- Araba telefonumla istediğim herkesi arayabilirim.
- Tom wants you to call him back as soon as possible.
- Tom onu en kısa zamanda geri aramanı istiyor.
- I'll call her myself.
- Onu kendim arayacağım.
- I want you to call them now.
- Şimdi onları aramanı istiyorum.
- Why don't you give me your number and I'll call you?
- Neden bana numaranı vermiyorsun ve ben seni ararım?
- Can I call you tomorrow?
- Seni yarın arayabilir miyim?
- She grabbed her cellphone and called her husband.
- O, cep telefonunu kaptı ve kocasını aradı.
- Tom called Mary this morning.
- Tom, bu sabah Mary'i aradı.
- Tom said that he will call you later.
- Tom seni daha sonra arayacağını söyledi.
- Does he often call his parents at home?
- Memleketteki ebeveynlerini sık sık arar mı?
- Tom wanted Mary to call him.
- Tom Mary'nin onu aramasını istedi.
- Sami has called me about Layla.
- Sami beni Layla için aradı.
- Tom called the office.
- Tom büroyu aradı.
- We'll call you if we need you.
- Sana ihtiyacımız olursa seni ararız.
- You should call him.
- Onu aramalısın.
- Tom called up his friend.
- Tom arkadaşını aradı.
- I called her this afternoon.
- Bu öğleden sonra onu aradım.
- Why don't you call her?
- Neden onu aramıyorsun?
- I asked him to call you.
- Onun seni aramasını istedim.
- I'll call him in a few minutes.
- Birkaç dakika içerisinde onu arayacağım.
- I told you never to call me again.
- Beni bir daha aramamanı söyledim.
- I'll call you soon.
- Seni birazdan arayacağım.
- I just got a call from my office.
- Az önce ofisimden aradılar.
- Tom called to say he couldn't attend the meeting.
- Tom toplantıya katılamayacağını söylemek için aradı.
- I don't know who called you yesterday.
- Dün seni kimin aradığını bilmiyorum.
- Tom won't call Mary.
- Tom'un Mary'yi arayacağı yok.
- Bob was on the point of leaving when I called him.
- Onu aradığımda Bob gitmek üzereydi.
- Tom wants to call his lawyer.
- Tom avukatını aramak istiyor.
- Tom called Mary to say he'd be late.
- Tom geç kalacağını söylemek için Mary'yi aradı.
- Can I make an outside call by this phone?
- Bu telefonla dış arama yapabilir miyim?
- Get him to call me.
- Ona beni arattır.
- I forgot to call her last night.
- Dün gece onu aramayı unuttum.
- Mary will call her mother-in-law.
- Mary kayınvalidesini arayacak.
- I called you last night to give you the good news.
- Dün gece iyi haberi vermek için seni aradım.
- Sami called the authorities.
- Sami yetkilileri aradı.
- I almost called Tom.
- Neredeyse Tom'u arayacaktım.
- He said he'd call me back.
- Beni geri arayacağını söyledi.
- I almost called them.
- Neredeyse onları arıyordum.
- We'll call you.
- Sizi arayacağız.
Show More (1132)
|
2 |
call |
demek |
v. |
|
- Don't call me a liar; I'm telling the truth.
- Bana yalancı deme; ben doğruyu söylüyorum.
- His name is Michael, but his friends call him Mikey.
- Adı Michael ama arkadaşları ona Mikey diyor.
- I have seen an Iraqi baby's lacerated head, lacerated by the weapons of those who call themselves liberators.
- Kendilerine kurtarıcı diyenlerin silahlarıyla parçalanmış Iraklı bir bebeğin parçalanmış kafasını gördüm.
- There are those who say that we should now call it a day.
- Artık buna bir gün dememiz gerektiğini söyleyenler var.
- Yet, where is the European nation when it lacks what Renan called a desire to live together?
- Ancak Renan'ın birlikte yaşama arzusu dediği şeyden yoksun olan Avrupa ulusu nerededir?
- We call inherited property what in fact is an elective administration.
- Miras kalan mülk dediğimiz şey aslında seçimli bir yönetimdir.
- We cannot simply call what we have done so far success and move on to the next failed state.
- Şimdiye kadar yaptıklarımıza başarı deyip bir sonraki başarısız devlete geçemeyiz.
- What in Catalan we call , that is, disenchantment, is today the general dynamic.
- Katalanca'da hayal kırıklığı dediğimiz şey bugün genel dinamiktir.
- We must continue to call a spade a spade.
- Maçaya maça demeye devam etmeliyiz.
- Let us call all of these laws, however, because they are laws.
- Ancak tüm bunlara yasa diyelim, çünkü bunlar yasadır.
- And this place has island status, so we shall call it an island region!
- Ve burası ada statüsünde, bu yüzden buraya bir ada bölgesi diyeceğiz!
- Is this now a licence, as some fellow MEPs call it, for every country to do as they like?
- Bazı milletvekili arkadaşların dediği gibi, bu artık her ülkenin istediğini yapabilmesi için bir ruhsat mı?
- The framework of preparations presents a situation which I would call unequal.
- Hazırlıklar çerçevesi, eşitsiz diyebileceğim bir durum ortaya koymaktadır.
- Is this now a licence, as some fellow MEPs call it, for every country to do as they like?
- Bazı AP üyesi arkadaşlarımızın dediği gibi, bu artık her ülkenin istediğini yapmasına izin veren bir ruhsat mı?
- There is no point in grading them on a scale of evilness and calling Fidel Castro's dictatorship 'benign'.
- Fidel Castro'nun diktatörlüğüne 'iyi huylu' diyerek onları kötülük skalasında derecelendirmenin bir anlamı yoktur.
- These days, one could no doubt call it a benchmarking exercise.
- Bugünlerde buna hiç şüphesiz bir kıyaslama çalışması denebilir.
- Those who call it cultural policy are referring to the debate or dispute that we could have.
- Buna kültür politikası diyenler, yapabileceğimiz tartışma veya anlaşmazlığa atıfta bulunuyorlar.
- That is scarcely what you would call a responsible social policy.
- Buna sorumlu bir sosyal politika demek pek mümkün değildir.
- This is what I would call an extension in favour of family life.
- Ben buna aile yaşamı lehine bir genişleme diyebilirim.
- Its name is irrelevant, but let us call it Echelon for the sake of convenience.
- İsmi önemsiz ancak kolaylık olması açısından Echelon diyelim.
- The time has come to call a spade, a spade, as you say yourself, and therefore to talk about European laws.
- Sizin de söylediğiniz gibi, maça maça demenin ve dolayısıyla Avrupa yasaları hakkında konuşmanın zamanı geldi.
- Burning waste and calling it recovery is stretching the imagination to the extreme.
- Atık yakmak ve buna geri kazanım demek hayal gücünü aşırı derecede zorlamaktır.
- There is no point in grading them on a scale of evilness and calling Fidel Castro's dictatorship 'benign'.
- Fidel Castro'nun diktatörlüğüne "iyi huylu" diyerek onları kötülük skalasında derecelendirmenin bir anlamı yoktur.
- That is what people call 'peace-enforcing', the imposition of peace.
- İnsanlar buna 'barışın uygulanması' diyorlar, daha doğrusu bu barışın dayatılması.
- I could use old-fashioned language and call it daft.
- Eski moda bir dil kullanabilir ve buna aptallık diyebilirim.
- Whatever its content they are happy to call this product chocolate.
- İçeriği ne olursa olsun bu ürüne çikolata demekten mutluluk duyuyorlar.
- Let me make one last comment on what we call civil society.
- Sivil toplum dediğimiz şey hakkında son bir yorum yapmama izin verin.
- What in Catalan we call , that is, disenchantment, is today the general dynamic.
- Katalancada hayal kırıklığı dediğimiz şey bugün genel dinamiktir.
- The third line of approach is very broad and covers everything we call space applications.
- Üçüncü yaklaşım çizgisi çok geniştir ve uzay uygulamaları dediğimiz her şeyi kapsar.
- Is this what you call sustainable development?
- Sürdürülebilir kalkınma dediğiniz şey bu mu?
- This is like calling a crash involving several cars or lorries on a motorway a natural disaster.
- Bu, otoyolda birkaç araba veya kamyonun karıştığı bir kazaya doğal afet demek gibi bir şey.
- We have come to depend in the 21st century on what we call a knowledge based economy and the information society.
- 21. yüzyılda bilgiye dayalı ekonomi ve bilgi toplumu dediğimiz kavramlara bağımlı hale geldik.
- That is what we call frontloading.
- Önden yükleme dediğimiz şey budur.
- What do we do when someone, with the provocation of our public in mind, wants to call his child Osama Bin Laden?
- Birisi halkımızı kışkırtarak çocuğuna Usame Bin Ladin demek istediğinde ne yapacağız?
- Now we have moved on a bit, and I call that progress.
- Şimdi biraz yol aldık ve ben buna ilerleme diyorum.
- Yet, where is the European nation when it lacks what Renan called a desire to live together?
- Yine de, Renan'ın birlikte yaşama arzusu dediği şeyden yoksun olan Avrupa ulusu nerede?
- Let us call them the first three subjects of the IGC.
- Bunlara IGC'nin ilk üç konusu diyelim.
- However, let us call all of these laws because they are laws.
- Ancak, tüm bunlara yasa diyelim çünkü bunlar yasadır.
- We would not even call the men from these countries 'macho' .
- Bu ülkelerden gelen erkeklere 'maço' bile demeyiz.
- That is what I called - and still call - 'stupid'.
- Ben buna 'aptalca' dedim ve hala da diyorum.
- That is what we should call them, because the European Union should not back faits accomplis.
- Onlara böyle demeliyiz çünkü Avrupa Birliği faits accomplis'i desteklememelidir.
- That is what people call 'peace-enforcing', the imposition of peace.
- İnsanların 'barışın uygulanması' dediği şey de budur, yani barışın dayatılması.
- But in the case of the intelligence services, they call it an infringement of human rights.
- Ancak istihbarat servisleri söz konusu olduğunda buna insan hakları ihlali diyorlar.
- That is what I called - and still call - 'stupid'.
- İşte ben buna 'aptallık' dedim ve hala da diyorum.
- We were at what one could call the conceptual stage.
- Kavramsal aşama diyebileceğimiz bir aşamadaydık.
- A social policy is not something we should be ashamed of, but we should call a spade a spade.
- Sosyal politika utanmamız gereken bir şey değildir, ancak eğriye eğri, doğruya doğru demeliyiz.
- Unfortunately, in my case, he did not provide what I would call a satisfactory answer.
- Ne yazık ki benim durumumda, tatmin edici diyebileceğim bir cevap vermedi.
- It made me start talking about what I call the ‘other Afghanistan’.
- Benim 'diğer Afganistan' dediğim şey hakkında konuşmaya başlamamı sağladı.
- I could use old-fashioned language and call it daft!
- Eski moda bir dil kullanabilir ve buna aptallık diyebilirim!
- Now we have moved on a bit, and I call that progress.
- Şimdi biraz ilerledik ve ben buna ilerleme diyorum.
- That is what we call frontloading.
- Biz buna peşinen azami çabayı göstermek diyoruz.
- To look the other way is to throw away our own rights and our claim to call ourselves civilised.
- Bunu görmezden gelmek, kendi haklarımızı ve kendimize medeni deme iddiamızı bir kenara atmak demektir.
- This is what I call harassment in the workplace.
- İşte ben buna işyerinde taciz diyorum.
- I'd call it a hard day in the office.
- Ofiste geçen zor bir gün diye işte buna derim ben.
- What you call genocide, I call a day's work.
- Sizin soykırım dediğinize ben bir günlük iş diyorum.
- This is what we call an army ant.
- Biz buna asker karınca diyoruz.
- The Earth is now almost identical to the planet we call home.
- Dünya artık neredeyse yuva dediğimiz gezegenle aynı.
- What you call genocide, I call a day's work.
- Sizin soykırım dediğiniz şeye ben bir günlük iş derim.
- This correspondence with the real external world we call truth.
- Gerçek dış dünyayla olan bu örtüşmeye hakikat diyoruz.
- We call these home automation scenarios, and here are some examples.
- Bunlara ev otomasyonu senaryoları diyoruz ve işte birkaç örnek.
- Who's called you a witch doctor?
- Sana kim büyücü dedi?
- This is what we call an army ant.
- İşte 'asker karınca' dediğimiz şey bu.
- The Earth is now almost identical to the planet we call home.
- Dünya artık evimiz dediğimiz gezegenin neredeyse aynısı.
- I guess you can call that a fair trade.
- Sanırım buna adil bir alışveriş diyebilirsiniz.
- We call this ability to perceive everything at once intensity.
- Biz bu her şeyi aynı anda algılama yeteneğine yoğunluk diyoruz.
- What you call genocide, I call a day's work.
- Senin soykırım dediğin şeye, ben günlük işler derim.
- And that is what you call a French toast.
- İşte buna Fransız tostu derler.
- I can't even see why it's called a wall.
- Buna nasıl duvar diyorlar, anlamadım bile.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bak, o çocuk hediyeni çöpe attı, ve sana gösterişçi dedi, ve herkes güldü.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bak, o velet hediyeni çöpe atıp sana özenti dedi, sonra herkes güldü.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bakın, o çocuk hediyenizi çöpe attı, size sahtekâr dedi ve herkes güldü.
- I'd call it a hard day in the office.
- Ofiste kötü bir gün diye buna derim işte.
- I believe this is why they call it an irrational number.
- Sanırım bu yüzden ona irrasyonel sayı diyorlar.
- Donnie, you're the only one who calls me that.
- Donnie, bana öyle diyen tek kişi sensin.
- Legally, we call these mental or emotional damages.
- Hukukta buna genelde zihinsel veya duygusal zararlar diyoruz.
- This correspondence with the real external world we call truth.
- Hakikat dediğimiz şey, gerçek dış dünya ile olan bu örtüşme.
- I can't even see why it's called a wall.
- Buna neden duvar dendiğini bile anlayamıyorum.
- The Earth is now almost identical to the planet we call home.
- Dünya artık evimiz dediğimiz gezegenle neredeyse aynı.
- Everybody around here calls me Tom.
- Buradaki herkes bana Tom der.
- The umpire called the ball foul.
- Hakem topa faul dedi.
- Once more than half of the disc of the Moon is illuminated, it has a shape we call gibbous.
- Ay diskinin yarısından fazlası aydınlandığında, gibbous dediğimiz bir şekle sahip olur.
- They call us problem children.
- Onlar bize sorunlu çocuklar diyorlar.
- You can just call me Tom.
- Bana sadece Tom diyebilirsin.
- What do you call this animal in French?
- Fransızcada bu hayvana ne diyorsunuz?
- Jim called me a coward.
- Jim bana korkak dedi.
- Where do you call home?
- Evim dediğin yer neresi?
- Did you just call me fat?
- Az önce bana şişman mı dedin?
- Never call anyone fat.
- Kimseye şişman demeyin.
- You can call a cat a small tiger, and a tiger a big cat.
- Bir kediye küçük bir kaplan ve bir kaplana büyük bir kedi diyebilirsiniz.
- What do you call this animal?
- Bu hayvana ne diyorsunuz?
- Tom called me fat.
- Tom bana şişman dedi.
- They called President Roosevelt a pirate.
- Başkan Roosevelt'e bir korsan dediler.
- As long as you are thinking about the pros and cons of a relationship, you can't call it love.
- Bir ilişkinin artılarını ve eksilerini düşündüğünüz sürece, ona aşk diyemezsiniz.
- Sami calls Layla bitch.
- Sami, Layla'ya sürtük diyor.
- I wouldn't call this an improvement.
- Buna bir gelişme diyemem.
- Do you know what they call a French horn in French?
- Onların Fransızcada Fransız kornosuna ne dediklerini biliyor musun?
- I didn't call you stupid.
- Sana aptal demedim.
- Stop calling me Tom.
- Bana Tom demeyi kes.
- May I call you Tom?
- Sana Tom diyebilir miyim?
- They call me lairy Mary.
- Onlar bana yüzsüz Mary derler.
- Layla was called a whore.
- Leyla'ya orospu demişlerdi.
- Excuse me if I call you an asshole, but that's what I think you are.
- Sana pislik dediğim için kusura bakma ama bence öylesin.
- I am called John.
- Bana John derler.
- Tom is the type of a person who calls a spade a spade.
- Tom göte göt diyen bir insan.
- Tom's friends called him Money Bags.
- Tom'un arkadaşları ona Para Çantaları derdi.
- Did you call me fat?
- Bana şişman mı dedin?
- The police called Tom a hero.
- Polis, Tom'a bir kahraman demişti.
- Because I don't want to marry, my grandmother called me a cripple.
- Evlenmek istemediğim için büyükannem bana sakat dedi.
- I'm not exaggerating when I call him a prodigy.
- Ona bir dâhi dediğimde abartmıyorum.
- He called me a coward.
- Bana korkak dedi.
- My friends call me Mary.
- Arkadaşlarım bana Mary der.
- Do you mind if I call you Tom?
- Sana Tom dememin sakıncası var mı?
- Why do you keep calling me Tom?
- Neden bana Tom deyip duruyorsun?
- One professor says that even if Alex is using words, it's wrong to call it a language.
- Bir profesör, Alex kelimeler kullanıyor olsa bile buna dil demenin yanlış olacağını söylüyor.
- He went so far as to call me a liar.
- Bana yalancı diyecek kadar ileri gitti.
- Did you just call me lazy?
- Demin bana tembel mi dedin sen?
- Tom still calls French fries Freedom fries.
- Tom hala patates kızartmasına özgürlük kızartması diyor.
- I call the computer Tim.
- Ben bilgisayara Tim diyorum.
- Tom calls himself a hobbyist.
- Tom kendine hobici diyor.
- Sami called Layla a liar.
- Sami, Layla'ya yalancı dedi.
- Tom called me a pig.
- Tom bana domuz dedi.
- Why is this bird called a robin redbreast?
- Bu kuşa neden kızılgerdan diyorlar?
- They are much more savage than those they call barbarians.
- Onlar, barbar dediklerinden çok daha vahşidirler.
- They call you Tom.
- Sana Tom diyorlar.
- What do they call it?
- Onlar buna ne diyorlar?
- I'd call that a coincidence.
- Buna tesadüf derim.
- What much of the world calls football is called soccer in America.
- Dünyanın çoğunun futbol dediği şeye Amerika'da soccer deniliyor.
- The Romans call Zeus Jupiter.
- Romalılar Zeus'a Jüpiter derler.
- Do you know why I call you Tom?
- Sana neden Tom dediğimi biliyor musun?
- She calls her sister Mina-chan.
- Kız kardeşine Mina-chan diyor.
- You can call me Bob.
- Bana Bob diyebilirsin.
- We must call a cat a cat.
- Kediye kedi demeliyiz.
- What do you call this in French?
- Buna Fransızca'da ne diyorsunuz?
- We call our dog Pochi.
- Biz köpeğimize Pochi deriz.
- Tom called himself the Master of the Universe.
- Tom kendisine Evrenin Efendisi dedi.
- He called me fat.
- Bana şişman dedi.
- Don't call her a freak.
- Ona hilkat garibesi deme.
- Why do people call him Tom?
- İnsanlar neden ona Tom diyor?
- We call his son Jimmy.
- Biz onun oğluna Jimmy diyoruz.
- I never called Tom an idiot.
- Tom'a asla aptal demedim.
- I am ashamed to call you my friend.
- Sana arkadaşım demekten utanıyorum.
- Please don't call me that.
- Lütfen bana öyle deme.
- I wish you'd stop calling me your boyfriend.
- Keşke bana erkek arkadaşım demeyi bıraksan.
- Tom called Mary a coward.
- Tom Mary'ye korkak dedi.
- Tom calls no man mister.
- Tom kimseye bay demez.
- And he called the light Day, and the darkness Night; and there was evening and morning one day.
- Ve ışığa Gündüz, ve karanlığa Gece dedi; ve akşam ve sabah bir gün oldu.
- I call myself "Tom".
- Ben kendime "Tom" diyorum.
- My friends call me Mary.
- Arkadaşlarım bana Mary derler.
- We call him Tom.
- Biz ona Tom diyoruz.
- No one had ever called me a coward before.
- Daha önce kimse bana korkak dememişti.
- I don't know what to call you.
- Sana ne diyeceğimi bilmiyorum.
- We call our English teacher E.T.
- İngilizce öğretmenimize E.T. diyoruz.
- I'm trying to get everyone to call me Tom.
- Herkesin bana Tom demesini sağlamaya çalışıyorum.
- His father calls him Tom.
- Babası ona Tom diyor.
- Why don't we call it a day and go home?
- Neden bugünlük bu kadar yeter deyip eve gitmiyoruz?
- She calls her sister Mina-chan.
- O, kız kardeşine Mina-chan diyor.
- They call him Bruce.
- Ona Bruce diyorlar.
- What did you call me?
- Bana ne dedin?
- You are the only man in the world that I can call my friend.
- Sen dünyada dostum diyebileceğim tek adamsın.
- He is what you might call a bookworm.
- o, kitap kurdu diyebileceğin bir kişidir.
- He is called a walking dictionary.
- Ona ayaklı sözlük derler.
- I wouldn't call that an improvement.
- Ona bir gelişme demezdim.
- Did you just call me a jerk?
- Az önce bana pislik mi dedin?
- Don't call me a jerk.
- Bana pislik deme.
- She is what we call a bookworm.
- Biz ona kitap kurdu diyoruz.
- He as good as called me a liar.
- Bana yalancı dedi.
- We call each other brother.
- Birbirimize kardeş diyoruz.
- I'm called Tom.
- Bana Tom derler.
- You shouldn't call people liars.
- İnsanlara yalancı dememelisin.
- How dare you call me a fool!
- Bana aptal demeye nasıl cesaret edersin!
- Who are you calling stupid?
- Sen kime aptal diyorsun?
- They call them Greeks.
- Onlara Yunan diyorlar.
- I'll call you my boss.
- Sana patronum diyeceğim.
- They don't deserve to call themselves Europeans!
- Kendilerine Avrupalı demeyi hak etmiyorlar!
- Give Tom a call and tell him what time you'll be there.
- Tom'a bir alo deyip saat kaçta orada olacağını söyle.
- Let's call the dog Skipper.
- Köpeğe Skipper diyelim.
- I'll still call Boston home.
- Yine de Boston'a evim diyeceğim.
- Are you calling me a thief?
- Bana hırsız mı diyorsun?
- I'll make everyone call me Tom.
- Herkese bana Tom dedirteceğim.
- He unexpectedly called you stupid.
- Beklenmedik bir şekilde sana aptal dedi.
- I've been told not to call you stupid.
- Sana aptal dememem söylendi.
- I'll stop calling you that.
- Sana öyle demeyi bırakacağım.
- Tom called me a scaredy-cat.
- Tom bana bir korkak kedi dedi.
- They called Greeley a fool and a traitor.
- Greeley'e aptal ve hain dediler.
- You can call me Tom, by the way.
- Bu arada bana Tom diyebilirsin.
- Don't call him my father!
- Ona babam deme!
- Tom calls himself a hobbyist.
- Tom kendine meraklı diyor.
- We call her the general.
- Ona general deriz.
- Everyone in the village called her Little Green Riding Hood.
- Köydeki herkes ona Yeşil Başlıklı Kız derdi.
- What did Tom call his daughter?
- Tom kızına ne derdi?
- They called President Roosevelt a pirate.
- Başkan Roosevelt'e korsan dediler.
- I never called them idiots.
- Ben hiçbir zaman onlara geri zekalı demedim.
- Tom calls his karate teacher Sensei.
- Tom karate hocasına "sensei" diyor.
- Don't call Tom that.
- Tom'a öyle deme.
- I wish you wouldn't call me that.
- Keşke bana öyle demeseydin.
- Don't call me a moron.
- Bana moron deme.
- You may call him a fool, but you cannot call him a coward.
- Ona aptal diyebilirsiniz ama korkak diyemezsiniz.
- What would you call it?
- Buna ne diyorsun?
- Do not call him master.
- Ona efendi deme.
- She called me a stupid bitch.
- Bana aptal sürtük dedi.
- I wish you'd stop calling me Tom.
- Keşke bana Tom demeyi bıraksanız.
- Why's everyone calling me Tom?
- Neden herkes bana Tom diyor?
- What do they call you?
- Sana ne diyorlar?
- Don't call me an idiot!
- Bana aptal deme!
- The Romans call Zeus Jupiter.
- Romalılar Zeus'a Jüpiter der.
- What does one call you?
- Birisi sana ne der?
- What do you call them?
- Onlara ne diyorsunuz?
- We call him Mike.
- Ona Mike diyoruz.
- Why do you call me that?
- Neden bana öyle diyorsun?
- Don't call me a freak.
- Bana ucube deme.
- Sami called that prostitution.
- Sami buna fahişelik dedi.
- Tom asked me to call him John from now on.
- Tom bundan sonra ona John dememi istedi.
- Some might call that convenient.
- Bazıları buna uygun diyebilir.
- He called me Ichiro.
- Bana Ichiro derdi.
- We call New York the Big Apple.
- Biz New York'a Büyük Elma deriz.
- No one had ever called me a coward before.
- Daha önce hiç kimse bana bir korkak dememişti.
- They're calling it a homicide.
- Ona cinayet diyorlar.
- My mother calls me Thomas, but everyone else calls me Tom.
- Annem bana Thomas der ama herkes beni Tom diye çağırır.
- Everybody calls him Tom.
- Herkes ona Tom der.
- You can call me Tom if you want.
- İstersen bana Tom diyebilirsin.
- Everyone called me Tom.
- Herkes bana Tom dedi.
- They call him Jim.
- Ona Jim derler.
- Don't call her a freak.
- Ona ucube deme.
- I don't know what you call this.
- Sizin buna ne dediğinizi bilmiyorum.
- That's what most of my friends call me.
- Arkadaşlarımdan çoğunun bana dediği budur.
- What do they call him?
- Ona ne diyorlar?
- You can call a cat a small tiger, and a tiger a big cat.
- Bir kediye küçük bir kaplan, bir kaplana da büyük bir kedi diyebilirsiniz.
- Don't ever call me that again.
- Bana bir daha asla öyle deme.
- Tom called Mary fat.
- Tom, Mary'ye şişman dedi.
- What do you call it?
- Buna ne diyorsunuz?
- What do you call these?
- Bunlara ne diyorsunuz?
- How dare you call me skinny and ugly!
- Bana sıska ve çirkin demeye nasıl cesaret edersin!
- You call this easy?
- Buna kolay mı diyorsun?
- I call a fig a fig, a spade a spade.
- Ben göte göt derim.
- I do wish Tom would stop calling me that.
- Keşke Tom bana öyle demeyi bıraksa.
- Would you stop calling me that?
- Bana öyle demeyi bırakır mısın?
- What do you call this bird?
- Bu kuşa ne diyorsunuz?
- The other children call him Fatty.
- Diğer çocuklar ona Şişko diyor.
- Did you just call me Tom?
- Az önce bana Tom mu dedin?
- Jim is what is called an absent-minded student.
- Jim, dalgın dediğimiz öğrenci türünden.
- I'll still call Boston home.
- Boston'a hâlâ evim diyeceğim.
- He is what we call a scholar.
- Ona bilgin deriz.
- How dare you call me stupid!
- Bana aptal demeye nasıl cüret edersin!
- How dare you call me stupid?
- Ne cüretle bana aptal diyorsun?
- Tom called me a liar.
- Tom bana yalancı dedi.
- Did you just call me a chicken?
- Az önce bana korkak tavuk mu dedin sen?
- Do you know what this thing's called?
- Bu şeye ne dendiğini biliyor musun?
- That's what I call smart.
- İşte ben buna akıllı derim.
- You can call me Bob please.
- Lütfen bana Bob diyebilirsin.
- Since the bridge looks like a pair of glasses, they call it Meganebashi.
- Köprü bir çift gözlüğe benzediği için ona Meganebashi diyorlar.
- I called Tom a fat pig.
- Tom'a şişman domuz dedim.
- I make graphics, but I wouldn't call myself an artist.
- Grafik yapıyorum ama kendime sanatçı diyemem.
- Are you calling me fat?
- Bana şişman mı diyorsun?
- I don't know what you call this.
- Buna ne diyorsunuz bilmiyorum.
- Mike calls him Ned.
- Mike, ona Ned der.
- He is a type of a person who calls a spade a spade.
- Göte göt diyebilecek türden biridir.
- Everybody calls me Tom.
- Herkes bana Tom der.
- Why do you call me an angel?
- Neden bana melek diyorsun?
- That's what I call smart.
- İşte ben buna akıllıca derim.
- They are much more savage than those they call barbarians.
- Barbar dedikleri insanlardan çok daha vahşiler.
- In general my friends call me Freddy.
- Genel olarak arkadaşlarım bana Freddy derler.
- Why did you call him that?
- Neden ona böyle dedin?
Show More (259)
|
3 |
call |
çağırmak |
v. |
|
- I saw him standing alone and called him over.
- Tek başına durduğunu gördüm ve onu çağırdım.
- It is better to call things by their own name, both now and in future.
- Hem şimdi hem de gelecekte her şeyi kendi adıyla çağırmak daha iyidir.
- I call upon the Council to be equally courageous.
- Konsey'i de aynı derecede cesur olmaya çağırıyorum.
- I call upon MEPs to vote in favour of this amendment.
- Avrupa Parlamentosu üyelerini bu değişiklik lehinde oy kullanmaya çağırıyorum.
- We also call upon the Heads of State and Government to make a declaration of intent at the summit in Copenhagen.
- Ayrıca Devlet ve Hükümet Başkanlarını Kopenhag'daki zirvede bir niyet beyanında bulunmaya çağırıyoruz.
- This report calls on the Council of Ministers to be more open in its decision process.
- Bu rapor Bakanlar Konseyi'ni karar alma sürecinde daha açık olmaya çağırmaktadır.
- I therefore call upon the Commission to take action in this area.
- Bu nedenle Komisyon'u bu alanda harekete geçmeye çağırıyorum.
- I call upon the UK Government to abandon its previous resistance to taking part in such a process.
- Birleşik Krallık Hükümeti'ni böyle bir sürece katılma konusundaki önceki direncini terk etmeye çağırıyorum.
- Moreover, I call upon Parliament as of now to strengthen our joint action in the field of the Mediterranean.
- Ayrıca, Parlamento'yu şu andan itibaren Akdeniz alanındaki ortak eylemlerimizi güçlendirmeye çağırıyorum.
- I call upon the Irish Government to make this a priority for its presidency of the European Union.
- İrlanda Hükümeti'ni bu konuyu Avrupa Birliği dönem başkanlığı için bir öncelik haline getirmeye çağırıyorum.
- And above all, please, please call things by their real name.
- Ve hepsinden önemlisi, lütfen, lütfen her şeyi gerçek adıyla çağırın.
- I call upon the European Parliament and its President to ask for more detailed information from the Italian Government.
- Avrupa Parlamentosu ve Başkanını İtalyan Hükümetinden daha ayrıntılı bilgi talep etmeye çağırıyorum.
- We call upon the bank to make a start with this.
- Bankayı bu konuda bir başlangıç yapmaya çağırıyoruz.
- Moreover, I call upon Parliament as of now to strengthen our joint action in the field of the Mediterranean.
- Ayrıca şu andan itibaren Parlamento'yu Akdeniz alanında ortak eylemimizi güçlendirmeye çağırıyorum.
- I therefore call upon Parliament not to adopt the amendments and to stay with the Council's common position.
- Bu nedenle Parlamentoyu değişiklikleri kabul etmemeye ve Konseyin ortak tutumunda kalmaya çağırıyorum.
- We call upon the Ministers of the Interior and of Justice to act with speed.
- İçişleri ve Adalet Bakanlarını süratle harekete geçmeye çağırıyoruz.
- What is ridiculous is that this Chamber, which is a political organisation, calls a state by an acronym.
- Gülünç olan, siyasi bir kuruluş olan bu Meclisin bir devleti kısaltmasıyla çağırmasıdır.
- It is a disgrace, and the EU must call upon the world community to accept responsibility for stopping the destruction.
- Bu bir utanç kaynağıdır ve AB dünya toplumunu bu yıkımı durdurma sorumluluğunu üstlenmeye çağırmalıdır.
- I call upon each and every Member to vote for the proposal to postpone all the reports to the next part-session.
- Her bir Üyeyi, tüm raporların bir sonraki oturuma ertelenmesine ilişkin öneriye oy vermeye çağırıyorum.
- The European Parliament now calls upon the Commission, in my person, to take further action in this field.
- Avrupa Parlamentosu şimdi benim şahsımda Komisyonu bu alanda daha fazla adım atmaya çağırıyor.
- It also calls on plenary to accept our motion for a resolution.
- Aynı zamanda genel kurulu bizim karar önergemizi kabul etmeye çağırıyor.
- I call upon each and every Member to vote for the proposal to postpone all the reports to the next part-session.
- Her bir Üyeyi, tüm raporların bir sonraki oturuma ertelenmesi önerisine oy vermeye çağırıyorum.
- We call upon Russia finally to take the necessary steps.
- Rusya'yı nihayet gerekli adımları atmaya çağırıyoruz.
- We call upon the Commission and the Council of Ministers to facilitate this and to make it happen.
- Komisyon ve Bakanlar Kurulu'nu bunu kolaylaştırmaya ve gerçekleştirmeye çağırıyoruz.
- I call upon everyone to seize this historic opportunity to reunite a Europe that was previously divided.
- Herkesi, daha önce bölünmüş olan Avrupa'yı yeniden birleştirmek için bu tarihi fırsatı değerlendirmeye çağırıyorum.
- We call upon the Council to take up the proposal from Parliament and the Commission and make it a resolution.
- Konsey'i Parlamento ve Komisyon'dan gelen öneriyi ele almaya ve bir karar haline getirmeye çağırıyoruz.
- The Environment Council also called upon other countries to engage in a dialogue on this question last week.
- Çevre Konseyi de geçen hafta diğer ülkeleri bu konuda diyalog kurmaya çağırdı.
- We too call upon Europe to make a contribution, but not towards further barricading the coastlines.
- Biz de Avrupa'yı katkıda bulunmaya çağırıyoruz, ama kıyı şeridini daha fazla barikatla kapatmaya değil.
- Resolution 1441 calls us also to witness and to relieve the sufferings of the Iraqi people.
- 1441 sayılı Karar bizi aynı zamanda Irak halkının acılarına tanıklık etmeye ve bu acıları dindirmeye çağırmaktadır.
- The reports quite rightly call upon the candidate countries to adopt more rigorous anti-corruption measures.
- Raporlar haklı olarak aday ülkeleri daha sıkı yolsuzlukla mücadele tedbirleri almaya çağırmaktadır.
- We therefore call upon the Council to consider these proposals as a matter of urgency.
- Bu nedenle Konsey'i bu teklifleri acil olarak değerlendirmeye çağırıyoruz.
- It is in this spirit that I call upon you to approve the present report.
- İşte bu ruhla sizleri bu raporu onaylamaya çağırıyorum.
- I therefore call upon the Members to vote against Amendment No 17.
- Bu nedenle Üyeleri 17 No'lu Değişikliğe karşı oy kullanmaya çağırıyorum.
- To whom? And above all, please, please call things by their real name.
- Kime karşı? Ve her şeyden önemlisi, lütfen, lütfen her şeyi gerçek adıyla çağırın.
- It is a disgrace, and the EU must call upon the world community to accept responsibility for stopping the destruction.
- Bu bir utanç kaynağıdır ve AB, dünya toplumunu bu yıkımı durdurma sorumluluğunu üstlenmeye çağırmalıdır.
- We call upon the terrorists to cease their acts of terror and upon the Israeli army to halt its excessive use of force.
- Teröristleri terör eylemlerine son vermeye ve İsrail ordusunu da aşırı güç kullanımını durdurmaya çağırıyoruz.
- I call upon the European Parliament and its President to ask for more detailed information from the Italian Government.
- Avrupa Parlamentosu'nu ve Başkanını İtalyan Hükümetinden daha detaylı bilgi talep etmeye çağırıyorum.
- I call upon you to make every effort to bring this about.
- Bunu gerçekleştirmek için her türlü çabayı göstermeye çağırıyorum.
- Therefore, we must call upon the Algerian authorities to make good their past mistakes.
- Bu nedenle Cezayir makamlarını geçmişteki hatalarını telafi etmeye çağırmalıyız.
- For all these reasons, we call upon the Commission to take a number of measures.
- Tüm bu nedenlerle, Komisyon'u bir dizi tedbir almaya çağırıyoruz.
- I call upon you to be prompt in submitting decisions based on it and to delay no longer.
- Sizleri, bu bilgilere dayanarak karar alma konusunda hızlı davranmaya ve daha fazla gecikmemeye çağırıyorum.
- I call upon Parliament and the Commission to address this issue and to produce a directive on the matter without delay.
- Parlamento ve Komisyonu bu konuyu ele almaya ve gecikmeksizin konuyla ilgili bir yönerge hazırlamaya çağırıyorum.
- We must therefore call upon the Pakistan Government to comply with the international treaties.
- Bu nedenle Pakistan Hükümetini uluslararası anlaşmalara uymaya çağırmalıyız.
- I call upon you to be prompt in submitting decisions based on it and to delay no longer.
- Sizi, buna dayalı kararları sunmakta acele etmeye ve daha fazla gecikmemeye çağırıyorum.
- It calls upon researchers to participate in setting up private businesses.
- Araştırmacıları özel işletmelerin kurulmasına katılmaya çağırmaktadır.
- We call upon you not to implement this measure.
- Sizi bu tedbiri uygulamamaya çağırıyoruz.
- He said that Andreas called him into a marketing meeting.
- Andreas'ın onu bir satış toplantısına çağırdığını söyledi.
- He said that Andreas called him into a marketing meeting.
- Söylediğine göre Andreas onu bir satış toplantısına çağırmış.
- He said that Andreas called him into a marketing meeting.
- Andreas'ın onu bir pazarlama toplantısına çağırdığını söyledi.
- I want to check out; could you call the bellboy?
- Çıkış yapmak istiyorum, komiyi çağırabilir misiniz?
- She calls her younger sister Mina-chan.
- O, küçük kız kardeşi Mina-chan'ı çağırır.
- Would you like me to call a taxi?
- Taksi çağırmamı ister misiniz?
- She called me a taxi.
- Bana bir taksi çağırdı.
- Tom called the students back into the room to tell them about the plane crash.
- Tom onlara uçak kazasından bahsetmek için öğrencileri odaya geri çağırdı.
- I'll call him.
- Onu çağıracağım.
- They called the same witness to court.
- Mahkemeye aynı tanığı çağırdılar.
- Will you call me a taxi, please?
- Bana bir taksi çağırır mısın lütfen?
- Who can I call to fix my leaky ceiling?
- Sızdıran tavanımı tamir etmek için kimi çağırabilirim?
- Could you do me a favor and call a doctor?
- Bana bir iyilik yapıp bir doktor çağırır mısınız?
- Is that why you called me here?
- Bu yüzden mi beni buraya çağırdın?
- Call a doctor immediately.
- Hemen bir doktor çağır.
- I need someone to call me a cab.
- Bana bir taksi çağıracak birine ihtiyacım var.
- I'll call him.
- Onu çağırırım.
- I called her here in order to help me.
- Bana yardım etmesi için onu buraya çağırdım.
- Call a plumber.
- Bir tesisatçı çağır.
- Tom called the mechanic.
- Tom tamirciyi çağırdı.
- We call his son Jimmy.
- Oğlunu Jimmy diye çağırırız.
- My boss called me into his office.
- Patronum beni ofisine çağırdı.
- Go and call the guests!
- Gidip konukları çağır!
- We can't call her as a witness.
- Biz onu bir tanık olarak çağıramayız.
- A girl called me.
- Bir kız beni çağırdı.
- The teacher called the students in alphabetical order.
- Öğretmen öğrencileri alfabetik sırayla çağırdı.
- Can you fix this or should I call a plumber?
- Bunu tamir edebilir misin yoksa tesisatçı mı çağırmalıyım?
- Can you call a doctor please?
- Bir doktor çağırabilir misiniz lütfen?
- I'll call Sami.
- Sami'yi çağıracağım.
- Who called me?
- Beni kim çağırdı?
- Go to your room and wait there until I call you.
- Odana git ve ben seni çağırana kadar orada bekle.
- Should I call a gravedigger or an ambulance?
- Mezarcı mı çağırayım, ambulans mı?
- I called you here to help me.
- Seni buraya bana yardım etmen için çağırdım.
- Tom will call you.
- Tom seni çağıracak.
- Can you fix this or should I call a plumber?
- Bunu tamir edebilir misin yoksa bir tesisatçı çağırmam mı gerekiyor?
- We need to call a plumber.
- Bir tesisatçı çağırmalıyız.
- Could you call a doctor?
- Bir doktor çağırabilir misiniz?
- You know things are bad when they call Tom in to help.
- Tom'u yardıma çağırdıklarında işlerin kötü gittiğini anlarsın.
- Can you call me a taxi?
- Bana bir taksi çağırabilir misiniz?
- Dania, go call Fadil.
- Dania, git Fadıl'ı çağır.
- You might want to call a lawyer now.
- Şimdi bir avukat çağırmak isteyebilirsin.
- Can someone call me a cab?
- Biri bana bir taksi çağırabilir mi?
- Call security!
- Güvenliği çağırın!
- Call a policeman.
- Bir polis çağır.
- Their mother calls them.
- Anneleri onları çağırır.
- Would you like me to call you a taxi?
- Sana taksi çağırmamı ister misin?
- Tom will call you a taxi.
- Tom sana bir taksi çağıracak.
- Call the firefighters.
- İtfaiyecileri çağırın.
- Could you do me a favour and call a doctor?
- Bana bir iyilikte bulunup doktor çağırabilir misin?
- Tom called a taxi for me.
- Tom benim için bir taksi çağırdı.
- What did you call me in here for?
- Beni ne için buraya çağırdın?
- Perhaps we should call security.
- Belki de güvenliği çağırmalıyız.
- I didn't call you.
- Seni çağırmadım.
- Call the firefighters.
- İtfaiyecileri çağır.
- Will you please call me a taxi?
- Lütfen bana bir taksi çağırır mısınız?
- Are you going to call the police?
- Polisi mi çağıracaksın?
- She needs to call a doctor.
- Bir doktor çağırması gerekiyor.
- Tom called a taxi for Mary.
- Tom, Mary için bir taksi çağırdı.
- I think you know why I called you.
- Sanırım seni neden çağırdığımı biliyorsun.
- I called you in here to ask you a question.
- Seni buraya bir soru sormak için çağırdım.
- The other children call him Fatty.
- Diğer çocuklar onu Şişko diye çağırıyor.
- Would you like me to call you a taxi?
- Sana bir taksi çağırmamı ister misin?
- Don't ever call me that again.
- Beni bir daha öyle çağırma.
- I called you in here to ask you a question.
- Sana bir soru sormak için seni buraya çağırdım.
- Tom called Mary over.
- Tom, Mary'i çağırdı.
- Tom needs to call a doctor.
- Tom bir doktor çağırmalı.
- Why did you call us here?
- Neden bizi buraya çağırdın?
- I suggest you call an attorney.
- Bir avukat çağırmanı öneriyorum.
- Sami called Layla back.
- Sami, Leyla'yı geri çağırdı.
- Call the doctor right away.
- Hemen doktoru çağırın.
- I'll call the chef.
- Şefi çağıracağım.
- Tom came as soon as we called him.
- Tom onu çağırır çağırmaz geldi.
- Why would you call a cop?
- Neden bir polis çağırdın?
- I called my father.
- Babamı çağırdım.
- Do you want me to call a doctor?
- Doktor çağırmamı ister misin?
- How do you call your dog?
- Köpeğini nasıl çağırıyorsun?
- If you don't leave right now, I'll call security.
- Hemen gitmezsen güvenliği çağıracağım.
- The teacher called the pupil to the blackboard.
- Öğretmen öğrenciyi tahtaya çağırdı.
- All of my students call me by my first name.
- Öğrencilerimin hepsi beni ilk adımla çağırır.
- He found a public telephone and called a taxi.
- Bir ankesörlü telefon buldu ve bir taksi çağırdı.
- Sami called security for Layla.
- Sami, Leyla için güvenliği çağırdı.
- Call the doctor in immediately.
- Derhal doktor çağırın.
- She called him back to give him something he had left behind.
- Geride bıraktığı bir şeyi vermek için onu geri çağırdı.
- He found a public telephone and called a taxi.
- Halka açık bir telefon buldu ve bir taksi çağırdı.
- Why didn't you call earlier?
- Neden daha önce çağırmadın?
- That's why I called you.
- Seni bu yüzden çağırdım.
- They called the same witness to court.
- Onlar mahkemeye aynı tanığı çağırdılar.
- Call up him right away.
- Onu hemen çağırın.
- Could you do me a favor and call a doctor?
- Bana bir iyilik yapıp bir doktor çağırabilir misin?
- Duty calls.
- Görev çağırıyor.
- I will call a policeman.
- Bir polis çağıracağım.
- I'd call a doctor if I were you.
- Yerinde olsam bir doktor çağırırım.
- What does your mother call you?
- Annen seni nasıl çağırır?
- I should've called a doctor.
- Ben bir doktor çağırmam gerekirdi.
- Who called a police officer?
- Polis memurunu kim çağırdı?
- As soon as she is ready, give me a call.
- O hazır olur olmaz beni çağır.
- We had to call the locksmith.
- Çilingir çağırmak zorunda kaldık.
- To call the elevator, push the button.
- Asansörü çağırmak için düğmeye bas.
- He called to her across the street.
- Sokağın karşısından onu çağırdı.
- Call your next witness.
- Bir sonraki tanığını çağır.
- Should I call you a cab?
- Sana bir taksi çağırayım mı?
- I did not call you.
- Ben sizi çağırmadım.
- Where did you call them?
- Onları nereye çağırdın?
- You'd better call the doctor.
- Doktor çağırsan iyi olur.
- How come I didn't call Mary?
- Neden Mary'i çağırmadım?
- He called me a cab.
- Bana bir taksi çağırdı.
- On his arrival at the station, he called a taxi.
- İstasyona vardığında, o bir taksi çağırdı.
- Tom called Mary to the telephone.
- Tom Mary'yi telefona çağırdı.
- Someone called them.
- Biri onları çağırdı.
- She called Tom out, but he didn't answer.
- Tom'u dışarı çağırmıştı ama o cevap vermedi.
- He called a taxi for me.
- Benim için bir taksi çağırdı.
- Why don't you call her?
- Sen neden onu çağırmıyorsun?
- I'd rather call a taxi for you.
- Senin için bir taksi çağırmayı tercih ederim.
- Do you want us to call you a taxi?
- Sana bir taksi çağırmamızı ister misin?
- The doorman will call a taxi for us.
- Kapıcı bizim için bir taksi çağıracak.
- Let's call a bus.
- Bir otobüs çağıralım.
- How do you call your dog?
- Köpeğini nasıl çağırırsın?
- Mary hasn't called the fire department yet.
- Mary henüz itfaiyeyi çağırmadı.
- Nobody called them.
- Hiç kimse onları çağırmadı.
Show More (162)
|
4 |
call |
ara |
expr. |
|
- You ever want to do this again, call me.
- Bunu bir daha yapmak istersen, beni ara.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Bana güzel bir şey seç ve gelmeden önce beni ara.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Benim için güzel bir şey seç ve gelmeden önce de beni ara.
- If you ever want to lose another election just give me a call.
- Bir seçim daha kaybetmek istersen beni ara yeter.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Benim için güzel bir şey seç, gelmeden önce de beni ara.
- Give him a call.
- Onu ara.
- Call me when you're ready.
- Hazır olduğunda beni ara.
- Call the manager.
- Yöneticiyi ara.
- Please call me up between seven and eight.
- Lütfen beni 7-8 arası ara.
- Call me if something happens.
- Bir şey olursa beni ara.
- Call Tom and ask him to come back.
- Tom'u ara ve geri gelmesini söyle.
- Call me if you need assistance.
- Yardıma ihtiyacın olursa beni ara.
- Call me now and then.
- Arada beni ara.
- Call when you want to be picked up.
- Ne zaman alınmak istersen ara.
- Call me after you get to Mexico.
- Meksika'ya gittikten sonra ara.
- Please call me at nine AM.
- Beni lütfen öğleden önce saat dokuzda ara.
- Tom, please give me a call.
- Tom, lütfen beni ara.
- Bill, give me a call this evening.
- Bill, bu akşam beni ara.
- Call me when you know something.
- Bir şey öğrendiğin zaman beni ara.
- Call me when you return.
- Döndüğün zaman beni ara.
- If you want any help, just call me.
- Yardım istersen, sadece beni ara.
- Call me when you return.
- Döndüğünde beni ara.
- Call your brother.
- Kardeşini ara.
- If it rains, please call me.
- Yağmur yağarsa, lütfen beni ara.
- If anything happens, call me.
- Herhangi bir şey olursa, beni ara.
- If it rains, call me.
- Yağmur yağarsa, beni ara.
- Give Tom a call.
- Tom'u bir ara.
- Call 110 immediately.
- Hemen 110'u ara.
- Call Tom for more details.
- Daha fazla detay için Tom'u ara.
- Call Tom and tell him I can't meet him this afternoon.
- Tom'u ara ve ona bu öğleden sonra onunla buluşamayacağımı söyle.
- Give me a call when you get back.
- Döndüğünde beni ara.
- Call Tom for more information.
- Daha fazla bilgi için Tom'u ara.
- Give us a call.
- Bizi ara.
- Call him this evening.
- Bu akşam onu ara.
- Call me when you leave work.
- İşten çıkınca ara.
- If you hear from Tom, give me a call.
- Tom'dan haber alırsan, beni ara.
- Call me at this number.
- Beni bu numaradan ara.
- If you need Tom's help, call him.
- Tom'un yardımına ihtiyacın olursa, onu ara.
- Give Emet and the others a call.
- Emet'i ve diğerlerini ara.
- Call me if anything interesting happens.
- İlginç bir şey olursa beni ara.
- Call Tom and tell him you'll be late.
- Tom'u ara ve geç kalacağını söyle.
- If you want to talk about this later, just give me a call.
- Bu konuyu daha sonra konuşmak istersen, beni ara.
- Please call the FBI immediately.
- Lütfen hemen FBI'ı ara.
- Call me when you get home.
- Eve vardığında beni ara.
- Call me when it's done.
- Bittiğinde beni ara.
- Call me right away.
- Beni hemen ara.
- Call me back when you find it.
- Onu bulduğun zaman beni tekrar ara.
- If that happens, call me.
- O olursa beni ara.
- Please call before you come.
- Lütfen gelmeden önce ara.
- If you want to talk about this later, just give me a call.
- Daha sonra bunun hakkında konuşmak istersen sadece beni ara.
- Call him this evening.
- Onu bu akşam ara.
- Bill, give me a call tonight.
- Bill, bu gece beni ara.
- Call me if you find something.
- Bir şey bulursan beni ara.
- Just call her.
- Ara onu gitsin.
- Call me if you find her.
- Onu bulursan beni ara.
- Call me if you find it.
- Onu bulursan beni ara.
- In case of emergency, call home.
- Acil bir durumda, evi ara.
- Just call me when you're done.
- Sadece hazır olduğunda beni ara.
- Call the manager.
- Müdürü ara.
- If that doesn't work, call me.
- Eğer işe yaramazsa, beni ara.
- In case of fire, call 119.
- Yangın haline, 119'u ara.
- Dania, go call Fadil.
- Dania, git Fadıl'ı ara.
- Call the number I gave you.
- Sana verdiğim numarayı ara.
- Call her at 3.
- Onu saat 3'te ara.
- Call me this afternoon.
- Öğleden sonra beni ara.
- Call her up at three.
- Onu saat üçte ara.
- Call me tonight.
- Bu gece beni ara.
- If anything goes wrong, give me a call.
- Herhangi bir şey ters giderse, beni ara.
- If that happens again, call me.
- O bir daha olursa, beni ara.
- Call me whenever you want.
- Ne zaman istersen beni ara.
- Please call me tonight.
- Lütfen bu gece beni ara.
- Please give me a call.
- Lütfen beni ara.
- If that doesn't work, call me.
- Bu da işe yaramazsa, beni ara.
- If you want to come over, call first.
- Eğer gelmek istiyorsan, önce ara.
- Give us a call when you arrive.
- Geldiğinde bizi ara.
- Call Tom and tell him you're here.
- Tom'u ara ve ona burada olduğunu söyle.
- Please call me.
- Lütfen beni ara.
- Please call me as soon as possible when you arrive in Boston.
- Boston'a varır varmaz lütfen beni ara!
- Call Tom immediately.
- Hemen Tom'u ara.
- If something happens, call me.
- Eğer bir şey olursa, beni ara.
- If you want any help, just call me.
- Yardıma ihtiyacın olursa beni ara.
- If you want to, call me this afternoon.
- Eğer istersen beni bu öğleden sonra ara.
- Call me up when you get there.
- Oraya vardığında beni ara.
- Call them this evening.
- Bu akşam onları ara.
- Tom, call security right now!
- Tom, hemen güvenliği ara!
- Call me if anything happens.
- Bir şey olursa beni ara.
- Call me before you leave.
- Gitmeden önce beni ara.
- Call Tom and tell him we're on the way.
- Tom'u ara ve yolda olduğumuzu söyle.
- Call us this evening.
- Bu akşam bizi ara.
- Please call me later.
- Lütfen beni sonra ara.
- If Tom gives you any trouble, just call me.
- Tom sana herhangi bir sıkıntı verirse hemen beni ara.
- Call me when you arrive at home.
- Eve vardığında beni ara.
- Call me if you have a problem.
- Bir sorunun olursa beni ara.
- Call me if there's anything I can do.
- Yapabileceğim bir şey olursa beni ara.
- When Tom gets here, give me a call.
- Tom buraya geldiğinde beni ara.
- Give me a call when you get a chance.
- Fırsat bulduğunda beni ara.
- Call me one of these days.
- Bugünlerde beni ara.
- Call me Tom.
- Beni ara Tom.
- Be sure and call me tonight.
- Gece beni mutlaka ara.
- If Tom gives you any trouble, just call me.
- Eğer Tom sana sorun çıkarırsa beni ara.
- Should this happen again, call me.
- Tekrar olursa beni ara.
- Call me if you want to do something together tomorrow.
- Yarın birlikte bir şey yapmak istiyorsan, beni ara.
- Please call me as soon as possible when you arrive in London.
- Londra'ya geldiğinde lütfen beni mümkün olduğunca çabuk ara.
- Call me after you talk to Tom.
- Tom'la konuştuktan sonra beni ara.
- Call me when you get to Boston.
- Boston'a vardığında beni ara.
- Call me when you're ready to go.
- Gitmeye hazır olduğunda beni ara.
- Please call me back in an hour.
- Lütfen bir saat içinde beni geri ara.
- Call me if you feel any worse?
- Daha kötü hissedersen beni ara.
- Call me up whenever you need my help.
- Her ne zaman yardımıma ihtiyacın olursa beni ara.
- Call me when you know something.
- Bir şey bildiğinde beni ara.
- Call me when you are in Paris.
- Paris'te olduğun zaman beni ara.
- Call me later.
- Beni sonra ara.
- If this happens again, call me.
- Eğer bu tekrar olursa, beni ara.
- Please call me before you come.
- Lütfen gelmeden önce beni ara.
- Please call if you find out anything.
- Lütfen bir şey öğrenirsen ara.
- Call me after you've spoken with Tom.
- Tom'la konuştuktan sonra beni ara.
- Call me if you need help.
- Yardıma ihtiyacın olursa beni ara.
- Call me after you get back home.
- Eve döndükten sonra beni ara.
- Please, call him.
- Lütfen, ara onu.
- Call me after you talk to her.
- Onunla konuştuktan sonra beni ara.
- Call me when Tom gets home.
- Tom eve geldiğinde beni ara.
- Call me if you have a problem.
- Bir sorunun varsa beni ara.
- Should this happen again, call me.
- Bu tekrar olursa, beni ara.
- Give us a call when you arrive.
- Vardığında bizi ara.
- Give me a call tomorrow.
- Yarın beni ara.
Show More (127)
|
5 |
call |
çağrı |
n. |
|
- Hundreds of demonstrators continued their call for justice.
- Yüzlerce gösterici adalet çağrılarına devam etti.
- The call for all food businesses to be registered is also apt.
- Tüm gıda işletmelerinin kayıt altına alınması çağrısı da yerinde bir çağrıdır.
- That, of course, is the first statement which with I opened the sitting today and I made precisely that call.
- Elbette bu, bugün oturumu açmamla birlikte yaptığım ilk açıklamaydı ve ben de tam olarak bu çağrıyı yaptım.
- Firstly, I fully support the call for the funds made available to the film-making industry to be increased.
- Öncelikle film yapım endüstrisine sağlanan fonların arttırılması çağrısını tamamen destekliyorum.
- This is why it is not so helpful that the interim government should call for military interventions.
- İşte bu nedenle geçici hükümetin askeri müdahale çağrısı yapması çok da faydalı değil.
- I welcome the call in the resolution for the appointment of an EU special representative for Nepal.
- Kararda Nepal için bir AB özel temsilcisinin atanmasına yönelik çağrıyı memnuniyetle karşılıyorum.
- These events have also acted as a wake-up call to our consciences.
- Bu olaylar aynı zamanda vicdanlarımız için de bir uyandırma çağrısı görevi görmüştür.
- The Commission must not be allowed to respond to this call.
- Komisyon'un bu çağrıya yanıt vermesine izin verilmemelidir.
- My second point concerns the resolution itself, which contained a call for new elections.
- İkinci husus, yeni seçim çağrısı içeren kararın kendisiyle ilgili.
- The first is the call for a restrictive interpretation of the exclusion clauses of the Geneva Convention on Refugees.
- İlki, Cenevre Mülteciler Sözleşmesi'nin hariç tutma maddelerinin kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanması çağrısıdır.
- The second call in item 4 is a call for the Commission to reflect.
- 4. Maddedeki ikinci çağrı, Komisyonun düşünmesi için yapılan bir çağrıdır.
- I hope that no coastal Member State will fail to answer that call.
- Umarım hiçbir kıyı Üye Devleti bu çağrıya cevap vermekte başarısız olmaz.
- I do not endorse the call for an outright boycott and the cessation of all financial assistance.
- Açık bir boykot ve tüm mali yardımların durdurulması çağrısını desteklemiyorum.
- Lastly, I disagree with the rapporteur's call for the codecision procedure to be extended to this field.
- Son olarak, raportörün kod karar prosedürünün bu alana genişletilmesi yönündeki çağrısına katılmıyorum.
- I support the call to end the payment of export refunds in respect of live animals for slaughter.
- Kesimlik canlı hayvanlara ilişkin ihracat iadelerinin ödenmesine son verilmesi çağrısını destekliyorum.
- This call comes both from United States society and this House itself, which I hope will adopt the resolution.
- Bu çağrı hem Birleşik Devletler toplumundan hem de kararı kabul edeceğini umduğum bu Meclisin kendisinden gelmektedir.
- The call to lower the age of animals to be tested from thirty months to twenty-four months is hardly relevant.
- Test edilecek hayvanların yaşının otuz aydan yirmi dört aya indirilmesi çağrısının konuyla pek ilgisi yok.
- I also expect the Commission to be proactive in supporting us in our call for codecision in legislative procedures.
- Ayrıca Komisyonun, yasama usullerinde ortak karar çağrımızda bizi destekleme konusunda proaktif olmasını bekliyorum.
- I repeat my call on them to lift unnecessary and unjustified restrictions.
- Gereksiz ve haksız kısıtlamaları kaldırmaları yönündeki çağrımı yineliyorum.
- I also believe in the benefits of the call for the Commission to create databases.
- Komisyon'un veri tabanları oluşturması çağrısının faydalarına da inanıyorum.
- Animals suffer as a result, and the call must now go out for animals to be slaughtered at the nearest abattoir.
- Sonuç olarak hayvanlar acı çekmektedir ve artık hayvanların en yakın mezbahada kesilmesi için çağrı yapılmalıdır.
- They have given us an important wake-up call to look at these issues more seriously.
- Bu konulara daha ciddi bir şekilde bakmamız için bize önemli bir uyandırma çağrısı yaptılar.
- I support the rapporteur's call for such a committee in his Amendment No 11.
- Raportörün 11 No'lu değişiklik önergesinde böyle bir komite için yaptığı çağrıyı destekliyorum.
- We must support the call for research, which unfortunately was not highlighted within the committee report.
- Ne yazık ki komisyon raporunda vurgulanmayan araştırma çağrısını desteklemeliyiz.
- I hope it will go further and accept our call for a comprehensive directive on workplace ergonomics.
- Umarım daha da ileri gider ve işyeri ergonomisine ilişkin kapsamlı bir yönerge çağrımızı kabul eder.
- I hope that no coastal Member State will fail to answer that call.
- Umarım hiçbir kıyı Üye Devlet bu çağrıya cevap vermekte başarısız olmaz.
- This report, and the Commission proposal that lies behind it, certainly echo this call.
- Bu rapor ve onun arkasında yatan Komisyon önerisi kesinlikle bu çağrıyı yansıtmaktadır.
- This is called for in the FOA plan of action on illegal, unregulated and unreported fishing.
- FOA'nın yasadışı, düzenlenmemiş ve bildirilmemiş balıkçılıkla ilgili eylem planında bu yönde çağrı yapılmaktadır.
- Where is the call for political solidarity and enhanced cooperation among all the democracies?
- Tüm demokrasiler arasında siyasi dayanışma ve güçlendirilmiş işbirliği çağrısı nerede?
- We call for peace and cooperation, not war.
- Biz savaş değil, barış ve iş birliği çağrısı yapıyoruz.
- President Prodi, I endorse the call for specific answers.
- Başkan Prodi, belirli cevaplar verilmesine yönelik çağrıyı destekliyorum.
- I would like to join them in that call.
- Bu çağrıda onlara katılmak istiyorum.
- The Prestige tragedy has been a real wake-up call for all the Member States of the Union.
- Prestige trajedisi, Birliğin tüm Üye Devletleri için gerçek bir uyandırma çağrısı olmuştur.
- Lastly, the call for all meats to be treated equally under the new rules is also welcome.
- Son olarak, tüm etlerin yeni kurallar kapsamında eşit muamele görmesi çağrısı da memnuniyetle karşılanmıştır.
- Following a call to tender, a contractor was appointed in 2001.
- İhale çağrısının ardından 2001 yılında bir yüklenici atanmıştır.
- This call for reconciliation and coexistence must be welcomed by all interested parties.
- Uzlaşma ve bir arada yaşamaya yönelik bu çağrı ilgili tüm taraflarca memnuniyetle karşılanmalıdır.
- After all, that is where the call for independence is louder.
- Ne de olsa bağımsızlık çağrısının en yüksek olduğu yer burası.
- We call for peace and cooperation, not war.
- Biz savaş değil, barış ve işbirliği çağrısı yapıyoruz.
- To bolster this, the call for the involvement for the European Parliament is also vital.
- Bunu desteklemek için Avrupa Parlamentosu'na yapılan katılım çağrısı da hayati önem taşımaktadır.
- Our second call on the Commission is to map the cultural industries at European level.
- Komisyon'a ikinci çağrımız, Avrupa düzeyinde kültür endüstrilerinin haritasını çıkarmasıdır.
- I would like to join them in that call.
- Bu çağrıda ben de onlara katılmak istiyorum.
- I welcome the call for a better EU human rights strategy towards third countries and candidate countries.
- Üçüncü ülkeler ve aday ülkelere yönelik daha iyi bir AB insan hakları stratejisi çağrısını memnuniyetle karşılıyorum.
- I support the call for more research and development on vaccines.
- Aşılar konusunda daha fazla araştırma ve geliştirme yapılması çağrısını destekliyorum.
- On the other hand, I can fully support the call for decentralisation.
- Öte yandan adem-i merkeziyetçilik çağrısını tamamen destekleyebilirim.
- Mr President, I support the call for urgent procedure.
- Sayın Başkan, acil prosedür çağrısını destekliyorum.
- Our second call on the Commission is to map the cultural industries at European level.
- Komisyona ikinci çağrımız, Avrupa düzeyinde kültür endüstrilerinin haritasını çıkarmasıdır.
- That has been called for before - I called for it myself in 1988.
- Bu çağrı daha önce de yapılmıştı, 1988 yılında ben de bu çağrıyı yapmıştım.
- The call for certain legislative measures to be speeded up should therefore be addressed primarily to the Council.
- Bu nedenle belirli yasal tedbirlerin hızlandırılması çağrısı öncelikle Konsey'e yapılmalıdır.
- As regards practical action, I am taking up the call made again this morning by the Supreme Pontiff.
- Pratik eylem konusunda ise, bu sabah Yüce Papa tarafından yapılan çağrıyı tekrarlıyorum.
- That is why I will vote against the Duff report and I will call upon my group to do the same.
- Bu nedenle Duff raporuna karşı oy kullanacağım ve grubuma da aynı çağrıyı yapacağım.
- We also support the call for clear definitions of employment status to be used.
- Ayrıca, istihdam statüsünün net tanımlarının kullanılması çağrısını da destekliyoruz.
- We can also call a new Convention, as I have just said.
- Az önce söylediğim gibi yeni bir Konvansiyon çağrısı da yapabiliriz.
- The call to make a cultural U-turn and embrace a culture of responsibility seems to me a very fundamental one.
- Kültürel bir U dönüşü yapma ve sorumluluk kültürünü benimseme çağrısı bana çok temel bir çağrı gibi görünüyor.
- I call for reorganisation now.
- Şimdi yeniden örgütlenme çağrısı yapıyorum.
- Thirdly, we have launched a call for proposals to support non-governmental organisation projects.
- Üçüncü olarak, sivil toplum kuruluşlarının projelerini desteklemek üzere bir teklif çağrısı başlattık.
- I heard the call of Aung San Suu Kyi last week for a European Union common policy on Burma.
- Geçen hafta Aung San Suu Kyi'nin Burma konusunda Avrupa Birliği ortak politikası çağrısını duydum.
- The Commission strongly supported - and continues to support - that call.
- Komisyon bu çağrıyı kuvvetle desteklemiştir ve desteklemeye devam etmektedir.
- This is known as the FRIACO principle, which means Flat Rate Internet Access Call Origination.
- Bu, FRIACO prensibi olarak bilinir ve Sabit Ücretli İnternet Erişimi Çağrı Başlangıcı anlamına gelir.
- I also have concerns about the call for reforms of the UN.
- BM'ye yönelik reform çağrısı konusunda da endişelerim var.
- These were women issuing a call to action and not only victims.
- Bunlar sadece mağdurlar değil, harekete geçme çağrısı yapan kadınlardı.
- Indeed, we support the call for a shift of emphasis in European Union policy away from purely commercial considerations.
- Nitekim Avrupa Birliği politikasında vurgunun tamamen ticari kaygılardan uzaklaştırılması çağrısını destekliyoruz.
- Perhaps it needs us to call openly for action.
- Belki de açıkça eylem çağrısı yapmamıza ihtiyacı vardır.
- We also support the call for clear definitions of employment status to be used.
- İstihdam statüsünün net tanımlarının kullanılması çağrısını da destekliyoruz.
- Lastly, I disagree with the rapporteur's call for the codecision procedure to be extended to this field.
- Son olarak, raportörün ortak karar prosedürünün bu alana genişletilmesi yönündeki çağrısına katılmıyorum.
- We particularly note the call on the Commission to draw up a proposal for a framework directive on this subject.
- Komisyon'a bu konuda bir çerçeve yönerge teklifi hazırlaması için yapılan çağrıyı özellikle not ediyoruz.
- So that both the people on the call can talk at once.
- Böylece çağrıdaki her iki kişi de aynı anda konuşabilir.
- Because once you give in to darkness, it's almost impossible to resist its call.
- Çünkü bir kez karanlığa teslim olursanız, onun çağrısına direnmek neredeyse imkânsızdır.
- That's my call.
- Bu benim çağrım.
- My cousin received the call of God and became a priest.
- Kuzenim Tanrı'nın çağrısını aldı ve rahip oldu.
- In order to serve you better, your call may be monitored.
- Size daha iyi hizmet verebilmek için, çağrınız dinlenebilir.
- Should I cancel the call?
- Çağrıyı iptal etmeme gerek var mı?
- I must return his call.
- Onun çağrısına cevap vermeliyim.
- Layla took the call.
- Leyla çağrıyı aldı.
- This is the final boarding call for Japan Airlines Flight 731.
- Bu, Japan Airlines'ın 731 sefer sayılı uçağı için son çağrıdır.
- It was the wrong call.
- Yanlış çağrıydı.
- I know it's his call.
- Bunun onun çağrısı olduğunu biliyorum.
- There's a call for you.
- Senin için bir çağrı var.
- Lieutenant Dan Anderson responded to the frantic 911 call.
- Teğmen Dan Anderson acil 911 çağrısına yanıt verdi.
- I finally received the call I had been waiting for for weeks.
- Ben sonunda haftalardır beklediğim çağrıyı aldım.
- Sami pressed the call button.
- Sami çağrı düğmesine bastı.
- I'm expecting a call from Tom.
- Tom'dan bir çağrı bekliyorum.
- I've been waiting for this call.
- Bu çağrıyı bekliyordum.
- Joseph says he heard a call from death.
- Joseph ölümden bir çağrı duyduğunu söylüyor.
- Tom, there's a call for you.
- Tom, senin için bir çağrı var.
- Mary was annoyed with Tom, and wouldn't return his calls.
- Meryem Tom'a kızmıştı ve çağrılarına dönüş yapmadı.
- Tom pushed the elevator call button.
- Tom asansör çağrı düğmesine bastı.
- I've had a lot of calls today.
- Bugün bir sürü çağrı aldım.
- You could at least return her calls.
- En azından onun çağrılarına cevap verebilirsin.
- Tom got an emergency call and had to leave work.
- Tom bir acil durum çağrısı aldı ve işi terk etmek zorunda kaldı.
Show More (86)
|
6 |
call |
telefon |
n. |
|
- I got a call from him.
- Ondan bir telefon aldım.
- I was in the middle of reading when I had a call from her.
- Tam kitap okuyordum ki ondan bir telefon geldi.
- Tom has to take this call.
- Tom bu telefona bakmalı.
- I'm still on a call.
- Hala telefondayım.
- I'm waiting for a very important call.
- Çok önemli bir telefon bekliyorum.
- I got a call from Tom.
- Tom'dan bir telefon aldım.
- I'm expecting a call from Tom.
- Tom'dan bir telefon bekliyorum.
- I'm sure Tom will return my calls eventually.
- Eminim Tom eninde sonunda telefonlarıma cevap verecektir.
- Tom got a call from Mary.
- Tom, Mary'den bir telefon aldı.
- I had a call from James out of the blue.
- Durup dururken James'ten bir telefon aldım.
- Tom got a call just after midnight.
- Tom gece yarısından hemen sonra bir telefon aldı.
- I happened to be out when the call came.
- Telefon geldiğinde dışarıdaydım.
- Sami got a call from his mom.
- Sami annesinden bir telefon aldı.
- I'm sorry for missing your call, Tom.
- Telefona çıkamadığım için üzgünüm Tom.
- I just got a call from Tom.
- Az önce Tom'dan bir telefon aldım.
- If something happens, call me.
- Bir şey olursa bana telefon et.
- You haven't been returning my calls, Tom.
- Telefonlarıma çıkmıyorsun Tom.
- The police were listening to Tom's calls.
- Polis Tom'un telefonlarını dinliyordu.
- Tom received a call from Mary.
- Tom, Mary'den bir telefon aldı.
- Tom never returns my calls.
- Tom telefonlarıma hiç cevap vermiyor.
- I just received a call from Tom.
- Az önce Tom'dan bir telefon aldım.
- Thanks for the call.
- Telefon için teşekkürler.
- Tom called the suicide hotline.
- Tom intihar telefon hattını aradı.
- Fadil received a call from Layla.
- Fadıl Leyla'dan bir telefon aldı.
- He got an emergency call and had to leave work.
- Acil bir telefon almış ve işten çıkmak zorunda kalmış.
- I just got a call from them.
- Az önce onlardan bir telefon aldım.
- She works in a call center.
- O bir telefonla destek hattında çalışıyor.
- I get a lot of these calls.
- Bu tür telefonları çok alıyorum.
- I just received a call from Tom.
- Tom'dan az önce bir telefon aldım.
- I got a call from a man named Tom Jackson last night.
- Dün gece Tom Jackson adındaki bir adamdan bir telefon aldım.
- Tom won't take my calls.
- Tom telefonlarıma cevap vermiyor.
- I'm waiting for a call from Tom.
- Tom'dan telefon bekliyorum.
- I've had a lot of calls today.
- Bugün bir sürü telefon aldım.
- I'm expecting a call.
- Bir telefon bekliyorum.
- I waited for an important call all weekend.
- Bütün hafta sonu önemli bir telefon bekledim.
- The other day, I got a call from her.
- Geçen gün ondan bir telefon aldım.
- Tom wouldn't return my calls.
- Tom telefonlarıma cevap vermedi.
- Fadil got a call from detectives.
- Fadıl dedektiflerden bir telefon aldı.
- Tom won't return my calls.
- Tom telefonlarıma cevap vermiyor.
- Finally you were able to answer my calls.
- Sonunda telefonlarıma cevap verebildin.
- Mary was annoyed with Tom, and wouldn't return his calls.
- Mary Tom'a kızgındı ve telefonlarına cevap vermiyordu.
Show More (38)
|
7 |
call |
çağrıda bulunmak |
v. |
|
- We call on the government to ratify the International Criminal Court.
- Hükûmete Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni onaylaması çağrısında bulunuyoruz.
- On that point, I should also like to call once more for particular attention to the shrimp sector.
- Bu noktada bir kez daha karides sektörüne özel dikkat gösterilmesi çağrısında bulunmak istiyorum.
- We call on the Indonesian government in our resolution to set up just such a committee of inquiry.
- Kararımızda Endonezya hükümetine böyle bir soruşturma komitesi kurması çağrısında bulunuyoruz.
- We therefore call again on the Iraqi regime to comply immediately with these resolutions.
- Bu nedenle Irak rejimine bir kez daha bu kararlara derhal uyması çağrısında bulunuyoruz.
- We call on the Commission to produce a communication on basic products as a matter of urgency.
- Komisyona acil olarak temel ürünlerle ilgili bir tebliğ hazırlaması çağrısında bulunuyoruz.
- I call on the Member States to give due consideration to this point.
- Üye Devletlere bu hususu dikkate almaları çağrısında bulunuyorum.
- I would call on my fellow MEPs and the Commission to support this initiative.
- AP üyesi arkadaşlarıma ve Komisyon'a bu girişimi desteklemeleri çağrısında bulunuyorum.
- It is crucial that we get the support of the people who call repeatedly in this House for transparency.
- Bu Mecliste defalarca şeffaflık çağrısında bulunan insanların desteğini almamız büyük önem taşımaktadır.
- Indeed, I call on the Commission this afternoon to state that this option could still be open.
- Nitekim bu öğleden sonra Komisyon'a bu seçeneğin hala açık olabileceğini belirtmesi çağrısında bulunuyorum.
- The key to improving employment cannot be found in the greater labour-market flexibility for which he calls.
- İstihdamı artırmanın anahtarı, çağrıda bulunduğu daha fazla işgücü piyasası esnekliğinde bulunamaz.
- We also call on the Commission to present a specific indicator for biodiversity by 2003.
- Ayrıca Komisyon'a 2003 yılına kadar biyolojik çeşitlilik için özel bir gösterge sunması çağrısında bulunuyoruz.
- They will be calling clearly for the TRIPS Agreement to be applied fairly.
- TRIPS Anlaşmasının adil bir şekilde uygulanması için açıkça çağrıda bulunacaklardır.
- I must also call upon the Brussels Summit to correct the figures.
- Ayrıca Brüksel Zirvesi'ne rakamları düzeltmesi için çağrıda bulunmalıyım.
- I call on the Intergovernmental Conference to take our concerns on board.
- Hükümetlerarası Konferansa endişelerimizi dikkate alması çağrısında bulunuyorum.
- I call upon her to give a clear indication tonight that there will be a positive response to this call.
- Bu gece bu çağrıya olumlu bir yanıt verileceğine dair açık bir işaret vermesi için kendisine çağrıda bulunuyorum.
- We will meet them with an offer of practical negotiations and call upon them to make the last crucial effort.
- Onlara pratik müzakere teklifinde bulunacağız ve son bir çaba göstermeleri için çağrıda bulunacağız.
- We will meet them with an offer of practical negotiations and call upon them to make the last crucial effort.
- Kendilerine pratik müzakere teklifinde bulunacağız ve son bir çaba göstermeleri için çağrıda bulunacağız.
- We have the right to call upon the Commission to make proposals already given to us in the Treaty.
- Antlaşma'da bize verilmiş olan önerileri yapması için Komisyon'a çağrıda bulunma hakkına sahibiz.
- This is why the Council on Monday called clearly for the dismantling of the terrorist networks of Hamas and Jihad.
- Bu nedenle Pazartesi günü Konsey, Hamas ve Cihad'ın terör ağlarının dağıtılması yönünde açık bir çağrıda bulunmuştur.
- We call on the Commission to produce a communication on basic products as a matter of urgency.
- Komisyon'a acil olarak temel ürünlerle ilgili bir tebliğ hazırlaması çağrısında bulunuyoruz.
- We must now call upon those parliaments to ratify the Treaty.
- Şimdi bu parlamentolara Antlaşmayı onaylamaları için çağrıda bulunmalıyız.
- We call on the rebels to lay down their arms and return to the negotiating table.
- İsyancılara silahlarını bırakmaları ve müzakere masasına dönmeleri çağrısında bulunuyoruz.
- I call on colleagues from all political parties and groups to vote this report through unanimously.
- Tüm siyasi parti ve gruplardan meslektaşlarıma bu raporu oybirliğiyle kabul etmeleri çağrısında bulunuyorum.
- We call on Ariel Sharon to withdraw and stop using armed force.
- Ariel Sharon'a geri çekilmesi ve silahlı güç kullanmayı bırakması çağrısında bulunuyoruz.
- We call on our American friends to share all the information they have with their European allies.
- Amerikalı dostlarımıza ellerindeki tüm bilgileri Avrupalı müttefikleriyle paylaşmaları çağrısında bulunuyoruz.
- I should like to call on the Council, the Ministers of the Fifteen Member States, to respect the spirit of the Charter.
- Konsey'e ve On Beş Üye Devletin Bakanlarına Şart'ın ruhuna saygı göstermeleri çağrısında bulunmak istiyorum.
- Again I urge caution and call again on sound scientific evidence.
- Bir kez daha dikkatli olunması ve sağlam bilimsel kanıtlara başvurulması çağrısında bulunuyorum.
- It is crucial that we get the support of the people who call repeatedly in this House for transparency.
- Bu Mecliste defalarca şeffaflık çağrısında bulunan insanların desteğini almamız çok önemlidir.
- We call on the government to ratify the International Criminal Court.
- Hükümete Uluslararası Ceza Mahkemesini onaylaması çağrısında bulunuyoruz.
- On that point, I should also like to call once more for particular attention to the shrimp sector.
- Bu noktada, bir kez daha karides sektörüne özel dikkat gösterilmesi çağrısında bulunmak istiyorum.
Show More (27)
|
8 |
call |
(seçim/seferberlik) çağrısında bulunmak |
v. |
|
- It also calls on plenary to accept our motion for a resolution.
- Ayrıca genel kurula karar önergemizi kabul etmesi çağrısında bulunuyor.
- The majority in this Parliament called two weeks ago for a suspension of the EU-Israel Association Agreement.
- Bu Meclis'teki çoğunluk iki hafta önce AB-İsrail Ortaklık Anlaşması'nın askıya alınması çağrısında bulunmuştur.
- At any rate we should agree that Parliament will in this matter be calling uncompromisingly for a change.
- Her halükarda Parlamentonun bu konuda tavizsiz bir şekilde değişim çağrısında bulunacağı konusunda hemfikir olmalıyız.
- The Commission called on it, as an independent institution, to play an advisory role.
- Komisyon, bağımsız bir kurum olarak danışmanlık rolü oynaması çağrısında bulunmuştur.
- It calls on Parliament to adopt criteria for the definition of sensitive information and documents.
- Parlamentoya, hassas bilgi ve belgelerin tanımlanmasına ilişkin kriterleri kabul etmesi çağrısında bulunmaktadır.
- We called on the Commission to examine the possibility of new ways of safeguarding repatriation.
- Komisyona, geri dönüşün güvence altına alınmasına yönelik yeni yöntemlerin incelenmesi çağrısında bulunduk.
- Finally, the report calls on the Commission to intensify dialogue with the European mining industry.
- Son olarak rapor, Komisyona Avrupa madencilik endüstrisi ile diyaloğu yoğunlaştırma çağrısında bulunmaktadır.
- The resolution also calls on the Commission to set up a strategic partnership.
- Kararda ayrıca Komisyon'a stratejik ortaklık kurma çağrısında bulunuluyor.
- The four articles are very clear in calling on you to desist.
- Dört madde çok açık bir şekilde vazgeçme çağrısında bulunuyor.
- Parliament too has called on the Commission to take initiatives in this area in a series of resolutions.
- Parlamento da bir dizi kararla Komisyona bu alanda girişimlerde bulunması çağrısında bulunmuştur.
- A ceasefire needs to be called without delay so that the negotiating process can be re-relaunched.
- Müzakere sürecinin yeniden başlatılabilmesi için gecikmeksizin ateşkes çağrısında bulunulmalıdır.
- It calls on the parties to stop what they are doing, and then nothing happens.
- Taraflara yaptıklarını durdurmaları çağrısında bulunur ve sonra hiçbir şey olmaz.
- The Council has called on the Commission to follow up the Green Paper as a matter of priority.
- Konsey, Komisyon'a Yeşil Kitap'ı öncelikli olarak takip etmesi çağrısında bulunmuştur.
- Parliament has regularly called, ever since the 1980s, for an improvement in the position of victims of crime.
- Parlamento 1980'lerden bu yana düzenli olarak suç mağdurlarının durumunun iyileştirilmesi çağrısında bulunmaktadır.
- Our delegation is calling on the aid organisations to get to the region quickly, safely and unimpeded.
- Heyetimiz yardım kuruluşlarına bölgeye hızlı, güvenli ve engelsiz bir şekilde ulaşmaları çağrısında bulunuyor.
- You have called on a specific political movement, namely the Italian left, to join forces.
- Belirli bir siyasi harekete, yani İtalyan soluna güçlerini birleştirme çağrısında bulundunuz.
- The Commission therefore calls on the Turkish government to make further efforts to comply with these standards.
- Bu nedenle Komisyon, Türk hükümetine bu standartlara uyum için daha fazla çaba göstermesi çağrısında bulunur.
- I called at that time for greater support for patrons, including through greater tax incentives.
- O dönemde daha fazla vergi teşviki de dahil olmak üzere müşterilere daha fazla destek verilmesi çağrısında bulunmuştum.
- In November, Parliament called emphatically for mandatory targets, but the Council was opposed.
- Kasım ayında Parlamento ısrarla zorunlu hedefler çağrısında bulundu ancak Konsey buna karşı çıktı.
- It also called on the Member States, the Commission and Parliament to develop strategies and a policy.
- Ayrıca Üye Devletlere, Komisyona ve Parlamentoya strateji ve politika geliştirme çağrısında bulunmuştur.
- The majority in this Parliament called two weeks ago for a suspension of the EU-Israel Association Agreement.
- Bu Parlamento'daki çoğunluk iki hafta önce AB-İsrail Ortaklık Anlaşmasının askıya alınması çağrısında bulundu.
- The Commission called on it, as an independent institution, to play an advisory role.
- Komisyon, bağımsız bir kurum olarak danışmanlık rolü oynaması çağrısında bulundu.
- The resolution also calls on the Commission to set up a strategic partnership.
- Kararda ayrıca Komisyona stratejik ortaklık kurma çağrısında bulunuluyor.
Show More (20)
|
9 |
call |
adlandırmak |
v. |
|
- Simply to call this fraud Nigerian fraud is unacceptable and an insult to the Nigerian population.
- Bu dolandırıcılığı Nijerya dolandırıcılığı olarak adlandırmak kabul edilemez ve Nijerya halkına hakarettir.
- The Davignon Report calls these reference rules.
- Davignon Raporu bu referans kuralları olarak adlandırmaktadır.
- That, surely, is a critical battle lost in what some call the 'war against terrorism'.
- Bu, bazılarının 'terörizme karşı savaş' olarak adlandırdığı süreçte kaybedilen kritik bir mücadeledir.
- The President we have with us in this House today is what we might call a tricoloured President.
- Bugün bu Meclis'te aramızda bulunan Başkan, üç renkli bir Başkan olarak adlandırabileceğimiz biridir.
- The President we have with us in this House today is what we might call a tricoloured President.
- Bugün bu Meclis'te aramızda bulunan Cumhurbaşkanı, üç renkli Cumhurbaşkanı olarak adlandırabileceğimiz bir kişidir.
- This debate will be conducted according to what we call the catch-the-eye procedure.
- Bu müzakere, bizim kısa süreli söz isteyerek tartışma olarak adlandırdığımız prosedüre göre yürütülecektir.
- That has everything to do with what I would call the perverse return of the warlords.
- Bu durum, askeri diktatörlerin sapkın dönüşü olarak adlandırdığım şeyle ilgilidir.
- The Committee on Budgets has backed what the Podestà Group calls controlled multilingualism.
- Bütçe Komitesi, Podestà Grubu'nun kontrollü çok dillilik olarak adlandırdığı uygulamayı desteklemiştir.
- What the report calls fair international trade does not exist.
- Raporun adil uluslararası ticaret olarak adlandırdığı şey mevcut değildir.
- He calls the Lamfalussy procedure the Lamfalussy-von Wogau process.
- Lamfalussy prosedürünü Lamfalussy-von Wogau süreci olarak adlandırmaktadır.
- Nevertheless, calling the current situation a serious crisis of democratic legitimacy strikes me as somewhat excessive.
- Bununla birlikte mevcut durumu ciddi bir demokratik meşruiyet krizi olarak adlandırmak bana biraz aşırı geliyor.
- Fourthly, there is what I might call the 'perversion of Schengen'.
- Dördüncü olarak, benim 'Schengen'in saptırılması' olarak adlandırabileceğim bir durum var.
- NEPAD bases its approach on three fundamental options that I shall call the long-term parameters.
- NEPAD yaklaşımını, uzun vadeli parametreler olarak adlandıracağım üç temel seçeneğe dayandırmaktadır.
- The Commission needs to encourage what I call a toolkit for digital authors.
- Komisyon, dijital yazarlar için bir araç seti olarak adlandırdığım şeyi teşvik etmelidir.
- That, surely, is a critical battle lost in what some call the 'war against terrorism'.
- Bu, bazılarının "terörizme karşı savaş" olarak adlandırdığı süreçte kaybedilen kritik bir mücadeledir.
- This is what we call social enterprising as a top-level sport.
- Sosyal girişimciliği üst düzey bir spor olarak adlandırdığımız şey budur.
- I believe it is right to call this regime part of the axis of evil.
- Bu rejimi şer ekseninin bir parçası olarak adlandırmanın doğru olduğuna inanıyorum.
- Why call it an 'Authority' when it has no legislative power?
- Yasama yetkisi olmadığı halde neden 'Otorite' olarak adlandırılıyor?
- You have expressed your intention to carry out what you call new economic reforms.
- Yeni ekonomik reformlar olarak adlandırdığınız reformları gerçekleştirme niyetinizi ifade ettiniz.
- Nevertheless, I will clearly say that I would not call a European arrest warrant 'oppressive legislation'.
- Bununla birlikte, Avrupa tutuklama emrini 'baskıcı mevzuat' olarak adlandırmayacağımı açıkça söyleyeceğim.
- Tom ate what many people call a healthy diet.
- Tom birçok insanın sağlıklı beslenme olarak adlandırdığı şekilde beslendi.
Show More (18)
|
10 |
call |
adlandırılmak |
v. |
|
- The fact is that, as yet, the Russian Federation cannot be called an entirely normal democracy.
- Gerçek şu ki, Rusya Federasyonu henüz tam anlamıyla normal bir demokrasi olarak adlandırılamaz.
- I think that can be called a success.
- Bunun bir başarı olarak adlandırılabileceğini düşünüyorum.
- We are not opposed to what might be called 'safety valves' .
- Emniyet supabı' olarak adlandırılabilecek şeylere karşı değiliz.
- The fact is that, as yet, the Russian Federation cannot be called an entirely normal democracy.
- Gerçek şu ki Rusya Federasyonu henüz tam anlamıyla normal bir demokrasi olarak adlandırılamaz.
- What I am not at all keen on is being called grey.
- Gri olarak adlandırılmasından hiç hoşlanmıyorum.
- Indeed some of us are somewhat fanatical and are often called anoraks by our colleagues.
- Aslında bazılarımız biraz fanatik ve meslektaşlarımız tarafından sık sık anorak olarak adlandırılıyoruz.
- It is a technically complex directive; Parliament cannot be called irresponsible for exercising its rights.
- Teknik açıdan karmaşık bir direktiftir; Parlamento, haklarını kullandığı için sorumsuz olarak adlandırılamaz.
- The new programme will be called IDABC.
- Yeni program IDABC olarak adlandırılacaktır.
- Indeed some of us are somewhat fanatical and are often called anoraks by our colleagues.
- Aslında bazılarımız biraz fanatiktir ve meslektaşlarımız tarafından sık sık anorak olarak adlandırılırız.
- Parliament has had what you might call a Swedish experience, and I think that it has been a good experience.
- Parlamento İsveç deneyimi olarak adlandırılabilecek bir deneyim yaşadı ve bence bu iyi bir deneyim oldu.
- Demonstrators, they cannot be called visitors, caused a lot of problems.
- Göstericiler, ziyaretçi olarak adlandırılamazlar, birçok soruna neden oldular.
- It is a complete misnomer that this ship should be called Prestige.
- Bu geminin Prestige olarak adlandırılması tamamen yanlış bir isimlendirmedir.
- Demonstrators, who cannot be called visitors, caused a lot of problems.
- Ziyaretçi olarak adlandırılamayacak olan göstericiler pek çok soruna yol açmıştır.
Show More (10)
|
11 |
call |
telefon etmek |
v. |
|
- You'd better call him up.
- Ona telefon etsen iyi olur.
- I called Tom up from Boston.
- Tom'a Boston'dan telefon ettim.
- I called him up, but he wasn't there.
- Ona telefon ettim fakat orada değildi.
- I called him.
- Ona ben telefon ettim.
- Don't call her now.
- Ona şimdi telefon etme.
- I called Tom this morning.
- Bu sabah Tom'a telefon ettim.
- I called Tom every day last week.
- Geçen hafta her gün Tom'a telefon ettim.
- Did Tom call while I was out?
- Ben dışardayken Tom telefon etti mi?
- I'm going to call Tom tomorrow.
- Yarın Tom'a telefon edeceğim.
- I forgot to call.
- Telefon etmeyi unuttum.
- Tom calls his mother once a week.
- Tom annesine haftada bir kez telefon ediyor.
- How come you didn't call me last night?
- Niçin dün gece bana telefon etmediniz?
- Tom calls his mother three or four times a week.
- Tom haftada üç veya dört kez annesine telefon eder.
Show More (10)
|
12 |
call |
söylemek |
v. |
|
- I heard someone call my name from the other room.
- Diğer odadan birinin adımı söylediğini duydum.
- The United States calls the tune and we are merely supporting players.
- Sözü söyleyen Amerika Birleşik Devletleri ve bizler de sadece yardımcı oyuncularız.
- I heard someone in the crowd outside the station call my name.
- İstasyonun dışındaki kalabalıktan birinin adımı söylediğini duydum.
- I heard someone call my name in the crowded bus.
- Kalabalık otobüste birinin adımı söylediğini duydum.
- Call Tom, but don't tell him what happened.
- Tom'u ara, ama ona ne olduğunu söyleme.
- I called in sick this morning.
- Bu sabah hasta olduğumu söyledim.
- Call Tom, but don't tell him what happened.
- Tom'u ara ama ne olduğunu ona söyleme.
- John called me names.
- John bana ağzına geleni söyledi.
- I heard someone call my name in the crowd.
- Kalabalığın içinde birinin adımı söylediğini duydum.
- Tom called the accusations ridiculous.
- Tom suçlamaların saçma olduğunu söyledi.
- Tom has called in sick the last three days.
- Tom son üç gündür hasta olduğunu söyledi.
- Did you really call in sick?
- Gerçekten hasta olduğunu mu söyledin?
Show More (9)
|
13 |
call |
karar |
n. |
|
- We could leave or stay another day. It's your call.
- Gidebilir veya bir gün daha kalabiliriz. Karar sizin.
- Good call, Tom.
- İyi karar, Tom.
- The referee made a bad call.
- Hakem yanlış karar verdi.
- Tom has a tough call to make.
- Tom'un vermesi gereken zor bir karar var.
- It was the right call.
- Doğru karardı.
- You made the right call.
- Doğru kararı verdin.
- That was a tough call.
- Zor bir karardı.
- It's a tough call.
- Zor bir karar.
- It's my call, Tom.
- Bu benim kararım, Tom.
- I hope we made the right call.
- Umarım doğru karar vermişizdir.
- It was a good call.
- Bu iyi bir karardı.
- I know it's his call.
- Onun kararı olduğunu biliyorum.
Show More (9)
|
14 |
call |
talep etmek |
v. |
|
- Yes, we call for controls that are fairly and generally applied.
- Evet, adil ve genel olarak uygulanan kontroller talep ediyoruz.
- I would therefore call for a vote in favour of the amendment.
- Bu nedenle değişiklik lehinde oylama yapılmasını talep ediyorum.
- We call for a vote on our motion.
- Önergemizin oylanmasını talep ediyoruz.
- I would call for the proposal on freedom of movement for pet animals to be voted against.
- Evcil hayvanların hareket özgürlüğüne ilişkin teklifin ret oyu kullanmasını talep ediyorum.
- The Dutch fishermen are right to call for a European inspection and control structure.
- Hollandalı balıkçılar bir Avrupa denetim ve kontrol yapısı talep etmekte haklılar.
- The Dutch fishermen are right to call for a European inspection and control structure.
- Hollandalı balıkçılar bir Avrupa denetim ve kontrol yapısı talep etmekte haklıdır.
- They call for more technical and human resources.
- Daha fazla teknik ve insan kaynağı talep ediyorlar.
- I call for a vote.
- Oylama talep ediyorum.
Show More (5)
|
15 |
call |
telefon görüşmesi |
n. |
|
- I have to make a call.
- Bir telefon görüşmesi yapmak zorundayım.
- Tom said he had an important call to make.
- Tom önemli bir telefon görüşmesi yapması gerektiğini söyledi.
- He said he had an important call to make.
- Yapması gereken önemli bir telefon görüşmesi olduğunu söyledi.
- Layla was making a personal call.
- Layla kişisel bir telefon görüşmesi yapıyordu.
- I made a few calls.
- Birkaç telefon görüşmesi yaptım.
- I made a couple calls.
- Birkaç telefon görüşmesi yaptım.
Show More (3)
|
16 |
call |
seslenmek |
v. |
|
- Tom called me by the wrong name.
- Tom bana yanlış isimle seslendi.
- He turned around when I called.
- Ben seslendiğimde geriye döndü.
- He called me from across the pond.
- Göletin karşı tarafından bana seslendi.
- I called my dog.
- Köpeğime seslendim.
- Somebody called my name in the dark.
- Karanlıkta biri adımı seslendi.
Show More (2)
|
17 |
call |
davet etmek |
v. |
|
- It gives me great pleasure to call upon the Prime Minister to make his opening statement.
- Başbakanı açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet etmekten büyük memnuniyet duyuyorum.
- We in the PPE-DE Group would like to expressly call upon the Commission not to let up in the area of its own reform.
- PPE-DE Grubu olarak Komisyon'u kendi reformu konusunda gevşememeye açıkça davet ediyoruz.
- I call upon you, ladies and gentlemen, to support these efforts.
- Bayanlar ve baylar, sizleri bu çabaları desteklemeye davet ediyorum.
- You should've called her.
- Onu davet etmeliydin.
Show More (1)
|
18 |
call |
diye hitap etmek |
v. |
|
- What do we do when someone, with the provocation of our public in mind, wants to call his child Osama Bin Laden?
- Birisi, halkımızı da kışkırtarak, çocuğuna Usame Bin Ladin diye hitap etmek isterse ne yapacağız?
- I called them fat pigs.
- Onlara şişman domuzlar diye hitap ettim.
- I called him a fat pig.
- Ona şişman domuz diye hitap ettim.
- They call us Russians.
- Bize Rus diye hitap ediyorlar.
Show More (1)
|
19 |
call |
seslenme |
n. |
|
- I heard someone call my name in the crowd.
- Kalabalıkta birinin adımı seslendiğini duydum.
- Call your brother to help you set the table.
- Masayı hazırlamana yardım etmesi için erkek kardeşine seslen.
- I heard someone call my name from behind.
- Ben, birinin arkadan adımı seslendiğini duydum.
Show More (0)
|
20 |
call |
uğramak |
v. |
|
- He just called round to say hello.
- Sadece merhaba demek için uğramıştı.
- Few of the trippers called in at the ghost town of New York.
- Gezginlerin çok azı New York'un hayalet kasabasına uğradı.
Show More (-1)
|
21 |
call |
talep |
n. |
|
- Parliament and the Council must prove themselves able to provide what these communities are calling for.
- Parlamento ve Konsey, bu toplulukların taleplerini karşılayabileceklerini kanıtlamalıdır.
- We will nevertheless put before the Court of Auditors Parliament's call for a specific external audit.
- Yine de Parlamentonun özel bir dış denetim talebini Sayıştay'ın önüne koyacağız.
Show More (-1)
|
22 |
call |
(zor/kolay) olduğunu düşünmek |
v. |
|
- I thought there was already a song called Kismet.
- Ben Kısmet adlı bir şarkının zaten olduğunu düşündüm.
- We called the party a great success.
- Partinin, büyük bir başarı olduğunu düşündük.
Show More (-1)
|
23 |
call |
küfür etmek |
v. |
|
- Tom is calling Mary names.
- Tom Mary'ye küfür ediyor.
- He called her bad names.
- Ona küfürler etti.
Show More (-1)
|
24 |
call |
arama |
n. |
|
- He received a call from the police and stormed out.
- Polisten bir arama gelince hışımla dışarı çıktı.
Show More (-2)
|
25 |
call |
çağrılmak |
v. |
|
- They were called to give their testimony about the incident.
- Olayla ilgili ifade vermeleri için çağrılmışlardı.
Show More (-2)
|
26 |
call |
(bahsi) görmek |
v. |
|
- You can either fold your hand, call the bet or raise.
- Elinizi pas geçebilir, bahsi görebilir ya da arttırabilirsiniz.
Show More (-2)
|
27 |
call |
(toplantı) yapmak |
v. |
|
- We called a joint meeting with the other departments.
- Diğer departmanlarla ortak bir toplantı yaptık.
Show More (-2)
|
28 |
call |
(yazı-tura) demek |
v. |
|
- When I flip the coin, you call heads or tails.
- Ben bozuk parayı attığımda siz yazı ya da tura diyeceksiniz.
Show More (-2)
|
29 |
call |
vizite |
n. |
|
- Doctor Smith is out on a call this afternoon.
- Doktor Smith bu öğleden sonra vizitede olacaktır.
Show More (-2)
|
30 |
call |
adını söylemek |
v. |
|
- The teacher called my name last.
- Öğretmen en son benim adımı söyledi.
Show More (-2)
|
31 |
call |
ses |
n. |
|
- We could hear the call of the crows from the open window.
- Açık pencereden kargaların sesini duyabiliyorduk.
Show More (-2)
|
32 |
call |
çağrı (havaalanı) |
n. |
|
- This is the last call for flight LH1846 to Ibiza.
- LH1846 sefer sayılı Ibiza uçağı için son çağrı.
Show More (-2)
|
33 |
call |
ad koymak |
v. |
|
- We decided to call the kitten Skittles.
- Yavru kediye Skittles adını koymaya karar verdik.
Show More (-2)
|
34 |
call |
durmak |
v. |
|
- This train calls only at express stations.
- Bu tren sadece ekspres istasyonlarda duruyor.
Show More (-2)
|
35 |
call |
ziyaret |
n. |
|
- Do you know a doctor who makes house calls?
- Ev ziyareti yapan bir doktor tanıyor musunuz?
Show More (-2)
|
36 |
call |
açıklama istemek |
v. |
|
- Tom wants me to call Mary and make it clear that he never wants to see her again.
- Tom benim Mary'yi aramamı ve onu bir daha görmek istemediğini açıklamamı istiyor.
Show More (-2)
|
37 |
call |
lakap takmak |
v. |
|
- John called me names.
- John bana lakap taktı.
Show More (-2)
|
38 |
call |
konuşma |
n. |
|
- It's impossible to make a long-distance call with this phone.
- Bu telefonla bir şehirler arası konuşma yapmak imkansızdır.
Show More (-2)
|
39 |
call |
(maçı/müsabakayı) iptal etmek |
v. |
|
- Maybe we should call the whole thing off.
- Belki de her şeyi iptal etmeliyiz.
Show More (-2)
|