1 |
cease |
vazgeçmek |
v. |
|
- The paradoxes of this Parliament never cease to amaze us.
- Bu Parlamento'nun paradoksları bizi şaşırtmaktan asla vazgeçmiyor.
- His behavior never ceases to surprise me.
- Onun davranışları beni şaşırtmaktan asla vazgeçmez.
- Tom never ceases to amaze me.
- Tom beni şaşırtmaktan asla vazgeçmez.
- You never cease to surprise me.
- Beni şaşırtmaktan hiç vazgeçmiyorsun.
- You never cease to amaze me.
- Beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyorsun.
- His behavior never ceases to surprise me.
- Davranışları beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyor.
- Your compassion never ceases to amaze me.
- Sizin şefkatiniz beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyor.
- You never cease to surprise me.
- Beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyorsun.
- Your compassion never ceases to amaze me.
- Merhametiniz beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyor.
- You never cease to impress me.
- Beni etkilemekten asla vazgeçmiyorsun.
- Please cease from quarreling.
- Lütfen tartışmaktan vazgeçin.
- Your compassion never ceases to amaze me.
- Merhametin beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyor.
- Your creativity never ceases to amaze me.
- Yaratıcılığın beni şaşırtmaktan asla vazgeçmiyor.
Show More (10)
|
2 |
cease |
bırakmak |
v. |
|
- When democratic parliamentary institutions refuse to acknowledge the evidence, they cease to serve the common good.
- Demokratik parlamenter kurumlar kanıtları kabul etmeyi reddettiklerinde kamu yararına hizmet etmeyi bırakırlar.
- The Europeans should cease worrying about having a role.
- Avrupalılar bir role sahip olma konusunda endişelenmeyi bırakmalıdır.
- The structure of the Budget has ceased to provide any justification for it.
- Bütçenin yapısı, bunun için herhangi bir gerekçe sağlamayı bırakmıştır.
- You will soon cease to think of her.
- Yakında onu düşünmeyi bırakacaksın.
- Please cease from quarreling.
- Lütfen kavga etmeyi bırakın.
- Fish have ceased to live in this river.
- Balık bu nehirde yaşamayı bıraktı.
- At last, they ceased working.
- Sonunda çalışmayı bıraktılar.
- Scientists long ago ceased to believe that the atom is the smallest unit of matter.
- Bilim adamları uzun zaman önce atomun maddenin en küçük birimi olduğuna inanmayı bıraktılar.
- Fish have ceased to live in this river.
- Balıklar bu nehirde yaşamayı bıraktı.
Show More (6)
|
3 |
cease |
durmak |
v. |
|
- If it is applied, agricultural activities would cease in the least productive farms and areas.
- Eğer uygulanırsa, en az verimli çiftliklerde ve alanlarda tarımsal faaliyetler duracaktır.
- President Jacques Chirac and French diplomats have not ceased their unequivocal condemnation of Saddam Hussein's regime.
- Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve Fransız diplomatlar Saddam Hüseyin rejimini açık bir şekilde kınamaktan geri durmadılar.
- It has ceased raining.
- Yağmur durmuştu.
- The cheering ceased.
- Tezahürat durdu.
- Hostilities ceased.
- Düşmanlıklar durdu.
- The enemy attack ceased at dawn.
- Düşman saldırısı şafakta durdu.
- Hostilities temporarily ceased.
- Düşmanlıklar geçici olarak durdu.
- The enemy's attack ceased at dawn.
- Düşman saldırısı şafakta durdu.
Show More (5)
|
4 |
cease |
durdurmak |
v. |
|
- The Seville Declaration requires military operations to cease.
- Sevilla Deklarasyonu askeri operasyonların durdurulmasını gerektirmektedir.
- They have ceased to provide aid and there is no effective coordination.
- Yardım sağlamayı durdurdular ve etkili bir koordinasyon yok.
- The international community must urge both parties to reach a permanent settlement and cease the terror.
- Uluslararası toplum her iki tarafı da kalıcı bir çözüme ulaşmaya ve terörü durdurmaya teşvik etmelidir.
- The EU should naturally cease such production.
- AB doğal olarak bu tür üretimi durdurmalıdır.
- We decided to cease financial support.
- Finansal desteği durdurmaya karar verdik.
- When money ceases to have value, the entire system stops working.
- Paranın değeri bittiğinde, tüm sistem çalışmayı durdurur.
- Its mechanism will cease to work.
- Mekanizması çalışmayı durduracak.
Show More (4)
|
5 |
cease |
sona erme |
n. |
|
- I believe that in certain countries they have virtually ceased to exist.
- Bazı ülkelerde bunların varlığının neredeyse sona erdiğine inanıyorum.
- This proposal is also a step in the right direction insofar as it makes provision for production aid to cease in 2007.
- Bu teklif, üretim yardımının 2007 yılında sona ermesini öngörmesi bakımından da doğru yönde atılmış bir adımdır.
- I believe that in certain countries they have virtually ceased to exist.
- Bazı ülkelerde bu kurumların varlığının neredeyse sona erdiğine inanıyorum.
- At last, they ceased working.
- Nihayet, çalışmayı sona erdirdiler.
- Hostilities permanently ceased.
- Düşmanlıklar kalıcı olarak sona erdi.
- The Holy Roman Empire ceased to exist in 1806.
- Kutsal Roma İmparatorluğu 1806'da sona erdi.
- The enemy attack ceased at dawn.
- Düşman saldırısı şafakta sona erdi.
Show More (4)
|
6 |
cease |
kesmek |
v. |
|
- He is a vile despot and we must cease all links with him and his regime.
- O aşağılık bir despottur ve onunla ve rejimiyle olan tüm bağlantılarımızı kesmeliyiz.
- The baby ceased crying.
- Bebek ağlamayı kesti.
- We decided to cease financial support.
- Mali desteği kesmeye karar verdik.
- He warned us to cease talking.
- Konuşmayı kesmemiz için bizi uyardı.
- He warned us to cease talking.
- O, bizi konuşmayı kesmemiz için uyardı.
Show More (2)
|
7 |
cease |
son vermek |
v. |
|
- The Chechens must also cease their armed struggle and terrorist attacks.
- Çeçenler de silahlı mücadelelerine ve terör saldırılarına son vermelidir.
- We call upon the terrorists to cease their acts of terror and upon the Israeli army to halt its excessive use of force.
- Teröristleri terör eylemlerine son vermeye ve İsrail ordusunu da aşırı güç kullanımını durdurmaya çağırıyoruz.
- Please do not cease your efforts.
- Lütfen çabalarınıza son vermeyin.
- The Chechens must also cease their armed struggle and terrorist attacks.
- Çeçenler de silahlı mücadelelerine ve terörist saldırılarına son vermelidir.
Show More (1)
|
8 |
cease |
bitmek |
v. |
|
- Her complaints never cease.
- Onun şikayetleri hiç bitmez.
- His complaints never cease.
- Onun şikayetleri asla bitmez.
- His complaints never cease.
- Şikayetleri hiç bitmiyor.
- Her complaints never cease.
- Şikayetleri hiç bitmiyor.
Show More (1)
|
9 |
cease |
ortadan kalkmak |
v. |
|
- That technology may cease to exist in a couple of years.
- Bu teknoloji birkaç yıl içerisinde ortadan kalkabilir.
Show More (-2)
|
10 |
cease |
kalmak |
v. |
|
- One day in the future, you shall cease to compete with one another to exist, and neither will you continue to need money.
- Gelecekte bir gün, var olmak için birbirinizle rekabet etmek zorunda kalmayacaksınız ve paraya da ihtiyacınız olmayacak.
Show More (-2)
|
11 |
cease |
kesilmek |
v. |
|
- The cheering ceased.
- Tezahürat kesildi.
Show More (-2)
|