cloud - English Turkish Sentences
English Turkish
cloud bulut n.
  • The sky was covered with dark clouds.
  • Gökyüzü kara bulutlarla kaplanmıştı.
  • Cloud services, on the whole, offer fantastic security.
  • Bulut hizmetleri genel olarak mükemmel düzeyde güvenlik sunar.
  • Cloud services, on the whole, offer fantastic security.
  • Bulut hizmetleri genel olarak harika bir güvenlik hizmeti sunuyor.
Show More (51)
cloud gölgelemek v.
  • The big fight among the boys clouded her birthday party.
  • Çocuklar arasındaki büyük kavga doğum günü partisini gölgeledi.
  • It is imperative not to allow this frustration to cloud our vision.
  • Bu hayal kırıklığının vizyonumuzu gölgelemesine izin vermemeliyiz.
  • Sami's rage clouded his judgment.
  • Sami'nin öfkesi muhakemesini gölgeledi.
Show More (2)
cloud bulandırmak v.
  • But perhaps that was deliberate and intended to cloud the issue.
  • Ancak belki de bu kasıtlı ve konuyu bulandırmaya yönelikti.
  • I urge you to stop clouding the issue and to stop playing word games.
  • Sizi konuyu bulandırmaktan ve kelime oyunları oynamaktan vazgeçmeye çağırıyorum.
Show More (-1)
cloud kapatmak v.
  • The morning fog has clouded the view from my window.
  • Sabah sisi penceremden gördüğüm manzarayı kapatıyor.
Show More (-2)
cloud bulut adj.
  • Cloud storage prices have gone up as many work remotely these days.
  • Bugünlerde birçok kişi uzaktan çalıştığı için bulut depolama fiyatları arttı.
Show More (-2)
cloud küme n.
  • A cloud of smoke coming from the factory was alarming.
  • Fabrikadan gelen duman kümesi endişe vericiydi.
Show More (-2)
cloud sıkıntı veren şey n.
  • The sad news of her friend's death has been a cloud on all family members.
  • Arkadaşının üzücü ölüm haberi tüm aile bireyleri için sıkıntı yarattı.
Show More (-2)
cloud gölge düşürmek v.
  • All the latest gossips clouded my judgment about him.
  • En son dedikodular onunla ilgili düşüncelerime gölge düşürdü.
Show More (-2)
cloud kararmak v.
  • Pedro left the room when Ann's face got clouded with anger.
  • Ann'in yüzü öfkeden kararınca Pedro odayı terk etti.
Show More (-2)
cloud buğulandırmak v.
  • The heavy rain clouded my windshield, making driving hard.
  • Sağanak yağmur ön camımı buğulandırdığı için arabayı güçlükle kullandım.
Show More (-2)